Konu Başlıkları: Tarihte isyanlar/Mevlüt Hönül
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05Haziran 2010, 00:58   Mesaj No:1

Mevlüt HÖNÜL

Medineweb Aktif Üyesi
Mevlüt HÖNÜL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Mevlüt HÖNÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 18779
Üyelik T.: 20 Mayıs 2012
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Memleket:Malazgirt
Yaş:47
Mesaj: 151
Konular: 93
Beğenildi:17
Beğendi:0
Takdirleri:32
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Tarihte isyanlar/Mevlüt Hönül

Tarihte isyanlar/Mevlüt Hönül

Bu çalışmada İslam tarihinde gelişen İsyan olayları objektif bir bakış açısı ile ele alınacak.
1) HARİCİLER

“Hem erkek ve kadın münafıklara, hem de hakkı açıktan açığa inkâr edenlere Allah, içinde yerleşip kalacakları cehennem ateşi vaat etmiştir; onların payına düşecek olan budur. Çünkü Allah, onları lanetlemiştir; sürüp gidecek bir azap beklemektedir onları.”
((Tevbe, 68)

“Mü'min erkekler ve Mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.”
((Tevbe, 71)

“Hariciler” veya “Hariciye” (Arapça: الخرج; çoğ. الخوارج ), siyasi bir mezheptir. "Harici" kelimesi "isyancı" anlamına gelir.’’
( (El-Müncid)

“Harici” dışa mensup kimse, isyankâr, kurulu düzene karşı olan, anarşist, Müslüman toplumda ilk isyankarlar, düzene karşı çıkanlar.’’
((Terimler sözlüğü)

“Hariciler, başka adlar ve lakaplarla da anılmışlardır. İmam Ali'nin ordusundan ayrıldıklarında ilk toplandıkları yer olan Harura'nın adına izafetle “Haruriler” (Haruriye) ve Allah'tan başka kimsenin hüküm verme yetkisine sahip olmadığı gerekçesiyle hakem olayına karşı çıktıkları için “el-Muhakkime” adıyla da anılmışlardır. Kendilerinin en çok hoşlanarak kullandıkları isim ise “Sürat”tir. Satın alıcı anlamındaki “Sari”nin çoğulu olan “Sürat”i kendini Allah'a verenler, satanlar anlamında kullanıyorlardı.
((el-Bağdadi, el-Fark beyne'l-Firak, s. 55)

Hariciler, İmam Ali'ye karşı huruc/isyan ettikleri için bu adla anılmışlardır. Belli bir mezhep ve akide taşıdıklarından, her isyancıya bu ad verilmemiş, İslam literatüründe sırf söz konusu güruh için kullanılmıştır. Bu görüşler sonraları başkalarına da geçmiş ve bunlar hiçbir zaman iktidar olamasalar da bir mezhep olarak varlıklarını korumuşlardır.
(Zuhal İslam c. 3, s. 240-247, 6. Basım)

Amr b. Ubeyd vb. gibi Harici olup da hiç huruc/isyan etmeyenler de vardır. Emr-i bi’l-maruf veya büyük günah işleyenin ebediyen kâfir olacağı gibi fikirleri olanlara "Hariciler gibi düşünüyor" denilmiştir. Tarihte Harici kadınlara da rastlanır. ((Müberred, Kâmil, c. 2, s, 154)

Haricilerin isyan etmeden önceki yaşam tarzlarına baktığımızda, sakin bir yaşam içerisinde sadece tartışmalar ve eleştirilerle yetindiklerini görürüz. İmam Ali, onlara yapıcı tavırlarla yaklaşıyor ve ameli noktalarda kendilerine müdahalede bulunmuyordu. Yalnız İmam Ali’nin saflarında Sıffin de çarpışan bu kesim daha sonra gelişen olaylar neticesinde İmam Ali’ye savaş açarak onun şehadetine sebep olmuşlardır.

İbn-i Abd-i Rabbih, Fecru’l-İslam adlı kitabında Haricileri tavsif ederken şöyle der:

"Haricilerden daha inançlı ve çalışkan bir fırka yoktu, her an ölüme hazırdılar. Savaş sırasında bir Hariciye mızrak saplanmıştı, yarası çok ağırdı, ama o kendisini vuran adama doğru yürüyerek "Allah'ım" diyordu, "Senin rızanı kazanmak için sana gelmedeyim."

Haricilerin çıkışı Şia’nın çıkışıyla aynı zaman dilimine denk gelir. İmam Ali’nin döneminde çıkan kargaşalar sonucunda aynı saflarda yer alırlar. Sıffin savaşında İmam Ali’nin saflarında savaşan bu kesim, Kur’an sahifelerinin mızrakların ucuna asılması ile birlikte savaşmaktan vazgeçer ve Muaviye’nin kurnazlığı ile hakeme gitme fikrini destekler. Bunu kabul etmemesi durumunda İmam Ali’yi kılıç zoru ile buna mecbur edeceklerini açıkça beyan etmeleri neticesinde onun hakeme gitme kararı almasına sebep olurlar.

