Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Evlilik-Nikah Konuları (https://www.forum.medineweb.net/194-evlilik-nikah-konulari)
-   -   Benimle Evlenir misin Kocacığım? (https://www.forum.medineweb.net/evlilik-nikah-konulari/25544-benimle-evlenir-misin-kocacigim.html)

enderhafızım 18 Nisan 2013 13:57

Benimle Evlenir misin Kocacığım?
 
Benimle Evlenir misin Kocacığım?

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Boşandım ama derdim bitmedi.
Boşanınca böyle olacağını nerden bilebilirdim.
Çok özlüyorum onu, o da beni özlüyor biliyorum. İçimde öylesine bir boşluk var ki tarifi imkansız.
Ayrılık zor, severken ayrılmak dahada zor.

İkili hiç bir sorunumuz yoktu. Hep aileleri kattık işin içine ve sonunda boşandık.
Onun ailesi beni istemiyordu benim ailem de onu.
Onlar başka bir kızı almak istiyorlardı kocama.
Benimkiler de daha zenginine vereceklerdi beni.
Zorluklarla evlendik ama çok yıpratıldık. Sorunları evimizin kapısında bırakıp evimize giremedik hiç.
Neden? Evliliğin ciddiyetinin farkına varamadığımızdan, hep üçüncü kişileri sorun edişimizden.

Neredeyse her gün kavga ederdik sebepsiz yere.
Sevgimizden yana bir eksiğimiz de yoktu oysa.
Hep ailelerimizdi bizi kavgaya sürükleyen.
Senin annen böyle dedi, benim babam şunu söyledi.
Kardeşin bizi kıskanıyor. Ablan laf taşıyor vs. vs. ile huzurumuzu kaçırdık.
Ailelerimizin bu hareketleri hep sırtımıza yük oldu, taşıyamadık, altında ezildik.

Ufacık şeyleri büyüttük ve sonunda boşanmış ama birbirini seven bir çift olduk.
İnsan olayların içinde yaşarken doğruyu göremiyor, bizde de öyle oldu ne yazık ki.
Büyüttük olayları, başka en ufacık sorunumuz yokken bu duruma geldik.
Nasıl o zaman bu kadar kör olduğumuza şaşıyorum.
Her evlilikte büyük küçük sorunlar oluyor ve bizimkisi aşılmayacak bir sorun değildi.
Ne sevgimizden, ne sadakatimizden,ne güvenimizden, ne de birbirimizden yana bir sorunumuz vardı.
Sadece ailelerimizdi bizi yıpratan.

Oyuna geldik.
Ailelerimiz zaten istemiyordu, çocuk olmadan bitersede bir sorun olmaz diye düşündüler.
Boşandıktan sonra kocamda bende kendi ailelerimizden bunu duyduk.
İkimizde çok kırıldık, ama onlar ailelerimizdi saygıda kusur etmeden bu sorunların üstesinden en başında gelmeliydik.
Gözümüz körmüş o zamanlar. Görmedik ve çabalamadık. Tek celsede boşandık.

Boşanma davası ben açmıştım ağlaya ağlaya.
Ama ikimizde istekli olunca ve tek celsede boşandık.
Tekrar evlenmek istiyorum ve mutlu olmak istiyorum. Bu sevdiğim ve sevildiğim adamla olsun istiyorum.

Hiç beklemeden aileleri ve gururu bir kenara bırakıp evlilik teklifini ben yapacağım kocama.
İlk başta o etmişti teklifi bu sefer ben edeceğim.
Diyeceğim ki ona benimle gerçekten bir ömüre var mısın?
Ona, buna ve en önemlisi ailelerimizin yuvamıza karışmasına izin vermeden bir yuva kurmaya.
Yuvamızda üçüncü kişilerin değil, sevgimizin sözünün geçmesine var mısın?
Eminim ki evet diyecek, bu sefer başaracağız.
Çünkü biz birbirimizi çok seviyoruz.

