Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02 Aralık 2009, 13:36   Mesaj No:16

HALUK GÜMÜŞTABAK

Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:HALUK GÜMÜŞTABAK isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 10862
Üyelik T.: 01 Ekim 2009
Arkadaşları:1
Cinsiyet:
Yaş:66
Mesaj: 489
Konular: 86
Beğenildi:3
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Standart RE: 48.Haftanın Misafiri Haluk Gümüştabak

Değerli arkadaşım bana cevap vermeniz önemli, ister müspet ister menfi. Önemli olan konuşmaktır, insanlar konuşa konuşa anlaşır. Önce söylediğiniz şu cümleye katılıyorum ama üzerinde konuşmak şartıyla.( Şu hususta genelde yanılgı mevcut Beşer Muhammed (s.a.a) İle Peygamber Muhammed( s.a.a) bazında bakacak olursak Peygamber olarak Kuran adına yaptıkları kesin bağlayıcıdır.) Peygamber olarak kuran adına yaptıkları bizleri bağlar sözünden ne anlamalıyız. Gerçektende yaptıkları ve söyledikleri bizleri bağlar. Peki Kuran, görev verdiği elçisinin nasıl konuşacağını ve neler anlatacağını söylememişmiydi? Elbette söylemişti toplumu kuran ile uyar, tebliğ et ve kararlar vereceğin zaman da yine kuran ile hükmet. Bu ve buna benzer ayetleri düşündüğümüzde Peygamberimizin kuran dışından hükümler vereceğine inanmamız mümkün olmadığına göre, bizlere kuranın hiç bahsetmediği konularda da hüküm verebileceğine inanmamız bu durumda normal midir? Bu soruyu cevap her kez kendi nefsinde vermelidir diyorum. Bu konuda sizlere kurandan bir örnek hatırlatmak istiyorum.
Daha önce söylediğim gibi bazı hadis bilgileri gerçekten bizlere çok faydası oluyor kuranı daha da iyi anlamamız için. Bakın Peygamberimiz devrinde ve daha önceleri geleneklerinden olan bir boşanma şekli erkeklerin kadınlarına karşı zıhar etmeleri yani analarının sırtı gibi görüyorum seni demeleri, boşanma sebebi imiş. Bir kadın peygamberimize gelmiş ve kocası hakkında şikâyetini ileterek, ben kocamı çok seviyorum ama bana zıhar ediyor ve beni boşamak istiyor, ben ise boşanmak istemiyorum demiş. Bu konuda yüzlerce yıldır geleneklerinden olan bu boşanma şeklini değiştirmek için karar verememiş peygamberimiz ve yapacağı bir şey olmadığını söylediğinde kadın çok üzülmüş bu duruma. Tabi Yüceler yücesi Rabbim bu konuşmayı duyup hemen ayetini indirmiş ve hükmünü vermiş. Bakın ayetleri nasıl indirmiş?

Mücadile sur.1: Evet işitti Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyet eden o kadının dediğini; Allah da konuşmanızı dinliyordu, çünkü Allah işitir, görür.

Mücadile sur.2:İçinizden zıhar ile (sen, bana anamın sırtı gibisin, demekle) kadınlarından ayrılmaya kalkışan kimseler bilmelidirler ki, o kadınlar onların anaları değildir. Anaları ancak onları doğuranlardır. Üstelik onlar gerçekten pek çirkin ve asılsız bir söz söylüyorlar. Bununla birlikte Allah'ın affının ve mağfiretinin çok olduğunda da kuşku yoktur.

Yukarıdaki olayı düşündüğümüzde sanırım bizlere anlatan çok şeyler var.
Değerli arkadaşım cevabınızda çok önemsediğim bir cümleniz var önce alıntı yapalım ve üzerinde konuşalım. (Esas uymamız gerekli olan kısım Hükmü Allaha ait olup uygulaması Peygambere ait olan davranışlardır.) Şimdide bu sözleri düşünelim bu duruma göre Allah emirlerini özet olarak vermiş, yapılış şeklini anlatmamış, uygulanışını peygamberimize bırakmıştır diye anlaşılıyor. Önce şunu söylemeliyim ki Kuranın birçok ayetine bu düşünce uymaz. Nedenine gelince her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdim ki anlayasınız diyen rabbim, bizleri kuranın ipine sarılmamızı emreder. Daha doğrusu bizleri Kurandan sorumlu tuttuğunu da açıkça belirtir. Bizler için rehber ve güneş olan bir kitapta her türlü açıklamanın ve uygulamanın olmadığını söylemek ne kadar doğru olur? Düşünebiliyor musunuz kuran o kadar ince detaya girmiştir ki aynı memeden süt emmiş sütkardeşlerin evlenmesinin bile yasak olduğu açıklamasını yapar bizlere. Bir bebeğin kaç ay süt emmesini söyleyen, namazlarımızda okuyacağımız duanın ses tonunu anlatan, mirasımızı nasıl dağıtacağımız konusunda açıklama yapan, yolda yürürken kasıla kasıla yürüme diyen bir kitap nasıl olurda emrettiği ibadetlerin nasıl yapılacağını anlatmaz? Acaba bizlere öğretilenleri kuranda bulamadığımızda mı bizler bunu söylüyoruz, onu da lütfen düşünelim.

