Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.PEYGAMBERLER-ASHAB-I KİRAM-ALİMLER.::. > Peygamberler-Ashab-ı Kiram-Alimler > Alimler(Rh)

Konu Kimliği: Konu Sahibi Esma_Nur,Açılış Tarihi:  12 Ağustos 2008 (14:59), Konuya Son Cevap : 20 Eylül 2014 (00:06). Konuya 8 Mesaj yazıldı

Beğeni Aldı1Kez Beğenildi
  • 1 Beğenilen Esma_Nur
Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 12 Ağustos 2008, 14:59   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Esma_Nur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Esma_Nur isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 4458
Üyelik T.: 19 Ekim 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:kadın
Memleket:sivas/istanbul/
Mesaj: 5.421
Konular: 575
Beğenildi:4494
Beğendi:6074
Takdirleri:23787
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Mustafa İslamoğlu Şiirleri

Mustafa İslamoğlu Şiirler

Takdim

Özlemekten yorulmuşum, kapında durdur beni
Ucu sana dek ulaşan bir zincire vur beni

Beni çöllerden sorma, ki sonra Mecnûn yerinir
Aşksızlıktan taş kesilmiş şehirlere sor beni

Karanlık yerlerimi bir bir soyundum asfaltlara
Şimdi yüreğim üşüyor, giyindir ey nûr beni

Ben Leyla'ma gidiyorum, çekil önümden Leyla
Gayri, cennet olsan durmam, bak çağırıyor beni

Toprağımın gözlerinden çöllerin yanağına
Süzülen bir damlayım yâr, kabul buyur beni

Hangi denize attımsa tutuştu saçlarından
Bir kez bak, yoksa bu yürek yarı yolda kor beni
_______
Mustafa İslamoğlu

Öfkemin bahçesine SU ver sen
Kalkalım bir seher vakti Nuveyba
İşgal edilmiş topraklarımız üstüne
Güneş doğmadan önce
Her taşın dibine bir yıldız gömmüşler
Şu denizden hala kırbaç sesi gelir
Atlıları en son ne zaman görmüştün Nuveyba
Ne zaman öpmüştün ayağını Selahaddin'nin
Kol kırılır yen içinde kalır
Ya baş koparsa Nuveyba
Bu gövde bir yere düşerse ya
Kan tutar dağları,atom santrallarini
Yeryüzünü ve umutları sel alır
Geriye andın,aşkın ve adın kalır
Adını çocuklar içti Nuveyba
Aşkın yüreklere düştü
Adın cellatların kirli elinde
Filistin askısına dönüştü
Kan akacak bu topraklarda kan
Kendileri benimkini
Demirden atları seninkini içecek
Bir can düşecek toprağa
Sabra
Bin can kalkacak.
Ramallah'ta tarlalara çocuk ektik Nuveyba
Taşlarıyla ebabiller dönüştü tomurcuğa
Güz ekinidir bilirsin verirse Mevla
Yüreklerin buz kestiği bir mevsimin ardından
Her bir çiçek kesebilir çocuğa
Sihirbazın çırağını hatırlarsın Nuveyba
O hendekte hala tüter annelerin şarkısı
O gün bu gün hala utanır güneş
Adın ateş,andın ateş,aşkın ateş.
______
Mustafa İSLAMOĞLU

Hümeyra
Kına yakmasaydı annen
Saçını yolarak taramasaydı
Dağı kızdıran sen değilsin,biliyorum
Şimdi kül olan saçların
Dağınık kalsaydı
Koş Hümeyra koş
SUyu seyret şöyle uzaktan
Son birkez daha bak şöyle uzaktan
Minnacık ellerini aç,gerdir bileklerini
Serçe kuş yüreğini bir an sıkıca tut
Sonra,savur göğe kocaman dilelerini
Ölürken gözlerini görmemeliydim Hümeyra
Yalvaran,suçlayan,vuran
Ben her saniye öldüm
Sense ateşin koynunda,yaşıyorsun hala
Şu iki azap meleği gibi duran
Gözlerini çek üstümden
Yaşayacaktın,hayatı görecektin
Görecektin denizi görecektin gemiyi
Binecektin hüzne el sallayacaktın
Soluk soluğa
Savuşturmağa gelen seni
Başkalarının işlediği günahın
Cezasını çekiyorsun Hümeyra
Madem sefihlerle aynı gemiyi paylaşıyorsun
Dur,deli çocuk,çırpınma boşuna
Yere geçiyorsun
Yalvarışın o yüzden çarpıp geri dönüyor
Göğün duvarına
O yüzden gelmiyor
Melekler yanına
___________
Musatafa İSLAMOĞLU<!-- / message --><!-- sig -->

Bir Kırık Ezgi
sevinmem sevince benzemiyor

ne de üzülmem üzüntüye
gözde geçirilmiş sözler söylüyorum
ömrüme ilişkin
belki birazcık avutur beni diye
ağlamayasın için susuyorum
benden almayasın kara haberi
ağlama ki sakinleşirsin diye korkuyorum
fırtına habercisi gözlerinde
yarasalar uçuşuyor yine

gözyaşların bir kurşun ta şurama saplanır
sen ağlama İbrahim Erciyes gazaplanır

yüreğin işlevini bilmeyen bu insanlar
haber bülteni dinliyorlar
ölümler duymak, kimbilir
cinayete doymak için belki de
birbirine uzak iki zambak hakkında
benim ildiğimi bilmiyorlar
derdimi ancak papatyalara açabildim
şimdi onlar taç yapraklarını yoluyorlar

heba oldu sandığın yaşların hesaplanır
İbrahim sen ağlama Erciyes gazaplanır

Heyelân
Gün gelir
Sairlerin de dili tutulur
Sözler seçilir sözlerden
Gerisi unutulur
Kitab'ı eline alır bir şair
Şiirinden utanır
Zamanın keskin gözleri vardır
ölümsüz olanı iyi tanır
o dem başaklara kelleye kavuşur
kelleler başaklanır
Kitaba, silaha ve tesbihe
üleştirilen insan
üç boyutlu bu bir sıratta buluşur
göz kayar, gönül kayar ve can kayar
insan aldandığı kadar insandır
böyle bulunur ince keskin yollu yar

bu bir heyelandır
gün gelir
şairlerin de dili tutulur
sözler seçilir sözlerden
gerisi unutulur


Öfkemin hançerine su ver sen
kalkalım bir seher vakti Nuveyba
işgal edilmiş topraklarımız üstüne
güneş doğmadan önce

her taşın dibine bir yıldız gömmüşler
şu denizden hala kırbaç sesi gelir
atlıları en son ne zaman görmüştün Nuveyba
ne zaman öpmüştün ayağını Selahaddin'in

kol kırılır yen içinde kalır
ya baş koparsa Nuveyba
bu gövde bir düşerse yere ya
kan tutar dağları, atom santrallerini
yeryüzünü ve umutları sel alır

geriye andın, aşkın ve adın kaldı
andını çocuklar içti Nuveyba
aşkın yüreklere düştü
adın cellatların kirli elinde
Filistin askısına dönüştü

kan akacak bu topraklarda kan
kendileri benimkini
demirden atları seninkini içecek
bir can düşecek toprağa
Sabra
bin can kalkacak.

RamALLAH'ta tarlalara çocuk ektik Nuveyba
taşlarıyla ebabiller dönüştü tomurcuğa
güz ekinidir bilirsin verirse Mevlâ
yüreklerin buz kestiği bir mevsimin ardından
her bir çiçek kesebilir çocuğa

sihirbazın çırağını hatırlarsın Nuveyba
o hendekte hâlâ tüter annelerin şarkısı
o gün bu gün hâlâ utanır güneş
adın ateş, andın ateş, aşkın ateş. N u v e y b a !

Mustafa islamoğlu

Takdim

Özlemekten yorulmuşum, kapında durdur beni

Ucu sana dek ulaşan bir zincire vur beni

Beni çöllerden sorma, ki sonra Mecnun yerinir

Aşksızlıktan taş kesilmiş şehirlere sor beni

Karanlık yerlerimi bir bir soyundum asfaltlara

Şimdi yüreğim üşüyor, giyindir ey nur beni

Ben Leyla’ma gidiyorum, çekil önümden Leyla

Gayrı, cennet olsan durmam, bak çağırıyor beni

Toprağımın gözlerinden çöllerin yanağına

Süzülen bir damlayım yar, kabul buyur beni

Hangi denize attımsa tutuştu saçlarından

Bir kez bak, yoksa bu yürek yarı yolda kor beni

Bir Kını Toprağa Verdik Kılıç Şimdi Daha Keskin

sure sure işlemişler göğsünü tavusumun

adresime çıkartılmış baharagöz değmişler

gün vurdukça hatırana,daralıyor nefesim

öylesine bin acıya tahammül etse de

bu cevre tahammül etmez göğüs kafesim

aşk iğnesi, yürek oltası

sakalının tellerine değmiş olmak için rüzgar

bugün daha bir telaşlı

bugün ekmek yapmıyor annem

çün soframız hüzün kaplı

bu ne göç ediştir bre, bune acı uçuştur

kırılmıştır hala çırpar serçemin kanatları

can bir yana, ten bir yana

vurulduktan sonra baba gördüm koşan atları

Yasin yelesinde bin Hıra saklı

sağrısında kan damlıyor izlerinin üstüne

ardından yankılanıyor hasretin hoyratları

vurmasınlar

vurmasınlar söyle

vurmasınlar söyle baba şaha kalkan atları


( Haziran 1989 )

Göçmen Kuşlar

.....
hangi dost dikmişti şu tomurcuğu
bağrımın içinde göğerip duran
ey kara günlerin dertli çocuğu
senin nabzın mıdır ranzamda vuran
söyle kim dikmişti şu tomurcuğu
......
gece yine kustu bütün kinini
her saniye can çek, kıvran, sabah et
efendi, demirbaş kabul et beni
mevcut listesinin başına kaydet
gece yine kustu bütün kinini

Alıntı:
Ecrin Üyemizden Alıntı
Göçmen Kuşlar

.....
hangi dost dikmişti şu tomurcuğu
bağrımın içinde göğerip duran
ey kara günlerin dertli çocuğu
senin nabzın mıdır ranzamda vuran
söyle kim dikmişti şu tomurcuğu
......
gece yine kustu bütün kinini
her saniye can çek, kıvran, sabah et
efendi, demirbaş kabul et beni
mevcut listesinin başına kaydet
gece yine kustu bütün kinini

