Mevlanadan Yaşlılık Üzerine... 
  
Mevlânâ hemen her konuda hikmet incileri deren yüce bir hakîm-i İlahi ve âlim-i Rabbânî’dir. 
Onun üzerine yorum yaptığı hususlardan biri de yaşlılıktır. Modern zamanların bilimleri arasında yer alan Gerontoloji de çok yönlü olarak yaşlılığı inceleyen ilmî bir disiplindir. 
Yaşlılık başlı başına bir tür hastalıktır. Bu vücut hücrelerinin, bünyenin tümüyle birlikte içe çöküşü, güç, kuvvet ve takat kaybedişi şeklindeki semptomlarla kendini gösterir. 
Elhak yaşlılık zorlu bir yük. Bu yüzden Nebî sallallahu aleyhi ve sellem “Ya Rabbi, Beni erzel-i ömre bırakma!” diye duâ etmiştir. 
Kur’an-ı Kerim yaşlılık konusuna temas ederken Hz. Zekeriya (a.s.)’ın nutk-ı şerifiyle “Kemiğim zayıfladı, saçıma ak düştü” (Meryem/2) şeklinde bir tanım verilirken, Yasin Suresi’nde “Biz kime ömür verirsek, (sonunda) yaratılışta onu noksanlaştırırız” (Yasin/68) tespiti yapılmıştır. 
Hz. Yusuf (a.s)’ın babası “Yaşlı büyük bir zattır” (Yusuf/) şeklinde anlatılarak onun şahsında bir olgunluğa işaret edilir. 
Kasas/23’de Şuayb (a.s.)’ın kızları aynı keyfiyete özdeş ifadeyle babalarına “Yaşlı büyük bir zattır.” şeklinde tavsifte bulunurlar. Hz. Sara validemiz de Hud/72’de, Hz. İbrahim için yaşlılığına işaretle “Nasıl çocuğumuz olacak” ifadesini kullanır. 
Ve nihayet Gafir/67’de doğumdan ölüme uzanan çizgide insanın biyofizik yapısının merhaleleri şöyle özetlenir: 
“Sizi topraktan, sonra meniden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan) yaratan, sonra bebek olarak (ortaya) çıkaran, sonra sizi güçlü kuvvetli bir çağa erişmeniz, sonra da ihtiyarlamanız ve belli bir vakte (ecele) ulaşmanız için sizi yaratan O’dur. Umulur ki düşünürsünüz!” 
Ayetlerde yaşlanan ana babaya merhamet niteliğinde bir davranış sergilememiz (İsrâ/24), tavsiye edilirken ayrıca hadis-i şeriflerde de “Büyüklerimize saygı göstermeyen, küçüklerimize acımayan bizden değildir.” şeklinde vurgular yapılması, yaşlıların saygıya layık olmalarını merkeze alan bir yönlendirmeyi veya tavsiyeyi belirler. 
Bu girişten sonra şimdi, yaşlılık konusunda Hz. Mevlânâ’(k.s.)’nın hikemî duruşunun nicelik ve nitelik değerler planında nerede olduğunu anlamaya çalışalım. 
Hz. Mevlânâ (k.s.), tüm kainatta geçerli temel bir ilke olarak değişimin farkındadır. Bu değişimin insan için de geçerli olduğunu gören Hz. Mevlânâ bu süreçte insanın kendi fiziksel değişim/dönüşümünden ibret alarak, nefsini, benliğini de tekamül lehine dönüştürmesinin önemine işaret eder. Ona göre yaşlanma denilen değişim, dönüşüm insanın aslına yani Allah’a dönüşünün habercisidir. İnsanın hayat denilen ve kendisine Allah’tan bahşolunmuş sonlu zaman kredisini iyi kullanması gerekir. Bunun için mevhum benliğini, suret benliğini fani görüp, geçici olandan ebedî kalıcı olan ilahi benliğe ulaşma yoluna sülûk edip kendini geliştirmesi, olgunlaştırması, gerekir. Hz. Mevlânâ (k.s.) yaşlanma denilen fiziki varlığındaki değişikliği şu şekilde tasvir eder:  
Sonbaharda ağaçların yaprakları nasıl dökülürse  Aynı şekilde bedenden de bir imtihan gereği şu güzelim elbiseler uçmakta. 
