Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Cuma-Bayram-Kandiller (https://www.forum.medineweb.net/648-cuma-bayram-kandiller)
-   -   Miraç kandili**hakkında her şey (https://www.forum.medineweb.net/cuma-bayram-kandiller/4748-mirac-kandilihakkinda-her-sey.html)

NUR 27 Temmuz 2008 14:40

Miraç kandili**hakkında her şey
 
Miraç Kandili, nedir, peygamberimiz niçin miraca çıkmıştır, en iyi şekilde nasıl değerlendirilir?

Miraç Kandili
Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir. Miraç bir yükseliştir, bütün süfli duygulardan, beşeri hislerden ter temiz bir kulluğa, en yüce mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (a.s.m.) şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir terakki ufkudur.
Bu ulvi seyahat, mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur'ân-ı Kerimde âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha Kur'ân'da şöyle anlatılır: “Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” (İsra Suresi, 1)
Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm Sûresinde şöyle' anlatılır:“O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki, onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi, 7-18
Miraç Kandili nasıl oldu
Miraç, Receb ayının 27. Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâ'ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî huzura yükselmesidir.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan (Mekke'den), Mescid-i Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi. Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın makamına uğradı, orada iki rekât namaz kıldı, daha sonra Mescid-i Aksâ'ya geldi. Orada bütün peygamberler kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam burada peygamberlere iki rekat namaz kıldırdı, bir hutbe okudu.
Bir rivayette Hz. İsa'nın doğduğu yer olan Betlaham'a uğradı, orada da iki rekât namaz kıldı. Ve bugün Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu yerden Muallak Taşının üzerinden Miraça yükseldi.

Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine “Hoş geldin” dediler, tebrik ettiler.
Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub ortası (kâinatın bittiği yer) Sidretü'l-müntehâ'ya geldiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan akan (Nil, Fırat) dört nehir gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret etti.
Hz. Cebrail'in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müşerref oldu.
Süleyman Çelebi'nin dediği gibi

“Aşikâre gördü Rabbü'l-izzeti/Âhirette öyle görür ümmeti” İnşaallah...
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin huzurundan döndükten sonra Hz. Musa ile karşılaştı., “Allah ümmetine neyi farz kıldı?” diye sorunca, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam “50 vakit namaz” buyurdu.

Hz. Musa'nın, “Rabbine dön, azaltması için Rabbinden niyazda bulun, ümmetin buna güç yetiremez” demesi üzerine, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu, her seferinde 10 vakit indi, sonunda beş vakitte karar kıldı.

Daha sonra Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail'in rehberliğinde Cenneti, Cehennemi, âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi, gördü, Mekke'ye döndü.

Sabah olunca Kabe'nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı. Onlar Peygamberimizden delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam de onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber verdiği gibi gördüler, ama iman nasip olmadı.

Ama yine de Peygamberimizden üst üste Miraça çıktığına dair delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs'e, Mescid-i Aksâ'ya uğradığını anlatınca Kureyşliler, “Bir ayda gidilebilen Bir yere Muhammed nasıl bir gecede gidip gelebilir?” diye itiraz ettiler, ardından da Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar, “Mescid-i Aksâ'yı bize anlatır mısın?” diye Peygamberimize soru yönelttiler.Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı:
“Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü'l-Makdis'i bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana, ‘Beytü'l-Makdis'in kaç kapısı var?’ diye sordular. Halbuki ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.”

Bunun üzerine müşrikler:
“Vallahi dos doğru tarif ettin” dediler, ama yine de iman etmediler.

O esnada Hz. Ebû Bekir çıkageldi, müşrikler durumu ona haber verdiler. Hz. Ebû Bekir, “Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz doğrudur” diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir “Sıddîk, tereddütsüz inanan” ünvanını aldı.

peygamberimiz neden miraca çıktı?
Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı, halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman yayınlamasıdır.
Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri, özel ve cüz'i, diğeri de geniş ve genel mahiyette bir konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz'i anlamda ilham etmesi birinciye örnektir.

Ama Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin üstünde bir büyüklük ve yücelikte, kâinatın Rabbi, bütün varlıkların Yaratıcısı olarak Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve mükemmel olanına misaldir.

Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakka, diğeri de Haktan halka. Birisi mi'râcin bâtıni tarafı olan velayet yönüdür, diğeri de zahiri tarafı olan risalet yönüdür.

Yani Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna çıktı, başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih ve zikirlerini toplu olarak (askerin komutana tekmil vermesi gibi) arz etti. Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi.

mislimya 27 Temmuz 2008 17:19

Cvp: Miraç kandili**hakkında her şey
 
Allah sizden razı olsun kardeşim

yalnız bişi düzeltmek istiyorum.daha doğrusu eklemek istiyorum kardeşim izniniz olursa

necm suresinin 1 . ayetinden 18. ayete kadar devam eder mirac hadisesi


isra suresi birinci ayette


Kulu Muhammed'i geceleyin, Mescid-i Haram'dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i
Aksâ'ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O'dur.
zahiren anlatır bize miracı


oysa necm suresinde birinci ayetten itibaren miracı anlatır


mirac hadisesi ni efendimiz sallallahu aleyhi vessellem dört mertebede yaşadı
miracın birinci mertebesi fiiller aleminde, bu alemde,


ikinci mertebesi esma mertebesinde ,
üçüncü mertebesi hakikat mertebesinde hakikatte yaşadı.
dördüncüde marifet mertebesi ( aklın ) , cebrailin bırakıldığı yer. Peygamber efendimiz miracın


iki mertebesini fiiller alemi,( ef al alemi )ve esma alemini burada yaşadı.gördü.nasıl gördü.tabii ki rabbim ona gördürdüğü için gördü.
zaten peygamber efendimizin sallallahu aleyhi vessellemin duası vardır


YA RABBİ BANA EŞYANIN HAKİKATİNİ GÖSTER

Eşyanın hakikati esma mertebesidir işte.isimleri görebilmek.eşyanın hakikatini görebilmekte isimleri görmekle olur.mesela bir çiçeğe
baktığında esmaları isimleri gördün. fiiller aleminde esma yaşantısı dır bu.


sanatla yaratmışsın yarabbi SANİ sin dedin


ne de güzel süslemişsin MÜZEYYEN olan rabbim dedin


üzerindeki nakışlara hayretle baktın NAKKAŞ ismini gördün mesela
işte bu dünyada fiiller aleminde esmaları gördün yaşadın .fiilller neden ? gördün bildin rabbine ibadete başladın.
kimin için ibadet yaptığının farkına vardın........her şeyin bir yüzü esma mertebesidir . yani isimleri gördün.

Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vessellemde de öyle işte.her şeyin MİRAC ında öyle bu alemde hem ef al hemde esma alemini
olarak bu dünyada yaşadı.

MİRAC a çıkış olayında hakikat ve marifet mertebesini yaşadı

birinci mertebede anlatılanlar kitaplarda herkes recep ayının 27. gecesi mirac kandilidir. her kes bu geceyi bekler . bu efal fiiller yani

{bu dünya hayatı) birinci mertebedir işte .
o gece gelecek MİRAC hadisesi anılacak. ne yapmak lazım ? hangi duaları okumak lazım? hangi tesbihleri çekmek lazım . işte bu hal
efal alemidir . işte bazı kaynaklara göre 12 rekat namaz bazı kaynaklara göre 100 rekat namaz kılınır der. işin bu kısmı şeriat

kısmıdır. birinci mertebesi budur arkadaşlar. o gün oruç tutarız, gece ibadeti yaparız,o geceye ait, boş durmayız.o geceyi andık.o

gecenin hürmetine bişiler yapmaya başladık işte birinci mertebesi miracın.




mislimya 27 Temmuz 2008 17:57

Cvp: Miraç kandili**hakkında her şey
 
oruç tutmak bir fiil

namaz kılmak bir fiil

sadaka vermek bir fiil

bu şerri kısmıdır esma kısmı ise peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vessellem bunu yaşıyordu. hem efal hem esma alemini

yaşıyordu. sadece o geceye özel değil. efendimizin sallallahu aleyhi vessellemin hayat tarzıydı. o geceleri uyumaz ibadet eder .


gündüzleri çoğunlukla oruçluydu.kuran ı kerim zaten yaşantısıydı.her varlığı rabbimin isimlerinin yansıması olarak görürdü.
biliyorsunuz mirac hadisesinden önce


Canımız Peygamberimiz o güzeller güzeli Efendimiz sallallahu aleyhi vessellem MİRAC olayından önce büyük sıkıntılar içindeydi.

Müşrikler yapılan İslam davetini eğlence konusu edinmişlerdi. Eğlenmelerine, alaylarına, iftiralarına rağmen, İslâm'ın

yayılışının önünü alamayınca, Kendilerini rahatsız eden bu durum onların da sertleşmelerine ve katılaşmalarına sebep
olur.sözlü hakaretle yetersiz olunca işkenceye başlarlar zayıf ve kölelerden başlarlar yaptıkları eziyetlere
o güzeller güzeli Efendimiz sallallahu aleyhi vessellem üzüntü içindedir.müslümanları habeşistana hicrete gönderir.
Olayların yatışmaması, Peygamber efendimizi sallallahu aleyhi vessellemi başka çıkış yolları aramaya yöneltir. Yanına
azatlı kölesi zeyd'i alarak Taife gider, hiç ummadığı ve beklemediği bir şekilde, şiddetle karşılanır. Kabul edilmek bir yana canlarını zor kurtarırlar.

Mekke ikliminde Müslümanların, üç yıl boyunca aç ve susuz, yaşmaları çok zor olmuştur. Özellikle çocukların, yaşlıların,
hastaların, yaşaması çok daha zor olmuştur.

Müslüman olmamasına rağmen kendisine sürekli destek olan amcası Ebû Talip vefat eder, hem de kelimeyi şehâdet
getirmeden.

yaşlı ve biricik hanımı, çocuklarının anası ve en büyük destekçisi, Hz. Hatice Peygamberimizi dünyada, düşmanlarıyla baş
başa bırakarak o da âhîret'e irtihal eder.
işte bu olaylardan sonra onun çok çok üzülmesi , rabbimiz onun halini görüyordu,halini biliyordu,o sıkıntının
üstüne,mükafaat olarak hakikati marifet mertebesiyle mirac ı yaşattı rabbim.

Huzurİslam 27 Temmuz 2008 20:00

Cvp: Miraç kandili**hakkında her şey
 
Eline yüreğine sağlık Nur kardeşim paylaşım çok güzeldi...

mislimya 27 Temmuz 2008 20:09

Cvp: Miraç kandili**hakkında her şey
 
şimdi necm 18 . ayette ne diyor? rabbimiz


Andolsun ki o, Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü.


şimdi bu büyük ayete gelmeden önce,,,,,en büyük emanet neydi onu düşünelim. rabbimizin bize verdiği en büyük emanet ENE

çünkü en büyük emanetle en büyük ayet birbiriyle çok büyük alakalı Ahzap suresi 72 . ayette

Bismillahirrahmanirrahim

بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ

اِنَّا عَرَضْنَا اْلاَمَانَةَ عَلَى السَموَاتِ وَاْلاَرْضِ وَاْلجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا اْلاِنْسَانُ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولاً


“Biz, emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik. Onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi. O cidden çok zalim, çok cahil bulunuyor.”

inna muhakkak biz inna edattır aynı zamanda edattır.emaneti biz göklere yere dağlara arz ettik diyor.arada arz ettik

dağlar yer gökler emaneti almaktan sakındılar diyor.

şimdi teklif demiyor bakın. ARZ edildi diyor.yani sen bu emaneti yüklenebilirmisin bunu yapabilirmisin.

mesela bir kumandan,askerini çağırır der ki:

sana filan bir vazife vereceğim,filan yere git.filan yazıyı yaz,bu işi sen gör.

bu asker der ki kumandanım benim yazı yazmam yok ki .....

tamam o askerden o arz düşer neden okuması yazması yok o görevi o yapamaz.okuma yazma bilen birinin gelmesi lazım.

eeee yerler gökler dağlar okuma yazma bilmiyor.ilim yapmıyor.kim yapıyor ilimi kim okuyabiliyor.işte okuma yazma bilen İNSAN gelecek bunun başına bu emaneti yüklenebilecek. ALLAH IN EMANET İ

tüm emanetleri rabbim bize niçin verdi (akıl,evlat,kaş,göz,mal,kulak ,el,ayak,vs.vs.vs.vs. say sayabildiğin kadar)

taha suresinde enellahü diye bir ayeti kerime var. BEN ALLAH IM bana ibadet edin diyor.Rabbimiz olduğunu ben nasıl idrak edeceğim. cenab ı allah bana her türlü emaneti verdi. göz verdi kulak verdi . ben görüyorum işitiyorum.
innehü ve semiul basir dediği zaman anlıyabiliyorum.görmenin ve işitmenin nasıl olduğunu,,,,bana göz vermeseydi,,görmekten bahsetmiş olsaydı görmeyi görmeyi bilmeyen insan, ne bilir.

Cenab ı hak ENE yi ne için verdi. [COLOR=#000000]kendi ENE sinin varlığının bilinmesi için işte.......ENE yi vermemiş olsaydı ben Allah ın ENE sini ,allah ın BÜYÜKLÜĞÜNÜ nasıl bilebilirdim.Cenab ı hak ENE yi kendisini tanımamız için verdi.kendisini bu şekilde tanıyacağız.
ama ammaaaa ENE yi ters kullandığın zaman,,,,,

İŞTE NECM SURESİNİN BİRİNCİ AYETİNDEN İTİBAREN BUNDAN BAHSEDİYOR
vennecmi ize hevaa : kayan yıldıza yemin olsun ki demiş . ven nec mi derken ki vav yemin vav larından birtanesi sonundaki esire
olduğundan yemin vavı olduğunu anlıyoruz.
iza heva : iza da burada geçmiş zaman kiplerinden mesela diyor ki:kayan yıldıza yemin olsun ki kayan yıldız da denir inen yıldız da denir. batıni yönden ayetimizi ele alıyoruz.
mesela güneş indi deriz.akşam üzerileri kimi böyle tabirler kullanırya ,, kimi güneş battı der ,, nereye indi güneş??
kayan yıldız derken İNEN YILDIZ yani yıldız indiği zaman gökyüzünden yeryüzüne indi manasında değil.... şimdiiii necm biliyorsunuz yıldız burda bir yıldıza Cenab ı hak yıldıza yemin ediyorsa bilmeliyiz ki bu çok önemlidir.ve sonunda HEVA diyorsa ENANİYETİN YILDIZI BU İŞTE anlıyabildik mi arkadaşlar heva yıldızı her kişinin bir yıldız dönemi olur yaşadığı hayatında,yıldız gibi parladığı bir dönemi,her kesin tanıması açısından demiyorum.çok verimli olduğu zaman,,gösterişli bir şan şöhret kazandığı zaman,,yıldız denir star denir.ven necmi iza heva derken hevasının ve hevesinin indiği yıldız
heva yıldızı burada nefis yıldızı
ven necmi iza heva hevaların heveslerin indiğinde, heveslerinden vaz geçtiğinde,heva ve hevesleri yok olduğunda
iza dı di anlamı veriyor burada heva ve hevesleri yok olduğunda ,yani bir yıldız durumundayken ,mesela ilim sahibi
oldu, bunu kendinden değilde Allahtan bilirse,kendine mal etmezse ,hevesi allah olursa ,İŞTE NEFİS YILDIZINI indirmiştir.
verilen en büyük emaneti ENE yi doğru ölçüde kullanmıştır.

mislimya 27 Temmuz 2008 20:13

Cvp: Miraç kandili  hakkında her şey
 
necm suresinde ikinci ayette Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vessellem efendimiz için o hiç sapmadı diyor.

Efendimiz hiç bir zaman heva ve hevese kapılmadı


ben peygamberim diye övünmedi. yaptıklarını kendinden bilmedi. o hep nefis yıldızını indirdi. hiç parlak tutmadı.

her şeyde rabbini gördü.

AşıkıZehra 27 Temmuz 2008 20:16

Cvp: Miraç kandili  hakkında her şey
 
Allah razı olsun çok güzel bir yazı...bende bir şey eklemek istiyorum.
Bir hocaefendiden duymuştum Resulullah(saa) miraca bir kez değil birkaç defa çıkmış, Allahualem.

YOLCUYUM 27 Temmuz 2008 21:05

Cvp: Miraç kandili hakkında her şey
 
RABBim her ikinizden de razi olsn insallah..

mislimya 27 Temmuz 2008 21:26

Cvp: Miraç kandili  hakkında her şey
 
3.ayette ve ma yenti kü

nataka konuşma

yentikü konuşur

ma yentikü konuşmaz

o keyfine göre konuşmaz.kendi hevesine göre konuşmaz.neden ?

çünki

NEFİS YILDIZINI indirmiş.NEFİS YILDIZI diye bir şey kalmamış.heva hevesler konuşmuyor Peygamberimiz de.

pekiiiiii soralım şimdi NEYLE KONUŞUR? vahiyle konuşur.

nefsimizi benliğimizi indirmemiz lazımmm.konuşurken dikkat edelim.hevamızdan hevesimizden konuşmayalım . o ne yapmış? nereye gitmiş?kiminle konuşmuş? kaça almış?

kulaklarımıza çöp sokmayalım arkadaşlar.

peygamberimizin dünyaya ait arzusu hevesi yok ki ne konuşsun.dünyaya ait beklentin arzun hevesin olursa konuşursun.oda olsun buda olsun şunu yiyelim şuraya gidelim.onun şusu çok güzel. HEVA HEVES tir işte bunlarda


MİRAÇ HADİSESİ YAŞANTININ KENDİSİDİR.


4, ayette o ancak kendisine vahy oluna nı söyler. peygamberimizin konuştuğu her şey vahy dir.


cebraili gerçek suretiyle görmüştü diyor.ilk görüşü ef al aleminde yani dünya alemindeydi.,ilk vahiy meleğini


5. ayette Onu, müthiş kuvvetleri olan biri öğretti . burada peygamber efendimizin akıl mertebesi CEBRAİL

her kesin akıl mertebesi var.yükseldikçe cebrail mertebesine çıkıyor akıl

[B] 7. ayet o ufkun en yukarısında idi . en yukarısı en son mertebe Sidretü'l- Müntehâ en son mertebe cebraille beraber gittikleri yerin en sonu

orasıda ilmin ibadetin bittiği yer, 7 kat göklerin sınırı Sidretü'l- Müntehâ sidre ağaç demektir.

eskiden bir yeri tarif ederken mesela son ağaçtan dön

son ağacın berisinde son ağacın önünde ineyim gibi tabirler kullanılırdı.

neden ağaç denmiştir? bir şeyin en son noktasını belirtmek için işaret. keyim alemlerin bitip gayb alemlerin başladığı yer.

9.ayette Onunla arasındaki mesafe, iki yay kadar, yahut daha az kaldı.

10. ayette (Allah), kuluna verdiği vahyi verdi. CEBRAİL aleyhisselamdan bahsediyor.
[B]
11.ayet Onun gördüğünü kalb(i) yalanlamadı. zaten kalbiyle görüyordu zaten çok şaşırmadı diyor.gözünün gördüğünü
daha ef al aleminde (dünya aleminde)yaşarken eşyanın zahirden batınını duası oydu
BANA EŞYANIN AHKİKATİNİ GÖSTER demesi zaten o biliyordu. ama iki mertebede yaşamıştı efal aleminde ve esma mertebesinde
diğer iki mertebesini şimdi gördü.onun için diyor gözünün gördüğünü kalbi yalanlamadı.
12.ayet Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız.
13. ayet Andolsun onu bir kez daha görmüştü.CEBRAİL aleyhisselam ı gerçek suretinde gördü.

