Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Hafta'nın Konusu (https://www.forum.medineweb.net/113-haftanin-konusu)
-   -   8.Haftanın Konusu İslam'da Tevbe. (https://www.forum.medineweb.net/haftanin-konusu/14913-8haftanin-konusu-islamda-tevbe.html)

neslihan 16Haziran 2007 20:10

NASIL TEVBE EDİLİR?
 
Manevi alanda yasak bölgeye giren, Allah’ın emirlerini çiğneyerek günah işleyen kimseler hemen abdest alıp iki rek’at namaz kılmalı, sonra da aşağıda olduğu gibi yaptıkları suçları için tevbe ipine yapışmalıdır.

Allah Resûlü (s.a.v.) “Günahından tevbe eden hiç günah işlememiş gibidir.”

buyurmakla bu gerçeği ifade etmiştir.

Diyelim cümle günahlarımıza tevbe;

Estağfirullah! Estağfirullah! Estağfirullah! el-azıym, el kerim ellezi lâ ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyhi tevbete abdin zalimin linefsihi la yemlikü linefsihi mevten ve la hayaten ve la nüşura. Vees’elühüt-tevbete vel-mağfirete vel hidayete lena innehü hüvet-tevvabürrahıym.

Ya Rabbi, Ya Rabbi, Ya Rabbi! Eğer benim elimden, ayağımdan , gözümden , kulağımdan, dilimden ve bütün azalarımdan bilerek, bilmeyerek, kelime-i küfür ve fi’l-i küfür, günah, isyan, hata, şirk ve malayani sadır oldu ise ben onların cümlesine tevbe ettim,pişman oldum. Bir daha yapmamaya azm ü cezm ü kasd eyledim. Peygamberlerin evveli Adem Safiyyullah, ahiri, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.) Efendimizdir. Bu ikisi ve bu ikisi arasında gelip geçen peygamberler haktır ve gerçektir. Cümlesine inandım, iman ettim. Dilimle ikrar, kalbimle tasdik ettim.

Amentü billah! Ve bima cae min indillah!. Amentü biresülillah! Ve bima cae min ındi resülillah!. Amentü billahi ve melaiketihi ve kütibihi ve rusulihi vel-yemil ahıri ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teala vel-ba’sü ba’del mevti hakkun eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühü ve resulüh

Kelime-i şehadet ikinci defa: Bütün geçmişlerimizin afvı, üçüncü defa vatan vemilletimizin selameti, istiğfarın kabulü için tekrar edilir. Sonra bir Fatiha okunur. Böylece tevbe yapılmış olur.

Medine-web 16Haziran 2007 20:11

RE: NASIL TEVBE EDİLİR?
 
elbetteki tevbe biz müslümanlar için pek kıymetini bilmesekte,vazgeçilmez bir nimettir.ancak tevbe derken açılımını yapmak doğru anlamak gerekir.tevbe demek pişman olmak demektir sözde değil.
kuranı kerimde tevbeden bahsedildiğinde nasuh tevbesinden bahseder.samimiyet ister,geri dönüşsüz ister.nasuh olan bir tevbede ;"attaibu mine zenbi kemen la zenbe leh"hadisiyle tevbe eden günah işlememiş gibidir'den kasıt budur.
verdiğiniz bu bilgiler için Allah razı olsun Neslihan kardeşim.

neslihan 16Haziran 2007 20:11

RE: NASIL TEVBE EDİLİR?
 
tevbe de şekilden ziyade samimiyet önemli öyle değil mi, illa verdiğim bilgideki gibi bir şekle tabiyet şart değil, yapılsa uyulsa daha güzel olur, yazı tavsiye niteliğinde yani

Emekdar Üye 27 Temmuz 2007 21:28

RE: NASIL TEVBE EDİLİR?
 
Bu konu ile alakalı olarka da bir hadis i şerif paylaşmak istiyorum.. ki zaten arkdaşımız en güzel şekliyle anlatmış..Allah ebeden razı olsun kardeşim..

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

iblissavar 14 Kasım 2007 04:50

Cvp: NASIL TEVBE EDİLİR?
 
pişmanlıkla edilir!

pişmanmısınız, günahın farkına vardınız mı, içiniz eriyomu yaptığınızdan, elinizi acıp rahmana yalvarıyomusunuz dua edip af diliyormusunuz. tövbe budur.

hiçbirşey hissetmiyormusunuz? sadece tövbe ettim mi diyorsunuz. farkında değilmisiniz günahın! günah işleyip sinsi sinsi tövbe ederek yani etmiş olarak kendinizimi kandırıyorsunuz. geçmiş olsun. rabbim başka zeval vermesin.

sevgilerle.

seydanur 30 Ekim 2008 22:35

Tevbe ve İstiğfar
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Tevbe ve İstiğfar



Gelin Ey Kardeslerim Hepimiz Tevbe edelim
Günahlarimizdan Dolayi Allah´im Tevbelerimizi Kabul Eyle

استغفر الله استغفر الله استغفر الله العظيم الكريم اللذي لا الاه الاهوالحي القيوم واتوب اِليْهِ توبة عبد طالم لنفسه لا يملك لنفسه موتا ولاحياة و لا نشوراوَاَسْاَلُهُ لتََّوْبَةَ وَلْمَغْفِرَةَوَلْهِداَيَةَلَناَ اِنَّهُ هُوَ لتَّوّاَبٌ رَحِيمُ

"Estağfirullah. Estağfirullah. Estağfirullahe'l-azîm el-kerîm, ellezîlâ ilâhe illâ hüve'l-hayyü'l-kayyûmü ve etûbü ileyhi, tevbete abdinzâlimin li-nefsihî, lâ yemlikü li-nefsihî mevten velâ hayâten velânüşûrâ. Ve es-elühü't-tevbete ve'l-mağfirete ve'l-hidâyete lenâ,innehû, hüve't-tevvâbü'r-rahîm."

"Ya rabbi! Bu ana gelinceye kadar benim elimden,dilimden, gözümden, kulağımdan, ayağımdan ve elimden bilerek veyabilmeyerek meydana gelen bütün günah ve hatalarıma tevbe ettim, pişmanoldum. Küfür, şirk, isyan, günah ve kusur her ne türlü hâl vaki olduise, cümlesine tevbe ettim, pişmanlık duydum. Bir daha yapmamaya azm ücezm ü kast ettim. Sen bu tevbemi kabul eyle. Nefsime uyup, şeytanatabi olup da aynı günah ve kusurları bir daha tekrar etmeme imkanverme, yâ Rabbi. Bir daha iman ve ikrar ediyorum ki, Peygamberlerinevveli Âdem Aleyhisselâm, ahiri ise Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm, buikisi arasında her ne kadar peygamber gelip geçtiyse, Bunlarıncümlesine inandım, iman ettim, hepsi de haktır ve gerçektir. Bütünpeygamberlere, onlara gönderilmiş olan İlâhi kitaplara ve içindekiemirlere şeksiz ve şüphesiz iman ettim, dilimle ikrar, kalbimle tasdikediyorum ve yine iman ve ikrar ediyorum ki en son kitap Kur'ân-ıAzimüşşân ve en son Peygamber de Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm'dır."

Ya Rabbi!Büluğa erdiğim andan bu ana gelinceye kadar, İslam düşmanlarına vebidat ehline aldanarak, edindiğim yanlış, bozuk itikadlarıma ve bidat,fısk olan söylediklerime, dinlediklerime, gördüklerime ve işlediklerimepişman oldum, bir daha böyle yanlışları yapmamaya azm, cezm ve kasdeyledim. Peygamberlerin evveli Adem aleyhisselam ve ahiri bizimPeygamberimiz Muhammed aleyhisselamdır. Bu iki Peygambere ve ikisiarasında gelip geçmiş Peygamberlerin hepsine iman ettim. Hepsi haktır.Bildirdikleri doğrudur.

(Amentübillahi ve bi-ma cae min indillahi, alâ muradillahi, ve amentübi-Resulillahi ve bi-ma cae min indi Resulillahi alâ muradi Resulillah.Amentü billahi ve Melaiketihi ve kütübihi ve Rusülihi velyevmil-ahirive bilkaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel-ba'sü ba'delmevtihakkun eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu veresulühü)

Tecdidi iman ve nikah duası:


Nikah tazelemek çok kolaydır. Hanımdan vekalet aldıktan sonra, iki şahit yanında, (Ötedenberi, nikahlım olan hanımımı, onun tarafından vekaleten ve tarafımdanasaleten kendime nikah ettim) denir.

(Allahümme inni üridü en üceddidelimane vennikaha tecdiden bi-kavli lailahe illallah Muhammedün resulullah


ـ وعن أبى سعيد رَضِىَ اللّهُ عَ قَتَلَ تِسْعَةً وَتِسْعِينَ نَفْساً، فَهَلْ لَهُ مِنْ تَوْبَةٍ؟
قَالَ: َ. فَقَتَلَهُ فَكَمَّلَ بِهِ مِائَةً، ثُمَّ سَألَ عَنْ أعْلَمِأهْلِ ا‘رْضِ فَدُلَّ عَلى رَجُلٍ عَالِمٍ فَأتَاهُ فَقَالَ. إنَّهُقَتَلَ مِائَةَ نَفْسٍ، فَهَل لَنْه. ]أنَّ رسولَ اللّه قال: كانَ فِيمَنْكانَ قَبْلَكُمْ رَجُلٌ قَتَلَ تِسْعَةً وَتِسْعِينَ نَفْساً فَسألَ عَنْأعْلَمِ أهْلِ ا‘رْضِ. فَدُلَّ عَلى رَاهِبٍ فَأتَاهُ فقَالَ: إنَّهُهُمِنْ تَوْبَةٍ؟ فقَالَ نَعَمْ. وَمَنْ يَحُولُ بَيْنَكَ وَبَيْنَالتَّوْبَةِ؟ انْطَلِقْ إلى أرْضِ كَذَا وَكذَا. فَإنَّ بِهَا نَاساًيَعْبُدُونَ اللّهَ فَاعْبُدِ اللّهَ مَعَهُمْ وََ تَرْجِعْ إلى أرْضِكَفَإنَّهَا أرْضُ سُوءٍ، فَانْطَلَقَ حَتَّى إذَا انْتَصَفَ الطّرِيقَأتَاهُ مَلَكُ الْمَوتِ فَاخْتَصَمَتْ فِيهِ مََئِكَةُ الرَّحْمَةِوَمََئِكَةُ الْعَذَابِ. فَقَالَتْ مََئِكَةُ الرَّحْمَةِ إنَّهُ جَاءَتَائِباً وَمُقْبً بِقَلْبِهِ إلى اللّه تعالى. وَقَالَتْ مََئِكَةُالْعَذَابِ: إنَّهُ لَمْ يَعْمَلْ خَيْراً قَطُّ. فَأَتَاهُمْ مَلَكٌ فيصُورَةِ آدَمِىٍّ فَجَعَلُوهُ بَيْنَهُمْ. فقَالَ قِيسُوا مَا بَيْنَا‘رْضَيْنِ فَفِِى أيِّهِمَا كَانَ أدْنَى فَهُوَ لَهُ، فَقَاسُوافَوَجَدُوهُ أدْنَى إلى ا‘رْضِ التَّى أرَادَ بِشِبْرٍ. فقَبَضَتْهُمََئِكَةُ الرَّحْمَةِ [..زاد في رواية: فَلَمَّا كانَ بِبَعْضِالطَّرِيقِ أدْرَكَهُ الْمَوْتُ فَجَعَلَ يَنُوءُ بَصَدْرِهِ نَحْوَالْقَرْيَةِ الصَّالِحَةِ فَجُعِلَ مِنْ أهْلِهَا
.

Ebu Said (radıyAllahuanh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:"Sizden önce yaşayanlar arasında doksan dokuz kişiyi öldüren bir adamvardı. Bir ara yeryüzünün en bilgin kişisini sordu. Kendisine bir râhibtarif edildi. Ona kadar gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü, kendisiiçin bir tevbe imkânının olup olmadığını sordu. Râhib: "Hayır yoktur!"dedi. Herif onu da öldürüp cinayetini yüze tamamladı.
Adamcağız, yeryüzünün en bilginini sormaya devam etti. Kendisine âlimbir kişi tarif edildi. Ona gelip, yüz kişi öldürdüğünü , kendisi içinbir tevbe imkânı olup olmadığını sordu. Âlim: "Evet, vardır, seninletevben arasına kim perde olabilir?" dedi. Ve ilâve etti:
"- Ancak, falan memlekete gitmelisin. Zîra orada Allah'a ibadet eden kimseler var. Sen de onlarla Allah'a ibadet edeceksin ve bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin. Zira orası kötü bir yer."
Adam yola çıktı. Giderken yarı yola varır varmaz ölüm meleği gelipruhunu kabzetti. Rahmet ve azab melekleri onun hakkında ihtilâfadüştüler. Rahmet melekleri: "Bu adam tevbekâr olarak geldi. Kalben Allah'a yönelmişti" dediler. Azab melekleri de: "Bu adam hiçbir hayır işlemedi" dediler.
Onlar böyle çekişirken insan suretinde bir başka melek, yanlarınageldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar. Hakem onlara: "Onunçıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa dahayakınsa ona teslim edin" dedi. Ölçtüler, gördüler ki, gitmeyi arzuettiği (iyiler diyarına) bir karış daha yakın. Onu hemen rahmetmelekleri aldılar."
Bir rivayette şu ziyade var: "Bir miktar yol gidince, ölüm gelip çattı.Adamcağız yönünü sâlih köye doğru çevirdi. Böylece o köy ehlindensayıldı."

[Buharî, Enbiya 50; Müslim, Tevbe 46, (2766); İbnu Mâce, Diyât 2, (2621).]



seydanur 30 Ekim 2008 22:42

Cvp: Tevbe ve İstiğfar
 

ـ وعن أبى سعيد رَضِىَ اللّهُ عَ قَتَلَ تِسْعَةً وَتِسْعِينَ نَفْساً، فَهَلْ لَهُ مِنْ تَوْبَةٍ؟
قَالَ: َ. فَقَتَلَهُ فَكَمَّلَ بِهِ مِائَةً، ثُمَّ سَألَ عَنْ أعْلَمِأهْلِ ا‘رْضِ فَدُلَّ عَلى رَجُلٍ عَالِمٍ فَأتَاهُ فَقَالَ. إنَّهُقَتَلَ مِائَةَ نَفْسٍ، فَهَل لَنْه. ]أنَّ رسولَ اللّه قال: كانَ فِيمَنْكانَ قَبْلَكُمْ رَجُلٌ قَتَلَ تِسْعَةً وَتِسْعِينَ نَفْساً فَسألَ عَنْأعْلَمِ أهْلِ ا‘رْضِ. فَدُلَّ عَلى رَاهِبٍ فَأتَاهُ فقَالَ: إنَّهُهُمِنْ تَوْبَةٍ؟ فقَالَ نَعَمْ. وَمَنْ يَحُولُ بَيْنَكَ وَبَيْنَالتَّوْبَةِ؟ انْطَلِقْ إلى أرْضِ كَذَا وَكذَا. فَإنَّ بِهَا نَاساًيَعْبُدُونَ اللّهَ فَاعْبُدِ اللّهَ مَعَهُمْ وََ تَرْجِعْ إلى أرْضِكَفَإنَّهَا أرْضُ سُوءٍ، فَانْطَلَقَ حَتَّى إذَا انْتَصَفَ الطّرِيقَأتَاهُ مَلَكُ الْمَوتِ فَاخْتَصَمَتْ فِيهِ مََئِكَةُ الرَّحْمَةِوَمََئِكَةُ الْعَذَابِ. فَقَالَتْ مََئِكَةُ الرَّحْمَةِ إنَّهُ جَاءَتَائِباً وَمُقْبً بِقَلْبِهِ إلى اللّه تعالى. وَقَالَتْ مََئِكَةُالْعَذَابِ: إنَّهُ لَمْ يَعْمَلْ خَيْراً قَطُّ. فَأَتَاهُمْ مَلَكٌ فيصُورَةِ آدَمِىٍّ فَجَعَلُوهُ بَيْنَهُمْ. فقَالَ قِيسُوا مَا بَيْنَا‘رْضَيْنِ فَفِِى أيِّهِمَا كَانَ أدْنَى فَهُوَ لَهُ، فَقَاسُوافَوَجَدُوهُ أدْنَى إلى ا‘رْضِ التَّى أرَادَ بِشِبْرٍ. فقَبَضَتْهُمََئِكَةُ الرَّحْمَةِ [..زاد في رواية: فَلَمَّا كانَ بِبَعْضِالطَّرِيقِ أدْرَكَهُ الْمَوْتُ فَجَعَلَ يَنُوءُ بَصَدْرِهِ نَحْوَالْقَرْيَةِ الصَّالِحَةِ فَجُعِلَ مِنْ أهْلِهَا .


