Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > Allah(c.c)

Konu Kimliği: Konu Sahibi kamer34,Açılış Tarihi:  17 Mart 2012 (01:37), Konuya Son Cevap : 29 Ocak 2023 (23:07). Konuya 14 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 17 Mart 2012, 01:37   Mesaj No:1
Medineweb Sadık Üyesi
kamer34 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:kamer34 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13038
Üyelik T.: 14 Aralık 2010
Arkadaşları:9
Cinsiyet:
Memleket:istanbul
Yaş:53
Mesaj: 871
Konular: 41
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart “..Allah’ın velileri kimlerdir..?”

“..Allah’ın velileri kimlerdir..?”

“..Allah’ın velileri kimlerdir..?”

“Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismi ile”

Konuya geçmeden önce Muhsin hocanın yazmış olduğu son mesajına değinmek istiyorum...Muhsin hocam o mesajın içerisinde hep kendimi gördüm...

Bu foruma geldiğimden bu yana hep şunu söyledim...Sizin tasavvuf alimleri dediğiniz kimlerdir..Bunların bu dini ortaya koyarken dayanakları neydi,fakat bu güne kadar önüme Kuran ve sünetten hiçbir delil sunulamamıştır...

İslam dini adına bidatlere,sapıklıklara,kendilerini önce Allah’ın velisi ilan edip,daha sonra Allah olduklarını iddia edenlere karşı ne yapmamı bekliyorsunuz....? Bu müşrik Allah tanımaz kafirleri kardeşmi kabul edelim...? Yoksa onlara Allah’ın velilerimi diyelim..?

Oysaki bu zındıklar Allah’a karşı hadlerini aşmış birer azgın tağutturlar...Allah’ın muazam kitabında kim tuğyan etmiş olanları red etmezse,bilsinki imanı boştur buyurulmuştur...

Kuran'dan bi haber cahil halk tabakaları kim bir hokkabazlık yaparsa hemen onu Allah'ın dostları velileri ilan ederler,yeterki bir yerlerine bir şiş batırsın yada ben Allah’tan vahiy alıyorum desin....

Bak güzel abim ben bu akşam “İbn-i Teymiyye/ve/vahdeti-vücut “ başlıklı bir konu astım..Şimdide “..Allah’ın velileri kimlerdir..?” Başlıklı konu asıyorum..

Tasavvuf dininin tüm savunucularına diyorumki varsa deliliniz Kuran,Sahih sünnet,İcma,Kiyas bu guruh dördü bire deniliyor ya hepsinden kabulumdür ortaya koysunlar...

“Tasavuf alimlerinin çoğunu tekfir etmekten çekinmemektedir.bazıları kuranca sabit olan mubarek gün ve geceleri hurafe olarak görmektedirler.”
Muhsin hocadan alıntı

Evet ben açıkca onları tekfir ediyorum...Eğer tekfir etmezse Bakara /256 Nahl/36. Ayetlere göre müslüman olamam...Benim imanımın gereğidir onları tekfir etmek...Şimdi Rahman'ın izniyle konuya başlıyorum..Sizlerin de delillerinizi bekliyorum...

Velilere gelince, onlardan hangisi olursa olsun, peygamberden kendilerine bir haber ulaştığında, ona uymazlarsa, Allah'ın velisi olamazlar. Kendisine, doğru ve hak olan din, sadece Hz. Muhammed aracılığı ile gönderilen dindir. Diğer peygamberler döneminde de durum aynı böyleydi.

(Kuran’ın birçok ayetlerinde Allah’ın dostları ve düşmanları arasındaki fark ortaya konulmuşken,birilerine ne oluyorki delilsiz mesnetsiz bidatçı kafirleri Allah’ın dostları ilan ediyorlar...?)

Bunun aksini düşünmek yani, Hz. Muhammed'in risaleti kendisine ulaşmadığı halde, kendisini veli zannetmek, onun önderliğini kabul etmeden Allah'a dost olacağını sanmak, gaflet değil, küfür veya ilhaddır.

(Yani imansızlıktır...Tasavvuf şeylerinin elinde,onların Allah katında Allahın dostları oldukları dair bir kanıtmı varki bizim bundan haberimiz yok...Neymiş efendim seyyitmiş..Yani varsayalım sen seyyitsin...Pyegamber soyundansın...Ne olacak...Dünyayımı fetih edeceksin..?

Yoksa başın göğemi erecek...Şunu unutmayın Ebuleheb müşriğide peygamber soyundandı...Ama Allah’a karşı haddini aştı henüz bu dünyada iken cehennem kütüğü olduğu kendisine bildirildi.....Menzilmiş şeyhmiş yok efendim bilmem neymiş...Bu kutsal ruhtur bunun burun kıllarından dökülen pislikler mür-itleri için şifaymış...Bumu islam Muhsin hocam...okuyoruz...)

“Ben ancak zahiri ilimlerde Hz. Muhammed'e muhtacım, fakat, batın ilminde ona muhtaç değilim!”
Yahut;

“Sadece şeriat ilminde ona muhtacım, fakat hakikat ilminde ona muhtaç olamam!” diyen bir kimsenin durumu;“Hz. Muhammed sadece ümmi cahillere gönderilmiş bir peygamberdir, bizim gibi ehl-i kitaba gönderilmiş değildir” diyen, Yahudi ve Hıristiyanların durumuna benzer ve hatta onlarınkinden daha kötü bir haldir.

(Evet aynen öyledir..Bu kafirler ayen öyle söylüyorlar...Yalan konuşyorlar..Allah’a Rasulune iftira atıyorlar...okuyoruz...)

Bu iki topluluk, bazı şeylere inanıp, bazılarına inanmadıkları için kafir olmuşlardır.
(Allah razı olsun Hak nerden gelirse gelsin Haktır....işittik ve iman ettik....)
“Muhammed, zahiri bir ilimle gönderilmiştir, batini ilimle gönderilmemiştir” diyenler de, bazı şeylere inanıp, bazı şeylere inanmayan ve bu sebeple de kafir sayılan topluluklara benzerler. Elbette ki, onlardan daha şedid bir kafir sayılırlar.

(Ey şehit...Bunlar bizde bir hakikat kapısı var,biz onun sırrına erdik deyip Peygamberi falan küçük görüyorlar...)

Zira, kalbi imanın, iç terbiyenin ve halin ilmi olan batın ilmi, bütün ilimlerin sırrını bilmek manasına da gelmektedir. Demek ki, batın ilmini bilen, aynı zamanda zahir ilmi olan şeriatı da bilecektir. Elbette ki, batın ilmine vukufu olan bir kimse, sadece zahiri emellere dair bilgi taşıyandan derece bakımından daha üstündür.

Bir kimse; “Hz. Muhammed ancak İslamın zahiri ilimlerini insanlara tebliğ ve talim ettirmiştir, imanın hakikatlarını ise ettirmemiştir; çünkü bu batini gerçekler Kur'an ve sünnetle elde edilemez” diyecek olursa:

(Ki diyorlar)

Böyle bir kişi, peygamberin getirdiklerinin bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmadığını ilan etmiş olur ki, böyle bir kişi “bazı şeylere inanırım, bazılarına inanmam” diyen sapığın halinden daha beter bir durumdadır.

(Allah razı olsun ve rahmet eylesin)

Böyle imansızlar, velayetin nubuvvetten üstün olduğunu iddia ederler ve bu konuda insanların zihnini karıştırırlar. Bunlar derler ki:
“Biz velayet makamından peygamberlerle eşit noktadayız ve bu hal onların risaletinden daha üstündür.”
Böyle bir inanış, sapıklığın en ileri derecesidir.

(Zaten bunlar sapıktırlar..Bunları tekfir ettiğimiz içinde bazı yakın arkadaşlarımızdan tepki alıyoruz...)

Çünkü, Allah Resulü Hz. Muhammed'in velayeti öyle bir mertebededir ki, ne İbrahim, ne Musa, ne de başka hiçbir kimse, ona benzer bir mertebeye asla ulaşmış değildir. Nerede kaldı ki, yukarıdaki sapıklığı ileri süren imansızlar, onunla aynı velayet derecesine sahip olsunlar!

(Ey şehit öyle deme...Onların mür-itlerine göre onlar ulaşırlar hatta geçmişler bile..)

Devamı var
__________________
Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi kamer34 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
“..Allah’ın velileri kimlerdir..?” Allah(c.c) Kara Kartal 14 6030 17 Mart 2012 01:37
“İbn-i Teymiyye/ve/vahdeti-vücut “ Tevhid Ve Şirk Konuları Esadullah 6 3193 16 Mart 2012 19:24
""Velayet..Şirki"" Tevhid Ve Şirk Konuları kamer34 0 1779 06 Mart 2012 18:05
"Seyyid Kutub kimidir...?" Alimler(Rh) bilinmez 42 14467 20 Şubat 2012 22:31
""Tasavvuf/Büyüklerinin/Şirkleri""... Tasavvuf-Tarikat hiranur86 52 18516 08 Şubat 2012 20:11

Alt 17 Mart 2012, 01:42   Mesaj No:2
Medineweb Sadık Üyesi
kamer34 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:kamer34 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13038
Üyelik T.: 14 Aralık 2010
Arkadaşları:9
Cinsiyet:
Memleket:istanbul
Yaş:53
Mesaj: 871
Konular: 41
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: “..Allah’ın velileri kimlerdir..?”

Allah'ın Resulü, hem nebi, hem de velidir. Onun risaleti, nubuvetini, nubuveti de velayetini içine alır.