[RIGHT]hançerlenmiş çatal yürek iki baş
başbaşa vermişler konuşmuyorlar
yetimce gözlerden savruluyor yaş
yağıyor dışarda içli içli kar
çatal yürek hançerlenmiş bir çift baş

bir kuş kör kafeste babasız kalır
kavrulur bir serçe anasızlıktan
ah gülmeyen gözler yollarda kalır
dökülür yaşları vefasızlıktan
bir kuş kör kafeste babasız kalır

yataklar küf gibi zindan kokuyor
küsmeler küsmeler ve barışmalar
bir dost yüreğimde sevgi dokuyor
ayrılık gözyaşı son sarışmalar
yataklar küf gibi zindan kokuyor

herkesle gülünür fakat çilelim
ağlanmaz herkesle unutma bunu
dostluk yemininin üstünde elim
bölmez mi bölmez mi hasret uykunu?
ve gülmek ki tokat tokat çilelim

kadehler dolusu baldıran zehri
gördün, göz kırpmadan nasıl içilir
bilirsin haldaşım bu zalim şehri
burda dirilere kefen biçilir
korkusuz içilir baldıran zehri

bak körpe ceylanlar nasıl vurulur
zalim avcı gezer bizim bağlarda
ceylanları vuran eller de kurur
bir parça kırmızı kir kalır karda
yavru ceylanlar bak nasıl vurulur

hangi dost dikmişti şu tomurcuğu
bağrımın içinde göğerip duran
ey kara günlerin dertli çocuğu
senin nabzın mıdır ranzamda vuran
söyle kim dikmişti şu tomuruğu

ne açmaz gül imiş ah şu bahtımız
ağarsa mı ola kıpkırmızı tan
yad elde kuruldu payitahtımız
hüzün sarayında bir garip sultan
ne açmaz gül imiş ah şu bahtımız

artık güneşlerde kara doğuyor
geçmiyor umudu vuran zamanlar
hayat yıldırıyor hayat boğuyor
bilmem kimin için çalıyor çanlar
güneşler de artık kara doğuyor

bu yağmur bu yağmur niçin yağar ki
görmez mi bir çift göz suluyor yeri
vurulanlara su sunma be saki
kavrulsun garibin yansın yüreği
bu yağmur bu yağmur niçin yağar ki

her seher uzaktan bir horoz sesi
ne çılgın yalıyor parmaklıkları
esiyor Yusuf’un kutlu nefesi
yıkıyor Züleyha kara duvarı
ıraklardan yanık bir horoz sesi

gel yaralı serçem küsme bahtına
vurma kayalara allı başını
anka kuşu olsan geçmem tahtına
bir sen kaybetmedin can yoldaşını
yaralı serçem gel küsme bahtına

ey kara çayımın buğulu kiri
kıvrıla kıvrıla nere gidersin
ötelerden eğer sorarsa biri
bırakmadılar da gelmedi dersin
kara çayımın ey buğulu kiri

mahpus ranzam soğuk yüzüne senin
sahte gülüşleri tercih ederim
meftunu olmuşum demir kefenin
sende yaşar, sende ölüp giderim
mahpus ranzam soğuk yüzüne senin

gece yine kustu bütün kinini
her saniye can çek, kıvran, sabah et
efendi, demirbaş kabul et beni
mevcut listesinin başına kaydet
gece yine kustu bütün kinini

Derde sevdalıyım derde vurgunum
bu sevda düşürür eline cânâ

hep sürüklenmekten inan yorgunum
niye kattın gittin seline cânâ

perişan dağınık ve de bozgunum
ne çare düşmüşüm diline cânâ

Eyyub’um Yusuf’um hadi Mecnun’um
amma dayanamam yeline cânâ

yanmış vurulmuşum, meftun olmuşum
saçlarının bir tek teline cânâ

yüklenme bu denli kurban olayım
yetmez mi savurdun külüne cânâ

derde sevdalıyım derde vurgunum

yerine varmamış dileklerimi
götürün melekler n’olur götürün
soldurmayın açmış çiçeklerimi
Mevla’dan dertlere derman getirin
yerine varmamış dileklerimi…

bütün umutların bittiği yerde
hayret ölüler de volta atarmış
inanmazsan civan bak yarıver de
gönül mezarımda kimler yatarmış
göster can alıcı o melek yerde

doğduğum yerlerde vurgun mu oldu?
sular mı yürüdü memleketime
soldu, gün görmemiş menekşe soldu
kaç hançer saplandı safiyetime
doğduğum yerlerdevurgun mu oldu?

arasıra kuşum uç üzerimden
vefasızım amma belki özlerim
bir de sen oklama ta can yerimden
gel, bugün de taşma ırmak gözlerim
kuşum arasıra uç üzerimden
göç eden kuşların gözleri kara
dayan gülüm dayan bahar gelecek
muhabbet ne büyük kapanmaz yara
ölecek yaralı serçe ölecek
dönecek mi söyle kuşlar bahara?

Bir güzel düş gibi bir hayal gibi
sen de git can kuşum, de var sen de git
dost mezarı içim bulunmaz dibi
düşersem aklına el aç niyaz et
belki bir su yürür…içim çöl gibi…
.
Mustafa İslamoğlu


Yüreğini siper et. Güvenlik içerisinde olursun. “Yoruldum” deme sakın.

Göğsüne yüreğinden başka muska takanlar yorulurlar.

Göğüs kafesin acıdan bir mengene gibi yüreğini sıktığında, aşk var mı, ona bak.

Varsa eğer, aldırma, dağlar gibi gelsin. Çünkü aşk, acıyı hayata dönüştüren bir iksirdir.

Acıya aşık olanların “Ey tabib elden gelirse yâremi gel emleme… Yar elinden gelmedir bu yâreyi merhemleme…” diyenlerin sırrı burada yatmaktadır.

Bu sırrı bulanlardan biri, sevdanın başöğretmeni öyle demiyor mu: “Ben hüzünlerin Peygamberiyim.”

Aşk varsa eğer, sen değil dağlar sallansın.

Acıyı aşkla bal eylemeye bak. Sür merhem diye yürek yaralarına, hayalinin ve umudunun kırık yerlerine, içinin Karacaahmed'e dönmüş bölgelerine.

Aldırma hainlere, ihanetlere. Onlar acıyı aşka dönüştürmemiş zavallılardır. Onlar, muhteşem acılara pespaye sevinçleri tercih eden aşk sefilleridir.

Unutma, bin sevincin vermediğini bir acı verir. Acını, aşkın santralinde bitimsiz bir enerjiye dönüştürmeye bak. Hatırla ki yürek yürek nükleer güç merkezidir. Seven ve inanan bir yürekle hiçbir atom santrali boy ölçüşemez.

Bil ki, umuttan söz ettiğin her dem aşktan söz ediyorsunuzdur. Çünkü umut aşkın çocuğudur. Aşksız umut, plastik bebekler gibidir; oynar, eskitir ve atarsın.

“Umudum tükendi” deme, doğrusunu itiraf et, aşkının tükendiğini…

Sahi, aşk tükenir mi? Evet, eğer ölümlüden, ölümlüye ve ölümlü adına ise tükenir.

O, aşk suretinde görünen tutkudur. Tutku tutuklar, aşk azad eder. Bir duygunun aşk mı tutku mu olduğunu anlamak istersen, rengine bak.
Rengine bak, kara sevda mı, ak sevda mı?

Sevdanın karası köleleştirir, akı özgür kılar. Özgür kılan aşka muhabbet denir.

Muhabbet, yüreğe düşmüş bir tohumdur; “her başka yüz dane veren yedi başak” gibi, yediverendir o.

Muhabbet insanın harcadıkça çoğalan tek sermayesidir. Herşey harcadıkça tükenir, muhabbet asla. Muhabbet müebbeddir.

Üzerine üzerine gelen karanlığın kara yüzlü, kara vicdanlı, kara güçlerini, aşkın siperine sığınarak püskürtebilirsiniz. Onlar kaybettiler, onlar nefretin eli kanlı temsilcileri… Sen kazandın, çünkü sen aşkın cephesinde yer aldın, aşkın ve aşkının.

Hesabını yaparken tarihi unutma, coğrafyayı unutma. Acıyı unutma, sancıyı unutma. Melekleri, Sakarya'yı, Nil'i, Tuna'yı, Fırat'ı, Dicle'yi unutma.

İstanbul'un, Kahire'nin, Bağdat'ın, Şam'ın Mekke'nin çocukları olduğunu unutma. Senin kara, sarı beyaz kardeşlerin olduğunu, yüreğinin Asya, Afrika, Afrika, Avrupa, Amerika taraflarının olduğunu unutma.

Fakat, hesabını yaparken kesinlikle şöyle başlamalısın:

“Elde var aşk”

MUSTAFA İSLAMOĞLU


Bende Kalsın
al da git eğreti gülüşlerimi

isyanı kutsayan yüz bende kalsın

maviye boyama zor düşlerimi

gemimi yakacak köz bende kalsın


mermere saplanan bir deli su’ca

nefreti sevdama etmişim boca

karanlığa dönük bir çift namluca

tetikte bekleyen göz bende kalsın


neşeyi açmadan solanlara ver

gülüp eğlenmeyi yılanlara ver

baharı, bahçeyi çalanlara ver

Van Gogh’un çizdiği güz bende kalsın


bilirim yol uzun sürmek zor ama

çekmediğin kahrı koy matarama

azık kıt, vakit dar, tuz bas yarama

çiledeki aziz giz bende kalsın


1986
Mustafa İslamoğlu


değerli kardeşim yüzüme vurmayın foruma giremediğimi;)
evdiki pc dışarı fırlatıyo forumsan:(

estağfirullah kardeşim yüzüne niye vuralım.. özledik demek ki paylaşımlarını
öyle kaybolup gitmek yok

Allah razı olsyun güzel kardeşim
demek hoş bir sada bırakmak
bu fakirede nasip olmuş...
Haber vermeden gayb olmam
mechuleşmem bana kalmış bişey değil
evde giremiyrum diğer pc yede geçmek
her zaman olmuyo
dua ile...

Sevdanın karası köleleştirir, akı özgür kılar. Özgür kılan aşka muhabbet denir.