14. ayet Sidretü'l- Müntehâ'nın yanında gördü
15.ayet Ki Cennetü'l- Me'vâ onun yanındadır.meva cennetinin başladığı yer .
16 ayet Sidre'yi kaplayan kaplıyordu.allahın nuru kaplamıştı.Peygamber Efendimizin sallallahu aleyhi vessellemin
sidreyi müntehara hakikati muhammediyenin şeceresi
17. ayet (Peygamberin) gözü şaşmadı ve sınırı aşmadı.halbu ki efendimiz o alemleri yeni görüyordu.gözü yinede şaşmadı başka yere bakmadı.
ilk gittiğimiz bir yere çok muhteşem bir yere bir camiye gittiğimizi düşünelim.avizesine halısına nakışına gözümüz takılır dimi?gözümüzü alamayız.
düşünün kü efendimiz cenneti gezdi.ama onun gözü şaşmadı.bakmadı hiç birşeye.ilgi duymadı.gözü ordaydı çünki başka yere bakmadı






mislimya 27 Temmuz 2008 21:57

Cvp: Miraç kandili  hakkında her şey
 
geldik en büyük ayete

necm suresi 18

18. ayet Andolsun ki o, Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü.

neydi bu en büyük ayet?eğer gözü şaşsaydı,,gözü başka yere ilişseydi.,demekki o büyük ayeti göremiyecekti

demekki bizim gözümüzn şaşmaması lazım.bir şeylerde takılı kalmaması lazım. Efendimizin tek bir gayesi vardı işte o en büyük ayeti görmek
neyi gördü? KENDİ HAKİKATİNİ gördü.hz rasullahın sallallahu aleyhi vessellemin kendinde mevcut olan hakikati muhammediyenin o
en geniş şekliyle o akşam gördü.
kendi hakikatini gördü.
KENDİ HAKİKATİ NEYDİ? Cenab ı hakkın yansımasıydı. onu fark etti. bende ki yansıma Cenab ı hakkın yansımasıymış HAK mış bendeki dedi

bunu tabi MARİFET MERTEBESİNDE izlemiş oldu.hakikat ve marifet mertebesinde bunu bildi.
mesela şimdi: şöyle bir tohum , bir çekirdek o çekirdeğin tohumun içinde neler vardır?bir ağacı meydana getirebilecek bütün unsurlar
vardır dimi? ağacın bütün zerrelerinden dalı yaprağı çiçeği meyvası,tekrar meyve içindeki tohum silsileyi devam ettirmek için şeceresi olarak vardır dimi tohumun içerisinde
böyle bir hakikati muhammediyeyi GÜL gibi açıldı o anda bütün alemler ve kendinden sonra gelecek olan bütün ümmetini gördü.
onun idrakine vardı. kendi hakikati bütün ümmetine verilmiş hakikatlerdi.yani çok basit şeyler değil .
çekirdeğin içini görmek onun için ağacı örnek vermiş.

gördüğü bu
kendi şeceresi açıldı.kıyamete kadar gelip geçecek olan ümmetinin hepsi o anda onun gözünün önüne serildi.bir gül gibi
açıldı.kokusunu dahi bıraktı.

Emekdar Üye 27 Temmuz 2008 23:56

Mi'rac-ı Mübarek'in Başladığı Yer
 
Mirac imanın başladığı yerdir

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki
Peygamber efendimiz, Ümmihani’ye miracı söyleyince, aman kimseye anlatma, kimse inanmaz ve inananlar da vazgeçer dedi. Peygamber efendimiz de, (O halde anlatacağım, inanmayacak olan sonra da vazgeçer. Çürük taşlar üzerine bina olmaz. Ayrılacak olan şimdiden ayrılsın, sağlamları kalsın) buyurdu. Akıl durdu, zaman durdu, her şey durdu, iman başladı. Peygamber efendimizin hiç yalan söylemediğini, müşrikler de biliyordu. (Cenneti, Cehennemi gidip gören mi var?) diyenler oluyor. Evet, var. Kim var? Hayatında hiç yalan söylememiş olan, Muhammed aleyhisselam var.
Her mübarek gece kıymetlidir; fakat mirac gecesinin ayrı bir özelliği vardır. Istırap ve sevincin bir arada yaşandığı gecedir. Peygamber efendimiz, bir ay Taif’te İslamiyet’i anlattı, hiç kimse inanmadı, alay ettiler, çocuklara taşlattılar.
Üzüntülü bir şekilde dönerken, bir bağ kenarında oturup biraz istirahat etti. Addas adındaki, bağın bekçisi üzüm getirdi. Peygamber efendimiz, Bismillahirrahmanirrahim deyince, Addas şaşırdı, bu sözü buralarda hiç duymadım dedi. Peygamber efendimiz, sen nerelisin diye sorunca Nineveliyim dedi. Kardeşim Yunus’un ülkesindensin, o da benim gibi peygamberdi buyurdu. Addas, Yunus’u buralarda kimse bilmez, bu güzel yüzün, bu güzel sözlerin sahibi asla yalancı olamaz dedi ve iman etti. Ben de sizinle gelmek istiyorum dedi. Peygamber efendimiz, şimdi sen burada kal, yakında ismimi her yerde işitirsin, o zaman bana gel buyurdu. Bir ay kimse inanmadı, yolda dönerken bir kişi iman etti.
Gece, Ümmihani’nin evine geldi, amcan oğlu Muhammed’im buyurunca Ümmihani, haber verseydiniz yiyecek bir şeyler hazırlardım, yedirecek bir şeyim yok dedi. Peygamber efendimiz, yiyecek içecek gözümde yok, Rabbime ibadet edecek bir yer bana yeter buyurdu.
Allahü teâlâ Cebrail aleyhisselama, Habibim bu halde gene bana yalvarıyor, çok üzüldü, onu ben teselli edeceğim, git Habibimi bana getir buyurdu. Önce, Mescid-i Aksa’ya geldi, bütün peygamberlere imam oldu. Peygamber efendimiz gitti, Allahü teâlâyı bilinemeyen, anlaşılamayan şekilde, zamansız ve mekânsız olarak gördü. Yâ Rabbi, ümmetim için de bunu isterim dedi. İşte, beş vakit namaz, bize mirac olarak verildi.

Miracda ne hikmetler vardır! Namaz kılmayan, miracdan mahrumdur. 1400 senedir devam eden, başka bir olay yoktur. İşte mirac, 1400 senedir devam ediyor. Mirac, aklın bittiği, imanın başladığı yerdir. Mirac namazdır. Allahü teâlâ, namaz gibi bir nimeti insanlara ihsan etti. Namaz, Allah sevgisini arttırır, duanın kabulüne de sebeptir. Namaz varsa, hayat vardır. Namaz yoksa, hayat yoktur. Beş vakit namaz kılmaktan mahrum olan, her şeyden mahrumdur!


mislimya 28 Temmuz 2008 07:10

Cvp: Miraç kandili  hakkında her şey
 
kardeşim siz zahiri yönden isra suresi birinci ayette olduğu gibi anlatmışsınız

Allah Razı olsun

bizim anlatmaya çalıştığımız ise batıni yönü

rabbim idrak etmemimizi

kendimizdeki hakikati görmemizi nasip etsin inşallah

Emekdar Üye 28 Temmuz 2008 09:41

Cvp: Miraç kandili  hakkında her şey
 
amin kardeşim amin...

YOLCUYUM 28 Temmuz 2008 23:04

Mi`rac Gecesi
 
Mi`rac Gecesi

Recebi serifin 27. gecesi Mi´rac gecesidir. Yatsi namazindan sonra 12 rek´at "Hacet Namazi" kilinir. Beher rekàtte Fatiha´dn sonra 10 ihlasi serif okunur.
Namaza niyet:
"YA RAbbi, rizal serifin icin niyet eyledim namaza. Bu gece yedi kat gökleri ve bütü esrarini göstererek muhabbetin ile müserref kildigin sevgili habibin Resul- i Zisan Efendimiz hürmetinle ben aciz kulunu afvi ilahine ve rizal ilahine mazhar eyle, Allah´u Ekber"

Namzdan sonra:
4 Fatihai Serife
100 defa
Subhanallahi velhamdü lillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber. Vela havle vela kuvvete illa billahi-l aliyyi`l aziyim.

100 Istigfari serif
100 Salevati serife, okunup dua yapilir.

Bu NAmzda, ihlaslar yüzer adet okunursa veya bu namz 100 rek´at olarak kilinirsa, bunu yerine getiren mü´min huzuri ilahiye namaz borclusu olarak cikmaz.

[URL=http://img.blogcu.com/uploads/baharhabercisiyim_004.JPG target=_blank].[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Emekdar Üye 28 Temmuz 2008 23:08

Cvp: Miraç kandili  hakkında her şey
 
İlgili konu ile birleştirilmiştir.
Allah razı olsun YOLCUYUM..

YOLCUYUM 28 Temmuz 2008 23:11

Cvp: Miraç kandili  hakkında her şey
 
Alıntı:

Ecrin Üyemizden Alıntı
İlgili konu ile birleştirilmiştir.
Allah razı olsun YOLCUYUM..


amin cümlemizdn insallah :)

TÜRKcan 29 Temmuz 2008 12:04

Miraç gecesine özel..
 
Mi'rac Gecesi
Receb-i şerîfin 27'nci gecesi „Mi'rac gecesi“dir. Yatsı namazından sonra 12 rek'at „Hacet namazı“ kılınır. Beher rek'atte Fâtiha-i şerîfeden sonra 10 İhlâs-ı şerîf okunur.
Namaza niyet: „Yâ Rabbî, rızâ-i şerîfin için niyet eyledim namaza. Bu gece yedi kat gökleri ve bütün esrârını göstererek muhabbetin ile müşerref kıldığın sevgili habîbin Resûl-i Zîşan Efendimiz hürmetine ben âciz kulunu afv-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne ve rızâ-i ilâhîne mazhar eyle, Allâhü Ekber.“
Namazdan sonra:
4 Fâtiha-i şerîfe,
100 defa:
سُبْحَانَ اللهِ وَالْحَمْدُ ِللهِ وَلاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَاللهُ اَكْبَرُ وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ
„Sübhânallâhi vel-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil-azıym“
100 İstiğfâr-ı şerîf,
100 Salevât- şerîfe
okunup duâ yapılır.
Bu namazda, İhlâs-ı şerîfeler 100'er adet okunursa veya bu namaz 100 rek'at olarak kılınırsa; bunu yerine getiren mü'min huzûr-i ilâhîye namaz borçlusu olarak çıkmaz.
Mi'rac gecesinden sonraki gün, mutlaka oruçlu olmalıdır. O gün öğle ile ikindi arasında 4 rek'at namaz kılınır. Her rek'atte Fâtiha-i şerîfeden sonra
5 Âyetü'l-Kürsî,
5 „Kul yâ eyyühel-kâfirûn...“,
5 İhlâs-ı şerîf,
5 „Kul eûzu birabbil-felak...“,
5 „Kul eûzu birabbin-nâs...“
okunur.

Muhteşem 29 Temmuz 2008 12:08

Cvp: Miraç gecesine özel..
 
bugün mirac boş boş oturmak yok!!! alın elinize tesbihleri edin tövbenizi tabiki bende.................. günahları affettirmek gerek böyle piyango geceler herzaman ele geçmez.......

TÜRKcan 29 Temmuz 2008 13:18

Cvp: Miraç gecesine özel..
 
Alıntı:

Muhteşem Üyemizden Alıntı
bugün mirac boş boş oturmak yok!!! alın elinize tesbihleri edin tövbenizi tabiki bende.................. günahları affettirmek gerek böyle piyango geceler herzaman ele geçmez.......

evet son piyango gecemiz olabilir..tüm mü'min kardeşlerimize dua edelim inşAllah..hocamız da alın tesbihleri dediğine göre

Allah herkestan ebeden daimen razı olsun..

TÜRKcan 29 Temmuz 2008 20:20

Cvp: Miraç gecesine özel..
 
Miraçla gelen hediyeler

Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri, Cenneti, âhireti, hattâ Cenab-ı Hakkın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı, aksi beyanı olmayan o yüce insan mü’min ruhlara manen şöyle diyordu: “Sizin inandığınız, melekleri, âhireti, Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır, mevcuttur; tereddüt ve şüphe etmeyiniz.” Böylece mü’minler sonsuz bir imana ermenin saadetine kavuştular.

İkincisi: İnsan herşeyi merak ediyor. Ayda hayat var mı, yok mu diye araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî Sultanın memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor.

Mü’minler merak ediyorlar. “Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak, bizden ne istiyor, anlasaydık” derken, İki Cihan Serveri yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanının razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâmın diğer esasları ve ibadetleridir.

Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş, sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki, bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray verilse ne kadar sevinir.
Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir.

Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz Miraçta Cenab-ı Hakkın cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin Cennette mü’minlere de nasip olacağı müjdesini verdi. “Ayın on dördünü nasıl açıkça gözünüzle görüyorsanız, Rabbinizi de öyle Cennette apaçık göreceksiniz” buyurarak bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi.

Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla anlaşıldı. Kâinata nisbetle küçük bir varlık, zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki, bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere, “Sen paşa oldun” dense ne kadar sevinir.
Öyle de âciz, fani, devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana birden, "Sonsuz ve baki bir Cennette Rahman ve Rahîm olan Allah’ın rahmetine gireceksin" dendiğinde o insan ne kadar büyük bir mevki ve makama çıkar. Cennette hayal hızında, ruh genişliğinde, akıl akıcılığında, kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde seyir ve seyahate erecektir. Cenab-ı Hakkın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi? Miraçın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir. (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 31. Söz.)

Miraç Gecesi Namazı
Miraç gecesi kılınacak namaz on iki rekattır. İki rekatte bir selam verilerek kılınacak olan namaz on iki rekat ile bitirilir. Her rekatte Fatihadan sonra on kere ihlas okunur. Kılınma zamanı yatsı namazı kılındıktan sonra, imsak vaktine kadar ki herhangi bir vakit olabilir. Bu oniki rekat namaz bittiği zaman selamdan sonra yüz defa :

“SübhanAllahi vel hamdülillahi vela ilahe illAllahü vAllahü ekber vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim” duası okunur.

Ardından da yüz kere istiğfar yapılır.

Miraç Gecesinin Gündüzünde Kılınacak Namaz
Miraç gecesinin gündüzünde öğlen namazını kıldıktan sonra sonra dört rekat namaz kılınır.
Bu namazın;birinci rekatında Fatiha’ dan sonra bir kere Felak suresi, ikinci rekattan sonra bir kere Nas suresi, üçüncü rekatta üç kere Kadr suresi, dördüncü rekatta elli kere İhlas suresi okunur.

melis 30 Temmuz 2008 09:33

Cvp: Miraç kandili  hakkında her şey
 
[B][FONT=Century Gothic][SIZE=2]Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir. Miraç bir yükseliştir, bütün süfli duygulardan, beşeri hislerden ter temiz bir kulluğa, en yüce mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (a.s.m.) şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir terakki ufkudur.
Bu ulvi seyahat, mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur'ân-ı Kerimde âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha Kur'ân'da şöyle anlatılır:

“Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” (İsra Suresi, 1)

Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm Sûresinde şöyle' anlatılır:

“O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki, onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi, 7-18.)

Miraç nasıl oldu?
Miraç, Receb ayının 27. Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâ'ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî huzura yükselmesidir.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan (Mekke'den), Mescid-i Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi. Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın makamına uğradı, orada iki rekât namaz kıldı, daha sonra Mescid-i Aksâ'ya geldi. Orada bütün peygamberler kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam burada peygamberlere iki rekat namaz kıldırdı, bir hutbe okudu.
Bir rivayette Hz. İsa'nın doğduğu yer olan Betlaham'a uğradı, orada da iki rekât namaz kıldı. Ve bugün Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu yerden Muallak Taşının üzerinden Miraça yükseldi.

Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine “Hoş geldin” dediler, tebrik ettiler.
Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub ortası (kâinatın bittiği yer) Sidretü'l-müntehâ'ya geldiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan akan (Nil, Fırat) dört nehir gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret etti.
Hz. Cebrail'in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müşerref oldu.
Süleyman Çelebi'nin dediği gibi

“Aşikâre gördü Rabbü'l-izzeti/Âhirette öyle görür ümmeti” İnşaallah...

Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin huzurundan döndükten sonra Hz. Musa ile karşılaştı., “Allah ümmetine neyi farz kıldı?” diye sorunca, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam “50 vakit namaz” buyurdu.

Hz. Musa'nın, “Rabbine dön, azaltması için Rabbinden niyazda bulun, ümmetin buna güç yetiremez” demesi üzerine, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu, her seferinde 10 vakit indi, sonunda beş vakitte karar kıldı.

Daha sonra Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail'in rehberliğinde Cenneti, Cehennemi, âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi, gördü, Mekke'ye döndü.

Sabah olunca Kabe'nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı. Onlar Peygamberimizden delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam de onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber verdiği gibi gördüler, ama iman nasip olmadı.

Ama yine de Peygamberimizden üst üste Miraça çıktığına dair delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs'e, Mescid-i Aksâ'ya uğradığını anlatınca Kureyşliler, “Bir ayda gidilebilen Bir yere Muhammed nasıl bir gecede gidip gelebilir?” diye itiraz ettiler, ardından da Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar, “Mescid-i Aksâ'yı bize anlatır mısın?” diye Peygamberimize soru yönelttiler.

Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı:
“Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü'l-Makdis'i bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana, ‘Beytü'l-Makdis'in kaç kapısı var?’ diye sordular. Halbuki ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.”

Bunun üzerine müşrikler:
“Vallahi dos doğru tarif ettin” dediler, ama yine de iman etmediler.

O esnada Hz. Ebû Bekir çıkageldi, müşrikler durumu ona haber verdiler. Hz. Ebû Bekir, “Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz doğrudur” diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir “Sıddîk, tereddütsüz inanan” ünvanını aldı.

Peygamberimiz neden mirac’a çıktı?
Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı, halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman yayınlamasıdır.
Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri, özel ve cüz'i, diğeri de geniş ve genel mahiyette bir konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz'i anlamda ilham etmesi birinciye örnektir.

Ama Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin üstünde bir büyüklük ve yücelikte, kâinatın Rabbi, bütün varlıkların Yaratıcısı olarak Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve mükemmel olanına misaldir.

Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakka, diğeri de Haktan halka. Birisi mi'râcin bâtıni tarafı olan velayet yönüdür, diğeri de zahiri tarafı olan risalet yönüdür.

Yani Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna çıktı, başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih ve zikirlerini toplu olarak (askerin komutana tekmil vermesi gibi) arz etti. Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi...

Peygamberimiz, Allah ile nasıl görüşebilir?
Soru: “Bize herşeyden daha yakın olan Cenab-ı Hakka binlerce senelik mesafeyi aşarak yetmiş bin perdeyi geçtikten sonra Rabbiyle görüşmesi ne demektir?”

Cenab-ı Hak herşeye herşeyden daha yakındır, fakat herşey O’ na sonsuz şekilde uzaktır.
Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa, elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir.
Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz. Oysa güneş bize 150 milyon km. uzaklıkta bulunuyor, hiçbir şekilde ona yanaşamayız. Güneşe bir derece yaklaşmak için ancak Ay kadar büyümek lazım. Bu da mümkün değildir.
Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak herşeye yakındır, ama herşey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam, Cenab-ı Hakkın lütfuyla bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraça yükselmiş; bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır.

Bir insan nasıl göklere çıkabilir?
Soru: “Bunun bir örneği var mıdır? Bir uçak ancak 10-15 bin metre yukarı çıkabiliyor, bir uzay gemisi ancak Ay'a ve Venüs'e ulaşabiliyor. Bir insan birkaç dakika gibi kısa bir sürede milyonlarca metre uzaklara nasıl gidip gelebilir?”

Yerküremiz, yani Dünya bir yılda yaklaşık 188 saatlik bir mesafeyi bir dakikada döner, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kudret, bir insanı Arş-ı Âlâya getiremez mi? Güneşin çevresinde o ağır cisim olan dünyayı gezdiren bir hikmet bir insan bedenini şimşek gibi Rahman'ın Arşına çıkaramaz mı?