Velayeti olmayan bir risalet, yani ilahi haber olmaz. İlahi haber geldiği halde, Allah'ın Resulünün veli olmaması mümkün değildir. O hiçbir zaman velayetten uzak tutulmuştur denilemez. Onda öyle bir velayet vardır ki, hiç bir kimsenin velayeti onun velayetiyle mukayese bile kabul etmez. O kadar ileri derecede bir velayettir onunki...

(Elbetteki öyledir...Peygamber sözüm ona gece tertipleyenler,sabah olunca bu sapıkların el eteklerini yalamak için kuyruğa girerler..)

Bu sapıklar, İbni Arabi'nin iddia ettiği gibi “veliler kendi ilimlerini, Resule gelen meleğin aldığı kaynaktan alırlar” itikadındadırlar. Anlaşılıyor ki, bunlar, felsefecilerin yanlış kanaatlarını alıp, mükaşefe şekline dönüştürüyorlar. Şöyle ki:

Felsefeciler, varlıkların, feleklerin, ezeli ve ebedi olduğunu iddia ederler. Bunların bir illeti ve o illetle aralarında benzeşme olduğunu söylerler. Aristo ve ona tabi olanlar bu fikirdedir. Bir başka türlü de söylenmektedir bu manadaki sözler.

Mesela, varlığın vücudu kendi içindedir, zatındadır, iddiası gibi. İbni Sina ve takibçileri de bu fikirdedirler. Varlıkların, yahut da feleklerin, gökleri ve yeri, aralarında bulunan her şeyi yaratan, eşyayı kendi kudretiyle dilediği gibi halkeden kudretin Rab olduğunu bir türlü söyleyemezler, söylemezler. Onlara göre, Allah bu varlığı kendi irade ve isteği ile yaratmamıştır. Cüzleri ve teferruatı da bilmez yaratan Rab...

Böyle bir iddia elbette ki, yaratıcı olan Allah'ın sonsuz ilmini inkar etmektir. Aristo böyle düşünmektedir. Bunlara göre, Allah, değişime uğrayan şeylerin ancak külli yanını, genel yapısını bilir. İbni Sina bu itikaddadır. Böylece fasit bir inkar çerçevesi içinde dolanıp dururlar bunlar.

(Zaten kafirler hep batıl bir döngü içerisinde döner dururlar..Bunu en güzel tasvir eden Kuran’dır..)

Bu iddiaların asıl mahiyeti, apaçık anlaşılacağı üzere, Allah'ın eşyayı ayrı ayrı bilmediğini ileri sürmektir. Çünkü, külliyattan, genel yapıdan başka bir şeyi bilmeyen bir ilah, mevcut varlıktan hiçbir müşahhas yaratığı bilmiyor demektir. Genel yapıyı bilmek, sadece bir mücerret tanımadır. Sadece zihinlerde bir küçük yeri bulunur. Zihin haricinde, mevcut değildir.

Bununla ilgili delil ve görüşlerimiz “Akılla nakil birbiriyle çatışır iddiasını reddetmek” adlı kitabımızda yeteri kadar gösterilmiştir. Merak edenler oraya müracaat edebilirler.

(Siz delilleri onların gözlerinede soksanız yine biz atalarımızdan neyi gördüysek ona uyarız derler...)

Demek ki, bunların küfrü, Yahudi ve Hıristiyanların küfründen daha ileri bir küfürdür. Hatta, Arab putperestlerin küfründen de daha beteridir. Çünkü bunlara göre, Allah gökleri ve yeri yaratmış, yaratığı kendi dilemesi ve kudretiyle halketmiştir...

(FesübhanAllah...)

Halbuki ise, Aristo ve diğer Yunan filozofları, yıldızlara ve putlara taparlar, peygamberleri ve melekleri bilmezlerdi. Aristo'nun bunları bildiğine dair kayıt yoktur. Bilgileri, salt ve yalın bir biçimde, tabiat olaylarına ve görüntülerine dayalıdır. Onun için, ilah konusunda ileri sürdükleri fikirlerin hemen hemen hepsi de yanlıştır.
Yahudi ve Hıristiyanlar ise, kitaplarını yürürlükten kaldırıp değiştirdikten sonra da, astronomi ilimlerini onlardan çok daha iyi bilirlerdi.

İbni Arabi ve onun yolunda olanlar, kendilerini ne kadar sufilerden gösterirlerse göstersinler, felsefeci mülhid (dinsiz)olmaktan kendilerini kurtaramazlar. Bırakın İslam sufilerinden olmayı, onlar, ilim ehlinin sufilerinden bile değildirler. Nerede kaldı, onlar kitab ve sünnetin beyan ettiği büyüklerden olsunlar…

(Burada sadce ibni arabaiyi değil onun yolunda olanlarda aynı kefeye konulmuştur..)

Böyle söyleyenlerin gerçek amacı; Allah'a, kitablarına; meleklerine, ahiret gününe inanmak gibi, iman esaslarını inkar etmektir.
Açıkça söylemek gerekirse, bizzat Allah'ı inkar etmektir çeşitli biçimlerde. Zira, onlar, yaratıcının vücudunu, yaratılanın vücuduyla birliyorlar. Yaratılanın varlığını, yaratanın vücudu olarak kabul ediyorlar. “Vücud birdir” diyorlar

(Sonrada kalkıp fütursuzca siz anlamazsınız anack biz anlarız derler..Bazı arkadaşlarımızda bu gibi sapıkları kollamak adına en yakın arkadaşlarını kırarlar...Kim bunları tekfir etmezse asla müslümanlığından söz edilmez...)

Bunların sözü, hakkı inkar eden Firavunun sözüne çok benzemektedir. Hatta onun sözünden de daha ileridir inkar hususunda.Bunlar firavundan daha ileri idiler.

Bunlar onun içindir ki, putlara tapanların da aslında Allah'a ibadet ettiğini söylemişlerdir.

(Evet kendi kitaplarında yazıyorlar sonrada bunlara aptal,cahil, aklını başkasının cebine koyan,avam tabakasının okumaması noktasında direktif verirler..Bu avam tabakasıda koyun gibi bunlara inanırlar..)

Şu sözler onlarındır:
“Her ne kadar Firavun, örf ve adetler bakımından halkı zorladı ve istemediği yönlere sürüklemeye çalıştı ise de, bunda mazurdur.(Yani masumdur) Çünkü onun, hüküm mevkiinde bir hükümdar olduğu için; “Ben sizin hükmetme açısından en büyük rabbinizim” demeye hakkı vardır. Halkın hepsi birer Rab iseler de, firavun,“Ben sizin Rabbinizim, çünkü zahirde bana iktidar verilmiştir.. Yüceliğim buradan geliyor” demek istemiştir.”

(Yani bu sözlere bakacak olursak Allah’ın Hz.Musa (a.s) ma git Firavun haddini aşmıştır ayetleri hepsi boşa çıkıyor...Bu mantığa göre)

Onların sözlerinden biri de şudur:

“Sihirbazlar, firavunun sözlerinin doğru olduğunu bildiği için, onun en yüce bir Rab olduğunu kabul ettiler ve ona: “Ne hüküm verirsen ver, sen ancak bu dünyanın hükümdarısın ve sadece burada hüküm vericisin” sözü gerçekleşmiştir. Çünkü, firavun hakkın bir aynası, bir görüntüsüdür.”

(Bunu Ruvide söylüyor..Tasavvuf dininde bu var..)
Devamı altta
__________________
Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli.
Alıntı ile Cevapla
Alt 17 Mart 2012, 01:47   Mesaj No:3
Medineweb Sadık Üyesi
kamer34 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:kamer34 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13038
Üyelik T.: 14 Aralık 2010
Arkadaşları:9
Cinsiyet:
Memleket:istanbul
Yaş:53
Mesaj: 871
Konular: 41
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: “..Allah’ın velileri kimlerdir..?”

Her şeyi birleme (Vahded-i Vücud) görüşü ile ele alan ve tahrif eden bu adamlar, ahiret gününün gerçekliğini de inkar ettiler. Cennet - cehennem varlığını da reddetmiş oldular. Çünkü, onlara göre, cennet ehli de, cehennem ehli de aynı nimetlerden faydalanacaklardır.

Onlar böylece, Allah'ın dostluğunu kazanmış gerçek evliyanın da çok üstünde olduklarını, Resul ve nebilerden yüce bir makamda bulunduklarını; Resul ve nebilerin, Allah'ı kendi pencerelerinden gördüklerini iddia etmişlerdir.

Onların bu iddiası, gerçekte, Allah'ı, Ahiret gününü, melekleri, kitapları, peygamberleri apaçık bir inkardır. Bunları inkar eden de elbetteki kafir olmaktadır.

(Allah rahmet eylesin..Sonuna kadar bu cümleleri tasdik ediyorum...)

Burada söylemeliyiz ki onların dinsizliğini anlatacak değiliz. Bu konuyu geniş bir biçimde anlatmanın yeri burası değildir. Sadece, Allah'ın dostları ile şeytanın dostları arasındaki farkı belirtmek için küçük örnekler vermek istedik.

Bu adamlardan bahsetmemizin sebebi, şeytanın dostluğunu kazanmış adamların en büyüklerinden oluşlarıdır. Onun için okuyuculara küçük bir ikazda bulunmuş olduk.

