Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05 Mart 2010, 21:01   Mesaj No:2

Armagan

Medineweb Usta Üyesi
Armagan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Armagan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5753
Üyelik T.: 20 Aralık 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:97
Mesaj: 281
Konular: 65
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart RE: PEYGAMBER EFENDIMIZIN DUA GÜNLÜGÜ

Aksırma / Hapşırma Esnasında
Tabiatımız icabı karşılaştığımız olaylardan biri de hapşırmadır. Yalnızken veya başkasının yanında, ya da başkası bizim yanımızda böyle bir durumla karşılaşabilir ve kaçınılmaz olarak sesli olduğundan etraftakiler duyar. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bu durumda hapşıranın nasıl dua edeceğini ve yanındakilerin ona nasıl mukabelede bulunacağını uygulamalı bir şekilde göstermiş, bu şekilde davranmayanları da ikaz etmiştir. Dua ve cevabı kısaca şu şekildedir:
Aksıran kimsenin; ‘Elhamdulilllah’ "Allah'a hamd olsun" demesi, onu işiten kimsenin de: ‘Yerhamukellah’ "Allah sana merhamet etsin" demesi gerekir. Aksıran kişi, kendisine ‘Yerhamukeallah’ denildiğini duyunca: ‘yehdiyekumullah ve yüslihu balekum’ "Allah bize ve size hidayet versin" veya "Yehdikumullahu ve yuslihu balekum" "Allah, size hidayet etsin ve işlerinizi düzeltsin" demelidir.(17)

Namazdan Sonra / Tesbihât
Duanın kabule en yakın olduğu zaman dilimlerinin ilk sıralarında, farz namazların hemen arkasında yer alan vakit yer almaktadır. Zira kişi dinin direği olan namazla günahlarından arınmış, secdeleriyle Rabbine en yakın yere ulaşmış, duygu yüklü bir ruh atmosferine girmiş ve henüz günah işlemeye fırsat bulamamıştır. Bu durumu elbette iyi değerlendirmek gerekir. Yapılacak en güzel şey, değer ölçümüz olan duaya sarılmak ve evrensel koroya katılıp Rabbimizi tesbih etmektir. İşte ilk dönemlerden günümüze kadar uygulanan namaz tesbihâtı, tesbih, hamd, tekbir, salâvat, esma-i hüsna gibi dua ve zikrin değişik şekil ve unsurlarının yanında, başlı başına bağımsız bir dua kısmını da ihtiva etmesiyle yapılacak bu en güzel işin tanzim edilmiş şeklidir. Tesbihat genelde bilindiği ve konuyla ilgili mecmualar tertip edildiği için fazla teferruata girmek istemiyoruz.

Akşam Olduğunda
Güneş doğarken, sabahın ilk vakitlerini değişik dualarla taçlandıran Allah Resulü, güneş batarken ve ortalığa karanlık çökerken de dua ederdi. Adetâ bu dualar O’nun gündüzünün ve gecesinin kandilleri olurdu. Ve O, kandilleri yakmayı hiç ihmal etmezdi. Ezcümle şöyle derdi:
اللَّهُمَّ إِنِّي أَصْبَحْتُ أُشْهِدُكَ وَأُشْهِدُ حَمَلَةَ عَرْشِكَ وَمَلَائِكَتَكَ وَجَمِيعَ خَلْقِكَ أَنَّكَ أَنْتَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُكَ وَرَسُولُكَ
“Allah’ım! Sen’den başka ilah olmadığına, birliğine ve şerikin olmadığına ve Muhammed’in Sen’in kulun ve Rasulün olduğuna, Sen’i, hamele-i arşını, meleklerini ve bütün mahlukâtını şahit tutarak akşamladım.”(18)

