Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > Dua Bölümü

Konu Kimliği: Konu Sahibi Nesli_Nur,Açılış Tarihi:  07 Mayıs 2013 (18:17), Konuya Son Cevap : 07 Mayıs 2013 (18:17). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 07 Mayıs 2013, 18:17   Mesaj No:1
Meal Gurubu Üyesi
Medineweb Emekdarı
Nesli_Nur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Nesli_Nur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 20510
Üyelik T.: 01 Ekim 2012
Arkadaşları:24
Cinsiyet:
Mesaj: 1.012
Konular: 166
Beğenildi:76
Beğendi:1
Takdirleri:187
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart ..dua, kulluğu itiraftır

..dua, kulluğu itiraftır

Dua, Kulluğu İtiraftır

dua adabı

Musibet gelmeden dua…

İnsanoğlu, şu dünya hayatında bir aldanış içinde yaşayıp gidiyor. Kendisini kudretli, müstağni, her türlü tehlikeden emin, korkusuz, kaygısız zannediyor. Ta ki başına bir hâl gelene kadar… Acizliğiyle yüzleştiren, zavallılığını, muhtaçlığını hatırlatan bir hâl…

Yaşayanlar bilir, bazen ani bir krizle ameliyata alınan, yoğun bakım ünitesinde haftalarca gözünü açmadan yatan hastalar oluyor. Ne bu dünyaya geliyor ne öbür dünyaya gidiyor. O ne büyük bir acizliktir…

İnsan o anda, o yakınına, uğruna dünyaları harcamayı göze alsa da, ne şifa verebiliyor ne de rahata kavuşturabiliyor. Gözleri kapılarda, girip çıkan doktorlardan, hemşirelerden güzel bir haber duyar mıyım? Ümidinde, bir müjde bekliyor.

İşte, böyle zamanlarda azıcık imanı olan, birden her şeye kadir olan bir Allah’ı olduğunu hatırlıyor, ellerini mahcup bir edayla açıp “Ya Rabbi…” diyor. Ama alışkın olmayan onu da diyemiyor. Kabz hali içinde sıkışıyor, bunalıyor. İsyanın yanına, varıp varıp geliyor. “Neden?” diyor…

Gerçekten de bu, insanın başına gelebilecek en korkunç musibetlerden biri… Bu yüzden, insan içinde bulunduğu iyi hale güvenmemeli, başına bir musibet gelmeden önce dua etmeye alışmalı… En azından dilini duaya alıştırmalı.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin, tavsiye ettiği gibi, fani refah ve kudretle şımarıp büyüklenmemeli, Rabbine olan muhtaçlığını unutmamalı ki, sıkıntı anlarında da elini açmaya yüzü olsun: “Bolluk içindeyken Allah'ı tanı ki, O da darlığa düşünce seni tanısın.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 307)

Hatta sadece musibet gelmesin diye değil, asıl en büyük musibet olan imansız göçme felaketine uğramamak için her daim iyilik istemeli…
Allah’ı unutmamak için…
İnsanoğlunun en büyük felaketi olan “Rabbini unutma” felaketine karşı önlem olarak, her daim Allah’ı hatırlamalı… Ona olan ihtiyacını… Kaderinin onun elinde olduğunu… İki dünya saadeti için ona muhtaç olduğunu…

Her türlü şerden ona sığınmalı… Umumi manada; “Yarattığı şeylerin şerrinden.” Rüzgar bile olsa… Efendimiz bir rüzgâr esse, onun şerrinden Allaha sığınırdı ve böyle yapmayı tavsiye ederdi. (Buhari, Bed'ul-Halk, 5)

Hatta hayır gibi görünen menfaatleriyle bile, insanı asıl yolundan alıkoymamaları için… Her şeyin, gerçek manada hayra vesile olması için… Efendimiz, hilalin doğduğunu görse bu giren yeni ayın, hayırlar getirmesini niyaz ederdi. (Tirmizî, Deavât, 51)