Hakem olayı, İmam Ali’nin azli ve Muaviye’nin yerinde kalması ile sonuçlanır. Kendi zorları ile hakeme gitmeye karar kılan grup, daha sonra İmam Ali’nin hakeme gittiği için büyük bir günah ve suç işlediğini savunmaya başladılar. Bu iddiaları ile İmam Ali’nin tevbe etmesini, etmediği takdirde küfür işlediğini yani dinden çıktığını iddia ediyorlar, kendilerinin de hakeme gitme istekleri sebebiyle küfre düştüklerini ama tevbe ettikleri için küfürden döndüklerini öne sürüyorlardı…

Haricilerin geneli “iyiliği emredip kötülükten menetme’’ ilkesine dayanarak “Hüküm yalnızca Allah’ındır; Allah’tan başka hüküm koyucu yoktur’’ esasına dayanıyorlardı.

“De ki: "Bakın, ben Rabbimden gelen açık bir kanıta dayanmaktayım ve (bu şekilde) siz onu yalanlamış oluyorsunuz! (Bilgisizliğiniz yüzünden) bu kadar şiddetle arzuladığınız şey benim elimde değil. Hüküm ancak Allah’a aittir. O, hakikati ilan edecektir; çünkü (hak ile batıl arasında) en iyi hüküm veren Odur."
((Enam, 57)

“O halde İncil’e uyanlar, Allah’ın onunla vahyettikleri doğrultusunda hüküm versinler. Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar gerçek fasıklardır!”
((Maide, 47)

Bu ayet-i kerimede "hüküm" sadece Allah'a ait bir şey olarak takdim ediliyor; ancak burada geçen "hüküm" kelimesiyle neyin kastedildiğine dikkat edilmelidir.

Bu ayette geçen "hüküm" kelimesiyle kastedilen şey “'kanun koyuculuk”tur. İnsanoğlunun hayatını düzenleyecek kural ve prensipleri belirlemedir. Bu ayette kanun koyuculuk hakkının sadece Allah'a veya O'nun yetki verdiği kimseye ait olduğu ve Allah'tan başka hiç kimsenin "kanun" belirleme hak ve yetkisi taşımadığı vurgulanmaktadır.

Hariciler ise, bu kelimeyi “hâkimiyet”i de kapsayacak şekilde genelleştirip şiar edindiler. "Allah'tan başka hiç kimse kanun koyuculuk hakkına sahip olmadığı gibi, devlet ve yöneticilik hakkına da sahip değildir, Allah'tan başka hiç kimse insanları yönetmeye kalkışamaz!" dediler.

İmam Ali, namaz kıldığı veya minberde hutbe verdiği sırada Hariciler genellikle müdahale edip bu ayeti yüksek sesle okur ve Hz. Ali'nin yönetim hakkının olmadığını ve hakemlikte de bulunamayacağını ima ederlerdi.

İmam Ali’nin onlara verdiği cevap şudur:

"Söz doğru, ama söyleyenin maksadı batıl. Evet, kanun koyuculuk hakkı elbette ki sadece Allah'ındır, ama bunlar "Allah'tan başkası insanları yönetemez, yönetici olamaz." diyorlar! Oysa insanların bir yöneticiye ihtiyacı vardır, yöneticisiz toplum olmaz, iyi veya kötü bir yöneticinin varlığı zaruridir. Bir yönetici sayesindedir ki, mümin insanlar Allah rızası için yapmak istediklerini yaparlar, kâfir olanlar dünyadan faydalanırlar ve bu minval üzere Allah Teala onları götürür. Bir devlet ve yönetim sayesindedir ki, vergiler toplanır, düşmanla savaşılır, yollarda ve şehirlerde güvenlik sağlanır, zayıf ve güçsüzün hakkı, zorba ve zalimden alınır. Devlet ve yönetim sayesindedir ki, iyiler huzur bulurlar, insanlar kötülerin şerrinden emin olurlar. ((Nehcu’l-Belağa, 40. hutbe.)

2:Bölüm Hakem Olayı ve Hariciler

Haricilerin ilk çıkışı Sıffin savaşı esnasındadır. Savaş esnasında İmam Ali’nin kazanmak üzere olduğunu fark eden Muaviye, Amr b. As’ın şeytani aklının ürünü olan “aramızda Kur’an hakem olsun” fikrini empoze etmek için, Kur’an sahiflerini mızrakların ucuna taktırarak İman Ali’nin saflarında çarpışan bedevi insanların Kur’an’a olan saygılarından faydalanmak sureti ile savaşı sonlandırmak gayesinde idi.

Lakin savaş başlamadan önce İmam Ali “Gelin Kur’an aramızda hakem olsun, onun emrine göre haksız taraf kim ise onu tespit edip cezalandıralım, boşuna kan dökülmesin’’ söylemine karşın Muaviye, savaşı kazanacağına kesin gözü ile baktığı için bu teklifi reddetmişti.