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Hakaik

İnceSızı 18 Nisan 2013 14:09

Cevap: Benimle Evlenir misin Kocacığım?
 
Sanki devamı var gibi Hafız teklif edecek mi adam kabul edecek mi :) Dizi izliyo gibiyim. Şaka bi yana emeğine sağlık.

Medineweb 18 Nisan 2013 14:10

Cevap: Benimle Evlenir misin Kocacığım?
 
evlenirken ailelere dikkat etmez çoğu zaman insanlar onunla evleniyorsun ailesiyle değil derler ya insana öyle olmadığı ne kadar açık bu konuda..aileler istemezsekde evlilikte çok büyük bir etken ama her evlilik dört dörtlük olacak diye bişey yok aile içindeki sorunları eve eşlerin birbirine yansıtmaması gerekir tabi..ibretlik bi konu olmuş..teşekkürler hafız abi

mehmet akif2 18 Nisan 2013 15:00

Cevap: Benimle Evlenir misin Kocacığım?
 
allah kimsenin evliliğini bu hadde getirmesin

ayücel 07 Mayıs 2013 15:22

Cevap: Benimle Evlenir misin Kocacığım?
 
Nikahı Cennette Kıyılan Yiğit

Sabah... Sulusepken bir kar yağıyor. İstanbul için mevsimin ilk karı... Çatılar, dallar saniye saniye beyaza bürünüyor. Hemen her sabah olduğu gibi apartmanın önündeki gazeteyi almaya iniyorum.

Kar-kış demeden kapımıza kadar bırakılan, "ben ne zorluklarla buralara kadar geliyorum" der gibi gözlerimin içine bakan ıslak gazeteyi alıyorum.

Islak gazetemin sayfalarını... çevirirken bir resme mıhlanıyor gözlerim.

Siyah saçlı, siyah kaşlı, yiğit yüzlü bıçkın bir delikanlı... Bir yüce dağı kavrar gibi iki yaşlı insanın kavradıkları bu resmi ben bir yerlerden tanıyorum, diyorum. 12 Eylül'de idam edilen Halil Esendağ olmalı.

Resmin altındaki yazı yanılmadığımı gösteriyor.

Resmin bir yanından tutan yaşlı ananın sırtında yüreğinin yaşadıklarından kararmış gibi duran siyah bir kazak, başında yine siyah desenli bir yazma, bir eli, oğlunu tutarken diğer eli felçli bir kol gibi dizlerine düşmüş, gözlerinden hüzün ırmakları akıyor.

Babanın sırtında siyahları diğer renklerden daha baskın duran bir oduncu gömleği, başında yine siyaha yakın bir bere... Kurumuş bir pınar gibi ışıltısını çoktan kaybetmiş, bakışlarında sanki; " Bir daha oğlum hiç gelmeyecek, baba ben geldim demeyecek" diye bilmenin acısı var.

Her ikisinin de elleri nasırlı; yüzleri, yılların ve acıların derinleştirdiği çizgilerle kırış kırış, gözleri bir hüzün pınarı.

"Yüreğimin yarısı yok" diyor anne. Oğlumu idam eden darbecilerin yargılandığı mahkemeye gitmek, onların yargılandığını görmek istiyorum. Bu benim oğlumu geri getirmeyecek ama biz çok acı çektik hala da çekiyoruz. Bari başka analar ağlamasın" diyor.

Hallerine bakılırsa pek yaşamak denmez onlarınkine.

O resim alıp götürüyor beni.

1980 öncesi günlere, üniversite yıllarıma.

Üniversitelerin bizi birbirimize düşman ettiği yıllara.

1980'li yıllara gelindiğinde artık huzur darağacındaydı.

Kim ölüyor, neden ölüyor? Kim öldürüyor, neden öldürüyor?

Kimse bilmiyordu.

