Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLİTAM İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA.::. > İLİTAM Bölümleri Ders/ Dökümanlar > ANKARA İlitam

Konu Kimliği: Konu Sahibi mblgn,Açılış Tarihi:  26 Kasım 2014 (16:30), Konuya Son Cevap : 26 Kasım 2014 (16:30). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 26 Kasım 2014, 16:30   Mesaj No:1
Avatar Otomotik
Durumu:mblgn isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 30945
Üyelik T.: 09 Eylül 2013
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3
Konular: 3
Beğenildi:5
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Mantık 7. 8. 9. 10. ünite özetleri (Ankara İlitam)

Mantık 7. 8. 9. 10. ünite özetleri (Ankara İlitam)

ÜNİTE 7
KIYASIN ŞEKİL VE METODLARI
Yüklemli bitişmeli kıyasta 3 terim bulunduğunu 6. Ünitede görmüştük. Acaba bu terimler kıyaslarda öncüllerdeki yerlerini koruyorlar mı? Bulundukları öncüller de her zaman konusu veya yüklemi olmadığını çeşitli kıyasları incelediğimiz zaman görüyoruz ki bu terimler her zaman aynı yerde bulunmuyor. İşte Kıyas şekilleri dediğimiz şey de terimlerin farklı yerlerde bulunmasının bir sonucudur.
Orta terimin birinci öncülde yüklem, ikinci öncülde konu olduğu şekil 1. Kıyas şeklidir. Orta terim her iki öncülde de konu olursa bu 2. Kıyas şeklidir. Orta terimin her iki öncülde de yüklem olması 3. Kıyas şeklidir. Orta terim, birinci öncülde konu ikinci öncülde yüklem olursa bu şekle de 4. Kıyas şekli denmektedir.
Bu şekilleri, K harfi küçük terimi, O harfi orta terimi B harfi de büyük terimi göstermek üzere harflerle gösterecek olursak, birinci şekli;
KO, OB, KB,
İkinci şekli;
KO, BO, KB (yanlış olabilir bu şekil)
Üçüncü şekli;
OK, OB, KB (yanlış olabilir)
Dördüncü şekli de
OK, BO, KB tarzında sembolleştirebiliriz.
NOT: 6. Ünite ye çalışmadan bunları anlamanız imkansızdır.
SEMBOLLEŞTİRMEYİ ANLAMAMIZI KOLAYLAŞTIRACAK MADDELER
1-) Küçük terimin bütün şekillerde sonucun konusu, büyük terimin de sonucun yüklemi olduğunu hatırda tutmalıyız.
2-) Küçük terimin içinde yer aldığı öncülü daima birinci sıraya yazmayı tercih ettiğimizi göz önünde bulundurmalıyız.
3-) Şekillerdeki tek farkın orta terimin yer değiştirmesine bağlı olarak terimlerin öncüllerdeki yerinin değişmesinden ibaret olduğuna dikkat etmeliyiz.
ŞEKİLLERİN DEĞİŞİK MODLARI
MOD, kıyası oluşturan önermelerin niceliğinin ( tümellik-tikellik) ve niteliğinin (olumlulu-olumsuz) değişmesiyle kıyasta meydana gelen farklılıklara denir.
Önermeler bahsinde, tümel olumlu bir önermenin A, tümel olumsuz bir önermenin E, tikel olumlu bir önermenin I, tikel olumsuz bir önermenin de O ile gösterildiğini görmüştük.
Kıyas modları açıklanırken bu harfler sıkça kullanılacaktır. Mesela üç önermesi de tümel olumlu bir mod AAA dır vb.
Öncüllerde ve sonuçta niceliği ve niteliği bazen aynı bazen farklı kıyaslar göz önünde bulundurulduğunda altmış dört ihtimalle karşılaşılmaktadır.
Küçük önermenin tümel olumlu olduğu bir durumda, büyük önermenin ve sonucun nicelik ve nitelik bakımından olması muhtemel farklı durumlar düşünüldüğünde on altı ayrı kıyas ortaya çıkar.
Burada harfleri daha anlaşılır şekilde anlatmaya çalışacağım. Mesela AAA gibi bir harf grubunu açıklayalım.
Birinci A küçük önermeyi ortadaki A büyük önermeyi son A da sonucu gösterir. Örneğin bize küçük önermenin tikel olumlu büyük önermenin tümel olumsuz sonucun da tikel olumsuz olduğu bir cümle verildi bunun MOD u (IEO) olur. Çünkü tikel olumlunun harf sembolü I demiştik ve küçük önerme başa yazılır demiştik ortadaki de büyük önermedir ve E yazılmıştır çünkü tümel olumsuzun harf sembolü E demiştik. Sonuç ise sona yazılıyordu ve tikel olumsuzun sembolü olan O harfi yazılmıştır.
İki olumsuzdan ve iki tikelden sonuç çıkmadığına dair olan kıyas kurallarından bu modların 28 inin sonuç vermeyeceğini anlıyoruz.
Sonuç öncüllerin zayıfını tabidir kuralı da bu modların 18 ini devre dışı bırakır.
İki olumlu öncülden olumsuz sonuç çıkmayacağını bildiren kural gereğince de bu modların 6 sı saf dışı kalır.
Küçük büyük terimlerin öncüllerde tikel iken sonuçta tümel olamayacağını bildiren kuralla da 1 mod saf dışı kalır.
Böylece 53 modun geçersiz olduğu anlaşılmış olur.
Geriye kalan 11 moddan EAO da geçerli fakat gereksiz bir mod olduğu için saf dışı kalır. Böylece 10 mod kalmış olur.
SONUÇ VEREN MODLAR ŞUNLARDIR;
AAA, AAI, EAE, IAI, OAO, AEE, AEO, IE0, AII, AOO dur.
AEE, hem birinci şekilde hem de ikinci şekilde sonuç veren bir moddur.
BİRİNCİ ŞEKİL
Bu şekil en mükemmel şekildir. Onun mükemmelliği, insan doğasına çok uygun olmasından ileri gelmektedir. Orta terimin, küçük önermede yüklem, büyük önermede ise konu olduğu şekle birinci şekil demiştik.
BİRİNCİ KURAL: Küçük önerme olumlu olmalıdır. Birinci öncülün olumsuz olması ikinci öncüldeki bilgiye yeni hiçbir şey eklememesi demek olduğundan, tek bir önermeyle de sonuca gidilemeyeceğinden küçük önermenin olumlu olması gerektiği anlaşılmaktadır.
İKİNCİ KURAL: büyük önerme tümel olmalıdır.
Yukarıdaki iki kuraldan biri nicelikle diğeri ise nitelikle ilgilidir.
BİRİNCİ ŞEKLİN MODLARI
Bu şekle uygun yalnızca 4 mod vardır. Birinci şeklin modlarından her biri mahsurat-ı Erbaa dan birini sonuç verir.
MAHSURATI ERBAA niceliği belli olan dört önerme anlamına gelmektedir. Nicelikli önermelerin her birini sonuç veren modlara sahip oluşu ve terimlerin önermedeki yerinin öncüllerle sonuçta aynı oluşu nedeniyle 1. Şekil kıyaslar, insan doğasına en uygun ve en mükemmel kıyaslar olarak kabul edilmiştir.
Bu modlar arasında da sıralama yapılmış, tümel olumlu sonuç veren mod birinci, tümel olumsuz sonuç veren mod ikinci, tikel olumlu sonuç veren mod üçüncü, tikel olumsuz sonuç veren ise dördüncü sıraya konulmuştur.
İki tümel olumlu öncülle yapılan Birinci MOD:
Her bitki canlıdır. Her K O dur.
Her canlı üreyendir. Her O B dir.
Her bitki üreyendir. Her K B dir.
Tümel olumlu ile tümel olumsuzdan oluşan İkinci MOD:
Her bitki canlıdır. Her K O dur.
Hiçbir canlı hareketsiz değildir. Her O B değildir.
Hiçbir bitki hareketsiz değildir. Hiçbir K B değildir.
Tikel olumlu ile tümel olumludan oluşan üçüncü mod:
Bazı dilenciler yoksuldur. Bazı K O dur.
Bütün yoksullar yardıma muhtaçtır. Her O B dir.
Bazı dilenciler yardıma muhtaçtır. Bazı K B dir.
Tikel olumlu ve tümel olumsuzdan oluşan dördüncü MOD:
Bazı dilenciler zengindir. Bazı K O dur.
Hiçbir zengin yardıma muhtaç değildir. Hiçbir O B değildir.
Bazı dilenciler yardıma muhtaç değildir. Bazı K B değildir.
İKİNCİ ŞEKİL
Bu şekil orta terimin iki öncülde de yüklem olduğu şekildir. 2. Şekilin iki kuralı vardır.
BİRİNCİ KURAL: Öncüllerin nitelik (olumluluk-olumsuzluk) yönünden farklı olması gereklidir. Yani öncüllerden biri olumluysa diğeri olumsuz olması gerekir. Öncüllerin her ikisinin de olumlu olması durumunda sonuç bazen doğru bazen yanlış olabilir. Öncüllerin her ikisinin de olumsuz olması halinde kıyas sonuç vermez bu kıyasın kuralıdır.
İKİNCİ KURAL: Büyük önerme tümel olmalıdır. (yani ortadaki harf)
İKİNCİ ŞEKLİN MODLARI
Birinci MOD:
Bütün kuşlar uçucudur.