Şimdi bu söylediklerimin hepsini unutalım ve kuranda rabbin emrettiği ibadetlerin nasıl olacağını, nasıl yapılması gerektiğini peygamberimize bıraktığını düşünelim. Bildiğimiz gibi dört hak mezhepten bahsediyoruz, gerçi onlara uymayan onlardan çok daha değişik inançlarda var ama biz dört olarak bakalım ve düşünelim. Bu mezheplerin namaz kılışlarından tutun, hacca gittiklerinde yapılacak birçok şekiller farklı farklıdır. Acaba bunların hangisi peygamberimizin bizlere uygulattığı, anlattığı ve örnek olduğu sözleridir bu konuda kesin delilleri olan var mı? Ben Hanefi mezhebindenim, karşımıza Şii mezhebinden olan bir kişiyi alalım ve ona anlatalım, namaz kılarken öyle yapmayın doğru değildir, ya da şu konuda sizin inandığınız yanlış diyebilir misiniz? Derseniz nasıl bir tepki alırsınız bunu düşündünüz mü? Bence hiç düşünmeyelim ve bu konularda birbirlerini nasıl acımadan öldürdüklerini hatırlayalım. Nasıl olurda bir Müslüman bir Müslüman ı namaz kılarken öldürür benim aklım almıyor. Şimdi soralım kendimize eğer peygamberimiz bazı konularda kuranın açıklamadıklarını bizlere iletmiş olsaydı bunlarda vahiy sınıfına girmesi gerekir ve Allah tarafından korunurdu, bunlarda Kuranda açıkça söylenirdi. Hatırlayınız bir mezhep fuhuş yapanın cezası recmdir diyor ve bu kuranda vardı ama kurana geçmedi diyerek kuranın eksik olduğunu bile söyleme cesaretini göstermektedirler. Hâlbuki bu suçu işleyenin cezası apaçık kuranda dururken bunlar nasıl söyleniyor ve insanlar buna nasıl inanıyor bunu da anlamak çok zor. Diyanet İşleri Başkanlığı birkaç yılda bir çalışma yaparak binlerce hadisin hurafe olduğunu tespit edip dinden çıkarıldığını söylüyor. Tabi bu yalnız ülkemizde diğer ülkelerde inanılmaya devam ediyor, işte kargaşa dinde böylece yerini alıyor. Acaba daha neler hurafe diye ileride iptal edilecek bilen var mı? Bakın hükmü Allahın uygulaması peygamberimizin dedikleri şeylerde beraberlik yok neden dersiniz? Ama Rabbin koruması altındaki Kuranda tek bir kelime bile değişiklik yok.

Yukarıda anlatmaya çalıştığım konular gerçekten üzerinde çok düşünmemiz gereken konular olduğunu düşünüyorum. Şimdide hadis bilgileri konusunda konuşalım. Bu konu ile ilgili bir alıntı yazıyı ayrı başlık halinde nasip olursa yazarım bu konudaki düşüncem daha iyi anlaşılacaktır. Peygamberimiz devrinde ilk önceleri hadis yazımına karışmamış ve daha sonra işin çığırından çıktığını görünce yasakladığını görüyoruz. Hatta bu yasağın dört halife devrinde de devam ettiğini ve hadis yazımının yasaklandığı bilgilerinin günümüze kadar geldiği bizler için ibret olmalı diye düşünüyorum. Bu konudaki hadisleri de ayrı başlık altında yazarım inşallah. Hadis yazımının halife seçiminde anlaşamayan toplumun mezheplere bölünmesiyle başladığını görmekteyiz. Birbiriyle çelişmesinin nedeni de her kez kendi düşüncesine göre topladıkları anlaşılıyor. Elbette tüm hadislerin yanlış olduğunu söylemek aptallıktan öte bir düşücedir. O devirlerde ilk toplanan hadis sayısı 500–600 lerde sınırlı olduğu düşünüldüğünde günümüzde milyonlara varan sayının ne denli tehlike saçtığını düşünmek bile istemiyorum. Bizlere düşen bunları çok iyi ayırıp kuran ile karşılaştırmaktır.

Değerli arkadaşım yazınızda Enam 38 ve Maide 3 ayetlerine baktığımızda işin özünü anlayacağımı söylemişsiniz bende tekrar baktım acaba yanılgım var mı diye. Birçok mealden baktım ve Sayın Ali Bulaç ın mealinden alıntı yaptım.

Enam 38: Yeryüzünde hiç bir canlı ve iki kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz Kitap'ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.