Peygamberimiz sadece ruhuyla gitse olmaz mıydı?
Soru: "Öyleyse ise neden Miraça çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi ruhu ve kalbi ile gitse yetmez miydi?"

Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek için, kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek, insanlığın amel ve ibadetlerinin âhiretteki neticesini göstermek için Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamı oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil, bu seyahate bedeninin de iştirak etmesi gerekir.

Görünen âlemin anahtarı olan gözünü, işitilen âlemin anahtarı olan kulağını Arşa kadar birlikte alması gerektiği gibi, ruhunun sayısız görevlerini üstlenen âlet ve makinesi hükmünde olan mübarek bedenini Arşa kadar çıkarması akıl ve hikmet gereğidir.

Zaten Cenab-ı Hak Cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok kulluk görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara beden kaynaklık etmektedir.
Öyle ise bu mübarek beden ruha arkadaşlık edecektir. Cennette ruh bedenle birlikte olacaksa Cennetü'1-Me'vâ'nın gövdesi olan Sidretü'l-Müntehaya Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın zatının arkadaşlık etmesi hikmetin tâ kendisidir.

Peygamberimiz Miraça sadece ruhen çıkmış olsaydı, zaten mucize olmazdı. Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.

Peygamberimiz kısa zamanda nasıl gidip geldi?
Soru: "Birkaç dakikada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen mümkün müdür?"

Cenab-ı Hakkın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır. Sesin hızı ile ışığın hızı, elektriğin hızı, hatta ruhun ve hayalin hızı birbirinden bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden farklıdır. Meselâ ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 360 km/sn'dır.

Acaba Peygamberimizin lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması, ruh hızında hareketi nasıl akla ters gelebilir?

Yine bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir. Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri, konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir zaman gerekir.

Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor, birisine bir gün, diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir.

İşte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Burak'a binerek şimşek gibi bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine ermiş, Onun cemalini görmüş, emirlerini alıp dönüp gelmiştir.

Miraçın benzeri bir olay var mıdır?
Soru: "Peygamberimizin Miraça çıkması mümkündür. Fakat her mümkün gerçekleşmiyor. Bunun bir benzeri var mı ki kabul edelim?"

Miraçın çok örnekleri vardır:
Bir insan, gözüyle bir saniyede Neptün gezegenine çıkabilir.
Bir bilim adamı, astronomi kanunlarına binerek tâ yıldızların arkasına bir dakikada gidebilir.
İman sahibi her insan, namazın hareketlerine düşüncesini bindirerek bir çeşit Miraçla kâinata arkasına alarak İlâhî huzura girebilir.
Kalb gözü açık bir veli, İlâhî sırlara kırk günde ulaşabilir. Hattâ Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi bazı evliyanın bir dakikada Arş-ı Âlâya kadar ruhen çıktıkları bildiriliyor.
Yine nurlu bir cisme sahip olan melekler bir anda yerden Arşa, Arştan yeryüzüne gidip geliyorlar.
Cennette, Cennet ehli mü'minler, Cennet bahçelerine kısa bir zamanda çıkabiliyorlar.

Bu kadar örnekler gösteriyor ki, bütün evliyanın sultanı, bütün mü'minlerin imamı, bütün Cennet ehlinin reisi ve bütün meleklerin makbulü olan Resul-i Ekrem Efendimizin bir anda Miraça çıkması, dönmesi, bütün yüce âlemleri gezip görmesi gayet makuldür ve şüphesizdir.

Miraçla gelen hediyeler

Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri, Cenneti, âhireti, hattâ Cenab-ı Hakkın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı, aksi beyanı olmayan o yüce insan mü'min ruhlara manen şöyle diyordu: “Sizin inandığınız, melekleri, âhireti, Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır, mevcuttur; tereddüt ve şüphe etmeyiniz.” Böylece mü'minler sonsuz bir imana ermenin saadetine kavuştular.

İkincisi: İnsan herşeyi merak ediyor. Ayda hayat var mı, yok mu diye araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî Sultanın memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor.

Mü'minler merak ediyorlar. “Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak, bizden ne istiyor, anlasaydık” derken, İki Cihan Serveri yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanının razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâmın diğer esasları ve ibadetleridir.

Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş, sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki, bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray verilse ne kadar sevinir.
Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir.

Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz Miraçta Cenab-ı Hakkın cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin Cennette mü'minlere de nasip olacağı müjdesini verdi. “Ayın on dördünü nasıl açıkça gözünüzle görüyorsanız, Rabbinizi de öyle Cennette apaçık göreceksiniz” buyurarak bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi.

Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla anlaşıldı. Kâinata nisbetle küçük bir varlık, zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki, bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere, “Sen paşa oldun” dense ne kadar sevinir.
Öyle de âciz, fani, devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana birden, "Sonsuz ve baki bir Cennette Rahman ve Rahîm olan Allah'ın rahmetine gireceksin" dendiğinde o insan ne kadar büyük bir mevki ve makama çıkar. Cennette hayal hızında, ruh genişliğinde, akıl akıcılığında, kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde seyir ve seyahate erecektir. Cenab-ı Hakkın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi? Miraçın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir. (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 31. Söz.)

Miraç Gecesi Namazı
Miraç gecesi kılınacak namaz on iki rekattır. İki rekatte bir selam verilerek kılınacak olan namaz on iki rekat ile bitirilir. Her rekatte Fatihadan sonra on kere ihlas okunur. Kılınma zamanı yatsı namazı kılındıktan sonra, imsak vaktine kadar ki herhangi bir vakit olabilir. Bu oniki rekat namaz bittiği zaman selamdan sonra yüz defa :

“Sübhanallahi vel hamdülillahi vela ilahe illallahü vallahü ekber vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim” duası okunur.

Ardından da yüz kere istiğfar yapılır.

Miraç Gecesinin Gündüzünde Kılınacak Namaz
Miraç gecesinin gündüzünde öğlen namazını kıldıktan sonra sonra dört rekat namaz kılınır.
Bu namazın;birinci rekatında Fatiha’ dan sonra bir kere Felak suresi, ikinci rekattan sonra bir kere Nas suresi, üçüncü rekatta üç kere Kadr suresi, dördüncü rekatta elli kere İhlas suresi okunur.


Kaynaklar:
1. Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, 31. Söz
2. Mübarek Aylar Günler ve Geceler
3. Üç Aylar İbadet Rehberi



Tüm müslümanların Kandili Mübarek olsun..

NUR 23 Mart 2009 15:47

Peygamberimizn Miraç Mucizesi
 
Miraç Mucizesi



Arapçada "yukarı çıkmak, yükselmek" anlamına gelen Miraç, Peygamberimiz (sav)'in büyük mucizelerinden biridir. Kuran-ı Kerim'in İsra ve Necm Surelerinde Peygamber Efendimiz (sav)'in mucizevi şekilde Mescid-i Aksa'ya yaptığı gece yolculuğu ve *Sidretü'l-Münteha'ya yükselişi bildirilmektedir.

İsra kelimesinin Arapça sözlük anlamı, "gece yolculuğu ya da gece yürüyüşü" dür. İsra Suresi'nin ilk ayetinde Yüce Allah, Sevgili Efendimiz (sav)'in mucizevi yolculuğunu şöyle bildirmektedir:



Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) Yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir. (İsra Suresi, 1)



Aksa kelimesinin Arapça anlamı "uzak, en uzak"tır. Bilindiği gibi, Mescid-i Haram Mekke'de, Mescid-i Aksa ise Kudüs'tedir. Bu iki yer arasındaki uzaklık mesafesi ise yaklaşık 1235 km'dir. Peygamberimiz (sav) söz konusu mucize gerçekleştiğinde Mekke'de bulunmaktadır. Kendisi Mekke'den Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya götürülmüştür. Büyük İslam Alimi İbn-i Kesir, mübarek Miraç olayıyla ilgili olarak sahabelerden en az yirmi beş kişinin Peygamberimiz (sav)'den rivayette bulunduğunu, hatta bu sayının kırk beşe kadar çıkabileceğini ifade etmiştir. Bunlardan en güvenilir kabul edilenleri; Enes İbn Malik, Ebu Hureyre, Ebu Said el-Hudri, Malik İbn Sa'saa, Ebu Zerr el-Gıfari, Şeddad İbn Evs, Abdullah İbn Abbas, Abdullah İbn Mesud ve Ümmü Hani'nin rivayetleridir.26 Hadislerde yer alan bilgilere göre Peygamberimiz (sav), amcasının kızı Ümmühan bin Ebu Talib'in evinde yatarken, Cebrail, Peygamberimiz (sav)'e görünmüş ve onu Burak adlı bineğe bindirerek Mescid-i Aksa'ya götürmüştür. Miraç olayı da burada gerçekleşmiştir. Hadislerde Peygamberimiz (sav)'in Miraç esnasında gördükleriyle ilgili çok fazla detay bildirilmektedir. Hadislerde Peygamber Efendimiz (sav)'in Miraç sırasında diğer peygamberlerle görüştüğü, cenneti ve cehennemi gördüğü de rivayet edilir.

İslami kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Miraç mucizesi müşrikler ve iman etmeyenler tarafından -düşük akılları nedeniyle- şüpheyle karşılanmıştır. İman etmeyenler, Peygamberimiz (sav)'in doğru söylediğine inanmayıp karşı çıktıkları için, olayın gerçek olup olmadığını araştırmışlardır. Rabbimiz, inkarcıları ve müşrikleri bu çirkin tutumlarından dolayı bir kez daha küçük duruma düşürmüş ve alay ettikleri şey kendi aleyhlerine dönmüştür. Hadis-i şerifte bu olay şöyle bildirilmektedir:

"Dediler ki: "Bize Mescid-i Aksa'nın nasıl olduğunu anlatır mısın? Zira içlerinden bazıları o beldeye gidip Mescid-i Aksa'yı görmüştü.

Resulullah anlatıyor:

Mescid'i anlatmaya başladım. Bazı yerlerini tarif ederken, kuşkuya düştüm. Bunun üzerine Mescid-i Aksa getirilerek Akab ya da Ukeyl'in evinin önüne konuldu. Ben de ona bakarak anlatmaya başladım"

Resullullah'ın konuşmasından sonra orada bulunanlar şöyle dediler:

Allah'a andolsun ki, Mescid'i tarifi doğrudur."27

Müslim'deki bir rivayette ise Resulullah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kendimi Kabe'nin kuzey tarafında (Hicr'de) gördüm. Kureyşliler yolculuğumu soruyorlardı. Beytü'l-Makdis (Mescid-i Aksa) hakkında, tam hatırlayamadığım bazı şeyleri sordular... Bunun üzerine Allah Teala Mescid-i Aksa'yı benim için yükseltti. (gözümün önüne getirdi) Ona bakıyor, bana ne sorulursa cevaplıyordum."28

Mescid-i Aksa'nın olduğu bölgeye hayatı boyunca hiç gitmemiş olan Hz. Muhammed (sav)'in müşriklerin sorularını eksiksiz cevaplaması, Rabbimiz'in büyük bir mucizesi ve rahmetidir. Bu mucizeyle iman edenlerin şevkleri, heyecanları ve Peygamberimiz (sav)'e olan bağlılıkları bir kat daha güçlenmiş, iman etmeyenler ve müşriklerse inkarlarında akılsızca diretmişlerdir.

Hadis kaynaklarında, müşriklerin Hz. Ebu Bekir'e gelerek, -Miraç olayı nedeniyle- Hz. Muhammed (sav) hakkında asılsız iftiralar uydurdukları bildirilmektedir. Hz. Ebu Bekir, Miraç mucizesine inanmayarak kendisine anlatan ve hala Peygamberimiz (sav)'e inanmaya devam edip etmeyeceğini soran müşriklere "O söylüyorsa şüphesiz doğrudur" cevabını vermiştir. Bu olay karşısındaki güzel ve sadık tutumu nedeniyle Hz. Ebu Bekir, Peygamberimiz (sav) tarafından "Sıddık" lakabıyla onurlandırıldı. Hadislerde, müşriklerin Peygamberimiz (sav)'den delil istemeleri üzerine, Sevgili Efendimiz (sav)'in müşriklere inkar etmeleri mümkün olmayan mucizevi bir delil daha sunması şöyle anlatılmaktadır:

Peygamber (sav)'e dediler ki; "Söylediğinin delili nedir?"

Hz. Peygamber (sav) dedi ki; "Kureyşli bir kervana rastladım. O falanca yerdeydi. Kervan bizden ürktü ve yön değiştirdi. O kervandan bir devenin üzerinde siyah ve beyaz çuval bulunmaktadır, bağırıp yıkıldı."

Kervan dönünce durumu sordular, onlar da Hz. Peygamber (sav)'in anlattığı şekilde haber verdiler.29

Görüldüğü gibi, Peygamber Efendimiz (sav) hem hiç görmediği Mescid-i Aksa'yı detaylı olarak tarif ederek hem de yoldaki kervanların durumunu haber vererek, Rabbimiz'in rahmeti olan büyük mucizeler göstermiştir. Miraç konusuyla ilgili Kuran'da haber verilen bilgilerden biri de, Peygamber Efendimiz (sav)'in Sidretü'l-Münteha'ya yükselmesidir. Necm Suresi'nde bu mucize şu şekilde bildirilmektedir:



Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü. Sidretü'l-Münteha'nın yanında. Ki Cennetü'l-Me'va onun yanındadır. Sidreyi örten örtmekte iken, göz kayıp-şaşmadı ve (sınırı) aşmadı. Andolsun, o, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanı gördü. (Necm Suresi, 13-18)

Miraç olayı Yüce Allah'ın Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e nasip ettiği çok büyük bir mucizesidir. Rabbimiz'in Peygamberimiz (sav)'e iman etmeyenler karşısında verdiği üstün bir delilidir. Rabbimiz'in Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e gösterdiği mucizelerin her biri de Allah'ın dilemesiyle, Allah'ın dilediği şekilde ve zamanda, sebeplere bağlı olmadan yaratılmıştır. Bu mucizelerin her biri iman edenlerin imanlarını daha da artıran çok büyük müjdelerdir.

Belgin 08 Nisan 2009 09:18

Mirac Nedir, Nasıl Olmuştur ?
 
Soru:
Peygamber Efendimiz Allah Teâlâ'yı miracda gördü mü, gördü ise bu nasıl bir görmedir, Peygamber efendimiz ile Allah Teâla arasında bir perde olduğu bu perde aradan kalkınca Peygamberimizin Allah Teâlayı gördüğü ve dayanamayıp bayıldığı, Allah Teâla ile konuştuğu, hatta Allah Teâla'nn Peygamber Efendimize Hazreti Ebubekir'in sesi ile hitab ettiği, Peygamber efendimize namazın farz olanı elli rekat olarak bildirildikten sonra Hazreti Musa (aleyhisselâm) ile olan konuşması ve namazın beş vakte indirilmesi hususunda Peygamberimizin Hazreti Musa (aleyhisselâm) ile Allah Teâla arasında gidip gelmeler sonunda namazın beş vakte indirildiği anlatılmakta Biz Mirac bahsinde Allah Teâla'yı nasıl tenzih etmemiz lazım ve bu anlatılanları nasıl anlamalı ve nasıl iman etmeliyiz?

Cevap:
Rahmet Peygamberi'nin (sa) miracı eşsiz bir mucizedir; mucize olduğu için de insanların bilgi araçları ile bilmeleri, tecrübe etmeleri mümkün olmayan tarafları vardır Miracın ruh ve beden beraberliği içinde mi yoksa yalnızca ruh ile mi, rüyada mı uyanık iken mi, bir kere mi birden fazla mı olduğu, miracda Resûlullah'ın Rabbini görüp görmediği gibi konular eskiden tartışıldığı gibi bugün de zaman zaman tartışma konusu olmaktadır Bu sebeple yukarıdaki soruya, üç arkadaşımla beraber hazırladığımız ve yakında Diyanet İşleri tarafından basılacak olan Kur'an Yolu isimli tefsirimizden de geniş alıntılar yaparak uzunca bir cevap vermek istiyorum
Hz Peygamber'in Mekke'deki Mescid-i Haram'dan Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya götürülmesi şeklinde gerçekleşen olağanüstü olay İslâm kaynaklarında, âyet metnindeki ilgili fiilin mastarı olan ve "geceleyin yürüme, gece yolculuğu" anl----- gelen isrâ kelimesiyle anılır Bu yolculuğun, hadislerde anlatılan göklere yükseltilme safhasının da dahil olduğu tamamı ise "yükselme, yukarı tırmanma" anlamındaki "urûc" kökünden türetilmiş olan ve "yükselme vasıtası, âleti" manasına gelen mi'râc kelimesiyle ifade edilmektedir İsrâ suresinin ilk âyetinin meali şöyledir:
"Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir O, gerçekten işitendir, görendir"