(Allah razı olsun..Makamın mübarek olsun)

Onlar, şeytanın dostları oldukları için, her sözleri şeytani vasıflar taşımaktadır.
Hemen hepsi, Fütuhat sahibinin söylediklerini söylüyorlar. “Hakikat kapısı” diye bir tekerlemeden bahsedip duruyorlar. Onlara göre, bu alem hayal alemiymiş!

(Ayne öyle ne hakikatmış meyer...)

Demek ki, onların gerçek diye üzerinde durdukları şey, hayalden başka bir şey değilmiş. Bunu iyi anlıyorsun değil mi?

(Ben anlıyorum ..bıra....Fakat bazı arkadaşlarımız maalesef anlamıyorlar..Her fırsatta bunlara arka çıkyorlar ve biz müslümanları incitiyorlar...Bizim inctilmemiz önemli değil kendi akidelerini bozuyorlar..Zararları daha çok kendilerinedir...Buda bir müslüman olarak canımı acıtıyor tabi...Çünkü insan değer verdiği arkadaşlarının akidevi konularda kurtuluşa ermesini istiyor..)

Zaten şeytanın görevi gerçekleri insanoğluna olduğundan başka türlü göstermektir.

Yüce Allah kadim kitabında buyurmaktadır:

“Her kim Rahman olan Allah'ı zikredişi görmezlikten gelirse, ona bir şeytanı arkadaş ederiz; artık o onun yanından hiç ayrılmaz ve sürekli bir biçimde kötülükleri telkin eden bir arkadaş olur. O şeytanlar bunları yoldan çıkardıkları halde, bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar. Nihayet zikrimize karşı körlük edip yoldan çıkan o adam, bize geldiği zaman, kötü arkadaşına der ki: “Keşke seninle benim aramda iki cihetin sonu (doğu ve batı kadar uzak) kadar uzaklık bulunsaydı ve de seni hiç görmese idim meğer ne kötü bir arkadaşmışsın sen!”
(Zuhruf: 36-38)

AIlah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa derin bir sapıklığa sapmış olur.
Onlar (müşrikler) O’nu bırakıp sadece birtakım dişileri çağırıyorlar. Aslında inatçı şeytanı çağırmaktadırlar. Allah onu (şeytanı) lanetledi. O da: “Yemin ederim ki kullarından bir pay edineceğim dedi.

Onları mutlaka saptıracağım. Muhakkak onları boş kuruntulara boğacağım. Kesin olarak onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar. Şüphesiz onlara emredeceğim de Allah’ın yarattıklarını değiştirecekler. (Dedi) Kim Allah’ı bırakıp da, şeytanı veli edinir, dost tutarsa elbette apaçık hüsrana düşmüştür.
(Şeytan) onlara söz verir, onları ümitlendirir. Halbuki şeytanın onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir.”
(Nisa: 116-120)

“İş bitirildikten sonra şeytan onlara şöyle dedi: “Allah size gerçek vaad etti; ben size vaad ettim, ben sözümden caydım! Benim, sizi küfre zorlayacak bir gücüm yoktu. Yapmış olduğum iş sizi sadece isyana davet ve teşvik etmek oldu, siz de benim davetime gönüllü koştunuz. O halde kendinizi bırakıp da beni yermeyin! Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni! Ben önceden zaten beni Allah 'a ortak koşmanızı kabul etmemiştim! Doğrusu zalimler için acı bir azab vardır.”
(İbrahim: 22)

Sahih bir hadisde Allah'ın Resulü; Cebrail'i, melekleri bir saf halinde toplarken gördüğünü, şeytanların müminleri teyid için gönderilen melekleri görünce onlardan kaçtıkları; Yüce Allah'ın, mümin kullarını melekleriyle teyid ve takviye ettiğini rivayet etmiştir.

Bu konuda Yüce Allah da, kitabında şöyle buyurmaktadır:

“Hani Rabbin meleklere vahyetmişti: Ben sizinle beraberim, müminleri takviye edin!”
(Enfal: 12)

“Ey inananlar! Allah'ın size olan nimetini anın! Üzerinize ordular gelmişti de, biz onların üzerine rüzgar ve görmediğiniz ordular göndermiştik.”
(Ahzab: 9)

“...Resul mağarada bulunduğu zaman, arkadaşına: “Kederlenme, Allah bizimle beraberdir” dediği zaman, Allah ona yardım etmiş, onu sizin görmediğiniz ordularla korumuş yardım etmişti.”
(Tevbe: 40)

Şeytani vasıflar içinde bulunan bu adamlara, cin ve insanlardan, insan şeklinde bir takım ruhlar gelir ve onlarla konuşur. Onlar da bunları melek taifesinden sanar. Tıpkı, yıldızlara ve putlara tapan insanlara hitap eden ruhlar gibi.
Müslümanlar arasından ilk defa çıkan bu tip adamların başında ki Ebu Ubeyd oğlu Muhtar'dır. Bu adamın geleceğini Allah'ın resulü haber vermiştir.
Müslim'de rivayet edilmiştir:

“Yakında Sakifoğulları içinden müthiş bir yalancı ile, helak edici bir adam çıkacaktır.”

Bu müthiş yalancı Ebu Ubeyd oğlu Muhtar'dı. Helak edici ise, Yusuf oğlu Haccac Zalim'dir.

Ashabdan İbni Ömer ve İbni Abbas'a:
“Bu Muhtar kendisine vahiy indiğini söylüyor” diye haber verildiğinde, onlar; “Doğrudur” diye karşıladılar haberi.Ve Yüce Allah'ın şu ayetini zikrettiler:

“Şeytanların kime indiğini haber vereyim mi? Onlar, günah işlemeye hazır iftiracıların hepsine iner.”
(Şuara: 221)

Muhtar'ın çılgın iddiaları kendisine ulaştırılan bir başka zat da, şu ayeti zikretmiştir:

Üzerine Allah’ın ismi zikredilmeyen (hayvan) leri yemeyin! Bu, kesinlikle bir fısktır. Ve muhakkak ki şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için dostlarına vahyederler. Şayet onlara itaat ederseniz muhakkak siz de müşriklersiniz.”
(En'am: 121)

İbni Arabi'nin, Fütuhat adlı kitabını kendisine indirdiğini söylediği ruh, işte bu ayetlerdeki şeytani ruhlardandır.

(Sadece ibn-i arabai bu iddiayı ortaya atmıyorki...Bana bu isim Allah tarafından verildi,falanca kitabımı peygamber söyledi Hz.Ali yazdı,ben zindanda iken bana falanca yerde yangın çıkacağı vahiy edildi,benim yazdıklarıma bilmem Kuran’da şu kadar ayette işaret edilmiştir,gibi ipe sapa gelmeyen abuk subuk iddialar ve peşine hak etmedikleri Allah’ın dostları,Allah’ın velileri yakıştırmaları...)

Devamı altta
__________________
Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli.
Alıntı ile Cevapla
Alt 17 Mart 2012, 01:52   Mesaj No:4
Medineweb Sadık Üyesi
kamer34 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:kamer34 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13038
Üyelik T.: 14 Aralık 2010
Arkadaşları:9
Cinsiyet:
Memleket:istanbul
Yaş:53
Mesaj: 871
Konular: 41
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: “..Allah’ın velileri kimlerdir..?”

Onun içindir ki, o, bazı belli yiyecek ve yalnız kimsenin olmadığı yerlerde tek başına yaşamaktan bahseder. Bu yalnızlıklar (İnzivaya çekiliş) cin ve şeytanlar ile münasebete geçmenin yollarından biridir. Onlarsa bu rabıtayı evliyanın Rabbi ile rabıtası olarak kabul eder ve millete de bunu telkin ederler. Halbuki ise bu rabıta sadece şeytanla yapılan bir rabıtadan başka bir şey değildir.

(Yani sapıklıktır..)

Ben kendisini bu hale kaptırmış nicelerini tanırım. Bunlardan bazılarını şeytanlar havalarda taşır, bir yerlere götürür sonra getirir. Bazılarına şeytanlar çalınmış mallar getirir ve onlar da bu çalınmış malların sahiplerini bilir kendilerine iade eder. Bu şekilde dünyalıklarını da temin etmiş olurlar. (Yani işin ticaretini yaparlar)Bunlara benzer bir takım şeylerin içinde bulunurlar bahsini ettiğimiz adamlar.

Bunların hali şeytanı vasıf taşıdığından, Resul ve nebilerle tezat halindedirler.

“Fususu'l- Hikem, Fütühat-ı-Mekkiye” sahibinin ve benzerlerinin sözlerinde bu tezatlar bol bol görülür.

(Arabiye çatmadan geçmek olmaz diyisin...)

O, Nuh kavmini, Hud kavmini ve Firavunu över ve tebcil eder ama, Nuh, İbrahim, Musa, İsa, Harun gibi Resul ve nebilerde eksiklikler bulur. Küçük düşürür onların kadirlerini.
Cüneyd bin Muhammed ve Selh bin Abdullah Tusteri gibi büyük Müslümanlarca makbul olan şeyhleri kötüler ama, Hallac-ı Mansur gibi, gerçek velilerce makbul sayılmayan kişileri över ve yüceltir. Hayali ve şeytani kaynaktan aldığı haberler içinde, bu büyüklerin kötülenmesi vardır.

(Yaparlar çünkü onlar Allah’a bile iftira atmışlardır...)

