Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Hafta'nın Konusu (https://www.forum.medineweb.net/113-haftanin-konusu)
-   -   8.Haftanın Konusu İslam'da Tevbe. (https://www.forum.medineweb.net/haftanin-konusu/14913-8haftanin-konusu-islamda-tevbe.html)

Yitiksevda 07Haziran 2009 02:16

RE: 8.Haftanın Konusu İslam'da Tevbe.
 
Tevbe, günah işlemek veya günaha yönelmek için değildir. işlenmiş olan günahlardan arınma uzaklaşmadır.Sebep ne olursa olsun yapılan günahlardan Allaha sığınmadır,Yaptığımız günahlardan kurtulmamız için Allah'ın bizlere uzattığı rahmet elidir.Günah ne olursa olsun Allah'ın bizlere uzattığı merhamet eli olan tevbeyi hakkıyla yapabilmeliyiz.

Nasıl olsa tevbe imkanı var anlayışı ile günahlara yönelmek,harama bulaşmak,tevbenin gerçekte yapılacak manasını kaldırmaktadır. Tevbede esas olan varlığına güvenerek günahlara bulaşmak değil, günahlardan uzaklaşarak vazgeçmedir.Allah çok bağışlayıcıdır, affeder yaklaşımı ile günah işlemeler, şeytanın insanları Allah'ın rahmet ismi ile aldatmasından başka bir şey değildir.İnsanları günahlara bulaştırma yoluyla saptırmadır.

Yitiksevda 07Haziran 2009 02:39

RE: 8.Haftanın Konusu İslam'da Tevbe.
 
Kuranda geçen Dua Ayetlerinden bir kısım:

1) Rabbenâ zalemnâ enfusenâ ve in lem tağfir lenâ ve terhemnâ lenekûnenne min-el hâsirîn.

"Rabbimiz! Biz kendi kendimize, kendi nefsimize zulmettik (günah işledik). Sen bizi bağışlamaz, yarlıgamaz, suçlarımızı örtüp silmez isen, hüsrâna düşenlerde oluruz şüphesiz!"

2) Rabbi innî eûzu bike en es"eleke mâ leyse lî bihi ilm, ve illâ tagfir lî ve terhamnî ekün min"el-hâsirîn.

Anlamı: "Rabbim! (Benim için hayırlı olduğunu) bilmediğim bir şeyi senden istemekten sana sığınırım. Beni bağışlamaz, yarlıgamaz, suçlarımı örtmez isen hüsrâna uğrayanlardan olurum."[2]

3) Rabb-ic"alnî mukıym"es-salâti ve min zurriyyetî, Rabbenâ ve tekabbel duâi

Anlamı: "(Allah"ım), Rabbim beni salât ile mukıym kıl (Seninle olan sevgi bağı ve ibadetinde devamlı kıl), soyumu da, ve Rabbimiz duamı kabul et!"[3]

4) Rabbenâ-iğfir lî ve li-vâlideyye ve lil-mu"minîyne yevme yekuum-ul-hisâb."[4]

Anlamı: "Rabbimiz! Beni, anne ve babamı ve mü"minleri bağışla, suçlarını ört hesabın görüldüğü (ilâhî mahkeme) gününde

5) Rabbenâ aleyke tevekkelnâ ve ileyke enebnâ ve ileykel-masîr!

Anlamı: "Rabbimiz! Sana tevekkül ettik ve sana yönelip sana dayandık! Dönüş de sanadır… Sen Aziz ve Hakîmsin![5]

6) Yâ Allah! Yâ Erhamer-Râhimîn! Lâ ilâhe illâ ente, subhâneke innî küntü mi-n"ez-zâlimîn!

Anlamı: "Ey Erhamer-Râhimîn Senden başka İlah yok! Sen Subhansın (Seni her türlü noksanlık düşüncesinden arı bilir, seni ulularım). Şüphesiz ben zâlimlerden (doğru davranmayanlardan) oldum."[6]

[1]- A"râf Suresi, 7/23
[2]- Hûd Suresi, 11-47
[3]- İbrahim Suresi, 14/40
[4]- İbrahîm Suresi, 14/41
[5]- Mumtahine, 60/5
[6]- Enbiya Suresi, 21/87

(Alıntı)

KuM TaNeSi 07Haziran 2009 14:55

Arınmanın İlk Şartı: Tevbe
 
Arınmanın İlk Şartı: Tevbe


Dünya imtihanında içine düştüğümüz karanlıktan çıkış için tek bir yol var. Davetin çağrının geldiği yöne dönmek ve nefsinşeytanın hilelerine kulak asmadan yürümek... İşte bu yürüyüş tevbedir ve sonu aydınlığa çıkıştır.

İnsan günah hata suç ve başkaldırıyla dolu dünyanın zulmetli atmosferinde gününü gün etmeye çalışıyor. Yüce Yaratıcısı onu kulluk göreviyle yeryüzüne göndermişken o tam bir gaflet ve zavallılıkla Yaratıcısı’na itaati bir türlü beceremiyor. Yaptığı çoğu şey de kusurlu.

Gafletine gaflet katan günahlardan her tattığında hakkı gören gözü daha bir körleşip nazargâh-ı ilâhi olan kalbi daha bir kararıyor. Bu nedenle arınıp temizlenmeye muhtaçtır insan. Tıpkı kirli bir elbisenin temizlenmesi gibi...
Peki nedir onu temizleyip ak-pak edecek olan?
Elbette ki tevbe...

Yeniden doğmuş gibi

Günahlarla kirlenen insanoğlunun tek kurtuluş ümididir zira tevbe. Nitekim Hak Tealâ Hazretleri bu gerçeğe şöyle işaret buyurur: “Ey iman edenler! Hep birden Allah’a
tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Nur31)

Günahına tevbe eden kişi Efendimiz s.a.v.’in ifadesiyle “günahsız kimse gibidir”. Yani tertemizdir.

Bu müthiş iksirden yudumlayan her kişi taze bir can bularak yeniden dirilir. Allah’la arasında engel olan perdeler bir bir açılır. Böylece ölen kalp körelen göz duymayan kulak yeniden çalışmaya başlar. Anlayışı keskinleşir insanın muhabbeti artar. Yeni bir soluk gelir kulluğuna...

Tevbe imana özgü hallerin ilki Hak yolculuğunun başlangıç noktası vuslat kapısının anahtarıdır. Kulun hatasını anlayıp günahlarına pişmanlıkla Allah’a yönelmesinden daha
kıymetli bir şey yoktur.

Nasıl bir tevbe?

Sözlük anlamı itibariyle “bir şeyden geri dönmek” manasına gelen tevbe dinî terim olarak “günahtan pişmanlık duyup vazgeçmek” demektir.

Vicdanen çirkin bulduğu için değil de bedenine malına makam ve haysiyetine zarar vereceği endişesiyle günah ve kabahatten vazgeçmek tevbe değildir. Asıl tevbe dünyevî menfaatlerine
ters olsa bile sırf Allah Tealâ’nın rızası için günahı çirkin görüp tiksinti duyarak ondan vazgeçmektir.

Tevbeden maksat sıfat-ı zemimeyi yani nefsin kötü sıfatlarını iyiye döndürmektir. Bir başka ifadeyle; nefsin sıfatlarından en aşağı derecede yer alan ve sürekli kötülük yapmayı emreden
nefsi itminana ermiş kulluğunu hakkıyla bilen nefse çevirerek Allah Tealâ’nın “İrci’î (dön)” hitabına kabiliyet kazandırmaktır.

Nasuh tevbesi

Cenab-ı Hak bizden alelâde bir tevbe istemiyor. Bir kere yapılacak tevbenin “nasuh tevbesi” olması şart. Nitekim Cenab-ı Hak bir ayet-i celilede: “Ey iman edenler Allah’a nasuh tevbesi ile tevbe edin!” (Tahrim 8) buyurmaktadır.

O tevbe ki samimiyet ve sadakat ifade eder. Adam gibi tevbe yani... Ve bu tevbenin yerine getirilmesi gereken bir takım şartları var.

Evvela kişi günahın zararlı bir şey olduğunu Allah ile arasına perdeler çektiğini aklının bir kenarına yazacak. Sonra geçmişte yapılan günah ve hatalara samimiyetle –onların vicdana yaşattığı iç sancısını kalpte hissederek- pişmanlık duyacak. Zira Allah Rasulü s.a.v.’in bildirdiğine göre “Pişmanlık tevbedir.” (İbni Hibban Hâkim)

Tevbenin bir diğer şartı kötü alışkanlıkların yanı sıra kötü arkadaş ve dostları da terk etmektir. Zira onlarla arkadaşlığa devam edildiği takdirde kendilerinden eninde sonunda etkilenilir. Tıpkı gün boyu kahvehaneye girip çıkan birinin sigara dumanı kokması gibi. Bu nedenle Sevgili Peygamberimiz s.a.v. “Kişi dostunun (arkadaşının) dini üzeredir. Sizden biri
kiminle dostluk kurduğuna baksın (dikkat etsin!).” (Ahmed b. Hanbel) buyurmaktadır.

Zünnûn el-Mısrî şöyle der: “Tevbe geçmiş günahlardan dolayı sürekli pişmanlık duymak bir daha günaha düşmekten korkmak kötü dostları terk etmek cennetliklerle birlikte olmaktır.”

Öte yandan hak sahiplerine haklarını ödeyip kendileriyle helalleşmek gerekir. Yapılacak iyilikler yaptığımız haksızlıkları temizleyecektir.

Allah Tealâ’nın üzerimizdeki haklarını ise aslında ödemek asla mümkün değilken O bize lutfederek bir kısmını yalnızca tevbeyle bir kısmını da tevbe ile birlikte kaza ve kefaretle ödenir şekle sokmuştur. Örneğin namaz ve orucun terkinden dolayı kaza gerekirken yemini bozmaktan dolayı kefaret gerekmektedir.

Bir daha yapmamak

Tevbenin en önemli şartı ise yapılan tevbenin üzerinde durmak yani Allah’a verilen “bir daha yapmayacağım” sözünde azim ve kararlılık göstermektir.

Eğer tevbe ederken aklımızın bir kenarında günah ve hatalarımızı tekrarlamaya dair bir düşünce yatıyorsa o tevbe reddedilir. Yani samimi (nasuh)
tevbe olmaz.

Sahabilerden Muaz b. Cebel r.a. bir gün sorar:

- Ya Rasulullah! Nasuh tevbesi nedir?

Rasulullah s.a.v. şöyle buyurur:

- Kulun yapmış olduğu günaha öyle pişmanlık duyması ve Allah’tan öyle özür dilemesidir ki sütün memeye dönmediği gibi bir daha günaha dönemez.

Zerr İbni Hudeyc r.a. demiştir ki Ubey İbni Ka’b’a sordum:

- Nasuh tevbesi nedir? Dedi ki:

- Bu konuyu Rasulullah s.a.v. Efendimiz’e sordum. Buyurdular ki: “Günah işlediğin zaman çok pişman olman ve o pişmanlıkla beraber Allah’tan mağfiret dileyip bir daha o günahı ebediyen işlememendir.”

Bu arada şunu da hatırlayalım ki Sevgili Peygamberimiz s.a.v. bir peygamber olduğu halde günde yetmiş veya yüz defa tevbe ettiği rivayet edilmiştir. O günah işlemez iken böyle
yapıyorsa bizim tevbe-istiğfara ne denli ihtiyacımız olduğu daha bir açıklıkla görünüyor.