Hz Muhammed'in peygamber oluşuyla başlayan, putperestlerin müslümanlar üzerindeki baskıları, Peygamber ailesiyle az sayıdaki müslümanlara karşı muhtemelen risâletin altıncı yılında başlayıp üç yıl süren ve büyük acılar getiren ekonomik ve sosyal boykota dönüştü Bu boykotun ardından Resûlullah, kısa aralıklarla sevgili eşi Hz Hatice ile amcası ve hamisi Ebû Talib'i kaybetti Resûlullah'ın bu kayıplardan duyduğu büyük üzüntü sebebiyle bu yıla "hüzün yılı" denildi İşte bu acılı olayların ardından Yüce Allah, bir bakıma sevgili Resûlünü, sabır ve tahammülü dolayısıyla hem teselli etmek hem de ödüllendirmek istedi ve bunun için genellikle mirac diye anılan büyük mucizevî olayı gerçekleştirdi
Yukarıda mealini verdiğimiz, İsrâ sûresinin 1 âyeti ile Necm sûresinin ilk âyetleri mirac olayına işaret etmektedir; aynı konuda hadis mecmualarında da 45 kadar sahâbî vasıtasıyla bizzat Hz Peygamber'den bilgiler nakledilmiştir Ancak özellikle bu hadislerdeki ayrıntılı malumat değişik yorumlara yol açacak nitelikte olduğu için miracın tarihi ve nasıl cereyan ettiği hakkında farklı bilgiler verilmiştir Yaygın kabule göre mirac, peygamberliğin 12 veya 13 yılında (Muhammed Hamîdullah'a göre hicretin 9 yılında; bk İslâm Peygamberi, İstanbul 1972, I, 92) vuku bulmuştur Konuyla ilgili çok sayıda hadis bulunmakta olup özellikle Buhârî'nin el-Câmiu's-sahîh'inde ("Salât", 8; "Bed'ü'l-halk", 6; "Mi'râc", 42; "Tevhid", 37) yer alan hadislere göre bir gece Hz Peygamber Kâbe'nin avlusunda (diğer bazı rivayetlerde amcasının kızı Ümmühânî'nin evinde) "uyku ile uyanıklık arasında bir durumdayken" Cebrâil yanına geldi, göğsünü açarak kalbini zemzemle yıkadı, sonra Burak denilen bir binek üzerinde onu göklere yükseltti (Başka bazı rivayetlere göre Hz Peygamber önce Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya götürüldü) Semanın birinci katında Hz Âdem, ikinci katında Hz İsa ve Hz Yahya, üçüncü katında Hz Yusuf, dördüncü katında Hz İdris, beşinci katında Hz Harun, altıncı katında Hz Musa, yedinci katında ise Hz İbrahim ile görüştü Kur'an'da "sidretü'l-müntehâ" (hudut ağacı) denilen ve bir görüşe göre (bk Şevkânî, V, 124) yaratılmışlarca bilinebilirlerin son sınırını işaretlediği kabul edilen hudut noktasının ötesine Cebrâil'in geçme imkanı olmadığı için Hz Peygamber, Refref denilen bir araçla tek başına yükselmesini sürdürdü Bu sırada kendisine evrenin sırları, varlığın kaderiyle hükümlerin tesbiti için görevli meleklerin çalışmaları gösterildi Nihayet bir yoruma göre (bk Şevkânî, V, 123) bir beşerin beşer olma özelliğini koruyarak Allah'a yaklaşabileceği son noktaya kadar O'na yaklaştı (Ancak -aşağıda açıklanacak- ağırlıklı yoruma göre buradaki birbirine yaklaşma Cebrail ile Hz Peygamber arasında olmuştur; geniş bilgi için bk Necm 53/8-9)
Kulun Rabbine selâm ve ihtiramını arzettiği, Allah'ın da Peygamber'ine selâmla hitap ettiği ve inananlara esenliklerin dile getirildiği "et-Tahiyyât" duasındaki diyalogun mirac olayı sırasında gerçekleştiği kabul edilir Mekandan münezzeh olan Allah Teâlâ ile Kur'an'ın "âlemlere rahmet" olarak gönderildiğini bildirdiği Hz Muhammed arasında insan idrakinin kavramaktan âciz olduğu bir şekilde gerçekleşen bu buluşma sırasında Resûlullah'a, içlerinden günahkâr olanlar -eğer affedilmezlerse- bir süre cehennemde cezalandırıldıktan sonra bütün ümmetinin cennete kabul buyurulacağı müjdelendi; ayrıca kendisine bir hediye olarak Bakara sûresinin "Âmene'r-resûlü" diye başlayan son iki âyeti verildi; İslâm'ın en temel ibadetlerinden beş vakit namaz emredildi Bazı rivayetlere göre miracdan dönüş sırasında kendisine cennet ve cehennem ile buralarda bulunacak insanların durumları gösterildi Nihayet semâdan Kudüs'e indirildi, kendisini burada önceki peygamberler karşıladılar ve onu kendilerine imam yaparak arkasında topluca namaz kıldılar En sonunda Hz Peygamber Mekke'den ayrıldığı noktaya getirildi Yine Buhârî'deki rivayetlerin birinin sonunda ("Tevhid", 37; Taberî, XV, 5) "Peygamber uyandı ki Mescid'i Haram'dadır" denilmektedir
Söz konusu hadislerin baş kısmında miracın Hz Peygamber "uyku ile uyanıklık arasında" bir durumdayken başladığı, uyandığında kendisini Mescid-i Haram'da bulduğu şeklindeki ifadeler dolayısıyla bu olayın bedenle gerçekleşen bir yolculuk mu olduğu, yoksa bunun bir tür rüyada vuku bulan ruhanî bir durum mu olduğu hususunda erken dönemden itibaren tartışmalar yapılmıştır (meselâ bk Taberî, XV, 5; İbn Kesîr, V, 40-41) Biri uykuda diğeri uyanıkken olmak üzere iki miracdan bahsedildiği de olmuştur Müfessirlerin çoğunluğu miracı Hz Peygamber'in hem bedeni hem de ruhuyla uyanıkken yaşadığı bir olay olarak düşünmüşlerse de onun uykudayken veya uyanık olarak fakat sadece ruhen yaşanmış bir hadise olması da değerini ve önemini azaltmaz Çünkü genel bir ilke olarak vahiy yollarından birinin de rüya olduğu kabul edilir Nitekim bu sûrenin 60 âyetinde mirac olayı kastedilerek "sana gösterdiğimiz rüya" şeklinde bir ifade yer almaktadır Buradaki rüya kelimesinin uyanıkken görme anl----- gelebileceği gibi bundan uykuda görülen rüyanın kastedilmiş olabileceği de belirtilmektedir (meselâ bk Taberî, XV, 110; İbn Âşûr, XV, 146) Ayrıca Hz İbrahim de oğlu İsmail'i kurban etme emrini rüyasında almıştı (Sâffât 37/102) Ancak, mirac Hz Peygamber'in tamamen mucizevî bir tecrübesi olduğundan onu illâ da aklın kalıpları içinde açıklamanın gerekli olmadığı muhakkaktır Taberî'ye göre Allah, kulunun ruhunu değil, mutlak bir ifadeyle kulunu geceleyin götürdüğünü ifade buyurduğuna göre "Peygamber sadece ruhuyla miraca çıkmıştır" diyerek âyetin anlamını sınırlamaya hakkımız yoktur (XV, 26)

"1-2- İndiği sırada yıldıza andolsun ki bu arkadaşınız ne sapıtmış ne de eğri yola gitmiştir 3- Kişisel arzularına göre de konuşmamaktadır 4- O, kendisine indirilmiş vahiyden başka bir şey değildir 5-7- Onu, çok güçlü, üstün niteliklerle donatılmış biri öğretti O, ufkun en yüce noktasındayken asıl şekliyle göründü 8- Sonra yaklaştıkça yaklaştı 9- O kadar ki iki yay kadar hatta daha yakın oldu 10- (Allah) kuluna ne vahyettiyse vahyetti 11- Gözün gördüğünü kalp yalanlamadı 12- Şimdi siz şüpheye düşüp gördükleri hakkında onunla tartışmaya mı kalkışıyorsunuz! 13-14- Andolsun ki onu bir başka iniş esnasında da Sidre-i Müntehâ'nın yanında gördü 15- Ki onun yanında huzur içinde kalınacak cennet vardır 16- O an Sidre'yi bürüyen bürümüştü 17- Göz ne kaydı ne de hedefinden şaştı 18- Hiç kuşkusuz o, Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü görmüştü" (Necm: 1-18)
18 âyetteki "Hiç kuşkusuz o, görmüştü" anlamındaki cümlede öznenin Hz Peygamber olduğu açıktır; fakat onun neyi gördüğünü şu mânalardan biriyle açıklamak mümkündür: a) Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü, b) Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını, c) Rabbinin en büyük âyetlerini gördü Bunlardan ilk mânayı tercih eden müfessirlerden bazıları bunu Cebrâil'i görmesi şeklinde açıklamışlar, bazıları da Hz Peygamber'in Rabbini görmüş olması ihtimali üzerinde durarak bu konuyu geniş biçimde tartışmışlardır İbn Abbas'tan meşhur olarak nakledilen rivayette Peygamber'in Rabbini gözüyle gördüğü belirtilirken, kendisine bu konuda soru sorulan Hz Âişe bu ihtimali reddetmiştir İbn Mes'ud ve Ebû Hüreyre'den meşhur olarak nakledilen rivayet de bu yöndedir İslâm âlimleri de bu rivayetleri Allah'ın zâtı, sıfatları ve görülmesine ilişkin âyet ve hadislerle birlikte değerlendirerek iki eğilimi de savunan açıklamalar yapmışlardır Bazı âlimler de Peygamber'in Allah'ı gözüyle değil kalbiyle gördüğü, Allah'ın zâtının değil sıfatının tecelli ettiği gibi telifçi yorumlar ortaya koymuşlardır Bu noktada unutulmaması gereken bir husus da, anlatılan oluş ve tecellilerin cennet gibi farklı bir âlemde, farklı varlık boyutunda, farklı şartlar içinde gerçekleştiğidir; cennette ise her müminin Rabbini göreceği bilinmektedir
Büyük Tefsir alimi Elmalılı'nın, Necm suresinin tefsirinde miracla ilgili yorumları verirken ara ara kaydettiği ve önemli bulduğumuz kendi tercihiyle ilgili düşüncelerini şöyle toparlamak mümkündür: Resûlullah, Cebrâil'i Kur'an'ın her inen parçası esnasında, hangi sûrete girmişse öyle görüyordu Gerçek sûretinde ise bir defa Miraç'tan önce gördü, o vakit Cebrâil Resûlullah'a inmişti Bir kere de Miraç'tan inerken gördü, bunda Resûlullah Cebrâil'e doğru iniyordu ve Cebrâil Sidre-i Müntehâ'nın yanında onu karşılıyordu Hz Peygamber namaz konusunda birkaç defa inip çıkmış olduğundan 13 âyetteki "nezleten uhrâ" tamlamasını "son bir iniş" şeklinde düşünmek daha mânidar olur Dolayısıyla ufukta istivâ etmeyi (doğrulmayı) Hz Peygamber'in kendisine yapılan talim (öğretme) üzerine nübüvvet ilminde yükselip istikametini alması (en yüksek ufukta istivâ etmesi) şeklinde anlamak uygun olur Cebrâil'in talimi üzerine Resûlullah en yüksek ufukta istivâ ile kalmamış, ondan sonra Allah Teâlâ'ya doğru yaklaşmıştır Bu durumda 8 âyetteki yaklaşmanın Resûlullah hakkında olduğu, cezbe (çekme) mânası içeren "tedellâ" fiiliyle de onun cezbedilmesinin yani aşağıdan yukarı doğru çekilip çıkarılmasının kastedildiğini, dolayısıyla burada Mirac'a işaret bulunduğunu söyleyebiliriz 9 ve 10 âyetlerden de şu mâna çıkmaktadır: Mirac'ta Allah'ın has kulu olan arkadaşınız Hz Muhammed o istivâdan sonra Rabbine öyle yaklaştı ki, her vâsıta ortadan kalktı yani Mirac'da Cebrâil dahi vâsıta olmaksızın Allah Teâlâ kuluna her ne vahyetti ise vahyetti 18 âyetten, Resûlullah'ın, Cenab-ı Allah'ın rububiyetini gösteren, mutlak egemenliği altındakilere ait hayretler uyandırıcı ve söz kalıpları içine sığmayacak nice delilleri veya en büyük delili gördüğü anlaşılmaktadır; şu halde bunun mahiyetini açıklamaya kalkmak bizim haddimiz değildir Âyette "Rabbini gördü" denmeyip "Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü" buyurulduğuna göre bu ifadenin zâhirinden O'nun zâtını gördüğü anlamı çıkmaz Bu konuyu açıklarken Râzî'nin kullandığı bir ifade bize başka bir mânayı düşündürdü: Rü'yet (görme) en büyük âyet olunca burada "kübrâ"yı ("en büyük"ü) rü'yet ile tefsir edebiliriz Bunu da iki yönlü düşünmek mümkündür: a) Rabbinin âyetlerinden yani mucizelerinden en büyüğü olan rü'yet mucizesini gördü; âhirette ümmetinin göreceği gibi beni gördü demek olabilir b) En büyük âyet olan rü'yetin hakikatini gördü demek olabilir Çünkü En'âm 6/103 âyetinde geçtiği üzere "basar"ın (görmenin) künhünü ve dolayısıyla rü'yetin hakikatini Allah bilir O halde rü'yetin hakikatini görmek, -bir kudsî hadiste yer alan " artık onun kulağı, gözü ve kalbi ben olurum" ifadesiyle Enfâl 8/17 âyetinin mazmunu üzere- Allah Teâlâ'nın Resûlullah'ta tecelli eden en büyük yakınlık âyet ve delillerinden olmuş olur Bu yoruma göre âyet-i kübrâ (en büyük delil) hakikat-i Muhammediyye demektir Biz de [Elmalılı], sözün akışı makam-ı Muhammedî'nin açıklanmasıyla ilgili olduğundan, en büyük âyetin hakikat-i Muhammediyye olduğu kanaatini taşıdığımızı belirtmek istiyoruz Çünkü maksat hangisi olursa olsun, âyetlerin en büyüğü veya âyetlerden en büyüğünün onda tecelli etmiş bulunduğunda şüphe yoktur (VII, 4570, 4574, 4576, 4577, 4579-4580, 4582-4583,4586, 4588-4589)


Mirac olayını en sağlam kaynaklara dayanarak anlatan Hamîdullah Hoca'nın dediği (geniş açıklamasını kitabından okumak gerekir) şudur: "Benim acizane görüşüme göre miracın açıklanıp anlatılması, Allah'ın kullandığı aynı şekil tavsif ve anlatımlarla yapılması gerekir Kur'an ve hadislerle verilen açıklamalara inanmak ve bunlarda, ahiret aleminin ele alındığı ve insan hayal gücünün hissedebileceği ve fakat ifade edemeyeceği konulardan bahsedildiği daima hatırlarda tutulmalıdır Mühim olan bir insanın Allah'a doğru yücelişi, yükselişidir bunun nasıllığı ve nerede cereyan ettiği değildir Bu mucize tamamen ruhî-manevî alanda cereyan etmiş bir olaydır ve bu olayın da tasavvufî mânada olmak üzere açıklanıp ortaya konması icab eder, asla coğrafi ve turistik bir seyahat olarak değil" (s133, par 249) "Miracı maddeten ve fiilen bir yerden diğer bir yere gidiş, bir yolculuk olarak düşünmede ısrar eden evvelki ilim adamlarına hürmetimiz bakidir" (s 143, par259)
Büyük mutasavvıf İmâm-ı Rabbânî miracı şöyle anlatıyor: "O'nun (sa) mirac gecesinde Rabbini görmesi, dünyada değil, âhirette vaki olmuştur Çünkü O (sa), mirac gecesi mekan-zaman dairelerinin dışına çıkınca ve imkân âleminin darlığından kurtulunca ezel ve ebedi bir an olarak buldu, başlangıç ve sonu bir nokta olarak gördü" (C I, 283 mektup)
Süleyman Çelebi'nin eşsiz eseri Mevlid'inde okuyup dinlediğimiz mirac olayı, buraya kadar anlattıklarımızın, taklit edilemez güzellikte yapılmış bir özeti gibidir:
Bir fezâ oldu o demde rû-nümâ
Ne mekan var anda ne arz ü semâ (öyle bir âlem ki, orada yer, gök ve mekan yok)

Kim ne hâlîdir ne mâlî ol mahal (O yer ne dolu, ne de boş)
Akl u fikr emez o hali fehm ü hall (Akıl bu hali anlayamaz ve çözemez)

Şeş cihetten ol münezzeh Zü'l-celal
Bî-kem ü keyf ana gösterdi cemal
(Altı yönden münezzeh celal sıfatlı Allah ona, nicelik ve nitelikten öte bir lutufla cemalini gösterdi)

Âşikâre gördü Rabbü'l-izzeti
Âhirette öyle görür ümmeti

Bî-hurûf ü lafz u savt ol Padişâh
Mustafâ'ya söyledi bî-iştibâh
(Harf ve ses olmaksızın Allah, Mustafâ'ya, şüphesiz olarak konuştu, söz söyledi)

Âhirette (cennette) Muhammed ümmeti de Allah'ı görecek, Allah miracda Peygamberi ile, bizim bilmediğimiz, madde ve maddi araçların arada olmadığı bir mahiyyete konuştu, işte bunun gibi yine bizim bildiğimiz ve anladığımız "görme"ye benzemeyen ve mahiyeti ondan farklı olan bir görme ile, dünyadan başka bir âlemde Rabbini de gördü Allah ona bu kabiliyeti lütfettiği için bayılma filan da olmadı
Mi'rac Hz Peygamber'e büyük bir ihsan, eşsiz bir armağandır; ümmetinin de bundan büyük bir nasibi vardır Mi'rac gecesi Hz Peygamber'i, başta mirac olmak üzere genellikle mucizeleri, o gece armağan edilen namaz ibadetinin önemini, İsra sûresini ve orada geçen dini, ahlaki hükümleri anmak, anlatmak, temsil etmek elbette yararlıdır ve yapılmalıdır Ancak gerek bunları ve gerekse başka meşru şeyleri yapmak "miraç gecesine mahsus" bir sünnet, Hz Peygamber'in örnek olarak yaptığı bir ibadet değildir; böyle anlaşılırsa dine ekleme (bid'at) yapılmış olur

Hayrettin Karaman

Belgin 08 Nisan 2009 09:35

Peygamberimiz Miraç' a çıktığında Allah'ı (c.c.) görmüşmüdür?
 
Allah tealanın, gözle görüleceği hususunda üç görüş zikredilmektedir:
Birinci görüşe göre: Allah tealayi gözler dünyada görmeyecek âhirette görecektir Daha sonra da zikredileceği gibi Hz Aişe: "Gözler onu göremez o ise bütün gözleri görür" (En'am 103) âyetini delil göstererek bu görüşü beyan etmiştir Mesruk diyor ki:

"Ben, Aişe (ranha) ya dedim ki: "Ey anneciğim, Muhammed (sav) rabbini gördü mü?" Aişe şöyle dedi: "Söylediğin söz tüylerimi ürpertti Sen şu üç şeyi bilmez misin ki, kim bunların meydana geldiğini sana söylerse yalan söylemiştir Kim sana "Muhammed (sav) rabbini gördü" derse şüphesiz ki o yalan söylemiştir" Hz Aişe bu sözlerden sonra şu âyetleri okudu

"Gözler onu görmez o ise bütün gözleri görür1

"Allah bir insanla ancak vahiyle veya perde arkasından konuşur Yahut bir elçi gönderir de izniyle ona dilediğini vahyeder2

Hz Aişe sözlerine devamla şöyle buyurdu: "Yine kim sana yarın ne olacağını bildiğini söylerse şüphesiz ki o yalan söylemiş olur" Sonra şu âyeti okudu: "Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez3

Yine kim sana: "Resulullah bir şey gizledi" derse şüphesiz ki o yalan söylemiştir" demiş ve şu âyeti okumuştur: "Ey Peygamber, rabbinden sana idirileni tebliğ et Eğer yapmazsan Allahın peygamberliğini tebliğ etmemiş olursun Allah seni insanlardan korur Şüphesiz ki Allah, kâfiler toluluğunu hidayete erdirmez4

Hz Aişe sözlerine devamla şöyle demiştir: "Resulullah rabbini görmedi Fakat o, Cebrail (as)ı kendi asli suretinde iki kere gördü5

İkinci görüşe göre: Allah teala hem dünyada hem de âhirette görülecektir Allah tealayı dünyada görme Hz Muhammed (sav) için gerçekleşmiştir Ancak Resulullahın, Allah tealayı görmesi bizzat gözüyle mi yoksa kalbiyle mi gerçekleştiği meselesi ihtilaf konusu olmuşsa da kalbiyle bir veya iki defa gördüğü görüşü tercih edilmiştir Abdullah b Abbas, Ebu Salih, Süddi, İkrime bu görüştedirler

İkrime diyor ki:
"Abdullah b Abbas dedi ki: "Muhammed rabbini gördü ben de ona dedim ki: "Allah "Gözler onu göremez o ise bütün gözleri görür6 buyurmamış mıdır? Abdullah b Abbas ise şöyle cevap verdi: "Vay senin haline, bu durum, Allahın, nuruyla göründüğü zamandır Görülen onun nurudur Allahın nuru Muhammed'e iki kere gösterildi 7

Abdullah b Şekik diyor ki:
"Ben, Ebu Zer'e dedim ki: "Şayet Resulullahın zamanına yetişmiş olsaydım ben ona bir şey sorardım" Ebu Zer: "Ondan neyi sorardın?" dedi Abdullah da: "Ey Allanın Resulü, sen rabbini gördün mü?" diye sorardım" dedi Ebu Zer dedi ki: "Ben onu sordum o da: "Ben nur olarak gördüm" dedi8

Müslim'de de şu rivayetler vardır

1 Ata tarikiyle gelen bir rivayette İbnü Abbas: "Peygamber onu kalbi ile gördü" dedi

2 Ebu'l- Âliye tarikiyle gelen bir rivayette de İbnü Abbas'ın şöyle dediği nakledilir: "Andolsun ki onu bir kere daha gördü"

Diğer bir rivayette: "O nurdur o bana nasıl gösterilecek9 diye cevap verdiği bildirilmektedir Yani, benim, onun zatını görmeme nuru engel oldu

Görüldüğü gibi bu rivayetler, Resulullahın dünyada iken Allahı kalb gözüyle gördüğünü beyan etmektedirler

Şa'bî diyor ki:
"Abdullah b Abbas Arafat'ta Kâ'b ile karşılaştı ve ondan bazı şeyler sordu Bunun üzerine Kâ'b "Allahu Ekber" diye seslendi Öyle ki yankısı dağlardan geldi Bunun üzerine Abdullah b Abbas dedi ki: "Biz, Haşimioğullarıyız" Kâ'b ise "Allah, görünmesiyle konuşmasını Muhammed ile Musa arasında taksim etti - Musa ile iki kere konuştu Muhammed de onu iki kere gördü 10 dedi

Üçüncü görüşe göre ise: Allah teala ne dünyada ne de âhirette görülecektir Bu görüş Mutezile'ye aittir Allah tealanın âhirette görüleceğini beyen eden sağlam nasslara ters düşmaktedir Bu sebeple nazar-ı itibara alınacak bir görüş değildir Allah tealanın âhirette görüleceğini beyan eden âyetlerden bazısı" şunlardır: "O gün rablerine bakan pırıl pırıl parlayan yüzlerde vardır 11

Hayır! Hayır! Bu, cezasız kalmayacak Onlar, o gün Rab’lerini görmekten mahrum kalacaklardır 12

Şu sahabiler de Allah tealanın, âhirette görüleceğini beyan eden sahih hadisler rivayet etmişlerdir Bunlar Ebu Said el-Hudrî, Ebu Hureyre, Enas b Mâlik, Süheyb-i Rûmî ve Bilal-i Habeşî (ranhüm)dür 13

1- En'am Suresi, âyet: 103
2- Şuanı Suresi, fıycl: 51
3- Lokman Suresi, âyet: 34
4- Muide Suresi, âyet: 67
5- Buharı, K Tefsir el-Kur'an sure 53, bab:l
6- En'am Suresi, âyel: 103
7- Tirmizî, KTcfsir el-Kur'art, Sure: 53, bah: 7, Hadis no: 3279
8- Müslim, Kel-İman, bab: 292, Hadis no: 178
9- Müslim, Kd-îman, bab: 292, Hadis no: 178/Tirmizî,KTcfsİrcl Kurıan, Surc3, IIadis no: 3282
10- Tirmızı, K Tefsir cl-kKur'nn sure 53 Hadis No 3278
11- Kıyamet suresi ayet, 22-23
12- Mulaffifiıı suresi, ayet- 15
13- Ebu Cafer Muhammed b Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/32-36

Taberi Tefsiri

KuM TaNeSi 17 Temmuz 2009 15:18

Miraç Nedir ?
 