“Fusus” sahibi ise böyle bir tevhidi inkar eder. Hayali ve şeytani bir hitabında der ki:
“Ey Cüneyd! Kadim olanla, muhdes olanın arasını, ancak kadim ve muhdes olmayan biri ayırd eder. Onun için Cüneyd; “Tevhid, Kadim olanla, muhdes olanın arasının ayrılmasıdır” demekle, hata işlemiştir.”

İbni Arabi'ye göre, Cüneyd, hata işlemiştir. Çünkü, İbni Arabi'ye göre; muhdes olanla kadim olanın vücudu aynıdır. Nitekim o, “Fusus” adlı kitabında şöyle söylemektedir:

“Allah'ın isimlerinden biri “El-Aliyy”(Yani, yüce) dir. Vücud aleminde O'ndan başkasının vücudu olmadığına göre, kime yücelik etmektedir? Yahut da, O, kimden ve neden yücedir? Bu, “Ne veya kim?” dediğimiz, O'ndan başkası değildir ki...

Demek, O'nun yüceliği ancak kendisi içindir ve O, mevcudun aynıdır. Böyle olunca, muhdes, yani, sonradan olan ve eşya diye isimlendirdiğimiz şeyler de, kendi zatı için yücedir. Bu alemde sonradan var olan her şey, yine O'dur. O, batın olduğu gibi, zahirin de ta kendisidir. Bu varlık aleminde, O'nu gören, O'ndan başkası değildir. Varlıkta konuşan da O'ndan başkası değildir. Bu varlık aleminde, Ebu Said'i Harraz ile ve başka insan ve eşya isimleriyle anılan hep O'dur.”

Şimdi, Cüneyd gibi İslam dininin büyüklerinden birini, tevhid anlayışında hatalı bulan bu Vahded-i-Vücutçuya deriz ki:

(Ne deriz amcam söyle bakalım...)

İlim ve sözle, iki şeyin arasını temyiz edip ayıran bir kimsenin, bu iki şeyden ayrı olan, üçüncü bir varlık araması büyük hatadır ve de şart hiç değildir. Çünkü, insanlardan her biri, kendisi ile başkasının arasını gerçekten de temyiz ederek ayırır. Halbuki ise, bu temyizle ayıran kimse, temyiz edilenle eden dışında bir üçüncü şahıs değildir. Böylece, kul kendisinin kul olduğunu bilir, fakat, kendisi ile yaratıcısının arasını ayırır. Yüce halkedici Allah da, kendi zatı ile, yarattıklarının arasını temyiz eder ve bilir ki, kendisi onların Rabbidir; onlar da O'nun kullarıdır.

(Zaten bu tevhidin ta kendisidir)

Nitekim, Kur'anın bir çok ayetlerinde bu husus açıkça belirtilmiştir.
Gönülden, hiçbir ard niyet beslemeksizin Kur'an'a iman eden gerçek müminler için, her türlü ölçü Kur'an’dadır. Yani iddia ve inançlara hakimlik yapacak tek kaynak Kur'andır. Ama mülhitler (dinsizler) gurubu, Tilimsani'nin iddiasını tekrarlayıp durmaktadırlar bir hakikatmış gibi...

Vahded-i Vücut inancı içinde olanların en sivrilmişi bu adamdır.
Kendisine, İbni Arabi'nin “Fusus”u okunduğu ve:

“Kur'an sizin Fususunuza muhalifdir” denildiği zaman;

o, “Kur'an, baştan başa şirktir, tevhid ancak bizim sözümüzdedir” diye karşılık vermiştir.
(Esedullah bey Kuran baştan sona şirkmidir..? Yoksa bu zatlar müşrikmidirler,sizce hangisi doğrudur..? Muhsin hocam şimdi ben bu adama ve bu zihniyete müşrik dediysem yanlışmı yapmış oldum...?)

Yine bu adama;
“Varlık aleminde ikilik olmadığına göre, kişinin kendi karısı ona helal oluyor da, neden kız kardeşi haram oluyor?” diye sorulduğunda;

“Bize göre hepsi de helaldir! Ancak kalb gözleri gerçeklere, hakikatlara kapalı olanlar böyle dediler. Biz onların bu telakkileri üzerine; “Sizin üzerinize haramdır!” dedik.” diye cevaplamıştır.

(Bu sözü ben daha evvelki yazılarımın birinde vermiştim...Bu söz çok zalimce kafirce bir söz ve anlayıştır..Daha evvelde söyledim Tasavvuf dinindeki sapıklıklar başka hiçbir dinde yoktur...İnsanın bacısı ile karısı aynı statüdemidir..? Bu nasıl sapkın bir görüştür...Şimdi bazı cahil ve Allah’ın kitabından uzak anlayışlara sahip arkadaşlarımız kalkmış bu sapıkları Allah’ın velileri ve dostları olarak telaki ederler...okuyoruz amcamdan....)

Bu sözler tam bir küfür olmakla birlikte, ayrıca da tezatların tezadını taşımaktadır içinde. ...
Zira, hakikatlerin perdelendiği kimdir?
...Perde olan kimdir?
...Kime perdelenmektedir ve kim perdelemektedir, neyle perdelemektedir?

(Şehit amcam bu sorularını,fıkracı muallime bacı ile Esedullah bey yanıtlasın benim aklım ermez...)

Bu sözlerdeki açık tezaddan dolayı, onların şeyhlerinden biri, talebesine bir keresinde şunları söylemiştir:

(Ne söylemiştir...)

“Sana biri, bu alemde Allah'dan başka bir varlık vardır derse, gerçekten büyük bir yalan söylemiştir.”

(Hadi ordan be...)

Bu söze karşılık, mürid, şöyle söylemiştir:

“Madem ki, bu alemde Allah'dan başkası yoktur öyleyse yalan söyleyen kim olmaktadır?”Bunlardan biri, bir başka kimseye; “Bu alemdeki varlıklar, Hak'kın mazharlarıdır” dediği zaman. Söz söylenen kişi şunu sormuştu:

“Mazhar, mezahirin aynı mıdır, yoksa başkası mıdır? Eğer, başkasıdır, derseniz bir nispet dahilinde vücudda ikiliği kabul etmiş olmuyor musunuz? Yok başkası değil de kendisi ise o zaman hiçbir fark yoktur ve böyle olunca da, yalan söylemiş olan da, Hakkın bizzat kendisi olmuyor mu?”

(Güzel bir noktadan yakalamış...)

Biz bunların iç yüzlerini ortaya dökücü bir çok örnekleri başka başka yerlerde de yazdık. Ve onların her sözünün gerçek anlamını ve maksadını bildirdik...
(Sen onların bu kavramlardan neyi kast ettiklerini yazdın söyledin Allah senden razı olsun,ama bizim Muhsin hoca bu kavramları hep tevil etmeye çalışmıştır...)

Fusus sahibi; (İbn-i arabai) “Ma'dum (yokluk) bir şeydir ve Hak'kın vücudu bunun üzerine feyezan (taşmak, fazla gelmek, fazlalık) etmektedir.” demektedir. Böylelikle o, vücudla sübut (apaçık ortada olan)ı, birbirinden ayrı olarak görmektedir.
“Ma'dum, dışta sabit olan şeydir.” diyen Mutezile mezhebi mensupları, hak yoldan çıkmış olmakla birlikte, İbni Arabi'den çok daha hayırlı idiler. Çünkü, bunlar;

(Amcam burada mutezileyi doğru kabul etmiş değildir....Sadece kıstas yaparken mutezilenin bu noktadaki düşüncesi bile bunlardan daha olumludur demiştir....)
Devamı altta
__________________
Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli.
Alıntı ile Cevapla
Alt 17 Mart 2012, 01:55   Mesaj No:5
Medineweb Sadık Üyesi
kamer34 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:kamer34 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13038
Üyelik T.: 14 Aralık 2010
Arkadaşları:9
Cinsiyet:
Memleket:istanbul
Yaş:53
Mesaj: 871
Konular: 41
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: “..Allah’ın velileri kimlerdir..?”

“Yüce Allah, alemde varlıkları sabit olan eşya için bir vücut yaratmıştır ve bu vücud asla Yüce Allah'ın vücudundan değildir.” demişlerdir.

İbni Arabi ise, Cenab-ı Hak'kın vücudunun,?yokluk üzerine taştığını söylüyor. Ona göre, Yüce Allah'ın vücudunun dışında bir vücud yoktur.

İbni Arabi'nin en yakın yoldaşlarından Sadreddin-i-Konevi de, mutlakla muayyenin arasını ayırır. Çünkü o, felsefeye daha çok yakındır. Onun için de Ma'dum'un, herhangi bir şey olduğunu kabul etmemiş; Cenab-ı-Hak'kı “Vücud-u Mutlak” olarak, görmeyi tercih etmiştir. Bu konuyu açıklamak için de, “Miftahu Gaybi'l-Cem ve'l-Vücud” adlı bir de kitap yazmıştır.

Böyle olduğu taktirde, Cenab-ı-Hak'ın vücudu, ya hariçte son bulur veyahut da, yarattıklarının vücudundan bir cüz, bir parça olması lazım gelir; veya, mahlukatın vücuduyla birleşerek aynı olması lazım gelir.

Bu durumda sorarız bu densizlere: (soralım)
Hiç parça, cüz, bütünü yaratabilir mi?
Bir şey kendi kendini yaratabilirmi?
Yokluk, hiçlik, her hangi bir varlığı yoktan var edebilir mi?
Yahut bir bütünün parçası, kendi bütününü meydana getirebilir mi?

(Esedullah bey siz ve Muhsin hoca lütfen amacama cevap verirmisiniz.........)