EbuSaid (radıyAllahuanh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:"Sizden önce yaşayanlar arasında doksan dokuz kişiyi öldüren bir adamvardı. Bir ara yeryüzünün en bilgin kişisini sordu. Kendisine bir râhibtarif edildi. Ona kadar gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü, kendisiiçin bir tevbe imkânının olup olmadığını sordu. Râhib: "Hayır yoktur!"dedi. Herif onu da öldürüp cinayetini yüze tamamladı.
Adamcağız, yeryüzünün en bilginini sormaya devam etti. Kendisine âlimbir kişi tarif edildi. Ona gelip, yüz kişi öldürdüğünü , kendisi içinbir tevbe imkânı olup olmadığını sordu. Âlim: "Evet, vardır, seninletevben arasına kim perde olabilir?" dedi. Ve ilâve etti:
"- Ancak, falan memlekete gitmelisin. Zîra orada Allah'a ibadet eden kimseler var. Sen de onlarla Allah'a ibadet edeceksin ve bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin. Zira orası kötü bir yer."
Adam yola çıktı. Giderken yarı yola varır varmaz ölüm meleği gelipruhunu kabzetti. Rahmet ve azab melekleri onun hakkında ihtilâfadüştüler. Rahmet melekleri: "Bu adam tevbekâr olarak geldi. Kalben Allah'a yönelmişti" dediler. Azab melekleri de: "Bu adam hiçbir hayır işlemedi" dediler.
Onlar böyle çekişirken insan suretinde bir başka melek, yanlarınageldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar. Hakem onlara: "Onunçıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa dahayakınsa ona teslim edin" dedi. Ölçtüler, gördüler ki, gitmeyi arzuettiği (iyiler diyarına) bir karış daha yakın. Onu hemen rahmetmelekleri aldılar."
Bir rivayette şu ziyade var: "Bir miktar yol gidince, ölüm gelip çattı.Adamcağız yönünü sâlih köye doğru çevirdi. Böylece o köy ehlindensayıldı."

[Buharî, Enbiya 50; Müslim, Tevbe 46, (2766); İbnu Mâce, Diyât 2, (2621).]

seydanur 30 Ekim 2008 22:45

Cvp: Tevbe ve İstiğfar
 

وعنزِرِّ بنِ حُبَيْش قال:حَدثنا صَفْوَانُ بن عَسَّالٍ المُرَادِى رَضِىَاللّهُ عَنْه قال: قال رسولُ اللّه: بَابٌ مِنْ قِبَلِ الْمَغْرِبِمَسِيرَةُ عَرْضِهِ أوْ يَسِيرُ الرَّاكِبُ في عَرْضِهِ
أرْبَعِينَ أوْسَبْعِينَ سَنَةً، خَلَقَهُ اللّهُ تَعالى يَوْمَ خَلَقَ السَّمَواتِوَالارْضَ، مَفْتُوحٌ لِلتَّوْبَةِ لاَ يُغْلَقُ حَتَّى تَطْلُعَالشَّمْسُ مِنْ مَغْرِبِهَا. أخرجه الترمذى وصححه



Zirrü'bnü Hubeyş anlatıyor: "Saffân İbnu Assâl el-Murâdî (radıyAllahuanh) bize, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğinirivayet etti:"Mağrib cihetinde bir kapı vardır. Bu kapının genişliği-veya bunun genişliği binekli bir kimsenin yürüyüşüyle- kırk veyayetmiş senedir. o kapıyı arz ve semaları yarattığı gün yarattı. İşte bukapı, güneş batıdan doğuncaya kadar tevbe için açıktır." [Tirmizî,Da'avât 102, (3529).]Allah

ـ وعن أبى موسى رَضِىَ اللّهُ عَنْه.أنَّ رسولَ اللّه قال: إنَّ اللّهَعَزَّ وَجلّ يَبْسُطَ يَدَهُ بِاللَّيْلِ لِيَتُوبَ مُسِئُ النَّهَارِ،وَيَبْسُطُ يَدَهُ بِالنَّهَارِ لِيَتُوبَ مُسِئُ اللَّيْلِ حَتَّىتَطْلُعَ الشَّمْسُ مِنْ مَغْرِبِهَا. أخرجه مسلم.»الْيَدُ« هنا: كناية عنالعطاء والفضل

Ebû Musa (radıyAllahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Aziz ve Celil olan Allah,gündüz günah işleyenlerin tevbesini kabul etmek için geceleyin eliniaçar. Gece günah işleyenlerin tevbesini kabul etmek için de gündüzelini açar, bu hal, güneş batıdan doğuncaya kadar devamedecektir."Burada "el", Allah'ın ihsan ve fazlından kinayedir. [Müslim, Tevbe 32, (2760).]

ribat 31 Ekim 2008 06:23

Cvp: Tevbe ve İstiğfar
 
"aziz ve celil olan allah gündüz günah işleyenlerin tevbesini kabul etmek için geceleyin elini açar.gece günah işleyenlerin tevbesini kabul etmesi için de gündüz elini açar.bu hal güneş batıdan doğuncaya yani kıyamete kadar devam edecektir."(müslim)
"insanoğlunun her biri günahkardır.ancak günahların en hayırlısı tevbe edendir."(tirmizi)[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Emekdar Üye 31 Ekim 2008 21:13

Cvp: Tevbe ve İstiğfar
 
ALLAH RAZI OLSUN KARDEŞİM GEREKLİ EKLEMELERİ YAPALIM İNŞALLAH


Tevbe istiğfar nasıl yapılır

Sual: İstiğfar nedir?
CEVAP
İstiğfar etmek, (estağfirullah) demektir. Tevbe, haram işledikten sonra, pişman olup, Allahü teâlâdankorkmak, bir daha yapmamaya azmetmek, karar vermektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Tevbe, günahtan sonra o günahı bir daha yapmamaktır.) [İ.Ahmed]

Günahtan hemen sonra tevbe etmek farzdır. Tevbeyi geciktirmek de büyük günahtır. Bunun için de, ayrıca tevbe etmek gerekir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah’a tevbe edin!) [Nur 31]

(Allahü teâlâ, tevbe edenleri sever.) [Bekara 222]

(Allah’a tevbe-i nasuh yapınız!) [Tahrim 8]

Nasuh kelimesine 23 mana verilmiştir. Bunlardan en meşhuru günahlara pişman olup, istiğfar etmek ve bir daha işlememeye karar vermektir. Nasuh tevbesinin ne olduğunu soran zata Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Tevbe-i nasuh, günahkârın işlediği günahtan pişman olması, Allahü teâlâdan mağfiret dilemesi, bir daha böyle bir günah işlememesi demektir.) [Beyheki]

İstiğfarın fazileti çok fazladır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İstiğfar okuyun, imdadınıza yetişirim.) [Hud 52]

Pişman olan affedilir
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, günah işleyip pişman olanı, istiğfar etmeden önce affeder.) [Taberani]

(Küçük günahlarda ısrar edilirse küçük kalmaz. Büyük günahlara istiğfar edilirse büyük kalmaz.)
[Deylemi]

(İstiğfar eden, günde 70 defa aynı günahı işlese ısrar etmiş sayılmaz.)
[Tirmizi]

(Günde 70 defa istiğfar edenin, 700 günahı affolur.) [Beyheki]

(İstiğfara devam edeni, Allahü teâlâ, dertlerden, sıkıntılardan kurtarır. Ummadığı yerden rızıklandırır.)
[Nesai]

(Bir mümin günah işleyince, melek üç saat bekler, eğer o kimse istiğfar ederse, o günahı yazmaz.)
[Hakim]

(Günahınız çok olup göklere kadar ulaşsa, pişman olunca, Allahü teâlâ, tevbenizi kabul eder.)
[İbni Mace]

(Günahlar kalbi paslandırır, karartır. Kalblerin cilası ise istiğfardır.)
[Beyheki]

(Derdinizi ve devasını bildireyim. Derdiniz, günahlar, devası da istiğfardır.) [Hakim]

(Bir günahkâr, istiğfar eder, sonra bu günahı tekrar yapar, sonra istiğfar eder. Üçüncüde yine yapar, yine tevbe ve istiğfar ederse, dördüncü defa yapınca, büyük günah yazılır.)
[Deylemi]

(Tevbe eden günah işlememiş gibi olur.)
[İbni Mace]

(Günaha devam edip, dili ile istiğfar eden, Rabbi ile alay etmiş sayılır.) [Beyheki]

(Herkes günah işler. Fakat günahkârların en iyisi tevbe edendir.) [Hakim]

(Günahına pişman olup abdest alıp, namaz kılanı ve günahı için istiğfar edeni, Allahü teâlâ affeder.)
[Nesai]

(Kıyamette, amel defterinde çok istiğfar bulunana müjdeler olsun!)
[Beyheki]

(Elinizden geldiği kadar çok istiğfar edin. Çünkü Allah katında kurtuluşunuza bundan daha iyi vesile olacak ve Allahü teâlânın bundan daha çok sevdiği bir şey yoktur.)
[Hakim]

Tevbe edebilmek, Hak teâlânın büyük nimetlerinden biridir. Günah işleme korkusu ile tevbeyi asla geciktirmemelidir! Çünkü, hadis-i şerifte (Sonra yaparım diyenler helak oldu) buyuruldu. Yani tevbeyi ve diğer iyi işleri geciktirenler, bu günün işini yarına bırakanlar, aldandı, ziyan etti. (İ.Gazali)

Günah, kulun yanında küçük ve kıymetsiz görününce, Allahü teâlâ katında büyük olur. Kul küçük günahı büyük görünce, o günah Allahü teâlânın katında küçülür. Mümin, iman ve marifetiyle küçük günahları da büyük görür. Her günah işleyişte kalbi sızlar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin, günahını dağ gibi görüp, üstüne düşeceğinden korkar. Münafık ise, burnunun üzerine konan ve hemen uçacak sinek gibi görür.)
[Buhari]

Günah işlediğini bilmek
Şu halde, günah işlediğini bilmek büyük nimettir. O kişinin mümin olduğunu gösterir. Allahü teâlânın hakkı olan günahları için tevbe etmeli, pişmanlık ve üzüntü duymalı, günahı terk etmeli, kefaret olması için çok sevap işlemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Günah işlediğin zaman, karşılığında onu mahvedecek sevap işle!)
[İ.Gazali]

Kul hakkının kefareti için, hak sahiplerine iyilik ve dua etmelidir! Hak sahibi ölmüş ise, o kimseyi rahmetle anmalı, çoluk çocuğuna ve varislerine ihsanda bulunmalıdır! Günahları için istiğfara devam etmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, istiğfara devam edeni, her sıkıntıdan kurtarır, her darlıkta bir genişlik verir ve ummadığı yerden rızıklandırır.) [Nesai]

Günah işlemeye devam eden kimse unutkan olur, ahmaklaşır, aklı da azalır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Günah işleyenin bir aklı gider, bir daha geri dönmez.) [İ.Gazali]

Günahların hepsi Allahü teâlânın emrini yapmamak olduğundan büyüktür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ufacık bir günahtan kaçınmak, bütün cin ve insanların ibadetleri toplamından daha iyidir.)
[R.Nasıhin]

Allahü teâlânın gazabı günahlar içinde saklıdır. Kişi, bir günah yüzünden büyük azaba maruz kalabilir. Yüz bin sene ibadet eden makbul bir kulunu ebediyen Cehenneme koyabilir. Mesela iki yüz bin sene itaat eden İblis, kibredip secde etmediği için sonsuz olarak Cehennemlik oldu. Âdem aleyhisselamın oğlu, bir adam öldürdüğü için ebedi Cehennemlik oldu. Her duası kabul olan Belam-ı Baura, bir günaha meylettiği için imansız gitti. Karun zekat vermediği için malı ile helak oldu.

Günahım çok, ne yapsam Allah beni affetmez demek doğru değildir. Çünkü cenab-ı Hak, tevbe edilen her günahı affeder. Bir kâfir, küfrüne tevbe ederse, mümin olur, bütün günahları affolur. Bir mümin de Allah’a şirk koşsa, sonra pişman olup tevbe etse Allah affeder. Bir âyet-i kerime meali:
(Ey günahta haddi aşanlar, Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin! Zira Allah, bütün günahları affeder. O, gafururrahimdir, affı, merhameti çoktur.) [Zümer 53]

Kolaylaştırın Güçleştirmeyin!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın rahmetinden ümit kestirip [dinden] nefret ettirenlere Allah lanet etsin! Kolaylaştırın, güçleştirmeyin!) [Nesai]

(Allahü teâlâyı kullarına sevdirin ki, Allahü teâlâ da sizi sevsin!)
[Taberani]

(İnsanlara Rablerinden bahsederken, korku ve sıkıntı veren şeylerden söz etmeyin!) [Beyheki]

(Hak teâlâ buyurdu ki, kulumun, günahı göklere kadar yükselse, benden ümit kesmeyip, af dilerse affederim.)
[Tirmizi]

(İhlasla "La ilahe illallah" diyen Cennete girer. İhlasla söylemek, söyleyeni haramlardan alıkoymasıdır.)
[Taberani]

(Bir kimse, yakînen Allah’ın Rab, benim de Peygamber olduğuma inansa, Cehennem ona haram olur.)
[Hakim]

(Allahü teâlâ, günahını affından büyük görene şiddetli gazap eder.)
[Deylemi]

(İyilik ve ibadet edene büyük ecir verileceğini müjdeleyin, nefret ettirmeyin!) [Şir’a]

(Ömründe bir defa Allah’ı anan veya Ondan korkan müslüman Cehennemden çıkar.) [Tirmizi]

(Allahü teâlâ buyurdu ki, "Ey kulum, af dilediğin müddetçe, günahlarının çokluğuna bakmadan affederim. Günahların bulutlara kadar yükselse de yine affederim. Yer dolusu günahla gelsen, yer dolusu mağfiretle karşılarım. Yeter ki iman ile gel!")
[Tirmizi]

Faydalı Nasihat
Bir âlimin bildirdiği aşağıdaki nasihate uymaya çalışmalıdır!
Fırsat ganimettir. Ömrü faydasız işlerle geçirmemeli, Hak teâlânın rızasına uygun şeylere sarf etmelidir! Beş vakit namazı, tadil-i erkan ile ve cemaat ile eda etmelidir! Teheccüd namazlarını elden çıkarmamalı, seher vakitlerini istiğfarsız geçirmemeli, gaflet uykusuna dalmamalı, ölümü ve ahireti düşünmeli, haram olan dünya işlerinden yüz çevirip, ahiret işlerine yönelmelidir! Zaruri olan, dünya kazancı ile meşgul olup, diğer vakitleri, ahireti imar etmekle meşgul olmalıdır! Sözün kısası, masiva sevgisinden korunmalı ve dinin emrine uymakla meşgul olmalıdır! İş budur, bundan gayrisi hiçtir.

seydanur 08 Kasım 2008 21:54

Tevbe ve Gözyaşı
 




Tevbe ve Gözyaşı



Bir terzi, sâlihlerden bir zâta;

"-Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in:«Allâh Teâlâ, günahkâr kulunun tevbesini, canı boğazına gelmeden kabûleder.» hadîs-i şerîfi hakkında ne buyurursunuz? diye suâl etti.

O zât da sordu:

"-Evet, böyledir. Ama senin mesleğin nedir?"

"-Terziyim elbise dikerim."

"-Terzilikte en kolay şey nedir?"

"-Makası tutup kumaşı kesmektir."

"-Kaç seneden beri bu işi yaparsın?

"-Otuz seneden beri."

"-Canın gırtlağına geldiği zaman, kumaş kesebilir misin?"

"-Hayır, kesemem."

"-Ey terzi! Bir müddet zahmet çekip öğrendiğin veotuz sene kolaylıkla yaptığın bir işi, o zaman yapamazsan, ömründe hiçyapmadığın tevbeyi o an nasıl yapabilirsin? Bugün gücün yerinde iken tevbe eyle! Yoksa son nefeste istiğfar ve hüsn-i hâtime nasib olmayabilir... Sen hiç: «Ölüm gelmeden evvel tevbe etmekte acele ediniz!» hadîsini duymadın mı?"

Bunun üzerine terzi ihlâsla tevbeye sarıldı ve o da sâlihlerden oldu.

Bu kıssada görüldüğü gibi kulların önünde binbirtürlü dünyâ ve nefsâniyet çukurları vardır ki, bunların en tehlikeliside samîmî tevbeyi devamlı sonraya bırakmaktır. Oysa tevbeyesarılmak, bütün bir ömrümüzün can simididir. Nitekim Rasûlullâh-sallallâhü aleyhi ve sellem- ashâb-ı kirâma «en büyük derdin günâhderdi, ilâcının da gece karanlığında istiğfâr» olduğunu beyânbuyurmuştur.

Çünkü Allâh'a yöneliş ve kalbin ulvî bir seviyekazanmasında mühim bir yeri olan istiğfâr, mânevî kirlerdentemizlenmenin de yegâne vâsıtasıdır. Makbûl bir tevbe, kul ile Rab arasındaki engelleri ve perdeleri kaldırır ki, amel-i sâlihler için bu hâl son derece mühimdir. Zîrâ hedefe varmaya mânî olan hususları ortadan kaldırmak ve böylece gönlü asıl gâyeye müsâid hâle getirmek gerekir. Bundan dolayıdır ki rûhî tekâmül için bütün tasavvuf yollarında seherlerdeki evrâda istiğfâr ile başlanır.