Ağaçlar yaprak giysisiyle kuşanıp kevni bir güzelliğe nail olurken sonbaharda, yazınki güzelliğinin, yaprakların çekiciliğini kaybeder, kupkuru çırılçıplak kalakalır. 
Hz. Mevlânâ insanın hayat sonbaharındaki bu trajik görüntüyü bu durumla kıyaslayıp biraz daha derinlerden kurgulayarak şunları söyler:  
Parıltısı (gençken) aya benzeyen yüz,  Yaşlanınca kertenkele sırtına döner.  Parıl parıl (gençken) parlayan o saç o baş  Yaşlılıkta berbatlaşır, saçlar dökülür çıplak kalır  Bir zamanlar naz ve eda ile salınan  Mızrak gibi o dümdüz o boy pos  Kocalıkta bükülür iki büklüm olur  Yay gibi eğilir de iki kat olur.  Lale renkli yüz yaşlılıkta safrana döner sararır  Aslan gibi güçlüyken tükenir takatsiz kalır.  Güreşip bir hiyleyle pehlivanları tuşa getirirken  Şimdi yolda yürürken koluna girip yardım ederler  Bunlar hep gam alameti, pörsüme nişanesi  Gerçek şu ki; bunların her biri ölümün habercisidir. 
Fiziki eriyişin panoramik görüntüsünü bu şekilde çizen Hz Mevlânâ (k.s.) hayatını sülûk yolunda geçirip ruhunu diriltip olgunlaştıran ihtiyarları da şu minval üzere vasfederek öğer:  
Ancak birinin doktoru Allah (c.)’ın nuru olursa  Ona ihtiyarlıktan hararetten bir noksanlık gelmez  Onun güçsüzlüğü sarhoşun gevşekliği gibidir.  O güçsüzlük te güçlüdür ve Rüstem bile ona haset eder.  Ölürse onun kemikleri zevke dalar  Bütün varlığı zerre zerre şevk ışığına dalar.  Fakat bu nura sahip olmayan kişi  Meyvesiz bağdır, güz onu altüst eder. 
Hayatında kendini gerçekleştirenler, nura ulaşanlar, yaşlılıkta bile bir tür gençtirler, mezarda zevk içindedirler. Ama olgunluk meyvesini elde edemeyenler, yaşlılıkta güz mevsiminin yıkımına maruz kalırlar. Hz. Mevlânâ (k.s.) bu durumda olan ehl-i hüsranı şöyle vasfeder:  
Gülü kalmaz, (yaşlılıkta sadece) dikenleri kalır  Saman gibi sararır da mahsûlsüz hale gelir 
Allah’a içten bir niyazla seslenen Hz. Mevlânâ (k.s.) hikmet incilerini mana ummanından devşirirken şöyle der:  
Allah’ım! O bağın kusuru neydi de  O güzelim elbiselerini kaybetti  Onun suçu kendini görmesiydi ki bu bir zehirdir.  Ey imtihan edilen kişi kendine gel 
Bu sözleriyle gençlikte gücüne güzelliğine aldanan, onu fani görmeyen, “Ben”liği besleyen ham ruhlar, yaşlanınca, ödünç süsleri, güzellikleri kaybedince akılları başlarına gelir. Mevlânâ Hazretleri devam eder ve şöyle der:  
Onun suçu şu: Süsü püsü hepsi ödünçtür  Durum buyken bu elbiseler benimdir diye davaya kalkar  Onu (elinden) alalım da yakînen bilsin ki  Harman Bizimdir, güzellerse tanesini toplar  Bilsin ki bu süs püs ödünçtür  Ve O varlık güneşinin bir ışığıdır.  O güzellik, kudret, fazilet ve hünerlerin hepsi  Güzellik güneşindendir ve bu yana ışığı yansıtmıştır.  Güneşin ışığı gidince her duvar  Kapkara karanlık halde kalakalır  Güzellerin yüzünde insanı hayran eden nur  Üç renkli camdan vuran o güneşin ışığıdır.  Renk renk camlar bize o nuru çeşit çeşit gösterir  Renk renk camlar gidince, o zaman seni renksiz nur hayran eder.  Nuru camsız görmeyi adet haline getir de  Cam kırılınca (yaşlanınca) kör kalmayasın 
Hz. Mevlânâ (k.s.) insanının ömür süresince görülen maddi gelişimiyle birlikte, manevi gelişimini de sağlaması gerektiğini şöyle dile getirir:  
Yüzün sararması saçın sakalın ağarması olgunlaşmış aklı müjdeler  Yeni sürmüş yeşermiş yapraklarsa meyvenin hamlığına delalet eder. 