Arapça'da merdiven yukari çikmak yükselmek anlamlarini dile getirir. Islam'da Hz. Peygamber (s.a.s)' in göge yükselerek Allah'in huzuruna kabul edilmesi olayi. Mirac olayi hicretten bir yil ya da onyedi ay önce Receb ayinin yirmi yedinci gecesi gerçeklesir. Olayin iki asamasi vardir. Birinci asamada Hz. Peygamber (s.a.s) Mescidül-Haram'dan Beytü'l-Makdis'e (Kudüs) >ürülür. Kur'an'in andigi bu asama gece yürüyüsü anlaminda isra adini alir. Ikinci asamayi ise Hz. Peygamber (s.a.s)'in Beytü'l-Makdis'ten Allah'a yükselisi olusturur. Mirac olarak anilan bu yükselme olayi Kur'an'da anilmaz ama çok sayidaki hadis ayrintili biçimde anlatilir.

Hadislerde verilen bilgiye göre Hz. Peygamber (s.a.s) Kâbe'de Hatim'de ya da amcasinin kizi Ümmühani binti Ebi Talib'in evinde yatarken Cebrail gelip gögsünü yardi kalbini Zemzem ile yikadiktan sonra içine iman ve hikmet doldurdu. Burak adli binege bindirilerek Beytü'l-Makdis'e getirildi. Burada Hz. Ibrahim Hz. Musa Hz. Isa ve diger bazi peygamberler tarafindan karsilandi. Hz. Peygamber (s.a.s) imam olarak diger peygamberlere namaz kildirdi.

Hz. Peygamber (s.a.s) Beytü'l-Makdis'te kurulan bir Mirac'la ve yaninda Cebrail oldugu halde göge yükselmeye basladi. Gögün birinci katinda Hz. Adem ikinci katinda Hz. Isa ve Yahya üçüncü katinda Hz. Yusuf dördüncü katinda Hz. Idris besinci katinda Hz. Harun altinci katinda Hz. Musa ve yedinci katinda Hz. Ibrahim ile görüstü. Cebrail ile birlikte yükselis Sidretü'l-Münteha'ya kadar sürdü. Cebrail "Buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarim" diyerek Sidretü'l Münteha'da kaldi. Hz. Peygamber (s.a.s) buradan itibaren Refref adli baska bir binekle yükselisini sürdürdü. Bu yükselis sirasinda Cennet ve nimetlerini Cehennem ve azabini müsahede etti. Sonunda Allah'in huzuruna kabul edildi. Kendisine ümmetinden Allah'a sirk kosmayanlarin Cennet'e girecegi müjdelendi Bakara suresinin son ayetleri verildi ve bes vakit namaz fari kilindi. Yeniden Refref ile Sidretü'l-Münteha'ya oradan Burak'la Kudüs'e oradan da Mekke'ye döndürüldü.

Hz. Peygamber (s.a.s) ertesi günü Mirac olayini anlatti. Olayi duyan müsrikler yogun bir kampanya baslatarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i suçlamaya alaya almaya basladilar. Bu kampanya bazi müslümanlari da etkileyerek süpheye düsürdü. Olayin gerçek olup olmadigini arastirmak isteyenler Beytü'l-Makdis'e ve Mekke'ye gelmekte olan bir kervana iliskin sorular sorarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i sinadilar. Hz. Peygamber (s.a.s)'in verdigi bilgilerin dogrulugu müslümanlari süpheden kurtardiysa da müsriklerin inatlarini kirmaya yetmedi. Mirac olayi inatlarini ve düsmanliklarini artirarak onlar için bir fitne nedeni oldu. Bu olay karsisindaki tutumu nedeniyle Hz. Ebu Bekr Hz. Peygamber (s.a.s)'ce "Siddîk" lakabiyla onurlandirildi. Hz. Ebu Bekir olayi kendisine anlatarak hala inanmaya devam edip etmeyecegini soran müsriklere "O söylüyorsa süphesiz dogrudur" cevabini vermisti.

Ahad hadislere dayansa da Mirac olayinin gerçekliginde tüm müslümanlar birlesmislerdir. Ancak olayin gerçeklesme biçimi Islam bilginleri arasinda görüs ayriliklarina neden olmustur. Buna göre Ibn Abbas'in da içinde bulundugu bazi bilginlere göre Mirac olayi uykuda gerçeklesmistir. Bilginlerin büyük çogunluguna göre ise uyku durumunda ve rüyada degil uyanik iken gerçeklesmistir. Fakat bu görüsü savunanlar da Mirac'in yalniz ruhla mi yoksa hem ruh hem de bedenle mi oldugu konusunda ikiye ayrilmislardir. Sonraki Kelamcilarin büyük çogunluguna göre mirac olayi uyanikken hem ruh hem de bedenle gerçeklesmistir. Içlerinde Hz. Aise'nin de bulundugu bazi bilginlerle mutasavviflarin büyük çogunluguna göre ise uyanik durumda iken ama yalniz ruhla gerçeklesmistir.

Mirac olayinin gerçeklestigi gece müslümanlarca kadir gecesinden sonra en kutsal gece sayilmis ve bu gecenin ibadetle ihyasi geleneklesmistir. Osmanlilar döneminde camiler kandillerle donatildigi için Mirac kandili olarak anilan geceyi izleyen gün cami ve tekkelerde Mirac olayini anlatan ve Miraciye adi verilen siirlerin okunmasi dinleyenlere süt ikram edilmesi de bir gelenekti.

MIRAC GECESINDE PEYGAMBERIMIZE VERILEN HEDIYELER

Mirac günü peygamber efendimiz (S.A.V) hediye olarak üç sey verilmisti: Bunlar; Bes Vakit Namaz Bakara Suresinin Son Ayetleri Ve Sirk Kosmamak sarti ile ''LA ILAHE ILLALLAH ''diyen her Müslümanin cennete girebilecegi müjdesi.

Kaynak: Islam tarihi

KuM TaNeSi 17 Temmuz 2009 15:22

RE: Miraç Nedir ?
 
MİRAÇ KANDİLİ
Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir. Miraç bir yükseliştir bütün süfli duygulardan beşeri hislerden ter temiz bir kulluğa en yüce mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (a.s.m.) şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir terakki ufkudur.
Bu ulvi seyahat mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur'ân-ı Kerimde âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur.

Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha Kur'ân'da şöyle anlatılır: �Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten herşeyi hakkıyla görendir.� (İsra Suresi 1)

Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm Sûresinde şöyle' anlatılır:

�O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O�nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O�nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.� (Necm Suresi 7-18.)

Miracta verilen Hediyeler:
1-Günde 5 vakit Namaz
2-Bakara suresinin son iki Ayeti;285 286
3-Ümmetinden ALLAHA Hicbirseyi ortak kosmayanlarin affedilip Cennete girecegi müjdesi. (Müslim)

KuM TaNeSi 17 Temmuz 2009 15:29

Miraç kandili hakkında...
 
Miraç Efendimiz (aleyhisselatü vesselam)’in ifa ettiği eşsiz kulluğuna mükafat olarak kazandığı velayetin bir ifadesinden barettir
Allah yerde eserleriyle kendisini beşere gösterdiği Peygamberimizi gökler âleminin sakinlerine de göstermek için O’nu o yüce meclislerde dolaştırmış ve her yer üzerinde hükmünün geçtiğini bütün âleme göstermiştir.

Peygamberliğinin değil kulluğunun bir semeresi ve neticesi olan Mirac yolculuğunda Efendimiz (sas) kendisini çepeçevre saran kanun ve sebepleri aşarak beşeriyete ait perdeleri geçip uzun mesâfeleri bir hamlede kat etmiş yıldızları sistemleri birer merdiven birer basamak birer atlama taşı gibi kullanıp Rabb’ini görmeye mâni buudları geride bırakmış cismen ve rûhen vardığı makamdan Cenâb-ı Hakk’ı müşahede etmiştir. Peygamberlerle selâmlaşmış melekleri görmüş Cennet’i ve güzelliklerini Cehennem’i ve azâmetini temâşâ etmiştir. Melekler O’na teşrifatçılık yapmış huriler perdedar olmuştur. Yıldızlar kaldırım taşı gibi ayaklarının altına serilmiş bineğiyle berk gibi bütün mekanı kat edip tekrar insanlık içine dönmüştür. İşte Miraç bu yüce yolculuğun adıdır.

Allah Nebisine sahip çıkıyor

Efendimiz (sas) bütün zorluklara rağmen kulluğunda öyle olgunluğa ve dolgunluğa ermişti ki kendisine açılan o kapıdan içeriye girerken kulluğun zirvelerine çıkmıştır. Miraç bir yönüyle bunun ifadesidir. Miraç en zor şartlar altında dahi kulluğundan fedakarlıkta bulunmayan Efendimiz’in (sas) insanların kendisine bütün bütün sırtlarını döndüğü bütün sebeplerin kapandığı “Bunlarla kız alıp vermeyeceksiniz. Çarşıda pazarda bir şey satmayacaksınız. Onlara hiçbir şekilde yardımda bulunmayacaksınız. Her türlü ilişkinizi keseceksiniz.” dedikleri dönemde ve zâhiren hiçbir çıkış yolunun görünmediği anda Allahu Teala Efendimiz’in (sas) kalbini taltif etmek ve kırılan gururunu onurunu hoşnut etmek için O’nu katına almıştı. Hatta böylesi olumsuzlukların yaşandığı bir dönemde Efendimiz (sas) bir de iki büyük yara almıştı.

Bu gece Allah Resulune Vahyedilen Bakara suresinin son iki ayeti:

“Peygamber Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti müminler de (iman ettiler). Her biri Allah’a meleklerine kitaplarına peygamberlerine iman ettiler. “Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik itaat ettik. Ey Rabbimiz affına sığındık! Dönüş sanadır” dediler. Allah her şahsı ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine yapacağı (şer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!”

Miraç nedir?

Miraç kelime manası itibarıyla “merdiven” “yükselecek yer” “en yüksek makam” manalarına gelmektedir. Bu gecede İnsanlığın İftihar Tablosu (sas) bir mucize olarak Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya ve oradan da göklerin İlâhî derinliklerine doğru pervaz edip ruhen ve bedenen Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıkmıştır. Kur’an-ı Kerim (İsrâ 17/1; Necm 53/8-11.) ve hadis-i şeriflerle (Buhari Salat 1; Müslim İman 259.) hakikati sabit olan Miraç hadisesi beşer idrakinin üstünde ve zaman ve mekan hudutları dışında cereyan etmiş ulvî bir tecellidir.

Bu gece ne yapmalı?

Eğer kişi Kur’ân’ın dilinden kalp kulağıyla iman derslerini dinleyip başını kaldırıp vahdete tam yönelse “kulluğun miracı”yla kemalat arşına çıkabilir. Miraç’ta iman hakikatleri gözle görüldüğü için bu kandil gecesi imanî konuları ve o konular içinde Miraç’a ait meseleleri derinlemesine okuyup mütalâa etmek lâzımdır. “Mirac-ı imânî” ile âdeta İlâhî mükâlemeye nail olmalıdır. Camilerde cemaatle kılınan akşam ve yatsı namazları ve okunan Kur’ân’larla kıvamını bulan ruhlar daha sonra evlerine çekilmeli evlerindeki Mescid-i Haram mesabesindeki odalarından seccade Burak’ına binerek ilham Cebrail’i eşliğinde ihlas Mescid-i Aksa’sına varmalı; orada gözyaşıyla karışık bir kâse mânâ sütü içtikten sonra secdelerin miracıyla yükselip âyetlerin kanatlarında ruhunun mülk ve melekût semalarına yelken açmalı her rek’atta âdeta bir kat yukarılarına doğru yücelmeli bir noktadan sonra binek değiştirip ihsan Refref’ine binerek kendi kemal sidre-i müntehalarında pervaz etmeli nihayet insanda arş-ı azam mesabesindeki kalbin derece-i ufkuna urûç ile tâ kâbı kavseyne ulaşıp “Et-tahiyyâtü”nün sırrıyla huzur-u kibriya’da sünûhât ve ilhâmât ötesi bir nevi mükâleme-i İlâhiye ve müşahede-i Rabbâniye’ye mazhar olmalıdırlar.

Miraç Peygamberimiz’e hastır

Bütün namazlar niyazlar oruçlar ve çileler; namazın niyazın orucun manasını halka anlatmalar ve bütün bunları birer merdiven yapmalar Efendimiz’in (sas) miraca yükselmesine vesile olmuştur. Böyle bir şeref Efendimiz’den (sas) başka ikinci bir peygambere nasip olmamış sadece O’na has bir keyfiyettir. Her nebi kendi ruhunda Allah’ın huzuruna çıkmış kurbu huzura müşerref olarak iltifat görmüştür. Fakat bütün gökleri ve cennetleri bilemediğimiz keyfiyet içinde yapılan böyle bir miraç sadece Allah Rasûlü’ne hastır. İşte bizler de böyle kadri yüce civanmert bir Nebi’nin arkasında bulunmanın hazzı içinde doya doya bir namaz kılıyoruz.


ZAMAN

KuM TaNeSi 17 Temmuz 2009 15:30

RE: Miraç Nedir ?
 
Miraç Peygamberimiz Hz. Muhammed s.a.v.'e ikram edilen en büyük mucizelerden birisidir. Bu mucize hicretten birbuçuk yıl önce Receb ayının 27. gecesinde gerçekleşmiştir. Allahu Tealâ Mirac gecesi Rasulullah s.a.v. Efendimiz'i üç müjde ve hediye ile birlikte ümmetine göndermiştir.
Miraç mucizesi “isra” olayı ile başlamıştır. İsra gece gitmek ve götürmek demektir. Allahu Tealâ Habibi Hz. Muhammed s.a.v.'e yaptırdığı bu gece yolculuğunu ayette şöyle anlatır:

“Kulu Muhammed'i geceleyin Mescid-i Haram'dan kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah her türlü noksan sıfatlardan münezzeh uzak ve temizdir. Şüphesiz O her şeyi hakkı ile işiten ve görendir.” (İsra 1)
İsra'dan sonra Miraç gerçekleşmiştir. Miraç yükselmek demektir. Yükseğe çıkaran araca da miraç denir. Alemlerin sahibi Yüce Allah dostu Hz. Muhammed s.a.v.'e gecenin çok kısa bir anında kainat sarayını ve melekût/gayb alemini gezdirmiştir.

Melekût Alemini Şereflendiren Misafir
Bu yolculuk ve ziyarette gökteki meleklerin reisi Hz. Cebral'i a.s. kendisine refakatçi yapmıştır. Mekke'den Küdüs'e Burak isimli binekle yapılan yolculukta Hz. Cebrail binitinin üzengisini Hz. Mikail de yularını tutmuştur. Kainatın bu en şerefli misafiri teşrif ettiği bütün makamlarda görüştüğü peygamber melek ve diğer varlıkları şereflendirmiştir. Yüce Allah ona yedi kat gökleri ve içindekileri göstermiş madde aleminden öteye geçirmiş gayb aleminin sırlarını açmış mekândan münezzeh bir şekilde huzuruna almış cemalini göstermiş kendisiyle selamlaşmış ve konuşmuştur.
Hz. Rasulullah s.a.v. Efendimiz bu mucizeyi saadetli ruh ve cesediyle birlikte yaşamış görmüş ve tatmıştır. Buharî ve Müslim başta olmak üzere meşhur hadis ve tefsir kitaplarımız bu mucizeyi detaylı bir şekilde anlatmaktadır.
Bu mucize bu şekliyle dünyada hiçbir peygambere verilmemiş başka kimseye de verilmeyecektir. Fakat Allahu Tealâ salih kullarına farklı boyut ve şekillerde miracın bir numunesini yaşatmaktadır. Yüce Allah terbiye olup manen ilâhi huzurda kabul görecek güzelliğe ulaşan dostlarını doyumsuz dostluğu ve mekândan münezzeh yakınlığı ile şereflendirmektedir. Yüce Allah kullarını buna davet etmiş ve o makama çıkanlara Kur'an-ı Hakim'de “mukarrebun” ismi verilmiştir (Vakıa 12).
Hadislerde bu hal ihsan ve müşahede makamı olarak tanıtılmıştır. Tasavvufta bu terbiyeye Seyr u sulûk ismi verilir. Arifler Yüce Allah'ı tanımaya marifetullah O'na ulaşmaya vuslat bütün benliği ve sevgisi ile ilâhi muhabbet içinde kaybolmaya Fenafillah bu hal içinde kalmaya Bekabillah derler. Hepsi ilâhi yakınlığı aşkı ve dostluğu ifade eder.

Müminlere Verilen Üç Hediye
Allahu Tealâ Mirac gecesi Rasulullah s.a.v. Efendimiz'i şu üç müjde ve hediye ile birlikte ümmetine göndermiştir:
1. Ümmetinden Allah'a ortak koşmadan ölen kimselerin affedileceği.
2. Beş vakit namaz.
3. Bakara Suresi'nin son iki ayeti. (Müslim Tirmizî Nesaî Suyutî)
Bu üç hediye kıyamete kadar gelecek her mümine verilmiş en büyük hediyelerdir. Bu hediyeler kısaca iman namaz ve niyazdır. Bunların bu gecede ikram edilmesinin özel bir manası vardır. Onlar olmadan manevi miraç yani Yüce Allah'a yakınlık olmaz.
Bu hediyeleri tanıyalım:

İman ve Tevhid
İman Yüce Allah'ın kuluna en büyük hediyesi ve emanetidir. İmanın esası tevhiddir. Tevhid Yüce Allah'ın tek ilâh olduğunu bilmek ve buna iman etmektir. Bu tevhid nuru ve şuuru olmadan Yüce Yaratıcı'yı tanımak O'na yaklaşmak sevilmek mümkün değildir. Bu iman ve tevhid cennetin anahtarıdır. Zerre kadar iman kulu cehennemden kurtarır cennete girmeye orada Yüce Allah'ın cemalini seyretmeye vesile olur. Kendisine böyle bir iman nimeti verilen kul ebediyyen şükretse azdır.
Kalbe konan bu iman nurunu korumak için devamlı Yüce Allah'tan yardım istemeli bunu her şeyden önemli ve gerekli görmelidir. İman cevherini korumanın en güzel yolu sürekli tevbe ve zikirle birlikte farz amellere devam edip haramlardan kaçınmaktır. Sık sık imanı tazelemeli lâ ilâhe illallah zikrine dili ve kalbi iyice alıştırmalıdır. Son nefeste bu iman üzere giden kimsenin işi kolaydır. Çünkü imanın meyvesi cennettir.