Muhabbet, yüreğe düşmüş bir tohumdur; “her başka yüz dane veren yedi başak” gibi, yediverendir o





allah razı olsun hocam sevda insana herşeyi yaptırır kendimden biliyorum emeginize saglık

Yüreğini siper et. Güvenlik içerisinde olursun. “Yoruldum” deme sakın.

Göğsüne yüreğinden başka muska takanlar yorulurlar.

Göğüs kafesin acıdan bir mengene gibi yüreğini sıktığında, aşk var mı, ona bak.

Varsa eğer, aldırma, dağlar gibi gelsin. Çünkü aşk, acıyı hayata dönüştüren bir iksirdir.

Acıya aşık olanların “Ey tabib elden gelirse yâremi gel emleme… Yar elinden gelmedir bu yâreyi merhemleme…” diyenlerin sırrı burada yatmaktadır.

Bu sırrı bulanlardan biri, sevdanın başöğretmeni öyle demiyor mu: “Ben hüzünlerin Peygamberiyim.”

Aşk varsa eğer, sen değil dağlar sallansın.

Acıyı aşkla bal eylemeye bak. Sür merhem diye yürek yaralarına, hayalinin ve umudunun kırık yerlerine, içinin Karacaahmed'e dönmüş bölgelerine.

Aldırma hainlere, ihanetlere. Onlar acıyı aşka dönüştürmemiş zavallılardır. Onlar, muhteşem acılara pespaye sevinçleri tercih eden aşk sefilleridir.

Unutma, bin sevincin vermediğini bir acı verir. Acını, aşkın santralinde bitimsiz bir enerjiye dönüştürmeye bak. Hatırla ki yürek yürek nükleer güç merkezidir. Seven ve inanan bir yürekle hiçbir atom santrali boy ölçüşemez.

Bil ki, umuttan söz ettiğin her dem aşktan söz ediyorsunuzdur. Çünkü umut aşkın çocuğudur. Aşksız umut, plastik bebekler gibidir; oynar, eskitir ve atarsın.

“Umudum tükendi” deme, doğrusunu itiraf et, aşkının tükendiğini…

Sahi, aşk tükenir mi? Evet, eğer ölümlüden, ölümlüye ve ölümlü adına ise tükenir.

O, aşk suretinde görünen tutkudur. Tutku tutuklar, aşk azad eder. Bir duygunun aşk mı tutku mu olduğunu anlamak istersen, rengine bak.

Rengine bak, kara sevda mı, ak sevda mı?

Sevdanın karası köleleştirir, akı özgür kılar. Özgür kılan aşka muhabbet denir.

Muhabbet, yüreğe düşmüş bir tohumdur; “her başka yüz dane veren yedi başak” gibi, yediverendir o.

Muhabbet insanın harcadıkça çoğalan tek sermayesidir. Herşey harcadıkça tükenir, muhabbet asla. Muhabbet müebbeddir.

Üzerine üzerine gelen karanlığın kara yüzlü, kara vicdanlı, kara güçlerini, aşkın siperine sığınarak püskürtebilirsiniz. Onlar kaybettiler, onlar nefretin eli kanlı temsilcileri… Sen kazandın, çünkü sen aşkın cephesinde yer aldın, aşkın ve aşkının.

Hesabını yaparken tarihi unutma, coğrafyayı unutma. Acıyı unutma, sancıyı unutma. Melekleri, Sakarya'yı, Nil'i, Tuna'yı, Fırat'ı, Dicle'yi unutma.

İstanbul'un, Kahire'nin, Bağdat'ın, Şam'ın Mekke'nin çocukları olduğunu unutma. Senin kara, sarı beyaz kardeşlerin olduğunu, yüreğinin Asya, Afrika, Afrika, Avrupa, Amerika taraflarının olduğunu unutma.

Fakat, hesabını yaparken kesinlikle şöyle başlamalısın:

“Elde var aşk”...

Allah'ı Çok Sevenler, Her Durumda Allah'a Yönelip Dönerler:

Allah Sevgisi, Kişilik, Davranış ve Bakışlara Yansır:

Allah'ı Aşkla Sevmek

Allah'ı aşkla sevmek, Allah sevgisinin dünyadaki diğer tüm sevgilerin üstünde en şiddetli, en yoğun ve sürekli artan bir biçimde yaşanması, kalplerde hissedilmesidir. Allah'a kavuşmak için özlem duymak, O'nun Zatına ve yarattıklarına karşı güçlü bir sevgi beslemek ve bütün kainatı sevgi gözüyle kucaklamaktır. Saymaya güç yetiremeyeceğimiz nimetlerine karşı olan hayranlığımızın ve şükrümüzün bir sonucu olarak Yüce Alah'a coşkulu bir aşk ile kalpten bağlanmaktır. En çok O'na güvenmek, sadece O'nu yüceltmek, sadece O'nu hoşnut kılmaya çalışmak ve yalnız O'nu dost edinmektir.Kuran'da Hz. Musa'nın Yüce Allah'a olan sevgisi ve O'nu razı etme isteği şu şekilde bildirilmiştir:

Yüreğini siper et. Güvenlik içerisinde olursun. “Yoruldum” deme sakın.

Göğsüne yüreğinden başka muska takanlar yorulurlar.

Göğüs kafesin acıdan bir mengene gibi yüreğini sıktığında, aşk var mı, ona bak.

Varsa eğer, aldırma, dağlar gibi gelsin. Çünkü aşk, acıyı hayata dönüştüren bir iksirdir.

Acıya aşık olanların “Ey tabib elden gelirse yâremi gel emleme… Yar elinden gelmedir bu yâreyi merhemleme…” diyenlerin sırrı burada yatmaktadır.

Bu sırrı bulanlardan biri, sevdanın başöğretmeni öyle demiyor mu: “Ben hüzünlerin Peygamberiyim.”

Aşk varsa eğer, sen değil dağlar sallansın.

Acıyı aşkla bal eylemeye bak. Sür merhem diye yürek yaralarına, hayalinin ve umudunun kırık yerlerine, içinin Karacaahmed'e dönmüş bölgelerine.

Aldırma hainlere, ihanetlere. Onlar acıyı aşka dönüştürmemiş zavallılardır. Onlar, muhteşem acılara pespaye sevinçleri tercih eden aşk sefilleridir.

Unutma, bin sevincin vermediğini bir acı verir. Acını, aşkın santralinde bitimsiz bir enerjiye dönüştürmeye bak. Hatırla ki yürek yürek nükleer güç merkezidir. Seven ve inanan bir yürekle hiçbir atom santrali boy ölçüşemez.

Bil ki, umuttan söz ettiğin her dem aşktan söz ediyorsunuzdur. Çünkü umut aşkın çocuğudur. Aşksız umut, plastik bebekler gibidir; oynar, eskitir ve atarsın.

“Umudum tükendi” deme, doğrusunu itiraf et, aşkının tükendiğini…

Sahi, aşk tükenir mi? Evet, eğer ölümlüden, ölümlüye ve ölümlü adına ise tükenir.

O, aşk suretinde görünen tutkudur. Tutku tutuklar, aşk azad eder. Bir duygunun aşk mı tutku mu olduğunu anlamak istersen, rengine bak.

Rengine bak, kara sevda mı, ak sevda mı?

Sevdanın karası köleleştirir, akı özgür kılar. Özgür kılan aşka muhabbet denir.

Muhabbet, yüreğe düşmüş bir tohumdur; “her başka yüz dane veren yedi başak” gibi, yediverendir o.

Muhabbet insanın harcadıkça çoğalan tek sermayesidir. Herşey harcadıkça tükenir, muhabbet asla. Muhabbet müebbeddir.

Üzerine üzerine gelen karanlığın kara yüzlü, kara vicdanlı, kara güçlerini, aşkın siperine sığınarak püskürtebilirsiniz. Onlar kaybettiler, onlar nefretin eli kanlı temsilcileri… Sen kazandın, çünkü sen aşkın cephesinde yer aldın, aşkın ve aşkının.

Hesabını yaparken tarihi unutma, coğrafyayı unutma. Acıyı unutma, sancıyı unutma. Melekleri, Sakarya'yı, Nil'i, Tuna'yı, Fırat'ı, Dicle'yi unutma.

İstanbul'un, Kahire'nin, Bağdat'ın, Şam'ın Mekke'nin çocukları olduğunu unutma. Senin kara, sarı beyaz kardeşlerin olduğunu, yüreğinin Asya, Afrika, Afrika, Avrupa, Amerika taraflarının olduğunu unutma.

Fakat, hesabını yaparken kesinlikle şöyle başlamalısın:

“Elde var aşk”

MUSTAFA İSLAMOĞLU

uzaklardan Nükleer Deva sevda lafız manasıylada kara demek değilmidir aslında.biz kara sevda deriz bilmeyiz kara kara demekteyiz
Aşk başka çok başka yoktur düşmeyende tuzağına
______________________________________________
Elem,Esma_Nur yorumlar için şükran
Dua ile...
Mihrinaz beğendi.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Esma_Nur 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Ne söylerdin? Gündem/ Manşetler Kara Kartal 2 58 01 Mart 2024 09:31
Emine Aba Pazarda Videolar/Slaytlar Esma_Nur 8 338 04 Aralık 2023 18:23
Nehirden denize özgür Filistin 🇵🇸 Videolar/Slaytlar Kara Kartal 1 86 01 Aralık 2023 17:41
Hayallerimizi gerçekleşdirme bölümü Kişisel Gelişim ve Psikoloji Kara Kartal 12 338 01 Aralık 2023 17:29
Çok önemli tesbit Sağlık / Beslenme Esma_Nur 0 94 25 Kasım 2023 21:21

Alt 13 Ağustos 2008, 17:20   Mesaj No:2
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:ukba yolcusu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2923
Üyelik T.: 06 Ağustos 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 82
Konular: 13
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Mustafa İslamoğlu Şiirler

ya-sin
-İnsanlık Güzeli’ne adanmıştır-


ey insan
ey yüz akı gönül aydınlığı
kabul olmuş sadaka kadar güzel
bir duygu sarıyor seni anan yüreğimi
bastığın toprakla yıkadığın gözüme
şimdi güneş bile siyah görünüyor
ey yüz akı gönül aydınlığı

ben kendime ağlarken Uhud’da ağlar mıymış
Hıra’yı mahzun gördüm soramadım sevgili
hasretinin dışında başka derdi var mıymış?