İşin hakiki boyutunu görünce, İmam Ali’nin ordusundaki cahillerden faydalanarak ölümden kurtulma adına bu hileye başvurmuştur. Bunun şeytani bir fikir olduğunu bilen İmam Ali, “vurun onlara aldanmayın! Kur’an’ı kalkan gibi kullanıp kendi canlarını kurtarmak istiyorlar. Bunlar İslam düşmanıdır, oyuna gelmeyin vurun!” diye bağırıyor ve “bunların yaptığı Kur’an’ı Kur’an’la vurmaktır, Kur'an'ın kendisi karşısında (canlı Kur’an kendisi idi) Kur’an sayfalarının yazılı olduğu şu kağıt parçalarının ne değeri kalır ki? Bunlar, mana ve hakikati ortadan kaldırabilmek için o kağıtlardan medet umuyorlar aslında" diyordu. (Bundan anormal durumlarda ayet yazılı mushaflara saygısızlıkta bulunabileceği anlamı çıkarılmamalıdır.
(İ. Bendiderya-)

Muhakeme gücü zayıf olan, dinin sadece dış görünümünü kavrayabilmiş bu topluluk, meseleyi anlayamayarak “biz Kur’an’a kılıç çekmeyiz” dediler ve bu hileye düştüler: “Biz Kur’an için savaşıyoruz, bunlar da Kur’an’a teslim olmuştur, o halde ne diye savaşalım.”

İmam Ali, ferasetli görüşünü sunarak, “Ben de Kur’an için savaşmaktayım, ama bunlar sizi oyuna getiriyorlar; anlamıyor musunuz? Bunların Kur’anla ne işleri var? Kur’an’ı kalkan gibi kullanıp canlarını kurtarmak istiyorlar, hepsi bu” diyordu. Kağıt ve yazıyı değerli kılan, içindeki anlam ve muhtevasıdır.

İslam fıkhının cihad bölümünde, “Düşman, bir grup Müslümanı esir alıp ön cephede siper olarak kullanır ve İslam ordusunun her türlü müdafaa veya saldırı girişimi bu esir Müslümanların ölümüyle sonuçlanacak bir hal alırsa, İslam'ın hükmü "parçayı bütüne feda et" esasına dayalıdır ve bu durumda o Müslüman esirlerin öldürülmesiyle sonuçlanabilecek bir saldırı veya müdafaa girişimi caizdir” hükmü yer alır.
(Lüm'a, c. 1, Kitabu’l-Cihad, 1. fasıl ve Şerayi, Kitabu’l-Cihad)

Hariciler, yanlış din anlayışları sebebiyle, en bariz vasıfları olan takvaları, ideal İslam toplumunu istemeleri, çöl ortamından gelmeleri sebebiyle yeni ortama ayak uyduramamaları, sert ve inatçı karakterleri, kendileri dışında kalanları Müslüman saymama fikirleri ve gerçek Müslüman profiline sadece kendilerinin sahip olduğu şeklinde dar bir dini görüşe sahip olmaları neticesinde İmam Ali’yi tehdit ederek, onu önce hakeme gitmeye razı edip ardından da isyan ettiler.

İmam Ali, Abdullah b. Abbas veya Malik Eşter'in hakem olmasını isterken, onun hiç istemediği bir kişi olan Ebu Musa el-Eş'ari hakem olarak atanmış, görüşmeler neticesinde yine Amr b. As şeytani bir düşünce ile Ebu Musa'ya "Ne Ali olsun, ne de Muaviye; gel senin damadın Abdullah b. Ömer'i seçelim" önerisinde bulunmuştur. Ebu Musa, damadının adını duyunca hemen Amr’ın görüşünü benimsedi ve bu işin nasıl gerçekleşeceğini düşünmeye başladı. Amr b. As "kolayı var" diyerek, "sen Ali'yi azledersin, ben de Muaviye'yi. Halk bu durumda mutlaka senin damadını seçer, böylece fitne biter, ihtilaf ve anlaşmazlıklar da son bulur" önerisinde bulundu.

Alınan bu kararı ilan etmek üzere herkesi camiye topladılar. Ebu Musa, Amr’ın minbere çıkıp kararı ilan etmesini isterken, şeytani bir akla sahip olan Amr “sen Peygamberin büyük ashabındansın, sen dururken benim çıkmam uygun olmaz” diyerek Ebu Musa’yı minbere çıkardı ve alınan kararı açıklamasını istedi. Ebu Musa, Amr’ın şeytani hilesinden habersiz "Ümmetin maslahatını düşünerek, Ali'yi de Muaviye'yi de iktidardan uzaklaştırmaya karar verdik. Halife bir başkası olsun, siz seçersiniz nasıl olsa" diyerek parmağındaki yüzüğü çıkarmış ve minberden inmiştir. Sıra şeytani fikrini açıklayacak olan Amr b. As’a geldiğinde "Ben de Ali'yi azlediyorum" diyerek parmağındaki yüzüğü çıkarmış, sol elinin parmağına takıp "onun yerine, tıpkı şu yüzük gibi Muaviye'yi tayin ediyorum" diyerek Ebu Musa'ya oynamış olduğu oyunu hayata geçirmiştir.