Temizlenip arınmak Hakk’a ve hakikate dönmek için hep birlikte tevbeye sarılmalıyız; samimiyet sadakat yakarış ve gözyaşıyla...

Ne mutlu kendini arındıran kullara. Onlar ki; “Kendini arıtan saadete ermiştir.” (şems 9) hitabının muhataplarıdırlar.

Kürşat Salih YAMAN

kurtmehmet 24 Ocak 2010 18:59

RE: Nefsin kusurunu görmemek, tevbe istiğfar yolunu kapar
 
Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur

Karbeyaz 04 Kasım 2010 11:19

Hergün Tevbe edeLim..(esteğfirullah)
 
“Rabbinizden bağışlanma dileyin, doğrusu O çok bağışlayandır (Ğafur’dur)” (71 Nuh/10)

“Rabbinize istiğfar edin, sonra da O’na tevbe edin Şüphe yok ki benim Rabbim Rahim’dir (merhamet sahibidir), Vedûd’tur (seven ve sevilendir)” (11 Hûd/90)

Peygamberimiz (sav) günahsız olmasına rağmen her gün yetmiş defa tevbe ve istiğfar ettiğini söylüyor (Buharí, Deavât/3, 8/83 Tirmizí, Tefsir/48, Hadis no: 3259, 5/383)
O, insanlara şöyle sesleniyor:
“Ey insanlar, Allah’a tevbe edin! Muhakkak ki ben (de en azından) günde yüz defa tevbe ederim” (Müslim, Zikir ve Dua/12, Hadis no: 2702, 4/2075 İbni Mace, Edeb/57, Hadis no: 3816-3817, 2/1254)
Yine buyuruyor ki:
“ Kalbimin üzerini unutkanlık (sıkıntı-gaflet) kaplar da bunun için günde yetmiş defa istiğfar ederim” (Müslim, aynı yer, Ebu Davud, Salat/İstiğfar, Hadis no: 1515, 2/84)
Başka bir hadiste şöyle buyuruluyor:
“(Amel) defterinin sayfasında çokça istiğfar bulana ne mutlu…” (İbnu Mace, Edeb/57, Hadis no: 3818, 2/1254)

Esteğfirullah (Allah'dan bağışlanma diliyorum)

Karbeyaz 07 Kasım 2010 23:28

Esteğfirullah (Allah'dan bağışlanma diliyorum)

Yitiksevda 07 Kasım 2010 23:31

Nasuh tevbe ile tevbe edilim kardeş tevbe ettim sonra tekrar döndüm tekrar tevbe ettim misali olmasın :)

Karbeyaz 07 Kasım 2010 23:36

Alıntı:

YitikSevda Üyemizden Alıntı (Mesaj 101972)
Nasuh tevbe ile tevbe edilim kardeş tevbe ettim sonra tekrar döndüm tekrar tevbe ettim misali olmasın :)

:).. tevbe etmek her zaman iyidir hocam.. iLLaki bi hataya düştüm diye etmemeLi insan...tabikide tevbe edip dönmekden bahsetmiyorum..

MescidiAksa 07 Kasım 2010 23:37

Alıntı:

YitikSevda Üyemizden Alıntı (Mesaj 101972)
Nasuh tevbe ile tevbe edilim kardeş tevbe ettim sonra tekrar döndüm tekrar tevbe ettim misali olmasın :)


evet abi çok doğru NASUH tövbesi ile tövbe edelim inşallah

RABBİM kabul etsin İNŞALLAH tövbelerimizi

AMİN İNŞALLAH

Karbeyaz 07 Kasım 2010 23:38

Tevbe-i nasuh, insanın hem zâhirî, hem de bâtınî olarak tevbe etmesidir. Gizli ve aşikâr, sahibi üzerinde günahların iz ve tesirlerinden bir iz ve leke kalmamasıdır. Tevbe-i nasuh yapmak kime nasip olursa dünya ve ahirette bahtiyar olur.

Allah-u Zülcelâl tevbe-i nasuh hakkında şöyle buyurmuştur:

"Ey iman edenler! Tam doğru ve temiz (bir) kalple sahih bir tevbe ile (bir daha günaha dönmemek şartıyla) Allah'a tevbe edin. Böyle yaptığınız takdirde olur ki, Rabb'iniz günahlarınızı örter. Sizi, altından ırmaklar akan cennetlerine kor..." (Tahrim; 8)

İşte bu öyle bir tevbedir ki, insanı günahına rağmen cennete sevkeder. Nasuh tevbesi ile tevbekâr olan kimsede ne açık, ne de gizli günahtan eser kalmaz. Samimi bir şekilde tevbe eden hep Hakk ile meşgul olduğu için nasıl akşamladığına ve sabahladığına aldırış etmez.

Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede:

“... Tevbe eden, inanan ve yararlı iş yapan, sonra doğru yola giden kimseyi bağışlarım” (Taha; 82) buyurmuştur.

Yitiksevda 07 Kasım 2010 23:41

Karbeyaz kardeşimin kavram olarak verdiği tevbeyi hayatımıza aktarmak İnşaallah hepimize nasip olur ben özellikle konunun önemine binaen Nasuh tevbeyi dile getirdim elbette her daim Allah'tan rahmet mağfiret bağışlanma dilemeliyiz şükrümüzün edasını dua ile yapmalıyız teşekkürler kardeşlerim...

Muhammed_LevenT 14 Ağustos 2011 15:06

Tevbe
 
Bir veli dostuna sormuş;' Neden hala tevbe etmiyorsun da, günahlı hayata devam e...diyorsun?'
Nasıl olsa demiş terzi, can boğaza gelinceye kadar tevbenin vakti var. O zaman tevbe eder, kurtulurum. demiş.
Veli sormuş.:
- Sen kaç senedir terzilik yapıyorsun?
Terzi ;
...- Otuz senedir....
- Bu kadar zaman içinde en çok elin neye alıştı.
- Makasla kumaş kesmeye
Veli bu defa şunu sormuş:
- Canın boğaza geldiği anda eline bir makas verseler yine kolayca kumaş kesebilir misin?
Omuzlarını silkmiş otuz senelik terzi:
- Öylesine korkulu anda kumaşı doğru kesemem ki?
Veli taşı gediğine koymuş:
- Peki otuz senedir yaptığın bir işi doğru yapamıyorsun da, ömründe hiç yapmadığın tevbeyi nasıl yapacaksın o anda?...

YaŞuHa 14 Ağustos 2011 21:00

Cevap: Tevbe
 
71- Erkek-kadın bütün mü'minler birbirlerinin dostu, dayanağıdırlar. Bunlar iyiliği emrederek kötülükten sakındırırlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve peygamberine itaat ederler. Allah işte onlara rahmet edecektir. Hiç şüphesiz Allah, güçlü iradelidir ve her yaptığı yerindedir.

Madem ki, münafık olan kadınlar ve erkekler hep aynıdır, birbirinden farklı değildir; karakterleri aynı ve yapıları aynı ise, mü'min olan kadınların ve erkeklerin de hep aynı olması, birbirinden farklı olmaması gerekir. Yapıları, özellikleri bir de olsa, münafık kadınlar ve münafık erkekler birbirlerinin dostu olacak düzeye yükselemezler. Zira dostluk, cesaret, yüreklilik ve yardımlaşma ister. Birtakım yükümlülükler getirir. Münafıklar arasında dahi olsa, münafıklığın yapısı, karakteri bunu kabul etmez, kaldırmaz. Aslında münafıklar tek başına kalan güçsüz, basit insanlardır. Yoksa dayanışma içine giren kenetlenmiş, güçlü bir cemaat/topluluk, kitle değillerdir... Evet yapıları, karakterleri, ahlâkları ve yaşantıları benzerlik arzetse de durumları budur. Kur'an-ı Kerim'deki bu ifade üslubu, bu gerçeği her iki tarafı da tasvir ederken ihmal etmiyor.


"Erkek-kadın bütün münafıklar hep birdirler."
"Erkek-kadın bütün mü'minler birbirlerinin dostu, dayanağıdırlar."

Mü'minin yapısı, aynen mü'min ümmet;n yapısı gibidir; birlik yapısı, dayanışma yapısı, yardımlaşma yapısı. Fakat bu dayanışma, iyiliği gerçekleştirme ve kötülüğü bertaraf etme alanında görülen bir dayanışmadır.

"İyiliği emrederek kötülükten sakındırırlar."


İyiliği gerçekleştirme ve kötülüğü bertaraf etme dostluğu, dayanışmayı ve yardımlaşmayı gerektirir... İşte bu noktada mü'min ümmet tek bir yumruk olur. Arasına ayrılık etkenleri sızmaz. Mü'min cemaatte ayrılığın olduğu her yerde mutlaka yapısına, inanç sistemine yabancı bir unsur karışmış demektir. İşte bu yabancı unsur, bu cemaatin içine ayrılık tohumları sokar. Orada karışıklıktan önceki yapıyı, her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan yüce Allah'ın belirlemiş olduğu temel yapıyı bozan bir hastalık vardır!

"Birbirlerinin dostu dayanağıdırlar."


Mü'minler bu dostluk ile iyiliği emretmeye, kötülüğü yasaklamaya, Allah'ın sözünü, dinini yüceltmeye, islâm ümmetinin yeryüzünde gerçekleştirmesi gereken hedefe doğru yönelirler.

"Namazı kılarlar."

Bu, onları Allah'a bağlayan bağdır.

"Zekâtı verirler."

Bu da müslüman toplumu birbirine bağlayan, dostluğun ve dayanışmanın hem maddi, hem de manevi şeklini gerçekleştiren bir görevdir.

"Allah'a ve peygamberine itaat ederler."


Allah'ın emri ve peygamberinin emri dışında onların bir isteği, bir arzusu olmaz. Allah'ın ve peygamberinin şeriatından başka onların bir anayasası, bir ilkesi olmaz. Allah'ın ve peygamberinin dini dışında onların bir yolu, bir programı olmaz. Allah ve peygamberi hüküm verdiğinde artık onlar için seçme hakkı kalmaz. Böylece onların programları birleşir, hedefleri bire indirgenmiş olur, yolları birleşir. Dosdoğru hedefe ulaştırıcı olan yegane yol, önlerinde çatallaşmaz, ayrı ayrı yollar ortaya çıkmaz.

"Allah işte onlara rahmet edecektir."


Rahmet sadece ahirette olmaz. Önce bu dünyada gerçekleşir. Allah'ın rahmeti, iyiliği emreden, kötülüğü yasaklayan, namaz kılan ve zekât veren tüm fertleri kapsamına aldığı gibi, böyle iyi fertlerden oluşan cemaati, topluluğu da kuşatır. Kalbin huzura kavuşturulmasında, kalplerin Allah'a bağlanmasında fitnelerden ve belalardan korunmada ve kollamada Allah'ın rahmeti... Topluluğun, toplumun düzelmesinde, yardımlaşmasında ve dayanışmasında Allah'ın rahmeti... Teker teker her ferdin hayatta huzura kavuşmasında, Allah'ın rızası ile huzura kavuşmasında Allah'ın rahmetinin kuşkusuz etkisi büyüktür.
Mü'minlerin iyiliği emretme, kötülüğü yasaklama, namaz kılma ve zekât verme şeklinde sıralanan bu dört sıfatı (özelliği), münafıkların kötülüğü emretme, iyiliği yasaklama, Allah'ı unutma ve ellerini sıkı tutup cimrilik etme şeklinde sıralanan dört özelliğinin karşılığıdır. Yüce Allah'ın mü'minlere rahmet etmesi münafıklara ve kâfirlere lanet etmesinin karşılığıdır... İşte yüce Allah'ın mü'minlere zaferi vadetmesi onları yeryüzüne hakim kılması, onları insanlık için güzel, ideal bir yönetime kavuşturması hep bu sıfatlara, özelliklere bağlıdır.