ey insan
içimde büyüttüğüm tüm çiçekleri
sana adıyorum
ıtırları, yaseminleri, menekşeleri
lale bana kalsın
kapına çiçeklerin karalısını sunmaktan
utanıyorum

dua çıkmayan göğe sevdalar çıkar mıymış?
bülbülünü kaybetmiş bu evrensel bahçede
dikenler bile bir hoş, gayrı gül kokar mıymış?

ey insan
göklerin öğrencisi, yerlerin öğretmeni ey
sen öğrettin taşa konuşmayı
ağaca selam vermeyi
aya yarılmayı, toprağa dürülmeyi
göklere kurulmayı, durmayı zamanı
yılana ve deveye sevmeyi
ölmeyi, öldürmeyi
yaşamayı sen öğrettin insana

o bengisu gözünden fışkıran pınar mıymış?
baharların kaynağı ve yolunu gözleyen
bir ben sevda şehidi, bir de şu çınar mıymış?





ey insan
ey tebessümünden cennetler yaratılan
gül bahar geliyor, ağla gök seviniyor
gözyaşını karanfil diye göğüslerine takan melekler
kapında divan durup ağlamanı bekliyor
hüzün kuruluyor ekmekten önce sofrana
bunun için bir bir uçuyor sevdiklerin
bu yüzden öksüz, bu yüzden yetim kalıyor
efendisi yetimlerin.

niçin döndü bu rüzgar yol vermez dağlar mıymış?
yine Ferhat kesildin bu ne canhıraş gönlüm
bağrını deldin diye dağlar da ağlar mıymış?

ey insan
sen olmasaydın
insanlar ölmeyi öğrenmeden öleceklerdi
yaşamanın özgül ağırlığını
keşfetmeden yaşayacaklardı
hayat fahişe erkeklerin elinde
bir yosma gibi hırpalanacak
hangi mevsime el atsak
elimizde yapış yapış bir şeyler kalacaktı

acımı tartamayan aşkımı tartar mıymış?
gönlüme yol vermeyen şu zifiri perdeyi
o cennet elleriyle lûtfedip yırtar mıymış?

ey insan
sen olmasaydın
Yusufçuk kuşunun ne dediğini
yılanların niçin toprak yediğini bilmeyecektim
herşey çift yaratılırken niçin birşey tek?
bilmeyecektim bir gövdede mücevhere dönüşen taşı
hem yol, hem yolcu, hem hedef olanın
içinde kopan amansız savaşı
olmasaydın sen

çekilen dizde derman gözümdeki fer miymiş?
kendimi bir kum diye atıversem çölüne
ona vurgun bulutlar üstümde gezer miymiş?





ey insan
senin sırrın
gözyaşının terkibinde saklıymış
bu gerçeği bir denizin dudağından öğrendim
gecenin bir vaktinde bir sevgili ağlarken
bir dişi varlığını varlığına adarken
bir erkeğin ellerinde
ölüm havlu atarken
haklıymış

söyle gönlüm bu sevda mahşere kalır mıymış?
alışılmış sözcükler yükleyip kanadına
ona doğru uçursam katına alır mıymış?

ey insan
ey güneş hamilesi
bir kere doğarmışsın
bin kez doğururmuşsun
parmakların sevdanın kesilmeyen çeşmesi
onun için ağlıyor yeni doğan bebekler
doğur, doğur ki dünya kaybetti gözlerini
doğur ey İsrafil’in nefesi
ey güneş hamilesi

sen olmazsan gemide bu tufan diner miymiş?
gemilerin de yandı sil aklından dönüşü
vakt indi yüreğim gidenler döner miymiş?

ey
ey ins
ey insan
hıncını hıncıma kat
sancını sancıma kat
pamuktan ellerini geçir yürek halkama ister ayağın katına çek istersen yerlere at.

Mustafa İslamoğlu
Alıntı ile Cevapla
Alt 14 Ağustos 2008, 14:35   Mesaj No:3
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:ukba yolcusu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2923
Üyelik T.: 06 Ağustos 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 82
Konular: 13
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Mustafa İslamoğlu Şiirler

Heyelân
Gün gelir
Sairlerin de dili tutulur
Sözler seçilir sözlerden
Gerisi unutulur
Kitab'ı eline alır bir şair
Şiirinden utanır
Zamanın keskin gözleri vardır
ölümsüz olanı iyi tanır
o dem başaklara kelleye kavuşur
kelleler başaklanır
Kitaba, silaha ve tesbihe
üleştirilen insan
üç boyutlu bu bir sıratta buluşur
göz kayar, gönül kayar ve can kayar
insan aldandığı kadar insandır
böyle bulunur ince keskin yollu yar

bu bir heyelandır
gün gelir
şairlerin de dili tutulur
sözler seçilir sözlerden
gerisi unutulur
Mustafa İslamoğlu
Alıntı ile Cevapla
Alt 14 Ağustos 2008, 14:36   Mesaj No:4
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:ukba yolcusu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2923
Üyelik T.: 06 Ağustos 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 82
Konular: 13
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Mustafa İslamoğlu Şiirler

Güneşimi Vurdular
dalgalar sırılsıklam, dökülmüş elleri kolları
yorgun argın, güneşi kıyıya sürüklüyorlar
kıran kırana vuruşuyor hüzün mavisi ışıkları
ıskalayan tüm kurşunlar onda karar kıldılar
çoktan gelmiş olmalıydı göğün ak kanatlıları
beni alıp götürmedi, neden bu sabah sular
sahi,
unutmuşum,
güneşimi vurdular

denize düşerken gördüm aldırmıyordu insanlar
bulutların arasından yuvarlandı koya
önce burna çarptı çığlık çığlığa kayalıklar
sonra can havliyle devrildi suya
ah…bayram etti cümle balıklar
ama bir gariplik var, hiç ağlamazdı kuşlar
sahi,
unutmuşum,
güneşimi vurdular

ışıktan öpücük konduruyor sahile sular
ellerim hatırassı, güneş bulaşıığı ellerim
abdest organlarımda hâlâ izi var
şafağın bitmesini boşuna beklemişim
gözlerime ne oldu, neden bir tuhaf oldular
sahi,
unutmuşum,
güneşimi vurdular

ne geceler atardım önüne, hepsini de yerdi
ayrılığı felaket, yanımdayken burnuma tüterdi
eyvah ki yalnız beni değil yıldızları da kırdılar
onlarsız yapamaz, bilirim, hep koynunda yatardı
geç oldu, hâlâ anlayamadım, saati niçin sordular?
Sahi,
unutmuşum,
güneşimi vurdular

tam alır yerinden yemiş kurşunu güneş
melekler her ahından bir cehennem yontarlar
güneş ki masum kadınların iffetine eş
göklerin maksadı ne ki kırılıyor gerdanlar
neden beni okşayan melekler uykudalar
sahi,
unutmuşum,
güneşimi vurdular.
Mustafa İslamoğlu
Alıntı ile Cevapla
Alt 29 Ekim 2012, 14:37   Mesaj No:5
Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.186
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
evtx Mustafa İslamoğlu Şiirleri

Çile ve Umut

kader yükünün göçünde
derviş sabrıdır içimde
çok gece erir saçımda
sıksam bahtım renkli akar

çağır gelsin bengisuyu
yıkasın hû ile hûyu
açın gökteki kuyuyu
dua yüklü eller çıkar

bir uslanmaz mor denizim
suya vurdum ayak izim
ötelerde yakup gözüm
yusuf bana çile kokar
av kışında süreğimin
dibi gökte direğimin
gizeminde yüreğimin
özlem muştu şimşek çakar

1980



Şiir Pürşiir

dikenini can yerimden
ne olursun çekme gülüm
Yakub’unum gözet beni
ıraklardan kokma gülüm

kutsadıklarım senindir
beni varlığınla sindir
mevsim senin mevsimindir
yaprağını dökme gülüm

yeldirme beni peşine
erdir biyol gelişine
şimden geri ateşine
kerem et de yakma gülüm




İntizar

el açûben eşiğinde durduğum râh aşkına
perdeni çâk eyle de gel çektiğim âh aşkına
iftirakın rûz u şeb bendeni dilhûn eyliyor
bas kademin bağrım üzre şâdet Allah aşkına

1984




Şafağa Beş Kala

olay var
gök basınında sürmanşet
olay var
fillerde hayret, kuşlarda dehşet

gözler güneşin doğduğu yerde
gözler güneşin doğacağı yerde

olay var
bir kılıç kınından sıyrılmadan
bir damla kan düşmeden toprağa
bir ok yayından boşanmadan
nasıl kırılır koca bir ordu?

gözler güneşin doğduğu yerde
gözler güneşin doğacağı yerde

bir yarımada
ona daha yakın olmak için
denizler bile ona sokulmada
Yunus’un kardeşi
Adem’in hikmeti
İbrahim’in duası
İsa’nın müjdesini görmek için

gözler güneşin doğduğu yerde
gözler güneşin doğacağı yerde

1990



Meneb

gül bezenmiş diken üzre can üzre
gün gün en bakir yerim kanar
kıl ve kılıç cambazıyım
a dostlar

1984




Persona Non Grata

-Yaşar Kaplan için-
yara gür, kan, kabzada dost eli
yüreğime, hatırıma, hatırama
buyruğa pür-teslim bir bıçak gibi
dokunun bana
benim Nil’le gelen çocuk
çörden-çöpten ve umuttan
yuva kurdum yılanlara yakın, insanlara uzak
yılanların elinden ve dilinden emin oldum
şimdi yuvamı insanlarım yıkacak

Düzenler, düzenekler, mevhum dünyalar…
ömrüme zifiri kırk kapı açılmış
yetiş ya cehalet diye çağıranlar
yarasalar ülkesine bilge seçilmiş

emanetim ben size, zimmetiniz zimmetim
kanım, malım, ırzım ve izzetim
dişlerin ve tırnaklarından kanım damlar
tükür, yoksa öldürecek seni etim

bir Uhdud güzeli bana doğru geliyor
beni kucaklıyor bana alev veriyor
dokunmazlığım yanıyor önce
külleri layüs’el gözlere saruluyor

göller vardı dizi dizi
suyu afyon, dalgası narkoz, balıkları esrik
bir ada olmak istedim ayılacaklar için
üstüme kara bulutlarını gönderdiler
Atlantis’i oldum hercai coğrafyanın

köle olmamaktan yargılandım
köleler ülkesinde
boynumda ‘uyumsuz’ yaftası
itaatı putlaştırmadığım için
hür diye satıldım
zincirleriyle övünen birine

dokunun bana hadi dokunun
ki yara gür kabzada dost eli
mahfuziyetim, masumiyetim yok benim
insan olmak ayıp değil
dokunun da anlaşılsın hikmetim