Haricilerin yapmış olduğu hataya geçmeden önce farklı ekollerin Ümeyyeoğulları hakkındaki rivayetlerine değinelim:

Kadı Abdulcebbar bir rivayette şöyle der: “Muaviye’nin ve Emevi devletinin fasıklığında ihtilaf yoktur. İhtilaf, küfürleri hakkındadır. Çünkü bazıları onların Müslümanlığından şüphe eder.
(Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, c. 20, s. 132-133)

İbn-i Ebi’l-Hadid der ki: “Mutezile’ye göre Beni Ümeyye emirlerinin Osman, Ömer b. Abdulaziz ve Yezid b. Velid dışında kalanlarının hepsi facirdir.
(İbn-i Ebi’l-Hadid, Şerh-i Nehcu’l-Belağa, c. 2, s.309)

Cahız’ın bu konudaki değerlendirmesi ise şöyledir:

“Muaviye, iktidarı ele geçirdiği zaman şura anlayışının geride kalan bölümünü dağıttı. “Birlik” yılı olarak adlandırdıkları yılda Ensar ve Muhacirlerden olan Müslümanları da dağıtmıştı. Bu yıl “Birlik yılı” falan değil, aksine ayrılık, azgınlık, zorbalık ve sefaletin yaygınlaştığı, yönetimin Kisralığa, hilafetin zorbalığa ve saltanata dönüştüğü yıldı. Artık hilafet, saltanat kavgası halini almıştı. Sapıklık ve fasıklıktan başka da bir birlik söz konusu değildi.’’
(Cahız, Resailu’l-Cahız, c. 2, s. 7,11,14,16 ve179)

Peki, Muaviye’nin bilinen cürümleri neydi?

1) Nassa aykırı olduğu halde, evlilik dışı çocukla normal bir kardeşlik kurulabileceği iddiasıyla Ziyad b.Sümeyye’yi etkileyip nesebine geçirmek.

2) Hicr b. Adiyy ve arkadaşlarını İmam Ali’ye yöneltilen lanetlemeye karşı çıktıkları için öldürtmek.

3) Sıffin öncesi ve sonrasında İmam Ali ve taraftarlarına karşı düzenlediği hileli çalışmalar neticesinde ona akıl hocalığı yapan Amr b As’a mükafaat olarak Mısırı vermek.

4) Şefaat ve yakınlık yoluyla hadlerin uygulanmasını durdurmak.

5) Ümmet’in malı olan zekât gelirleri üzerinde yapılan keyfi harcamalar.

6) Yönetimi fasık oğlu Yezid’in (Yez-İT) zimmetine geçirmek.

7) Muhammed b. Ebubekir’i öldürtüp eşeğin karnında yaktırmak.

Bu ve benzeri daha sayılamayacak kadar zulüm ve Katliam işlemiş olan Muaviye, Cahız’ın da dediği gibi
“Ümmetin içindeki fasık”
idi. O halde bu yaptığı çirkin işler üzere onun İmam ve Halife olduğunu kim iddia edebilir?

HAKEM OLAYI VE NEHREVAN BAŞLANGICI

Hariciler sebep oldukları hatanın farkına vardıklarında yapabilecekleri bir şey kalmamıştı Lakin halen hata yaptıklarını tam idrak edemeyişlerinden olacak ki ,Muaviyenin oyununa geldiklerini kabullenmek istemeyişleri,Hakem olayında İmam Ali’nin sözlerini dinlemeyip Ebu Musa’yı öne sürmeleri neticesinde şu söz ile kendilerini aklamaya başlamışlardır.

‘’İnsan hakemlik edemez,hakem sadece Allah’tır’’diyerek İmam Ali’ye giderek hakem olayında yapmış oldukları hatayı büyük bir günah gördüklerini ve tevbe ederek geri döndüklerini, hakem olayını kabul eden herkesin tevbe etmesi gerektiğini,etmeyenlerin
küfürde olacağının savunarak ,yeni bir ekol olarak İslam dünyasında varlıklarını göstermeye başladılar.

İmam Ali’nin Hakemeyn Hakkındaki Hutbesi (93 Hutbe)

‘’Bilin ki onlar,toplumun içinden kendilerince sevilen,istenen en yakın kişiyi seçtiler.Siz ise istemediğiniz sevmediğiniz en yakın kişiyi seçtiniz.Abdullah Bin Kays (Ebu Musa Eşari ) dün dediklerini hatırlayın; diyordu ki.Bu bir fitnedir,Müslümanlar arasında hakla batılı belli değildir;yaylarınızın zırhlarını kesin,kılıçlarınızı kınlarına sokun.*(1)

Doğru söylüyor duysa zorlanmadan gitmekte yanlıdı;yalan söylüyorlarsa töhmet altına girdi. Amr B As’a karşı Abbas oğlu Abdullah’ı gönderin;fırsattan faydalanın;İslamın elinde olan uzak şehirleri kaplayın kavrayın koruyun,görmüyor musunuz ki şehirlerinizde savaşıyorlar onları elde etmeyi umuyorlar.