Hiçbir insan uçucu değildir.
Hiçbir kuş insan değildir.
İkinci MOD: Bir tümel olumsuzla bir tümel olumludan meydana gelir.
Hiçbir taş canlı değildir.
Bütün ağaçlar canlıdır.
Hiçbir taş ağaç değildir.
Üçüncü MOD: Bir tikel olumluyla bir tümel olumsuzdan meydana gelir. Sonuç tikel olumsuzdur.
Bazı madenler altındır.
Hiçbir gümüş altın değildir.
Bazı madenler gümüş değildir.
Dördüncü MOD: tikel olumsuzla tümel olumludan meydana gelir.
Bazı cisimler canlı değildir.
Bütün bitkiler canlıdır.
Bazı cisimler bitki değildir.
ÜÇÜNCÜ ŞEKİL
Orta terimin her iki öncülde de konu olmasıyla olan şekildir. İki kuralı vardır.
1-) küçük önerme olumlu olmalıdır.
2-) sonuç daima tikeldir.
ÜÇÜNCÜ ŞEKLİN MODLARI
Birinci MOD: İki tümel olumludan meydana gelmektedir. Bu kıyasın sonucu tikel olumludur.
Her bileşik cisimdir.
Her bileşik sonradan olmadır.
Bazı cisimler sonradan olmadır.
Bu modun öncüleri tümel olmasına rağmen sonuç tikeldir. Bunun sebebi küçük terimin tümel olumlu olan küçük önermede yüklem olması bu nedenle de tikel olarak alınmış olmasıdır.
İkinci MOD: Küçük önermesi tümel olumlu ve büyük önermesi tümel olumsuzdur.
Her bileşik cisimdir.
Hiçbir bileşik ezeli değildir.
Bazı cisimler ezeli değildir.
Üçüncü MOD: iki olumlu öncülden meydana gelir. Büyük önerme tümel küçük önerme ise tikeldir. Sonuç tikel olumludur.
Bazı bileşikler cisimdir.
Her bileşik sonradan olmadır.
Bazı cisimler sonradan olmadır.
Dördüncü MOD: küçük önermesi tikel olumlu, büyük önermesi tümel olumsuzdur. Tikel olumlu sonuç verir.
Bazı bileşikler cisimdir.
Hiçbir bileşik ezeli değildir.
Bazı cisimler ezeli değildir.
Beşinci MOD: Küçük önermesi tümel olumlu büyük önermesi tikel olumlu olan bir kıyastır. Sonucu tikel olumlu bir önermedir.
Her bileşik sonradan olmadır.
Bazı bileşikler cisimdir.
Bazı sonradan olanlar cisimdir.
Altıncı MOD: Küçük önermesi tümel olumlu büyük önermesi tikel olumsuz olan bir kıyastır. Sonuç tikel olumsuzdur.
Her bileşik cisimdir.
Bazı bileşikler ezeli değildir.
Bazı cisimler ezeli değildir.
DÖRDÜNCÜ ŞEKİL
Dördüncü şekilde orta terim küçük önermede konu, büyük önermede yüklemdir. Üç kuralı vardır.
BİRİNCİ KURAL: Büyük önerme olumlu olursa küçük önerme tümel olmalıdır.
İKİNCİ KURAL: Küçük önerme olumlu olursa sonuç tikel olur.
ÜÇÜNCÜ KURAL: Öncüllerden biri olumsuz olursa büyük önerme tümel olur.
Süllem adlı manzum kitabın yazarı Ahderî dördüncü şeklin kurallarından bahsederken bu kuralları istisna dışında iki zayıf önermenin bir araya gelmemesi şeklinde özetlemektedir.
DÖRDÜNCÜ ŞEKLİN MODLARI
Birinci MOD: İki tümel olumlu öncülden meydana gelmektedir. Sonuç tikel olumludur.
Her bileşik sonradan olmadır.
Her cisim bileşiktir.
Bazı sonradan olanlar cisimdir.
İkinci MOD: Küçük önermesi tümel olumlu büyük önermesi tikel olumlu olan bir kıyastır. Tikel olumlu sonuç verir.
Her bileşik sonradan olmadır.
Bazı cisimler bileşiktir.
Bazı sonradan olanlar cisimdir.
Üçüncü MOD: İki tümelden meydana gelmiştir. Küçük önerme olumsuzdur. Sonuç tümel olumsuzdur.
Hiçbir bileşik ezeli değildir.
Her cisim bileşiktir.
Hiçbir ezeli cisim değildir.
Dördüncü MOD: İki tümel öncül vardır. Büyük önerme olumsuzdur. Tikel olumsuz sonuç verir.
Her insan canlıdır.
Hiçbir at insan değildir.
Bazı canlılar at değildir.
Beşinci MOD: Büyük önermesi tümel olumlu ve öncülleri hem nitelik hem nicelik bakımından birbirinden farklıdır. Bu da küçük önermenin tikel olumsuz olması demektir. Sonuç tikel olumsuzdur.
İKİNCİ ÜÇÜNCÜ VE DÖRDÜNCÜ ŞEKİLLERİN BİRİNCİ ŞEKLE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ
Önce 1. Şeklin yapısını hatırlamakta fayda var. Orta terim, küçük önermede yüklemde büyük önermede ise konu da bulunuyordu yani K O, O B gibi. 2 kuralı vardı. 1. Si küçük önerme olumlu olmalıdır. 2. Si ise büyük önerme tümel olmalıdır diye. Bunları öğrendikten sonra 2 örnek ile döndürme konusunu kavrayabiliriz.
Örneğin; her K O dur.
Hiçbir B O değildir.
Hiçbir K B değildir
dersek bu ikinci şeklin birinci moduna uygun bir kıyas olur. İkinci şekle ait olduğunu orta terimlerden anlayabiliriz. İkinci şeklin yapısı orta terimlerin yüklemde bulunmasıydı. Modları ise kurallardan çıkarabiliriz. Şekillerin kurallarını ezberlemekte fayda var. Şimdi gelelim bu şekli birinci şekle dönüştürmeye. Birinci şekilde deminde ifade ettiğimiz gibi küçük önermede orta terim yüklemdedir, büyük önermede ise konudadır. Örnekteki hiçbir B O değildir ifadesini hiçbir O B değildir dersek 1. Şekle döndürmüş oluruz yani şöyle olur;
Her K O dur.

Hiçbir O B değildir.
Hiçbir K B değildir olur ve bu da 1. Şeklin 2. Moduna ait kıyas olur.
Sayfa. 255 den itibaren bu konuyla ilgili bir çok örnek verilmiş ben bir tanesini yazdım açıkladım gerisine bakmak isterseniz 255. Sayfadan itibaren örnekleri inceleyebilirsiniz kolay gelsin J
ÜNİTE 8
YÜKLEMLİ BİTİŞMELİ KIYAS DIŞINDAKİ KIYASLAR
İÇİNDE ŞARTLI ÖNCÜL BULUNAN KIYASLAR
ŞARTLI BİTİŞMELİ KIYASLAR
Şartlı bitişmeli bir kıyasta, şartlı önermelerin yer alması, kıyasın öğelerinin yüklemli kıyaslarda olduğu gibi, orta, küçük ve büyük terim diye gösterilmesine imkan vermemektedir. Şartlı önermelerde terimlerin yerinde, önermeler bulunmaktadır.
Şartlı bitişmeli kıyasların yalnızca yüklemli önermelerden meydana geldiğini görmüştük. Şartlı bitişmeli kıyasların öncüllerinden en az biri şartlı bir önermedir.
Bu tür kıyasın öncüleri;
a. İki bitişik şartlı
b. İki ayrık şartlı
c. Bir bitişik bir ayrık şartlı
d. Bir yüklemli bir bitişik şartlı
e. Bir yüklemli bir ayrık şartlı bir önerme olabilir.
İki bitişik şartlı öncüllerle yapılanlar: bu bölümdeki kıyasları açıklarken mantıkçıların sık kullandıkları bir örnek şudur;
Güneş doğarsa gündüz olur.
Gündüz olursa ortalık aydınlanır.
Güneş doğarsa ortalık aydınlanır.
Güneş doğarsa gündüz olur önermesi bitişik şartlı bir önermedir. Gündüz olursa ortalık aydınlanır önermesi birinci önermenin tali’sinin mukaddem olarak kullanıldığı diğer bitişik şartlı önermedir.
İki öncülü de ayrık şartlı olanlar: Bu kıyaslarda, öncüllerin birinin tümel ve her ikisinin de olumlu olması şartı vardır. Örneğin;
Çift, ya tek kısımlara bölünür veya çift kısımlara bölünür.
Sayı ya tek olur veya çift sayı çift olur
O halde sayı ya tek olur veya tek kısımlara bölünür yahut çift kısımlara bölünür.
Gelenbevî bu kıyasların altı çeşidi olduğunu söylemektedir. Onun bu sayıyı belirlemesinde etkili olan kıyaslarda kullanılan öncüllerin hakikiye, maniatu’l-cemi veya maniatu’l-hulu olmasıdır. Yani öncüllerin gerçek olup, her iki öncülün ya yanlış olması ya da doğru olmasıdır.
YÜKLEMLİ VE BİTİŞİK ŞARTLI ÖNCÜLLERLE YAPILANLAR: Yüklemli öncülün tarafları birer terim olduğu halde şartlı öncülün tarafları birer önermedir. Bu nedenle bu bölümde ortak cüzün, yüklemli öncülün taraflarından biri, şartlı öncülünse taraflarından birinin bir bölümü olması zorunludur.