İlk tevbe, ilk peygamber Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-'la başlamıştır. O, tevbesinde:

"Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, mutlaka ziyân edenlerden oluruz." (el-A'raf, 23) diye niyazda bulunmuştur. Bu duâ, kendilerinden sonra kıyâmete kadar gelecek evlâdlarına bir istiğfâr nümûnesidir.

Ehlullâh hazerâtı tevbeyi üçe ayırır:

1- Avâmın tevbesi: Bunlar günahlarından tevbe ederler.

2- Havâs, yâni seçkin kulların tevbesi: Bunlar gâfil bulunmaktan tevbe ederler.

3- Hâssu'l-hâs, yâni en seçkin has kulların tevbesi: Bunlar da Allâh'a daha yakınlık peydâ edebilmek için tevbe ederler.

seydanur 08 Kasım 2008 21:58

Cvp: Tevbe ve Gözyaşı
 
Tevbe ve Gözyaşı



Ancak her amel-i sâlihde olduğu gibi tevbede de samîmiyet ve ihlâs şartı vardır. Öyle ki, birçok ehlullâh ettikleri tevbelere dahî tevbekâr olmuşlardır. Yâni tevbeye muhtaç tevbelerden Allâh'a sığınmak ve âyette buyurulan "tevbeten nasûhâ" sırrına nâil olmak zarûreti vardır. Çünkünefs ve şeytan, gönlü çelmeye yol bulamayınca sûret-i haktan görünürlerde bu defa güzellikleri ve iyilikleri telkin eden birer üstadkesilirler. Böylece kulu tuzağa düşürerek tevbeleri yeleverirler. Oysa durmadan tevbeden dönmek, âhıret seâdetini karartacakbir âfettir. Allâh Teâlâ buyurur:

"Tevbe ederseniz, Rabbinizin sizi esirgeyeceğiniumabilirsiniz; eğer tekrar fesâda düşerseniz, o da sizi cezalandırmayadöner." (el-İsrâ, 8)

Çünkü durmadan tevbesini bozan kimse, artık şeytanın maskarası olmuş demektir. Artık o, ne zaman tevbe etse şeytanın ve şeytanlaşmış gâfillerin bir defa: "Yazıklar olsun, tüh sana!" demesiyle derhal tevbesini yine bozar. Onun için âyet-i kerîmede:

"Ey îmân edenler! Tam bir sıdk ve ihlâs ile tevbe ederek Allâh'a dönün." (et-Tahrîm, 8) buyurulmuştur.

Bu gerçeğe işaretle şair tevbeye yönelen gönülleri şöyle îkâz eder:

Birkaç kelime ile dil ederken istiğfâr,
Gönül gâfilse, nefis binbir dehlize dalar!..
(Rahmetî)

Tevbe mevzuunda şu husus da câlib-i dikkattir:

Camiu's-Sagîr adlı hadîs kitabında; insanların amellerini yazan meleklerden günahları kaydeden meleğin, günah
işlendikten altı saat sonra yazdığı, bu mühlet içinde belki tevbe eder diye beklediği belirtilmektedir. Bu sebeple: «Tevbemde duramıyorum, yine günah işliyorum; bu yüzden tevbe etmeyeyim!» dememeli, daima istiğfarda bulunmalıdır.Zîrâ Allâh lutfeder de bir daha tevbe bozulmaz. Ancak bilmelidir kitevbe, bir afv dileme olduğundan samîmî pişmanlığın gerçekleşmesi veafvı istenen günâhın bir daha yapılmaması husûsundaki kat'î azmi îcâbettirir. Bunun için Cenâb-ı Hak şöyle îkâz buyurur:

"Sakın şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın." (Lokmân, 33)

Zaten:

"Tevbe nedâmetten ibârettir." hadîs-i şerîfi de, tekrar günaha düşürmeyecek bir tevbeye işaret etmektedir.

Aynı zamanda bu hadîs-i şerîf, tevbenin pişmanlıklabaşlaması zarûretini beyân eder. Bu da günah kirlerinin samîmî gözyaşlarıyla temizlenmesi demektir.

Rivâyet olunur ki:

Tevbe ve pişmanlık içindeki bir günahkâra, yakaza hâlinde iken günahlarının listesi verilmiş: "Oku bunu!" denmişti.
Bu hâl karşısında mücrim o kadar ağladı ki, gözyaşlarından listedekigünahları göremez oldu. Nihâyet bu samîmî gözyaşları, o günahlarıntamamını yıkadı, temizledi. Böylece o mücrim afvoldu.

Bu itibarla bâzen bir günah, afvı için bin gözyaşı ister; bâzen de bir damla yaş bin günâhı temizler.

Çünkü gözyaşı, ilâhî muhabbet bağına girenler için tevbe pınarıdır. Günahları yıkar, temizler. Rabbe karşı bir şükrandır. Gözyaşı, Cenâb-ı Hakk'ın ümid dergâhıdır. Bütün ümidlerin kesildiği bir anda bu dergâhın eşiğinde ağlayabilenler gerçek bahtiyarlardır.

Samîmî gözyaşları ile âlemi seyredenler için o yaş damlalarının herbiri bağrında binbir okyanus sergileyen aynalar gibidir ki, her zerredeilâhî esrar âşikâr ve ayândır. Nice okunamayan hikmet sayfaları onunla okunur.Zîrâ gözyaşı, kelimelerin taşıyamayacağı mânâları yüklenen ve ifadeedebilen bir ilâhî lisandır ki, kul onunla, kendisinin bile hayâledemeyeceği şeyleri Rabbinden istemiş olur... Onun için sevdâlar gözyaşı pınarının başında tesellî bulur. Garipler onun kıyısında dinlenir.

Allâh için gözlerden dökülen bir damlanın değerini şu kıssa ne güzel ifâde eder:

seydanur 08 Kasım 2008 22:02

Cvp: Tevbe ve Gözyaşı
 
Tevbe ve Gözyaşı

Cüneyd-i Bağdadî -kuddise sirruh-, birgün yolda giderken gökten meleklerin indiğini ve yerden bir şeyler kapıştıklarını gördü. Onlardan birine:

"-Kapıştığınız şey nedir?" diye sordu.

Melek cevap verdi:

"-Bir Allâh dostu buradan geçerken iştiyakla bir «âh!..» çekti ve gözünden bir kaç damla yaş döküldü. Bu vesîle ile Cenâb-ı Hakk'ın rahmet ve mağfiretine nâil olalım diye o damlaları kapışıyoruz."

Hadîs-i şerîfte buyurulur:

"Allâh nazarında şu iki damladan daha sevimli bir damla yoktur. Bunlardan biri gecenin karanlığında sırf Allâh aşkı ve Allâh korkusu için dökülen gözyaşı damlasıdır. Diğeri de Allâh yolunda mücâdelede dökülen kan damlasıdır."

Günâhkârın tevbe ve gözyaşlarıyla nasıl temizlendiğine misâl olarakHazret-i Mevlânâ, kirlenip de sonra buharlaşan ve yeryüzüne tekrarberrak bir rahmet hâlinde dönen sulardan bahisle buyurur:

"Arılığı ve duruluğu kalmayınca, yâni çamurlanıpbulanınca, su da bizim gibi yeryüzünde kirlendiği için huzursuz olur,şaşırıp kalır..."

"İçten içe feryâda ve Hakk'a yalvarmaya başlar. Bu feryadlar ve yalvarışlar üzerine Cenâb-ı Hakk onu buharlaştırıp göklere alır.Orada çeşit çeşit yollara sürerek tertemiz eyler. Sonra da bazenyağmur, bazen kar, bazen de dolu halinde yeryüzüne yağdırır. Nihâyetkıyısı olmayan engin bir denize ulaştırır."

Hiç şüphesiz bu semboller, Cenâb-ı Hakk'ın kurtuluşa erdirmek istediğigünahkar kullarına karşı gösterdiği merhameti ve sevgiyi ifadeetmektedir. Nitekimgünah kiriyle kalbi çamurlanmış kimselerde tevbe suyu ile pişmanlıkgüneşi bir araya gelirse, Cenâb-ı Hak o gönülleri göklere alır.Tozdan, topraktan ve bütün nefsânî kirlerden temizler. Tekrarvarlıkların en şereflisi olarak, yâni bir rahmet hâlinde yeryüzüneihsân eder. Bu hâlin en geniş mânâda tecellîsi denamazlarda gerçekleşir ki, bu bakımdan dosdoğru kılınabilen namazlariçin «mü'minin mîrâcıdır» buyurulmuştur.

Ancak insanoğlu bu gerçeği çoğu zaman anlamayıp dünyâya dalarak ağlamak yerine kahkahaya boğulduğundan Cenâb-ı Hak:

"Gülüyorsunuz... Ağlamıyorsunuz... Habersizoyalanmaktasınız..." (en-Necm, 60-61) buyurmuş ve Hazret-i Peygamber-sallâllâhü aleyhi ve sellem-'e fermân eylemiştir:

"Yaptıklarının cezası olarak, az gülsünler, çok ağlasınlar!.." (et-Tevbe, 82)

Yâni Allâh Teâlâ, kulundan tevbe ve gözyaşı ilegünahlarını temizlemesini istiyor. Bu meyânda Hazret-i Mevlânâgözyaşının ehemmiyetini şöyle anlatır:

"Mum, ağlayıp gözyaşı dökünce daha da aydın bir hâl alır. Ağaç dalı da,ağlayan bulutun bereketi ve güneşin harâretiyle yeşerir, tazelenir. Yâni bir meyvenin yetişmesi için harâret ve su gerekir."

"Tıpkı bunlar gibi, tevbelerin kabulü için de bulut ve şimşek, yani gözyaşı ve gönül yanışı ister."

"Şayet gönül şimşeği çakmaz da göz bulutu yağmur yağdırmazsa, nefsin öfke ateşi ve günah alevleri nasıl söner? Vuslatın feyzi, yani ilahî tecellî nûrunun parlaklığı gönülde nasıl belirir? Mânâ menbaları nasıl coşup akar? Yağmurlar yağmasa gül bahçesi, yeşilliğe nasıl sır söyleyecek? Menekşe yaseminle nasıl ahidleşecek?"

"Tabiatı bırak da hıçkıra hıçkıra ağlasın. Bu topraklar, sudan ayrılınca çoraklaşır. Irmaklardan, derelerden ayrı kalan, uzak düşen sular da sararır, kokar, bulanır, kapkara olur."

"Cennet gibi yemyeşil olan bağlar, bahçeler sulardan ayrı düşünce, sararır, solar, yaprakları kurur, dökülür, bir hastalık yurdu olur. (İnsan da böyledir...)"

Bu hâlden korunmak içindir ki, Şuayb -aleyhisselâm-'ın gözleri ağlamaktan âmâ olmuştur. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- de:

"Bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız, yemek içmek içinize sinmezdi..." (Camiu's-Sagîr, c. II s. 10) buyurmuştur.

seydanur 08 Kasım 2008 22:10

Cvp: Tevbe ve Gözyaşı
 
Tevbe ve Gözyaşı



Zîrâ, ancak gönlündeki cürümden oluşan bir yarayı ömür boyu gözyaşlarıile yıkayıp temizleyen gönül erleri, afvın cennetine girebilen âşıkgönüllerden olabilirler. Onun için başta Peygamberlerolmak üzere bütün velîler, sâlihler ve sâdıklar; darlıkta ve bollukta,kederde ve ferahta dâimâ Cenâb-ı Hakk'a ilticâ etmişler, yanış veyakarış hâlinde bulunmuşlardır. Çünkü Peygamberlerde bile iradedışı gerçekleşen bir hatâ olarak ifade edilen "zelle"lerin bulunmasısebebiyle tevbe ve istiğfârdan müstağnî kalabilecek hiçbir kul tasavvurolunamaz. Tevbe ve istiğfâr, gerçek mâhiyetiyle derûnî bir nedâmet,pişmanlık ve sığınma olması sebebiyle, Allâh'a yaklaşmanın en müessirvâsıtasıdır.

Diğer taraftan Cenâb-ı Hakk'ın kullarına verdiği ızdırap ve çileler ilekullarından istediği tevbe ve gözyaşları hep bir ebediyyetalış-verişidir. Hemöyle kârlı bir alış-veriş ki, bunu farkedenler hiçbir musîbettenşikâyet hâlinde olmayıp sonsuz bir kazanç elde ederler. Bunlardan biriolarak Hazret-i Mevlânâ ne güzel buyurur:

"Hak Teâlâ, bu dünyâda senden birkaç damla gözyaşı alır, ama karşılığında sana nice cennet kevserleri bağışlar. O,senden sevdalarla, ızdıraplarla dolu olan ahları, feryatları alır; herah'a, her feryada karşılık yüzlerce manevî yüksek mevkîler, erişilmezmakamlar verir."

Fakat bilmelidir ki, her ağlayış bir değildir. Onlar arasında çok fark vardır.Nitekim soğuk, yapmacık, yalan olan nice iniltiler vardır ki, gaflettenve bir aldatmacadan ibarettir. Süfyân-ı Sevrî -kuddise sirruh- buyurur:

"Ağlamak on kısımdır. Bunlardan dokuzu riyâdır. Ancak bir tanesi Allâh içindir. İşte bu Allâh için ağlamak, senede bir defâcık bile olsa kulun cehennemden kurtulmasına inşâallâh vesîle olur."

Rivâyete nazaran kocasıyla kavga eden bir kadın ağlayarak Kadı Şüreyh'emürâcaat etmişti. Bu esnâda orada bulunan Şa'bî ona dedi ki:

"-Yâ Ümeyye! Bu kadının mazlûm olduğunu zannediyorum. Görmüyor musun ki nasıl ağlıyor!"

Bunun üzerine Kadı Şüreyh dedi ki:

"-Ey Şa'bî, Yûsuf'un kardeşleri de zâlim olduklarıhâlde ağlayarak babalarının yanına gelmişlerdi. Bu ağlamalara bakarakhüküm vermek doğru olmaz!"

Böylesi gözyaşları elbette ki merduttur. Diğer bir menfur ağlayış da, miskinlik ve zillet ifade eden ağlayışlardır. Bunlar alnı terlemeyip hüsranlık çeken kimselerin boş ve nâfile gözyaşlarıdır ki, böyleleri hakkında merhum Âkif şu îkâzda bulunur:

Bırakın matemi, yahu! Bırakın feryadı;

Ağlamak fâide verseydi, babam kalkardı!

Göz yaşından ne çıkarmış? Niye ter dökmediniz?!.

Bizim bahsettiğimiz murâd-ı ilâhî olan ağlayış ise, hâlimizidost-düşman karşısında aşağılatacak bir gözyaşı değil, göklereyükseltecek, gönle mîrâcı yaşatacak bir ağlayıştır. Nasılki engin deryâlar nice çer-çöpü üzerinde taşıyor ve onları diplerebatmaktan koruyorsa, bizim gözyaşlarımız da bizleri batmaktan koruyupbaşında taşıyacak ve menzil-i maksûda erdirecek sular kabîlindenolmalıdır ki, bunlar gözden ziyade gönülden akan ve halka değil Hakk'aarzedilen damlalardan ibarettir.

Ağlamak hususunda diğer mühim bir mes'ele de bu ağlayışın bir şikâyet ağlayışı olmamasıdır. Çünkü şikayette râzı olmama hâli vardır ki, aslâ makbul değildir. Zîrâ şikâyetler, insanı isyâna kadar götürür ve elindeki bütün sermayesini yok eder. Bu ise Hakk'ın gazabını celbeder. Bizimkasdettiğimiz ağlayış ise, gazabı celb etmek değil, dostu memnunedebilme endişesi ve günah kirlerinden arınabilme vesîlesidir.

Hâsılı ölüm geldiğinde bütün uyuyanlar uyanır, yâni gözlerini açıp hakîkati görürler. Ancak o son nefeste hakîkati görmenin artık hiçbir faydası olmaz; tıpkı Firavun'a olmadığı gibi... Hazret-i Mevlânâ ne güzel buyurur:

"Akıllı kişiler önceden ağlarlar; bilgisizler ise işin sonunda başlarına vururlar, hayıflanırlar. Sen işin başlangıcında sonunu gör de, kıyâmet gününde pişman olma!"

"Bu hususta şu kuşun hâli sana ibret olsun ki, o, avcının tuzağındakibuğdayları görünce kendinden geçmiş, aklını kullanamaz hale gelmişti. Böylece irâdesiz bir şekilde buğdayları yedi, fakat, tuzağa düştü kaldı. Bu defa başını dertten kurtarmak için ne kadar Yasin okudu, ne kadar En'am okudu. Ama ne fayda!.. Bela gelip çattıktan sonra, ağlamak, feryad, etmek, sızlanmak ne işe yarar. Bu ah ve feryad, tuzağa düşmeden önce gerekirdi..."