1986





Güneşteki Lekeler

bugün ihanet günüdür
güller kendi dikenlerince kanatılsın
şairler öz elleriyle boğsunlar şiirlerini
söyleyin akrebe bugün ihanet günüdür

aşıklar çiçek sunarken sevdalılarına
siyanür damlatsınlar şebnem yerine
kahramanlar kurtardıkları vatanın
dönüp kendileri geçsinler ırzına

kıravatlar boyunlara, darağaçları cellatlarına
bir kerecek göstersinler öteki yüzlerini
duyurmak için geceleri ağlayan anaların sesini
ihanat etsin bugün de koyunlar çobanlarına

ey yüreğime giyindiğim insanlar
bir çeşni katın kronik ihanetinize
yürek üşürse titrer o titrerse gök sallanır
bir kerecik siz de ihanet edin ihanetinize

seni anınca köpekler ve atlar hatırlanacak
ardından korumaya alacaklar neslini
“sen de mi ey!..” demeyecek artık kimse
Sezar sevinecek Brütüs şapka çıkaracak

intihar ağacı mısın ki herkes kendini sende öldürüyor
kan çanağı gözlüm benim Karacaahmed’im
seni ağlatan o nesne alemi güldürüyor
kaç insan soyundun gönlüm kaç ihanet gördün bugün?

1991




Binbir Gece Acıları

söylerken ağlayan şair
doğururken ölen ana
ikisi de bir
aşk ve acı haberim olmadan
en ücra yanıma sığınabilir

I.

güneş ellerini çekti yakamdan
sızısı kasıklarıma vuran arz
kendini bana çalıyor
yaralı bir atın toynakları gibi
kirpiklerim
beni ele verecek diye korkuyorum

son soluğu
koynundan çıkardığım resmin ilişiğindedir
dudaklarında yarım kalmış bir sevda
acının silik bir kopyesi yüzünde
gözlerini görmedim
kaçırmışlar

Beşparmak’ta bir adam
yarasına bakarak
suzinak makamında susuyor

gelme çocukluğumun hasnâ perisi
düşlerimde yeşillen
yaban gülleri, zambaklar toplayayım adına
rüzgarın eline tutuşturayım
ismini yazıp yapraklarına
uçurtmalar yapıp
dudaklarına doğru

II.

caddelerde bir yığın insan
saçlarının rengini
bilmedikleri sevgililer için
öldürdüler birbirlerini
biliyorum, alımına karşı
hep eğreti bir yanım olacak

tedirginim, kuşkuluyum, çaresizim
şimdi her döndüğüm köşede
aradığımı bulurum diye korkuyorum

askerde, Kars’ta
umudumu bağladığım tek ağaca
ceza verdiler
derdi neydi, kim bilir
kendini astı diye bir er
o gün bu gündür
nerde bir ağaç görsem
yanıma ölüm gelir

bayım, buyurgan bayım
bahar gelmiş derler
kime sorayım

III.

perakende ölümler öleceğiz bu sezon
kıyam etmiş Kerbela’nın sakileri
bulutlar çölde bir çeşme arıyor
düğünlere salt ağlamak için katılan biri
çigan bir hayatın çetelesini tutuyor
bastırıp sağrısına elini

bu şırfıntı
binbirgeceden arta kalan bu acı
korkarım ki bana yar olacak
zamantı’nınserin sularında
bir türkü yakamozlanacak benden geriye
kerhen atılmış bir imza
hayatımın sağ alt ucunda sırıtacak

içini açtı bir zambak
bir şiir öksüz kaldı
perde kapandı, kalem kırıldı
ve işte son gemi de yandı
belgelere geçsin "top secret" kaydıyla
artık nihai sözümü söylüyorum:
-rahman, rahim olan Allah’ın adıyla

1985





Ağıt ve Raks

ben oyumu felakete veriyorum şeyda
sana dönük yanımda çengiler mat oluyor
saadet-zedelerin morga çevirdiği bir dünyada
bana alevden kostümlerle dans etmek düşüyor
ve şeyda ben oyumu felakete veriyorum


yolum uzadıkça kabaran direncimi
her düştüğüm yeri öperek bileyliyorum
kolay gele demek de nerden çıktı şeydam
gürbüz doğumlarda bir nice ananın harcandığını
imbatla gelenin kabayelle gittiğini biliyorum


senin aldanmak dediğin bana merhem oluyor
gördüm kışı zorlu geçmeyen yılın baharını da
saksıya dikme gülleri ilk güneşle soluyor
işte bu kısrak yokuşta çatladı demen için şeyda
dünyanın tüm düzlüklerine kin besliyorum.


geç bi yol, nazlı güleryüzlü şiirler yazamam ben
esenlik şölenleri bitti vakt-i cerağanda
vakt-i kahırda hüzün fasılları demidir bu dem
gör ki raksederek ağlamak da varmış hesapta
ama ne Raks'ı ne Ağıt'ı ben Endülüs'ü evetliyorum


artık bol kahkahalı çok şükürleri bıraktım
esenlik bildirilerini harcıalem mutlulukları
denizi uslu gösteren kartpostalları yaktım
fakat şeydam bir avuç külü yakamadığım için
ben oyumu felakete veriyorum.




Ya-sin

İnsanlık Güzeli’ne adanmıştır-

ey insan
ey yüz akı gönül aydınlığı
kabul olmuş sadaka kadar güzel
bir duygu sarıyor seni anan yüreğimi
bastığın toprakla yıkadığın gözüme
şimdi güneş bile siyah görünüyor
ey yüz akı gönül aydınlığı
ben kendime ağlarken Uhud’da ağlar mıymış
Hıra’yı mahzun gördüm soramadım sevgili
hasretinin dışında başka derdi var mıymış?

ey insan
içimde büyüttüğüm tüm çiçekleri
sana adıyorum
ıtırları, yaseminleri, menekşeleri
lale bana kalsın
kapına çiçeklerin karalısını sunmaktan
utanıyorum
dua çıkmayan göğe sevdalar çıkar mıymış?
bülbülünü kaybetmiş bu evrensel bahçede
dikenler bile bir hoş, gayrı gül kokar mıymış?

ey insan
göklerin öğrencisi, yerlerin öğretmeni ey
sen öğrettin taşa konuşmayı
ağaca selam vermeyi
aya yarılmayı, toprağa dürülmeyi
göklere kurulmayı, durmayı zamanı
yılana ve deveye sevmeyi
ölmeyi, öldürmeyi
yaşamayı sen öğrettin insana
o bengisu gözünden fışkıran pınar mıymış?
baharların kaynağı ve yolunu gözleyen
bir ben sevda şehidi, bir de şu çınar mıymış?

ey insan
ey tebessümünden cennetler yaratılan
gül bahar geliyor, ağla gök seviniyor
gözyaşını karanfil diye göğüslerine takan melekler
kapında divan durup ağlamanı bekliyor
hüzün kuruluyor ekmekten önce sofrana
bunun için bir bir uçuyor sevdiklerin
bu yüzden öksüz, bu yüzden yetim kalıyor
efendisi yetimlerin.
niçin döndü bu rüzgar yol vermez dağlar mıymış?
yine Ferhat kesildin bu ne canhıraş gönlüm
bağrını deldin diye dağlar da ağlar mıymış?

ey insan
sen olmasaydın
insanlar ölmeyi öğrenmeden öleceklerdi
yaşamanın özgül ağırlığını
keşfetmeden yaşayacaklardı
hayat fahişe erkeklerin elinde
bir yosma gibi hırpalanacak
hangi mevsime el atsak
elimizde yapış yapış bir şeyler kalacaktı
acımı tartamayan aşkımı tartar mıymış?
gönlüme yol vermeyen şu zifiri perdeyi
o cennet elleriyle lûtfedip yırtar mıymış?

ey insan
sen olmasaydın
Yusufçuk kuşunun ne dediğini
yılanların niçin toprak yediğini bilmeyecektim
herşey çift yaratılırken niçin birşey tek?
bilmeyecektim bir gövdede mücevhere dönüşen taşı
hem yol, hem yolcu, hem hedef olanın
içinde kopan amansız savaşı
olmasaydın sen
çekilen dizde derman gözümdeki fer miymiş?
kendimi bir kum diye atıversem çölüne
ona vurgun bulutlar üstümde gezer miymiş?


ey insan
senin sırrın
gözyaşının terkibinde saklıymış
bu gerçeği bir denizin dudağından öğrendim
gecenin bir vaktinde bir sevgili ağlarken
bir dişi varlığını varlığına adarken
bir erkeğin ellerinde
ölüm havlu atarken
haklıymış
söyle gönlüm bu sevda mahşere kalır mıymış?
alışılmış sözcükler yükleyip kanadına
ona doğru uçursam katına alır mıymış?

ey insan
ey güneş hamilesi
bir kere doğarmışsın
bin kez doğururmuşsun
parmakların sevdanın kesilmeyen çeşmesi
onun için ağlıyor yeni doğan bebekler
doğur, doğur ki dünya kaybetti gözlerini
doğur ey İsrafil’in nefesi
ey güneş hamilesi

sen olmazsan gemide bu tufan diner miymiş?
gemilerin de yandı sil aklından dönüşü
vakt indi yüreğim gidenler döner miymiş?
ey
ey ins
ey insan
hıncını hıncıma kat
sancını sancıma kat
pamuktan ellerini geçir yürek halkama
ister ayağın katına çek
istersen yerlere at.