Bu bölümdeki kıyaslara örnek;
Kanaatkâr insan ihtiyaçlarını karşılayabileceği malla yetinen insandır.
Bir insan ihtiyaçlarını karşılayabileceği malla yetinirse başkasının malına göz dikmez.
O halde kanaatkâr insan başkasının malına göz dikmez.
YÜKLEMLİ VE AYRIK ŞARTLI ÖNCÜLLERLE YAPILANLAR: Bu kıyasların özel bir yapıda olanına kıyas-ı mukassem denir.
Kıyas-ı mukassemde, birinci öncül ayrık şartlı bir önermedir. İkinci öncül ise birinci öncülün bölümlerinin sayısınca yüklemli önermelerden meydana gelmiş bir ifadedir.
Her canlı ya insandır ya hayvandır veya bitkidir.
Her insan bileşiktir her hayvan bileşiktir her bitki bileşiktir.
O halde her canlı bileşiktir.
Kıyas-ı mukassem, bir tezi savunmada çok etkili bir söyleyiş biçimidir. Muhataba hiçbir çıkış yolu bırakmaz.
Çocuğunu uzun bir deniz yolculuğuna çıkmaktan vazgeçirmek isteyen bir baba şöyle bir kıyas yapabilir.
Bu deniz yolculuğu ya bir kazanç sağlamayacak veya sağlayacaktır.
Kazanç sağlamazsa gitmek gerekmez, kazanç sağlarsa o kadar da masrafı olacağından yine gitmek gerekmez.
Her iki durumda da bu deniz yolculuğuna çıkmak gereksizdir.
Şu kıyas da bir kıyas-ı mukassemdir.
Siyasetle uğraşanlar ya faydalı iş yaparlar ya da zararlı işler yaparlar.
Faydalı işler yapanlar (popülist davranmadıklarından dolayı) insanları memnun edemeyeceklerinden siyasetle uğraşmamalıdırlar, zararlı iş yapanlar da Allah’ın emrine uymamış olacaklarından siyasetle uğraşmamalıdırlar.
Her iki durumda da siyasetle uğraşmak uygun değildir.
BİTİŞİK ŞARTLI VE AYRIK ŞARTLI ÖNCÜLLE YAPILANLAR: Bitişik şartlı öncülün küçük önerme, ayrık şartlı öncülünde büyük önerme olduğu kıyaslar insan zihninin yadırgamadığı kıyaslar olarak kabul edilmektedir. Ayrık şartlı öncülü hakikiye olan bir kıyas şöyle yapılabilir.
Bir varlık değişken ise sonradan olmadır.
Her sonradan olma ya varlığını sürdürmektedir veya yok olmuştur.
O halde değişken bir varlık ya varlığını sürdürmektedir veya yok olmuştur.
NOT: Genelde bitişik şartlı öncüllerde ise kavramı geçmektedir. Ayrık şartlı cümlelerde ise veya kavramı geçmektedir. Ayrık şartlı örneğin: bu sayı çifttir veya tektir gibi. Bitişik şartlıya örnek ise: Hava sıcaksa güneş vardır gibi.
SEÇMELİ KIYAS: Seçmeli kıyas, sonucun öncüllerde hem şekil hem de anlam bakımından bulunduğu bir kıyas türü olarak tanımlanmaktadır.
Seçmeli kıyas, bitişik şartlı bir öncülle yapılmışsa, bir ihtimali bildiren şartlı önermedeki belirsizliği ortadan kaldırmak şeklinde bir zihin faaliyeti olarak ortaya çıkar.
Ayrık şartlı bir öncülle yapılmışsa, birbiriyle çelişik veya zıt iki şeyden biri hakkında bilgi vererek diğerinin durumunu belirlememizi sağlayan bir akıl yürütme olur. Seçmeli kıyastan sonuç alınabilmesi için 3 kural vardır.
1-) Öncüllerden biri tümel olmalıdır.
2-) Bitişik şartlı öncülde, mukaddem ve tali arasındaki sebep sonuç ilişkisi iğreti olmamalıdır.
3-) şartlı öncül olumlu olmalıdır.
ŞARTLI ÖNCÜLÜ BİTİŞİK ŞARTLI OLAN SEÇMELİ KIYASLAR: Bitişik şartlı bir öncülle yapılmış olan seçmeli kıyasta, bu öncülün mukaddeminin (başlangıcının) ikinci öncül olarak alınması durumunda aynı öncülün talisi (sonu) sonuç olarak karşımıza çıkar. Örneğin;
Mıknatıs bu cismi çekiyorsa bu cisim demirdir.
Mıknatıs bu cismi çekmektedir.
O halde bu cisim demirdir.
Şartlı öncülün talisinin ikinci öncül olarak alınmasından bir sonuç çıkmaz. Bunu bir örnek üzerinde göstermeye çalışalım:
Demir işliyorsa paslanmaz.
Bitişik şartlı önermesinin mukaddeminin doğru olduğunu tespit edersek yani demir işlemektedir dersek buna bağlı olarak o halde paslanmaz diyebiliriz. Bu bir seçmeli kıyas olur.
Talinin yani paslanmaz kısmının doğruluğu halinde ise işlemediği halde paslanmayan demirlerin de bulunması nedeniyle o halde işlemektedir dememize imkan yoktur.
Şartlı öncülün çelişiği ikinci öncül yapılarak şöyle bir kıyas yapılabilir.
Su yüz derece sıcaklıkta kaynatılırsa buharlaşır.
Su buharlaşmamıştır.
O halde su yüz derece sıcaklıkta kaynatılmamıştır.
ŞARTLI ÖNCÜLÜ AYRIK ŞARTLI OLAN SEÇMELİ KIYASLAR: Ayrık şartlı önermelerin hakikiye, maniatu’l-cem veya maniatu’l-hulu olabilmeleri onlarla yapılacak olan seçmeli kıyaslarda etkili olmaktadır.
Eğer ayrık şartlı önerme hakikiye ise, yani önermenin bir tarafı doğru olduğu zaman diğer tarafı mutlaka yanlış oluyorsa taraflardan birinin ikinci öncül yapılması diğer tarafın çelişiğini sonuç olarak karşımıza çıkaracaktır.
Bu açıklamaları dikkate aldığımızda, sayı tektir veya çifttir ayrık şartlı önermenin dört ihtimali olması söz konusudur. Bu ihtimaller şöyledir;
Sayının çiftse tek olmaması
Tekse çift olmaması
Çift değilse tek olması
Tek değilse çift olması ihtimalleridir.
Ayrık şartlı önermenin şıklarının ikiden fazla olması mümkündür. Şıklardan birinin çelişiği doğru olduğu zaman diğer şıklar ayrık şartlı bir önerme olarak sonuç olur. Bu durumda başka kıyaslar yaparak tek şıka ulaşıncaya kadar akılyürütme zinciri devam ettirilebilir. Örneğin;
Canlılar ya bitkidir ya hayvandır ya insandır.
Bu canlı bitki değildir.
O halde ya hayvan ya insandır.
Bu canlı ya hayvan ya insandır
Hayvan değildir.
O halde insandır vb.
İkiden fazla bölümü olan ayrık şartlı öncülle yapılan seçmeli kıyası kullanarak sonuca varmaya İslam dünyasında sebr ve taksim denmiştir.
MATVİ KIYAS: Matvî kıyas, sonucun veya öncüllerden birinin ifadede görünmediği kıyastır.
Konuşma ve yazma sırasında kıyası bütün unsurlarıyla zikretmek, konuşmayı ve yazmayı akılcı olmaktan çıkardığından dolayı matvî kıyas yapma gereği duyulmuştur.
Bir kimse, kırıcı bir ifade kullanan arkadaşına,
Kalp kırmak kötü şeydir. Diyerek bir kıyas yapmış olabilir. Bu matvî kıyasın açık şekli;
Senin yaptığın kalp kırmaktır.
Kalp kırmak kötü şeydir.
O halde senin yaptığın kötü şeydir. Bu kıyasın küçük önermesiyle sonucu atılmıştır.
Tarafları dinlemeden hüküm veren yargıç âdil olamaz sözü de bir matvî kıyastır.bunun açılımı
Tarafları dinlemeden hüküm veren yargıç adil olamaz.
Siz tarafları dinlemeden hüküm veriyorsunuz.
O halde siz adil değilsiniz. burada da küçük önermeyle sonuç atılmıştır. Matvi kıyasta daima büyük önerme ileriye sürülmüş küçük önerme ve sonuç atılmıştır.
Bu varlık insandır, çünkü akıllıdır sözü de bir matvî kıyastır.
ARD ARDA GELEN KIYASLAR: Bu bir kıyas zinciridir örnekle daha anlaşılır hale gelecektir. Birinci kıyasın sonucu sonraki kıyasın birinci öncülü olur buna mevsulu’n-netaic de denir.
Bu ırmak gürlüyor.
Gürleyen hareket eder.
Hareket eden donmamıştır.
Donmamış olan akıcıdır.
Akıcı olan beni üstünde tutamaz.
Öyleyse bu ırmak beni üstünde tutamaz.