Nitekim Lût kavminin, ilâhî intikâmı celbeden azgınlıkları sebebiyle helâk edileceklerini duyduğunda İbrâhîm -aleyhisselâm-, onların ne derecede bir isyân içinde olduklarını tam bilmediğinden kendilerine merhametle duâ etmek isteyince melekler:

"-Artık duâ vakti geçti!.." demişlerdir.

Cenâb-ı Hakk'ın murâdı üzere ölümün bizlere nerede, ne zaman ve nasıl geleceği belli değildir.Onun için gönüllerin "Ölmeden evvel ölünüz!" sırrıyla yoğrulması ve heran Rabbine kavuşmaya hazır bulunması zarûrîdir. Aksi hâlde son nefes: "Eyvah nereye böyle!" feryatlarıyla dolu bir hüsrân demi olur... Âyet-i kerîmede buyurulur:

"Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: «İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir!..» denir." (Kâf, 19)

Dolayısıyla kulların en mühim mes'elesi, tezkiye-i nefs ve tasfiye-i kalbdir. Buraya kadar anlattığımız tevbe ve gözyaşı bu hâle nâiliyyetin sadece kapısı mesabesindedir. Bu kapıdan içeri girdikten sonra yapılması gereken bütün amel-i sâlihleri ihyâ da elbette zarûrîdir. Farz, vacib ve sünnetleri âdâbı üzere edâdan sonra bilhassa kul hakkı, anne-baba hakkı, Allâh için infâk, bütün mahlûkata merhamet, şefkat ve afv ile yaklaşabilme gibi güzelliklere sahip olunmalıdır. Meselâ bu güzelliklerden afvedebilme meziyetine kavuşabilenler, ilâhî afva daha çok lâyık olurlar. Zîrâ "Acıyın bize!" feryadlarına gönül vermeyen muhabbet ve merhamet mahrumları, hayatın şaşkın ve hazin yolcuları olurlar.

Onun içindir ki gönüller, tevbe ve gözyaşı iklîminde bütün davranış güzelliklerini elde ederek Rabbe yönelmelidir. Bu yöneliş de hiç şüphesiz ömrün her anını içine alır. Bununla birlikte bazı müstesnâ zamanlar kullar için apayrı bir kazanç mevsimidir.Tıpkı bahar mevsiminin diğerleri arasındaki değer ve güzelliği gibikullara bahşedilen öyle mânevî baharlar vardır ki, bunların endeğerlisi, içinde bin aydan daha kıymetli birgeceyi, yâni Kur'ân'ın Levh-i Mahfûz'dan dünyâ semâsına indirilerekcihânı ve insanları nûra gark ettiği Kadir Gecesi'ni de bulunduranRamazan-ı Şerîf ayıdır. İdrâk ettiğimiz bu mübârek ve müstesnâ ay, gece gibi kararan gönülleri nûruyla aydınlatan bir bedr-i münîrdir. Göklerdenyere mi'râc için açılan bir penceredir. Bu bakımdan gönlü uyanıkmü'minlere gereken, bütün ömürlerini böyle müstesnâ bir iklîmdenalacağı feyiz ve bereketlerle, yâni Ramazan-ı Şerîfhassasiyetiyle geçirmesidir. Zîrâ böyle bir yaşayışla müzeyyen sâlihgönüllere kıyâmet, bir nedamet günü değil âdeta bir bayram sabahı olur.

Rabbimiz cümlemize böyle bir bayram sabahı nasîbeylesin! Aşk, vecd ve samîmî gözyaşlarıyla ilâhî rahmet ve mağfiretinenâil buyursun!

Âmîn!..

EcelBekcisi 08 Kasım 2008 22:28

Cvp: Tevbe ve Gözyaşı
 
Ne güzeldir ona boyun bükük ağlamak
Günahları için secdeye varıp yalvarmak
Ben af deyip için için yakarmak


Rabbim cc razı olsun.Çok değerli bir paylaşım olmuş.

Emekdar Üye 17 Kasım 2008 11:34

Cvp: Tevbe edilen günahlar ahirette karşımıza çıkacak mı?
 
Allah razı olsun...

_bülbül_ 17 Kasım 2008 11:47

Cvp: Tevbe edilen günahlar ahirette karşımıza çıkacak mı?
 
Gönlümüzü serinlettin sağolasın[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

seydanur 11 Ocak 2009 22:54

Tevbe kapısı herkese açık
 
TEVBE KAPISI HERKESE AÇIK

Mehmet Ildirar

Tasavvuf ehli insanlar merttir, mert olmalidir. Insanlara yukaridan bakmak, onlari küçük görmek hak yolun yolcularina yakismaz. Zaten Allah rizasina götüren yol, ancak tevazu üzerine kuruludur. Tasavvuf, insana kusurlarini, günahlarini göstererek Allahu Tealâ karsisinda aczini bildirir.
Hidayetin kendi kazanciyla degil, Allah’in lütfuyla oldugunu bilen hak yolcusu, günah isleyenleri, henüz Allah yoluna girmemis olanlari küçük görmez. Günahlari kötüler, yapilmamasi için gayretini, duasini esirgemez ama günah isleyenleri de hor görmez. Allah’in hidayetiyle günahlarina tevbe edeceklerini ümit eder, bunun için dua eder.
Ehl-i Suffe’den Ebu’d-Derda R.A. Hazretleri: “Siz halkin içindeyken, hasbel kader ortaya çikan olan kötülüklere sahit olduunuz zaman ne tavir takinacaksiniz?” sorusuna su cevabi veriyor:
“Halkin isledigi kötülügün fiili, yani günahin bizzat kendisi ayiplanir. O günahi isleyenin kendisine ise dua ve nasihat edilir.”
Mesela bir adam içki içiyor ki, bu Allah’in haram kildigi, yasakladigi seylerdendir. Müslüman, “Allah kimseye nasip etmesin bu çok çirkin bir istir” der. Içki içen için de, “Yarabbi! Bu adam sarhoslugun ne kadar kötü oldugunu bilmiyor, buna rahmetini nasip et, içkiden tevbe etmesi için bir kapi aç.” diye dua eder.
Allah dostlarindan Maruf-u Kerhî K.S. Hazretleri, Dicle nehrinin kiyisindan geçtigi bir gün, nehrin diger tarafinda içki içenleri görüyor. Içki içerek eglenen bu sarhos insanlar için Maruf-u Kerhî Hazretleri elini açip, müridlerinin yaninda:
- Ya Rabbi, su karsidaki cahil ve gafilleri ahiret nesesiyle neselendir, diye dua ediyor.
Sofiler saskinlikla:
- Bunlar içki içiyor. Seyhimiz de “Ya Rabbi, bunlara ahiret nesesi ver.” diye dua ediyor, diye aralarinda söylenerek sordular:
- Efendim, bu duanin sebebi nedir?
Maruf-u Kerhî K.S. Hazretleri:
- Allah’in bir kimseye ahirette nese vermesi onu cennete koymasidir. Ahirette nesesiz olan, üzüntülü olan ise cehennemdedir, hesabini verememistir. Ya Rabbi sen bunlari ahirette cennete koy diyorum. Allah kimi ahirette cennete koyacaksa dünyada ona tevbe nasip eder, diye cevapladi.
Mevlevi bir mümin anlatyor:
- Hristiyan iken müslüman olmus 70-80 yaslarinda bir Ermeni, Sultanahmet’te, “Ya Rabbi, yetmis-seksen senedir Isa A.S.’i küstürdüm. Ama ömrüm kalmadi. Muhammed A.S.’i nasil razi edecegim? Sen yardim et!” diye önümde agliyordu. Ben onun bu içten duasi karsisinda kendimden utandim.
Bu müslümanin yaptigi gibi, biz de öncelikle kendi günahlarimizi görüp, ayiplarimizdan utanmali, gerçek tevbeye sarilmaliyiz. Diger insanlarin da günahlarindan tevbe edip, Allah yoluna girmeleri için dua etmeliyiz. Insanlari ayiplayip, onlardan yüz çevirirsek, evliyalarin da, meleklerin de bizden yüz çevirmelerinden korkmamiz gerekir.
Tevbe kapisi kapanmadikça herkes için Allah’in lütfunu ümit ederiz. Insanlara sevgi ve merhamet besleyen tasavvuf ehline de bu yakisir.

myfriendexport 23 Ocak 2009 02:48

GERÇEK TEVBE NEDİR..?GÜNAHLARIMIN AĞIRLIĞI VE KALP DARLIĞI.
 
NASIL İFADE ETMELİ BİLMEM Kİ.
NEFES ALAMIYORUM.DARALIYORUM.GÖRENDE KALP RAHATSIZLIĞIM VAR SANIR.
GERÇEKTEN HAKİKİ BİR TEVBE TÜM İĞRENÇ GÜNAHLARIMI TEMİZLEYEBİLİRMİ.?
NEDİR BENDEKİ BU ENANİYET.?
ÜSTELİK HALA NAMAZSIZIM.
TAMAM TABİİ Kİ BUNU EN İYİ ALLAH BİLİR AMA BEN UMULUR Kİ DİYEREK TEVBE ETSEM BİLE YİNEDE SUREKLİ BU GÜNAHLARIM HATIRIMA GELMEKTE VE BUDA BENİ ÇİLEDEN ÇIKARTMAK TA.HAYAT BANA ZİNDAN OLDU.33 YAŞINDAYIM VE ARTIK GÜN GEÇTİKCE DAHA İYİ ANLIYORUM Kİ BİR GERÇEK VAR.
ÖLÜM.ACABA ALLAH'TAN KORKTUĞUM İÇİNMİ ONU SEVMELİYİM VE GÜNAHLARI TERK ETMELİYİM?EĞER NAMAZ KILACAKSAM BUNA GEREKÇE CENNET SEVGİSİNDEN Mİ YOKSA CEHENNEM KORKUSUNDAN MI OLACAKTIR.?
ÖYLEYSE YAZIKLAR OLSUN BANA Kİ KEZA BU İKİSİ BİLE YOK BENDE.BİNAMAZ OLMAKLA KALMIYOR AYRICA GÜNAHKARIM.ÖYLEKİ BU GÜNAHLAR BENİ DARALTMAKTA.BAZEN NEFES ALAMIYORUM.
ACABA HAŞA BEN BİR MÜNAFIKMIYIM.?BUNLARIN ALAMETLERİ VAR GİBİ BENDE.ÖYLEYSE VAH Kİ VAH BANA.
BEN HASTAYIM.KAFAM VE ZİHNİM BULANIK HATTA DARMADAĞIN.
ŞU GELDİĞİM DURUMA BAKAN.OKUL BİRİNCİSİ İDİM LİSEDE VE HERKES BANA ÖNEMLİ BİR ADAM OLACAĞIMI SÖYLERDİ.OKUL MÜDÜRÜM BENİMLE ÖZEL İLGİLENİRDİ.
AMA GELGELELİM GELECEĞİMİZİ EN İYİ ALLAH BİLİYOR.HİÇ BİR ŞEY KİMSENİN UMDUĞU GİBİ OLMADI.GELDİĞİM NOKTA HİÇDE İÇAÇICI DEĞİL.
GARİP OLAN NEYDİ BİLİYORMUSUNUZ BU KADAR PEŞİNDE KOŞTUĞUM DÜNYALIĞI ELDE EDEMEMİŞ GİBİ AYRICA AHİRETİMEDE YATIRIM YAPAMAMIŞTIM.
TİCARETTEDE İYİ OLDUĞUM SÖYLENİRDİ.CİN GİBİYDİM BAZILARINA GÖRE İSE BİR FIRLAMA.
AMA ASIL TİCARETİN NE OLDUĞUNU HALA ANLIYABİLMİŞ DEĞİLİM.SERMAYEMİZ ÖMÜR İSE BU SERMAYEMİ NEREYE HARCAMIŞTIM.
ALLAH'IM İNANMIYORUM.BU BENMİYİM.NASIL 33 YAŞINA GİRDİM.NASIL HEMEN YAŞLANDIM BÖYLE.VE HALA HİÇ BİR İDEALİMİ GERÇEKLEŞTİREMEDİM.
ÜSTELİK BİR SORUNUM DA VAR VE İŞİN GARİP TARAFI DOKTORLAR BUNU ANLAYAMAMAKTA.
NEFES ALAMIYORUM.GERÇEKTEN MUTLU OLAMIYORUM.ONLARA KALSA BANA BİR TAKIM GARİP İLAÇLAR VERECEKLER.O İLAÇLAR SİZİN OLSUN.
KALPLER ANCAK ALLAH'I ZİKR ETMEKLE MUTMAİN OLUR.
TAMAM BEN BUNU BİLİYORUM O ZAMAN NEDEN HALA NAMAZA BAŞLIYAMIYORUM.NE LAZIM BANA.NOLDU BANA.HEP GÜNAHLARIM AKLIMA GELMEKTE.ÇILDIRACAĞIM.
GERİYE DÖNÜŞ.HATALARIM,PİŞMANLIKLARIM,GÜNAHLARIM,KENDİME YAKIŞMAYAN HAREKETLERİM,
BANA ÖYLE BİR İLAÇ LAZIM Kİ TÜM BELLEĞİM SİLİNSİN.
BAZEN ÇOCUK GİBİ İSTEKLERİM OLUYOR.HALA HAYAL ALEMİNDE YAŞIYORUM.GERÇEKLİK NEREDE?AMA GERÇEKLER BANA ZARAR VERİYOR.
SON PİŞMANLIK FAYDA VERMEZMİŞ.BİR GECE BİR RÜYA GÖRMÜŞTÜM ÖYLEKİ BU RÜYA BENİ ÇOK ETKİLEMİŞTİ.RÜYAMDA UYUYORDUM VE BİRDEN ÜZERİMDEKİ YORGAN İLAHİ BİR KUDRET TARAFINDAN ALINDI VE BEN O AN ANLAMIŞTIM.ÖLMÜŞTÜM VE HESAP VERECEKTİM.
ÖLÜM.BENİ KORKUTAN TEK GERÇEK.İYİ AMA TAKVA NERDE.ANLAMIYORUM ANLAYAMIYORUM İSTANBULDA DOLAŞIRKEN VELİLERİN TÜRBELERİNİ MEZARLARINI GÖRÜYORUM.BU İNSANLAR ALLAH SEVGİSİNE NASIL ULAŞMIŞLAR?GERÇEKTEN ÇOK MERAK EDİYORUM NASIL OLMUŞTA CENNETİ BOŞVERMİŞLER VE SADECE ALLAH SEVGİSİNİ İSTEMİŞLER.?
SADECE ALLAH'I SEVMEK GERİSİNİ BOŞVERMEK.
CENNET SEVDASI YADA CEHENNEM KORKUSUNDAN MÜTEVELLİD BİR ALLAH SEVGİSİ DEĞİL ONLARIN SEVGİSİ GERÇEK SEVGİ.İYİ AMA BU NASIL OLUYOR.
BEN EN UFAK BİR DÜNYALIKTAN DAHİ VAZGEÇEMEZ İKEN NAMAZ DAHİ KILMAZ İKEN VE BAZEN ''EY ALLAH'IM NEDEN GÜNDE 5 VAKİT DERKEN'' HALA YAKALAYAMAYACAĞIM HAYALLERİN PEŞİNDE CİDDİ CİDDİ KOŞARKEN VE BUNA MUKABİL ÖMÜR SERMAYEMİ HARCARKEN ..,
BEN Mİ CENNETE LAYIK OLACAĞIM YADA ALLAH RIZASINI KAZANACAĞIM.ONLARKİ NELER FEDA EDERLERKEN BEN EN UFAK BİR MENFAATTEN VAZGEÇEMİYORUM.
HAYIR.HAYIR.BİNLERCE KERRE HAYIR.ONLARDA İNSAN BENDE.ONLARDA DA NEFS VAR TIPKİ BENDE OLDUĞU GİBİ.AMA BEN YİNEDE ANLIYAMIYORUM NEDİR BİZİM ARAMIZDAKİ BU NİHAİ FARK.ONLAR NE MÜBAREK.BENSE NE MADDİ NE MANEVİ NE İNSANLARA NEDE KENDİNE FAYDASI OLMAYAN BELKİ ZARARIDA OLMAYAN BİR FANİ.
İYİ AMA BUMUYDU.GERÇEK BUMUYDU?YARIN BEN KİMLERLE DİRİLECEĞİM?ALLAH BANA NASIL BAKACAK?BANA NE DİYE SESLENİLECEK?BANA KİM ŞEFAAT EDECEK?HZ.PEYGAMBER Mİ?(S.A.V.)İYİ AMA BIRAK SÜNNETLERİ FARZLAR NEREDE?
ÖYLEYSE GÜNAHLARIMIN AĞIRLIĞINDAN EZİLECEĞİM.CAHİLLİĞİME VE BELKİDE AHMAKLIĞIMDAN HAYA ETMEĞE DEVAM EDECEĞİM.
HAYATTA EN NEFRET ETTİĞİM ZÜMRE CAHİLLERDİR VE NE GARİPTİR ARKADAŞLARIM HEP BU ZÜMREDEN OLDU.HER ZAMAN HATAYI KENDİMDE ARIYORUM NE KADERE İSYAN EDEBİLİRİM NEDE BAŞKASINA.BENİM BEN.BELKİ BAZI DÜNYALIKLARI ELDE EDEMEDİYSEM BUNUNDA MÜSEBBİBİ BENİM.YAZIKLAR OLSUN BANA Kİ HAYATIN KISA OLDUĞUNU VE ÖLÜM GERÇEĞİNİ HALA AKIL EDEMEDİM.
TÜM BUNLARI BURAYA NİYE YAZDIĞIMI BİLMİYORUM.EĞER YANLIŞ YAPTIYSAM HAKKINIZI HELAL EDİN.HALA NEFES ALAMIYORUM.