Müminin Miracı: Namaz
Namaz kul ile Rabbinin özel buluşma anı yapılmıştır. Kul namaza durduğu zaman onunla Rabbi arasındaki bütün perdeler kaldırılır Yüce Allah özel olarak kuluna yönelir onun okuduğu Kur'an'ı dinler yaptığı zikri över üzerine bol bol rahmet feyiz ve nur döker kulun da bunun farkında olmasını ister. Herkes kalbinin uyanıklığı kadar bu ilâhi yakınlığı ve özel ilgiyi fark eder. Efendimiz s.a.v. kulun Yüce Allah'a en yakın olduğu anın secde anı olduğunu belirtmiştir. (Müslim Ebu Davud vd.)
Namazın cennetin anahtarı olduğu müjdelenmiştir. (Tirmizî Ahmed)
Namazın bir özelliği içinde bütün zikir çeşitlerini bulundurmasıdır. Öyle ki göklerde ve yerde ne kadar melek ve varlık varsa hepsinin özel olarak yaptığı ibadet çeşidi namazda toplanmıştır. Allah rızası için edebine uygun namaz kılan bir mümin bu namazı ile bütün varlıkların ibadet şekliyle Yüce Allah'a şükretmiş ve hepsini temsil etmiş olmaktadır. “Ben Yüce Allah'a yaklaşmak sevilmek ve O'na şükretmek istiyorum” diyen bir kulun kılacağı namazdan daha güzel bir zikir ve ibadet yoktur. Onun için namaz dinin direği kalpteki imanın en birinci alameti ve Allah'a yaklaşmanın vazgeçilmez vesilesi yapılmıştır.
Bu dünyada iman ve namaz emanetini koruyarak ölen kimselere Yüce Allah cennetini ve cemalini müjdelemiştir.

Kulun Rabbi İle Konuşması: Dua
Miraç'la gelen üçüncü hediyemiz Bakara Suresi'nin son iki ayetidir. Bu ayetler iman esaslarını ve ilâhi duaları içermektedir. “Âmenerrasulü” ile başlayan bu iki ayet Yüce Rabbimiz'in bu ümmete özel ikramıdır. Bu ümmete gücünün üstünde yük yüklenmemiş ve ibadet emredilmemiştir. Ayrıca bu ümmetin unutarak veya yanılarak yaptığı kusurları affedilmiştir.
Rasulullah s.a.v. Efendimiz bu ayetlerin kendisine Arş'ın altındaki bir hazineden verildiğini onların daha önceki hiçbir peygambere verilmediğini belirtmiştir. (Ahmed Hakim Beyhakî vd.)
Bu ayetleri gece okumak tavsiye edilmiştir. Bu ayette yapılan duaların Allah tarafından kabul edildiği müjdelenmiştir. Onların okunduğu evde şeytanın duramayacağı belirtilmiştir. Rasulullah s.a.v. Efendimiz bu ayetlerin hem Kur'an hem dua hem salât /rahmet olduğunu bildirmiştir. Onları okuyanı cennete götüreceğini ve Yüce Rahman'ı razı edeceğini müjdelemiştir. Bu iki ayetin öğrenilmesi hanım ve çocuklara öğretilmesi tavsiye edilmiştir. (Bkz: Suyutî ed-Dürrü'l-Mensûr; İbnu Kesir Tefsir)
Kulun samimi olarak yaptığı dua ile Rabbi arasında hiçbir perde yoktur. Gönülden gelen niyazlar hemen ilâhi huzura ulaşır; Yüce Mevlâ kulu için en hayırlı olacak şekilde dualarına karşılık verir. Yeter ki kul isterken gafil olmasın istemekten usanmasın.

KuM TaNeSi 17 Temmuz 2009 15:32

Miraç kandiline doğru
 
Evvela "Kandiller nedir?"

Kandiller Allah'ın umumi affının ilanıdır..

"Tevbe edin sizi affedeyim"

-Neye tövbe edelim?

Kandil Gecesi her müslüman bir odaya çekilmeli bir kağıt ve kalem almalı..

Kağıdı ortadan ikiye bölmeli bir tarafına:

`Bilmediğim dini konular" diğer tarafına ise; "İşlediğim günahlar" diye yazmalı..

Bilmediğim dini konular kısmına İslam adına ne bilmiyorsa hepsini sıralamalı..

Mesela:

"Kur'an okumasını bilmiyorum"
Kur'an okumasını biliyor tecvid bilmiyorsa onu da yazmalı..

Sonra devam etmeli:
Arapça bilmiyorum..
Tefsir hadis siyer fıkıh bilmiyorum.
..................................................

Bunları bilmek için: Kitaplar almalıyım ilgili gazete ve dergileri takip etmeliyim hocaefendilerin derslerine gitmeliyim.

Şimdi kağıdın diğer tarafına geçebilir "İşlediğim günahlar":

Yalan söylüyorum.
Tembelim.
Dedikodu yapıyorum.
Boş lafları seviyorum.
....................................

Artık içki ve benzeri günahları da varsa hepsini yazmalı..
Sonra kağıda umumi bir göz atmalı;

"Bilmediğim konulardan hangisini öğrenebilirim işlediğim haramlardan-günahlardan hangisini terkedebilirim?" demeli..

Bunların hepsini birden terketmek zordur..Teker teker terk etmeye çalışmalı..

Mesela Kur'an okumasını bilmiyorsa "öğreneceğim!" diye kandil gecesi kendi kendine söz vermeli; ertesi günü hemen işe başlamalı.

Haramlar bölümünde de mesela boş laflara tövbe edip ilme-irfana yöneleceğine ahd-u peyman etmeli.

Şimdi iki şeye tövbe etmiş oldu:

Birincisi: Bir noksanını tamamlamak
İkincisi ise: Bir harama son vermek

Böylece iyiliğe doğru bir değişme oldu. "İki günü birbirine eşit olan zarardadır" buyuruluyor..Hiç değilse kandil gecesi bir değişime uğrayıp kandil sabahı daha iyi bir müslüman olarak ortaya çıkalım.

Eğer kandil geceleri müslümanları daha iyiye götürmüyorsa demek ki kandil ülkemize uğramamış.

Kandil mübarektir Allah müslümanları da mübarek etsin!..

Hekimoğlu İsmail

KuM TaNeSi 17 Temmuz 2009 15:36

MİRAÇ KANDİLİ
 
Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir. Miraç bir yükseliştir bütün süfli duygulardan beşeri hislerden ter temiz bir kulluğa en yüce mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (a.s.m.) şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir terakki ufkudur.
Bu ulvi seyahat mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur'ân-ı Kerimde âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha Kur'ân'da şöyle anlatılır:
“Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten herşeyi hakkıyla görendir.” (İsra Suresi 1)
Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm Sûresinde şöyle' anlatılır:
“O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi 7-18.)
Miraç nasıl oldu?
Miraç Receb ayının 27. Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâ'ya oradan semaya yüce âlemlere İlâhî huzura yükselmesidir.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan (Mekke'den) Mescid-i Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi. Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın makamına uğradı orada iki rekât namaz kıldı daha sonra Mescid-i Aksâ'ya geldi. Orada bütün peygamberler kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam burada peygamberlere iki rekat namaz kıldırdı bir hutbe okudu.
Bir rivayette Hz. İsa'nın doğduğu yer olan Betlaham'a uğradı orada da iki rekât namaz kıldı. Ve bugün Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu yerden Muallak Taşının üzerinden Miraça yükseldi.

Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Adem Hz. Yahya ve Hz. Îsa Hz. Yusuf Hz. İdris Hz. Harun Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü Onlar kendisine “Hoş geldin” dediler tebrik ettiler.
Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub ortası (kâinatın bittiği yer) Sidretü'l-müntehâ'ya geldiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam orada ikisi gizli ikisi açıktan akan (Nil Fırat) dört nehir gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret etti.
Hz. Cebrail'in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müşerref oldu.
Süleyman Çelebi'nin dediği gibi

“Aşikâre gördü Rabbü'l-izzeti/Âhirette öyle görür ümmeti” İnşaallah...
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin huzurundan döndükten sonra Hz. Musa ile karşılaştı. “Allah ümmetine neyi farz kıldı?” diye sorunca Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam “50 vakit namaz” buyurdu.

Hz. Musa'nın “Rabbine dön azaltması için Rabbinden niyazda bulun ümmetin buna güç yetiremez” demesi üzerine Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu her seferinde 10 vakit indi sonunda beş vakitte karar kıldı.

Daha sonra Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail'in rehberliğinde Cenneti Cehennemi âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi gördü Mekke'ye döndü.

Sabah olunca Kabe'nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı. Onlar Peygamberimizden delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam de onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber verdiği gibi gördüler ama iman nasip olmadı.

Ama yine de Peygamberimizden üst üste Miraça çıktığına dair delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs'e Mescid-i Aksâ'ya uğradığını anlatınca Kureyşliler “Bir ayda gidilebilen Bir yere Muhammed nasıl bir gecede gidip gelebilir?” diye itiraz ettiler ardından da Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar “Mescid-i Aksâ'yı bize anlatır mısın?” diye Peygamberimize soru yönelttiler.
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı:
“Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü'l-Makdis'i bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana ‘Beytü'l-Makdis'in kaç kapısı var?’ diye sordular. Halbuki ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.”

Bunun üzerine müşrikler:
“Vallahi dos doğru tarif ettin” dediler ama yine de iman etmediler.

O esnada Hz. Ebû Bekir çıkageldi müşrikler durumu ona haber verdiler. Hz. Ebû Bekir “Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz doğrudur” diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir “Sıddîk tereddütsüz inanan” ünvanını aldı.
Peygamberimiz neden mirac’a çıktı?
Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri bir vatandaşla telefon ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak emirlerini her tarafa duyurmak için özel bir elçisi ile konuşması sohbet etmesi onun aracılığı ile ferman yayınlamasıdır.
Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri özel ve cüz'i diğeri de geniş ve genel mahiyette bir konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz'i anlamda ilham etmesi birinciye örnektir.

Ama Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin üstünde bir büyüklük ve yücelikte kâinatın Rabbi bütün varlıkların Yaratıcısı olarak Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve mükemmel olanına misaldir.

Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakka diğeri de Haktan halka. Birisi mi'râcin bâtıni tarafı olan velayet yönüdür diğeri de zahiri tarafı olan risalet yönüdür.

Yani Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna çıktı başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet kulluk tesbih ve zikirlerini toplu olarak (askerin komutana tekmil vermesi gibi) arz etti. Bu yönüyle Miraç halktan insanlardan varlıklardan Hakka bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi...
Peygamberimiz Allah ile nasıl görüşebilir?
Soru: “Bize herşeyden daha yakın olan Cenab-ı Hakka binlerce senelik mesafeyi aşarak yetmiş bin perdeyi geçtikten sonra Rabbiyle görüşmesi ne demektir?”
Cenab-ı Hak herşeye herşeyden daha yakındır fakat herşey O’ na sonsuz şekilde uzaktır.
Meselâ güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir.
Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz. Oysa güneş bize 150 milyon km. uzaklıkta bulunuyor hiçbir şekilde ona yanaşamayız. Güneşe bir derece yaklaşmak için ancak Ay kadar büyümek lazım. Bu da mümkün değildir.
Bu misalde olduğu gibi gerçek anlamda Cenab-ı Hak herşeye yakındır ama herşey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Cenab-ı Hakkın lütfuyla bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraça yükselmiş; bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır.
Bir insan nasıl göklere çıkabilir?
Soru: “Bunun bir örneği var mıdır? Bir uçak ancak 10-15 bin metre yukarı çıkabiliyor bir uzay gemisi ancak Ay'a ve Venüs'e ulaşabiliyor. Bir insan birkaç dakika gibi kısa bir sürede milyonlarca metre uzaklara nasıl gidip gelebilir?”

Yerküremiz yani Dünya bir yılda yaklaşık 188 saatlik bir mesafeyi bir dakikada döner yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kudret bir insanı Arş-ı Âlâya getiremez mi? Güneşin çevresinde o ağır cisim olan dünyayı gezdiren bir hikmet bir insan bedenini şimşek gibi Rahman'ın Arşına çıkaramaz mı?
Peygamberimiz sadece ruhuyla gitse olmaz mıydı?
Soru: "Öyleyse ise neden Miraça çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi ruhu ve kalbi ile gitse yetmez miydi?"

Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek için kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek insanlığın amel ve ibadetlerinin âhiretteki neticesini göstermek için Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamı oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil bu seyahate bedeninin de iştirak etmesi gerekir.

Görünen âlemin anahtarı olan gözünü işitilen âlemin anahtarı olan kulağını Arşa kadar birlikte alması gerektiği gibi ruhunun sayısız görevlerini üstlenen âlet ve makinesi hükmünde olan mübarek bedenini Arşa kadar çıkarması akıl ve hikmet gereğidir.

Zaten Cenab-ı Hak Cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok kulluk görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara beden kaynaklık etmektedir.
Öyle ise bu mübarek beden ruha arkadaşlık edecektir. Cennette ruh bedenle birlikte olacaksa Cennetü'1-Me'vâ'nın gövdesi olan Sidretü'l-Müntehaya Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın zatının arkadaşlık etmesi hikmetin tâ kendisidir.

Peygamberimiz Miraça sadece ruhen çıkmış olsaydı zaten mucize olmazdı. Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.
Peygamberimiz kısa zamanda nasıl gidip geldi?
Soru: "Birkaç dakikada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen mümkün müdür?"

Cenab-ı Hakkın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır. Sesin hızı ile ışığın hızı elektriğin hızı hatta ruhun ve hayalin hızı birbirinden bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden farklıdır. Meselâ ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 360 km/sn'dır.

Acaba Peygamberimizin lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması ruh hızında hareketi nasıl akla ters gelebilir?

Yine bir insan on dakika uyusa bazı olur ki bir yıllık iş görebilir. Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı rüyada işittiği sözleri konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün belki daha fazla bir zaman gerekir.

Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor birisine bir gün diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir.

İşte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam Burak'a binerek şimşek gibi bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine ermiş Onun cemalini görmüş emirlerini alıp dönüp gelmiştir.
Miraçın benzeri bir olay var mıdır?
Soru: "Peygamberimizin Miraça çıkması mümkündür. Fakat her mümkün gerçekleşmiyor. Bunun bir benzeri var mı ki kabul edelim?"
Miraçın çok örnekleri vardır:
Bir insan gözüyle bir saniyede Neptün gezegenine çıkabilir.
Bir bilim adamı astronomi kanunlarına binerek tâ yıldızların arkasına bir dakikada gidebilir.
İman sahibi her insan namazın hareketlerine düşüncesini bindirerek bir çeşit Miraçla kâinata arkasına alarak İlâhî huzura girebilir.
Kalb gözü açık bir veli İlâhî sırlara kırk günde ulaşabilir. Hattâ Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi bazı evliyanın bir dakikada Arş-ı Âlâya kadar ruhen çıktıkları bildiriliyor.
Yine nurlu bir cisme sahip olan melekler bir anda yerden Arşa Arştan yeryüzüne gidip geliyorlar.
Cennette Cennet ehli mü'minler Cennet bahçelerine kısa bir zamanda çıkabiliyorlar.
Bu kadar örnekler gösteriyor ki bütün evliyanın sultanı bütün mü'minlerin imamı bütün Cennet ehlinin reisi ve bütün meleklerin makbulü olan Resul-i Ekrem Efendimizin bir anda Miraça çıkması dönmesi bütün yüce âlemleri gezip görmesi gayet makuldür ve şüphesizdir.
Miraçla gelen hediyeler
Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri Cenneti âhireti hattâ Cenab-ı Hakkın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı aksi beyanı olmayan o yüce insan mü'min ruhlara manen şöyle diyordu: “Sizin inandığınız melekleri âhireti Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır mevcuttur; tereddüt ve şüphe etmeyiniz.” Böylece mü'minler sonsuz bir imana ermenin saadetine kavuştular.
İkincisi: İnsan herşeyi merak ediyor. Ayda hayat var mı yok mu diye araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî Sultanın memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor.
Mü'minler merak ediyorlar. “Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak bizden ne istiyor anlasaydık” derken İki Cihan Serveri yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanının razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâmın diğer esasları ve ibadetleridir.
Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray verilse ne kadar sevinir.
Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir.
Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz Miraçta Cenab-ı Hakkın cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin Cennette mü'minlere de nasip olacağı müjdesini verdi. “Ayın on dördünü nasıl açıkça gözünüzle görüyorsanız Rabbinizi de öyle Cennette apaçık göreceksiniz” buyurarak bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi.
Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla anlaşıldı. Kâinata nisbetle küçük bir varlık zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere “Sen paşa oldun” dense ne kadar sevinir.
Öyle de âciz fani devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana birden "Sonsuz ve baki bir Cennette Rahman ve Rahîm olan Allah'ın rahmetine gireceksin" dendiğinde o insan ne kadar büyük bir mevki ve makama çıkar. Cennette hayal hızında ruh genişliğinde akıl akıcılığında kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde seyir ve seyahate erecektir. Cenab-ı Hakkın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi? Miraçın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir. (Bediüzzaman Said Nursî Sözler 31. Söz.)
Miraç Gecesi Namazı
Miraç gecesi kılınacak namaz on iki rekattır. İki rekatte bir selam verilerek kılınacak olan namaz on iki rekat ile bitirilir. Her rekatte Fatihadan sonra on kere ihlas okunur. Kılınma zamanı yatsı namazı kılındıktan sonra imsak vaktine kadar ki herhangi bir vakit olabilir. Bu oniki rekat namaz bittiği zaman selamdan sonra yüz defa :

“Sübhanallahi vel hamdülillahi vela ilahe illallahü vallahü ekber vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim” duası okunur.

Ardından da yüz kere istiğfar yapılır.
Miraç Gecesinin Gündüzünde Kılınacak Namaz
Miraç gecesinin gündüzünde öğlen namazını kıldıktan sonra sonra dört rekat namaz kılınır.
Bu namazın;birinci rekatında Fatiha’ dan sonra bir kere Felak suresi ikinci rekattan sonra bir kere Nas suresi üçüncü rekatta üç kere Kadr suresi dördüncü rekatta elli kere İhlas suresi okunur.