Ve hayatında olgunluğu elde etmeden yaşlanan kişiler Hz. Mevlânâ (k.s)’nın tabirince şöyle şekillenir:  
Bir insan zamanı gelip ihtiyarladığı zaman  Hâlâ er olamadıysa adına kocakarı deyiver.  Ne sermayesi var, ne değeri var  Ne de sermaye kabul edecek bir kabiliyeti  O ne hoş, ne de güzel bir şey alır  Ne manası vardır ne de anlama liyakati  Ne dili var ne kulağı ne aklı var ne gözü  Ne kendinde, ne de kendinden geçmiş  Ne de düşünceye sahip  Ne niyazı var, ne de nazlanacak güzelliği  Soğan gibi kat kat katlanmış  Her katı kokmuş kokuşmuş 
Yazımızı Hz. Mevlânâ (k.s.)’ın yaşlı papazla ilgili bir hikayesiyle bitirerek yaşlılığın, gençlikte elde edilmesi gereken mana diriliğiyle anlam kazanması gerektiğini yeni baştan bir daha tefekkür edelim:  
Bir arif-i billah papazın birine sordu  -Sen mi daha yaşlısın, sakalın mı?  Papaz dedi ki; ben ondan önce doğdum  Sakalsız geçirdiğim nice zamanlarım var  Arif dedi k: Sakalın ağarmış eski halini terk etmiş  Durum buyken sen hâlâ kötü halini terk etmemişsin  Sakalın senden önce doğuşa ermiş (aklaşmış)  Sense tirit (yeme-içme) sevdasıyla yerinde kalmışsın  Hala balçıktan mamul küpteki (çiğ) hamursun  Bir ömür ateşli fırındasın ama hala pişmemişsin  Heves rüzgarlarıyla başın dönüyor  Ama tepelerdeki otlar gibi ayağın toprakta  Musa kavmi gibi Tih çölünün tam ortasında  Durduğun yerde 40 yıldır kalakalmışsın a adam!  Her gün akşama kadar koşup duruyorsun  Fakat kendini hala ilk konakta görüyorsun  O öküz (Yahudiler gibi) aşık oldukça  Şu 300 yıllık uzaklıktan kurtulamazsın  Onların da gönüllerinden öküzün hayali çıkmadıkça  Boğucu bir girdaba benzeyen o çölde kaldılar  Öküzü bırak, zîrâ sen, Allah’tan sonsuz lütuflara ermişsin  Nihayetsiz nimetler ihsanlar görmüşsün  Öküz tabiatlı olduğun için o nimetlerin hepsi  Bu öküzün aşkıyla senin gönlünden gidiverdi. 
Ömür zamanın akışıyla olgunluğa katlanarak gitmeli, yoksa yaşlılıkta bir şeyler elde etmek çok güç doğrusu. Zira ihtiyarlıkta zaman sermayesi tükenmiş artık mevsim sonbahara ermiştir.  
Gençliğim bir kuş imiş tutamadım  Yaşlılık bir yük imiş atamadım.  Alıntıdır.