"Hiç şüphesiz Allah güçlü iradelidir ve her yaptığı yerindedir."


Bu yükümlülükleri yerine getirerek birbirlerinin dostu, yardımcısı olmaları için mü'min olan topluluğu galip kılmaya gücü yeter. Yeryüzünde iyiliği yaygınlaştırmaları, kullar arasında Allah'ın sözünün, dininin bekçiliğini yapmaları için mü'minlere zafer ve üstünlük vermesi anlamında da hikmet sahibidir.

72- Allah, erkek-kadın bütün müminleri altlarından nehirler akan ve içlerinde sürekli kalacakları cennetlere, Adn cennetlerinde konforlu konutlara yerleştireceğine söz vermiştir. Allah'ın hoşnutluğu ise, bunlar- dan daha büyük bir ödüldür. İşte büyük kurtuluş, büyük başarı budur.


Madem ki, cehennem azabı münafıkları ve kâfirleri beklemekte, Allah'ın laneti onları gözetmekte, Allah'ın onları unutması da kendilerine güçsüzlük ve mahrumiyet ile damgalamaktadır; öyleyse, cennet nimetleri de mü'minleri beklemektedir:

"Allah erkek-kadın bütün mü'minleri altlarından nehirler akan ve içlerinde sürekli kalacakları cennetlere, Adn cennetlerinde konforlu konutlara yerleştireceğine söz vermiştir.
Orada rahat etmeleri için... Onlara bundan daha büyüğü ve değerlisi vardır:

"Allah'ın hoşnutluğu ise bunlardan daha büyük bir ödüldür."


Cennet, içindeki bütün nimetlerine rağmen, bu onurlandıran, şereflendiren hoşnutluğun o güzelim atmosferinde sönük kalır ve gözlerde küçülür.

"Allah'ın hoşnutluğu ise bunlardan daha büyük bir ödüldür."


Allah ile bağ kurma anı, O'nun yüceliğini görmenin, müşahede etmenin anıdır. Yeryüzünün ağırlıklarından, yüklerinden kısa vadeli isteklerinden ve bu bedensel arzuların kafesinden kurtuluş anıdır... Bu anda insan kalbinin derinliklerinde gözlerle görülmesi mümkün olmayan ışık kaynağından bir ışık yayılır. Bu an, Allah'ın ruhundan bir kor parçasıyla ruhların her tarafının aydınlandığı bir andır. Çok nadir insanlarda görülen ve bir göz kırpması kadar kısa bir anda gelip geçen bu zaman dilimlerinin herbirinin yanında bütün dünya nimetleri ve bütün umutlar sönükleşip değersizleşir. Peki bu ruhları çepeçevre kuşatan onlar tarafından sürekli biçimde algılanan Allah rızası hakkında ne diyebiliriz ki!

"İşte büyük kurtuluş, büyük başarı budur."




MusabBinumeyr 14 Ağustos 2011 21:11

Cevap: Tevbe
 
Hâris İbnu Süveyd anlatıyor: "Abdullah İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) bize iki hadis rivayet etti. Bunlardan biri Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)' dendi, diğeri de kendisinden. Dedi ki: "Mü'min günahını şöyle görür: "O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır. Dağ düşer mi diye korkar durur. Fâcir ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür" İbnu Mes'ud bunu söyledikten sonra eliyle, Şöyle diyerek, burnundan sinek kovalar gibi yapmıştır.
Sonra dedi ki: "Ben Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini duydum: "Allah, mü'min kulunun tevbesinden, tıpkı şu kimse gibi sevinir: "Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineği ile birlikte seyahat etmektedir. Bir ara (yorgunluktan) başını yere koyup uyur. Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiştir. Her tarafta arar ve fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz, yorgun ve bitap düşüp: "Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım" der. Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır. Derken bir ara uyanır. Bir de ne görsün! Başı ucunda hayvanı durmaktadır, üzerinde de yiyecek ve içecekleri. İşte Allah'ın, mü'min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla birlikte kavuşan bu adamın sevincinden fazladır. "
Müslim'in bir rivayetinde şu ziyâde var: "(Sonra adam sevincinin şiddetinden şaşırarak şöyle dedi: "Ey Allah'ım, sen benim kulumsun, ben de senin Rabbinim."
Buharî, Da'avât 4; Müslim 3, (2744); Tirmizî, Kıyâmet 50, (2499, 2500).


Bakara Suresi 160. ayet


Ancak tevbe edip (hâllerini) düzeltenler ve (gizlediklerini) açıklayanlar müstesnâ; işte onlar var ya, onların tevbelerini kabûl ederim. Çünki ben, Tevvâb (tevbeleri çok kabûl eden)im, Rahîm (merhameti bol olan)ım.


Âl-i İmrân Suresi 135. ayet

Ve (onlar,) çirkin bir iş yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı zikredip günahlarının bağışlanmasını isterler.(2) Zâten Allah’dan başka, günahları kim bağışlar? Hem (onlar,) işledikleri (günahları)nda kendileri bile bile ısrâr etmeyen kimselerdir.

Nisâ Suresi 17. ayet

Allah katında (makbûl olan) tevbe, ancak o kimselerin (tevbesi)dir ki, bilmeyerek günah işlerler, sonra da çok geçmeden tevbe ederler.(3) İşte onlar var ya, Allah, onların tevbelerini kabûl eder. Çünki Allah, Alîm (hakkıyla bilen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.

Nisâ Suresi 18. ayet


Yoksa (makbûl bir) tevbe, o günahları işleyip de, nihâyet onlardan birine ölüm gelince: “Şübhesiz ben şimdi tevbe ettim!” diyenler için değildir; kendileri kâfir kimseler olarak ölenler için de (değildir)! İşte onlar yok mu, kendileri için (pek) elemli bir azab hazırladık!

Mâide Suresi 39. ayet

Fakat kim zulmünden (yaptığı hırsızlıktan) sonra tevbe edip (hâlini) ıslâh ederse, artık şübhesiz Allah onun tevbesini kabûl eder. Muhakkak ki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.

İbret alınacak bir kıssaydı.Mevlam razı olsun sizden.


su damlası 14 Ağustos 2011 21:33

Cevap: Tevbe
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Tevbe dönmek, pişman olmak demektir. Yani, İslam dininin emir ve hükümleri dahilinde, haram ve yasak olan şeyleri terk edip, helâl ve mübah olan şeyleri yapmak demektir.
Kulun işlediği günahlardan dönerek tevbe etmesi ve Allah-u Zülcelâl tarafından af ve mağfiret edilmesi, dil ile kalbin birlikte pişmanlık duyarak tevbe etmesine bağlıdır. Sadece diliyle tevbe edip, kalbinde günahına devam etme yönünde bir meyil olursa bu tevbe yalancıların tövbesi olur ki; Allah-u Zülcelâl' in bu şekilde yapılan tevbeleri kabul etmesi mümkün değildir.
Tevbenin hem dil hem de kalp ile yapılması ve bunun yanında geçmişteki günahlara düşmemeye azmedilmesi, tevbe eden kişinin tevbesinin kabul olunmasının en büyük alâmetlerindendir.
Çünkü Allah-u Zülcelâl âyet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Hepiniz toptan Allah'a tevbe ediniz, umulur ki kurtuluşa erersiniz." (Nur; 31) Diğer bir ayet-i kerimede de şöyle buyrulmuştur: “O (Allah) kullarının tevbesini kabul eden, kötü hareketlerini bağışlayandır.” (Şûra; 25)
Allah-u Zülcelâl, günahkâr kulunun tevbesini kabul etmenin ötesinde bundan memnun olur, sevinç duyar. Allah-u Zülcelâl' in tevbe edenler için sevinmesi, çölde yiyeceğini ve bineğini kaybeden kimsenin onları bulmasından dolayı sevinmesinden daha fazladır.
Tevbe, bir sabun gibidir. Sahibini günahların kirlerinden temizlemek suretiyle tertemiz yapar. Allah-u Zülcelâl bir âyet-i kerimede: “ ... Tevbe eden, inanan ve yararlı iş yapan, sonra doğru yola giden kimseyi bağışlarım” ( Taha; 82) buyurmuştur.
Bir kimse, günahların çirkinliğini ve sonunun ateş olduğunu bilir, Allah-u Zülcelâl'in azabına karşı kendi acizliğini hatırlarsa, günahlardan kendisini muhafaza etmeye gayret eder ve hemen tevbeye sarılır.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Hiç kimse nefsinin hilelerinden emin olup tevbeyi terk etmemelidir. Çünkü Allah-u Zülcelâl bir âyet-i kerimede: “Fakat, insan ileriye doğru daima kötülük yapmak ister.” (Kıyame; 5) buyurmuştur. Onun için insan daima kendisini kontrol altında tutmalı, daima tevbe üzere bulunmalıdır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)' de bir hâdis-i şeriflerinde: “Her kim, tevbe etmeye devam ederse, Allah da onun sıkıntısını neşeye çevirir, darlığına bir çıkış yolu bulur ve ummadığı bir yerden onu rızıklandırır.” (Buhari, Tirmizi) buyurmuştur.
Tevbe, bütün müminlere farzdır. İnsan tevbe ettikten sonra kendisini bütün hata ve günahlardan uzak tutmaya gayret etmelidir. Bu nedenle Hz. Ali (R.A) demiştir ki: “Tevbe etmek farzdır. Fakat tevbe etmeyi gerektiren şeyleri terk etmek ondan önce farzdır.”

muhsin iyi 21 Eylül 2011 21:46

Tövbe, Tevbe Etme, Tövbe-i Nasuh, Allah’ın Et-Tevvâb Güzel İsmi
 
Tövbe, imandan sonra bir insana ihsan edilen en büyük nimettir.

Tövbe kelime anlamıyla “dönüş” demektir. Terim anlamı, kulun günahlarına pişman olup onları terk etmesi ve Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarına yönelmesidir.

Hadislerden anlaşılacağı üzere peygamberimiz (s.a.s) günde yetmiş (bir başka rivayette yüz) kere Allah’a (c.c.) istiğfarda bulunmaktaymış. Günahtan masum olan peygamberimiz (s.a.s) böyle ise bizim buna daha çok dikkat etmemiz gerekir.

Tövbe, Allah (c.c.) ile kişi arasında yapılan içten bir antlaşmadır. Dolayısıyla tövbe eden birisi değişimi içten bir duyguyla onaylamaktadır. Gözlerden damlayan birkaç damla yaş tövbedeki içtenliğin işaretidir. İnsanlar birbirleri ile olan sözleşmeleri çok kolay bozmaktalar. Çıkarlar söz konusu olduğunda işler değişmektedir. Ama Allah’a (c.c.) tövbe ile yönelen bir kul buna yürekten bir yolla, yani içten katıldığı için daha bir sadık olmaktadır. Böyle içten, kesin dönüşe tövbe-i nasuh denir. Zaten gerçek tövbe de ancak böyle mertçe yapılır.