Bunlara göre ise, vücudda ikilik yoktur.. Bunlar derler ki:

“Hıristiyanlar, sadece Hz. İsa'ya Allah dedikleri için küfre girdiler. Şayet Allah'lık vasfını sadece Hz. İsa'ya has kılmasalardı da, bütün varlıklara şamil kılsalardı, kafir olmazlardı.”

Yine bu mülhidler(dinsizler) puta tapanlar hakkında derler ki:

“Onlar, alemdeki mazharlardan sadece bir bölümüne ibadet ettikleri için küfre düştüler. Eğer alemde var olan her şeye ibadet etmiş olsalardı, hata etmemiş ve küfre girmemiş olacaklardı.”

(Muhsin hocam şu mantıklara bakarmısın güzel abim...Biz müslümanız bu sapıklıkları nasıl kabul edeceğiz...Şimdi bunlara göre eşeklere,domuzlara,putlara,tağutlara,çağdaş firavunlara,ibadetmi edeceğiz...?)

Yine onlara göre, hakikatlara vakıf olan ariflerin puta tapmaları kendilerine bir zarar vermezmiş! Bu tip inanışlar ve hele bu inanışları ilan etmeler, sadece küfür değil, aynı zamanda büyük birer de çelişki örnekleridir.
Çünkü bir tek soru çelişkilerini ortaya dökmeye yeterlidir:

(Sor bakalım şehit....)

“Peki! Hata eden kimdir ve neye göre hata işlemiştir?”
Onlar daha da ileri gidip, şöyle demektedirler:
“Cenab-ı-Hak, mahlukta olan bütün noksan sıfatlarla, sıfatlanandır.”
Yine onlar diyorlar ki:
Mahluk, yaratanda var olan bütün yüce sıfatlarla sıfatlanandır.”
Yine onlar, “Fusus (İbn-i Arabaiyi kast ediyor)sahibinin söylediklerini kabul ederek demektedirler ki:

“Zatı için Yüce olan, vücudi sıfatların ve ademi (yokluk, hiçlik) nispetlerin hepsini kapsayan bir yüceliğin, bir kemalin sahibi olandır. Bu vücudi sıfatlar ve ademi nispetler, örf, akıl ve şeriat bakımından işler kötülenmiş olsun, isterse makbul sayılmış olsun, hiç farketmez… Çünkü, Allah kendi müsemması içindedir.”

Onlar bu küfür sözlerini sarfederken, bir türlü de kendilerini çelişkiden kurtaramamaktadırlar. Çünkü, hislerle de, akılla da, herkesçe bilinen bir gerçek vardır ve bu gerçek de, O'nun, o olmadığıdır.

Onlar Tilmisani'nin sözlerini kabul ederek şöyle diyorlar:

“Bize keşif hali içindeyken, aklın kabul edemeyeceği bir takım hakikatler açıklanmıştır. Onun için, hakikata ulaşmak isteyen aklı ve şeriatı bıraksın!”

(Hadi bakalım burdan yakın...İnsan beynine dayalı dinler elbette çelişkilerden sapıklıklardan kurtulamazlar...Tasavvuf Dinindeki çelişki ve sapkınlıklar o kadar çokdurki hangi birini düzeletceksiniz..)

Bu iddiayı yapanlardan birine şunları söylemiştim:
“Herkesçe bilinen bir hakikattir ki, Resul ve nebilerin keşfi, başkalarından daha yüce ve kusursuzdur. Onun için de, Resul ve nebilerin haberini verdiği hakikatler, başkalarınınkine göre en doğru olanıdır.

Resul ve nebiler, insanların kendi akıllarıyla bulamadıkları ve bulamayacakları hakikatleri o hakikatların tek sahibi Allah'dan alarak insanlara getirirler. Bu hakikatler öyle vasıfdadır ki; içinde, insan aklının “Bu da olamaz” diyebileceği hiçbir şey yoktur.

Demek ki Resul ve nebiler, aklın imkansız diyeceği şeyleri değil tersine, olur diyebileceği gerçekleri getirmektedir Resul ve nebilerin, haberini verdikleri gerçeklerin akli açıklığın ve sabitliğin gerçekleriyle çelişmesi hiç mümkün değildir. Çünkü, iki delil de kesindir ve kesin olan iki delil birbiriyle çelişkiye düşmez.

Deliller ister akli olsun, isterse de nakli, eşittir. Böyle olduğu halde, nasıl olur da, kalkıp bu işi, dinin ve aklın açık gerçekleriyle çalışan keşifler yaptığı iddiasında bulunabilir?

(Maalsesef bu cüreti gösterebiliyorlar..)
Devamı var
__________________
Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli.
Alıntı ile Cevapla
Alt 17 Mart 2012, 06:06   Mesaj No:6
Medineweb Sadık Üyesi
kamer34 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:kamer34 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13038
Üyelik T.: 14 Aralık 2010
Arkadaşları:9
Cinsiyet:
Memleket:istanbul
Yaş:53
Mesaj: 871
Konular: 41
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: “..Allah’ın velileri kimlerdir..?”

Sonra, hariçte, bir takım haller görüyorlar ve bu gördüklerini, Allah'ın iyi kullarına nasib ettiği kerametlerden sayıyorlar. Halbuki ise, bütün bu keramet diye gördükleri şeyler, şeytanın aldatıcı oyunlarından başka bir şey değildir.”

Bu adamlar, velayeti Resul ve Nebilikten daha üstün görür ve risaletin hiç ara vermeksizin devam ettiğini ileri sürerler.

Bu itikad ve iddia, evvela İbni Sebi olmak üzere birçok kendine veli diyen kişiler tarafından söylenmiştir.Onlar ayrıca, insanlar için üç şahitlik mertebesi kabul ederek derler.“Bir kul şuhud mertebelerinin ilkinde seyrederken, alemde bir takım itaat ve isyanlar, iyilik veya kötülükler görür.

Fakat ikinci daha ileri mertebeye yükselince, isyan ortadan kalkar ve sadece itaat ve iyilik görünür gözüne. Daha ileri olan üçüncü mertebeye çıktığı zaman ise, ne itaat kalır, ne de isyan... Çünkü, bu mertebe her şeyin bir olduğu mertebedir.”

(Yani “fen-aa-fillah” makamı...Yani....Ene-lhak....makamı...Yani Haşa sümme haşa Rabbimize sığınıyoruz bu satırları yazdığımızdan dolayı...Allah..Olma makamı...Ya Muhsin hocam bir abin ve bir müslüman olarak bu kadar sapkın fikirleri taşıyan bir Din için hiçbir zaman kendi itikadini tehlikeye sokma...Çünkü yüce Rabbimiz “Ancak müslüman olarak ölün..Yada sakın kafir olarak ölmeyin manasına gelen çok sayıda ayet nüzul etmiştir...okumaya devam ediyoruz..)

Allah'a karşı isyan edebilmenin imkanı olmadığını söyleyen bu sapık kişiler şunu da söylemektedirler:

“Günah ve isyanlar, meşiet-i-ilahiyyeden başka bir şey olmayan Hak'ın iradesine karşı gelmektir.”

Halbuki ise, insanların hepsi de Hak'kın hükmü altındadır ister istemez.
Onların bir şairi şunları söylemiştir:
“Şunu, şunu yap demişsin, bana,
Bunun için gücendim sana
Çünkü benim her işim,
Sana itaattir baştan sona.”

Onların bu şekildeki sözleri, Allah'ın Resulü ve nebilerle bildirdiği emirlere ve gönderdiği kitablar vasıtasıyla haberini verdiği hakikatlara aykırıdır. Çünkü, sahibini kötüleme ve azarlamaya müstahak hale getiren isyan, onların zannettiği gibi, iradeye karşı gelmek değil, Allah'ın ve Resulünün emirlerine karşı gelmektir.

Bu konuda Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır mealen:

“İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse Allah, onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar ve orada ebedi olarak kalırlar. İşte gerçek kurtuluş budur. Kim de, Allah'a ve O'nun Resulüne karşı gelir, O'nun koyduğu sınırları aşarsa, Allah, onu içinde ebedi kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azab vardır.”
(Nisa: 13-14)

(Birde şunu söylüyorlar,şimdi biz kullar güzel bir hatun görünce ona aşık oluruz,sonrada ona telefonda canım cicim,aşkım,sevgilim deriz,bu imansızlarda aynen bu cümleleri sanki akser arkadaşlarıymış gibi Rabbül alem olan Allah’a karşı kullanmaktadırlar...Sevgilim diye şiirler yazmaktadırlar...)

Çünkü onlar:

“Her şey Allah'ın iradesi ve istemesiyledir ve bu, tevhid inancının esasıdır.” diyerek zorluklara girdiler.

Kendi nefislerinin isteği ile bir özenti haletine düştüler. Onlar böyle bir tevhid anlayışını “Cem-i-evvel” diye ifade ettiler.

Cüneyd, onlara, aradaki farkı ortaya koyan ikinci görüşün gerekli olduğunu açıklamıştır. Onun ortaya koyduğu ikinci görüş de şudur:

“Her şey Allah'ın irade ve kudreti içinde olmakla birlikte, Allah'ın sevdiği, razı olduğu şeyler ile, yasakladığı, kötü olduğunu söyleyip gazaplandığı şeyleri birbirinden ayırmak lazımdır. Bunları birbirinden farklı bilmek vacibdir. Böyle olunca, Allah'ın dostları ile düşmanlarını da birbirinden ayırmak gerekir.”