1990-91 , Medine-Kahire







Sana Onları Adayacağım

ekmeğime katık, aşımın ateşi
acılarımla başbaşa kalmak istiyorum
yalnız onlar anlıyorlar beni
ve yalnız onları dinliyorum


hayatıma girdin madem
andacım ol hatıramı yaşat
ne beni anladığını söyleyen
ne de yüreğimin gedikli konuğu alsın
sen al acı
senin olayım
beni sen kuşat


.........


madem ki ayrılığa hüküm giymiş bu yürek
artık ölmek için yaşamak gerek
hayatımın gözelerinden
damıttığım bu şiiri bin kez ölerek
sana adamamı bekleme benden
gün gelir tütmez olursa ocağım
acılar var bende duvağı açılmamış
bekle


sana onları adayacağım.





Nerdesin

göğe baktım gözü yaşlı
yer baktım yer yaslı
sular bugün kan tadında
eski yeni, büyük küçük, kara kızıl
tüm dertlerim burdalar
sen neredesin?
sen ve kuşlar
gözyaşının gözyaşına
benzediği kadar benziyorsunuz
vurulan bir ceylanın yavrusuna söylediği
şarkıyı söylüyor onlar
bu sabah yine kondular telörgüye
beni acımla başbaşa bırakmadılar
sen nerdesin?
hava soğuk, dışarda kar yağıyor
her zaman ellerim üşürdü
bugün içim üşüyor
hasretin geldi, hayalin geldi
bak, kokun da geliyor
bugün Yakub oldum bre hey
ey acıların kadını
sen nerdesin?



Muştu

adına kıyamet diyecekler
yokluğunu farketmenin
güneşin gözleri kararacak
her gece sabırla seni aramaya çıkan
ay çatlayacak
dünya başını yıldızlara çalacak

adına kıyamet diyecekler
seni yitirmenin evrensel mateminin



Kızgın Yürek Şiiri

kurşunlar el altında bir yerde dursun
kütüklükte bir atımlık sevda daha kaldı
insanlar birbirlerini yüreklerinden vursun
silahımın namlusu gül kusmaktan usandı
uyandırın öfkeleri kudursun
söyleyin anama ölecek çocuklar doğursun

bugün yine kan verdim yeryüzünün damarlarına
bugün yine ben vuruldum
ağlama
gün doğacak toprağımın çocuklarına
umudu birkez daha çevirdim yolundan ama
söyleyin anama ölecek çocuklar doğursun
adını Bedir koysun

yakında dağlar kızacak, biliyorum
gökler kızacak, yerler kızacak
sürmelibey biraz daha diye dursun
artık ben de fırtınalar ülkesine gidiyorum
bu kış çetin olacak ocağa yüreğimi vursun
söyleyin anama ölecek çocuklar doğursun

1991






Bir Kırık Ezgi

sevinmem sevince benzemiyor
ne de üzülmem üzüntüye
gözden geçirilmiş sözler söylüyorum
ömrüme ilişkin
belki birazcık avutur beni diye
ağlamayasın için susuyorum
benden almayasın kara haberi
ağlama ki sakinleşirsin diye korkuyorum
fırtına hebercisi gözlerinde
yarasalar uçuşuyor yine
gözyaşların bir kurşun ta şurama saplanır
sen ağlama İbrahim Erciyes gazaplanır
..............



İfk Gazeli

I

ifk gazeli

eteğinde çamur anne, eteğinde ateş
sanki Kudüs oldun anne, yüzün bir güneş
o ne avuçladığın anne ellerin yanmış
ruhlar ağlaşıyor yine, melekler ayaklanmış
denizler kabardı sen dur, denizler kabardı
bu ırmaklar yokken anne gözlerin vardı
kundaklanmış saçlarından kıvılcım düştü
yaralanmış tüm aşıklar ona üşüştü
yıldızları mı küstürdük uçup giden ne?
belki yoruldu melekler göğü tut anne
eteğinde çamur anne, eteğinde ateş
sanki Kudüs oldun anne, yüzün bir güneş


II

sarı şiir

sen güneşin yıkandığı denizsin
hüzünlerin cennetisin ey sahra
vahaların olsun cümle ormanlar
sen de şiirlerin ormanısın ya
bir deve kervanı çöl sükutunda
velut bir anadır şiir doğurur
artık kelimeler bir bedevidir
her ayak sesinden şiir yoğurur
şairin ölümü bir fırtınadır
bu sarı denizde kopar vaveyla
kaybolan şiiri çağırmak için
şairler Mecnun’dur sahra bir Leyla
hasna bir devenin tek vuruşundan
kaş vezin doğurdun ve de kaç hüzün
sesini alırım hüma kuşundan
failatün failatün failün

zeyl-a

çöllerin benzi sarıdır
veremli bir gelin gibi
anne elin kınalıdır
yüreğin de elin gibi


III

gerdanlık
Beni Mustalık bir hüzün seferi
göklerin gelini kum denizinde
yüzüyor,yüzüyor ışıktan gemi
bir ay taşınıyor hevdec içinde
gün batımı vakti göğün perçemi
kumlara değerken bir iniltidir
-ey hevdec bir kere göster annemi
duaların tam icabet vaktidir
göklerin gelini bir hüma kuşu
aydan önce doğan bir ay gibidir
sarı şiir şimdi sermest bir halde
asılmakta göğün halkalarına
ve kader bıçağı ipe değince
sırça bir kalp çarpar hüzün dağına
güneş o var diye terkeder çölü
ay sessizce gelir durur yanına
ufuk bahtı gibi karaya çalar
artık erişilmez gam kervanına
göklerin gelini uykuya dalar

zeyl-b

hüznü hüzne vurdun anne
yüreğe dert kurdun anne
gözyaşını Yusuf diye
rüzgara savurdun anne




IV

zafir taşı

Kervan gelir Yemen’den yükü zafir taşıdır
tüm gelinlik kızların ilk gençlik rüyasıdır
bu taş bir parça siyah bir parça kan kırmızı
belki Salih Nebi’nin devesinin kanıdır
o siyah bir belayı gerdanlara taşıyan
gerdanlıklar belki de bir gazap nişanıdır
nice gafil davranıp geçirmişim boynuma
bu takı değil sanki bir bela tasmasıdır
kırılan ip ip değil pak yüreğimmiş benim
dökülen de taş değil gözlerimin yaşıdır
ve “fe sabrun cemilun v’Allah’l-müsteanu…”
ki O biliyor bir tek,bu iffet savaşıdır



V

ifk

nur ordusunun bir soylu neferi
çöl serinliğinde nur aramakta
Saffan ibni Muattal es-Sülemi
gecenin göğsünden huzur sağmakta
içinde bir deniz sakin mi sakin
birden kabarmakta,dalgalanmakta
-O’ndan geldik O’na döneceğiz biz
ey annemiz işte devem,buyur,bin
kutsal emaneti o taşımakta
kafile görünür tan ağarırken
emaneti ulaştırır şafakta
bazı gözler ihanete ayarlı
bazı gözler takılmıştır çapakta
göklerin gelini yalnız sorudur
düşman sınanmakta,dost sınanmakta
atılmıştır pak damene bir çamur
Allah yıkamağa hazırlanmakta
düşman atsın taşlarını gam değil
dostun attığı gül yaralamakta
göklerin gelini baba evinde
çektiği ah yeri göğü sarsmakta


VI

muştu

Ümmü Rûman sanki kurumuş çınar
Sıddîk dostluk için bedel ödüyor
gelin gözlerini dikmiş o nura
nur da her an göğe nazar ediyor
bir Yusufcuk konmuş hurma dalına
telaşlı telaşlı bir şeyler diyor
halden anlamayan zavallılara
aldığı haberi tefsir edeyor:
bakma insanlara göğün gelini
sen göğünsün,göğe aç ellerini
eğer kullanırsan kor yüreğini
v’Allahi sallarsın arş direğini
ve göğün gelini yüzünü döner
meleklerde sükut fırtına diner
bir yaralı gönle hassas kapılar
açılır,açılır ardına kadar
gözyaşından kanat dua kuşuna
ışık hızı erişmez uçuşuna
nur sevgili gelir:müjde Hümeyra
Rab akladı seni senâ et O’na
birden aydınlanır yüzü Sıddîk’ın
ve Ümmü Rûmân’a taze can gelir
yüreğin umudu emdiği bu an
Yakub’un gözünün gördüğü andır
Adem’in Havva’ya kavuştuğu dem
Nuh’un toprağa yüz sürdüğü andır
İbrahim’e ateş cennet kesildi
İsmail’in kurtulduğu zamandır
ebeveynin gözü güne can verir
ve derler,teşekkür etmelisin sen
tek cevap göklerin hür gelininden:
Rabb’ime teşekkür ediyorum ben
Meryem saflığında bir de itiraf:
vahiy benim için inmez sanmıştım
binler şükür olsun ben aldanmıştım
ey yerin annesi gökler gelini
Yusuf’u zamandan çekme elini
ey yerin annesi gökler gelini
Yusuf’u zamandan çekme elini

zeyl-c

örtüne çiçek düşürdüm
namluya duanı sürdüm
sen ağlamasaydın anne
gül mevsiminde üşürdüm



VII
güneşimi vurdular

dalgalar sırılsıklam, dökülmüş elleri kolları
yorgun argın, güneşi kıyıya sürüklüyorlar
kıran kırana vuruşuyor hüzün mavisi ışıkları
ıskalayan tüm kurşunlar onda karar kıldılar
çoktan gelmiş olmalıydı göğün ak kanatlıları
beni alıp götürmedi, neden bu sabah sular
sahi,
unutmuşum,
güneşimi vurdular

denize düşerken gördüm aldırmıyordu insanlar
bulutların arasından yuvarlandı koya
önce burna çarptı çığlık çığlığa kayalıklar
sonra can havliyle devrildi suya
ah…bayram etti cümle balıklar
ama bir gariplik var, hiç ağlamazdı kuşlar
sahi,
unutmuşum,
güneşimi vurdular
ışıktan öpücük konduruyor sahile sular
ellerim hatırassı, güneş bulaşıığı ellerim
abdest organlarımda hâlâ izi var
şafağın bitmesini boşuna beklemişim
gözlerime ne oldu, neden bir tuhaf oldular
sahi,
unutmuşum,
güneşimi vurdular

ne geceler atardım önüne,hepsini de yerdi
ayrılığı felaket, yanımdayken burnuma tüterdi
eyvah ki yalnız beni değil yıldızları da kırdılar
onlarsız yapamaz, bilirim, hep koynunda yatardı
geç oldu, hâlâ anlayamadım, saati niçin sordular?
Sahi,
unutmuşum,
güneşimi vurdular
tam alır yerinden yemiş kurşunu güneş
melekler her ahından bir cehennem yontarlar
güneş ki masum kadınların iffetine eş
göklerin maksadı ne ki kırılıyor gerdanlar
neden beni okşayan melekler uykudalar
sahi,
unutmuşum,
güneşimi vurdular.