Tövbenin temeli yapılan günaha kalp ile derin bir pişmanlık duymaktır. Nitekim peygamberimiz (s.a.s) de tövbeyi bir hadis-i şerifinde “günahlara pişmanlık” olarak tanımlamıştır. Tövbemizi bozsak bile yenileyebiliriz. Tövbe etmenin bir sayısı, sınırı yoktur.

Tarikatlara tövbe ile intisap edilir. Böylelikle bu içten değişime Allah (c.c.) dostları da tanık tutulur. Bu da güzel bir şeydir ve Allah (c.c.) ile kul arasında tövbe ile gerçekleşen içten pişmanlık duygusunu daha bir pekiştirmektedir.

İnsan alışkanlıklarının tutsağıdır. Onları kolay kolay bırakamaz. Günahlar da bu özelliğe sahiptirler. İnsanda bağımlılık yaparlar. Ayrıca günahlar nefsin arzularını da okşar. Bu yüzden bir insanın günahlarına pişman olup Allah (c.c.) yoluna girmesi çok güçtür. İnsanların çoğu doğadaki bitkiler ve hayvanlar gibi pek varoluşlarını sorgulamadan yaşayıp ölmektedirler. Kendilerini değiştirmek gibi zorlu bir işe pek girişmek istemezler. Rahatlarına ve keyiflerine bakarlar. Tövbe etme sadece insanın iradesiyle gerçekleşen bir olgu değildir. İnsan günah olmayan bir alışkanlığını bile terk ederken büyük bir sıkıntı yaşamaktadır. Bu nedenle nefsi okşayan günahları terk etmek çoğu insan için ölmeyi istemek kadar imkansız bir şeydir. Aslında tövbe etmek de kişinin o andaki manevi varlığına son vermesi anlamına gelmektedir. Nasıl bir insanın kendi elleriyle kendisini öldürmesi çok güç bir şeyse, daha doğrusu intihar etmek isteyen bir insan nasıl bu konuda yaşamsal bir sıkıntı yaşarsa bir insanın alıştığı ve zevk aldığı günahlardan dönmesi de o kadar zor bir iştir. Bu yüzden tövbe etme Allah’ın (c.c.) et-Tevvâb güzel ismiyle ilişkilendirilmiştir. Buna göre tövbe nimeti kulun bir eseri değil, Allah’ın (c.c.) kuluna şükretmesi için verdiği bir nimetidir. Kulun tövbe nimetini kendisinden bilmesi büyük bir hatadır. İnsanı boş gurura, aldanmışlığa götürür. Şeytanın oyuncağı kılar. İnsan başına gelen hayır ve şerrin Allah’tan (c.c.) olduğuna inandığı gibi tövbe nimetini de O’ndan bilmelidir. Yani insan Allah (c.c.) dilediği için bu tövbe nimetine ermektedir.

Tabii bu büyük nimet de Allah (c.c.) tarafından kullarına gelişigüzel dağıtılmamaktadır. Bunun bir sünnettullahı bulunmaktadır. Allah (c.c.) yanlış yolda olan kullarına önce ikazlarda bulunur. Onları anlayacağı dillerle uyarır. Bu uyarılara “ayet” diyebiliriz. Kul kadere olan inancıyla, yani başına gelen iyi ve kötü şeylerin (ayetlerin) bir tesadüf eseri olmadığına, bunların yüce Allah’ın (c.c.) izni ve yaratmasıyla meydana geldiğine inandığı zaman bunlardan kendince bir ders çıkarır. Tuttuğu yolu ölçüp biçer. Örneğin bela ve musibetlerle günahlarının acı meyveleri arasında bir ilgi kurar. Hatasını anlar. İçten bir pişmanlık duyar. Günahlarından dönüp Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarına uymak ister. İşte tövbe böylece gerçekleşmiş olur. Bu bakımdan tövbe nimetinin kula erişmesinde kadere, hayır ve şerrin Allah’tan (c.c.) geldiğine inanma önemli bir rol oynar.

Herkesin anlayışına ve algı dercesine göre tövbe nimetinin kalpte uyanması için farklı bir işlem gerekebilir. Bunu da en iyi bilen Allah’tır. Allah (c.c.) tövbe etmeye müsait kullarına bir vesileyle yaklaşır ve onların günahlarına pişman olup doğru yola gelmesini sağlar.

Tabii tövbe için gelen ayetlerin kadrini kıymetini bilmeyenler de vardır. Bu tipteki insanlar başlarına gelen bela ve musibetleri Allah’tan (c.c.) bilmedikleri için onlardan gerekli dersleri alıp da tövbe edemezler. Onlar için her şey bir tesadüften ibarettir.

Çoğu insanın ibadetlerini yapamamalarının nedeni içerisinde bulundukları günahlardır. Günahlar ile ibadetlerin kalpte buluşmaları, biraraya gelmesi adeta imkânsızdır. Bunlar mıknatısın aynı kutupları gibi birbirini sürekli iterler. Hele hele bir günahkârın namaz kılması çok zordur. Çünkü namazın esprisi yüzünü, yönünü Allah’a (c.c.) çevirmek, Allah’ın (c.c.) huzurunda bulunmaktır. Günahlarla namazda Allah’a (c.c.) dönmeye kendimizde bir güç ve kudret bulamayız. Bu durum kendisine karşı kabahat işlediğimiz bir insanın yüzüne bakamamak gibi sıkıcı bir durumdur. Çoğu kişinin namaz kılmak istediği halde namaz kılamamasının, namazda bir huzur ve zevk alamamasının nedeni de budur. Günahlara tövbe etmeden Allah’ın (c.c.) karşısına geçmek adeta imkânsızdır. Namaz öncesi alınan abdest de sanki tövbenin simgesi gibidir.

“Sen çok büyük günahlar işledin. Allah (c.c.) bunları affetmez.” biçimindeki bir düşünce, şeytanın bir vesvesesidir. Zira Allah (c.c.) samimi bir tövbe ile kulun bütün günahlarını bağışlayacağını Kuran-ı Kerim’de pek çok ayette belirtmektedir.

Tövbe insanın nefsin egemenliği altından kurtulup gerçek özgürlüğe, Allah’a (c.c.) kul olmaya doğru yol almasıdır. Nefsinin esiri olarak azgınlaşıp günah işleyen insanlar özgür olduklarını, hayatlarını diledikleri gibi yaşadıklarını sanırlar. Oysa günahlar insanın yaratılış amacına ters düştüğü için ruhta onmaz çeşitli hastalıklara ve rahatsızlıklara neden olur. Böyle bir insan huzurunu yitirmiştir. Günahlar onu sarıp sarmalamış ve çeşitli manevi sıkıntılara sokmuştur. Tövbe edip Allah’ın (c.c.) emir ve yasakları istikametinde yaşamlarına yeni bir biçim ve yön veren insanlar Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarına uydukları için vicdanları rahattır. Ruhlarında sonsuz bir huzur bulunur. Bu da yüzlerindeki iman nuru ile ışıldar. Gerçek özgürlüğün ve yaratılış amacına uymanın derin hazzını tadarlar.

Tövbe ile Allah (c.c.) geçmiş bütün günahları sevaba çevirmektedir. Bu durum Kuran-ı Kerim’de şöyle bildirilmektedir: “Ancak şu var ki tövbe edip iman edenler ve güzel işler yapanlar, bundan müstesnadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara dönüştürecektir. Çünkü Allah Gafûr (günahları affeden), Rahîm’dir (müminleri esirgeyendir). Kim tövbe edip güzel işler yaparsa gereğince tövbe eden odur işte (Furkan suresi, ayet 70-71).”

Tövbeden amaç, tövbe-i nasuhdur. Tövbe-i nasuh, gerçek tövbedir. Bu tövbede kişi yaptığı günahlara büyük bir pişmanlık duyduğu gibi bir daha da yapmamak gibi kesin bir karar alır. Bu yüzden geçmiş günahları için daima gözyaşı döker, mahzun olur. Ayrıca bu günahları da telafi yoluna gider. Örneğin kılamadığı namazları, tutamadığı oruçları varsa kaza eder, yine varsa kul haklarını da iade eder. Başka hatalarını da benzer yolla tamir etmeye çalışır. Bu insan artık eski insan değildir. İşte gerçek tövbe de ancak böyle olur. Bir insan tövbesini bu ayara ulaştırmadıkça tövbesinde kusurludur. O eskiyle hesabını daha tam görememiştir. Her an ayağı eski alışkanlıklarına kayabilir.

Aşağıdaki ayetin konusu tövbe-i nasuh eden kişileri kapsamaktadır. Ayette üç şey belirgin olarak dikkati çekmektedir: 1. Allah bu tövbeyi başkalarından değil, müminlerden istemektedir. 2. Tövbe-i nasuh edenlere mahşer gününde önlerinden ve sağlarından koşan nurlar verilmektedir. Bilindiği üzere, müminler kıyamet gününde nurları ile kâfir ve münafıklardan ayrılmaktadırlar; kâfir ve münafıklara nur verilmeyecektir. 3. Hesap gününde müminler nurlarının tamamlanacağı ve günahlarının bağışlanacağı umudu içerisindedirler. Allah (c.c.) müminlerin hesap günündeki bu umutlarından olumlu bir dille söz ettiğine göre dolaylı olarak onları bağışlayacağını da bizlere işaret etmektedir.
‘Ey iman edenler, tövbe-i nasuh ile Allah’a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, Peygamber’i ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinde ırmaklar akan cennetlere sokar. Çünkü onların nurları, önlerinden ve sağlarından koşar da ‘Ey Rabbimiz, nurumuzu tamamla, bizi mağfiretinle bağışla, çünkü Sen her şeye kadirsin’ derler. (Tahrim suresi, ayet, 8)’

Et-Tevvâb ( kula günahlardan tövbe etme nimeti veren, kulun tövbesini kabul eden) güzel ismi ile insana düşen bilinç şudur: İnsanın Allah’ın (c.c.) iman ve ibadetlerdeki rızasına, günahlardaki ve haramlardaki öfkesine rağmen günahta ısrar edip tövbeyi geciktirmesi, Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarına uymaması büyük bir talihsizliktir. İnsanı ebedi pişmanlığa sürükleyebilir. Allah (c.c.) hepimize tövbe-i nasuh nasip eylesin. Amin.
Muhsin İyi

bilinmez 30 Kasım 2011 14:30

hz isanın ineceğine inanlar cizyeyi kaldırıp ve tevbe kapılarınıda kapatacaklar..
 
bi insan ancak bu kadar mesnetsiz konuşa bilir...

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

bilinmez 10 Ocak 2012 15:41

Meşru olan tevbe..
 
Özellikle günümüzde var olandan yola çıkarak tevbe konusuna deyineceğim.Yani reelde kendini müslüman olarak tanımlayanların tevbeye yaklaşımı ve nasıl bi amel sergileyerek tevbenin kabulune gittikleri hakkında kısa açıklamalarda bulunacam,daha sonrada rasullerin pıratiği olan kuranda tevbe nin nasıl olması gerektiğiyle karşılaştıracağım inşaallah..

