Konu Başlıkları: MAHREMİYETTE SON NOKTA!
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 23 Nisan 2010, 21:37   Mesaj No:1

NİLGÜN YAZAR

Medineweb Üyesi
NİLGÜN YAZAR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:NİLGÜN YAZAR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 8150
Üyelik T.: 14 Mayıs 2009
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 120
Konular: 37
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart MAHREMİYETTE SON NOKTA!

MAHREMİYETTE SON NOKTA!

MAHREMİYETTE SON NOKTA

Öğrencilerimizle birlikte okul dışında yaptığımız geziler en sevdiğimiz eğitim-öğretim etkinliğidir.
Birkaç gün evvel yine aldık çıkınımızı, düştük yollara. Seviyelerine uygun eğitici bir filmi izlemek gayesiyle sinemada aldık soluğu.

Filmin molasında hep beraber lobiye geçtik. Karşımızda duran manzarayla birlikte zihinlerimiz dumura uğradı. Çünkü kırmızı deri koltukların birinde sözde sevgili bir çift, +18’lik bir manzara ile hemhal olmaktaydı.

Otuzlu yaşlarda görünen erkeğin halinden anlaşılan; son on yılını mahpus damlarında geçirmiş de ardından tahliye olmuş, sonra da karşısına çıkan ilk kızı kolundan tutup buraya getirmiş cinsindendi.

Bir öğretmen cengaverliğiyle önce çocukların gözlerini kapatmaya yeltendim. Hayır, bu mantıklı değildi. Sonra ahlak masasını aramak geçti aklımdan. Yok, bu da değildi. Sanırım ufak ufak panikatağa bağlıyordum.
Üniversite yıllarımda beni kara kuşak makamına kadar yücelten birkaç güzel hareketle hadiseye müdahil olmaya niyetlendim. Akşam ana haber bültenlerinde “pişmanım, sinirlerime hâkim olamadım” replikli görüntülerim bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçince bundan da geçtim.

Ani bir atakla, çocukların dikkatlerini film afişlerine çekmekle başladım işe. Çocuklar kendi aralarında film analizi yapadursun, ben de çiftin ensesinde mantar gibi bitiverdim.
Sırtı bana dönük, işine konsantre olmuş elemanın sol kürek kemiğine 9/8’lik birkaç vuruş yaptım. Tınmadı. Filin sırtına konmuş bir karasinek gibiydim. Fazla zamanım olmadığı için sesimi duyurabilmenin acilen başka bir yolunu bulmalıydım.
Çizgi filmlerdeki cevval yavru köpeğin, azman bir kedinin arkasına geçip aralıksız havladığı, akabinde kedinin ödünün koptuğu sahne gelmişti aklıma:
- Efendiii!..Efendii!. Sizi rahatsız etmeye geldim. Bu yüzden sizden özür dilemeyeceğim. Hal ve hareketlerinize derhal bir çeki düzen vermelisiniz. Zira burası umuma açık bir mekan. Üstelik etrafınız yüzlerce çocukla çevrilmiş durumda!

Bir tek “Teslim olun! Susma hakkına sahipsiniz! Şayet bir avukat tutamazsanız, mahkeme size…”diye ünlemediğim kalmıştı.
Nefes bile almadan bir çırpıda sıraladığım cümlelerim karşısında şaşkınlıktan ne yapacaklarını şaşırdılar. Konuşmadan manasız gözlerle bana bakıyorlardı.

Şaşkınlıklarını üzerlerinden atmalarına yardımcı olabilmek adına bir iki tokat atmak geldi içimden. Bu istek, kanımın beynime hücumunda doğmuş olsa, Allah yarattı demez içimdeki canavarın bağını tamamen çözüverirdim.
Söz konusu çocuklar olunca, teferruatlar sadece zaman kaybıdır. Çocukların olmadığı bir yerde bu duruma tanık olsam, medeniyetlerinin mimi düşmüş bu tiplerle muhatap olacağımı hiç sanmam.

Çok sevdiğim bir hikaye vardır. Güzellikleri paylaşmak, gören gözün, duyan kulağın sadakasıdır:
Zamanın birinde genç bir adam evlenir. Genç çift, aile büyükleriyle aynı evde yaşamaya başlar. Gün gelir genç adamın askere gitmesi icap eder. Bu ayrılık fikri, pek muhabbetli bu çifte ağır gelir. Çünkü iletişim neredeyse imkânsızdır. Kaldı ki kadın, okuma yazma bilmemektedir. Bu eksikliğin getireceği zorluklar, genç kadını daha da üzmektedir.
Vakit geldiğinde, genç adam ev halkı ile vedalaşır. Adam, gözü yaşlı karısı ile vedalaşırken ona iki kişilik bir sır verir. Bu sır özlem dolu geçecek yıllarda yüreklerine su serpecektir.
Gurbetten sılaya göndereceği her mektubun sonunda bir “nokta” bulunacağına dair söz verir genç adam. Bu işaretin; sevgilerinin ve sevgiyi çağrıştıran her güzel hayalin timsali olacağına dair uzun uzun izahatlarda bulunur sevdiği kadına.

Kocasını askere gönderen kadın, eve gelen asker mektuplarının aile meclislerinde yüksek sesle okunuşunu bir köşeden sessizce ve özlemle dinler.
Sonra da okunan mektupları müsaade ile alır, odasına çekilir. Anlam veremediği onca şekilleri gözleriyle taradıktan sonra, mektupların sonundaki noktaya çakılıp kalır gözleri her defasında.
O nokta, sevdiğinden nice nice haberler getiren bir süvariye dönüşür.
Hasreti, sevgiyi, aşkı, tutkuyu satır satır yazmıştır sevdiği adam. O da okumuştur.
Tek bir “nokta” onların sevgi dili olmuştur artık.

Gerçek sevgi ve mahremiyetin mahiyetini tek bir nokta bile bu kadar güzel anlatabilirken, çağın kolay tükenenleri arasında sevginin ve aşkın nasıl bu kadar kolay yer alabildiğinin sosyolojik boyutlarını uzun uzun irdelemeye gerek var mı, çok emin değilim açıkcası.

yazarın diğer yazıları için: www.habertaraf.com
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi NİLGÜN YAZAR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Baba(sız)lar günü Makale ve Köşe Yazıları NİLGÜN YAZAR 0 1712 25 Kasım 2011 20:06
Insan insanın zehrini alır Makale ve Köşe Yazıları NİLGÜN YAZAR 0 1644 25 Kasım 2011 20:04
Birinci kadının, ikinci kadına teşekkürü Makale ve Köşe Yazıları NİLGÜN YAZAR 0 1385 25 Kasım 2011 19:57
Yoruldum Makale ve Köşe Yazıları NİLGÜN YAZAR 0 1430 25 Kasım 2011 19:56
Eller ve izler Makale ve Köşe Yazıları su damlası 1 1676 25 Kasım 2011 19:52