Bu konuda Yüce Allah, mealen şöyle buyurmaktadır:

“Biz kendilerini Allah'a adamış Müslümanları mücrim suçlularla bir mi tutacağız? Ne biçim hükümler veriyorsunuz siz?”
(Kalem: 35-36)

“Yoksa iman edip de bizim yap dediğimiz işleri işleyenleri, yeryüzünde isyan ederek fesat çıkaranla bir mi tutacağımızı sandınız? Demek biz, Allah'a karşı gelmekten kaçınanlarla, isyan edip günah işleyenleri bir tutacağız öyle mi?”
(Sa'd: 28)

“Yoksa biz, kötülük yapan kimseleri, hayatlarında ve ölümden sonra, iman edip imanlarının gereği yararlı iş yapanlarla bir mi tutacağız sandınız? Ne kadar yanlış hükümlere varıyorsunuz ve kendinizi aldatıyorsunuz!”
(Casiye: 21)

“Körle gören, iman edip imanının gereği yararlı iş işleyenle, isyan edip kötülük işleyen asla bir olmaz, olamaz. Ne kadar da dar düşüncelisiniz siz!”
(Mü'min: 58)

Kur'anda buna benzer açık ayetler çok olduğundan, bu ümmetin ilkleri ve onların yolunda giden İslam büyüklerince tutulan yol ve kabul edilen inanç şudur:

Allah, bütün mevcudatın yaratıcısı, Rabbi ve Malikidir! Ne dilerse, neyi nasıl isterse o öyle olur. O, dilemedikçe, istemedikçe hiçbir şey olmaz. O'ndan başka ibadete layık ilah, hükümedici yoktur.

İşte böyle olmakla beraber, yine de O, itaat ve ibadeti emretti. İsyanı, itaatsizliği ise haram kıldı. O, bozgunculuğu ve fesadı sevmez, küfre ve kötülüğe razı olmaz. Her ne kadar, O'nun iradesi ve kudreti ile oluyorsa da, fuhuşu, bütün aşırılıkları kötülemiştir. Hiçbir kötü hareketten memnun olmaz, tersine kötü davrananlara buğz edip kızar. Böyle şeyleri yapanları kınayarak azabına muhattab edeceğini söyler.

(Allah’ın rahmeti bereketi nimetleri senin üzerine olsun Ey...Şehit...Allah senden razı olsun ne kadar sade net İslam dinine uygun toparlayıcı bir tevhid akidesini özetledin..?

Üçüncü şuhud mertebesine gelince:

Bu mertebe, “Şu itaattir, şu isyandır” yahut “Şu iyidir, şu kötüdür” diyerek bir ayırım yapmamaktır. Zira, bu mertebede olan kişi, mevcudu bir vücud olarak görür. Onlara göre, bu vücud birliği görüşü, müşahedesi, Allah'a ulaşan yolun, Allah dostluğunun en yüce mertebesidir.

Gerçekte ise böyle bir görüş ve itikad, Allah'ı tanımada, onun fiillerini idrak etmede, ayetlerine muhatap olmada, sapıklığın en son mertebesidir.

Allah düşmanlığının en ileri gitmiş bir halidir. Çünkü böyle bir görüşün sahibi ister istemez, Allah düşmanı olan Yahudi ve Hıristiyanları kendisine dost edinir. Her türlü küfür ehli bunların yakınları haline gelir.

(Amcam zaten öyle...Senin haberin yok...Bu adamlar havralara,kiliselere milyon dolarlar bağışlamaktadırlar..Böylece kendi dostluklarını pekiştirmektedirler...)

Allah'u Teala ise şöyle buyurmaktadır mealen:
“Ey müminler, sakın yahudiler ile hristiyanları dost edinmeyiniz. Onlar biribirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse o artık onlardandır.”
(Maide: 51)

(Ey şehit onlarda bu ayetleri okuyorlar,fakat bu ayetler onların gırtlaklarından aşağıya inmiyor..Bu ayetlere karşı kördürler, sağırdırlar dilsizdirler,dinsizdirler...)

“Vücud Birliği” itikadına sahip bir kimse, şirkten ve putlara tapınmaktan kendisini alakoyamaz. Ben bunlardan uzağım demez, diyemez. Böylesine, Allah'ın kendisine dost edindiği İbrahim Aleyhisselamın tevhid dininden çıkmış olur.

(Esedellah bey söylüyor...Hem o düşünceyi savunuyor hem müslüman olduğunu putlara tapmadığını söylüyor...Bende söyledim siz böyle düşünmeye devam ederseniz İbrahim (a.s) dininde sayılmazsınız..)

Yüce Allah Kur'anda buyurmaktadır:

“İbrahim'de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek var; onlar kavimlerine demişlerdi ki: “Biz, sizden ve sizin Allah'dan gayrı taptıklarınızdan uzağız. Sizin taptıklarınızı tanımıyoruz. Siz, bir tek olan Allah'a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret varolacaktır.” Yalnız İbrahim'in, babasına; “Senin için Allah'dan mağfiret dileyeceğim. Fakat sana Allah'dan gelebilecek hiçbir şeyi önlemeye gücüm yetmez.” demesi hariç. Bu söz sizin için bir örnek değildir. Çünkü bir kafir için mağfiret dilenmez.”
(Mümtehine: 4)

Yine Kur'an-ı Kerim, Hz. İbrahim'in puta tapanlara söylediği şu sözleri nakletmektedir:

“Sizden evvelki atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyormusunuz? İşte bu taptığınız putlar benim düşmanımdır. Benim dostum ancak bu alemlerin Rabbi olan Allah'dır.”
(Şuara: 75-76)

Başka bir ayeti celilede Yüce Allah mealen buyuruyor ki:

“Allah'a ve ahiret gününe iman edenlerin, babaları veya oğulları veya kardeşleri, yahut da akrabaları olsa bile, Allah'a ve Resulüne karşı geliyorlarsa, sevgi beslediklerini görmezsin. İşte, Allah iman denen nimeti bunların kalblerine yerleştirmiş, tarafından bir ruh göndererek onları desteklemiş, teyid etmiştir.”
(Mücadele: 22)

Vücudun birliğinden bahseden ve şuhudun üçüncü mertebesine erdiğini sanan bir kimse için, itaat ve masiyet diye bir şey olmadığını söyleyen ve buna, ulaşılacak, ulaşılabilecek hakikatin en son noktası olarak bakan bu sapıkların bir kısmı, kendi itikadlarını anlamak için bir takım kitaplar tertip ve telif ettiler. İbni Fariz'in “Nazmi's-Süluk” adlı kasidesi bunlardan biridir. Fariz bu kasidesinde diyor ki:

(Not:Sapık mülhid müşrik kafir terimlerini işaretleyorum fakat benim ilavelerim değillerdir...Şehidin kendi sözleridir...)

“Hiçbir zaman, bana, benden başkası namaz kılmamıştır.
Benim namazım da kendimden gayriye olmamıştır.
Devamlı olarak ben ona, o bana ibadet etmekte,
Zatım ile, bana namaz kılan arasında bir fark yoktur elbette.
Ben, benden bana gönderilmiş bir Resul oldum,
Zatımı, ayetlerimle kendime delalet eder buldum.
Dua edersem eğer, icabet eden ben olurum ben,
Çağrılırsam eğer, icabet eder, çağırıp dua eden.

(FesübhanAllah....İrfan hocam şu sözlere bakarmısın....Bazen düşünüyorum acaba ben tasavvufçuların çokmu üstüne gidiyorum diye,fakat arşivimi kurcaladıkça bu sapıklık içeren sözleri görünce ,hayır diyorum az bile gidiyorum...Müslüman olarak kaldığım ve yaşadığım müdetçe bu din ile savaşım devam edecktir..Çünkü bu tevhid Dini ile Şirk dininin mücadelesidir...Kıyamete dek devam edecektir...okuyoruz....)
Devamı altta
__________________
Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli.
Alıntı ile Cevapla
Alt 17 Mart 2012, 06:11   Mesaj No:7
Medineweb Sadık Üyesi
kamer34 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:kamer34 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13038
Üyelik T.: 14 Aralık 2010
Arkadaşları:9
Cinsiyet:
Memleket:istanbul
Yaş:53
Mesaj: 871
Konular: 41
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: “..Allah’ın velileri kimlerdir..?”

Fariz'in sözleri bunlara benzer biçimde sürüp gitmektedir. Bu adam ölümün kendisine yakınlaştığını gördüğünde de şunları söylemiştir:
“Benim yolum sizce olmuşsa da sevimli,
Umduğuma kavuşamadım, yitirdim bütün günlerimi.
Nefsim, zaferinden emindi bir zamanlar,

Bugün, vakit geçmişken anlıyorum ki, boş ve batıl şeylermiş onlar...”