Belgin 23 Ocak 2009 09:14

Cvp: GERÇEK TEVBE NEDİR..?GÜNAHLARIMIN AĞIRLIĞI VE KALP DARLIĞI.
 
Rabbim yar ve yardımcınız olsun..okuduğum bir yazıyı ekledim.. biraz uzun ama inşallah size yardımcı olur..
TEVBE AMA NASIL BİR TEVBE


Nice günahlar işlenmekte, hesabının nasıl verileceği unutularak.
Nice günahlar işlenmekte Yüce Mevlâ unutularak…
Kul, kendini bunca günah ve isyan içinde bulurken kime güvenmektedir?
Yüce Mevlâ'mızın bağışlayıcı oluşuna mı?
Evet, O bağışlayıcıdır. O, büyük bir rahmet ve şefkat sahibidir. O, affedicidir. O, merhamet deryasının sadece zerresini dünyaya dağıtmış, asıl rahmet deryasını âhirete bırakmıştır. Zerre miktarındaki merhameti buysa, büyük rahmet ve merhameti tahayyül etmek mümkün olmaz.
Yüce Mevlâ'mızın bunca ihsan ve lütfuna rağmen Rabbimize verebileceğimiz, günahlarla dolu, çirkinliklerle dolu bir ömrün tükenişi, ziyan edilişi mi olmalı? Yoksa kulluğunun bilincine varan ve her zaman Allah'ın huzurunda olduğunu bilip, haramdan, yasaklardan, kötü olandan uzak durarak O'nu memnun eden, O'na teşekkür eden bir kul mu?
Yoksa Peygamber Efendimiz gibi çokça şükreden bir kul olmak için Allah'ın bize sunmuş olduğu tüm o güzelliklerin ve nimetlerin hesabını verebilmek için Allah'a gerçek mânada bir kul mu olmalı?



Hz. Ebû Hüreyre Radıyallahu Anh anlatıyor:
"Resûlullah Aleyhissalâtü Vesselâm çok namaz kılardı. Öyle ki, ayakları şişmişti. Kendisine "Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetmiştir. (Kendini niye bu kadar yıpratıyorsun?)" denildi. O buna şu cevabı verdi:
"Çok şükreden bir kul olmayayım mı?" (1)
"O, kalplerde gizli olanı bilir!" diye inandığımız Rabbimizin her gizli ve açık günahları gördüğünü unutmamalıyız. Bir şeyi daha unutmamalıyız:
Allahu Teâlâ'nın rahmet kapılarının hiçbir zaman kapanmayacağını… Nefis ve arzulara tâbi olup, şeytanın hilesine aldanma ve gaflete düşme sonucu kendi özümüzü, benliğimizi, daha da önemlisi kulluğumuzu unutarak işlemiş olduğumuz günahları Rabbimizin bağışlayacağını da bilmeliyiz.


"Ben günah işledim!", "Benim çok ama çok günahım var. Rabbimin huzuruna varamıyorum. Huzuru ilâhîye çıkacak yüzüm yok", "Beni affeder mi?" "Utanıyorum, işlemiş olduğum o fiillerden dolayı…" gibi düşünceler ve duyulan pişmanlık bile affımıza sebeptir. Daha tevbe etmeden sadece pişmanlığımızla bizi bağışlamaya hazır olan Rabbimizden nasıl olur da yüz çevirir, O'na nasıl âsi oluruz? Önemli olan; O'na dönmek, O'na yönelmek ve bir daha günah işlememek, günahı tekrar etmemek üzere pişmanlıkla yapılan tevbenin faziletine ermektir.
Yüce Rabbimiz o kadar merhamet edici, öyle şefkatli ki, ne kadar günah işlemiş ve tevbemizden dönmüş olsak da, harama yönelmiş ve günaha batmış bulunsak da yine rahmet eder ve merhametiyle bizleri bağışlar. Fakat Allahu Teâlâ'nın Rahmân ve Rahîm isimlerini göz önünde tuttuğumuzda bu bağışlanmanın iki boyutunu görmekteyiz:



1. Dünyada iken mü'min ve kâfir tüm insanları Rahmân ismiyle bağışlamakta ve her türlü nimeti onlara sunmaktadır.
2. Âhirette ise Rahîm ismiyle sadece nimetlerini mü'ninlere bahşetmektedir. Buradan da anlaşılmaktadır ki, Kâfirlerin bu dünyada saltanat ve şâşaalı bir şekilde yaşamalarının sebebi aslı, Rabbimizin rahmet deryasından kaynaklanmaktadır. Hem aynı zamanda bazen görmekteyiz ki, iman etmemiş insanlar da iyilik yapmakta, insanlara yardım etmektedirler.

Peki, bunlar işlemiş oldukları bu gibi amellerden dolayı bir mükâfat elde edemeyecekler midir? Evet, edeceklerdir; ama sadece bu dünyada. Âhirette onlara hiçbir nasip yoktur; çünkü iman etmedikleri için Allahu Teâlâ'nın Rahîm isminin tecellisi gereği âhiret kâfirler için nasip söz konusu olmayacaktır.
Iman etmiş; ama günah işlemiş olanlara gelince… Işte onlar Allahu Teâlâ'nın hem Rahmân hem de Rahîm isimlerinden faydalanacaklardır. Emir ve yasaklarına uymamış, Kendisini tanımamış, kulluğunun bilincine varamamış olsa bile Allahu Teâlâ, günahından pişmanlık duyup tevbe eden, hidayet dileyen her insana rahmet nazarıyla bakacağını ve bağışlayıcı olacağını bildiriyor:
"Kul hakkıyla gelmeyiniz. Kulların birbirlerine olan hakları kendilerinden sorulur." Allah iki kulun arasına girmemektedir. Bunun dışında her hâlde bizi bağışlayacağını söylüyor. Yeter ki, biz O'na yönelelim, samimi bir tevbe (yani tevbei nasûh) ile, işlemiş olduğumuz günahlara tekrar dönmemek üzere pişmanlık duyup tevbe edelim. Gözyaşı döküp, O'nun merhametine sığınalım.



Allahu Teâlâ:
"Ey iman edenler! Dönmesi mümkün olmayan samimi bir tevbe ile Allah'a yöneliniz. Umulur ki, Allah kötülüklerinizi örter."(2) buyuruyor. Dönmesi mümkün olmayan bir tevbe ile… Yani nasûh tevbesi ile…

Peki, tevbemizin nasûh olup olmadığını nasıl anlarız?
Bir insan işlemiş olduğu günahlara bir daha geri dönmemek üzere tevbe etmiş ve bu hususta Allah'tan da yardım istemişse ,Tevbeli nasûh ile tevbe etmiş demektir. Bu insan ne zaman ki, işlemiş olduğu o günaha tekrar dönmek ister, hemen tevbesi aklına gelir ve günahtan vaz geçer. Işte asıl tevbe budur. Kişiyi tekrar günah işlemekten ve aynı hataya tekrar düşmekten koruyan tevbedir ki, biz buna tevbei nasûh yani sâdık, tam kararlı olunan tevbe diyoruz.


Ibn Abbas Radıyallahu Anh "Nasûh Tevbe"yi:
"Kalp ile pişmanlık duymak, dil ile istiğfar (bağışlanmayı dilemek), beden ile günahlardan kopmak, içinden de bir daha dönmemeye karar vermek" diye tanımlamıştır.

Ibn Abbas'ın bahsettiği tevbede şu altı şart bulunmaktadır:
1-Günaha pişmanlık duymak
2-Yapılamamış olan farzları kaza etmek
3-Üzerindeki kul haklarını iade etmek
4-Hak sahipleri ile helâlleşmek
5-Günaha bir daha dönmemeye kesin karar vermek
6-Günahlarla nefis nasıl kibirle büyümüşse, Allah'a itaat ederek, onu kullukla küçültmek. Masiyetlerin tadını tattığı gibi taatların acısını tatmak. (3)



Bu anlamları destekleyen bir âyeti kerîmede:
"Allah'ın kesinlikle kabul edeceğini vaad ettiği tevbe; ancak bilmeyerek kötülük yapıp da sonra çok geçmeden tevbe eden, günahında ısrar etmeyen kimselere aittir. Yoksa fenalıkları yapıp yapıp da sonunda her birine ölüm gelip çattığında, "ben şimdi tevbe ettim" diyenlere ve de kâfir olarak ölenlere tevbe yoktur." buyrulur. Bu âyetten hareketle Islâm âlimlerinin çoğu, tevbenin günaha düşülür düşülmez yapılmasının vacip olduğu görüşündedir. Bir günaha düşüldüğü anda tevbe edilmemesine de ayrıca tevbe etmek gerekir. Bu konuda ölçü şudur:
Ölüm gelip, hayattan ümit kesmeden önce küfürden tevbe edip, iman etmek makbuldür. Ama can çıkma anında küfürden tevbe edip iman etme tarzındaki tevbe makbul değildir. Imandan sonra hayırlı işler yapabilecek bir zaman bulunmalıdır ve "Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin" sırrınca ümitli olunmalı, karamsarlığa düşülmemelidir.
Islâm'ın, hiç günah işlemeyen insanların oluşturduğu bir toplum idealizmi yoktur. Hatta bir hadisi şerîfte:
"Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi yok eder ve günah işleyip hemen arkasından da tevbe eden bir kavim yaratırdı." buyrulur. Yine "mü'minlerin ekine benzediği, küfür rüzgârlarıyla eğilip, tevbe ile hemen doğrulduğu" anlatılır. Yine Allah Resûlü Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"Hayırlı olanlarınız çeşitli fitne ve imtihanlara maruz kalıp, çokça tevbe edenlerinizdir",
"Kulunun tevbe etmesinden Allah'ın duyduğu sevinç, korkunç ve ıssız bir çölde her türlü erzakını taşıyan devesini kaybedip, bulma ümidini kestikten sonra onu karşısında gören yolcunun sevincinden daha çoktur." "Günahlarından tevbe eden, hiç günah işlememiş gibidir"
buyuruyor.



Kur'anı Kerîm'de "tevbe" sözcüğünün ve türevlerinin 86 defa geçmiş olması Rabbimizin tevbe'ye verdiği önemi anlatmaktadır. Tevbe, Hz. Âdem'le başlamıştır ve Allah'ın razı olduğu kulluğun en belirgin vasfını temsil etmektedir. Karşıtı ise inat, kibir ve günahta bile bile ısrardır ve bunlar şeytanın ve şeytanlaşmış insanların özelliğidir.
Âdem Aleyhisselâm cennetteyken Allah'ın emrini unutmuş; fakat sonra pişman olup, tevbe etmiş, Allah da onun tevbesini kabul etmiştir. Şeytan ise, isyan etmiş ve kibirlenerek isyanında ısrar etmiştir. Allah da onu ebediyen ateşte bırakacağını söylemiştir.


Tevbe gerektiren tevbeler
Bir de öyle tevbeler vardır ki, bizzat o tevbelere tevbe etmek gerekmektedir. Samimi olunmayan veya yalan tevbe çok tehlikelidir. Çünkü kişi, Allah ile alay etmekte (bilinçsiz bir şekilde) Allah'ı kandırmaktadır. Oysa sadece kendisini aldatmaktadır da bunun farkında değildir. Bu hususta Ibn Abbas Radıyallahu Anh'ın rivayetine göre; Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
"Nice tevbekâr kimseler vardır ki, kıyamet günü kendilerini tevbe etmiş sanarak Allah'ın huzuruna gelirler. Fakat onlar gerçekte tevbe etmiş değildirler."(4)



Bu tevbe sahipleri, yalancıların ta kendileridir. Dönüp dönüp günah işleyen, "Rabbim nasıl olsa affedici, rahmet sahibi" ve "bir daha yapmayacağım" diyerek, bağışlanmayı dileyen; fakat tekrar tekrar aynı günahı işleyen bir kul, bu günah yükü ile Rabbinin huzuruna nasıl çıkacak? Bu hâlimizle Yüce Mevlâmız ile alay etmiş olmuyor muyuz? Allah korusun, bu gibi hâllere düşmek, böyle davranmak, insanı belâlara sürükler, Rabbimizin merhametinden, şefkatinden mahrum bırakır. Eğer bağışlanmak istiyorsak şunu iyi bilmeliyiz ki, Rabbimizin bize olan yardımı, kulunun niyeti kadardır. Kimin niyeti tam olursa, Allah'ın ona yardımı da tam olur. Kişinin niyeti ne kadar azalırsa, Allah'ın yardımı da o kadar azalır. Dil, bir şeye niyet ederken o niyete kalp de katılmazsa, niyet makbul olmaz. Rabbimize karşı dürüst olmalıyız; yalancı ve inkârcı olmamalıyız. O'nun emrine uymak, yasaklarından kaçınmak, buyruğunu yerine getirip, büyük bir teslimiyet içerisinde inanarak, iman ederek Allah'a sığınmalıyız. O, nasıl bir kul olmamızı istemişse, öyle bir kul olmalıyız:
"O çok merhametli Allah'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incitmeksizin) "selâm" derler (geçerler). Ve onlar ki, gecelerini secde ederek ve kıyam durarak geçirirler. Onlar ki, şöyle derler: "Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden sav! Doğrusu onun azabı geçici bir şey değildir. Orası cidden ne kötü bir uğrak, ne kötü bir konaktır." Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar. Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın cezasını) bulur."



Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada alçaltılmış olarak temelli kalır.
Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. Ve her kim tevbe edip, iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner." (5)


Mevlâ’mızın has kulları
Allahu Teâlâ'nın "HAS KULLARIM ONLARDIR KI…" diye anlatan bu âyetlerinden sonra diyecek hiçbir söz kalmıyor aslında. Her şey o kadar açık ve net ki… O hâlde gelin Rabbimizin katında kim olduğumuzu, görev ve sorumluluklarımızı bilerek, niçin yaratıldığımızı düşünerek ve o ilk hâlimize (Ruhlarımızın yaratıldığı ve "Evet Rabbimizsin!" dedikleri o ilk ve tertemiz hâlimize) tekrar dönerek, Allah'ın HAS KULLARIM dediği "kul"lar olmaya çalışalım. O, bizi nasıl görmek istiyorsa, aynen öyle olalım. Unutmayalım ki biz O'na muhtacız; O bize değil…



Günahlarımızdan O'na sığınarak, sonsuz bir itaat ve teslimiyet içerisinde, tüm içtenliğimizle, şüpheye zerre miktarı yer bırakmayan imanımızla affedilmeyi ummalıyız. Ümidimizi kaybetmeyerek, inanarak, ellerimizi Rabbimize açtığımızda, secdeye kapandığımızda, birkaç damla gözyaşı döktüğümüzde ve içten gelen bir yakarışla:
"Allah'ım!.. Bilerek veya bilmeyerek işlemiş olduğum tüm günahlarımdan sana sığınıyorum. Sen büyük affedici, sen yüce şefkat sahibi, sen rahmet ve merhamet edici olan Allah'ım! Bizi rızana kavuştur. Tüm amellerimizle, ibadetlerimizle, iyiliklerimizle razı olduğun kullarından, HAS KULLARINDAN, eyle." demeliyiz. Kendimizden, kulluğumuzdan ve Allahu Teâlâ'nın bağışlayıcılığından emin olarak, O'na inanarak O'nun huzuruna varmalıyız.
Kimin huzuruna vardığımızı ve kimden istediğimizi unutmamalıyız. O'nun "OL" demesi her şeye yeter. Amellerimizin, yapmış olduğumuz tüm ibadetlerimizin hangisinin Allah katında makbul ve hayırlı olduğunu yalnız O bilir. Bize düşen; sadece O'nun rızasına ulaşmaya çalışmak, O'nun, Resûlü'nün yolunda gidenlerden olmak, bunun gayretini vermektir. Her daim sadece ve sadece Allah'a teslim olup, O'na sığınmaktır.
O'na sığınırken de yine O'nun âyetleriyle konumuzu noktalayalım:
"Ve onlar çirkin bir günah işledikleri yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Allah'tan başka günahları kim bağışlayabilir? Bir de onlar, işledikleri (günah) üzerinde bile bile ısrar etmezler." (6)


1Kütübi Sitte, "Namaz", Hadis no: 6377.
Benzer bir hadisi şerîfi Hz. Aişe de rivayet etmiştir.
2Tahrim, 8
3"Islâm Fıkıh Ansiklopedisi", Abdülaziz Tarhan, "Tevbe" mad.
4"Kalplerin Keşfi", Imam Gazâlî, Çelik Yayınları. s.135
5Furkan, 6371.
6 Âli Imrân, 135.