HULFİ KIYAS: Herhangi bir gerçeği, doğrudan ispat etmek mümkün olmadığı zaman, çelişiğinin doğru olmadığını ispat etme yoluna başvurulur. Hulfî kıyasa ait bir uygulamadan ikinci şeklin dördüncü moduyla üçüncü şeklin beşinci modunun ispatı yapılırken bahsedilmişti.
Hulfî kıyas örneğin tabiat risalesini okuyan varsa anlaması daha kolay olur. Örneğin orada tabiatçıların 3 tane inkar modu vardı tabiat iktiza etmiştir, tabiat kendi kendini yapmıştır. Zamanla olmuştur diye. Orada bu üç şık kıyaslarla çürütülüyor böylece Allah’ın varlığı ispatlanmış oluyor. Hulfi kıyas işte bu tür kıyasa verilen isimdir. Bu kitapta yazmıyor daha rahat anlaşılsın diye ilave ettim J
İbn Sina, İşarat adlı eserinde hulfî kıyasın, biri bitişik şartlı ve yüklemli önermelerden oluşan bitişmeli, diğeri de seçmeli kıyas olmak üzere iki kıyastan meydana geldiğini söylemektedir.
Bitişmeli kıyas:
Bazı a b değildir sözü yanlışsa her a b dir.
Her b c dir.
Bazı a b değildir sözü yanlışsa her a c dir.
Seçmeli kıyas:
Bazı A B değildir sözü yanlışsa her A C dir.
Hiçbir A C değildir.
Bazı A B değildir sözü yanlış değildir.
ÜNİTE 9
KIYASIN İÇERİKLERİ
KIYASLARDA KULLANILAN BİLGİLER
Kıyasların içeriği hakkındaki çalışmaların amacı, kıyaslarda kullanılan bilgilerin doğruluk değerini ortaya koymaktır.
ŞÜPHE VE TASDİK
Bir hükmün iki tarafı arasında ilişki bulunup bulunmadığına akıl karar veremiyor ve böyle bir ilişki için olabilir de olamayabilir de diyorsa bu bir şüphedir.
Akıl, bir hükmün iki tarafı arasında, ne tür olursa olsun bir ilişki bulunduğunu kabul ediyorsa bu da bir tasdiktir.
TASDİK TÜRLERİ: Hükmün iki tarafı arasında ilişki bulunduğuna dair kanaat, bu kanaatin aksinin de doğru olabileceği ihtimalini tamamen ortadan kaldıracak şekilde kesin ise ve şüphe ile ortadan kaldırılması mümkün olmayan, olaylarla da doğrulanmış bir tasdik ise yakin adını alır.
Sözü edilen kanaatin olaylara uygunluğu yoksa cehl-i mürekkeb olarak adlandırılır. Cehl-i mürekkeb bilgisizlik üzerine bilgisizlik demektir.
Bir tasdik, herhangi bir itirazla sarsılıyorsa tasdik sahibi görüşünü itirazlar karşısında savunacak durumda değil demektir. Böyle türe taklid adı verilir.
Bir kanaate sahip bulunuyor fakat aksinin de doğru olabileceği ihtimali tamamen reddedilmiyorsa böyle bir kanaat de zan adını alır.
Bir kanaate varmışken bu kanaate değil de herhangi bir sebeple tam aksine meyletmeye vehim denir.
Ortada kesin bir bilgi varken onun aksine bir kanaat beselemeye de hayal denir.
Gelenbevî, şüpheyi, vehmi, hayali tasdik olarak görmemekte, bunların birer tasavvur olduğunu düşünmektedir.
Ona göre tasdikler, ya yakindir ya takliddir ya zandır ya da cehl-i mürekkebdir.
Yakin dediğimiz kesin bilgiler ispatına ihtiyaç olmayacak kadar açık bilgiler ise bu bilgilere bedihî bilgiler denir; Bu bedihî bilgilere dayanılarak akılyürütme ile elde edilen kesin bilgilere ise nazarî bilgiler denmektedir.
YAKİNİYATIN TÜRLERİ
1. Evveliyat: Doğruluğuna hükmetmek için konu ve yüklemini, aralarındaki ilişkiyle birlikte tasavvur etmenin yeterli olduğu, itirazların sarsamayacağı sağlamlıktaki önermelerdir. Bir, ikinin yarısıdır gibi.
2. Müşahedat: Gözlem anlamına gelir. Ateşin sıcaklığını hisseden kimsenin ateş sıcaktır hükmünü, güneşe bakarak ışık yaydığını gören birinin güneş ışık verir hükmünü ve beş duyularımızla algıladığımız diğer şeylere ait hükümleri örnek verebiliriz.
Müşahede 2 çeşittir. İçe dönük müşahede dışa dönük müşahede. İçe dönük müşahedeye açım, susuzum demek gibi örnekler verilebilir. Bu tür müşahedelere vicdaniyat da denir. Dışa ait müşahede de ise bir kimsenin müşahede ettiği (gözlemlediği) şeyi insanların da müşahede edebilmesidir.
3. Fıtriyat: bunlara kıyasları kendileriyle beraber bulunan önermeler de denir. Dört çift sayıdır bilgisi buna örnektir. Dördün çift sayı hükmünü dördün onun iki eşit sayıya bölünebilme özelliğine dayanmaktayız. Buradaki gizli kıyas şudur;
Dört iki eşit sayıya bölünebilmektedir.
İki eşit sayıya bölünebilen sayılar çift sayılardır.
O halde dört çift sayıdır.
Ne zaman dört sayısını tasavvur etsek, bu sayının çift sayı olduğu hükmüne ulaşmamızda aracılık eden gizli kıyası zihnimizde hazır bulmaktayız. “ Kıyasları kendileriyle beraber bulundan önermeler “ sözü de bunu ifade etmek için kullanılmaktadır.
4. Mütevatirat: Gelenbevî ye göre mütevatirat “ aklın herhangi bir konuda bir gözleme dayanarak haber getiren kimselerin bu haberlerini aldığı anda süratle yaptığı gizli bir kıyasla verdiği hükümdür. “ mesela Avusturalya’yı görmemiş birinin görenlerin verdiği bilgiye dayanarak böyle bir ülkenin var olduğunu bilmesi mütevatirat yoluyla elde edilmiş bir bilgidir.
Bu haber, aklın, yalan üzerinde anlaşmış olmalarını imkansız olarak gördüğü grubun haberidir.
5. Mücerrebat: tecrübe ile elde edilen bilgidir. Mesela ilaç uyku verir. Kahve uykuyu kaçırır gibi önermeler buna örnektir.
6. Hadsiyattır: Sezgi (hads) ile gerçekleşen türdür. Ayın ışığını güneşten aldığı hakkında bilgimiz buna örnektir. Tekrar tekrar gözlemleyerek elde ettiğimiz bilgiler sezgi hadsiyata örnektir.
NOT: Belli aşamalardan geçerek sonuca giden bir akılyürütmeye ihtiyaç duymadan elde ettiğimiz kesin bilgiler çok sınırlı olduğu için hayatımız boyunca yalnızca bu bilgilere dayanarak yaşamamız mümkün değildir. Zorunlu olarak yeni bilgilere ihtiyaç duyulacaktır. İşte akılyürütmelerle ulaşılan bu bilgilere nazarî bilgiler denir.
YAKİNİYATTAN OLMAYAN BİLGİLER
1. Taklidi bilgi: kendimize ait olmayan bilgiler bir görüşü doğru kabul edip onu savunmak fakat bu bilgiler sağlam değildir herhangi bir itiraz anında şüpheye düşülebilir.
2. Zanniyyat: Kesin bilgilere değil ipuçlarına dayanan bilgidir. Havada bulut varsa yağmur yağacak demek bu tür bilgi türüne örnektir.
KIYASLARIN ÖNCÜLLERE GÖRE ADLANDIRILMASI
Birinci grupta yakiniyat yer almaktadır. İspata ihtiyaç duyulmayan kısmının evveliyat, müşahedat, fıtriyat, mütevatirat, mücerrebat, hadsiyat diye adlandırıldığını bunlara dayanarak elde edilen bilgilerin nazari kısmı oluşturduğunu söylemiştik.
İkinci gruptakiler meşhurat adını almaktadır. Meşhur yaygın demektir. Meşhurat çoğuludur. Yoksullara yardım etmek iyidir. Güçsüzleri korumak gereklidir gibi önermeler meşhur hükümler arasında sayılmaktadır.
Üçüncü grupta yer alan önermeler müsellemat adını almaktadır. Müsellemat diye adlandırılan önermeler, bir konuyu tartışan kimselerin ortaklaşa kabul ettikleri hükümlerdir. Ortaklaşa kabul etmelerinden kasıt, önermelerin şaşmaz gerçek olmalarından ya da itiraz edilemez olmalarından dolayı onları kabul etme değil bazen kuvvetli bazen zayıf gerekçelere dayanan kabul etmedir.
Dördüncü grupta ise makbulatlar yer alır. Müsellem nasıl doğru olduğu teslim edilmiş demekse makbul de kabul edilmiş demektir. Buradaki kabul edilme bir önermenin, bilgisine güvenilen herhangi bir uzman kişiden duyulduğu için kabul edilmesi anlamındadır.
Beşinci grupta zanniyatlar yer alır. Sanıyorum ki diye başlayan veya şu şu belirtilere bakılırsa diyerek ortaya koyduğumuz, daha kuvvetli bir bilgi bulamadığımız sürece de kullanmak zorunda olduğumuz önermeler bu gruba girer.