1.)*Abdullah İbn Kays,Ebu Musa Eşari’dir cemel savaşından önce halka haklı kimdir, haksız kim bilen yok onun için Ali’nin davetine uymayın,ona uyup savaşa girmeyin diyordu. Kendisi Osman’ın zamanında basra valisiydi.İmam Ali onu azletmişti,bu yüzden Hariciler bilhassa bu zatın hakem olmasını istediler,ısrar ettiler ve İmam Ali’nin tayin etmek istediği kişiyi kabul etmediler.

Haricilerin Hakemi Kabul Eden İmam Ali’yi Kınamalarına karşın (94. Hutbe)

"Biz insanları değil, Kur'an'ı hakem olarak seçtik, Kur'an, şu satırlarda yazılı olan şeydir işte! Kur'an'ın dili yoktur ki insanla konuşabilsin; Kur'an, onu bilen mümin ve alim insanlar vasıtasıyla konuşur sizinle. Şamlılar bizden Kur'an'ı hakem seçmemizi istediler, biz de Kur’andan yüz çevirecek insanlar olmadığımız için bunu kabul ettik. Allah Teala da Kur'an'da "Bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah'a ve Resulüne havale edin." buyurmuyor mu?(Nisa 59) Allah'a havale edip O'na başvurmak demek, Allah'ın kitabına bakıp onu hakem seçmek ve Allah'ın kitabının hükmüyle hükmetmek demektir. Resulüne havale etmek de, Resulünün sünnetine uymaktır. Eğer hakkıyla Allah'ın kitabına ve Resulün sünnetine müracaat edilecek olursa insanlar arasında bu işe bizim herkesten daha layık anlaşılır."
(Nehcül Belağa 94 Hutbe s.249)

Sıffin savaşı Ammar Bin Yasir,Veysel Karani gibi mümtaz şahsiyetlerin şehid edilmesine sebep olduğu ve tarih boyunca İslam toplumlarının başına bela olacak Hariciler gibi bir fırkanın doğmasına neden olmuştur.Rivayetlere göre 70.000 Müslümanın öldüğü sıffin savaşının sonucunda Temimilerden bazıları şu ayeti okuyarak İmam Ali’ye olan bağlılıklarını düşmanlığa çevirmişlerdir:
Peki, görmüyorlar mı, yeryüzünü, sahip olduğu en iyi şeylerden her gün biraz daha yoksun bırakarak (cezalandırıcı müdahalelerimizle) nasıl yokluyoruz? (Bilmiyorlar mı ki,) Allah hüküm verdiği (zaman) O'nun hükmünün önüne geçecek kimse yoktur; (ve yine bilmiyorlar mı ki) O hesabı pek çabuk olandır!
(Rad 41)

İslam tarihinin ilk fırkası olan Hariclerin karakter yapısına bakalım:

Muaviye, oğlu Haricilere katılmış bir babayı, oğlunu geri getirmesi için görevlendirdi. Babası her ne kadar ısrar ettiyse de oğlunu kararından vazgeçiremeyip "Oğul, şimdi gidip senin küçük çocuğunu getireceğim, onu görünce babalık duygun kabarır da, gitmekten vazgeçersin belki!" dedi. Harici "Vallahi," dedi, "Ben ağır bir darbe yemeyi, evladımdan daha fazla istemekteyim şimdi!" ( Fecr'ul İslam s:243.)

Hariciler İslam'ın dış görünüşüne çok önem verir, şeriat kurallarının zahirine uymaya pek özen gösterirlerdi. Günah olduğuna inandıkları şeylerden ciddiyetle sakınmaya çalışır, günah işleyenlerden uzak durmaya özen gösterirlerdi. Ziyad b. Ebih, bir Hariciyi öldürmüştü; kölesine onun nasıl bir adam olduğunu sordu, kölesi "Ne gece yemek yerdi, ne de gündüz. Gündüzü oruç tutmakla, geceyi ise ibadetle geçirirdi." dedi. (Kamil-i Müberred c:2 s:116.)

İmam Ali onlar hakkında bir hutbesinde şöyle buyurur: "Benden sonra Haricileri öldürmeyin. Gerçeği dileyip hata eden,batılı dileyip elde edene benzemez."
(Nehc'ul Belağa 60. hutbe.s.257)

Haricilerin belirgin özelliklerinden olan ‘’İhlas’’idi.Yalnız bu ihlas onların belli bir yöne şartlanmışlık eşlik ediyordu şimdi şartlanmışlıklarına bir iki örnek verelim:

Abdullah B Abbas İmam Ali tarafından onlarla tartışmak üzere gittiği vakit,uzun süren secdelerinden ötürü alınlarının yara aldığını,ellerinin deve dizi gibi nasır bağladığını ve üzerlerinde temiz elbiseler olduğunu anlatır (El Müberrid,el kamil 2/143)

Hariciler, bir müslüman ile bir hristiyana rastlarlar.Müslümanı öldürüp Hristiyana iyi davranırlar ve ona Peygamberimizin emanetine sahip çık,diye tavsiyede bulunurlar.Derken Abdullah b Habbab,boynunda mushafı ve yanında hamile eşi ile onlara rastlar.Ona şöyle derler Senin boynundaki bu Kur’an,seni öldürmemizi emrediyor…Söyle bakalım Ebubekir ve Ömer hakkında ne düşünüyorsun ?Abdullah onları iyilikle anar.Peki derler.Hakeme gitmeden önceki Ali ve ilk altı senesinde Osman için ne dersin ?Abdullah yine iyilikle anar.