En çok da kendi nefsimizin ıslahı, kötü huylarımızın gitmesi, iyi hasletlere sahip olmamız ve iyiliklerin kolaylaştırılması için dua buyururdu.
Rasulullah aleyhissalatu vesselam bir gün, Mescide girdi. Orada Ensar'dan Ebu Ümame radıyallahu anhu ile karşılaştı. Ona: “Ey Ebu Ümame, niçin seni namaz vakti dışında Mescid'de oturmuş görüyorum?” diye sordu. “Peşimi bırakmayan bir sıkıntı ve borçlar sebebiyle ey Allah'ın Resulü.” diye cevap verdi. Bunun üzerine, Hz. Peygamber: “Sana bazı kelimeler öğreteyim mi? Bunları okursan, Allah, senden sıkıntını giderir ve borcunu öder.” “Evet, ey Allah'ın Resulü, öğret!” dedi. “Öyleyse…” dedi, “Akşama çıktın mı, sabaha erdin mi şu duayı oku: ‘Allah’ım üzüntüden ve kederden sana sığınırım. Acizlikten ve tembellikten sana sığınırım, korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borcun galebe çalmasından ve insanların kahrından sana sığınırım.” (Ebu Ümame) der ki: “Ben bu duayı yaptım, Allah benden gamımı giderdi, borcumu ödedi.” (Ebu Davud, Salat 367, 1555)

Musibete duçar olana tavsiye edilen bu duada; tembellik, cimrilik ve korkaklık gibi nefsin kötü huylarından Allah’a sığınmanın tavsiye edilmesinden de anlıyoruz ki, aslında musibetler, bizi kendi nefsimizle yüzleştirmek için geliyor. Nefsimizin kusurlarını itiraf edip düzelmek için kendimizi İlahi terbiyeye açmak ise musibetin geçip gitmesine vesile oluyor.

Ne gariptir ki, günümüzde bazı kimseler, dua denilince tam tersini anlıyor. Mesela, zalim oldukları halde, Allah'ın onlara yardım etmesini istiyorlar. Mesela, haksız yere mahkemeye düştükleri halde, davayı kazanmayı veya zalimane isteklerini elde etmeyi bekliyor, bunun için dua ediyorlar.

Oturup “Biz bu davada haklı mıyız ki, utanmadan Allah’tan yardım istiyoruz.” Diye düşünecekleri ve tevbe edip haksızlıktan vazgeçecekleri yerde, adeta Allah'ın zulümlerine ortak olmasını talep ediyorlar! Acaba hiç düşünmüyorlar mı ki, zulmettikleri o kişiler de Allah'ın kuludur.

Nasıl onun kullarına zulüm için onun yardımını umarlar? Velev ki imtihan için onları galip getirse bile. Bu onların hayrına mıdır?

Ne yazık ki insanoğlu, dua etme konusunda hep ifratlarla tefritler arasında gidip geliyor. Kimisi her şey kendi elindedir zannederek, sebeplere riayet etmeyi yeterli görüyor, gücünü aşan bir şeyle karşılaşana kadar dua etmeye lüzum hissetmiyor. Kimisi de dua etmeyi, sebeplere riayet etmeden; sırf dilenmek, beklemek gibi anlıyor. Hatta duayı, -haşa- rüşvet vermek veya pazarlık etmek gibi bir şey zannediyor.

Dua, kulluğu itiraftır

İslam dininde dua, kulun kendi muhtaçlığını bilip itiraf etmesinden öte bir şey değildir. Cenab-ı Hak kimseye, vermeyi takdir etmediği bir şeyi, filan duayı şu kadar okuduğu veya adak vaadinde bulunduğu için vermez.

“Adak adamak insanoğluna; Rabbinin kendisi için takdir etmedi¬ği bir şeyi getirmez. Adak insanı ancak, takdir edilen şeye eriştirir. (O vesileyle) cimriden mal çıkarılır. (Cimri, önceden ver¬mediği hayır hasenatı o adağı üzerine verir.)” (Buhari, Eymân 26, Kader 6; Müslim, Nezr, 7)

Bununla birlikte, kul dua edip istemelidir. “Zaten verecek ne diye isteyeyim?” diye düşünmemelidir. Çünkü “istemek” kula yakışandır, Cenab-ı Hakkın sevdiği ve razı olduğu haldir. Allah Azze ve Celle, kerem sahibi olduğu için kendisinden istenmesini sever. Bunun için istemelidir.