Gazetelerde her gün kurşunlanan fidanlarımızın fotoğrafları yayınlanıyordu. Boykotlar, bombalamalar, çatışmalar, yokluklar, ölümler ülkeyi her geçen gün derin bir kaosa sürüklüyordu. Birileri "faşizm tırmanıyor," diğeri "bu kış komünizm geliyor," bir diğeri "dikkat şeriat tehlikesi kapımızda" diyordu.

Bizim kuşak korkuların neslidir. Korkularla büyüttüler bizi.

Yüreğimizdeki sevgiyi çaldılar.

Yitik sevginin nesliyiz biz.

Ve 12 Eylül sabahı...

Türkiye'ye sığmayan bizler; sağcısıyla, solcusuyla, milliyetçisiyle, dindarıyla küçük küçük hücrelere sığdık.

Dışarıda birbirimizi öldüren, yaralayan bizler; içerde bir birbirimizin yarasını sarmak zorunda kaldık.

Dışarıda birlikte yemek yemeyi bile beceremeyen bizler; içerde üç öğün birlikte dayak yedik.

Kara Eylüller kırdı dallarımızı, sonbahar soğukları soldurdu güllerimizi. Kâbus gibi çöktüler ve bir neslin ufkunu kararttılar. Gül bahçelerini talan ettiler. Gözlerini bağladılar, gönül evini yağmaladılar, umutlarını kararttılar. Gencecik hamile kadınlara bile elektrik vererek işkence etmekten utanmadılar.

"Ne olur bari karnımdaki çocuğuma acıyın" yalvarmalarını, duymadılar. Yüreklerinde yarınlar için hayaller büyüten nice babayiğitleri paslı enserlerle beyinlerinden duvarlara çaktılar.

Darağacında sallandırdılar.

Anaların bağrı yandı. Türküler yarım kaldı.

İşte karlı bir İstanbul sabahında elimdeki ıslak gazetede anne-babasının ellerinden bana bakan babayiğit Halil onlardan birisiydi.

Binlerce Halil'den birisi.

İmanlı bir ülkücüydü.

Yiğitti... Gözü pekti...Derindi bakışları...Polat gibi bir delikanlıydı.

İdam edileceğini biliyordu. Son mahkemede arkadaşlarından "iki gelinlik" istemişti.

Biri kendisi diğeri arkadaşı Selçuk içindi.

Devletin elbisesiyle gitmek istemiyordu.

Koğuştaki yirmi üç ülkücünün üzerinden iki kefen parası çıkmaz.

Bir ananın getirdiği iki beyaz nevresimi cezaevi terzisine diktirerek, gelinlik tabir ettikleri idamlık elbiseleri günlerden beri hücrelerinde ölüm bekleyen Halillere yollarlar.

Halil'le Selçuk'un idamları kesindi ama kimse ne gün olacağını bilmiyordu. Görüşmek, konuşmak, kavuşmak yasaktı.

Taş duvarlar, demir kapılar biçiyordu "âsi küheylanlar"ın yollarını.

Bir yaz günü cezaevi terzisi;

"Bahçede sehpa kuruluyor, bu gece Halil'le Selçuk'u asacaklar galiba!" der. Kur'an'dan cüzler dağıtırlar, hatim okurlar, sesimizi Halil'le Selçuk duysun, diye her yarım saatte bir sala verirler.

İnfazlar 01:00'de olurdu.

Koğuş başkanı İrfan Bey, son defa salâ vermek üzere çıkar pencereye. Halil'in mahkeme salonunda söylediği sözler gelir hatırına.

"Yağmurun hafif çiselediği bir gecede asılmak isterim."

Elini koğuş parmaklığından dışarı uzatır, "Aman Allah'ım!" Yağmur, Halil'in duasına icabet edercesine yağmaktadır.

Kendi kendine;

"Ah Halil'im! Rabbimizden güneşleri yağdırmasını dileseydin, Rabbim bu gece güneşleri bile yağdırırdı" der.

Yağmurun gözyaşları hüzünlü ve ıslak haberler taşımaktadır.