‘’Hakeme gitme’’ hakkında ne düşünüyorsun derler.Abdullah şöyle der:Ben Ali’nin Allah’ın kitabını sizden daha iyi bildiğine,onun dinine sizden daha sadık olduğunu ve daha basiretli olduğuna eminim.Bunun üzerine Hariciler sen (Hakk) değil,isimlerine göre adamlara tabii oluyorsun diyerek,onu nehir kıyısına götürüp keserler…Derken,kendi hurma bahçesinde bulunan bir Hristiyana uğradıklarında,Hristiyan ;(buyrun) hepsi sizindir der.Hariciler,hayır vallahi parasını ödemeden onu almayız,derler.Bunun üzerine adam şöyle der:Ne Garip! Abdullah b Habbab gibi birini öldürüyorsunuz da bizden hurma mı kabul etmiyorsunuz ..?
(El Müberrid-el kamil 2/143)

Örneklemeye çalıştığımız Hariciler bir yanda İhlas bir yanda haksızlık,katl,şiddet gibi yanlış anlayışlar ile insanları dine davet etmede zorla kabullendirmeye çalışıyorlardı.İnsanlık açısından baktığımızda ne takva ne hoşgörü nede ihlas ile bağdaşmayan sapkın çelişkiler ilşe dolu bir inanç tarzı ..

İşin özüne baktığımızda Haricilerin geneli, çöl bedevisi Araplardan oluşmakta idi.İslamın zuhuru ile fakirlik ve sefalet içinde yaşayan bu toplumun,İslamın hakikatleri sadece kendi anlayışları ile intikal etmişti.Kur’an’ın zahirine bakarak hüküm veriyorlardı.Haricilerin genelinin dar düşünceye sahip olmaları,mümin ama taşkın ve atılgan tipler..

İhlaslı olduklarını belirtmiş idik,lakim bu ihlası teslimiyet olarak algılamamalıyız,çünkü cehaletten ve körü körüne itaatten kaynaklanan bir ihlas hakimdi.Günümüz versiyonları hali hazırda aynı anlayış ile devam etmektedirler.Cehalet ve tutuculuk Müslümanların çoğu zaman hakikati,görebilmelerine engel olmuştur halen de aynı cehalet ve tutuculuk toplumları esir almıştır.Kur’an sahifelerini mızrak uçlarında görünce biz Kur’an’a karşı savaşmayız örneği bu cehalet ve tutuculuğa en bariz örnektir.

Nehrevan Son Bölüm:

İmam Ali Abdullah b. Habbab'a karşılık Haruralıları savaş açmıştır..İmam Ali bir suç işleyinceye kadar onlarla savaşmamış idi. Abdullah b. Habbab'ı koyun boğazlar gibi kesmeleri ve bu durumun İmam Ali'ye haber verilmesi üzerine: "Allah’u Ekber" diye seslendi ve onlara: "Abdullah b. Habbab'ın katilini bize çıkartın, verin diye onlara seslenin" Haruralılar: Onu hepimiz öldürdük, dediler ve bunu üç defa tekrarladılar. Bunun üzerine İmam Ali arkadaşlarına şöyle dedi: "Haydi artık bunların üzerine gidebilirsiniz." Aradan fazla bir zaman geçmeden İmam Ali ve beraberindekiler Haruralıları öldürdüler.
(İmam Ali'nin adalet uygulamaları) Daraktuni Sünen'inde rivayet etmiştir

İmam Ali ashabının ısrarı üzere Muaviye ile savaşta tarafları için hakem seçilmesini kabul edince bu defa da Hariciler “Allah'tan başkasının hüküm hakkı yoktur," diyerek İmam Ali'nin haşa küfre düştüğünü, dolayısıyla tövbe etmesi gerektiğini iddia ettiler.

Bunun üzerine İmam Ali şöyle buyurdu:

"Çakıl taşlarını savuran kasırgalar essin size! Sizden haber veren bir tek kişi bile kalmasın. Acaba Allah'a imanımdan ve Resulullah (s.a.a) ile birlikte cihad ettikten sonra küfre düştüğüme mi şahadet edeyim. Böyle bir şey yaparsam sapıklığa düşmüş, doğru yoldan şaşmış olurum. Yürüdüğünüz en kötü yoldan geri dönün. Ayak izinize gerisin geriye dönüş yapın. (yerinize dönün, hakka itaat edin.)
Bilin ki benden sonra hepinizi kaplayacak bir horluğa-alçalışa düşecek, keskin kılıca müptela olacaksınız. Zalimler size hükmedecek, (öyle bir zulmedecek ki,) tüm zalimler bu zulmü bir sünnet edineceklerdir."*1

İmam Ali sonunda Hariciler ile savaşa karar verdi. Onları takip edince ashabından biri İmam Ali'ye Hariciler'in Nehrevan köprüsünden geçtiğini haber verdi. İmam Ali, "Onların nehri geçtiğini gözlerinle gördün mü?" diye sordu. O şahıs, "Evet gördüm" diye cevap verdi .