KAYNAK:BEYAN DERGİSİ
GÜLER TİRYAKİ

myfriendexport 24 Ocak 2009 03:26

Cvp: ALLAH RAZI OLSUN.
 
SN.EDİTÖR.

GÖNDERDİĞİNİZ YAZIYI ANCAK ŞİMDİ OKUYABİLDİM.
MUAZZAM TESPİTLER.
ALLAH GERÇEKTEN RAZI OLSUN.
İNŞAALLAH SİZLER GİBİ İNSANLAR ÇOĞALIR BU DÜNYADA DA BÖYLECE ZULÜM KALKAR YERYÜZÜNDEN.
SİZLER HİZMET ERBAPLARI.EVET SİZLERDEN ALLAH RAZI OLSUN.

Aysima 25 Şubat 2009 21:40

Nefsin kusurunu görmemek, tevbe istiğfar yolunu kapar
 
Şeytanın mühim bir desîsesi, insana kusurunu îtiraf ettirmemektir; tâ ki, istiğfar ve istiâze yolunu kapasın. Hem, nefs-i insâniyenin enâniyetini tahrik edip, tâ ki nefis kendini avukat gibi müdâfaa etsin, âdetâ taksirâttan takdîs etsin. Evet, şeytanı dinleyen bir nefis kusurunu görmek istemez; görse de, yüz tevil ile tevil ettirir.Nefsine nazar-ı rızâ ile baktığı için ayıbını görmez.

Ayıbını görmediği için îtiraf etmez, istiğfar etmez, istiâze etmez, şeytana maskara olur.

Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu îtiraf eden, istiğfar eder. Istiğfar eden, istiâze eder. İstiâze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu îtiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. Îtiraf etse, affa müstehak olur.



Lem'alar, s.83-84

nermin 26 Şubat 2009 18:01

Cvp: Nefsin kusurunu görmemek, tevbe istiğfar yolunu kapar
 
Allah razı olsun Aysima...

Rabbim bizi şeytanın şerrinden korusun inşAllah...


Emekdar Üye 08 Nisan 2009 07:50

Tevbe hakkında bütün konular
 
Tevbe; dönmek, pişman olmak demektir Yani, İslam dininin emir ve hükümleri dahilinde, haram ve yasak olan şeyleri terkedip, helâl ve mübah olan şeyleri yapmak demektirKulun işlediği günahlardan dönerek tevbe etmesi ve Allah-u Zülcelal tarafından af ve mağfiret edilmesi, dil ile kalbin birlikte pişmanlık duyarak tevbe etmesine bağlıdır
Sadece diliyle tevbe edip, kalbinde günahına devam etme yönünde bir meyil olursa bu tevbe yalancıların tevbesi olur ki Allah-u Zülcelal'in bu şekilde yapılan tevbeleri kabul etmesi mümkün değildir
Tevbe hem dil ile hem de kalp ile yapıldığı zaman ve bunun yanında daha önceden yapılmış günahlara düşmemeye azmedilmesi, tevbe eden kişinin tevbesinin kabul olunmasının en büyük alametlerindendir Çünkü Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Hepiniz toptan Allah'a tevbe ediniz, umulur ki kurtuluşa erersiniz" (Nur; 31)
Diğer bir ayet-i kerimede de şöyle buyrulmuştur: "O (Allah) kullarının tevbesini kabul eden, kötü hareketlerini bağışlayandır" (Şûra; 25)
Allah-u Zülcelal, günahkar kulunun tevbesini kabul etmekten öte bundan memnun olur, sevinç duyar Allah-u Zülcelal'in tevbe edenler için sevinmesi, çölde yiyeceğini ve bineğini kaybeden kimsenin onları bulmasından ötürü sevinmesinden daha büyüktür Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Allah-u Zülcelal gündüz günah işleyenlere tevbe etmeleri için gece kudret elini uzatır Gece günah işleyenlere, tevbe etmeleri için gündüz kudret elini uzatır Bu durum güneş batıdan doğuncaya kadar, devam eder"
Diğer bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurmuştur; "Göklere kadar yükselen günah işleseniz de sonra pişman olsanız, Allah-u Zülcelal tevbenizi kabul eder" (Tirmizi: 3540)
Bütün bu zikrettiğimiz ayet ve hadislerden de anlaşılmaktadır ki tevbe farzdır Her ne olursa olsun, şüphesiz Allah-u Zülcelal tevbeleri kabul edendir Tevbesiz ölmek, imansız gitmeye sebep olabilir Hz Ali radıyallahu anh şöyle buyurmuştur: "Tevbe etmek farzdır Fakat tevbeyi gerektiren şeyleri terketmek ondan önce farzdır"
Şayet bir insan, bu ayet ve hadisleri nazar-ı itibara alırsa, hergün aldığı her nefese karşılık akıllıca bir şekilde tevbe etmelidir Bundan dolayı bütün hayırlı amellerin başında ve sonunda istiğfar etmek, amelin içinde bulunan gaflete keffarettir İşte Nakşibendi yolunun mensupları hem ibadet etmekte, hem de gafletle yapmış olduğu ibadetinin akabinde "Estağfirullah" diyerek keffaretini vermektedirler
Tevbe, saliklerin vuslata (Allah'a ulaşma) ermek için uğradıkları ilk kapıdır Taliplerin ulaştıkları ilk makamdır Tarikat çok temiz ve Allah-u Zülcelal'e vuslata mani olan şeylerden münezzeh olduğu için ancak bütün hata ve günahlarından tevbe edip, kötü fiilleri terkedenleri kabul eder Bunların dışında kalan türlü günahlara girip, isyankâr olmuş kişileri bünyesine doğrudan kabul edip barındırmaz
Seyyid Abdulkadir Geylani kuddise sırruh şöyle buyurmuştur: "Tevbe eden kimse, buluğ zamanından bu yana; kulağından, gözünden, dilinden, elinden, ayağından ve diğer bütün azalarından meydana gelen hatalarını düşünmelidir Sonra ömrünün her gününe, hatta her saatine göz atıp, kendi kendine günah defterini hatırlayarak, küçük ve büyük günahlarının hepsini mülahaza etmelidir O hatalarını işlerken yanında bulunan arkadaşlarının, hatasına yardımcı ve ortak olanları, o günahları işledikleri yerleri kendine göre başkalarının görmesinden sakladıkları; fakat:
"Kiramen kâtipleri yaptıklarınızı bilirler" (İnfitar; 11-12)
" İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar " (Kaf; 17)
"Allah-u Zülcelal'in insana müekkel melekleri vardır ki, önünden ve arkasından takip edip Allah-u Zülcelal'in izniyle onu hıfz ederler"
İşte bu şekilde düşünen kimse, Allah-u Zülcelal'e karşı haya edip utanır, korkar ve böylece kalbinde pişmanlık doğar Pişmanlık duyan kimse yaptıklarından dolayı acziyetini idrak eder ve hemen tevbe eder
Zinnûn-i Mısrî kuddise sırruh şöyle buyurmuştur: "Her bir âzânın tevbesi vardır Kalp ve gönlün tevbesi, şehveti terketmek için niyet etmektir Gözün tevbesi, harama bakmayıp, gözü haramdan sakındırmaktır Dilin tevbesi, kötü söz söylemekten, insanları çekiştirmekten, koğuculuk yapmaktan kaçınmaktır Kulağın tevbesi, kötü ve yaramaz sözleri dinlememesidir Ayağın tevbesi, yasak edilen kötü yerlere gitmemesidir Ağzın tevbesi, haram yemekten kendisini korumaktır Tenasül uzvunun tevbesi ise fuhuştan uzak durmaktır"
Günahları terketmek ve emirleri yerine getirmek için tevbe etmek farz; vacibleri yerine getirmek için tevbe etmek vacip, sünnetleri yerine getirmek için tevbe etmek sünnet, mekruh-u tenzihiden sakınmak için tevbe etmek mendup, vesvese ve kalbe gelen havatırdan tevbe etmek de sevap olmak üzere beş kısımdır
Tevbenin durumuna göre hükmü böyle olduğu halde, tevbeden kaçmak Allah-u Zülcelal'in af ve mağfiretinden kaçmak, rahat ve huzuru kabul etmemektir Bu da insanın kendine yapabileceği en büyük zulüm ve işkencedir
Allah-u Zülcelal bu kişiler hakkında şöyle buyurmuştur: "Kim günahına tevbe etmezse onlar zalimlerin tâ kendileridir" (Hucurat; 11) Tevbe ancak, sahibinin tevbenin ne demek olduğunu bilmesiyle sahih olur Bunun için de şu hususların bilinmesi lazımdır:
1- İnsan tevbe etmediği takdirde, günahların zulmetinden (kirinden) temizlenemeyeceğini bilmelidir
2- Tevbe etmeye muvaffak olduğu zaman sevinmelidir
3- Allah-u Zülcelal'in her an kendisinin durumunu bildiğini ve her an kalbine nazar ettiğini unutmamalıdır
Ebu Zer radıyallahu anh'ın rivayet etmiş olduğu bir hadis-i kudside şöyle buyrulmuştur: "Ey kullarım! Siz hepiniz gece ve gündüz hata işliyorsunuz Ben de bütün günahları yargılarım Şu halde günahların mağfiretini taleb edin ki günahlarınızı mağfiret edeyim" (Müslim, Bir:55)
Allah-u Zülcelal'in rububiyetini (Rablığını) ve kendi acziyetini ve ubudiyetini (kulluğunu) kabul ve idrak eden kişiler hakkında da Allah-u Zülcelal şöyle buyurmuştur: "Onlar; kötü bir iş işledikleri yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı anıp hemen günahlarından tevbe ve istiğfar ederek mağfiret dileyenlerdir Zaten günahları, Allah'tan başka kim affedebilir? Bir de onlar işledikleri günahta, bile bile ısrar da etmezler" (Al-i İmran; 135) (Müslim,Tevbe:31) (Rad; 11) ayet-i kerimelerinde bildirildiği gibi, bir an bile uyumayan ve yorulmayan gözlerinden ve kendisini koruyan, hayır ve şerrini yazan işlerini, amellerini ve nefeslerini sayan mükerrem meleklerden, gizli ve aşikâre kalplerden geçenleri bilen Allah-u Zülcelal'den gafil bulunduğu yerlerin hepsini bir bir düşünmelidir"


Tevbe dönmek, pişman olmak demektir Yani, İslam dininin emir ve hükümleri dahilinde, haram ve yasak olan şeyleri terk edip, helâl ve mübah olan şeyleri yapmak demektir
Kulun işlediği günahlardan dönerek tevbe etmesi ve Allah-u Zülcelâl tarafından af ve mağfiret edilmesi, dil ile kalbin birlikte pişmanlık duyarak tevbe etmesine bağlıdır Sadece diliyle tevbe edip, kalbinde günahına devam etme yönünde bir meyil olursa bu tevbe yalancıların tövbesi olur ki; Allah-u Zülcelâl' in bu şekilde yapılan tevbeleri kabul etmesi mümkün değildir
Tevbenin hem dil hem de kalp ile yapılması ve bunun yanında geçmişteki günahlara düşmemeye azmedilmesi, tevbe eden kişinin tevbesinin kabul olunmasının en büyük alâmetlerindendir
Çünkü Allah-u Zülcelâl âyet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Hepiniz toptan Allah'a tevbe ediniz, umulur ki kurtuluşa erersiniz" (Nur; 31) Diğer bir ayet-i kerimede de şöyle buyrulmuştur: “O (Allah) kullarının tevbesini kabul eden, kötü hareketlerini bağışlayandır” (Şûra; 25)
Allah-u Zülcelâl, günahkâr kulunun tevbesini kabul etmenin ötesinde bundan memnun olur, sevinç duyar Allah-u Zülcelâl' in tevbe edenler için sevinmesi, çölde yiyeceğini ve bineğini kaybeden kimsenin onları bulmasından dolayı sevinmesinden daha fazladır
Tevbe, bir sabun gibidir Sahibini günahların kirlerinden temizlemek suretiyle tertemiz yapar Allah-u Zülcelâl bir âyet-i kerimede: “ Tevbe eden, inanan ve yararlı iş yapan, sonra doğru yola giden kimseyi bağışlarım” ( Taha; 82) buyurmuştur
Bir kimse, günahların çirkinliğini ve sonunun ateş olduğunu bilir, Allah-u Zülcelâl'in azabına karşı kendi acizliğini hatırlarsa, günahlardan kendisini muhafaza etmeye gayret eder ve hemen tevbeye sarılır


Hiç kimse nefsinin hilelerinden emin olup tevbeyi terk etmemelidir Çünkü Allah-u Zülcelâl bir âyet-i kerimede: “Fakat, insan ileriye doğru daima kötülük yapmak ister” (Kıyame; 5) buyurmuştur Onun için insan daima kendisini kontrol altında tutmalı, daima tevbe üzere bulunmalıdır
Peygamber Efendimiz (SAV)' de bir hâdis-i şeriflerinde: “Her kim, tevbe etmeye devam ederse, Allah da onun sıkıntısını neşeye çevirir, darlığına bir çıkış yolu bulur ve ummadığı bir yerden onu rızıklandırır”
Tevbe, bütün müminlere farzdır İnsan tevbe ettikten sonra kendisini bütün hata ve günahlardan uzak tutmaya gayret etmelidir Bu nedenle Hz Ali (RA) demiştir ki: “Tevbe etmek farzdır Fakat tevbe etmeyi gerektiren şeyleri terk etmek ondan önce farzdır” (Buhari, Tirmizi) buyurmuştur

Emekdar Üye 08 Nisan 2009 07:51

RE: Tevbe hakkında bütün konular
 
Tevbe Hakkında Ayet-i Kerime'ler

BAKARA SÛRESİ
(37) Derken, Adem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb'ine yalvardı O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti Şüphesiz o, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır

BAKARA SÛRESİ
(54) Mûsâ kavmine dedi ki: "Ey kavmim! Sizler, buzağıyı ilah edinmekle kendinize yazık ettiniz Gelin yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün (kendinizi düzeltin) Bu, Yaratıcınız katında sizin için daha iyidir Böylece Allah da onların tövbesini kabul etti Çünkü o, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhametlidir"

BAKARA SÛRESİ
(128) "Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster tövbemizi kabul et Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın"

BAKARA SÛRESİ
(160) Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar (lanetlenmekten) kurtulmuşlardır Çünkü ben onların tövbelerini kabul ederim Zira ben tövbeleri çok kabul edenim, çok merhamet edenim

BAKARA SÛRESİ
(187) Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz Allah (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için Sonra da akşama kadar orucu tam tutun Bununla birlikte siz mescitlerde itikafta iken eşlerinize yaklaşmayın Bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır Bu sınırlara yaklaşmayın Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, âyetlerini insanlara böylece açıklar

BAKARA SÛRESİ
(222) Sana kadınların ay halini sorarlar De ki: "O bir ezadır (rahatsızlıktır) Ay halinde kadınlardan uzak durun Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever"

BAKARA SÛRESİ
(279) Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Rasûlüyle savaşa girdiğinizi bilin Eğer tövbe edecek olursanız, ana paralarınız sizindir Böylece siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size haksızlık etmiş olur

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ
(89) Ancak bundan sonra tövbe edip kendilerini düzeltenler müstesnadır Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ
(90) Şüphesiz iman ettikten sonra inkar eden, sonra da inkarda ileri gidenlerin tövbeleri asla kabul edilmeyecektir İşte onlar sapıkların ta kendileridir

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ
(128) Bu işte senin yapacağın bir şey yoktur Allah, ya tövbelerini kabul edip onları affeder, ya da zalim olduklarından dolayı onlara azap eder

NİSÂ SÛRESİ
(16) Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa onları incitip kınamaktan vazgeçin Çünkü Allah tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir

NİSÂ SÛRESİ
(17) Allah katında (makbul) tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir İşte Allah bunların tövbelerini kabul buyurur Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir

NİSÂ SÛRESİ
(18) Yoksa, (makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, "İşte ben şimdi tövbe ettim" diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir Bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır

NİSÂ SÛRESİ
(26) Allah, size (hükümlerini) açıklamak, size, sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tövbelerinizi kabul etmek istiyor Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir

NİSÂ SÛRESİ
(27) Allah, sizin tövbenizi kabul etmek istiyor Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar

NİSÂ SÛRESİ
(64) Biz her peygamberi sırf, Allah'ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan günahlarının bağışlamasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı

NİSÂ SÛRESİ
(92) Bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir Ancak yanlışlıkla olması başka Kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse bir mü'min köleyi azad etmesi ve bağışlamadıkları sürece ailesine diyet ödemesi gerekir (Öldürülen kimse) mü'min olur ve düşmanınız olan bir topluluktan bulunursa, mü'min bir köle azad etmek gerekir Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet ve mü'min bir köle azad etmek gerekir Bunlara imkan bulamayanın, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay ardarda oruç tutması gerekir Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir

NİSÂ SÛRESİ
(146) Ancak tövbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah'ın kitabına sarılanlar ve dinlerini Allah'a has kılanlar müstesnadır Bunlar mü'minlerle beraberdirler Allah mü'minlere büyük bir mükafat verecektir

MÂİDE SÛRESİ
(34) Ancak onları ele geçirmenizden önce tövbe edenler bunun dışındadırlar Artık Allah'ın çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olduğunu bilin

MÂİDE SÛRESİ
(39) Her kim de işlediği zulmünün arkasından tövbe edip durumunu düzeltirse kuşkusuz, Allah onun tövbesini kabul eder Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir

MÂİDE SÛRESİ
(71) (Bu yaptıklarında) bir bela olmayacağını sandılar da kör ve sağır kesildiler Sonra (tövbe ettiler), Allah da onların tövbesini kabul etti Sonra yine onlardan çoğu kör ve sağır kesildiler Allah onların yaptıklarını hakkıyla görendir

MÂİDE SÛRESİ
(74) Hâlâ mı Allah'a tövbe etmezler ve ondan bağışlanma istemezler? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir

EN'ÂM SÛRESİ
(54) Âyetlerimize iman edenler sana geldikleri zaman de ki: "Selam olsun size! Rabbiniz kendi üzerine rahmeti (merhameti) yazdı Şöyle ki: Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse (bilmiş olun ki) O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir"

EN'ÂM SÛRESİ
(43) Hiç olmazsa onlara azabımız geldiği zaman yakarıp tövbe etselerdi ya Fakat (onu yapmadılar) kalpleri katılaştı Şeytan da yapmakta olduklarını zaten onlara süslü göstermişti

EN'ÂM SÛRESİ
(42) Andolsun, senden önce bir takım ümmetlere de peygamberler gönderdik (Peygamberlerini dinlemediler) Sonunda, yalvarsınlar da tövbe etsinler diye onları şiddetli yoksulluk ve darlıklarla yakaladık

A'RÂF SÛRESİ
(153) Kötülükleri işleyip de sonra ardından tövbe edenler ile iman (larında sebat) edenlere gelince şüphe yok ki, Rabbin ondan (tövbeden) sonra elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir

A'RÂF SÛRESİ
(143) Mûsa, belirlediğimiz yere (Tûr’a) gelip Rabbi de ona konuşunca, “Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım” dedi Allah da, “Beni (dünyada) katiyen göremezsin Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin” dedi Rabbi dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi Mûsâ da baygın düştü Ayılınca, “Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana tövbe ettim Ben inananların ilkiyim” dedi

TEVBE SÛRESİ
(3) Hacc-ı ekber gününde1, Allah ve Resûlünden bütün insanlara bir bildiridir: Allah ve Resûlü, Allah'a ortak koşanlardan uzaktır Eğer tövbe ederseniz, bu sizin için hayırlıdır Ama yüz çevirirseniz, şunu iyi bilin ki, siz Allah'ı âciz bırakabilecek değilsiniz İnkârcılara, elem dolu bir azabı müjdele!

TEVBE SÛRESİ
(5) Haram aylar çıkınca bu Allah'a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir

TEVBE SÛRESİ
(11) Fakat tövbe edip, namazı kılar ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin din kardeşlerinizdir Bilen bir kavme âyetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız

TEVBE SÛRESİ
(15) Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin, mü'min topluluğun gönüllerini ferahlatsın ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin Allah dilediğinin tövbesini kabul eder Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir

TEVBE SÛRESİ
(27) Sonra Allah, bunun ardından yine dilediği kimsenin tövbesini kabul eder Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir

TEVBE SÛRESİ
(74) Bir şey söylemediklerine dair Allah'a yemin ediyorlar Halbuki o küfür sözünü söylediler ve (sözde) müslüman olduktan sonra inkar ettiler Ayrıca başaramadıkları şeye (peygamberi öldürmeye) de yeltendiler Sırf, Allah ve Resûlü kendi lütfu ile onları zengin kıldığı için intikam almaya kalktılar Eğer tövbe ederlerse kendileri için hayırlı olur Şayet yüz çevirirlerse Allah onları dünyada ve ahirette elem dolu bir azaba çarptıracaktır Artık onlar için yeryüzünde ne bir dost ne de bir yardımcı vardır

TEVBE SÛRESİ
(102) Diğer bir kısmı ise, günahlarını itiraf ettiler Bunlar salih amelle kötü ameli birbirine karıştırmışlardır Umulur ki Allah tövbelerini kabul eder Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir

TEVBE SÛRESİ
(104) Onlar, kullarının tövbesini kabul edenin ve sadakaları alanın Allah olduğunu; tövbeyi çok kabul edenin, çok merhametli olanın Allah olduğunu bilmediler mi?

TEVBE SÛRESİ
(106) (Sefere katılmayanlardan) diğer bir kısmı da, Allah'ın emrine bırakılmışlardır Bunlara ya azap eder ya da tövbelerini kabul eder Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir

TEVBE SÛRESİ
(112) Bunlar, tövbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû' ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır Mü'minleri müjdele

TEVBE SÛRESİ
(117) Andolsun Allah; Peygamber ile içlerinden bir kısmının kalpleri eğrilmeğe yüz tuttuktan sonra, sıkıntılı bir zamanda ona uyan muhacirlerle ensarın tövbelerini kabul etmiştir Evet, onların tövbelerini kabul etmiştir

TEVBE SÛRESİ
(118) Savaştan geri kalan üç kişinin de tövbelerini kabul etti Yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları da kendilerini sıktıkça sıkmış, böylece Allah(ın azabın)dan yine ona sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı Sonra (eski hallerine) dönsünler diye, onların tövbelerini de kabul etti Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul eden ve çok merhamet edendir

TEVBE SÛRESİ
(126) Görmüyorlar mı ki, onlar her yıl bir veya iki kere belaya çarptırılıp imtihan ediliyorlar Sonra ne tövbe ederler, ne de ibret alırlar

HÛD SÛRESİ
(3) Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O'na tövbe edin ki sizi belirlenmiş bir süreye (ömrünüzün sonuna) kadar güzel bir şekilde yararlandırsın ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum

HÛD SÛRESİ
(52) "Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra ona tövbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin ve gücünüze güç katsın Günahkârlar olarak yüz çevirmeyin"

HÛD SÛRESİ
(61) Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i peygamber gönderdik Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin Sizin ondan başka hiçbir ilahınız yok O sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizi oranın imarında görevli (ve buna donanımlı) kıldıÖyle ise ondan bağışlanma dileyin; sonra da ona tövbe edin Şüphesiz Rabbim yakındır ve dualara cevap verendir

HÛD SÛRESİ
(90) "Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra ona tövbe edin Şüphesiz Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir"

HÛD SÛRESİ
(112) Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar Hak ve adalet ölçülerini aşmayın Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür

NAHL SÛRESİ
(119) Sonra, şüphesiz ki Rabbin; cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra bunun ardından tövbe eden ve durumunu düzeltenlerden yanadır Şüphesiz Rabbin bundan sonra da elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir

İSRÂ SÛRESİ
(25) Rabbiniz içinizde olanı en iyi bilendir Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu bilin ki Allah tövbeye yönelenleri çok bağışlayandır

MERYEM SÛRESİ
(61) Ancak tövbe edip inanan ve salih amel işleyenler başka Onlar cennete, Rahmân'ın, kullarına gıyaben vaad ettiği "Adn" cennetlerine girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır Şüphesiz onun va'di kesinlikle gerçekleşir

TÂ HÂ SÛRESİ
(82) "Şüphe yok ki ben, tövbe edip inanan ve salih ameller işleyen, sonra da doğru yol üzere devam eden kimse için son derece affediciyim"

TÂ HÂ SÛRESİ
(122) Sonra Rabbi onu seçti, tövbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi

NÛR SÛRESİ
(5) Ancak tövbe edip bundan sonra ıslah olanlar müstesna Çünkü Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir

NÛR SÛRESİ
(10) Allah'ın size lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tövbeleri kabul eden, hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı haliniz nice olurdu?

NÛR SÛRESİ
(31) Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar Ey mü'minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!

FURKÂN SÛRESİ
(70) Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir

FURKÂN SÛRESİ
(71) Kim de tövbe eder ve salih amel işlerse işte o, Allah'a, tövbesi kabul edilmiş olarak döner

KASAS SÛRESİ
(67) Ama tövbe edip iman eden ve salih amel işleyen kimsenin kurtuluşa erenlerden olması umulur

AHZÂB SÛRESİ
(24) Bunun böyle olması Allah'ın, doğruları, doğrulukları sebebiyle mükafatlandırması, dilerse münafıklara azap etmesi yahut onların tövbesini kabul etmesi içindir Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir

AHZÂB SÛRESİ
(73) Allah, münafık erkeklere ve münafık kadınlara, Allah'a ortak koşan erkeklere ve Allah'a ortak koşan kadınlara azap etmek; mümin erkeklerin ve mümin kadınların da tövbelerini kabul etmek için insana emaneti yüklemiştir Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir

SÂD SÛRESİ
(34) Andolsun, biz Süleyman'ı imtihan ettik Tahtının üstüne bir ceset bıraktık Sonra tövbe edip bize yöneldi

MÜ'MİN SÛRESİ
(3) Bu kitabın indirilmesi, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır olan, lütuf sahibi Allah tarafındandır O'ndan başka ilah yoktur Dönüş ancak O'nadır


MÜ'MİN SÛRESİ
(7) Arş'ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) Rablerini hamd ederek tespih ederler, O'na inanırlar ve inananlar için (şöyle diyerek) bağışlanma dilerler: "Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır O halde tövbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azâbından koru"

ŞÛRÂ SÛRESİ
(25) O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir

HUCURÂT SÛRESİ
(11) Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın Belki onlar kendilerinden daha iyidirler Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın Belki onlar kendilerinden daha iyidirler Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir

HUCURÂT SÛRESİ
(12) Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının Çünkü zannın bir kısmı günahtır Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın Birbirinizin gıybetini yapmayın Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah'a karşı gelmekten sakının Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir

KÂF SÛRESİ
(33) Onlara şöyle denir "İşte bu, size (dünyada) vaad edilmekte olan şeydir O, her tövbe eden, onun emrini gözeten için, görmediği halde sırf saygıdan dolayı Rahmân'dan korkan ve O'na yönelmiş bir kalp ile gelen kimseler içindir"

TAHRÎM SÛRESİ
(4) (Ey peygamber'in eşleri!) Eğer siz ikiniz Allah'a tövbe ederseniz, ne iyi Çünkü kalpleriniz kaydı Eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilin ki Allah onun yardımcısıdır, Cebrail de, salih mü'minler de Bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar

TAHRÎM SÛRESİ
(5) Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha hayırlı, müslüman, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir

TAHRÎM SÛRESİ
(8) Ey iman edenler! Allah'a içtenlikle tövbe edin Belki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter ve peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır, gider "Ey Rabbimiz! nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter" derler

BÜRÛC SÛRESİ
(10) Şüphesiz mü'min erkeklerle mü'min kadınlara işkence edip, sonra da tövbe etmeyenlere; cehennem azabı ve yangın azabı vardır

NASR SÛRESİ
(3) Allah'ın yardımı ve fetih (Mekke fethi) geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah'ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O'ndan bağışlama dile Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir


Tevbe Hakkında Hadis-i Şerifler

İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelerek: "Ben büyük bir günah işledim, buna tevbe imkanım var mı?" dedi Hz Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Annen var mı?" diye sordu Adam: "Hayır yok" dedi "Peki teyzen de mi yok?" dedi Adam: "Hayır, var" deyince Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Öyle ise ona iyilik yap!" diye emretti" Tirmizî, Birr 6, (1905)

Yahya İbnu Ebî Râşidin İbnu Ömer'den naklettiğine göre, İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini işitmiştir: "Kim şefaat ederek, Allah'ın haddlerinden birinin tatbik edilmesine mani olursa Aziz ve Celil olan Allah'a muhalefet etmiş olur Kim bilerek bâtı1 bir dâvayı kazanmaya çalışırsa ondan vazgeçinceye kadar Allah kendisine buğzeder Kim mü'mine onda olmayan bir kötülüğü nisbet ederse, bundan tevbe edinceye kadar cehennemliklerin vücudlarından çıkan irinlerden hâsıl olan çirkefin içine iskan eder Kim haksız bir dâvaya yardımcı olursa, Allaah'ın gazabını kazanmış olarak döner" Ebü Dâvud, Akdiye 14, (3597, 3598)

Hz Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Âdemoğlu için iki vâdi dolusu mal olsaydı, mutlaka bir üçüncüyü isterdi Âdemoğlunun iç boşluğunu ancak toprak doldurur Allah tevbe edenleri affeder" Buhârî, Rikâk 10; Müslim, Rikak 116, (1048); Tirmizî, Zühd 27, (2338) Hz Ebü Bekri's-Sıddik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İstiğfar eden kimse günde yetmiş kere de tevbesinden dönse günahta musır sayılmaz" Tirmizi, Daavât 119, (3554); Ebü Dâvud, Salât 361, (1514)
El-Eğarru'l-Müzeni (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şurası muhakkak ki, bazan kalbime gaflet çöker Ancak ben Allah'a günde yüz sefer istiğfar eder (affımı dilerim)" Müslim, Zikr 41, (2702); Ebü Dâvud, Salât 361, (1515)
Yine Eğarru'l-Müzeni, Müslim'in bir rivâyetinde Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Ey insanlar! Rabbinize tevbe edin AIIah kasem olsun ben Rabbim Tebârek ve Teâlâ hazretlerine günde yüz kere tevbe ederim" Müslim, Zikr 42, (2702)
Buhâri ve Tirmizi'de gelen bir rivâyette HzEbü Hüreyre (radıyallâhu anh) diyor ki: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı işittim, demişti ki: "AIIah'a kasem olsun, ben günde Allah'a yetmiş kere istiğfar ediyorum tevbede bulunuyorum" Buhâri, Daavât 3; Tirmizi, Tefsir, Muhammed, (3255)
Hz Ebü Bekri's-Sıddik (radıyallâhu anh) bana şu hadisi rivâyet etti ve bu rivâyetinde Ebü Bekir doğru söyledi: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim, demişti ki: "Günah işleyip arkasından kalkıp abdest alarak iki rekat namaz kılan sonra da AIIah Teâla hazretlerine tevbe eden her insan mutlaka mağfiret olunur" Sonra da şu ayeti okudu (Meâlen): "Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı zikrederler, günahlarının bağışlanmasını dilerler Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim vardır? (Al-i İmrân 135) Tirmizi, Tefsir Al-i İmran, (3009); Ebü Dâvud, Salât 361, (1521) İbnu Mâce İkâmetu's-Salât 193, (1395)
İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Her sarhoş edici hamrdır Ve her sarhoş edici haramdır Kim dünyada hamr içer ve tevbe etmeden, onun tiryakisi olduğu halde, ölürse, ahirette şarab içemez"

Buhârî, Eşribe 1; Müslim, Eşribe 73, (2003); Muvatta, Eşribe 11, (2, 846); Ebü Dâvud, Eşribe 5, (3679); Tirmizî, Eşribe 1, (1862); Nesâi, Eşribe 22, 46, (8, 296, 297, 318)
Müslim'de Ebu Hüreyre'nin bir rivayeti şöyledir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Nefsim kudret elinde olan Zât'a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helak eder; günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi" Müslim, Tevbe 9, (2748)
Hz Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teâla Hazretleri diyor ki: "Ey Ademoğlu! Sen bana dua edip, (affımı) ümid ettikçe ben senden her ne sâdır olsa, aldırmam, ben seni affederim Ey Ademoğlu! Senin günahın semanın bulutları kadar bile olsa, sonra bana dönüp istiğfar etsen, çok oluşuna bakmam, seni affederim Ey ademoğlu! Bana arz dolusu hata ile gelsen, sonunda hiç bir şirk koşmaksızın bana kavuşursan, seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım" Tirmizi, Da'avat 106, (3534)
Hz Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "İmtina edenler hariç, bütün ümmetim cennete girecektir!" buyurmuşlardı
"İmtina edenler de kim?" dediler "Kim bana itaat ederse cennete girer, kim âsi olur (itaat etmezse) o imtina etmiş demektir!" buyurdular" Buhari, İ'tisam 2
Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Şu ümmetim rahmete mazhar olmuş bir ümmettir Ahirette azaba maruz kalmayacaktır Onun azabı dünyadadır: Fitneler, zelzeleler ve katl" Ebu Davud, Fiten, (4277)
Yine Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teâla Hazretleri (şu ayetle) ümmetim için bana iki eman indirdi:
1 Sen aralarında olduğun müddetçe Allah onlara (umumi bir) azab vermeyecektir