Allah-u Zülcelal, insan gibi istekleri ve endişeleri çok olan bir varlığı yaratıp ona türlü türlü şeyleri arzu etme meyli vermiştir ki, istesin, dua etsin. Bu sebeptendir ki Rabbini en iyi tanıyan kullar olan Peygamberler, “Ayakkabısının bağını dahi” Allah’tan istemişlerdir.

Büyük küçük bütün ihtiyaçları Allah’tan istemek, onun bu ihtiyaçları bir mucize eseri olarak sebepsiz vermesini beklemek de değildir. Aksine kul, sebeplere riayet etmeyi de bir kulluk vazifesi telakki ederek, üstüne düşeni yapmalıdır. İmam Gazali’nin “Kalplerin Keşfi” adlı eserinde naklettiği bir hadis-i şerife göre “Helali aramak, farz ibadetlerden sonra gelen bir farzdır.”

Çalışmak ile dua etmek birbirinin alternatifi değil, tamamlayıcısıdır. Sebebin neticesini yaratanın Allah olduğunu hatırından çıkarmadan, sebepler âleminin gereklerini yerine getirmek, duanın edebine de uygundur. Aksi halde dua, -haşa- bir nevi Rabbini imtihan etmeye dönüşür.

Elbette sebepler âleminin iflas ettiği bir anda da her şeye kadir olan Rabbimizden umudumuzu kesmeyiz. Ne kadar ümitsiz olsak da hiç beklemediğimiz bir yardımın imdadımıza yetişeceğini umut ederiz. Ama bu yardımın şeklini bilemeyiz. Belkide o anda yardım, sabır, teennî ve başa gelenlere rıza halinin ihsanı şeklinde olabilir.

Nitekim Allah dostlarından bazıları, “Dua, bela gelmeden önce (sığınmak için)dir. Bela geldikten sonra kulluğa yakışan, sabır ve rızadır.” buyurmuştur.

Elbette bizler gibi sabrı az olup nefsinin isyana sürüklenmesinden korkan kullar, belanın tez zamanda geçip gitmesi için dua edebilirler, etmelidirler de... Nefse itimat olmaz. Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam, günahların cezası ahirete kalmasın diye, dünyada bela istemeyi hoş karşılamamış, “Ey Rabbimiz, bize hem dünyada ve hem de ahirette iyilik ver, bizleri cehennem ateşinden koru, diye dua etseydin ya.” (Müslim, Kitab, Dua ve zikir, 2688) buyurmuştur.

Netice itibarıyla dua, sebepler âleminin sahibi olan Rabbimize, hem fiilî, hem kavlî, hem de hal diliyle gereği gibi kulluk etmekten ibarettir.
Allah bizlere, böyle güzel kulluk hali nasip eylesin. Âmin.

HATİCE KÜBRA ERGİN
__________________
Derdi dünya olanin dünya kadar derdi olur...
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Nesli_Nur 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
inşikak süresini tanıyalım.. Sorularla Sureleri Tanıyalım bilinmez 7 2683 26Haziran 2015 14:55
muttaffifin suresini tanıyalım.. Sorularla Sureleri Tanıyalım bilinmez 10 5315 24Haziran 2015 14:17
Kıyamet Suresini Sorularla Tanıyalım Sorularla Sureleri Tanıyalım bilinmez 11 6253 28 Nisan 2015 16:18
Tahrim Süresini Tanıyalım Sorularla Sureleri Tanıyalım bilinmez 11 5627 03 Mart 2015 06:46
Casiye Süresini Tanıyalım Sorularla Sureleri Tanıyalım bilinmez 9 3097 28 Ekim 2014 06:36

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Kula Kulluğu Reddedenlere İster Sosyalist İster Anarşist Desinler.../ Mevlüt Hönül Mevlüt HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları 0 21 Mayıs 2012 11:34

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.