KuM TaNeSi 17 Temmuz 2009 15:39

Miraç
 
Sevgili Peygamberimiz bütün engellemelere rağmen gördüğü her kabileye İslâmiyeti anlatıyor... Kendisini himaye edip insanlara Allahü teâlânın emirlerini tebliğ etmesinde yardımcı olmalarını istiyor... Böylece herkesin dünya ve ahıret huzuruna kavuşmalarını arzu ediyor.
Fakat insanlar ne Müslüman oluyorlar ne de himaye etmeye yanaşıyorlardı. Ayrıca hakaret zulüm işkence ve alay edip yalanlıyorlardı. Alemlerin efendisinin günleri çok yorgun aç susuz üzüntülü ve pek hüzünlü geçiyordu.
Gündüzleri böyle geçiyor gece geç vakitlere kadar bu hal devam ediyordu. Mekkeli müşrikler gelen insanların Müslüman olmasını engelledikleri gibi Habib-i Ekrem efendimize zulüm etmekten geri durmuyorlardı.
Artık Resulullah efendimiz için gidilecek bir yer yoktu. Her taraf düşman idi. O gece doğruca amcası Ebu Talib'in kızı Ümm-i Hani'nin Ebu Talib Mahallesi'nde bulunan evine geldi. Ümm-i Hani o zaman henüz iman etmemişti. "Kimdir o" deyince Resulullah efendimiz; "Amcan oğlu Muhammed'im... Kabul edersen misafir geldim" buyurdu.
Ümm-i Hani; "Senin gibi doğru sözlü emin asil şerefli misafire can feda olsun. Yalnız teşrif edeceğinizi önceden bildirseydiniz bir şeyler hazırlardım. Şimdi yedirecek bir şeyim yok" dedi.
Resulullah efendimiz "Yiyecek içecek istemem. Hiç biri gözümde yok. Rabbime ibadet etmek yalvarmak için bir yer bana yetişir" buyurdu.
Ümm-i Hani sevgili Peygamberimizi içeri alıp; bir hasır leğen ve ibrek verdi. Gelen misafire ikram etmek onu düşmandan korumak Araplar için en şerefli vazife sayılırdı. Bir evdeki misafire zarar gelmesi ev sahibi için büyük yüz karası olurdu.
Ümm-i Hani; "Bunun Mekke'de düşmanları çok. Hatta öldürmek isteyenler var. Şerefimi korumak için sabaha kadar O'nu gözeteyim" diye düşündü. Babasının kılıcını alıp evin etrafında dolaşmaya başladı.
Resulullah o gün çok incinmişti. Abdest alıp Rabbine yalvarmaya af dilemeye kulların imana gelip saadete kavuşmaları için duaya başladı. Çok yorgun aç ve üzüntülü idi. Hasır üzerine uzanıp uyuyuverdi.
O anda Allahü teâlâ Cebrail aleyhisselama; "Sevgili Peygamberimi çok üzdüm. Mübarek bedenini nazik kalbini çok incittim. Bu halde yine bana yalvarıyor. Benden başka hiç bir şey düşünmüyor. Git Habibimi getir! Cennetimi Cehennemimi göster. O'na ve O'nu sevenlere hazırladığım nimetleri görsün. O'na inanmıyanlara sözleri yazıları ve hareketleri ile O'nu incitenlere hazırladığım azabları görsün. O'nu ben teselli edeceğim. O'nun nazik kalbinin yaralarını ben saracağım" buyurdu.
Cebrail aleyhisselam Resulullahın yanına gelince O'nu mışıl mışıl uyur buldu. Uyandırmağa kıyamadı. İnsan şeklinde idi. Mübarek ayağının altını öptü. Kalbi kanı olmadığı için soğuk dudakları Resulullahı uyandırdı.
Cebrail aleyhisselamı hemen tanıdı ve; "Ey Cebrail kardeşim! Böyle vakitsiz niçin geldin. Yoksa bir hata mı ettim. Rabbimi gücendirdim mi? Bana acı haber mi getirdin?" buyurdu ve Rabbinin darılacağından çok korktu.
Cebrail aleyhisselam; "Ey bütün yaratılmışların en üstünü! Ey Yaratanın habibi ey peygamberlerin efendisi iyilikler menbaı üstünlükler kaynağı olan şerefli ve büyük Peygamber! Rabbin sana selam ediyor ve seni kendisine çağırıyor. Lütfen kalk gidelim" dedi.
Mirac yolculuğu böylece başlamış oldu...

KuM TaNeSi 17 Temmuz 2009 15:40

Ey Habibim! Sen üzülme
 
Mirac Efendimizin yükseklikler alemine uruc etmesi... Derece derece ötelerin sırlarına ermesi... Bu emirle gelen Cebrail aleyhisselam Sevgili Peygamberimizi Miraca hazırlamaya başladı. Önce abdest aldırdı. Mübarek başına nurdan bir imame koydu. Üzerine nurdan bir elbise giydirdi. Mübarek beline yakuttan bir kemer taktı. Mübarek eline dört yüz inci ile süslü zümrütten bir asa verdi. Her inci Zühre yıldızı gibi parlardı. Mübarek ayağına yeşil zümrütten nalin giydirdi. Sonra el ele tutuşup Kabe'ye geldiler.
Burada Cebrail aleyhisselam sevgili Peygamberimizin mübarek göğsünü yardı. Kalbini çıkardı. Zemzem suyu ile yıkadı. Sonra hikmet ve iman dolu bir tas getirip içine boşalttı ve göğsünü kapattı.
Sonra Cebrail aleyhisselam Cennet'ten getirdiği Burak adındaki beyaz hayvanı işaret ederek;
- Ya Resulallah! Buna bin! Bütün melekler yolunu bekliyorlar dedi.
Bu sırada Peygamber efendimize bir hüzün çöktü ve tefekküre daldı. O anda Allahü teâlâ Cebrail aleyhisselama;
- Ey Cebrail! Sual eyle! Habibim niçin mahzun duruyor? diye sual edince Efendimiz cevap verdi:
- Ben bu kadar izzet ve ikram gördüm. Hatırıma geldi ki kıyamet günü zayıf olan ümmetimin hali nasıl olur? Elli bin yıl Arasat meydanında yaya olarak bunca günahlarını nasıl çekerler ve otuz bin yıllık yol olan Sıratı nasıl geçerler?
Ferman-ı ilahi geldi ki;
- Ey Habibim! Hatırını hoş tut. Senin ümmetine elli bin yıllık vakti bir an gibi ederim. Üzülme! buyurdu.
Peygamber efendimiz Burak'a bindi. Burak çok hızlı gidiyor bir adımda gözün gördüğü yerin ötesine ulaşıyordu. Yolculuk esnasında Cebrail aleyhisselam sevgili Peygamberimize bazı konak yerlerinde inip namaz kılmasını söyledi. Alemlerin efendisi bunun üzerine tam üç defa inerek namaz kıldı.
Cebrail aleyhisselam da namaz kıldığı yerleri bilip bilmediğini sordu. Cevabını kendisi vererek; ilk indiği yerin Medine olduğunu ve bu şehre hicret edeceğini haber verdi.
Öteki yerlerin de sıra ile hazret-i Musa'nın Allahü teâlâ ile cihetsiz ve bilinmeyen bir şekilde konuştuğu Tur-i Sina olduğunu son olarak da İsa aleyhisselamın doğduğu Beyt-i Lahm'da namaz kıldığını haber verdi. Sonra Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya geldiler.
Mescid-i Aksa'da Cebrail aleyhisselam bir kayayı parmağı ile delerek Burak'ı bağladı. Geçmiş peygamberlerden bazısının ruhları insan şeklinde toplanmışlardı. Cemaatle namaz için; Âdem Nuh ve İbrahim peygamberlere "aleyhimüsselam" imam olmaları sıra ile söylendi. Özür dileyerek kabul etmediler. Hazret-i Cebrail;"Sen varken başkası imam olamaz" diyerek Habibullah'ı ileri sürdü.
Peygamber efendimiz peygamberlere imam olup iki rek'at namaz kıldırdılar.
(Mirac Peygamberimizin Medine'ye hicretlerinden ondokuz ay önce Miladi 621 yılında geceleyin vuku' bulmuştur.
Sevgili Peygamberimizin bu iki mahal arasındaki seyahatleri geceleyin vuku' bulduğu için gece yolculuğu manasında "İsra" denmiş bu mübarek kelime aynı olayı anlatan ayetle başlayan "İsra" suresinin de adı olmuştur.)

KuM TaNeSi 17 Temmuz 2009 15:41

Bu gelen ne güzel yolcu
 
Sevgili Peygamberimiz Mirac olayının Kudüs'ten sonrasını şöyle anlatır:
Cebrail aleyhisselam bana bir kap içinde Cennet şurubu bir kap da süt getirdi. Sütü aldım.
Daha sonra iki bardak daha sundular. Biri su bir bal; ikisinden de içtim. Hazret-i Cebrail; "Bal ümmetinin kıyamete kadar devam edeceğine su da ümmetinin günahlarından temizlenmesine işarettir" dedi.
Sonra beraberce göğe yükseldik. Cebrail aleyhisselam birinci kat göğün kapısını çaldı. Sordular:
- Sen kimsin?
- Ben Cebrail'im.
- Peki yanındaki kim?
- O da Muhammed'dir.
- O'na göğe çıkmak için vahy ve Mirac daveti gönderildi mi?
- Evet gönderildi.
"Merhaba gelen zata! Bu gelen ne güzel yolcu!" dediler ve hemen kapı açıldı ve kendimi Âdem'in "aleyhisselam" karşısında buldum. Bana "Merhaba" dedi ve dua etti...
Burada çok melek gördüm. Hepsi kıyamda huşu ve hudu ile durmuşlar "Subbuhün kuddusün Rabb-ül-melaiketi ver-ruh" zikriyle meşguldüler. Cebrail'e sordum:
- Bu meleklerin ibadeti bu mudur?
- Evet. Bunlar yaratılalıdan beri ta kıyamete kadar kıyam üzere olurlar. Hak teâlâdan diledim ki bu ibadeti ümmetime nasip etsin. Duamı kabul etti. Namazda olan kıyam odur.
Orada bir cemaate uğradım. Melekler onların başlarını ezerler tekrar eski halini alır. Yine döverler yine eskisi gibi olurdu. "Bunlar kimlerdir?" dedim. "Cuma'yı ve cemaati terk edenlerdir. Rüku ve secdeleri tamam yapmayanlardır" dedi.
Bir cemaat gördüm. Aç ve çıplak idiler. "Bunlar kimlerdir?" dedim. "Fakirlere merhamet etmiyenler ve zekat vermiyenlerdir" dedi.
Bir cemaate uğradım. Önlerine nefis yemekler koymuşlar. Bir yanda da leş duruyor. O nefis yemekleri bırakmış leşi yerlerdi. "Bunlar kimlerdir?" dedim. "Bunlar helali terk edip harama meyl edenlerdir. Helal malları varken haram yiyen kimselerdir" dedi.
Arkasındaki yükün çokluğundan harekete mecali kalmamış olan bir takım kimseler gördüm. O haliyle halka seslenip üzerine biraz daha yük koymalarını istiyorlardı. "Bunlar kimlerdir?" dedim. "Bu kimseler emanete hıyanet edenlerdir. İnsanların hakkını almış iken yine zulmedenlerdir" dedi.
Kendi etlerini kesip yiyen bir grup insana uğradık. "Bunlar kimlerdir?" dedim. Cebrail aleyhisselam; "Bunlar gıybet edenler ve söz taşıyanlardır" dedi.
Bir grup insana rastladık dilleri kafalarından çekilmiş şekilleri değiştirilip hınzır (domuz) suretine tebdil olmuş olarak azab olunurlar. Cebrail aleyhisselam; "Bunlar yalan yere şahidlik yapanlardır" dedi.
Bir kısım kadınlara rastladık. Yüzleri siyah gözleri göktü. Ateşten elbiseler giydirmişler. Melekler onlara ateşten gürzlerle vururlar. "Bunlar kimlerdir?" dedim. Hazret-i Cibril; "Bunlar zina edenler ve kocalarını inciten kadınlardır" dedi.
Bir cemaat daha gördüm. Ateş onları yakar tekrar dirilirler tekrar yakardı. "Bunlar kimlerdir?" dedim. "Bunlar babalarına asi olanlardır" dedi.
İkinci kat göğe çıktık. Cebrail aleyhisselam kapıyı çaldı. Kapı açıldığında kendimi; teyze çocukları İsa ile Yahya bin Zekeriyya'nın (aleyhimesselam) yanında buldum. Bana; "Merhaba" dediler. Ve duada bulundular...
Meleklerden bir cemaate rastladım. Saf bağlayıp durmuşlar cümlesi rükuda idi. Kendilerine mahsus bir tesbihleri vardı. Devamlı olarak rükuda dururlar başlarını kaldırıp yukarı bakmazlar. Cebrail aleyhisselam; "Bu meleklerin ibadeti böyledir. Hak teâlâdan iste de ümmetine nasib olsun" dedi. Dua ettim. Kabul buyurup namazda rükuu ihsan eyledi.
Sonra üçüncü kat göğe çıktık. Aynı sual ve cevaptan sonra kapı açıldı ve kendimi Yusuf aleyhisselamın yanında buldum. Baktım ki kendisine güzelliğin yarısı verilmiş. Bana "Merhaba" dedi ve dua etti...
Çok melek gördüm. Saf halinde cümlesi secdede idiler. Yaratılalıdan beri secdede olup kendilerine mahsus tesbih ile tesbih ederler. Cebrail aleyhisselam; "Bu meleklerin ibadeti böyledir. Allahü teâlâdan iste ki bu ameli ümmetine müyesser eylesin" dedi. Hak teâlâdan diledim. Kabul edip namazda size nasib eyledi.
Dördüncü kat göğe eriştim. Saf gümüşten yapılmış nurdan bir kapısı var. Nurdan bir kilit vurmuşlar. Kilidin üzerinde "La ilahe illallah Muhammedün resulullah" yazılı idi. Sual ve cevaptan sonra kendimi İdris aleyhisselamın yanında buldum. Bana "Merhaba" dedi ve duada bulundu. Allahü teâlâ onun hakkında (mealen); "Biz onu yüksek bir mekana ref'ettik" buyurmuştur. (Meryem suresi: 57)
Bir melek gördüm. Bir kürsi üzerine oturmuş gamlı ve üzüntülü idi. Etrafında o kadar çok melek vardı ki sayısını ancak cenab-ı Hak bilir. Sağında nurani melekler gördüm. Yeşiller giymişler çok güzel kokuları var. Her birinin güzelliğinden yüzlerine bakılamaz. Sol tarafında ağızlarında ateşler saçan melekler vardı. Önlerinde ateşten mızrak ve kamçılar var. Öyle gözleri var ki bakmağa takat getirilmez. Taht üzerinde oturan meleğin başından ayağına kadar gözleri var.
Daima önündeki deftere bakar bir an gözünü ondan ayırmazdı. Önünde bir ağaç vardı. Kah sağ eliyle ondan bir şey alıp sağındaki nurani meleklere teslim eder kah sol eliyle bir şey alıp solundaki zulmani meleklere verirdi. Bu meleğe nazar edince kalbime bir korku geldi. Hazret-i Cebrail'e; "Bu melek kimdir?" dedim. "Azrail'dir. Bunun yüzünü görmeğe kimsenin takati yetmez" dedi.
Yanına varıp; "Ey Azrail! Bu ahir zaman peygamberidir ve Allahü teâlânın habibi sevgilisidir" dedi. Azrail aleyhisselam kalkıp bana tazim etti; "Merhaba! Hak teâlâ senden daha şerefli bir kimse yaratmadı. Ümmetin de cümle ümmetlerden üstündür. Ben senin ümmetine baba ve analarından daha çok acırım" dedi."Senden bir ricam vardır. Ümmetim zayıftır. Onlara yumuşak darvanasın. Ruhlarını yumuşaklıkla alasın" dedim. "Seni en son peygamber olarak gönderen ve kendine habib kılan Allahü teâlânın hakkı için Allahü teâlâ gece ve gündüzde yetmişkere; "Ümmet-i Muhammed'in ruhlarını yumuşaklıkla ve kolaylıkla al ve işlerini lütf ile gör" diye emreder. Bunun için ben de senin ümmetine ana ve babalarından daha çok şefkat ederim dedi.
Beşinci kat göğe çıktık orada Harun aleyhisselamla karşılaştık. Bana "Merhaba" dedi ve hayır duada bulundu.
Beşinci kat gök meleklerinin ibadetlerini gördüm. Cümlesi ayakta duruyor ve ayaklarının parmaklarına nazar ediyor asla başka yere bakmıyor yüksek sesle tesbih ediyorlardı. Hazret-i Cebrail'den "Bu meleklerin ibadeti böyle midir?" diye sordum. "Evet Hak teâlâdan dile de bu ibadeti ümmetine nasib eylesin" dedi. Dua ettim. Cenab-ı Hak ihsan etti.
Sonra altınca kat göğe çıktık. Orada Musa aleyhisselam ile karşılaştık. Bana "Merhaba" dedi ve hayır duada bulundu. Sonra yedinci kat göğe yükseldik aynı soru-cevaptan sonra İbrahim aleyhisselamı Beyt-i Ma'mur'a arkasını dayamış olarak buldum. O Beyt-i Ma'mur ki her gün oraya yetmiş bin melek giriyor bir daha sıraları gelmiyor. İbrahim aleyhisselama selam verdim. Selamımı aldı. "Merhaba salih peygamber salih oğlum" dedi. Sonra;
"Ya Muhammed! Cennet'in yeri gayet latif ve toprağı temizdir. Ümmetine söyle oraya çok ağaç diksinler" dedi. "Cennet'e ağaç nasıl dikilir?" dedim. "La havle vela kuvvete illa billah" ve "Sübhanellahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber" tesbihini okuyarak dedi.
Cebrail aleyhisselam sonra beni Sidret-ül-Münteha'ya götürdü. Sanki onun yaprakları fil kulakları gibi meyveleri de kuleler gibi idi. O Allahü teâlânın emirlerinden herhangi birisiyle karşılaştığında öylesine değişiyordu ve güzelleşiyordu ki Allahü teâlânın yaratmış olduğu mahlukatından hiç kimse onun güzelliğini anlatamaz.
Cebrail aleyhisselam Sidret-ül-Münteha'nın ilerisine iletti ve bana veda eyledi. Dedim ki: "Ey Cebrail! Beni yalnız mı bırakıyorsun?" Cebrail aleyhisselam ıstıraba düştü. Hak teâlânın heybetinden titremeğe başladı ve; "Eğer bir adım daha atarsam Allahü teâlânın azametinden helak olurum. Bütün vücudum yanar yok olur" dedi.
Alemlerin efendisi buraya kadar Cebrail aleyhisselam ile gelmişti. Cebrail aleyhisselam burada kendisini; yaratılmış olduğu suret üzere kanatlarını açmış her bir kanadından inciler yakutlar saçılır bir halde Resulullah'a gösterdi. Sonra ziyası güneşten daha parlak Refref adında yeşil bir Cennet yaygısı geldi. Durmadan Allahü teâlânın zikriyle meşgul oluyor bulunduğu alemi tesbih sadası dolduruyordu.
Peygamber efendimize selam verdi. Resulullah efendimiz Refref'in üzerine oturdu. Bir anda çok yükseklere çıktılar hicab denilen yetmiş bin perdeden geçtiler. Her hicab arası çok uzak idi. Her perdede vazifeli melekler vardı. Refref Peygamber efendimizi birer birer o perdelerden geçirdi. Böylece; Kürsi Arş ve ruh alemlerini aştılar.
Habib-i ekrem efendimiz her bir perdeden geçerken; "Korkma ya Muhammed! Yaklaş yaklaş!" diye emredildiğini duyuyordu. Bilinmeyen anlaşılamayan anlatılamayan şekilde Allahü teâlânın dilediği yüksekliklere ulaştı. Mekansız zamansız cihetsiz sıfatsız olarak rü'yet hasıl oldu yani Allahü teâlâyı gördü. Gözsüz kulaksız vasıtasız ortamsız olarak Rabbi ile konuştu. Hiç bir mahlukun bilemiyeceği anlıyamıyacağı nimetlere kavuştu...