Maide 3: Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkâra sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir; artık onlardan korkmayın benden korkun. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa' -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir

Dikkat ediniz biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık diyor, peki hangi kitap dersiniz bu kitap? Elbette bizleri ilgilendiren kitap yani Kuran. Demek ki sizleri sorumlu tutacağım dediği kitapta her şey varmış gerçekten önemli bir tespit. Yalnız Maide suresi 3. ayette olduğunu söylediğiniz ve alıntı yaptığınız şu cümleleri hiçbir mealde bulamadım.(Siz ey imana ermiş olanlar! Antlaşmalarınıza sadık olun!(Bundan sonra) belirtilecek olanlar dışında ot ile beslenen hayvanlar(ın eti) sizin için helaldir…) Bu konuda beni bilgilendirirseniz sevinirim. Çünkü ot ile beslenen hayvanların eti sizlere helal kılınmıştır dediğinizde ot ile beslenmeyen ama Rabbin denizdeki rızıklarda sizler için helaldir ayetine ters düşer.
Sırası gelmişken fecr rumuzlu arkadaşımın sorularına kısa cevaplar vermek isterim. Tesettür yani(Kadınların ve erkeklerin başkasına, namahremlere vücutlarının haram kısımlarını örtüp göstermemeleri) emri kuran emridir yalnız bu konuda kimse kendince kıyafetler biçmeden, tarifler yapmadan. Bakın Diyanet bu konuda ne söylüyor bende katılıyorum.

(Diyanetin cevabı: (İslâm dini tesettüre böyle önem vermekle birlikte, örtünmenin şekli konusunda ayrıntıya girmemiş, bunu örf ve âdete bırakmıştır. Böylece her çağda ve her bölgede bu emrin yerine getirilmesine imkân verilmiştir. Sonuç olarak tesettür evrensel, sürekli bir hüküm; örtünmenin şekli ise yereldir.)

Şimdide sizler bu konunun çok istismar edildiğine kendi yaşamımdan örnek vermek istiyorum. 1970 yıllarda ben İzmir de okurken Sayın Fethullah Gülenin ışık evlerine ara sıra gidiyordum. O devirlerde çok net hatırlıyorum genç kızlarımıza yazın ortasında bile ellerini göstermek haram dedikleri için eldiven giyiyorlar ve yerlere kadar sürünen paltolarla o İzmir sıcağında buram buram terliyorlardı. O devirlerde daha yeni görülen baş örtme şekli, yani günümüzde adı türban kullanılmaya başlanmış ve kızlarımıza da saçının bir telini gösterirseniz cehenneme gidersiniz denildiğinden çok iyi hatırlıyorum kızlarımız çok sıkı giyinirlerdi. Gel zaman git zaman sanki HÂŞÂ vahiy almış gibi bir den eldivenler çıkartıldı ve nasıl oldu bilmiyorum bunun günah olmadığı anlaşıldı. Daha sonra yerlere kadar sürünen paltolar değiştirildi. Bakın 1995 yılında da Sayın Fethullah Gülen nasıl bir açıklama yaptı, lütfen bu sözler üzerinde düşününüz.

Kadınların başlarını örtmesi iman meselesi ölçüsünde önem arz etmez. Allah’a karşı kulluk, umumi manada kulluk ölçüsünde önem arz etmez bunlar. Teferruata ait meseledir. Nitekim Allah’a iman meselesi Mekke’de Efendimize tebliğ edilmiş, namaz meselesi orada bize farz kılınmış, daha sonra da zekât bize farz kılınmış. Ama tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum Peygamberliğin 16. ve 17. senesinde Müslüman kadınların başları açıktır. Temel meseleler varken, teferruatla uğraşılmamalı.”

Yukarıdaki yazıyı ben çok önceleri almış dosyama koymuştum bugün sizlerle paylaşmak istediğimde tekrar yazı duruyor mu diye baktım duruyor ama bir cümlesi çıkartılmış nedenini siz tahmin edin ve değerlendirin.( Temel meseleler varken, teferruatla uğraşılmamalı.”) İşte bu cümle çıkartılmış sizlerde bakmak isterseniz link ini veriyorum.
( [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] )
İşte bizlerle birileri o kadar güzel oynuyor ki anlamak gerçekten çok zor. Hac konusunda sanırım düşüncemi, yaptığım çok uzun bir çalışmayla yazmıştım sonuna kadar okuyan anlayacaktır düşüncemi. Günümüzdeki haniflik akımına gelince, Bu sözler rabbin kuranda geçen bir Müslüman ın nasıl bir inanca sahip olması gerektiğini anlatan bir yol olarak anlatılır. Günümüzde bu yolda olduğunu söyleyen birçok site ya da kişiler var, eğer kuranın yolundan gidiyorlar ve onun özünü yaşıyorlarsa ne ala, yoksa sözde kalarak sözcüklerle İslam yaşanmaz. Bizzat hayata geçirmekle, anlatmakla yaşanır.
Rabbim sözde değil özde kuranı yaşayan kulları arasına bizleri alması dileklerimle. Selametle kalın.