Mantıkçılar insanların yanlış olduğunu bile bile hayal kurma isteklerini tatmin etmek için ortaya koydukları önermelere hayali olanlar anlamında muhayyelat denmiştir.
Altıncı grupta ise vehmiyat yer alır. Beş duyu ile idrakı mümkün olmayan varlıkları, beş duyu ile idrak edilenlerde neler görüyorsak onlarda da aynı şeyler varmış gibi tasavvur ederek, hükümler vermek sonucu ortaya çıkan önermelerdir.
Yakiniyatla yapılan kıyaslara burhan denmiş, toplumda veya bir grupta kabul gören bilgilerle veya bir tartışma sırasında tarafların doğruluğunu kabul etmiş oldukları bilgilerle yapılan kıyaslara cedel adı verilmiştir.
Hitabet ise konuşma sanatı demektir. Kalabalıkları coşturmak amacıyla kelimeleri ve cümleleri iyi seçerek insanların duyguların hitap edenlerin yaptıkları kıyaslar bu tür kıyaslardır. Gelenbevî hitabeti açıklarken makbulat ve zanniyatla yapılan kıyaslardır demiştir.
Vehmiyattan yapılan kıyaslara safsata denir. Bir kıyasa safsata demenin onun şeklindeki bozuklukla da ilgili olabileceği söylenmiştir.
Karşısındakini yanıltmak için bilerek yanlış önermelerle kıyas yapmaya mugalata denir. Safsatacı daha çok itiraz durumundayken mugalata yapan iddia sahibidir. Bilmenin mümkün olup olmadığını tartışanlara eski yunan da sofist denmekteydi.
Mantıkçılar , hayali önermeleri doğruyu eğri, eğriyi doğru göstermenin önüne geçmek için söz konusu etmişlerdir. Sık rastlanan iki örnekten biri bal acı kusmuktur önermesi diğeri ise şarap akıcı bir yakuttur önermesidir. Birinci ile duygulara hitap edilerek aslında tatlı ve faydalı olan bir şey gerçek tersyüz edilerek acı gibi tanıtılmaya, ikinci de ise zararlı bir şey görünüşü söz konusu edilerek faydalıymış gibi takdim edilmeye çalışılmıştır.
BEŞ SANAT
BURHAN: İlim yolunda emin adımlarla yürümek isteyen herkes bilgilerini sağlam temellere dayandırmak zorundadır. Bu sağlamlığa sahip bilgiler ise ya isbatına gerek görülmeyen, akıl sahibi herkesin itirazsız kabul edeceği bilgiler olacak ya da bunlara dayanarak yaptığımız akılyürütmeler sonucunda vardığımız kanaatler olacaktır.
Mantıkçıların çoğu, bilgiye ulaşmanın bazı sorularla başladığını söylemektedirler. Bu sorulardan birincisi, bir şeyin var olup olmadığını belirlemek üzere sorulan sorudur.
İkinci soru, bir şeyin ne olduğunu belirlemek üzere sorulan sorulan sorudur. Üçüncü soru, bir şeyi, bir cins içerisinde beraber bulunduğu şeyden neyin ayırdığını, başka bir deyişle bir şeyin temel özelliğinin ne olduğunu belirlemek üzere sorulan sorudur.
Dördüncü soru, sebep araştırmak üzere sorulan sorudur. Örneklerle göstermek gerekirse; ev hakkında konuştuğumuzu düşünürsek, ev hakkında ilk soru ev var mıdır? Sorusu olacaktır. Bu soru evin mevcudiyetini belirlemeye yöneliktir. Ev olduğuna göre bu sefer ev büyük müdür? Deriz. Buda niteliğini belirler.
Burhan üç türlüdür.
Birincisi, yalnız bir şeyin varlığı hakkındaki kesin bilgidir.
İkincisi, yalnız o şeyin varlığının sebebi hakkındaki kesin bilgidir.
Üçüncüsü, her ikisi hakkında birden kesin bilgidir.
Bir bilginin kesin olabilmesi, o bilgiye sahip olan kimsenin, bilgisini bir tasdik olarak ortaya koyduğunda bu tasdik hakkında hiçbir şüphe taşımamasına bağlıdır. Buna Arapça kaynaklarda “cezm” denmektedir.
Kesin bilginin diğer bir özelliği de bilginin kesin olduğuna dair kanaatin herhangi bir gelip geçici sebebe dayanmamış olmasıdır.
Kesin bilginin 4 özelliği vardır bunları kısaltacak olursak
Birinci özelliği bir şey hakkında şu şöyledir diye inanmaktır.
İkinci özellik, bu bilginin neyin bilgisiyse onunla tam bir uygunluğa sahip bulunmasıdır.
Üçüncü özellik, bilinen şeyle bilgi arasında bir an için bile olsa bir zıtlığın mümkün olmadığının bilinmesidir.
Dördüncü özellik, bilgiye dair kanaatin gelip geçici bir sebepten kaynaklanmış olmamasıdır.
Bilgilerimiz, bir etkene bağlı olarak ortaya çıkarlar. Bu etken, bazen içeride bazen dışarıda bulunur. Etkenlerin içeride olmasına herhangi bir önermenin bölümlerini düşünmenin, o önermenin kabulü için yeterli olması örnek verilebilir. Böyle bir önermeyi görür görmez hükmün doğru olduğuna karar veririz. “bütün parçasından büyüktür” “çelişikler bir arada bulunmaz” gibi. Bu gibi önermelerde önermenin iki tarafını tasavvur etmekten başka bir delile ihtiyaç bulunmaz. Bunlara evveliyat denir.
Bilgilerimizin dışarıda bulunan etkeni iki çeşittir. Birincisi dışarıya bakan beş duyu ile bunların mukabili olarak içe yönelik duyulardır. Bu gruplara dahil olan önermeler tekil önermelerdir. “bu ateş sıcaktır” veya “İstanbul diye bir şehir vardır” önermeleri gibi. Yani mütevatirat ve gözlem (müşahedat) gibi bilgilerden edinilir.
Bilgilerimizin dıştaki etkenlerinden biri de akılyürütmelerdir. Tecrübeyle elde edilen bilgilerde, sezgiyle elde edilenlerde ve fıtriyat dediğimiz bilgilerde durum budur.
CEDEL: Arapça kaynaklarda cedel, batı dillerinde ise diyalektik sözüyle anlatılmakta olan kıyasları incelemenin amacı, aşağıdaki iki noktada özetlenebilir.
Bunlardan birincisi önümüze konulması mümkün olan her problem hakkında muhtemel öncüllerden hareketle akılyürütmemizi sağlayacak yöntemi bulmak.
İkincisi de tartışma esnasında kendi kendimizle çelişkiye düşmekten kaçınmamızı sağlayabilecek beceriyi elde etmektir. Mantıkçılara göre, insan bu sanatın inceliklerini öğrendiği zaman kendisinde bulunan kuvveti geliştirir ve kendisini daha ihtiyatlı ve anlayışlı bir hale getirmiş olur.
Cedelin, burhandan farkı sadece kesin bilgi veren öncüllere sahip olmamak değildir. Dolayısıyla, cedel, burhan türünde kıyas yapmaya gücü yetmeyenlerin çaresizlik içierisinde başvurdukları bir ispat yolu değil, ortam ve amaç farklılığından dolayı burhandan farklı olan bir gerçeği arama metodudur.
Cedelde, kesin bilgi veren öncüller hiç kullanılmayacak diye bir kural yoktur. Ancak muhatabı ikna etmekte önemli olan, onun kabul ettiği bir hükümle söze başlamaktır.
Burhan, kesin bilgi veren öncüllerle yapılır; cedelse böyle değildir dedikten sonra herhangi birine burhan mı senin nazarında daha kıymetlidir cedel mi diye sorduğumuzda elbette burhanı tercih edecektir. Ama bunların fonksiyonlarının farklı olduğu bilinirse cedele de bir yer kalacak, büsbütün faydasız ve gereksiz görülmeyecektir.
TARTIŞMALARDA İZLENECEK YÖNTEM: Cedelin bazen münazara bazen de adabu’l-münazara başlığı altında, mantığın bir uygulama alanı sayılarak ele alındığını görmekteyiz.
Arapça kitaplarda bir tez ortaya koyan kimseye mustedil veya mucib denmektedir. Mustedil; Görüşünü birtakım kanıtlara dayandıran kimse demektir. Bu şahsın mucib adını alması da konu tartışmaya açıldıktan sonra teziyle ilgili olarak sorulan sorulara cevap verme durumunda olmasıdır.
Mustedile soru soran kimseye ise sail denir. Bir kişi tezini ortaya koyup teziyle ilgili herhangi bir delil göstermezse karşısındaki kişi şu üç yoldan biriyle onunla tartışır.
Bu yollardan biri tez sahibinin kıyasının bir öncülünü kabul etmediğini söylemektir ki buna men diyoruz.
İkincisi öncüllerin tamamına karşı çıkıp bu kıyas bozuktur diyerek itiraz etmesidir buna nakd denir.
Üçüncüsü tez sahibinin vardığı sonucun çelişiğinin doğru olduğunu gösteren bir kıyas ortaya koyup böylece tezi çürütmeye çalışmaktır buna da muarada denir.
