SEVGİLİYİ ANINCA BAYILAN ADAM(Yaman Dede) 
  
 SEVGİLİYİ ANINCA BAYILAN ADAM 
Hayal dünyamda  içinde bulunduğum zamandan bin dört yüz yıl öncesine doğru yolculuğa başlamıştım. Henüz  İstanbul’daydım. Fındıklı’dan Taksim’e doğru gidiyordum. Yol üzerindeki bir dükkanda bulunan gazetelerin üzerindeki tarihe baktığımda 1961 yılında olduğumu anlamıştım. Alman Elçiliğinin yanındaki mescitten yukarı doğru çıkarken  birini gördüm. Gözleri kapalı  boynu bükük  başı hafif öne doğru düşmüş halsiz  mecalsiz bir görünümü vardı; dilenci desem değil  deli desem deli değildi. 
Etraftakilerden bu kişinin Yaman Dede olduğunu öğrendim. 
Yaman Dede  benim için çok özel bir isimdi. Onun hayatını okuduğumda çok etkilenmiştim.
Yaman Dede  Kayserili bir Rum tüccarın oğludur. Asıl adı Diyamendi’dir. Kastamonu Lisesi’nde okurken Arapça ve Farsça derslerine ilgi duyar. Lisenin orta kısmında okurken Mevlana’nın Mesnevi’sinden okunan birkaç beyit  içine bir kor gibi düşer. Mesnevi’deki derin muhabbetten  gönlün tatlı bir iklime sefer eyler. Hele Mevlana’daki o ince aşk sızıları  hele Peygamber aşkı  Diyamendi’yi bir başka etkiler. Mesnevi’deki ışık  Efendimizin sevgisine dönüşerek bir kor halinde Diyamendi’nin içinde tatlı tatlı yanmaya başlar. Hukuk Fakültesini de bitirip  avukat olduğunda; içindeki Peygamber (s.a.s.) sevgisi alevlenir de alevlenir.Kalben Müslüman olmasına rağmen  ailesini karşısına almamak onları üzmemek için dinini ve sevgisini açığa vurmaz. 
Evinde yirmi yıl gurbet hayatı yaşar Diyamendi. Ailesine ıstırap vermemek için sahura kalkmadan oruç tutar  gizli gizli namaz kılar. İstanbul’un en sapa yerlerindeki camilerde gözyaşları içinde namaz kılar. Bazen de gittiği caminin etrafında bir tanıdık yüz görünce boynunu bükerek geri döner. 
İçin için yanan kor alev  bir gün gelir dışarıya yol bulur  sızarmış. Diyamendi’nin içindeki Habibullah sevgisi o kadar büyür ki saklamanın imkanı yoktur. Durumunu etrafındakilere açıklar. Mehmed Abdülkadir adını alır. Eşine ve kızına; kendilerini üzmemek için İstanbul’dan ayrılarak çok uzaklara gidebileceğini söyler. Birbirlerini sevmelerine rağmen kilisenin baskısıyla aile dağılır. Ellibeş yaşındayken yuvasını terk eder. Sonraları dostları arasında Yaman Dede diye anılır. 
Duvar dibinde perişan vaziyette yığılıp kalmış adamın Yaman Dede olduğunu anlayınca  hayat hikayesi bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmişti bir an. Hemen heyecanla yanına vardım  yanına çömeldim:
-Dede hayırdır  neyiniz var? Hasta falan değilsiniz inşaalah!
Başını kaldırdı  fersiz gözlerini hafifçe açtı. Gözlerinden sicim gibi yaş geldiğini fark ettim.
-Hocam neden bu gözyaşları? Yoksa başınıza kötü bir hal mi geldi?
Titrek dudaklarından yumuşak  merhamet dolu  mütevazi bir sesle kelimeler döküldü:
-Hayır  evladım hayır! İki cihan güneşi Efendimiz Aleyhisselam aklıma geldiği zaman  kendimi kaybediyorum  ayakta duracak halim kalmıyor. 
Ondaki bu Peygamber aşkı  gözlerimi doldurdu.
-Dede  dedim  seni bulmuşken şuradan şuraya gitmem. Ne olur bana Peygamber Efendimiz’le ilgili bir şiirinden birkaç mısra oku da gönlüm şad olsun. 
Nihayet kendini anlayan bir fani bulmuşluğun sevinciyle toparlandı.Gözleri  başka bir aleme dalmışçasına dudaklarından şu mısralar döküldü:  
Gönül huun oldu şevkinden boyandım Ya Resulallah.
Nasıl bilmem bu nirana dayandım Ya Resulallah.
Ezel bezminde bir dinmez figandım Ya Resulallah.
Cemalinle ferah-nak et ki yandım Ya Resulallah.
 
Yanan kalbe devasın Sen  bulunmaz bir şifasın sen.
Muazzam bir dehasın Sen  dilersen reh-nümasın Sen.
Habib-i Kibriyasın Sen  Muhammed Mustafa’sın Sen.
Cemalinle ferah-nak et ki yandım Ya Resulallah. 
Yaman Dede’nin elini saygıyla öptüm. Dua istedim kendime dair. Onu dualarıyla baş başa bırakarak usulca ayrıldım yanından.  
Arif AKPINAR - Gül Devrine Seyahat