Uykudan Önce
Uyku ölümün küçük kardeşidir.(19) İnsan uykuya girerken bu şuur içinde girmelidir. Zira bu göz kapayış, onun için dünyaya ait bir son olabilir. Öyle ise yatağa gafletle değil, uyanık bir şuur ve dikkatle girmelidir.
Allah Resulü (s.a.s.) yatağa girmeden evvel çoğu zaman şunları okurdu: Bakara sûresinin baş kısmı ve son üç âyeti (amenerrasulü)(20), Âyet’el-Kürsî(21), Yâsîn sûresi(22), Secde sûresi(23) ve Mülk sûresi.(24) Ardından üçer defa olmak üzere İhlas ve Muavvizeteyn sûrelerini ve bir defa da Kâfirûn sûresini okur(25); sonra da ellerini birleştirerek avucuna üfürür ve ellerini vücudunun ulaşabildiği her noktaya sürerdi.(26) Başka dualar da okuduğu hadis kitaplarında rivayet edilmektedir.
Yatağına girdikten sonra da 33 defa ‘Sübhanallah’, 33 defa ‘Elhamdülillah’ ve 33 (bir rivayette 34) defa ‘Allahu ekber’ der ardından da birçok dua okurlardı.(27) Bu dualardan birisi de şudur:
اَللَّهُمَّ أَسْلَمْتُ وَجْهِي إِلَيْكَ وَفَوَّضْتُ أَمْرِي إِلَيْكَ وَأَلْجَأْتُ ظَهْرِي إِلَيْكَ رَغْبَةً وَرَهْبَةً إِلَيْكَ لَا مَلْجَأَ وَلَا مَنْجَا مِنْكَ إِلَّا إِلَيْكَ اللَّهُمَّ آمَنْتُ بِكِتَابِكَ الَّذِي أَنْزَلْتَ وَبِنَبِيِّكَ الَّذِي أَرْسَلْتَ
"Yüzümü Sana çeviriyor ve işlerimi Sana havale ediyorum. Hem korkarak hem de ümit ederek sırtımı Sana dayıyorum. Senden ancak yine Sana sığınılır, başka sığınak yoktur. Allah’ım! İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin Nebî’ye îmân ettim.”(28)