Rahman ve rahim olan ve her türlü övgünün kendisine has olan Allah ın adıyla..

Günümüzde kendini müslüman cemaatler olarak tanımlayan ve özellikle takip edilen yol anlamına gelen tarikatlerde kendilerine mürşit denilen ilim adamlarının aracılığıyla tevbe yapılmaktadır.Bunuda şu tür savunmalarla yapılır,ya işte biz günahkar kullarız bu MÜRŞİT lerimiz ise Allahın sevgili kullarıdır,peygamber varisleridir de ondan böyle yaparız.

Böyle bi idda bulunanlara şunu soruyoruz peki peygamber varisi,veya Allahın veli kulunun takip ettiği usul kuranın pıratiği olan peygamber olmalı değil midir.Bunada tabiki ,elbette denir,zaten bizim takip ettiğimiz yol KURAN VE SÜNNETTİR.Yalnız bunu her cemaat söylemekte ve bende ve benim gibi düşünenlerde aynen PEYGAMBERİN PIRATİĞİ OLAN KURAN[ Yani kuran ve sünnet] diyoruz.

O zaman gelin birlikte bakalım kuran ve sünnet bizi nasıl bir TEVBEYE yönlendiriyor.Aracılı mı,aracısız mı,veya bir çok şart koşulan ,işte abdest alacan,şu,şu namazları kılacan, veya mürşidin ipini tutacan,veya ağzını açacan mürşidin tükürecek gibi iddalar mı yoksa, peygamberin pıratiği olan kuranın şu beyanı mı..O Kİ PEYGAMBER VARİSİ VE ALLAHIN VELİLERİ İSLER BU MÜRŞİTLER DENİLEN KİŞİLER KURANIN ŞU BEYANINI YAPMALARI GEREKMEZ Mİ.

ENAM SÜRESİ...
54- Bizim ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onlara de ki: "Selam olsun size. Rabbiniz rahmeti Kendi üzerine yazdı ki, içinizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük işler sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse şüphesiz, O, bağışlayandır, esirgeyendir."

TEVBENİN KABULUNDEKİ USUL,TAKİP EDİLMESİ GEREKEN YOLDA ŞU ŞEKİLDE OLMALI KURANIN HATASINDAN DOLAYI HATASINI KABUL EDİP BUNDADA ALLAH TAN AF DİLEMEDEKİ ÖRNEKLERİ...

BAKARA SÜRESİ..128- "Rabbimiz, ikimizi Sana teslim olmuş (Müslümanlar) kıl ve soyumuzdan Sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin."

199- Sonra insanların (topluca) akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah'tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.

285- Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü'minler de. Tümü, Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inandı. "O'nun elçileri arasında hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sanadır" dediler.

286- Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Kişinin nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. "Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim Mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et."

bilinmez 10 Ocak 2012 15:56

Cevap: Meşru olan tevbe..
 
Bazı insanların savunduğu şu kıssada tamamen asılsızdır.

idda şu,hz adem ve havva yasaklanan meyveyi yedikleri zaman bağışlanmalarındaki sebeb şudur,cennetin kapısında muhammed peygamberin ismi yazıyormuş hz ademde peygamberin yüzü süyü hürmetine dua edip tevbe istemiş ve Allah ta onları bağışlamış derler bunuda mürşitlerini illaki araya koyacaklarya ondan böyle bi uydurma rivayete kaçar bu tür iddada olanlar,halbuki kuranda hz adem ve havva nın tövbesi şu dur ilk başta..

Araf süresi..23- Dediler ki: "Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız."

Esadullah 11 Ocak 2012 13:51

Cevap: Meşru olan tevbe..
 
[QUOTE=la diyebilmek;154249]
Günümüzde kendini müslüman cemaatler olarak tanımlayan ve özellikle takip edilen yol anlamına gelen tarikatlerde kendilerine mürşit denilen ilim adamlarının aracılığıyla tevbe yapılmaktadır.Bunuda şu tür savunmalarla yapılır,ya işte biz günahkar kullarız bu MÜRŞİT lerimiz ise Allahın sevgili kullarıdır,peygamber varisleridir de ondan böyle yaparız.

Böyle bi idda bulunanlara şunu soruyoruz peki peygamber varisi,veya Allahın veli kulunun takip ettiği usul kuranın pıratiği olan peygamber olmalı değil midir.Bunada tabiki ,elbette denir,zaten bizim takip ettiğimiz yol KURAN VE SÜNNETTİR.Yalnız bunu her cemaat söylemekte ve bende ve benim gibi düşünenlerde aynen PEYGAMBERİN PIRATİĞİ OLAN KURAN[ Yani kuran ve sünnet] diyoruz.

EL CEVAP:

Evet aynen peygamberin s.a.v pratiğidir ve usulüdür.Nasılmı Kuran bunu açık açık dile getiriyor....

Allahu Tealâ’dan başka kimseye el açılıp ‘günahımı affet’ denmez. Peygamberler dahil, kimsenin böyle bir yetkisi ve görevi yoktur. Eğer bir kimsenin şahsına karşı bir kusur işlemişsek kendisinden özür dileriz, bizi affetmesini istirham ederiz. Bu şahısla ilgili bir hak olduğu için böyle yapılır. Bunun ötesinde hiç kimsenin Allah’a karşı yapılan kusurları affetme, temizleme görevi ve yetkisi yoktur. Ancak, günahkâr bir insanın tevbesine yardımcı olmak vardır. Bu yardım, günaha düşeni uyarmak, gıyabında hayır dua etmek, onun için Allah’a istiğfar ve gözyaşı dökmek şeklinde olur. Cenab-ı Hak, günahla nefsine zulmeden kullarına en güzel tevbe şeklini şöyle tarif etmiştir:


Nisa - 64 - Biz hangi peygamberi gönderdikse, sırf Allah'ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan günahlarının bağışlanmasını dileselerdi ve Resul de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette Allah'ı affedici, merhametli bulurlardı.

Demek ki ümmet için en hayırlı tevbe, Allah’ın Habibi Hz. Peygamber’in (A.S.) huzurunda yapılan, onun da şahitlik yaptığı, ayrıca dua ve istiğfarla desteklediği tevbedir. Büyük müfessir Fahruddin Razi (Rh.A.) bu ayetin tefsirinde der ki:

“Hz. Peygamber ile birlikte yapılan tevbenin bir faydası da, tevbe yapanın istiğfarındaki gaflet ve kusurlarının Hz. Peygamber’in istiğfarı ile giderilmesi ve ilâhî huzura sahih ve sağlam bir tevbe olarak ulaşmasıdır. Çünkü kendileri için istiğfar eden Peygamber’i Allahu Tealâ seçmiş, onu vahyi ile şereflendirmiş, kendisi ile kulları arasında bir elçi yapmıştır. Bundan dolayı, onun şefaat ve vesilesiyle huzuruna gelen bir şeyi geri çevirmemektedir.” (Tefsir-i Kebir)

Bugün yeryüzünde Allahu Tealâ’nın şahidi ve halifesi sıfatını taşıyan, Rasulullah’ın (A.S.) vârisi ve ümmetinin terbiyecisi olan kâmil mürşidler de, ümmetle yaptıkları tevbe ve istiğfarda Efendimiz’in ayette anlatılan sıfatını temsil etmektedir. Kâmil mürşidler, kulların Allah Tealâ’ya yönelişlerine şahid olmakta, tevbelerinin kabulü için ayrıca yüce huzurda yalvarmaktadırlar. Kâmil mürşidler naz makamında niyaz ettikleri için, onlarla birlikte yapılan tevbeler Allah katında daha sevimli ve daha temiz bir amel olarak kabul görmektedir.

Bir Allah dostunu şahit tutarak yapılan tevbede, tevazu ve yakaran kalp vardır. Bu durumda insan, kibrini kırmış, nefsini zelil etmiş, acizliğini anlamış, hiçliğini görmüş, ihtiyacını bilmiş ve ilacına koşmuş olmaktadır. Böyle bir tevbeyi hafife almak münafıkların sıfatıdır ve o kimsenin şu ayette anlatılan kimselerden olmasından korkulur:

Münafikun - 5 - Onlara: ‘Gelin, Allah’ın Peygamberi sizin için mağfiret dilesin.’ denildiği zaman başlarını çevirip kaçarlar ve sen onların kibir içinde uzaklaştıklarını görürsün.

Hz. Rasulullah’ın vârisi kâmil bir mürşidin nezaretinde Allah’a yapılan tevbeyi hıristiyanların papaz önünde günah çıkarma hezeyanına benzetenler, tevhid dinini, Kur’an’ın hedefini, Sünnet’te uygulanan bey’atların hikmetini ve tasavvufun edebini bilmiyorlar demektir. Tasavvuf büyükleri, elinden tutan kimse ile şu şekilde tevbe etmektedir:


“Ya Rabbi! Bütün yapmış olduğum günahlardan ben pişmanım. Keşke yapmasaydım. İnşaallah bir daha ben yapmayacağım.”

Şimdi sevgili kardeşim bu şekilde yapılan bir tevbenin kim neresinde ne kusur bulur ....?

Ve bunun Resulullahın s.a.v yaptığını bildiren hatta haykıran diğer ayetlerede bakabiliriz elbet...

vesselam

Mümtehine - 12 - Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri, iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana bey'at ederlerse onların bey'atlarını al ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

Muhammed - 19 - Rasulüm! Hem kendi kusurun, hem de erkek ve kadın müminlerin günahları için istiğfar et!


Fetih-10 - Herhalde sana bey'at edenler ancak Allah'a bey'at etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.

Yitiksevda 11 Ocak 2012 13:58

Cevap: Meşru olan tevbe..
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Daha önceden araştırma yapmıştım...

bilinmez 11 Ocak 2012 14:57

Cevap: Meşru olan tevbe..
 
Sayın esedullah siz peygamberin müslümanlar için yaptığı dua ile TEVBE yi karıştırıyor olmuyasınız. verdiğiniz ayetleri birer birer inceleyeyim bakalım peygamber kimlerden ELİNİ TUTUP tevbe almış..

NİSA SÜRESİ..64- Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah'tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı.

AYETİN HAKKINDA KISA AÇIKLAMA.Peygambere itaat ,Allahın hükmüne itaat tir.Devamanında kişi kendi nefsine zulmetmesi kendi günahı,hatasından gelip ALLAHTAN BAĞIŞLANMADA KENDİSİ BAĞIŞLANMA[tevbe],diledikten sonra peygambere gelirse peygamberde bu kişi için DUA ederse Allah duayı kabul edeceğini söylüyor.

sayın esedullah sizin ve tarikatlerin yaptığı bu değil ki sizler mürşit dedğiniz kişiler,insanları TEVBE ÇĞIRIYOR VE KENDİLERİNİDE ARACI KILIYOR,KILDIRIYORSUNUZ,yoksa meşru olan duada dedim zaten müslümanın hayatta iken birbirlerine yaptıkları dua meşrudur.

MÜNAFIKUN SRESİ..5- Onlara: "Gelin Allah'ın Resûlü sizin için mağfiret (bağışlanma) dilesin," denildiği zaman başlarını yana çevirdiler. Sen, onların büyüklük taslamışlar olarak yüz çevirmekte olduklarını görürsün

TEKRAR DİYORUM TEVEB İLE DUAYI KARIŞTIRMA ESEDULLAH ARKADAŞIM.
Bu ayettede rasulullah TEVBE,değil dua edecektir,buda çok normal ama rasulullahta sünnetullaha aykırı dua edse Allah duasını kabul etmez yani rasulullah müşrik veya münafıklar için duada bulununca rabbimiz uyarıp böyle dua etsende duanı kabul etmem ve böyle dua etmek NE SANA NEDE MÜSLÜMANLARA YAKIŞMAZ DİYOR..