İmam Ali bunun üzerine şöyle buyurdu:

"Öldürülecekleri yer nehrin bu tarafıdır, (karşıya geçemeyeceklerdir.) Allah'a Andolsun onlardan on kişi (den fazla) kurtulamaz, sizden de on kişi (den fazla) öldürülmez."*

İmam Ali’nin ashabı Nehrevan nehrine yaklaşınca gerçekten de İmam Ali'nin önceden haber verdiği gibi Hariciler'in suyu geçmediğini ve nehrin bu tarafında kılıçlarını çekmiş bir halde "Allah'tan başkasının hüküm hakkı yok," diye slogan attıklarını gördüler. Savaşta da hakeza İmam Ali'nin önceden haber verdiği gibi Hariciler'den dokuz kişi kurtulmuş, kendi ashabından da sadece sekiz kişi şehit olmuştu. Bu olay da İmam Ali'nin bir başka öngörüsünü ortaya koymaktadır.*2

Hariciler savaşta öldürülünce ashabı "Ey Emire'l Mü'minin hepsi helak oldu," demesi üzerine:

İmam Ali şöyle buyurdu:

"Olamaz, vallahi, onlar daha erkeklerin sulbünde ve kadınların rahminde birer nutfedir. Onlardan biri bir dal-boynuz (baş) gösterdi mi hemen kesilir, (öldürülür.) Ta ki sonuncuları hırsızlığa başlar, adam soymaya koyulur." *

Gerçekten de tarihte yer aldığı üzere bu dokuz kişinin çocukları da ataları gibi her biri bir yola koyulmuş, yollarda adam soymaya, eşkıyalık etmeye başlamıştır.*3

İmam Ali bu hutbesinde Hariciler hakkında şöyle buyurmuştur:

"Benden sonra Hariciler'i öldürmeyin; zira hakkı elde etmek isteyen, ama hata eden (Harici) kimse, asla batılı isteyip elde edene (Muaviye ve taraftarlarına) benzemez."*4

Bu hutbede bazı dini hükümleri açıklamakta, Haricilerin yanlışlarım dile getirmekte ve hakemeyn olayına değinmektedir.

"Diyelim ki, kendinizce benim hata ettiğimi, doğru yoldan saptığımı zan ettiniz; peki neden benim bu hareketim yüzünden bütün Muhammed (s.a.a) ümmetini de sapık sayıyorsunuz? Benim hatam yüzünden onları hatalı kabul ediyor; suçum yüzünden onları tekfir ediyorsunuz, kılıçlarınız omuzlarınızda hasta sağlam ayırt etmeksizin onu herkese sallıyor, suçlularla masumları birbirlerine karıştırıyorsunuz. Resulullah'ın evli olarak zina eden kimseyi recm ettikten sonra üzerine namaz kıldığını, mirasını da mirasçılarına verdiğini bilirsiniz. Katili öldürtmüş, mirasını ehline paylaştırmıştır; hırsızlık edenin eli kesilmiş, zina edene celde (yüz sopa cezası) uygulanmış, ama ganimetlerden paylarına düşeni de vermiştir. Onlar da Müslüman kadınları nikahlamışlardır. Resulullah onlara suçlarının cezasını vermiş, Allah'ın hukukunu tatbik etmiştir. Ama İslam'daki paylarından onları men etmemiş, adlarını Müslümanlıktan çıkarmamıştır.

Siz insanların en şerlilerisiniz; şeytanın kendi yollarına sevk ettiği ve şaşkınlığa düşürdüğü kimselersiniz. Benim hakkımda iki sınıf helak olacaktır: Bir kısmı kendisini haktan uzaklaştıracak ölçüde beni aşırı sevenlerdir, ikincisi ise kendisini haktan uzaklaştırıp sapıklığa götürecek ölçüde bana aşırı buğz edendir. İnsanların en hayırlıları; hakkımda ne ileri gidip ne de geri kalan, orta yolu seçenleridir. Bu yolu seçerek çoğunluğun (hak) inancına sahip olun. Çünkü Allah'ın eli cemaatin üzerindedir. Ayrılıktan sakının.

İnsanlardan ayrılan, sürüden ayrılan koyunun kurda yem olması gibi şeytana yem olur. Dinleyin ve uyanık olun. Bu sloganı atan (Haricilerin fitneye düşürücü sözlerini söyleyen) kimseyi, benim sarığım altında olsa bile öldürün. Tayin edilen iki hakem, Kur'an'ın hayat verdiğini diriltmek, öldürdüğünü öldürmek için tayin edilmişti. Kur'an'ı ihya etmek ona topluca sarılmaktır. Onu öldürmek ise ondan uzaklaşmaktır. Kur'an, bizi onlara sevk ederse onlara uyarız. Onları bize sevk ederse o zaman da onlar bizlere uymalıdırlar.