HİTABET: Hitabetin İslam Dünyasına ait mantık kitaplarında makbulattan yapılmış kıyasların adı olduğunu görmekteyiz. Makbulatın da kendilerine güven duyulan kişilerin görüşleri olduğu yukarı da söylemiştik.
İki tür ikna etme aracı vardır;
Birincisi tanıkların, belgelerin şahitliği gibi elde hazır olan ve sadece kullanılması gereken araçlar.
İkincisi ise konuşmacının bulması gereken araçlardır. Bu ikinci gruptaki araçlardan biri, konuşmacının, dinleyenlerde kendisi hakkında olumlu bir kanaat oluşmasını sağlayan konuşma yöntemleri diğeri dinleyenlerde heyecan uyandırmaktan ibaret olan araçlar bir diğeri de akılyürütme gücüyle insanları ikna etmeyi sağlayan araçlardır. Aşağıda anlatılacak olan örtük kıyas ve örnek yoluyla akılyürütme son gruba aittir.
Hitabet yoluyla insanları ikna edecek kimse uzun akılyürütme zincirlerine başvurmaz. Kısa akılyürütmelerle hitap edilir çünkü dinleyici uzun akılyürütmeleri izleyemeyen insanlardır.
Hitabet söz konusu olunca ahlak ve siyaset öne çıkmış olmaktadır. Bunu, mantıkçıların, burhan, cedel, safsata, hitabet, şiir diye sıraladığımız beş sanattan safsata dışındakilerin her birini belli bir alana tahsis etmek istedikleri şeklinde yorumlamak mümkün olmaktadır. Mantıkçılara göre; cedel ve hitabet bilim değil bir hünerdir.
İkna sanatının genel kurallarına dair şu ilkelerden bahsedilmektedir.
Eğer bir şey mümkünse onun karşıtı da mümkündür.
Daha zor olan mümkünse daha kolay olan da mümkündür. Bu ilkelerin İslam Kültüründe evla kıyası diye bilinen kıyasa temel teşkil ettiğini söyleyebiliriz.
ÖRTÜK KIYAS: Örtük kıyas, şekil bakımından matvî kıyas dediğimiz kıyastır. Yani gizli kıyaslar önermede zikredilmez. Mesela, dürüst, yargıçlar, Ahmet terimleriyle bir kıyas yapılabilir. Ahmet dürüsttür dedikten sonra o halde yargıçlar dürüsttür dersek bir örtük kıyas yapmış oluruz. Bunun gizli kıyaslarıyla açılımı şudur;
Ahmet dürüsttür.
Ahmet yargıçtır.
Yargıçlar dürüsttür.
ÖRNEK VERME YOLUYLA AKILYÜRÜTME: mesela a devleti b devletine savaş açmıştır iyi olmamıştır diyelim bu örnekten hareketle c devletinin d devletine savaş açmasının da iyi olmayacaği söylenebilir. Buna örnek verme yoluyla akılyürütme diyebiliriz.
Kıyas, tam tümevarımla, örtük kıyas ise eksik tümevarımla aynı kuvvettedir.
Tümevarım, hakkında hüküm verilecek grubun bütün fertleri incelenerek yapılırsa böyle bir tümevarıma tam tümevarım denir.
Eksik tümevarım, hakkında hüküm verilecek grubun bazı fertlerini incelemek suretiyle grubun tamamı hakkında hüküm vermektir.
ŞİİR: Aritoteles’e göre, iyi mecazlar bulmak, benzerlikler için keskin bir görüşe sahip olmak demektir. Farabi’ye göre ise gerçekle ilgisi olmayan sözlerden bir kısmı, dinleyenlerin zihninde, hakkında konuşulan bir şeyi gerçekte olduğu gibi değil de sözün ifade ettiği şekilde canlandırmaktır.
SAFSATA: Beş sanattan biri olarak bilinen Safsata’nın altı gayesinden bahsedilmektedir. Birincisi çürütme, safsatacının karşısındaki kişiyi inandığı şeyin aksine kabule zorlamasıdır.
İkincisi şaşırtma, insanın iki çelişik kanaat arasında kalması demektir.
Mukabere, doğruluğu şüphe götürmez şeyler üzerinde tartışmadır.
Bu üç yol insan zihninin asli yapısında tahribat meydana getiren yollardır. Safsata sanatının gayeleri arasında sayılan diğer üç yol ise dil ile ilgilidir.
ÜNİTE 10
MÜNAZARA TEORİSİ
İslam mantıkçıları karşılıklı bilgi edinme yöntemlerinin birisi olarak tartışmayı zikretmişlerdir. Bu alanda çalışmalar yapanların
Birincisi, temeli Aristoteles (İ.ö. 322)’in Topi-caadlı eserine dayanan tartışma teorisidir. Müslüman mantıkçılardan Fârâbî (ö.
950), Aristoteles’in Topica’sını, tartışma konusunda Kur’ân’ın da kullandığı “cedel” (16. Nahl, 125.) lafzıyla Arapçalaştırdı ve
konuya ilişkin Kitâbu’l-Cedel adlı müstakil ve hacimli bir eser yazdı.
İkincisi, kural ve kaideleri Şemsu’d-Dîn Muhammed b. Eşref es-Semerkandî (ö. 1302) tarafından sistemli hale getirilen
tartışma teorisidir. Semerkandî bu tartışma teorisini “âdâbu’l-bahs ve’l-münâzara” olarak isimlendirdi.
Semerkandî ve Îcî’nin eseri arasında mahiyet farkı yoktur. Fakat Îcî’nin eserinin sadece on satırla münazara sanatının
tamamını ihtiva etmesinin, şerh ve haşiye geleneği için daha ilgi çekici olduğu söylenebilir.
Tartışma teorisi Semerkandi tarafından dört kavramla isimlendirilmiştir. 1. Âdâb, 2. kava‘id, 3. Bahs, 4. münâzara
kavramlarıdır.
Adab; burhâna ihtiyaç duymayan (hitâbî) ve duyan (istidlâlî) delillerin münâzara’da kullanılmasıyla lafız ve mana bakımından
ortaya çıkabilecek bütün hatalardan kaçınmayı sağlayacak şeyin bilgisi” (Beheşti, 17661: 180a.) ve “münâzara’da
tartışmacıların güzel bularak tasdik ettikleri faydalı şeyler” (Hüseyin, 37338: 239b.) olarak tarif edilmiştir.
Bahs; a. İstidlal yolu ile olumlu veya olumsuz ilişkilerin ispatıdır. (Kilânî, 184:1b.) b. İster bedihi, ister nazari olarak olsun bir
şeyin bir şeye yüklenmesi veya bir şeyin bir şeyle ispat edilmesidir. c. Münâzara ve mübâhese anlamına gelmektedir. Bu da
esasında soru soranın itiraz ettiği, mu‘allil’in cevapladığı şeyler anlamına gelir (Saçaklızâde, 2005: 142, 67.).
Münazara; Semerkandî Şerhu’l-Mukaddime adlı eserinde onun iki kökten türetilebileceğini söylemektedir: Birincisi, “ennazîr”;
ikincisi ise “en-nazar”dır. 1. Birinci kökten geldiği kabul edilirse her iki tartışmacının söz söy-leme konusunda
birbirlerine eşit oldukları kastedilir (Semerkandî, 133: 118a). Münâzara’nın “en-nazar” kökünden geldiği kabul edilirse,
“nazar” daima “basîret” ile kullanılır ve “fî” harfi cerini alır (Semerkandî, 133: 118a). Şarihler “en-nazaru bi’l-basîreti…fî”yi
“düşünme (el-fikr)” olarak karşılarlar ve “zihnin; bir karine ile akledilen şeyle-re doğru onları elde etmek, nelikleri hakkında
bilgi sahibi olmak için yönelmesi” şeklinde tarif ederler ( Hüseyin, 37338: 233b).
Mu‘allil, kendisini hükmün ispatına adayandır (Beheşti, 17661:183b.). Ahmet Cevdet Paşa’nın tarifi daha açıktır: “Kendi
iddialarını mantığın kurallarına dayanarak delil ile ispat eden kimsedir.” (Ahmed Cevdet, 1294: 7.).
Sâil (Soru soran), kendisini mu‘allil’in iddia ettiği, savunduğu şeylerin nefyi-ne/çürütülmesine adayan taraftır (Beheşti, 17661:
183b.).
Münâzara’da savâb, hem mu‘allil’in, hem de soru soran’ın amacıdır. Savâb dilde “isa-betli, istikamet, mananın feyz yoluyla
kalbe ulaştırılması” (Kilânî, 184: 1b.); akıl ve şeriat bakımından övgüye değer, razı ve hoşnut olunan şey, amaçlanılan şeye
amaçlanıldığı gibi ulaşılan şey (İsfehânî, 2002: 877.)
Necmu’d-Dîn et-Tûfî (ö. 1316) de münâzara’da “hakk”ın ortaya çıkarılması dışında başka bir amacın gözetilmesinin “haram”
olduğunu söylemektedir (Tûfî, 1987: 8.).
Cürcânî’ye göre takrîr, söz (el-kelâm)den mecazın ve tahsisin kaldırılarak sözün kuvvetlendirilmesi anlamına gelmektedir.
Semerkandî’ye göre tahrîr, tartışma konusunun tayin ve tespit edilmesidir; bu da her iki tarafın sözünün
sıhhatini/doğruluğunu/geçerliliğini ve bozukluğunu ortaya çıkararak gerçekleştirilir (Semerkandî, 133: 118b.). Bu bakımdan
tahrîr, aynı zamanda ispat etmek demektir.(Abdunnafî, 1302: 75.)