1992-96




Göçmen Kuşlar

hangi dost dikmişti şu tomurcuğu
bağrımın içinde göğerip duran
ey kara günlerin dertli çocuğu
senin nabzın mıdır ranzamda vuran
söyle kim dikmişti şu tomurcuğu
......
gece yine kustu bütün kinini
her saniye can çek, kıvran, sabah et
efendi, demirbaş kabul et beni
mevcut listesinin başına kaydet
gece yine kustu bütün kinini






Haki Zamanlar

Bu zeytuni, bu mecbur edildiğim
Öylesine aşufte bir hayatı
Çıkarttım gözümden
Çektirdiğim resimleri, cop izlerini…
Koynuma iki yılan gibi sokulan o yıllar
Hayatımın hava parasıydı, ödedim
Konuş dediler konuştum, sustum sus dediler
Bana hainliğin yakıştığını söylediler
Gereği gibi oynadım verilen tüm rolleri
Yuhalandım ve alkışlandım, ama şimdi
Söndü sahne ışıkları
Ardımda kötü bir isim
Dostlar,
Sessizce terkediyorum burayı
Bir haki zamanın sır tutanağı
Bu belgeyi bırakıyorum geleceğe
Kafesler içinde kafesler
İniltiye dönüşen ninniler var şimdi içimde
Bir ihtilal gibi yayılıyor acı
Geçmişime
Geleceğime
Kalbimle aramdaki o girilmez vadiye
Ben bir yasak işledim, sorgum yapıldı
Suçsuzum dedim, ama değildim:
İmrenerek bakmıştım uçan bir kuşa
Katilini emziren bir ananın acısı bendeki
Bir seyyahın ki ölümümü sırtımda taşıyorum
Sanki yaşıyorum bu minval üzre
Bir gün bana darağacı olacak
Bu söğüdü sulamak zorunda kalışım
Çaresizliğim
Çaresizliğim
Kendimi vuracak bir kıyı bulursam
Biraz daha kahır yüklenirim
Sokaklara çıkmam ne de balkonlara
Çekilirim gönlümün sıkıyönetim olmayan diyarına





Hümeyra

Hümeyra
kına yakmasaydı annen
saçını yolarak taramasaydı
dağı kızdıran sen değilsin, biliyorum
şimdi kül olan saçların
dağınık kalsaydı

Koş Hümeyra koş
suyu seyret şöyle uzaktan
son bir kez daha bak şöyle uzaktan
minnacık ellerini aç, gerdir bileklerini
serçekuş yüreğini bir ansıkıca tut
sonra, savur göğe kocaman dileklerini

Ölürken gözlerini görmemeliydim Hümeyra
yalvaran, suçlayan vuran
ben her saniye öldüm
sense ateşin koynunda, yaşıyorsun hala
şu iki azap meleği gibiduran
gözlerini çek üstümden

Yaşayacaktın, hayatı görecektin
görecektin denizi görecektin gemiyi
binecektin hüzne el sallayacaktın
soluk soluğa
savuşturmağa gelen seni

Başkalarının işlediği günahın
cezasını çekiyorsun Hümeyra
madem sefihlerle aynı gemiyi paylaşıyorsun

dur, deli çocuk, çırpınma boşuna
yere geciyorsun
yalvarışın o yüzden çarpıp geri dönüyor
göğün duvarına
o yüzden gelmiyor
melekler yanına




Nuveyba

Öfkemin hançerine su ver sen
kalkalım bir seher vakti Nuveyba
işgaledilmiş topraklarımız üstüne
güneş doğmadan önce
her taşın dibine bir yıldız gömmüşler
şu denizden hala kırbaç sesi gelir
atlıları en son ne zaman görmüştün Nuveyba
nezaman öpmüştün ayağını Selahaddin’in

kol kırılır yen içinde kalır
ya baş koparsa Nuveyba
bu gövde bir düşerse yere ya
kan tutar dağları, atom santrallerini
yeryüzünü ve umutları sel alır
geriye andın, aşkın ve adın kaldı
andını çocuklar içti Nuveyba
aşkın yüreklere düştü
adın cellatların kirli elinde
Filistin askısına dönüştü

kan akacak bu topraklarda kan
kendileri benimkini
demirden atları seninkini içecek
bir can düşecek toprağa
Sabra
bir can kalkacak.

Ramallah’ta tarlalara çocuk ektik Nuveyba
taşlarıyla ebabiller dönüştü tomurcuğa
güz ekinidir bilirsin verirse Mevla
yüreklerin buz kestiği bir mevsimin ardından
her bir çiçek kesebilir çocuğa

sihirbazın çırağını hatırlarsın Nuveyba
o hendekte hala tüter annelerin şarkısı
o gün bu gün hala utanır güneş
adın ateş, andın ateş, aşkın ateş.





Bir Kını Toprağa Verdik Kılıç Şimdi Daha Keskin

sure sure işlemişler göğsünü tavusumun
adresime çıkartılmış baharagöz değmişler
gün vurdukça hatırana,daralıyor nefesim
öylesine bin acıya tahammül etse de
bu cevre tahammül etmez göğüs kafesim
aşk iğnesi, yürek oltası
sakalının tellerine değmiş olmak için rüzgar
bugün daha bir telaşlı
bugün ekmek yapmıyor annem
çün soframız hüzün kaplı
bu ne göç ediştir bre, bune acı uçuştur
kırılmıştır hala çırpar serçemin kanatları
can bir yana, ten bir yana
vurulduktan sonra baba gördüm koşan atları
Yasin yelesinde bin Hıra saklı
sağrısında kan damlıyor izlerinin üstüne
ardından yankılanıyor hasretin hoyratları
vurmasınlar
vurmasınlar söyle
vurmasınlar söyle baba şaha kalkan atları


( Haziran 1989 )
Alıntı ile Cevapla
Alt 29 Ekim 2012, 14:38   Mesaj No:6
Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.186
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Standart Cevap: Mustafa İslamoğlu Şiirleri


Heyelan I

-havada bulut var-

geceleri gündüzlere örten

yılanlar gibi

örttük üstümüze muttasıl uykuları

yorgan yerine

Eshab-ı Kehf’in paylaşılan mirasından

yalnız uykusu kaldı bizde


atımızın terkisinde kızılelma çıkını

ayışığında koyulduk yola

kanımız damarlarımıza tıkıştırılmış delilerdi

hayaller denizine açıldığımız sallarla

heyamola çekiyorduk harikalar diyarına

onyedibin alemi bir pula sattık

çiğnediğimiz her yasakla onurumuz yükseldi

gün oldu

bir pula onyedibin takla attık

kıyametin konuk olduğu diyarda

kartalları vurduk

bizi geçmesinler diye

ahir zamanda


rüyamızı kanla bölen ayetlere kızarak

uyandık

kendinde ve agâh her şeye lanetler yağdırarak

tüm işe yarar organlarını kaybeden ben

bir kasap çengelinde bulduğum kalbime

müşteri oldum yeniden

kellemi rehin bırakarak

uykunun bilmem kaçıncı haline ulaşmak için

onlara karşı yürüyerek onların yolunda

gecenin müntehasına dayandık


haykırmanın kutsal büyüsü

işledi iliklerimize

bağırdık anlamadığımız sözleri

bağırdık sözlerimiz anlaşılmasın diye

karaya yüklediğimiz anlamı gözümüze alarak

daldık boyumuzu aşan suların körfezine


1987






Heyelan II

-gök gürültüsü-

dolu dizgin sevdalarımızla
pimi çekilmiş bomba gibiydik
kaç heyecan istif ettik meydanlara
kaldırımlar rapraplarımızla uyandı kaç kez
asfaltları kanattık körkütük hıncımızla
sloganlar tilavet ettik ezberden
göndere pankartlar çektik mealler eşliğinde
otağ-ı humayuna ayarlı bileklerimiz
yerinden fırlayabilirdi bir emirle
eklem yerlerinden gelen
civata seslerini gizleyemedik
zihninin ve kalbinin olanca yoğunluğunu
adalelerine aktarmış atletler
yüreklerini molotof kokteyli diye attılar lağımlara
on soruda kellesiz savaşmanın yolları konulu
bilimsel dersler verdik
hem defterimiz hem kitabımızdı duvarlar
öğretmeni ve öğrencisi olduğumuz sınıfın
dost avına çıktığımız günler
bir çay içimi muhabbet
üçüncü hamur seviyesinde ülfet

tersine dönen çarkıfeleğin yüreğini aradık
kendimizi aradığımızı bilmeden
fecirle tehtid ettiklerimiz
üstümüzü örtüyorlardı gün doğarken
bülbüller gibi