Babası olmayasıcılar ! Sizi kötü bir işe salmadım, işlerinizde aldatmadım, yanlışlığa düşürmedim. Cemiyetiniz iki kişiyi seçme görüşünde birleşti. Biz de Kur'an'ın hükmünden çıkmamalarını şart koştuk. Ama onlar ise saptılar, gözleri göre göre hakkı terk ettiler, zulüm neva ve hevesleriyle örtüştü de o yola koyuldular. Biz ise zalimce hükmetmeden ve kötü görüşlerini açıklamadan önce onlara hükmünde adil olmalarını ve gerçeğe uymalarını şart koşmuştuk."*5

İmam Ali bu hutbesinde insanlara öğüt vermektedir.

"Ey Allah'ın kulları! Siz ve bu dünyadaki arzularınız eceli belli olan yerde konuklayanlar veya ödeme zamanı geldiğinden alacaklıları alacağını istemeye gelmiş borçlularsınız. Ömrünüz tükeniyor, yaptıklarınız yazılıp sayılıyor. Nice çaba gösterenler kaybetmiş ve nice zahmet çekenler zarar etmişlerdir.. Hayrın yüz çevirip uzaklaştığı, şerrin yönelip yaklaştığı, şeytanın da insanları helak etmeyi umduğu bir devirde yaşıyorsunuz. Şeytan kuvvetlenmiş, ordusu çoğalmış, düzeni her yana yayılıp etrafınızı kuşatmış avlaması kolaylaşmıştır.

Çevrendeki insanlardan dilediğine bak; yoksulluk içinde kıvranan fakirden, küfrü Allah'ın nimetiyle değişmiş zenginden, malını çoğaltmak için Allah'ın hakkını vermeyen cimriden, kulağını öğütlere sağır eden azgın inatçıdan başkasını görebilir misin? Nerede iyileriniz, sarihleriniz? Nerede hürleriniz, cömertleriniz? Nerede, kazançlarında titiz davranıp sakınanlarınız, dinlerinden kötülük ve günahı giderenleriniz? Hepsi şu çabucak geçen, meşakkatle yaşanan bayağı dünyayı terk edip gitmedi mi? Dudakların; küçük görülsün ve unutulsunlar diye haklarında sadece kötülemek için kıpırdadığı en kötü/aşağılık insanlar olarak mı yaratıldınız?

O halde " inna lillahi ve inna ileyhi raciun "
(Biz Allah’tan geldik ve yine O’na döneceğiz.) demek gerekir.

Fesat yaygınlaştı, onu değiştiren, inkar eden ve önleyen yok. Bu halinizle mi Allah'ın mukaddes yurdunda Allah'a komşu ve en değerli dostları olmayı umuyorsunuz? Hayır olmaz! Hile yapıp aldatarak Allah'ın cennetine giremezsiniz, itaat etmeden hoşnutluğuna eremezsiniz. Marufu emredip kendisi terk edene, kendisi işlediği halde münkerden nehy etmeye kalkışana Allah lanet etsin!"*6

Günümüzde Bu Yanlışa düşen ve bu tür uygulamaları yapan kesimler mevcuttur Kimisi Kur'anın Zahirine bakarak hükmederken,Kimisi Kur'anın Züht yönünü sade benimserken,Birisi Sade Cihad ayetlerini benimserken,Birisi Ahlak Ayetlerini vb Kur'ana parçacı yaklaşımlar ile Çoğu zaman harici mantığına yakın davranıyorlar,Günümüzde halen Din ve Vicdan özgürlüğünü anlayamamış Müslüman toplumlar Başka din mensuplarının Dini uygulamalarını yapmalarına dahi tölerans göstermek istemiyorlar Bu tür anlayışlar Parçacı din yaklaşımıdır Allah'ın emrettiği Kur'an'daki din değildir tekrar özümüze dönmek Kuran ile mümkündür İnşaallah tarihten ders alanlardan olur bu hatalara düşmeyiz:




Kaynaklar:Nehc’ül Belağa 58 Hutbe
Nehc’ül Belağa 59. Hutbe Nehc’ül Belağa 60. Hutbe Nehc’ül Belağa 61. Hutbe
Nehc’ül Belağa 127. Hutbe Nehc’ül Belağa 129. Hutbe

MEVLÜT HÖNÜL
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
MevlutHonul@medineweb.net
Malazgirt
__________________
“...Kendinizi satmayınız. Hür, özgür insanlar olunuz, kendini satan satıcılardan olmayınız”
İmam HÜSEYİN (a.s)
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Mevlüt HÖNÜL 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Seküler Cemaat-Tarikatlar ve Modern Kölelik Makale ve Köşe Yazıları AlimOğlu 47 18308 15 Eylül 2016 23:11
Akletmez misiniz? Mevlüt HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları Mevlüt HÖNÜL 0 2476 18Haziran 2016 01:59
İRTİCA’YA KARŞI İSLAM / Mevlüt HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları Yitiksevda 4 2084 22 Şubat 2016 22:34
Mü’min Kime Derler? /Mevlüt HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları Mevlüt HÖNÜL 0 1754 26 Ocak 2016 22:38
Allah’ın Hükmüne Meydan Okuyanlar/ Mevlüt Hönül Makale ve Köşe Yazıları 'Yolcu' 3 2149 10 Mayıs 2015 22:35