İfhâm, soru soranın delil talebi esnasında mu‘allil’in, savunduğu şeyi ispat etmeye güç yetirememesi demektir (Saçaklızâde,
2005: 76.). İlzâm, soru soran’ın mu‘allil’in sözünü menden aciz kalmasıdır (Saçaklızâde, 2005: 76.). Bir anlamda soru soran’ın
hangi yönden, hangi öncül/lerden delil isteyeceğini bilememesidir. Münâzara’da mu‘allil’in mağlup olmasına “ifhâm”; soru
soran’ın mağlup olmasına “ilzâm” denilir.
Münâkaza dilde “iki şeyden birini diğeri ile iptal etmek/geçersiz kılmak” anlamına gelir ( Beheşti, 17661: 196b.). Örneğin
mu‘allil bir cismin canlı olduğunu ispat etmek için: “Bu cisim hareket etmektedir. Ve her hareketli de canlıdır.” şeklinde bir
delil getirdiğinde soru soran: “Bu delilin “her hareketli canlıdır.” büyük öncülünü kabul etmiyoruz, tekrar delile muhtaçtır veya
bu büyük öncül müsellem değildir.” şeklindeki karşılık vermesi “mücerred men”dir (Ahmed Cevdet, 1294: 20.).
Müstened üç şekilde yapılır: 1. Böyle olmasını kabul etmiyoruz; niçin şöyle olması muhtemel olmasın? 2. Bunun böyle bir
gerekliliğe sahip olduğunu kabul etmiyoruz; böyle bir gerekliliği bu şey şayet şöyle şöyle olursa kabul ederiz! 3. Hal şöyle
şöyle iken bunu nasıl kabul edelim ki? (Semerkandî, 2011: 233.).
Delil dilde “doğru yolu gösteren (mürşîd)” ve “doğru yolu gösterme (irşâd)” anlamlarına gelir (Beheşti, 17661: 185a.). Bu
yöntemde ise “kendisinin bilinmesiyle başka bir şeyin bilinmesi gereken şey” anlamı-na gelir (Semerkandî, 6168, 2a.). Burada
kastedilen mantıkçıların delil olarak isimlendirdikleri en az iki öncülden oluşan akıl yürütmedir.
Emare; Bu teoride ise “öncüllerinden biri veya her ikisi zann bildiren, sonucu da ancak zann bildiren kıyastır” (Saçaklızâde,
2005: 69.). Tarifteki zann da çeli-şiği muhtemel olan, kesinlik bildirmeyen hüküm anlamına gelir (Be-heşti, 17661: 189a.).
19
Tam İllet;Bir şeyin varlığının kendisine dayandığı şeydir (Semerkandî, 6168: 2a.). Yani bir anlamda bir şeyin varlık bulmasını
sağlayan asıl etkendir. Bu-radaki tam illet ile kastedilen de “maddi, sûri, gâi ve fâil illet” (Kilânî, 184:7b.) olmak üzere dört
illetir.
Münâkaza, yani men‘ ve müstened hakkında dikkat edilmesi gereken birkaç önemli nokta vardır:1. Münâkaza ile hakkında
delil istenilen öncül, insanın kesinliği tar-tışmasız ilk bilgilerinden (evveliyât) ve kabul görmüş öncüllerden (müsellemât)
olmamalıdır. 2. Münâkaza ne delili ve ne de delilin işaret ettiği şeyi çürütür. O sadece soru soran’ın delil isteğinden
ibarettir(Erdebîlî, 7563: 36a.)3. Müstened (a) ya men’e eşit bir şey olur, (b) ya men‘den özel bir şey olur. Müstened men‘den
daha genel olamaz (Ahmed Cevdet, 1294: 21.). 4. Müstened cevap vermeyi hak eden bir şey değildir ve müstened’in ortadan
kaldırılması men‘in ortadan kaldırılması anlamına gelmez. 5. Mu‘allil takrîrve tahrîryaparken soru soran men‘ yapamaz. 6. Bir
öncülün men edilmesi, o öncülün tümüyle geçersiz olduğu an-lamına gelmez; bilakis onun kapalı olduğu, açıklığa
kavuşturulması gereken bir yönü olduğu anlamına gelir.
Ta‘lîl; Bir şeyin illetini ortaya çıkarmak (Semerkandî, 6168: 2a.); illetle ma‘lûl hakkında istidlalde bulunmak anlamına gelir. Bu
tariflerdeki illetin fâil illet olmadığını bilmek gerekir.
Mülâzemet; Filozofların nezdinde “mülâzemet, luzûm ve telâzum” aynı anlama gelmektedir. Mülâzemet dilde “bir şeyin bir
şeyden ayrılmasının imkânsız olması anlamına gelir (Kilânî, 184: 9a.). Bu yöntemde ise hükmün varlığının başka bir hükmü
gerektirmesidir. 1. Gereken (lâzım) bazen gerektiren (melzûm)’inden daha genel olur. İnsana nisbetle canlı gibi. 2. Bazen de
gereken gerektirenine eşit olabilir. Yine insana nisbetle konuşan/düşünen gibi. Eğer gerektirme zihin dışındaki bir şeye
nisbetle olursa bu, “harici mülâzemet” olarak isimlendirilir. Eğer gerektirme zihne nisbetle söylenirse “zihnî mülâzemet” olur.
Deverân; dilde “tavaf, yolda harekette olma” anlamlarına gelir (Kilânî, 184: 10a.). Bu yöntemde ise “daima veya çoğunlukla bir
şeyin başka bir şeye dayandırılarak düzenlenmesi” demektir (Beheşti, 17661: 194b-195a).
Dilde mu‘âraza, “karşılıklı delil isteme yoluyla mukabelde bulunmak/karşılık vermek” anlamına gelir. (Kilânî, 184: 11b.) Bu
yöntemde ise “hasmın delilinin hilafına delil ikame etmek” ( Semerkandî, 6168: 2a.) “delili kabul etmek, ancak delâlet ettiği
şeyi (medlûl) men etmek; deli-li de, medlûlü nefyedecek/çürütecek şekilde ortaya koymak” (Kilâni, 184: 12a.) anlamına gelir.
Mu‘âraza üç kısımdır: Mu‘âraza bi’l-kalb: hem suret, hem de içerik olarak mu‘allil’in delili ile aynı olursa mu‘âraza b’il-kalb
olur. Mu‘âraza bi’l-misl: Soru soran’ın delili sadece suret bakımından mu‘allil’in delili ile aynı, içeriği bakımından farklı olursa
bu da mu‘âraza bi’l-misl olur. Mu‘âraza bi’l-gayr: Soru soran’ın delili suret ve içerik bakımından mu‘allil’in delilinden farklı
olursa mu‘âraza bi’l-gayr olur.
Münâkaza, delilin öncüllerinden herhangi biri hakkında delil iste-mektir. Dolayısıyla soru soran’ın delili tam bir delil olması
bakımından mu‘âraza, ancak temelde tek bir öncülün çürütülmesine yönelik olmasından dolayı da münâkaza sıfatına haizdir;
dolayısıyla “mu‘âraza yo-luyla münâkaza” olmaktadır.
Nakz, bu yöntemde üç anlamda kullanılmaktadır:1. Tarifin nakzedilmesi: Tarifin, efradını cami, ağyarını mani olma kuralını
taşımadığından dolayı iptal edilmesi demektir.2. Öncülün nakzedilmesi: Belirli bir öncülün nakzedilmesi anlamına geldiğinden
dolayı aynı zamanda “ayrıntılı/tafsîli nakz” ve “münâka-za” olarak da isimlendirilir (Saçaklızâde, 2005: 69.).3. Delilin
nakzedilmesi: Hükmün delilden farklı olması” demektir (Semerkandî, 6168: 2a.). Üçüncü nakzda bir bütün olarak delil iptal
edildiği için “icmâli nakz” olarak isimlendirilmiştir (Saçaklızâde, 2005: 69.).
Soru soran elbette delil getirebilir, ancak bunu, mu‘allil iddiası hakkındaki delillerini tümüyle ortaya koyduktan sonra
yapmalıdır. Delilinin öncülünün kesinliği hakkında herhangi bir delil ortaya koymadan önce getirilmesine gasb denir.
Mükâbere; dilde doğruyu bildiği halde ona muhalefet etmek, inatlaş-mak anlamına gelir (Ahmed Cevdet, 1294: 11.).
Münâzara’da ise, ilmi bir konuda “savâb”ı ortaya çıkarmayan tartışmadır; bu bakımdan mükâbere, kural dışı bir şekilde
tartışmacıyı susturmak ve ona üstün-lük taslamaktır.
Tevcîh;Semerkandî tevcîh’i Şerhu’l-Mukaddime’de “münâzaracının, sözünü hasmın sözüne doğru yönlendirmesi”
demektir.Takrîb; delili, aranılan şeyi gerektirecek şekilde yönlendirmektir (Sa-çaklızâde, 2005: 68).
Mücârâtu’l-hasm; mu‘allil’in, soru soranın iddiasını kabul etmesi ve soru soran’ın vehmi dolayısıyla iki şey arasında kesin
olduğunu zannettiği gerektirmeyi men etmesidir.