KuM TaNeSi 17 Temmuz 2009 15:41

Ümmetimi isterim
 
İmam-ı Rabbani hazretleri Efendimizin Miracını şöyle anlatır:
"O server aleyhissalatü vesselam Mirac gecesinde Rabbini dünyada görmedi Ahırette gördü. Çünkü Resul aleyhisselam o gece zaman ve mekan çevresinden dışarı çıktı. Ezeli ve ebedi bir an buldu. Başlangıcı ve sonu bir nokta olarak gördü. Cennet'e gideceklerin binlerce sene sonra Cennet'e gidişlerini ve Cennet'te oluşlarını o gece gördü. İşte o makamdaki görmek dünyada görmek değildir. Ahıret görmesi ile görmektir."
Peygamber Efendimize; "Rabbini sena eyle!" buyrulduğunda O hemen; "Ettehiyyatü lillahi vessalevatü vettayyibat" (yani bütün lisanlar ile olan medhler övgüler ve senalar beden ile olan hizmetler ve taatler mal ile olan iyilikler ve ihsanlar Allahü teâlâ için olsun) dedi.
Önce Allahü teâlâ Habibine gözsüz kulaksız vasıtasız mekansız olarak; "Esselamü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve berekatüh... (Ey Resulüm! Selamım bereketim ve rahmetim senin üzerine olsun)" buyurarak selam verdi.
Peygamber efendimiz; "Esselamü aleyna ve ala ibadillahissalihin... (Ya Rabbi! Bize ve salih kullarına da selam olsun)" diye cevap verdiler.
Bunu işiten melekler hep bir ağızdan; "Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulüh... (Gözümle görmüş gibi bilir ve inanırım ki Allahü teâlâdan başka ilah yoktur. Muhammed aleyhisselam O'nun kulu ve resulüdür)" dediler.
Allahü teâlâ buyurdu ki: "Ey Habibim! Benim misafirimsin. İste benden ne istersen!.." Resulullah efendimiz; "Ümmetimi isterim ya Rabbi" dedi.
Hak teâlâ bu suali yedi yüz defa tekrarladı. Resulullah efendimiz hepsinde; "Ümmetimi isterim" diye cevap verdi.
Allahü teâlâ; "Hep ümmetini istersin" buyurunca O; "Ey Rabbim! Dileyen benim veren sensin. Cümle ümmetimi bana bağışla" diye taleb etti.
Cenab-ı Hak; "Eğer ümmetinin hepsini şimdi sana bağışlarsam benim rahmetim ve senin izzetin zahir olmaz. Bir kısmını şimdi sana bağışladım. İki kısmını tehir ettim. Kıyamet günü sen dileyesin ben bağışlıyayım. Ta ki benim rahmetim ve senin izzetin (şerefin) belli olsun" buyurdu.
Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde buyurdular ki:
"O gece (Mirac gecesi) Allahü teâlâdan cümle ümmetimin hesabını bana ısmarlamasını istedim. Hak teâlâ buyurdu ki:
"Ya Muhammed! Bundan muradın odur ki hiç kimse ümmetinin kabahatlerine muttali olmasın. Benim muradım odur ki sen şefkatli peygambersin yabancılara olduğu gibi senden dahi kabahatleri ve çirkin işleri örtülü olsun.
Ya Muhammed! Sen onların yol göstericisisin. Ben onların rabbiyim. Sen onları yeni gördün. Ben evvelden ebede onlara nazar ettim ve nazar ederim.
Ya Muhammed! Eğer senin ümmetin ile söyleşmeği sevmeseydim kıyamet günü onları hesaba çekmezdim. Büyük ve küçük hiç bir günahlarını sormazdım."

KuM TaNeSi 17 Temmuz 2009 15:42

Resulullahın sualleri
 
Peygamber Efendimiz Miracda Cenab-ı Hakka sorduğu sualleri ve aldığı cevapları bir hadis-i şeriflerinde şöyle anlatır:
Dedim ki: "Ya Rabbi! Cebrail'e altı yüz bin kanat verdin. Buna karşı bana olan ihsanın nedir?"
Hak teâlâ buyurdu ki: "Senin bir kılın bana Cebrail'in altı yüz bin kanadından sevgilidir. Senin bir kılın sebebiyle binlerce asi günahkarı kıyamet günü azad ederim. Ya Habibim! Cebrail kanadını açsa doğu ile batı arasını doldurur. Sen şefaat etsen doğu ile batı arası asi dolu olsa hepsini sana bağışlarım."
Dedim ki: "Pederim Âdem'e (aleyhisselam) karşı melekleri secde ettirdin. Buna karşı bana olan ikramın nedir?"
Hak teâlâ buyurdu ki: "Meleklerin Âdem'in önünde secde etmeleri senin nurunun onun alnında olması sebebiyledir. Ya Habibim! Sana ondan üstün şey verdim. İsmini ismime yakın eyledim ve Arş-ı ala üstüne yazdım. O zaman Âdem yaratılmamış idi namı ve nişanı yok idi. Senin ismini gökler kapısında hicablar üzerinde Cennetler kapısında köşkler ve ağaçlarda Cennet'in her yerinde yazdım. Cennet'te üzerinde "La ilahe illallah Muhammedün resulullah" yazılmış olmayan hiçbir şey yok idi. Bu mertebe Âdem'e verilen mertebeden daha üstündür."
Dedim ki: "Ya Rabbi! Nuh'a (aleyhisselam) gemi verdin. Buna karşı bana ne ihsan eyledin?"
Buyurdu ki: "Sana Burak verdim ki bir gecede yerden Arş'a eriştirdim. Cennet ve Cehennem'i gördün. Ümmetine de mescidler verdim ki kıyamet günü gemilere biner gibi ümmetin o mescidlere binip Sırat'ı göz açıp yumacak kadar zamanda geçip Cehennem'den halas olurlar."
Dedim ki: "Ya Rabbi! İsrail oğullarına kudret helvası ile bıldırcına benzer kuş eti indirdin."
Hak teâlâ buyurdu ki:
"Sana ve ümmetine dünya ve ahıret nimetini ihsan ettim. Ya Habibim! Sana bir sure verdim ki ona benzer bir sure Tevrat'ta ve İncil'de yoktur. O sure Fatiha'dır. Her kim o sureyi okusa vücudu Cehnnem'e haram olur. O okuyan kimsenin ana ve babasının azabını hafifletirim.
Ya Habibim! Ben senden ekrem (kıymetli üstün şerefli) kimse yaratmadım.
Ya Habibim! Her kim benim birliğimi kabul ederse ve bana ortak koşmaz ise Cennet onlarındır. Böyle olan ümmetine Cehennem'i haram ettim. Ümmetine karşı rahmetim gadabımı aşmıştır.
Ya Habibim! Benim katımda cümle kalktan ekremsin şereflisin. Kıyamet günü sana o kadar ikramlar yaparım ki cümle alem hayret eder.
Ey Habibim! Sen Cennet'e girmeyince diğer enbiya giremez. Senin ümmetin girmeyince gayri ümmet giremez.
Ya Habibim! İster misin ki senin ve ümmetin için neler hazırladım göresin?"
"İsterim ya Rabbi!" dedim. İsrafil'e hitab edip; "Ey İsrafil! Kulum ve eminim ve resulüm Cebrail'e de ki Habibimi Cennet'e iletip Habibim ve ümmeti için Cennet'te neler hazırladım ise göstersin. Ta ki mübarek hatırı endişeden halas ola" buyurdu."

KuM TaNeSi 17 Temmuz 2009 15:43

Cennette gördükleri
 
Alemlerin efendisi olan sevgili Peygamberimiz İsrafil aleyhisselam ile birlikte Cebrail aleyhisselamın yanına geldiler. Allahü teâlânın emrini yerine getirmek için Cebrail aleyhisselam Peygamber efendimizi Cennet'e götürdü.
Melekler ellerinde nur dolu tabaklarla bekliyorlardı. Cebrail aleyhisselam;
"Ya Resulallah! Bunlar Âdem aleyhisselamdan seksen bin yıl önce yaratıldı. Bu makamda tabaktakileri sana ve ümmetine saçmak için sabırsızlanırlar. Kıyamet günü Hazretin ve ümmetin Allahü teâlânın emriyle Cennet'in eşiğine ayak basınca bu melekler tabaklardaki cevahiri üzerinize saçacaklardır" dedi.
Cennet'te vazifeli olan Rıdvan ismindeki melek onları karşıladı. Peygamber efendimize müjdeler verdi ve; "Hak teâlâ ikisini senin ümmetine birini de diğer ümmetlere vermek için Cennet'i üç kısım etti" dedi ve Cennet'in her tarafını gezdirdi.
Habib-i ekrem efendimiz buyurdular ki:
"Cennet ortasında bir ırmak gördüm. Arş'ın yukarısında akar. Bir yerden su süt ve bal çıkar. Asla birbirine karışmaz. O ırmağın kenarı zebercedden idi. İçindeki taşlar cevahir balçığı anber otları za'feran idi. Etrafına gümüş bardaklar koymuşlar sayıları gökteki yıldızlardan ziyade idi. Çevresinde kuşlar olup boyunları deve boynu gibi idi. Her kim onların etinden yese ve o ırmaktan içse Hak teâlânın rızasına mazhar olur.
Cebrail'e; "Bu ırmak nedir?" diye sordum. "Kevser'dir. Hak teâlâ onu sana vermiştir. Sekiz Cennette olan bostanlara bu Kevserden akar" dedi.
Irmağın kenarında çadırlar gördüm. Cümlesi inci ve yakuttan idi. O çadırlarda huriler gördüm. Yüzleri güneş gibi parlar idi. Derlerdi ki:
"Biz sevinçli ve neş'eliyiz. Bize hiç üzüntü gelmez. Biz gençleriz hiç yaşlanmayız. Biz iyi huyluyuz hiç kızmayız. Biz hep böyleyiz hiç ölmeyiz."
Saadet köşklerine ve ağaçlarına erişip onların nağme ve sedaları her yeri kaplar. Öyle hoş sesleri vardı ki o nağmeler dünyaya gelseydi ölüm ve mihnet dünyada olmazdı.
Cebrail "Bunların yüzlerini görmek ister misin?" dedi. "İsterim" dedim.
Bir çadırın kapısını açtı. Baktım. Öyle güzel suretler gördüm ki eğer bütün ömrümce onların güzelliğini anlatsam bitiremem. Yüzleri sütten beyaz yanakları yakuttan kırmızı ve güneşten parlaktı. Derileri ipekten yumuşak ve ay gibi ışıklı kokuları miskten daha güzeldi.
Saçları gayet siyah kimi örülmüş kimi toplanmış kimi salıverilmiş otursa etrafında çadır gibi olur kalksa ayağına kadar uzanırdı. Her birinin önünde bir hizmetçi dururdu.
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
"Sekiz Cennet'in bağ ve bostanını ve türlü nimetlerini gördüm. Cehennem'i ve derecelerini de görsem diye hatırıma geldi."
Cebrail elimi tutup Cehennem'in en büyük meleği Malik'e götürdü:
"Ey Malik! Muhammed aleyhisselam asilerin Cehennem'deki yerlerini görmek ister O'na Cehennem'i göster" dedi
Malik Cehennem'in tabakalarını açtı. Yedi tabakanın hepsini gördüm.
Efendimiz Cehennemdekilerin halini görünce çok üzüldü. Merhametinden çok ağladı. Bütün melekler de ağlaştılar.

KuM TaNeSi 17 Temmuz 2009 15:43

O söyledi ise doğrudur
 
Alemlerin efendisi Cehennemdekilerin halini görünce ağlamaya başladı. Allahü teâlâya yalvardı. Ümmetinin zayıflığını ve böyle azaba takat getiremeyeceklerini söyleyerek o kadar çok ağladı ki Cebrail aleyhisselam ve cümle melekler de beraber ağlaştılar.
Allahü teâlâdan hitap geldi ki:
"Ey Habibim! Senin hürmetin ve kıymetin benim katımda büyüktür duan kabul olunmuştur. Hatırını hoş tut. Seni muradına eriştiririm. Sana öyle bir makam veririm ki pek çok sayıda asileri senin şefaatin ile bağışlarım. Ta ki sen yeter diyene kadar."
Peygamber efendimiz gördüklerini anlatmaya devam ederek buyurdu ki:
"Daha sonra Semavattan geçip Musa'nın (aleyhisselam) bulunduğu makama geldim.
Bana; "Hak teâlâ sana ve ümmetine ne farz eyledi" dedi. Ben de; "Her gün ve gece için elli vakit namaz kılınmasını bana farz kıldı" dedim. "Rabbine dön biraz hafifletmesini dile. Çünkü ümmetin bunun altından kalkamaz" dedi.
Bunun üzerine Rabbime döndüm ve dedim ki: "Ya Rabbi! Ümmetimden bu emri biraz hafif eyle." Bunun üzerine elli vakitten sadece beş vakit indirdi.
Musa'ya (aleyhisselam) döndüm ve beş vakit indirdi dedim. Dedi ki: "Rabbine dön! Biraz daha hafifletmesini dile. Çünkü ümmetin bunun altından da kalkamaz." Böylece Musa (aleyhisselam) ile Rabbimin arasında gidip geldim ve nihayet Allahü teâlâ şöyle buyurdu:
"Bu namazı beş vakte indirdim. Her namaz için on sevab vardır. Bu bakımdan sonunda yine elli namaz olur. Zira her kim bir sevabı kastedip de yapamazsa onun için bir sevab yazılır. Fakat yaparsa bire karşılık tam on sevab yazılır. Fakat bir günaha kasdedip de yapmazsa hiç bir şey yazılmaz. Yaparsa ancak o bir günah olarak kayda geçer."
Allahü teâlâ böylece sevgili Peygamberimizin çektiği sıkıntılarla yaralanan mübarek kalbini teselli eyledi. Hiç bir mahlukuna vermediği kimsenin bilemiyeceği anlayamıyacağı nimetleri O'na ihsan eyledi.
Alemlerin efendisi sonra bir anda Kudüs'e ve oradan Mekke-i mükerremeye Ümm-i Hani'nin evine geldiler. Yattığı yer henüz soğumamış leğendeki abdest suyunun hareketi durmamış idi.
Dışarda dolaşan Ümm-i Hani uyuklamış bir şeyden haberi olmamıştı. Peygamber efendimiz Kudüs'ten Mekke'ye gelirken Kureyş'in kervanına rastladı. Kervandaki bir deve ürktü yıkıldı. Sabah olunca Kabe yanına gidip Miracını anlattı.
Kafirler alay ettiler. Müslüman olmaya niyetli olanlar da tereddüde düştüler. Müşriklerden bazıları sevinerek Ebu Bekir'in evine geldiler. Çünkü onun akıllı tecrübeli hesaplı bir tüccar olduğunu gayet iyi biliyorlardı.
Kapıya çıkınca;
-Ey Ebu Bekir! İyi bilirsin. Mekke'den Kudüs'e gidip gelmek ne kadar zaman sürer? diye sordular. Hazret-i Ebu Bekir;
-İyi biliyorum. Bir aydan fazla sürer dedi.
Bu söze sevinen kafir güruhu;
-Akıllı tecrübeli adamın sözü böyle olur dediler. Gülüp alay ederek ve hazret-i Ebu Bekir'in de kendileri gibi düşüneceğini umarak;
-Senin efendin Kudüs'e bir gecede gidip geldiğini söylüyor artık iyice sapıttı dediler. Hazret-i Ebu Bekir'e sevgi saygı gösterip bel bağladılar.
Hazret-i Ebu Bekir Resulullah efendimizin mübarek adını işitince;
-Eğer O söyledi ise doğrudur. Bir anda gidip geldiğine ben de inandım deyip içeri girdi.

KuM TaNeSi 17 Temmuz 2009 15:44

Canım feda olsun
 
Resulullahın Miraca çıktığını öğrenen hazret-i Ebu Bekir hemen Resulullah efendimizin yanına geldi. Büyük kalabalık arasında yüksek sesle;
"Ya Resulallah! Miracınız mübarek olsun! Bizleri senin gibi büyük Peygambere hizmetçi yapmakla şereflendirdiği ve mübarek yüzünü görmekle kalbleri alan ruhları çeken tatlı sözlerini işitmekle nimetlendirdiği için Allahü teâlâya sonsuz şükürler ederim. Ya Resulallah! Senin her sözün doğrudur. İnandım. Canım sana feda olsun!" dedi.
Hazret-i Ebu Bekir'in sözleri kafirleri şaşırttı. Diyecek şey bulamayıp dağıldılar. Şüpheye düşen imanı zayıf birkaç kişinin de kalbine kuvvet geldi. Resulullah efendimiz o gün Ebu Bekir'e "Sıddik" dedi. Bu adı almakla derecesi bir kat daha yükseldi.
Bu hale çok kızan kafirler mü'minlerin kuvvetli imanına Peygamberimizin her sözüne hemen inanmalarına O'nun çevresinde pervane gibi dönmelerinle dayanamadılar. Resulullah efendimizi mahcup ve mağlub etmek için imtihan etmeğe Mescid-ı Aksa hakkında sorular sormaya başladılar.
Resulullah efendimiz hepsine birer birer cevap verdiler. Efendimiz cevap verirken hazret-i Ebu Bekir; "Öyledir ya Resulallah" derdi. Halbuki Resulullah efendimiz edebinden hayasından karşısındakinin yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki:
"Mescid-i Aksa'da etrafıma bakmamıştım. Sorduklarını görmemiştim. O anda hazret-i Cebrail Mescid-i Aksa'yı gözümün önüne getirdi. Pencerelerini görüp sayıyor ve sorularına hemen cevap veriyordum."
Resulullah efendimiz yolda develi yolcular gördüğünü söyledi. "İnşaallah Çarşamba günü gelirler" buyurdu. Çarşamba günü güneş batarken kervan Mekke'ye ulaştı. Kervandakilere sorduklarında fırtına eser gibi olduğunu ve bir devenin yıkıldığını söylediler. Bu hal mü'minlerin imanını kuvvetlendirdi. Kafirlerin düşmanlığı da gittikçe arttı.
Hicretten bir yıl önce Receb ayının 27'sinde Cuma gecesi vuku bulan bu mucizeye Mirac denir. Resulullah miraca ruh ve bedeni ile uyanık bir halde çıktı. Mirac gecesinde O'na nice ilahi hakikatler gösterildi ve beş vakit namaz bu gecede farz kılındı. Ayrıca Bekara suresinin son iki ayet-i kerimesi ihsan edildi. Mirac; Kur'an-ı kerimde İsra ve Necm suresi ile bazı hadis-i şeriflerde bildirilmektedir.
Sevgili Peygamberimiz Miracdan sonra dört büyük halifesine Cennet'i anlatırken buyurdular ki:
"Ya Eba Bekir'! Senin köşkünü gördüm. Kızıl altından idi. Senin için hazırlanan nimetleri müşahede ettim.
Ya Ömer! Senin köşkünü gördüm. Yakuttan idi. Fakat içeri girmedim. Senin gayretini düşündüm.
Ya Osman! Seni her gökte gördüm. Cennet'te köşkünü görüp seni düşündüm.
Ya Ali! Senin suretini dördüncü semada gördüm. Cebrail'e sual ettim. Dedi ki: "Ya Resulallah! Melekler hazret-i Ali'yi görmeden duramazlar. Hak teâlâ onun suretinde bir melek yarattı. Dördüncü gökte durur melekler onu ziyaret eder bereketlenirler."
Mirac gecesinin sabahında Cebrail aleyhisselam gelerek Resulullah efendimize beş vakit namazı vakitlerinde imam olarak kıldırdı.
Mirac hadisesinin Kudüs'e kadar olan kısmı ayet-i kerime ile sabit olduğundan buna inanmayan dinden çıkar. Hadis-i şeriflerle bildirilen göklere yükselmesi kısma inanmayan bid'at ehli yani sapıkbozuk itikatlı olur.

alıntıdır

KayıpKentli 17 Temmuz 2009 16:14

RE: Miraç Nedir ?
 
-1)Bu ALINTILANAN yazının KAYNAĞI nedir Kum Tanesi kardeşim?

2) Kur'an'la Kritiği yapıldı mı?

KuM TaNeSi 17 Temmuz 2009 16:35

RE: Miraç Nedir ?
 
bildiğimiz konular zaten bunlar...
bizim gibi islami bir siteden alıntı yaptım..araştırayım inş..


SAAT: 22:54

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306