İbni Fariz, önceleri kendisini Tanrı sanıyordu. Fakat Allah'ın melekleri, canını almak üzere hazır olduğu son anda, zannının batıl olduğu apaçık gözlerinin önüne serilmiş ve asla kendisini kurtaramayacak olan yukardaki sözlerini sarfettirmiştir.
Yüce Allah, eksiksiz kitabında buyuruyor ki:

“Yerde ve gökte ne varsa, hepsi de Allah'ı tesbih eder; O, aziz ve rahimdir.”
(Hadid: 1)

Evet, yerde ve gökte ne varsa, herşey Allah'ı tesbih eder ve hiçbiri de (Haşa) Allah değildir.
Şanı yüce Allah buyuruyor:

“Göklerin ve yerin mülk ve hakimiyeti O'nundur. Diriltir ve öldürür. O, her şeye kadirdir. Evvel de O'dur, Ahir de... Zahir de O'dur, batın da... Varlığı aşikar olup, gerçek mahiyeti insan için bilinmezdir Ama, O, herşeyi hakkıyla hiç eksiksiz bilir.”
(Hadid: 2-3)

Müslim'in sahihindeki bir hadisi şerifde şöyle buyrulmaktadır:

“Allah'ın Resulü dua ederlerken şöyle buyururlardı:
“Ey arşın ve yedi kat gökyüzünün Rabbi olan şanı yüce Allah'ım!
Ey bizim ve bütün yaratıkların Rabbi!
Ey küçücük taneleri yaran; Tevrat, İncil ve Kur'anı inzal buyuran! Yaptıkları ve yapacakları senin elinde bulunan her canlının şerrinden sana sığınırım!
Sen evvelsin, senden evvel hiçbir şey yoktur.
Sen ahirsin, senden sonra hiçbir şey varlığını sürdürecek değildir. Sen zahirsin, senden daha açık bir varlık yok.
Sen batınsın ve senden daha yakin kimse yok. Rabbim! Borcumu öde ve beni zengin yap!”

Yüce Allah, yukarda en son olarak zikrettiğimiz ayeti kerimeden sonra şunları buyuruyor:

“Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da arşa istiva eden O'dur. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir O. Nerede olursanız olun, O, sizinle beraberdir. Allah, bütün yaptıklarınızı görür.”
(Hadid: 4)

İşte, yüce Allah, bu ve buna benzer daha birçok ayette, göklerle yerin arasında ne varsa, hepsinin sonradan yaratılmış olan bir mahluk olduğunu ve hepsinin de yüce yaratıcısını tesbih ettiğini beyan buyuruyor. Aynı zamanda da, yüce Allah'ın her şeyi en ince noktalarına kadar bildiğini ilan ediyor.

Ayeti celiledeki “O, sizinle beraberdir” deyiminin anlamı; Arap dilinde, “Mea=beraber” lafzı, iki şeyden birinin diğeriyle birleşip karışmış olması anlamı taşımaz.
Mesela Kur'an-ı Kerim'deki şu ayette olduğu gibidir:

“Ey iman edenler! Allah 'dan korkun ve doğrularla beraber olun!”
(Tevbe: 119)

Şunda olduğu gibi:

Muhammed Allah'ın Resulüdür ve onunla birlikte olanlar kafirlere karşı şiddetlidir.”(Feth: 29)

Mesela şurada olduğu gibi:
“Göklerde ve yerde olanları, Allah'ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişi gizli konuşsa, mutlaka dördüncüleri O'dur. Beş kişi gizli konuşsa, mutlaka altıncıları O'dur. Bundan az, bundan çok da olsalar, nerede bulunsalar, mutlaka O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü, onlara yaptıklarım haber verir. Çünkü, Allah her şeyi hakkıyla bilendir.”(Mücadele: 7)

Bu ayetteki, beraberlik, geneldir. Bu ayet, ilimle başlayıp yine ilimle sona ermektedir. Bunun için İbni Abbas. Dahhak Sufyan'ı-Sevri ve Ahmed bin Hanbel “Yüce Allah, ilmiyle beraberdir” buyurmuşlardır.

Aşağıda zikredeceğimiz ayetlerde geçmekte olan beraberlik ise, mahiyeti özellik ifade eden bir beraberliktir:

“Muhakkak ki Allah, takva (Allah'tan korkup, yasaklarından çekinme hali) sahibi olan ve iyilik yapanlarla beraberdir.”
(Nahl: 128)

“Şüphesiz ki ey Musa! Ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm”
(Taha: 46)

“... O zaman O, arkadaşına: “Üzülme, Allah bizimle beraberdir” diyordu!”
(Tevbe: 40)

Allah'ın Resulü mağarada Hz. Ebu Bekir'e şöyle söylemişti:
Demek ki, Allah, Musa ve Huran ile beraberdir, ama Firavun ile beraber değildir.
Muhammed ve arkadaşı ile beraberdir ama, Ebu Cehil ve öbür düşmanları ile beraber değildir.

Korkan ve sakınanlarla beraberdir, bundan ötürü de iyilik yapanlarla beraberdir ama, haddi aşan zalimlerle beraber değildir.Eğer bu beraberlikten kastolunan mana, yüce Allah'ın zatı ile ilgili olsaydı, zikredilen ayetlerdeki özel olan haberlerle, genel olan haberler birbiriyle çelişirdi.Gerçek manası, buradaki beraberliklerin; O'nun yardımının, dostlarına olduğu, düşmanlarına ise olmadığıdır.

“Gökte de, yerde de ilah O'dur” (Zuhruf: 84) buyrulmaktadır ayeti kerimede. Bu ayetin manası, elbette ki, göklerdeki ve yerdeki her şeyin ilahının O olduğudur.
Nitekim bir ayeti kerimede şöyle buyrulmaktadır mealen:

“Göklerde ve yerde en yüce sıfatlar O'nundur. O, azizdir, hakimdir!”(Rum: 28)

“Göklerde de yerde de Allah O'dur”(Enam: 3) ayeti celilesi de böyledir.

İmam Ahmed ve diğer ilim sahibi büyük imamlar bu ayetin tefsirinde;

“Göklerde de yerde de mabut ancak Odur demişlerdir.
Bu ümmetin evveli ve aklı başında imamları, Yüce Allah'ın, yarattığı mahlukatından ayrı ve kendine has olduğunda; bir tahrif ve ta'dil olmaksızın, keyfiyet ve kemiyet cihetine gidilmeksizin, yüce Allah'ın kendini vasıflandırdığı ve Resulünün sıfatlandırdığı sıfatlarla vasfedileceğinde ve noksan ve eksik sıfatlarda vasfetmenin doğru olmadığında, icma ve ittifak etmiştir.

Biz kesin olarak biliyor ve inanıyoruz ki; “O'nun misli ve benzeri yoktur” (Şura: 11) ve O'nun kemal sıfatlarından herhangi biri hakkındaki kelamının da bir benzeri yoktur. İşte O'nun kemal sıfatlarını belirten eşsiz ve benzersiz kelamından bir bölüm:
“Ey Muhammedi De ki: “O Allah, bir tektir. Allah herşeyden müstağni (ihtiyacı bulunmayan) ve her şey O'na muhtaçtır. O, doğurmamış ve doğmamıştır. O'nun hiçbir eşi ve benzeri, dengi yoktur.” (İhlas: 1-4)

İbni Abbas, yukardaki ayetlerde geçmekte olan “Es-Samed” sıfatını açıklarken, şöyle demiştir:

Es-Samed: İlminde, sonsuz olan, alim sıfatının azametinde eşsiz olan, kudretinin üstünlüğünde dengi bulunmayan, hikmetinin genişliğinde nihayet bulunmayan, hasılı, büyüklüğünde hiçbir sonu olmayan ululuk, demektir.”

İbni Mesud ve daha başkaları da şöyle söylemişlerdir:

Es-Samed: Boşluğu ve noksanı bulunmayan; Ehad ise, benzeri bulunmayan” demektir.

Bu duruma göre, yüce Allah'ın, “Es-Samed” sıfatı, kemal sıfatlar ile muttassıf olduğunu ve her türlü noksanlıklardan uzak ve münezzeh bulunduğunu ifade etmektedir. “Ehad” sıfatı ise, misli ve benzerinin olmadığını bildirmektedir.

Biz bu surenin tefsirinde; surenin, Kur'anın üçte birine eşit olduğunu geniş bir biçimde açıklamıştır.

Allah’ımın rhameti üzerine olsun...Umarım bu kadar açıklayıcı bilgi yeterli gelmiştir...Şimdi şehide delilleri varsa cevap versinler...Fakat onlardan ricam bizlere “Çiruk” (Masal) anlatmasınlar....)

(Bir konu hakkında yazı hazırlamak inanın o kadarda kolay değildir...Birçok kaynağı teker teker okuyacak konuyla irtibatlı ayetleri ve sünneti bulacak önce kendin okuyacak sonrada üzerine anladıklarını nakş edeceksin..Bu çok emek isteyen bir iştir...Siz okuyacalarımızın azıcıkta olsa düşüncelerini yeniden gözden geçirmesine vesile olmuşsak bu bizim hedeflediğimiz ve ecrimizi Rabbimizden beklediğimiz bir mutluluğumuzdur...Bir müslüman olarak ve Medineweb yöneticisi olarak elimden geldiğince bu tarz çalışmaları sizlerin kütüphanenize taşımaya devam edeciğim inşAllah...)

....Emenetçilerin en emini olan Allah’a emanet olunuz.....

Cenab-ı Hak bu zindanda bu kez bana Kur'an'ın manalarını ve ilmin easları ile ilgili -pek çok alimin elde etmeyi umduğu- birçok şeyin sırrını açtı. Şimdi, zamanımın çoğunu Kur'an'ın manalarından başka şeyleri incelemek için harcadığımdan dolayı pişmanlık duyuyorum.