TEVBE SÜRESİ ..80- Sen, onlar için ister bağışlanma dile, istersen dileme. Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de, Allah onları kesinlikle bağışlamaz. Bu, gerçekten onların Allah'a ve elçisine (karşı) nankörlük etmeleri dolayısıyladır. Allah fasıklar topluluğuna hidayet vermez.

113- Kendilerine onların gerçekten çılgın ateşin arkadaşları oldukları açıklandıktan sonra yakınları dahi olsa- müşrikler için bağışlanma dilemeleri peygambere ve iman edenlere yaraşmaz.

114- İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu.

Tarikatlerdeki şeyhler,kendini Allah ortak koşmuş,devlete,tağut için öldüren,öldürülen,askerlere,genel evlerinin önünde nöbet tutan polislere,Allahın hükmüyle hükmetmeyen millet vekillerine vb şeylere dua etmiyor mu,onlara karşı müridlerini bilinçlendirmiyor ha bire dua ettiriyorlar..

mümtehine süresi..12- Ey Peygamber, mü'min kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma'ruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan etmemek üzere, sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

kısa bi açıklama.burdada rasulullaha gelenlere nasihatta bulunup fahşa olan fiillerden uzak durmaları ve rasuldende DUA etmesini istiyor rabbimiz,TEVEB AL,nerede ,sayın esedullah tarikatınızdaki 8 şart ve el tutma ve ip tutma,şeyhin müridlerin ağzına tükürme yoluyla olan tevbeden bahsediyoruz.yoksa hayattayken ölmeden önce müslümanların birbirlerine karşılıklı DUASI tebiki meşru dur ve buna karşıda çıkmıyıoruz siz dua ile tevbeyi karıştırıyorsunuz..

muhammed süresi..19- Şu halde bil; gerçekten, Allah'tan başka İlah yoktur. Hem kendi günahın, hem mü'min erkekler ve mü'min kadınlar için mağfiret dile. Allah, sizin dönüp-dolaşacağınız yeri bilir, konaklama yerinizi de.

bu ayetede rabbimiz gerek peygamber hayattayken gerek müslümanların karşılıklı DUA etmelerini örneklendirmiştir.ve ayetin girişinde bile Allahtan başka ilah olmadığı vurgusu yapılmıştır.

fetih süresi 10..Fetih-10 - Herhalde sana bey'at edenler ancak Allah'a bey'at etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.

Allah rasulune biat edenler Allah biat etmişlerdir bu doğrudur çünkü rasulullah Allahın hükmünden ayrılmaış ve kendisi dahi vahiy yolundan ayrılsa rabbimiz tarafından candamarı kesilir ,sizin mürşit dedikleriniz ilk başta kendi aralarında BİRİNE BİAT ETSİNLER DE bakalım ne kadar samimilerdir.BIrakın sizin mürşitleriniz HATME dedğiniz ibadetlerine bile başka bi tarikatın mensuplarını almıyorlar..buda ayrı bi hezayenleri...

SON OLARAK TEVBE VE DUA nın nasıl olacağına iyi bakın,tevbe kişiye has tır bir başkası ve bu peygamberde olsa başkası için TEVBE edemez,ama DUA edebilir hayattaki müslümanlar kendi aralarında dua ederler ve bu meşru olandır...

Esadullah 12 Ocak 2012 01:58

Cevap: Meşru olan tevbe..
 
[QUOTE=la diyebilmek;154323]Sayın esedullah siz peygamberin müslümanlar için yaptığı dua ile TEVBE yi karıştırıyor olmuyasınız. verdiğiniz ayetleri birer birer inceleyeyim bakalım peygamber kimlerden ELİNİ TUTUP tevbe almış..

Şimdi ben pişmanım demek, mağfiret dilemek, tevbemidir duamıdır? Bunu cevaplarmısınız kardeşim

Ayriyeten Peygamber s.a.v kimseden tevbe almamış bilakis onlara mağfiret dilemiş Af dilemiş onların dilediği mağfirete Affa Şahitlik etmiştir.Onlar için tevbe ve istiğfarda bulunmutur.Tevbe Almak ne demek Tasavvufta bir araştırın inşallah , bu bir terimdir…

NİSA SÜRESİ..64- Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah'tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı.

AYETİN HAKKINDA KISA AÇIKLAMA.Peygambere itaat ,Allahın hükmüne itaat tir.Devamanında kişi kendi nefsine zulmetmesi kendi günahı,hatasından gelip ALLAHTAN BAĞIŞLANMADA KENDİSİ BAĞIŞLANMA[tevbe],diledikten sonra peygambere gelirse peygamberde bu kişi için DUA ederse Allah duayı kabul edeceğini söylüyor.

Madem Allah c.c. böyle söylüyor bununla kısıtlıyor sizin deyiminizle o zaman şu an yapılan münferit tevbelerin kabulü imkansız ,çünki Efenimiz s.a.v hayatta değil nasıl dua edecekte kabul olunacak bu nasıl bir bakış açısı anlamadım hemde Ayet bu kadar açık ve ortadayken…

sayın esedullah sizin ve tarikatlerin yaptığı bu değil ki sizler mürşit dedğiniz kişiler,insanları TEVBE ÇĞIRIYOR VE KENDİLERİNİDE ARACI KILIYOR,KILDIRIYORSUNUZ,yoksa meşru olan duada dedim zaten müslümanın hayatta iken birbirlerine yaptıkları dua meşrudur.


Bu konuda yukardaki yazıyı okumadığınız belli bakın ne demişiz ;

Demek ki ümmet için en hayırlı tevbe, Allah’ın Habibi Hz. Peygamber’in (A.S.) huzurunda yapılan, onun da şahitlik yaptığı, ayrıca dua ve istiğfarla desteklediği tevbedir. Büyük müfessir Fahruddin Razi (Rh.A.) bu ayetin tefsirinde der ki:

“Hz. Peygamber ile birlikte yapılan tevbenin bir faydası da, tevbe yapanın istiğfarındaki gaflet ve kusurlarının Hz. Peygamber’in istiğfarı ile giderilmesi ve ilâhî huzura sahih ve sağlam bir tevbe olarak ulaşmasıdır. Çünkü kendileri için istiğfar eden Peygamber’i Allahu Tealâ seçmiş, onu vahyi ile şereflendirmiş, kendisi ile kulları arasında bir elçi yapmıştır. Bundan dolayı, onun şefaat ve vesilesiyle huzuruna gelen bir şeyi geri çevirmemektedir.” (Tefsir-i Kebir)

Bugün yeryüzünde Allahu Tealâ’nın şahidi ve halifesi sıfatını taşıyan, Rasulullah’ın (A.S.) vârisi ve ümmetinin terbiyecisi olan kâmil mürşidler de, ümmetle yaptıkları tevbe ve istiğfarda Efendimiz’in ayette anlatılan sıfatını temsil etmektedir. Kâmil mürşidler, kulların Allah Tealâ’ya yönelişlerine şahid olmakta, tevbelerinin kabulü için ayrıca yüce huzurda yalvarmaktadırlar. Kâmil mürşidler naz makamında niyaz ettikleri için, onlarla birlikte yapılan tevbeler Allah katında daha sevimli ve daha temiz bir amel olarak kabul görmektedir.

Bir Allah dostunu şahit tutarak yapılan tevbede, tevazu ve yakaran kalp vardır. Bu durumda insan, kibrini kırmış, nefsini zelil etmiş, acizliğini anlamış, hiçliğini görmüş, ihtiyacını bilmiş ve ilacına koşmuş olmaktadır. Böyle bir tevbeyi hafife almak münafıkların sıfatıdır ve o kimsenin şu ayette anlatılan kimselerden olmasından korkulur:

.
.
.


MÜNAFIKUN SRESİ..5- Onlara: "Gelin Allah'ın Resûlü sizin için mağfiret (bağışlanma) dilesin," denildiği zaman başlarını yana çevirdiler. Sen, onların büyüklük taslamışlar olarak yüz çevirmekte olduklarını görürsün

TEKRAR DİYORUM TEVEB İLE DUAYI KARIŞTIRMA ESEDULLAH ARKADAŞIM.
Bu ayettede rasulullah TEVBE,değil dua edecektir,buda çok normal ama rasulullahta sünnetullaha aykırı dua edse Allah duasını kabul etmez yani rasulullah müşrik veya münafıklar için duada bulununca rabbimiz uyarıp böyle dua etsende duanı kabul etmem ve böyle dua etmek NE SANA NEDE MÜSLÜMANLARA YAKIŞMAZ DİYOR..


Maşallah bu nasıl bir tevildir sanki siz de bu ayetler inerken hazırdınız gibi olmuş, olay aynı ve çok basit peygamberin mağfiret dilemesi ne demek bunu anlamak lazım bence siz dua ve tevbedeki ince çizgiyi baya bir kalınlaştırmış hatta iki çizgi haline getirmişsiniz kardeşim, bu ayetin neresinde demiş Allah onlara dua edersen duanı kabul etmem diye Hemde duası reddedilmeyen seçilmişlerden olan bir peygambere şaştım doğrusu, Taifte yaşananları bir hatırlayın isterseniz güzel kardeşim

TEVBE SÜRESİ ..80- Sen, onlar için ister bağışlanma dile, istersen dileme. Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de, Allah onları kesinlikle bağışlamaz. Bu, gerçekten onların Allah'a ve elçisine (karşı) nankörlük etmeleri dolayısıyladır. Allah fasıklar topluluğuna hidayet vermez.

113- Kendilerine onların gerçekten çılgın ateşin arkadaşları oldukları açıklandıktan sonra yakınları dahi olsa- müşrikler için bağışlanma dilemeleri peygambere ve iman edenlere yaraşmaz.

114- İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu.

Verdiğiniz ayetler inanmayanlara hitap eden ayetler zaten tevbe Müslümanlar olupta günahkar olanlar için değimlidir? Nasıl bir alaka kurdunuz anlayamadım doğrusu


Tarikatlerdeki şeyhler,kendini Allah ortak koşmuş,devlete,tağut için öldüren,öldürülen,askerlere,genel evlerinin önünde nöbet tutan polislere,Allahın hükmüyle hükmetmeyen millet vekillerine vb şeylere dua etmiyor mu,onlara karşı müridlerini bilinçlendirmiyor ha bire dua ettiriyorlar..


Maşallah demek sadece tarikata değil devletede karşınız…. !

Evvela siz onların bu şekilde dua ettiklerini nereden biliyorsunuz yanlarındamıydınız ? İkincisi Bu yukarda saydığınız kurum ve kuruluşlar sizinde içinde yaşadığınız vatanın kuruluşları madem askeri , polisi , vekili bu şekilte tağutçu görüyorsunuz da güzel kardeşim neden hala bu devlettesiniz ?