1987




Dilli Şeytan

suç aleti
ağzın barut kokuyor
çevir namlunu bana
ordunu üstüme sal
ağzını öbür yana


bal şerbeti sundun dostun
kırk kâse hangisinde zehir
al yak yüreğimde sigaranı
seni dilinden tutuşturur
uzat ellerini tutunayım
diline söz geçir sen
ziyanı yok tek cevapsız kalayım


duyulmuyor sesiniz
yaramda dil izi var
kurşunlar
nerdesiniz


1986








Menfi

hayret bu ayak izleri neden aşınmaz ki

toprağa soğuk damga vurmuş gibi


Dersim, zarif boğazlarda yağlı ilmek

kılımın döğmelendiği sınıfta zor dersim


analar sürgününü sürgünlerde büyütsün

babalar at toplasın Ova’dan Zapsuyu’ndan


sürgünüm gülle gibi döğecek meyvelerim

Mekke’min putlarına erişecek dal oldum


ölmeye yatkın ağaç doğum yapsa canhıraş

ona da sürgün derler


sürgünü sürgün etmek ata kamçıdır desem

algın derler çılgın derler


ve bir koca çıkar Erciyes’i dolar başına

cevaplar tümü adına Seyrani’ce


bozmak mümkün ise aklım bikrini

boz da bakir iken dul gönder beni

hakkın mekanından özge bir mekan

bulmak mümkün ise bul gönder beni


1982









Bende Kalsın

al da git eğreti gülüşlerimi

isyanı kutsayan yüz bende kalsın

maviye boyama zor düşlerimi

gemimi yakacak köz bende kalsın


mermere saplanan bir deli su’ca

nefreti sevdama etmişim boca

karanlığa dönük bir çift namluca

tetikte bekleyen göz bende kalsın


neşeyi açmadan solanlara ver

gülüp eğlenmeyi yılanlara ver

baharı, bahçeyi çalanlara ver

Van Gogh’un çizdiği güz bende kalsın


bilirim yol uzun sürmek zor ama

çekmediğin kahrı koy matarama

azık kıt, vakit dar, tuz bas yarama

çiledeki aziz giz bende kalsın


1986








Öfke ve Hakikat

hayata bir yerinden

iliştirilivermişim

eğreti bir kimliği kabullenmek zorunda oluşum

topuklarıma kadar çıkan yağmur

ne kadar dünyalı olduğumun belgesidir


ensekökümde çakılı bir dağ

hep birşeyler saklıyor benden


uzak ülkelerden pembe ezgiler dinleyen ben

yazık, yastığımın nabzını bile dinleyemiyorum


hayallerimde acılarım gibi naftalinli

putlar, hayatla aramdaki barikat

boğazıma kadar girdiğim öfke

tufanında boğacak beni hakikat





Sevda

beni benden alıp alıp götüren

saçını rüzgara katarsın sevda

şaşma ufuk gibi yandığıma sen

bende doğar bende batarsın sevda


âfet yakar diye duyulmuş gözün

bir çift namlu gibi oyulmuş gözün

beni çıldırtmaya koyulmuş gözün

mermini şurama atarsın sevda


ağlayışın yaman, gülüşün yaman

pençende yüreğim başımda duman

ciğer kebap olup, yandığım zaman

su değil, baldıran tutarsın sevda


ben gün doğusunda beklerken seni

neden hep lodosa açtın yelkeni

turnalar mı alıp gitti neşeni

şimdi hangi koyda yatarsın sevda


bırak sürükleme suyuna beni

hedef bendim, gerdin yayına beni

ne dehşet getirdin oyuna beni

betersin, betersin, betersin sevda




Viran Gazel

vermişim senden bir haber el var gün var utandırma

kapanmışım ayağına naz eyleme usandırma


söz almış ahd eylemiştik belgeler var yüreğimde

sen sen ol da beni düşman dediğine inandırma


bu ne kovanımda yağma çiçekler sana intizar

zambağa benzetip beni dikenleri kıvandırma


vurulan her bir kuş ile yere düşen ben olurum

beni bir kurşunluk yârin kapısında dolandırma


iyi bildiğim tek şeydir yeter ki ağla de bana

uykuma çok usuldan gir düşlerimi bulandırma


vermişim senden bir haber el var gün var utandırma

kapanmışım ayağına naz eyleme usandırma


1987
Alıntı ile Cevapla
Alt 22Haziran 2013, 17:41   Mesaj No:7
Medineweb Emekdarı
Esma_Nur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Esma_Nur isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 4458
Üyelik T.: 19 Ekim 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:kadın
Memleket:sivas/istanbul/
Mesaj: 5.421
Konular: 575
Beğenildi:4494
Beğendi:6074
Takdirleri:23787
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Mustafa İslamoğlu Şiirleri

BENDE KALSIN

al da git eğreti gülüşlerimi
isyanı kutsayan yüz bende kalsın
maviye boyama zor düşlerimi
gemimi yakacak köz bende kalsın

mermere saplanan bir deli su’ca
nefreti sevdama etmişim boca
karanlığa dönük bir çift namluca
tetikte bekleyen göz bende kalsın

neşeyi açmadan solanlara ver
gülüp eğlenmeyi yılanlara ver
baharı, bahçeyi çalanlara ver
Van Gogh’un çizdiği güz bende kalsın

bilirim yol uzun sürmek zor ama
çekmediğin kahrı koy matarama
azık kıt, vakit dar, tuz bas yarama
çiledeki aziz giz bende kalsın
- mustafa islamoğlu -
__________________
Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım...

Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE....
Alıntı ile Cevapla
Alt 08 Eylül 2013, 21:26   Mesaj No:8
Medineweb Emekdarı
YaŞuHa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:YaŞuHa isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13867
Üyelik T.: 24 Mayıs 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Yaş:31
Mesaj: 1.005
Konular: 399
Beğenildi:29
Beğendi:5
Takdirleri:53
Takdir Et:
Standart Cevap: Mustafa İslamoğlu Şiirleri

Çok güsel satirlar Allah razı olsun sisden
Alıntı ile Cevapla
Alt 20 Eylül 2014, 00:06   Mesaj No:9
Medineweb Sadık Üyesi
Beytül Ahzan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Beytül Ahzan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 44651
Üyelik T.: 03 Temmuz 2014
Arkadaşları:13
Cinsiyet:bayan
Memleket:istanbul
Mesaj: 632
Konular: 96
Beğenildi:41
Beğendi:0
Takdirleri:60
Takdir Et:
Standart Cevap: Cvp: Mustafa İslamoğlu Şiirler

Alıntı:
ukba yolcusu Üyemizden Alıntı Mesajı göster
ya-sin [/FONT]
[FONT=Tahoma]-İnsanlık Güzeli’ne adanmıştır-


ey insan
ey yüz akı gönül aydınlığı
kabul olmuş sadaka kadar güzel
bir duygu sarıyor seni anan yüreğimi
bastığın toprakla yıkadığın gözüme
şimdi güneş bile siyah görünüyor
ey yüz akı gönül aydınlığı

ben kendime ağlarken Uhud’da ağlar mıymış
Hıra’yı mahzun gördüm soramadım sevgili
hasretinin dışında başka derdi var mıymış?

ey insan
içimde büyüttüğüm tüm çiçekleri
sana adıyorum
ıtırları, yaseminleri, menekşeleri
lale bana kalsın
kapına çiçeklerin karalısını sunmaktan
utanıyorum

dua çıkmayan göğe sevdalar çıkar mıymış?
bülbülünü kaybetmiş bu evrensel bahçede
dikenler bile bir hoş, gayrı gül kokar mıymış?

ey insan
göklerin öğrencisi, yerlerin öğretmeni ey
sen öğrettin taşa konuşmayı
ağaca selam vermeyi
aya yarılmayı, toprağa dürülmeyi
göklere kurulmayı, durmayı zamanı
yılana ve deveye sevmeyi
ölmeyi, öldürmeyi
yaşamayı sen öğrettin insana

o bengisu gözünden fışkıran pınar mıymış?
baharların kaynağı ve yolunu gözleyen
bir ben sevda şehidi, bir de şu çınar mıymış?





ey insan
ey tebessümünden cennetler yaratılan
gül bahar geliyor, ağla gök seviniyor
gözyaşını karanfil diye göğüslerine takan melekler
kapında divan durup ağlamanı bekliyor
hüzün kuruluyor ekmekten önce sofrana
bunun için bir bir uçuyor sevdiklerin
bu yüzden öksüz, bu yüzden yetim kalıyor
efendisi yetimlerin.

niçin döndü bu rüzgar yol vermez dağlar mıymış?
yine Ferhat kesildin bu ne canhıraş gönlüm
bağrını deldin diye dağlar da ağlar mıymış?

ey insan
sen olmasaydın
insanlar ölmeyi öğrenmeden öleceklerdi
yaşamanın özgül ağırlığını
keşfetmeden yaşayacaklardı
hayat fahişe erkeklerin elinde
bir yosma gibi hırpalanacak
hangi mevsime el atsak
elimizde yapış yapış bir şeyler kalacaktı

acımı tartamayan aşkımı tartar mıymış?
gönlüme yol vermeyen şu zifiri perdeyi
o cennet elleriyle lûtfedip yırtar mıymış?

ey insan
sen olmasaydın
Yusufçuk kuşunun ne dediğini
yılanların niçin toprak yediğini bilmeyecektim
herşey çift yaratılırken niçin birşey tek?
bilmeyecektim bir gövdede mücevhere dönüşen taşı
hem yol, hem yolcu, hem hedef olanın
içinde kopan amansız savaşı
olmasaydın sen

çekilen dizde derman gözümdeki fer miymiş?
kendimi bir kum diye atıversem çölüne
ona vurgun bulutlar üstümde gezer miymiş?





ey insan
senin sırrın
gözyaşının terkibinde saklıymış
bu gerçeği bir denizin dudağından öğrendim
gecenin bir vaktinde bir sevgili ağlarken
bir dişi varlığını varlığına adarken
bir erkeğin ellerinde
ölüm havlu atarken
haklıymış

söyle gönlüm bu sevda mahşere kalır mıymış?
alışılmış sözcükler yükleyip kanadına
ona doğru uçursam katına alır mıymış?

ey insan
ey güneş hamilesi
bir kere doğarmışsın
bin kez doğururmuşsun
parmakların sevdanın kesilmeyen çeşmesi
onun için ağlıyor yeni doğan bebekler
doğur, doğur ki dünya kaybetti gözlerini
doğur ey İsrafil’in nefesi
ey güneş hamilesi

sen olmazsan gemide bu tufan diner miymiş?
gemilerin de yandı sil aklından dönüşü
vakt indi yüreğim gidenler döner miymiş?

ey
ey ins
ey insan
hıncını hıncıma kat
sancını sancıma kat
pamuktan ellerini geçir yürek halkama ister ayağın katına çek istersen yerlere at.

Mustafa İslamoğlu
Âh insan ..
__________________
Rabbim..
namazımın bozulmasına sebep olan gözyaşlarımı...bağışla...
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Mustafa İslamoğlu Sözler Medine-web Medineweb.net Videolar 2 01 Mayıs 2023 12:26
Mirac Mustafa İslamoğlu İslaminesil Serbest Kürsü 2 02 Nisan 2019 22:48
Mustafa İslamoğlu Ankara'da FECR Duyurular/Öneriler/Şikayetler 0 05 Mart 2014 15:45
Ey İnsan/Mustafa İSLAMOĞLU Esma_Nur Videolar/Slaytlar 2 02 Temmuz 2013 13:09
Tavsiyeler/Mustafa İslamoğlu ukba yolcusu Alimler(Rh) 10 30 Aralık 2009 11:46

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.