O gece gardiyanlar, türbelerine nur inmiş dervişler gibi seccadelerinin üzerinde bulurlar iki yiğidi.

"Gidiyoruz" derler.

İki yiğit ölüm çökmüş hücrelerinden çıkarlar.

Karanlık bir dünyadan Cennete doğru değil de, sanki Cennetten dünyayı aydınlatmak için gelen iki beyaz melek gibi karşılaşırlar koridorda. Günler sonra yeniden kavuşmuşlardır; kucaklaşırlar, helalleşirler.

Elleri kelepçeli olduğu için sarılmak denmez onlarınkine, iki beyaz kuğu gibi başlarını bir birlerinin omuzuna koyarlar sadece.

Savcı, "Arkadaşları daha fazla bekletmeyelim" der. Bu söz her şeyi anlatmaya kafidir.

Ayrılırlar.

İnfazın yapılacağı bahçe projektörlerle aydınlatılmıştır, ortalık gündüz gibidir.

Sehpa kurulmuştur. Yağlı urgan, rengarenk derisine yaz güneşi vurmuş bir yılan gibi parlamaktadır.

Ürpertici bir manzaradır. Az sonra iki genç insanın dünyaları değişecektir.

Halil'i getirirler önce. Boynuna yafta takılıdır.

Son arzu; son namaz. İki rekat... Son kıyam... Son rüku... Son secde...

Ellerini kaldırıp, son duasını yapar.... Yüzü o kadar nurlanmıştır ki...

Hoca;

"Halil, Allah'a gidiyorsun," der.

Tebessümle başını sallar.

"Biliyorum Hocam! Dostlarımıza selam söyleyin, ölümümüze üzülmesinler."

Tekbir getirerek sehpaya doğru yürür yiğit.

Sonraki gün eşyaları arkadaşlarının olduğu koğuşa gelir.

Bohça açılır. Son giydiği gömlek, son giydiği ceket, pantolon, ayakkabı ve bir de defter...

Defterde, kılınan kaza namazları, tutulan oruçlar, ölümle ilgili ayetler, hadisler...

Küçük bir paket dikkatlerini çeker.

Açarlar.

Çevresi oyalı yeşil bir başörtü...

O an savrulurlar.

Hafif hafif çiseleyen gözyaşları sağanaklaşır.

Bütün koğuş hıçkıra hıçkıra ağlar.

Yürekleri yorulur.

Şehitliği bir şal gibi üzerine çekerek giden yiğit Halil tutuklanmadan kısa bir zaman önce evlenmiş, murad alamadan hapishane köşelerine düşmüştür.

İki buçuk yıl kaldığı ölüm hücresinde eşinin başörtüsü onun dert ortağı olmuştur.

Elimde tuttuğum ıslak gazetede oğlunun resmini tutan yüreği yorgun baba; "benim oğlum şehit" diyor.

Annesi; "oğlum şehit oldu mu? Olmadı mı?" diye çok üzülüyor.

Yüreği yaralı ana bir gece rüya görür.

Cennet'te kadın-erkek bütün sahabiler toplanmış Hz. Peygamber(s.a.v.)'i beklemektedir..

"Burada ne var ki böyle toplanmış bekliyorsunuz!" diye sorar.

"Bilmiyor musun, bugün burada şehit Halil'in düğünü var. Nikâhını Hz. Peygamber (s.a.v.) kıyacak; onun için bekliyoruz"

Bu sabah...

Uzun hava ağıt gibi kar düşüyor.

Dallara, dağlara, İstanbul'a, Anadolu'ya...
Benimse hatırıma nikahı cennette kıyılan fidan gibi yiğitler düşüyor.
Harun Tokak

mehmet akif2 12 Şubat 2014 01:18

Cevap: Benimle Evlenir misin Kocacığım?
 
benimle gerçekten bir ömüre var mısın?


keşke boşanmadan eşler birbirine bunu söyleselerdi


SAAT: 11:11

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306