Sizde bu tağutçu kişilerle aynı olanakları kullanmıyormusunuz ? Bu tağut devlet dediğiniz yerde onların hükümlerine girmiş olmuyormusunuz demek sizde tağutçusunuz oysa hüküm Allahın değimli? Neden Allahın Hükümlerine karşı olan bu düzene ayaklanmıyor yada bu düzenin içinde yaşıyorsunuz, bu düzene uyuyorsunuz ? Ve daha bir çok soru gelir ama yeri değil ….

Tarikatlar cemaatler sorun olmaz ama dikkat edin kardeşim işin içine Resmi kurum ve kuruluşları sokarsanız başınız ağırır bir kardeş tavsiyesi….


mümtehine süresi..12- Ey Peygamber, mü'min kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma'ruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan etmemek üzere, sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

kısa bi açıklama.burdada rasulullaha gelenlere nasihatta bulunup fahşa olan fiillerden uzak durmaları ve rasuldende DUA etmesini istiyor rabbimiz,TEVEB AL,nerede ,sayın esedullah tarikatınızdaki 8 şart ve el tutma ve ip tutma,şeyhin müridlerin ağzına tükürme yoluyla olan tevbeden bahsediyoruz.yoksa hayattayken ölmeden önce müslümanların birbirlerine karşılıklı DUASI tebiki meşru dur ve buna karşıda çıkmıyıoruz siz dua ile tevbeyi karıştırıyorsunuz..


Evvela tevbe al kelimesi bağlılık bağlanma biat anlamında kullanılır Nakşilikte birisi el aldım der birisi tevbe aldım der , yoksa kimse kimseden tevbe alamaz zaten Nakşilikteki tevbede bir Veli ile birlikte Allaha Tevbe etmektir bu sayede Allahın övdüğü Velilerden olan bir zat senin Tevbene Şahadet eder sende onun tevbesine Şahadet edersin ve Allahta buna Şahit olur….

El tutmaya gelince biat dırki imamını seçmişsindir ve bu kutlu İslam yolunda bir yol olan Tasavvuf yolunu , ilmini seçmişsindir ve bunu tabiri caizse resmileştrmişsindir bu kadar basit e tabi maşallah kalabalık olunca ip uzatılır buda hadisle sabittir zaten Efendimzin bu şekilde biat vermesi…

Tükürük konusuna aynı vücuda ateş sürülür konusu gibi çok güldüm sizi baya bir yanlış bilgilendirmişler bu konuda ama biz böyle bir şey olmadığını izah edelimde şek ve şüpheniz kalmasın inşallah…

muhammed süresi..19- Şu halde bil; gerçekten, Allah'tan başka İlah yoktur. Hem kendi günahın, hem mü'min erkekler ve mü'min kadınlar için mağfiret dile. Allah, sizin dönüp-dolaşacağınız yeri bilir, konaklama yerinizi de.

bu ayetede rabbimiz gerek peygamber hayattayken gerek müslümanların karşılıklı DUA etmelerini örneklendirmiştir.ve ayetin girişinde bile Allahtan başka ilah olmadığı vurgusu yapılmıştır.

pek anlayamadım burda belirtmek istediğinizi (gerek Peygamber hayattayken gerek müslümanların karşılıklı dua etmeleri )?

fetih süresi 10..Fetih-10 - Herhalde sana bey'at edenler ancak Allah'a bey'at etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.

Allah rasulune biat edenler Allah biat etmişlerdir bu doğrudur çünkü rasulullah Allahın hükmünden ayrılmaış ve kendisi dahi vahiy yolundan ayrılsa rabbimiz tarafından candamarı kesilir ,sizin mürşit dedikleriniz ilk başta kendi aralarında BİRİNE BİAT ETSİNLER DE bakalım ne kadar samimilerdir.BIrakın sizin mürşitleriniz HATME dedğiniz ibadetlerine bile başka bi tarikatın mensuplarını almıyorlar..buda ayrı bi hezayenleri...
SON OLARAK TEVBE VE DUA nın nasıl olacağına iyi bakın,tevbe kişiye has tır bir başkası ve bu peygamberde olsa başkası için TEVBE edemez,ama DUA edebilir hayattaki müslümanlar kendi aralarında dua ederler ve bu meşru olandır...


Resulullahın s.a.v yolunda giden Mürşidler ve hatta Seyitlerde Allahın hükmünden ayrılmamışlardır ondan dolayı Sünnet olarak hiçbir fark yoktur.Mürşid Kuran ve Sünnet yolundan çıkmaz ki onun işi bu zaten ….

Mürşidler zaten yüzler binler onbinlerle hergün biat ediyorlar ki ve rastlaştıkları zaman da Mürşid ve Velilerle biat ediyorlar merak etmeyin siz güzel kardeşim…Kim anlatıyor size bu tasavvufu duydukça şaşırıyorum inanın …

Hatme konusuna gelince Tarikatların usul ve adabları vardır Tasavvufi tarikatların hepsi birbirinin hatmesine girebilir , bu girişte bazen sükut lazımdır bazen değildir. Fakat derslerinde hatme olmayan bir cemaat erbebı zaten hatmeye girmez çünki onun dersi başkadır.Bakın ders diyorum dikkat ettiyseniz ….

Son olarak Tasavvufta kimse kimseye tevbe edemez zaten, bunu kafanızdan silin kardeşim Mürşid ile Müridin tevbesi birlikte yapılan tevbedir biri birinin tevbesine şahadet eder bu kadar basit , karıştırılan şudur orda eller tutulunca sanıyorlarki Mürşidi Müridin yerine tevbe ediyor oysa tutuşma biattandır bu kadar basit…..

Vesselam

bilinmez 12 Ocak 2012 14:24

Cevap: Meşru olan tevbe..
 
sayın esedullah,konuyu açarken MEŞRU OLAN TEVBE diye konuyu açıklamış ve bir kişi ancak kendi adına tevbe ede bilir.peygamberde olsa başka birinin adına TEVBE edemez varsa kurandan ve peyggamberin pıratiğinde delillendirin dedim.Siz peygamberin yaşadığı dönemde gerek peygambere gelip ,SAĞLIĞINDA PEYGAMBERDEN DUA istemek ve gerek,Allahın peygamberden DUA etmesi için kendisine gelenler için müslümanlara ama bakın müslümanlara ,temizlenip arındıktan ve kendi TEVBE lerini yaptıktan sonra[NİSA 64 ki siz vermiştiniz bu ayeti] peygamberinde müslümanlar için yapacağı DUA ları kabul edeceğini Rabbbimiz rahmanın ayetlerinde görüp iman ediyorum.

Sorun şu ,siz ve sizin gibi tasavvuf tarikatlerinin müridlerinin topluca veya tek gelip şeyhinize tevbe,verip bu tür amellerde bulunmaları ,yoksa hatalı günahkar müslümanlar tabiki yaptıklarında kendileri AF VE MAĞFİRET DİLEMELERİ kendileri için bi tevbedir.bakın rabbimizde peygambere gelenleri şu ayetiyle peygamberin kendisi değil,kişinin kendi kendisiyle başbaşa bırakılmasını ve öyle tevbe etmesini söylüyor,sizin şeyhlerinizde bunu yapsınlar o ki peygamber varisleriyseler..

ENAM SÜRESİ...
54- Bizim ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onlara de ki: "Selam olsun size. Rabbiniz rahmeti Kendi üzerine yazdı ki, içinizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük işler sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse şüphesiz, O, bağışlayandır, esirgeyendir."

gelelim HATME hezeyanınıza sayın arkadaşım bakın beni geçen yıl mevlid dedikleri bi kandilde müslüman bi kardeşiminde ısrarıyla menzil tarikatına bağlı bi eve davet ettiler bende kıramayıp gittim ve beni davet eden müslüman kardeşimede oraya gidersek yanlışlarına ortak olmayacaksak gidelim dedi o da tamam dedi,neyse gittik selam verdik mutfak geniş olduğu için oraya oturduk ,başka yerlerdende gelen insanlar vardı ve içlerinde benim çocukluk arkadaşlarımda vardı bu tarikatten olanlar arasında,yalnız şunuda izah edeyim bende önceden kadiri tarikatinde olduğum için tarikatlerdeki usullerden az çok ta bilgim vardı.konuyu uzatmıyayım akşam veya yatsı namazı vakti geldi ordakiler kalkın namaz kılalım dediler her kes kalktı benim aklıma HAC SÜRESİ 26 ayet geldiği için ordakilerle namaza kalkmadım,mutfakta oturmaya devam ettim onlar hep birlikte namaz kıldılar daha sonra tekrar geri geldiler.Evin her daim içinde olanlardan bi grup biz HATME yapacaz dediler,hemen yanımda yaşları ellinin üzerinde olan bi kaç kişi ,bizimde katımamıza izin varmı dediler,bi baktım aralarında VEKİL dedikleri kişi siz menzilden bi isim verdi tam hatırlamıyorum ,o seydaya mı bağlısınız dedi,adamlar yok ama bizde kadiri nakşiyiz,dediler,vekilde yok olmaz dedi adamlarda tamam dediler,ben dayanamayıp hemen olaya müdahale ettim ve arkadaşıma o zaman kalk biz gidelim bizim burda yerimiz yok ,baksana,biri bilmem ne seydadan,diğeri kadiri nakşi,biz ise ikisindende değiliz deyip kaktım ve kadiri nakşiyiz diyenler bir dakka dur ya dediler,vekil dedikleride geldi,ya yanlış anladın falan dedi yok dedim bakın arkadaşlar dedim size bi kaç sorum olacak beni aydınlatırmısınız ,tamam dediler.

1..hatme dediğiniz bi ibadet midir,

2.ibadetse bunun kurallarını kim koyuyor.

3.az önce namazı hep birlikte kıldınız,ama hatmeyi niye birlikte yapmıyorsunuz,namaz mı daha ehemmiyetli, yoksa hatme mi.

4.islam dinindeyseniz rabbimiz topluca dinime sarılın demiyor mu sizin hatmeniz Allah ın bu çağrısının neresinde.

5.hatmenizde kimin ismini andıysanız oda hatmeye iştirak eder diyorsunuz bunu neye göre söylüyorsunuz.

sonra bana sen az önce namaz bile kılmadın dediler,bende açın bakın HAC SÜRESİ 26,RABBİMİZ hz ibrahime hitaben ,kabeye gelenlerle birlikte şirk katmadan namaz kıl diyor.

şimdi esedullah,başka dinler den bahsettiğimizin farkında mısınız,sizin şeyhleriniz gavsın çocuklarına köle olmak FARZ,VACİP derken hangi dinin farz ve vacipleridir bu kölelik çağrısı ve neye göre bu tür kuralalrı koyuyorlar tasavvufun erbabları dediğiniz velileriniz.

Gelelim bana yaptığınız şu çağrıya,Sizde bu tağutçu kişilerle aynı olanakları kullanmıyormusunuz ? Bu tağut devlet dediğiniz yerde onların hükümlerine girmiş olmuyormusunuz demek sizde tağutçusunuz oysa hüküm Allahın değimli? Neden Allahın Hükümlerine karşı olan bu düzene ayaklanmıyor yada bu düzenin içinde yaşıyorsunuz, bu düzene uyuyorsunuz ? Ve daha bir çok soru gelir ama yeri değil ….

Tarikatlar cemaatler sorun olmaz ama dikkat edin kardeşim işin içine Resmi kurum ve kuruluşları sokarsanız başınız ağırır bir kardeş tavsiyesi….