Gece ve Seher Vakti
Dua, hemen her yer, zaman ve pozisyonda yapılabilir. Ancak Kur’ân ve hadiste, seher vakitlerinde dua ve istiğfarda bulunulması tavsiye ve teşvik edilmiştir. Cennet ehli ve öte dünya nimetlerine nail olanlar anlatılırken bu durum, özellikle hatırlatılmıştır. "Sabredenleri, doğru olanları, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranları, Allah için (mallarını) harcayanları ve seherlerde istiğfar edenleri (Allah görmektedir)" (Al-i İmran, 3/17) "(Cennetlikler) geceleri pek az uyurlardı. Seherlerde istiğfar ederlerdi." (Zariyat, 51/17–18)
Seherlerin dua için tercih edilmeleri bazı sebeplere dayanmaktadır. Sükûnet ve müsbet duygu yoğunluğunun yanı sıra, o saatlerde Rabb'in dünya semasına nüzûl buyurması ve her gece var olan icabet saati, tercih edici faktörlerin başında gelmektedir. Gecenin belli bir saatinden sonra, uyku ve rahatını terk edip namaz kılan, Kur’ân okuyan ve günahlarına gözyaşı döken mü'minin kalbi yumuşamış ve dua fırsatını yakalamıştır. Nitekim Rahmet nebisi, "Kalbiniz merhametle yumuşadığı zaman dua etme fırsatını kaçırmayın. Çünkü kalp yumuşaklığı Allah'ın rahmetindendir"(29) buyurmaktadır. Zaten insana düşen, İlahî rahmet ve merhamete davetiye çıkarmak, rahmet kapısını çalmak, yani dua etmektir. Şems-i Tebrizî (645/1247) şöyle diyor: "Rahmet deryası daima coşmak, dalgalanmak ister. Bunu yapacak olan da senin yalvarman, ağlayıp feryad etmendir. Senin gamının bulutları gelmeyince İlahî marifetin deryası dalgalanmaz, coşup köpürmez."(30) İşte gece ibadetini takip eden seher vakti, böyle bir fırsatın doğduğu an, yani rahmet kapısını çalmanın tam zamanıdır.
Peygamber Efendimiz teheccüd namazı için kalkışını şu duâ ile süslerdi:
اللَّهُمَّ رَبَّنَا لَكَ الْحَمْدُ أَنْتَ قَيِّمُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَكَ الْحَمْدُ أَنْتَ رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَنْ فِيهِنَّ
“Allah’ım! Sana hamdolsun. Sen semâları, yeri ve içindekileri ayakta tutan ‘Kayyûm’sun. Sana hamdolsun. Sen semâların, yerin ve içindekilerin hakiki sahibi olan Melik’sin. Sana hamdolsun, Sen semâların, yerin ve içindekilerin Nûrusun….”(31)
Geceleri, gıyaplarında, ashabına dua etmeyi de ihmal etmezdi. Gıyabında başkası için yapılan dua kişiye günahsız dille dua etme şeklinde nitelendirilmiştir. Günah işleyen kimseye gıyabında dua edilirse, o kimse günahsız bir dille dua etmiş olur. Çünkü dua eden, işlenen günahtan sorumlu değildir. Ebû Said el-Hudrî (r.a.), "Bir gün, akşamdan sabah fecir doğuncaya kadar Resülullah (s.a.s.)'ın gece ibadetini gözledim. "Allah'ım! Osman b. Affan... Ben ondan razıyım." diye dua ettiğini gördüm," diyor.(32) Enes b. Malik de geceleri birbirlerine şöyle dua ettiklerini söyler: "Allah size iyi kişilerin namazını ihsan etsin. Onlar ki, gece ibadet eder, gündüz oruç tutar ve günah işlemezler."(33)

Sonuç
Bu kısımda Peygamber Efendimiz (s.a.s.) in günün her saatine yayılan ve bazen sayıları yüzleri aşan tevbe ve istiğfarlarından söz etmek istiyoruz. Bilindiği gibi -eğer varsa- O’nun gelmiş geçmiş bütün günahları affedilmişti (Fetih, 48/2). Buna rağmen gün içinde sık sık tevbe istiğfar eder ve “Allah’ım! Bana mağfiret ve merhamet et, şüphesiz Sen merhametlilerin en merhametlisisin” derdi. Konuyla ilgili bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: “Gerçek şu ki, bazen kalbime bulanıklık çöküyor. Ve şüphesiz ki ben, Allah'a günde yüz defa istiğfar ederim."(34) Bu hadis-i şerif şu şekilde yorumlanmıştır:
1. Efendimiz (s.a.s.) manevî derecelerinde devamlı yükselmekteydi; bir makamdan daha üst makamlara yükseldikçe, evvelki makamdan ötürü istiğfar ederdi.
2. Kul ubudiyet makamlarından hangisinde bulunursa bulunsun, onun bu hali, Allah'ın kibriya ve celaliyle karşılaştırıldığında yeterli değildir. İşte Cenab-ı Hakk’ın Efendimize hitaben "Bil ki, Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur ve hem kendi günahların hem de mümin erkek ve mümin kadınların günahları için istiğfar et!" (Muhammed, 47/19) buyurmasındaki sır da budur. Zira Efendimizin makamları ne kadar yüksek olsa da, kendisine devamlı olarak daha yüksek makamlar gösterilmekte ve O, önceki makamların Allah’a karşı lâyık bir kulluk makamı olmadığını anlayarak devamlı istiğfar etmekteydi.
Efendimizin bu durumu bizleri tevbe ve istiğfara teşvik etmenin yanında O’nun müstesna konumuna uygun bir şekilde yorumlanması gerekir.
Alıntı ile Cevapla