"Şeyhul İslam İbn-i Teymiyye"
__________________
Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli.
Alıntı ile Cevapla
Alt 17 Mart 2012, 14:19   Mesaj No:8
Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:7
Cinsiyet:Erkek
Yaş:49
Mesaj: 2.988
Konular: 339
Beğenildi:1171
Beğendi:346
Takdirleri:7784
Takdir Et:
Standart Cevap: “..Allah’ın velileri kimlerdir..?”

hayri abi,
Konuya girişinizde bana atıfta bulunarak,konunun gidişitanı sonuna kadar okurken gene hep kendimi gördüm...saydığın sapkınlıkları savunmadığımı,savunamıyacağımı sanırım az çok belirgindir geçmiş muzakerelerimizde...
senin soru gibi sorduğun ve cevabını gene kaynaklarında vermiş olduğun çarpıklıkları,şirk kokan düşünceleri hiç bir müslümanın onaylaması mümkün değil ki..aynı soruları esedullah hocaya misafir bölümünde sormuştum.malesef delil namına cevap alamadık alamayız da...klasik tasavvuf savunucuların duygusal hissel psikolojik drama gölgesinde ikna etmeye çalıştı...ferit aydın diğer başlıkta bunları en birincil,bilincil ağızdan dinlediğimizde devenin hangi tarafını düzelteceksiniz ki..
Ben diyorum ki,evet tasavvuf bu dinden beslenmiş ama çeşitli hejeyan kokan beşeri sistemlerden,felsefeden,mantık(sız)dan esinlenerek,gelişmiş,makyajı ile ,hormonları ile,organ nakli ile,düşünce transferleri ile islamdan kopmuş şirk bataklığında debelenmiştir..terörü besleyen dış kaynaklar olduğu gibi,bu akımları da besleyen cahil yığınlardır.hep söylemişimdir,tasavvuf alanına girmek isterseniz,kuran ilimlerini bilmeniz gerekir ki,bu bataklıkta boğulmayasınız.cahiller için bu alan sadece ve sadece şirk,küfür,cehalet nihayetinde cehenneme giriş alanıdır.
Hayri abi,
1-eğer tasavvufu komple,mürşitleri-müritleri-sempatizanları ile birlikte,tekfir edersek...içlerinde bulunan muhammed gazali,said nursi gibi sevdiğim,Allahın velisi olduğunu umut ettiğim alimleri de katmış olacağız.bunu yapmaktan Allaha sığınırım.ya hep ya hiç kavramıyla girişmek yalnıştır ve bu konuda anlaşamayız.kaldı ki tekfir bizim işimiz değil,biz tekfirmatik de değiliz,olmamalıyız.

2-ya hep ya hiç yerine,hepleri kuranca ayıklamak,hiçler bölümüne aktarmak en doğrusudur.bunu yaparken hasan bey gibi değil,yapıcı ve ilimce yaklaşmak lazımdır.irfan hocanın vermiş olduğu onlarca mealde verilen ayet,hasan beyın hızına bir türlü fren yapamadı.taadüdü zevcadın çirkinliğini,çirkefliğini,kadının psikolojisi açısından iticiliğini bir tarafa bırakalım... bunun ruhsat olduğunu kabulleneceğimize,"sevgili,sekreter,çıktısı,dost,o dalık,"gibi şeytani kavramlara sığınmayı seçmektedir adeta.kurana "ahlaklıca yaklaşalım" dediğim bu idi.tasavvuf erbablarının yukarıda yazmış olduğun kurana ters,kavgalı düşünceler ne kadar itici ise,kurana ahlaki yaklaşmayı bırakip kasapca girişmek de aynı iticiliktir.kuran bu iki gayri meşru çocuğuda kabullenmez,evladımdır demez.Allahın dinini Allaha öğretme ukalalığı budur işte.

3-Allahın dinine zam,iskonto,organ nakli,yama,makyaj yapmak küfürdür.bu kategoriye giren her düşünce şirktir,küfürdür.ahkam ayetlerine acaba ile yaklaşmak küfürdür.muteşabih ayetleri lastikleştirip amacına hizmet ettirmek küfürdür.helali haram,haramı helal yapmak küfürdür.beş vakit namazı 6/8/3 vakit yapmak küfürdür.kadın tesettürünü üzerinden almak bunu kurana dayandırmak küfürdür.Allaha iftira atmak küfürdür.peygamberi ile telefonla,msn ile,fax ile,3g ile irtibatlı olduğunu iddia etmek küfürdür.ırzına geçmek istediği kıza,seninle "nikahımızı Resulullah kıydı" hayvanlığı küfürdür.bu kavramlar ile amel eden düşüncelerle savaşalım,kişiler ile değil.ayrıştığımız bir konuda budur hayri abi...

4-hasan beyin menzil ziyaretine gelince...menzil ve mensuplarından çektiğimi,onlarla mucadelemi Allah biliyor.namaz kıldırdığım cemaatin yüzde sekseni bunların mensuplarıdır.dolayısıyla ne kadar çetin bir ortamda olduğum az çok tahmin edilmeli..o tarikatı asla tasvib etmem,onaylamam...birinci sırada mürşitleri,kuran ve sünneti 3.sıraya koyan hiç bir düşünceye islam demem,diyen de müşriktir.bunları red etmemi emreden kurandır.hasan beyin bu gurubu eleştirmesi de kuranca olmalıydı.kalbi kurtarayım diye böbreği feda etmişti..bunları eleştireyım derken,kuranın yasakladığı nemime,gıybet,çekiştirme,kusur araştırma,alay etme gibi affedilmez hataları işleyerek onlardan beter hatalara düşmesi de ayrı bir drama...

bu ön bilgiden sonra,zaman bulsam senin konuya eğilme sırası sanırım...inşaallah bu konuyu kuranca irdelemeye çalışacağız.
saygılar..
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 17 Mart 2012, 15:53   Mesaj No:9
Meal Gurubu Üyesi
Medineweb Emekdarı
bilinmez - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:bilinmez isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13966
Üyelik T.: 27Haziran 2011
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 2.154
Konular: 309
Beğenildi:178
Beğendi:15
Takdirleri:560
Takdir Et:
Standart Cevap: “..Allah’ın velileri kimlerdir..?”

1-eğer tasavvufu komple,mürşitleri-müritleri-sempatizanları ile birlikte,tekfir edersek...içlerinde bulunan muhammed gazali,said nursi gibi sevdiğim,Allahın velisi olduğunu umut ettiğim alimleri de katmış olacağız.bunu yapmaktan Allaha sığınırım.ya hep ya hiç kavramıyla girişmek yalnıştır ve bu konuda anlaşamayız.kaldı ki tekfir bizim işimiz değil,biz tekfirmatik de değiliz,olmamalıyız.

ABDULMELİKTEN ALINTI...

Muhsin abi,saide nursinin ve gazalinin kitaplarında bulunan ve şirk olanlarına nasıl bakıyorsunuz bunun hakkındaki fikirlerinizi de bizimle paylaşırmısınız,bu zatlarda,Vefat eden peygamber ve ashabla görüştüklerini söylüyorlar bu bile bunların ALLAHIN VELİSİ, olmadıklarının belirtisi değil midir..

AHKAF SÜRESİ 5...Allahı bırakıpta kıyamete kadar onlara ses veremiyecek olanlara tapandan daha sapık kim olabilir..
__________________
önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ...
Alıntı ile Cevapla
Alt 17 Mart 2012, 23:43   Mesaj No:10
Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:7
Cinsiyet:Erkek
Yaş:49
Mesaj: 2.988
Konular: 339
Beğenildi:1171
Beğendi:346
Takdirleri:7784
Takdir Et:
Standart Cevap: “..Allah’ın velileri kimlerdir..?”

şirk olmayan taraflarından faydalan..kurana uygunlarını alıp uygun olmayanları bir tarafa bırak.aksi takdirde bu gidiş iyi gidiş değildir.hiç bir alim masum değildir,peygamber değildir,ismet hiç değildir.bu gerçeği göz önüne alarak ,bardağın dolu tarafından faydalanmaya bakalım yada boş verip işimize bakalım.
mesela kuran meali çalışmalarımıza yoğunlaşalım..
boş ve anlamsız tartışmalara son verelim...
bize faydası olan,bizi biz yapacak ilimlere yoğunlaşalım..
falankes şirk işledi,filankes saçmaladı paylaşımlara ayıracak zamanımız olmamalı..
islam dinine nasıl hadim olurum,bataklıktaki birisine nasıl et atabilirim,bilmeyene nasıl bilgi aktarırım derdine düşelim...
başkasını sorgulayacağımıza kendimizi sorgulamaya zaman ayıralım..
inanın başkasını sorgulamaktan kendimizi unuttuk.
yeter artık la ağa..kendimize gelelim.
Allahım faydasız ilimden,faydasız tartışmalardan,faydasız munakaşalardan sana sığınırım duasında birleşelim.
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Kur’an’da Şirke Açılan Kapı: “Allah’ı Hakkıyla Takdir Edememe” bilinmez Tevhid Ve Şirk Konuları 0 20 Ekim 2012 13:54
“”Tağut’u../..Red../..Etmek”” kamer34 Tevhid Ve Şirk Konuları 1 28 Kasım 2011 13:58
“Allah’ın yüzüne” yaklaşın.! YaŞuHa Allah(c.c) 2 29 Ağustos 2011 16:47
Kemalist TSK’ya, Taarruzda da “Allah Allah” Yerine “Atatürk Atatürk” Demek Yakışır YaŞuHa Muhtelif Konular 0 09Haziran 2011 20:29
Kur’ân’ın ilk âyetinin “OKU” diye başlamasındaki hikmet nedir? NUR Kur'ân-ı Kerim Genel 1 02 Nisan 2010 20:27

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.