Tartışma Başlamadan Önce Uyulması Gerekli Âdâblar; a. Tartışma konusu olan bilginin sadece lafızlarla mı, mana ile mi veya
her ikisiyle mi ilgili olup olmadığı bilinmelidir. b. Her ilmin kendisine ait terminolojisi ve kabul ettiği (müsellem) öncülleri
olduğu bilinmeli ve bu kabul de edilmelidir. c. Her ilimden ancak onun kolayca verebileceği sonuçlar istenmelidir. d. İlimlerin
delillerinin zayıflık ve kuvvetlilik bakımından derecelen-diğini de bilmelidir (Semerkandî, 2011: 229–230.).
Münazara teorisi yalnızca iki taraf arasında gerçekleşmelidir. Üçüncü bir tarafın olduğu tartışma münâzara değildir.
Münâzara’nın fâil tarafları, mu‘allil ve soru soran (sâil)’dır. Mu‘allil, asıl iddia sahibidir ve iddia ettiklerinin tahrîrve takrîr’ini
yaptıktan sonra delil getirme yükümlülüğü olan ta-raftır. Soru soran, mu‘allil’in iddialarını çürütmeye çalışan taraftır. An-cak
bunu “âdâb” dairesi içinde yapmalıdır; yani amaca ulaşmak için her şey meşru değildir.
20
Münâzara’nın amacı “gerçek ne ise onu olduğu gibi ortaya çıkarma (savâb)”dır. Bu amaç, iddia sahibi ve ispatla yükümlü taraf
olarak, ön-celikle, mu‘allil’e aittir; ancak soru soran’ın da bundan başka bir amaç gözetmesi mümkün değildir. Hatta tarafların
“savâb”dan başka bir amaç için çalışmaları “haram” dahi kabul edilmiştir.
Tartışma Esnasında Uyulması Gereken Adab Kuralları; a. Anlamada karışıklığı önlemek için mecaz söz kullanılmamalı, aynı
şekilde söz aşırı şekilde kısaltılmamalıdır. b. Bıkkınlığa sebep olmamak için söz aşırı derecede uzatılmamalıdır. c. Garip, tuhaf,
yabancı lafızlar kullanılmamalıdır. d. Soru ve cevaplarda mana bakımından çok özet olan lafızlar kullanılmamalıdır. e. Karşı
tartışmacının sözünün tamamı anlaşılmadan sözüne müdahale edilmemelidir. f. Konuyu iyi kavramak için karşı tartışmacının
maksat edindiği şeye müdahale edilmemelidir. g. Gülmekten, sesi yükseltmekten, alaycı tavır takınmaktan kaçınılmalıdır. h.
Karşı hasma yumuşak ve saygılı davranmalıdır. i. Karşı tartışmacıyı hor görerek ondan söz bakımından zayıf/kötü/çirkin
şeylerin çıkmasına sebep olmamalıdır (Kilânî, 184: 13a.). j. Problemlerin biri tamamlanmadan bir başkasına geçilmemelidir. k.
Karşı tartışmacının söylemediği şeyleri söylediğini iddia ederek yalan konuşmamalıdır. l. Sorulmayan şeyleri cevaplamaya
çalışmamalıdır. m. Karşı tartışmacının konuyu daha iyi bildiği görülürse bu ona itiraf edilmelidir n. İnsaf ve anlayış sahibi
olmayandan kaçınılmalı, insaflı ve anlayışlı oluncaya kadar da tartışmaya girilmemelidir. o. Bir görüşü olmayan, sadece
zıtlaşan, muhalefet eden, bağıran ve abartılı sözler söyleyenle tartışılmamalıdır. p. İspat esnasında birbirlerinin sözlerini
kesmemelidirler. r. Tam olarak anlaşılmayan bir bilgi hakkında tartışmaya girilmemelidir. Böyle bir tartışma, gerçekte
zayıflıktır ve kendini rezil etmek-tir. Doğrusu tarafların iyice vakıf olduğu bilgilerle tartışmalarıdır. s. Taraflar birbirleri hakkında
gereksiz şüpheler ortaya atmamalıdır. t. Taraflar konuyla ilgisiz, bilimsel değeri olmayan genel ifade kullan-maktan
kaçınmalıdırlar. u. Taraflar birbirlerine anlamadıkları ve bilgilerinin de az olduğu yerleri açıkça söylemelidirler. (Tûfî, 1987: 13–
16.)
Hakîkî tarifin dört türü vardır: 1. Tam tanım 2. Eksik tanım 3. Tam resm 4. Eksik resm. Hakîkî tarifin özel şartları ile
kastedilen 1. tam tanım’ın yakın cins ve yakın ayırım’dan 2. eksik tanım’ın uzak cins ve yakın ayırım’dan 3. tam resm’in yakın
cins ve hassa’dan 4. eksik resm’in hassa ve yakın cins ve yakın ayırım dışındaki şeyler-den oluştuğunu bilmektir. 5. Ayrıca
ilinti ve ayırım, ilinti ve hassa veya ayırım ve hassa ile tarif yapılamayacağı da bilinmelidir. (Kutbu’d-Din er-Râzî, Thz.: 57.).
Bölmeye gelince, o da bir tür tariftir (Ahmed Cevdet, 1294: 51.). Ancak tarifin tamamlayıcısı durumundadır. Bir bütünün
kendisini oluşturan parçalarına bölünmesi: Örneğin “oda, dört duvar ve bir tavandır; her cisim toprak, su, ateş ve ha-vadır; su,
oksijen ve hidrojenden oluşur.” şeklindeki bölmeler bu türe girer (Ahmed Cevdet, 1294: 51.). Tümelin tikellerine bölünmesi:
Bu türden bir bölmede, bölünenle bölümleri birbirinden farklı şeyler değildir. Örneğin “canlı ya konuşan/düşünen canlıdır, ya
da konuşan/düşünen değildir.” şeklindeki bir bölme bu türdendir.
Hakîkî bölme: Canlıyı “ya konuşan/düşünen canlıdır, ya da kişne-yen canlıdır.” şeklinde bölmek bu türden bir bölmedir. ‘İtibârî
bölme: Bu türden bölmede bölümler bütünüyle birbirinden ayrı şeyler değildir, bir bütünde birbirleri hakkında doğrulanabilen
farklı şeylerdir. Tümelin; cins, tür, ayırım, hassa ve ilinti olarak bölünmesi bu türden bir bölmedir.
Soru soran’ın münâkaza, nakz ve mu‘âraza’sı esnasında eğer mu‘allil delilinin yetersizliğinden dolayı delil değiştirirse mağlup
sayılır. İlaveten soru soran’ın men‘leri karşısında mu‘allil’in baştan beri savuna geldiği konuyu değiştirmesi de mağlup olduğu
anlamına gelir.
Münâzara’da mu‘allil “nakleden” sıfatını alırsa soru soran ondan delil isteyemez, ancak ondan naklettiklerinin sıhhati,
geçerliliği, naklettik-lerinin naklettiği kaynağa uygun olup olmadıklarının kontrol edilme-sini isteyebilir.
Münâkaza hakkında bilinmesi gereken en önemli nokta şudur: Onun delili ve medlûlü çürütme özelliği yoktur. O sadece delil
isteğidir. Tenbîh, yani apaçık (bedîhi) olmakla beraber ilk anda apaçık olduğu kavranılamayan ap-açık öncüllere ulaştıran ve
onları açıklığa kavuşturan şeyler” kullanarak karşılık verebilir.
Eğer mu‘allil, soru soran’ın münâkaza, gasb, nakz ve mu‘araza’sından kurtulamazsa; iddia konusunu değiş-tirirse; mevcut delili
yeterli olmadığından dolayı delilini değiştirirse mağlup sayılır. Çünkü bir tartışma sonsuza kadar devam edecek de-ğildir.
Mu‘allil ikinci, üçüncü, dördüncü delil getirdiğinde soru soran, onları münâkaza, nakz ve mu‘âraza ile men edecektir. Mu‘allil
delil-lerini, kabulü zorunlu şeylerle bitirdiğinde soru soran mağlup olmuş olur. Aksi durumda ortaya bir teselsül çıkar: Daima
mu‘allil delil ge-tirecek, soru soran men‘ edecektir. Münâzara’da teselsülün kabulü de mu‘allil’in mağlup olması (ifhâm)
demektir.

ALLAH CÜMLEMİZE ZİHİN AÇIKLIĞI VERSİN BAŞARILAR…




Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi mblgn 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Mantık 7. 8. 9. 10. ünite özetleri (Ankara İlitam) ANKARA İlitam mblgn 0 5736 26 Kasım 2014 16:30
inkilap tarihi 1.ünite özeti İnkilap Tarihi 1 mblgn 0 6983 11 Kasım 2013 20:16

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Ankara İlitam 1. sınıf 1. dönem özetleri mehmet akif2 ANKARA İlitam 4 26 Ağustos 2019 21:57
Ankara İlitam Kuranı Kerim 1( Ünite özetleri) Medine-web ANKARA İlitam 2 06 Ocak 2015 19:48
1. SINIF Mantık özetleri(ANKARA İLİTAM ) Medine-web ANKARA İlitam 0 22 Aralık 2013 21:19
Ankara İlitam Felsefe 2. Ünite f_kryln ANKARA İlitam 0 01 Kasım 2013 16:23
Dicle İlitam Mantık Özeti(8. Ünite) f_kryln DİCLE İlitam 0 25 Ekim 2013 15:35

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.