EL CEVAB.Bakın esedullah ben yaşadığım Allahın hükmüyle hükmetmeyen laik demokratik kemalist rejim ile,muhammed peygamberin yaşadığı laik demokratik ebucehilist rejim aynı,nasıl mı diyeceksiniz size biraz tarihi örnek ile örneklendireyim,

mekke şehir devletinin idaresini elinde tutan kureyşlilerin önde gelenlerinin iki tane meclisleri vardı bunlardan biri,darun nedve,diğeri meşame idi,[tarihi kaynaklara bakın],ve mekke halkının idaresindeki hükümler bu iki meclis ten çıkardı,hz ömer ve ebubekr ra da buranın üyeleriydiler,en üst komuta ve yönetim kademeside ebu cehil,ve ebu lehep TEN BAŞLAYAN Bİ SIRALAMA VARDI hiç kimse bunlara itiraz edemiyordu darun nedve kararlarına ara sıra değişkenlik yapılsada MEŞAME meclisindeki kararlar sorgulanması bile suç sayılırdı.

Ve bu meclisin üyeleri muhammed rasulullah olmadan önce muhammed bin abdullah ile geçinip gidiyorlardı ve hatta, muhammed bin abdullaha EMİN sıfatını bile bunlar vermişti.Taki muhammed rasulullah olunca, ne oldu daha sonra ,Allah rasulu burda bulunan bütün insanları ALLAHTAN BAŞKA İLAH YOK ileksine çağırdı ve bu Allahın hükmüyle hükmetmeyenler,rasulullahın bu çağrısından rahatsız oldular.Ne demekti lailahe illallah, bi boyutuyla ALLAHTAN BAŞKA KANUN KOYUCULARI RED EDİYORUM,HÜKÜM KOYUCUDA insanların nasıl idare edileceğide kamusallığında hakkındaki hükümler ancak Allahın dır,bunu böyle yapmayanlarla aramda bi mücadele başlamıştır demektir.Ve rasulullah bu çağrıyı yapmasına yönlendiren bi ayette şuydu..nahl süresi ..
36- Andolsun, Biz her ümmete: "Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının" (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.

sana soruyorum esedullah Allahın rasulunun varisinden ve Allahın veli kulunda bu mücadele mi yoksa TAĞUTUN[ALLAHIN HÜKMÜYLE HÜKMETMEYEN REJİM haddi aşma boyutuyla] ÇANAĞINI YALAYIP,MASLAHATINI GÖZETİP HALKIDA TAĞUTA İTAATE ÇAĞIRIP,tağuti rejimlerle mücadele edmekten korkutup,ve tağutun bu tür rejmini red edip uzak duranada git başka yere demekle mi olunur.Unutmaki hiç bir rasul yoktur ki yaşadığı ALLAHIN HÜKMÜYLE HÜKMETMEYEN TAĞUTİ REJİMLERCE HER TÜRLÜ EZAYA ÇEKİLMEMİŞ OLSUN,

son olarak Rasullerin izinde olan ve Allahın veli kulları arasında olmak için cehd edenlere siz ve sizin gibilerin korktmalarına cevap yine şu ayeti yaşamamızdır..

ahzab süresi..39- Ki onlar (o peygamberler) Allah'ın risaletini tebliğ edenler, O'ndan içleri titreyerek-korkanlar [Allah ın veli kulları]ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah yeter

sizin için hesap görücü olarakta tağut mu yeter,unutmaki korkusu ALLAH olanın korkusu yok,korkusu sadece Allah olmayanın korkusu çok çeşitli olr..siz halen yok peygamberin varisidir veya Allahın velileridir diyorsanız bu intisap ettikleriniz çıksın peygamber varisliğine yakışır şekilde tebliğ yapsınlar,Allah tan korkun biraz,Allah tan ne diyeyim,tebliğ 99 luk tespihi alıp bi köşede etliye sütlüye karışmadan yapılmaz,biraz rahatsız da olun da bunun karşılığında cennet var cennet....

MusabBinumeyr 23 Ocak 2012 22:49

Tevbe
 
BİR YAZDIM bir güzdüm. Bir bilemedim hangi mevsim olmalıydı adım.
Bir yazdım bir bozdum.
Çizik çizik olan defterimi karalayıp durdum.
Sağdaki ümit ışıltıları ve soldaki fırsat dellâlını duymadım pek çok zaman.
Ben bir güldüm bir diken.
Diken acıttı, gül mağrurlaştırdı benliğimi.
Ben hem gül hem diken olmalıydım.
Hem güz hem yazı tadabilmeliydim ruhumda.
Bir gülmedim ki kendime.

Bir farketmedim ki sevginin rengini.
Sol elimde tuttuğum çizik çizik, pörsümüş defterde
Neredeyse boş sayfa kalmamıştı ve ben farkında dahi değildim.

Ve dönerken yine aynı düş ve düşüncelerle bir gün,
Bir dilekçe tutuşturuldu elime.
Yepyeni bir defter vaat ediyordu bana.
Ve huzur veriyordu görünüşü bile.
Bir dilekçe[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...].
Tuttum ucundan ben de[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...].
Yeni bir soluktu bu.
Yeni bir ışık.
Dünümü ve bugünümü apaydınlık eden
Bir belge[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...].

Aldım bu bembeyaz belgeyi.
Gönlüme bastırdım.
Ve tekrar tekrar adını okudum.
Her okumamda huzur doldu içime.

Sağdaki ışıltının çevremde oluşturduğu
Işıktan daire içinde okudum.
‘Tevbe’ yazıyordu belgede.
Sadece bir kelime[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...].
Hem öyle bir kelime ki,
Hem düne yetiyordu hem de bugüne...

Alıntı.

su damlası 24 Ocak 2012 14:15

Cevap: Tevbe
 
Şükrederiz Rabb’imize tövbe ederken bize iki damla gözyaşı verdiği için...


İki damla gözyaşı, tövbenin süsüdür. İki damla gözyaşı tövbesinin belgesidir. Gecenin koyu karanlığı içinde açılan avuca damlayan iki damla gözyaşı, duanın kanadıdır.
Duayla çiçek açan tövbenin, vicdanın, kalbin, aklın, kısacası bütün vücudumuzun dile gelip:

“Affeyle Allah’ım, sen bildirdin; ben bilemedim!

Affeyle Allah’ım, sen öğrettin; ben unuttum!” demesidir.

Beşer olmanın, insanlığın, insanın; insanı düşürdüğü yerde insanın kendini görmesinin adıdır tövbe.

Avuçlarımıza yanağımızı yaka yaka damlayan gözyaşı kalbimizi, vicdanımızı, ruhumuzu yakıp da kazanmıştır sıcaklığını.

Onun için yakıcıdır gözyaşı.

Hele tövbe için dökülen gözyaşı, daha bir yakıcıdır.

Pişmanlık vadisini boydan boya geçmiş, tövbe vadisine gelip Rabb’ine el açmıştır kul.

Yanmış, yakılmış, pişmiş ve “olmuş”tur.

İnsan tövbe vadisine geldiği zaman, şeytanın iplerinden kurtulmuş melek kanatlarının gölgesine sığınmıştır.

İnsan, yüce dergâha üzerindeki kirli kaftanı atıp beyazlara bürünmek için gelmiştir.

Peygamber Efendimiz (sas),“Günahtan tövbe eden, bir günah işlememiş gibidir.” buyurmuş.

“Kul bir günah işler, sonra da günahını itirafla tövbe ederse, Allah Teâlâ tövbesini kabul ve affeder.” buyurarak tövbe ve af kapının sonuna kadar açık olduğunu söylüyor Peygamber Efendimiz (sas) bir başka hadisinde.

Ne büyük bir müjdedir bu, günaha batmış olana!

Ne büyük bir çıkıştır bu, günaha dalmış olana!

Ne büyük bir haberdir bu, günaha boğuldum diyene!

Ne güzel bir dindir bu!

Ne güzel bir kapıdır tövbe!

Ne güzel bir arınma vadisidir tövbe!

Günah vadisinden, hata dağından, tövbe kapısından geçerek bizlere arınma imkanı sunan Rabb’imize şükrederiz.

Şükrederiz, daha nice nimetleri bizlere veren Rabb’imize.

Şükrederiz Rabb’imize, tövbe ederken bize iki damla gözyaşı verdiği için.

Şükrederiz, günahtan sıyrılıp tövbeye sığınacak bir kalbe sahip olduğumuz için.

MusabBinumeyr 03 Mart 2012 00:08

Cevap: Tevbe
 
Alıntı:

su damlası Üyemizden Alıntı (Mesaj 156347)
Şükrederiz Rabb’imize tövbe ederken bize iki damla gözyaşı verdiği için...


İki damla gözyaşı, tövbenin süsüdür. İki damla gözyaşı tövbesinin belgesidir. Gecenin koyu karanlığı içinde açılan avuca damlayan iki damla gözyaşı, duanın kanadıdır.
Duayla çiçek açan tövbenin, vicdanın, kalbin, aklın, kısacası bütün vücudumuzun dile gelip:

“Affeyle Allah’ım, sen bildirdin; ben bilemedim!

Affeyle Allah’ım, sen öğrettin; ben unuttum!” demesidir.

Beşer olmanın, insanlığın, insanın; insanı düşürdüğü yerde insanın kendini görmesinin adıdır tövbe.

Avuçlarımıza yanağımızı yaka yaka damlayan gözyaşı kalbimizi, vicdanımızı, ruhumuzu yakıp da kazanmıştır sıcaklığını.

Onun için yakıcıdır gözyaşı.

Hele tövbe için dökülen gözyaşı, daha bir yakıcıdır.

Pişmanlık vadisini boydan boya geçmiş, tövbe vadisine gelip Rabb’ine el açmıştır kul.

Yanmış, yakılmış, pişmiş ve “olmuş”tur.

İnsan tövbe vadisine geldiği zaman, şeytanın iplerinden kurtulmuş melek kanatlarının gölgesine sığınmıştır.

İnsan, yüce dergâha üzerindeki kirli kaftanı atıp beyazlara bürünmek için gelmiştir.

Peygamber Efendimiz (sas),“Günahtan tövbe eden, bir günah işlememiş gibidir.” buyurmuş.

“Kul bir günah işler, sonra da günahını itirafla tövbe ederse, Allah Teâlâ tövbesini kabul ve affeder.” buyurarak tövbe ve af kapının sonuna kadar açık olduğunu söylüyor Peygamber Efendimiz (sas) bir başka hadisinde.

Ne büyük bir müjdedir bu, günaha batmış olana!

Ne büyük bir çıkıştır bu, günaha dalmış olana!

Ne büyük bir haberdir bu, günaha boğuldum diyene!

Ne güzel bir dindir bu!

Ne güzel bir kapıdır tövbe!

Ne güzel bir arınma vadisidir tövbe!

Günah vadisinden, hata dağından, tövbe kapısından geçerek bizlere arınma imkanı sunan Rabb’imize şükrederiz.

Şükrederiz, daha nice nimetleri bizlere veren Rabb’imize.

Şükrederiz Rabb’imize, tövbe ederken bize iki damla gözyaşı verdiği için.

Şükrederiz, günahtan sıyrılıp tövbeye sığınacak bir kalbe sahip olduğumuz için.

Allah c.c senden Razı olsun güzel insan.Paylaşımın ayrı bir renk katmış


SAAT: 20:59

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320