2 Onlar istiğfarda bulundukları müddetçe, Allah onlara azab vermeyecektir" (Enfal 33)

Ben aralarından ayrıldım mı, (Allah'ın azabını önleyecek ikinci eman olan) istiğfarı Kıyamete kadar aralarında bırakıyorum" Tirmizi, Tefsir, Enfal (3082)
Âmir İbnu Sa'd babası radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Benî Muâviye Mescidine girdi Orada iki rek'at namaz kıldı, biz de onunla beraber kıldık Sonra Rabbine uzun uzun dua etti Sonra yanımıza döndü Dedi ki: "Rabbimden üç şey talep ettim İkisini verdi, birini geri çevirdi: Rabbimden ümmetimi umumi bir kıtlıkla helâk etmemesini talep ettim, bunu bana verdi Ümmetimi suda boğulma suretiyle helâk etmemesini diledim, bana bunu da verdi Ümmetimin kendi aralarında savaşmamalarını da talep etmiştim, bu geri çevrildi" Müslim, Fiten 20, (2890)

Sa'îd İbnu Cübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'a: "Bir mü'mini kasden öldürenin tevbesi makbul olur mu?" diye sordum da bana "Hayır!" diye cevap verdi Ben de kendisine, Furkân suresindeki: "Onlar ki Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana kıymazlar Ancak tevbe eden, inanıp, yararlı iş işleyenlerin, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir Allah bağışlar ve merhamet eder" (Furkan, 68-70) ayetini okudum Bana şu cevabı verdi "Senin okuduğun ayet Mekke'de nâzil olmuştur Onu Medine'de nazil olan: "Kim bir mü'mini kasden öldürürse, cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir" (Nisa, 93) ayeti neshetmiştir" Buhari, Menâkıbu'l-Ensar 29, Tefsir, Nisa 16, Tefsir, Furkan 2, 3, 4; Müslim, Tefsir 16, (3023); Ebu Davud, Fiten 6, (4273, 4274, 4275); Nesâî, Tahrimü'd-Dem 2, (7, 85, 86)
Ebu Malik el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: Yas tutmak cahiliye işlerinden biridir Yas tutan kadın, tevbe etmeden ölürse, Allah Teala hazretleri, ona katrandan bir elbise, cehennem alevinden de bir gömlek biçer"
Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ben günde yetmiş kere Allah'a tevbe ve istiğfarda bulunurum"

Hz Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Günahlarınız semaya ulaşacak kadar çok bile olsa, arkadan tevbe etmişseniz, günahınız mutlaka affedilir"

1) Hâris İbn Süveyd anlatıyor: "Abdullah İbn Mes'ud (ra) bize iki hadis rivayet etti Bunlardan biri Hz Peygamber (sav)'dendi, diğeri de kendisinden Dedi ki: "Mü'min günahını şöyle görür: "O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır Dağ düşer mi diye korkar durur Fâcir ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür"İbn Mes'ud bunu söyledikten sonra eliyle, Şöyle diyerek, burnundan sinek kovalar gibi yapmıştır Sonra dedi ki: "Ben Resûlullah'ın (sav) şöyle söylediğini duydum: "Allah, mü'min kulunun tevbesinden, tıpkı şu kimse gibi sevinir: "Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineği ile birlikte seyahat etmektedir Bir ara (yorgunluktan) başını yere koyup uyur Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiştir Her tarafta arar ve fakat bulamaz Sonunda aç, susuz, yorgun ve bitap düşüp: "Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım" der Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır Derken bir ara uyanır Bir de ne görsün! Başı ucunda hayvanı durmaktadır, üzerinde de yiyecek ve içecekleri İşte Allah'ın, mü'min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla birlikte kavuşan bu adamın sevincinden fazladır "Müslim'in bir rivayetinde şu ziyâde var: " (Sonra adam sevincinin şiddetinden şaşırarak şöyle dedi: "Ey Allah'ım, sen benim kulumsun, ben de senin Rabbinim" (Buharî, Da'avât 4; Müslim Da'avat 3) 2) Zirrü'bnü Hubeyş anlatıyor: "Saffân İbn Assâl el-Murâdî (ra) bize, Resûlullah'ın (sav) şöyle söylediğ'ini rivayet etti: "Mağrib cihetinde bir kapı vardır Bu kapının genişliği -veya bunun genişliği binekli bir kimsenin yürüyüşüyle- kırk veya yetmiş senedir Allah o kapıyı arz ve semaları yarattığı gün yarattı İşte bu kapı, güneş batıdan doğuncaya kadar tevbe için açıktır " (Tirmizî, Da'avât 102)
3) Ebû Hureyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Kim güneş batıdan doğmazdan evvel tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder" (Müslim, Zikr 43)
4) İbn Ömer (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Son nefesini vermedikçe Allah, kulun tevbesini kabul eder" (Tirmizî, Da'avât 103; İbn Mâce, Zühd 30)
5) Ebû Musa (ra) anlatıyor: Hz Peygamber (sav) buyurdular ki: "Aziz ve Celil olan Allah, gündüz günah işleyenlerin tevbesini kabul etmek için geceleyin elini açar Gece günah işleyenlerin tevbesini kabul etmek için de gündüz elini açar, bu hal, güneş batıdan doğuncaya kadar devam edecektir Burada " el", Allah'ın ihsan ve fazlından kinayedir (Müslim, Tevbe 32)
6) Ebu Said (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlar arasında doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam vardı Bir ara yeryüzünün en bilgin kişisini sordu Kendisine bir râhib tarifedildi Ona kadar gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkânının olup olmadığını sordu Râhib: "Hayır yoktur!" dedi Herif onu da öldürüp cinayetini yüze tamamladı Adamcağız, yeryüzünün en bilginini sormaya devam etti Kendisine âlim bir kişi tarif edildi Ona gelip, yüz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkânı olup olmadığını sordu Âlim: "Evet, vardır, seninle tevben arasına kim perde olabilir?" dedi Ve ilâve etti: "Ancak, falan memlekete gitmelisin Zîra orada Allah'a ibadet eden kimseler var Sen de onlarla Allah ibadet edeceksin ve bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin Zira orası kötü bir yer"Adam yola çıktı Giderken yarı yola varır varmaz ölüm meleği gelip ruhunu kabzetti Rahmet ve azab melekleri onun hakkında ihtilâfa düştüler Rahmet melekleri: "Bu adam tevbekâr olarak geldi Kalben Allah yönelmişti" dediler Azab melekleri de: "Bu adam hiçbir hayır işlemedi" dediler Onlar böyle çekişirken insan suretinde bir başka melek, yanlarına geldi Melekler onu aralarında hakem yaptılar Hakem onlara: "Onun çıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa daha yakınsa ona teslim edin" dedi Ölçtüler, gördüler ki, gitmeyi arzu ettiği (iyiler diyarına) bir karış daha yakın Onu hemen rahmet melekleri aldılar"Bir rivayette şu ziyade var: "Bir miktar yol gidince, ölüm gelip çattı Adamcağız yönünü sâlih köye doğru çevirdi Böylece o köy ehlinden sayıldı" (Buharî, Enbiya 50; Müslim, Tevbe 46)
7) Bir diğer rivayette (aynı hikaye ile ilgili olarak) şöyle denmiştir: "Allah Teâla beriki köye adamdan uzaklaşmayı, öbür köye de yaklaşmayı vahyetti, sonra da: "Adamın geldiği ve gitmekte olduğu köylere uzaklıklarını ölçüp kıyaslayın" dedi" (Buharî, Enbiya 50; Müslim, Tevbe 46)
8) HzEnes (ra) anlatıyor: Resûlullah (sav) buyurdular ki: "İnsanoğlunun herbiri hatakârdır Ancak hatakârların en hayırlısı tevbekâr olanlarıdır" (Tirmizî, Kıyâmet 50; İbn Mâce, Zühd 30)
9) Hz Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Günahlarınız semaya ulaşacak kadar çok bile olsa, arkadan tevbe etmişseniz, günahınız mutlaka affedilir"
10) Ebu Sa'îd (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Allah, kulunun tevbesine şu adamın sevinmesinden daha çok sevinir (yani razı olur): Adam yolculuk halindedir Bir susuz çölde bindiği devesini kaybetmiştir, onu aramaya koyulur Sonunda aramaları adamı cidden yorup aciz bırakınca (susuzluk ve sıcaktan olduğu yerde ölmek üzere, yere yatar), elbisesini başına çekip örtünür İşte kendisi o halde iken, devesini kaybettiği yerde hayvanın ayak seslerini duyar Yüzünden örtüyü kaldırır ve karşısında devesini görür"
11) Abdullah İbn Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Günahtan tevbe eden, bir günah işlememiş gibidir"
12) İbn Makıl anlatıyor: "Babamla birlikte Abdullah İbn Mes'ud'ın (ra) yanına girdim Bu ziyaret sırasında o: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın " pişmanlık tevbedir" dediğini nakletti Babam: "Aleyhissalâtu vesselâm'dan bunu bizzat işittin mi?' diye sordu Abdullah: "Evet!" dedi"
13) Abdullah İbn Amr (ra) arılatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teala hazretleri, kulun tevbesini, can boğaza gelmedikçe kabul eder"



926 - Hâris İbnu Süveyd anlatıyor: "Abdullah İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) bize iki hadis rivayet etti Bunlardan biri Hz Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)' dendi, diğeri de kendisinden Dedi ki: "Mü'min günahını şöyle görür: "O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır Dağ düşer mi diye korkar durur Fâcir ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür" İbnu Mes'ud bunu söyledikten sonra eliyle, Şöyle diyerek, burnundan sinek kovalar gibi yapmıştır

Sonra dedi ki: "Ben Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini duydum: "Allah, mü'min kulunun tevbesinden, tıpkı şu kimse gibi sevinir: "Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineği ile birlikte seyahat etmektedir Bir ara (yorgunluktan) başını yere koyup uyur Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiştir Her tarafta arar ve fakat bulamaz Sonunda aç, susuz, yorgun ve bitap düşüp: "Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım" der Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır Derken bir ara uyanır Bir de ne görsün! Başı ucunda hayvanı durmaktadır, üzerinde de yiyecek ve içecekleri İşte Allah'ın, mü'min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla birlikte kavuşan bu adamın sevincinden fazladır "

Müslim'in bir rivayetinde şu ziyâde var: "(Sonra adam sevincinin şiddetinden şaşırarak şöyle dedi: "Ey Allah'ım, sen benim kulumsun, ben de senin Rabbinim" Buharî, Da'avât 4; Müslim 3, (2744); Tirmizî, Kıyâmet 50, (2499, 2500)

927 - Zirrü'bnü Hubeyş anlatıyor: "Saffân İbnu Assâl el-Murâdî (radıyallahu anh) bize, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğ'ini rivayet etti: "Mağrib cihetinde bir kapı vardır Bu kapının genişliği -veya bunun genişliği binekli bir kimsenin yürüyüşüyle- kırk veya yetmiş senedir Allah o kapıyı arz ve semaları yarattığı gün yarattı İşte bu kapı, güneş batıdan doğuncaya kadar tevbe için açıktır " Tirmizî, Da'avât 102, (3529)

928 - Ebü Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim güneş batıdan doğmazdan evvel tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder" Müslim, Zikr 43, (2703)

929 - İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Son nefesini vermedikçe Allah, kulun tevbesini kabul eder " Tirmizî, Da'avât 103, (3531); İbnu Mâce, Zühd 30, (4253)

930 - Ebü Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Aziz ve Celil olan Allah, gündüz günah işleyenlerin tevbesini kabul etmek için geceleyin elini açar Gece günah işleyenlerin tevbesini kabul etmek için de gündüz elini açar, bu hal, güneş batıdan doğuncaya kadar devam edecektir Burada "el", Allah'ın ihsan ve fazlından kinayedir Müslim, Tevbe 32, (2760)

931 - Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlar arasında doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam vardı Bir ara yeryüzünün en bilgin kişisini sordu Kendisine bir râhib tarifedildi Ona kadar gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkânının olup olmadığını sordu Râhib: "Hayır yoktur!" dedi Herif onu da öldürüp cinayetini yüze tamamladı

Adamcağız, yeryüzünün en bilginini sormaya devam etti Kendisine âlim bir kişi tarif edildi Ona gelip, yüz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkânı olup olmadığını sordu Âlim: "Evet, vardır, seninle tevben arasına kim perde olabilir?" dedi Ve ilâve etti: " Ancak, falan memlekete gitmelisin Zîra orada Allah'a ibadet eden kimseler var Sen de onlarla Allah ibadet edeceksin ve bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin Zira orası kötü bir yer "

Adam yola çıktı Giderken yarı yola varır varmaz ölüm meleği gelip ruhunu kabzetti Rahmet ve azab melekleri onun hakkında ihtilâfa düştüler Rahmet melekleri: "Bu adam tevbekâr olarak geldi Kalben Allah yönelmişti" dediler Azab melekleri de: "Bu adam hiçbir hayır işlemedi" dediler

Onlar böyle çekişirken insan suretinde bir başka melek, yanlarına geldi Melekler onu aralarında hakem yaptılar Hakem onlara: "Onun çıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa daha yakınsa ona teslim edin" dedi Ölçtüler, gördüler ki, gitmeyi arzu ettiği (iyiler diyarına) bir karış daha yakın Onu hemen rahmet melekleri aldılar"

Bir rivayette şu ziyade var: "Bir miktar yol gidince, ölüm gelip çattı Adamcağız yönünü sâlih köye doğru çevirdi Böylece o köy ehlinden sayıldı" Buharî, Enbiya 50; Müslim, Tevbe 46, (2766); İbnu Mâce, Diyât 2, (2621)

932 - Bir diğer rivayette (aynı hikaye ile ilgili olarak) şöyle denmiştir: "Allah Teâla beriki köye adamdan uzaklaşmayı, öbür köye de yaklaşmayı vahyetti, sonra da: "Adamın geldiği ve gitmekte olduğu köylere uzaklıklarını ölçüp kıyaslayın" dedi" Buharî, aynı bab

933 - HzEnes (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İnsanoğlunun herbiri hatakârdır Ancak hatakârların en hayırlısı tevbekâr olanlarıdır" Tirmizî, Kıyâmet 50, (2501); İbnu Mâce, Zühd 30, (4251)

7270 - Hz Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Günahlarınız semaya ulaşacak kadar çok bile olsa, arkadan tevbe etmişseniz, günahınız mutlaka affedilir"

7271 - Ebu Sa'îd radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: "Allah, kulunun tevbesine şu adamın sevinmesinden daha çok sevinir (yani razı olur): Adam yolculuk halindedir Bir susuz çölde bindiği devesini kaybetmiştir, onu aramaya koyulur Sonunda aramaları adamı cidden yorup aciz bırakınca (susuzluk ve sıcaktan olduğu yerde ölmek üzere, yere yatar), elbisesini başına çekip örtünür İşte kendisi o halde iken, devesini kaybettiği yerde hayvanın ayak seslerini duyar Yüzünden örtüyü kaldırır ve karşısında devesini görür"

7272 - Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Günahtan tevbe eden, bir günah işlememiş gibidir"

7273 - İbnu Makıl anlatıyor: "Babamla birlikte Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh'ın yanına girdim Bu ziyaret sırasında o: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın "pişmanlık tevbedir" dediğini nakletti Babam: "Aleyhissalâtu vesselâm'dan bunu bizzat işittin mi?' diye sordu Abdullah: "Evet!" dedi"

7274 - Abdullah İbnu Amr radıyallahu anh arılatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teala hazretleri, kulun tevbesini, can boğaza gelmedikçe kabul eder"



KÜTÜB-İ SİTTE den Alıntıdır

Emekdar Üye 08 Nisan 2009 07:52

RE: Tevbe hakkında bütün konular
 
Tevbede Acele Etmek Lazımdır

Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: "Ey İman edenler! Allah-u Zülcelal'e nasuh bir tevbe ile tevbe edin" (Tahrim; 8) Hz Ömer radıyallahu anh diyor ki: "Nasuh tevbe: Kişi bir günah işler, sonra tevbe eder ve bir daha o günahı yapmamak için gayret gösterir ve o günaha dönmeyi istememesidir"
Bir çok haberlerde ve eserlerde; Allah-u Zülcelal'in rahmetinin ve azabının şiddeti geçmektedir Eğer mü’min Allah'ın yanındaki azabın ne kadar şiddetli olduğunu bilseydi, hiç bir kişi onun cennetini ümit etmeyecekti Kafir de Allah'ın yanında rahmetinin ne kadar çok olduğunu bilseydi Onlardan hiç kimse de cennetten umutsuz olmayacaktı
Ayet-i kerimede Allah-u Zülcelal şöyle buyuruyor: "Deki: Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana tabi olun ki, Allah da sizi sevsin, günahlarınızı mağfiret etsin Allah mağfiret ve rahmet edicidir " (Âl-i İmran; 31)
Abdullah bin Büsr radıyallahu anh'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor: "İki tane arabi Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına geldiler ve Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e soru sordular; onlardan bir tanesi: “(Ya Resulallah!) İnsanların en hayırlısı kimdir?” diye sordu Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: "İnsanların en hayırlısı; ömrü uzun olup da ameli güzel olandır” Diğeri: “Ya Resulallah! İslâm'ın şeriatları benim üzerimde çok oldu, bana bir şey söyle ki ben onunla amel edeyim” Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Dilin daima Allah-u Zülcelal'in zikriyle yaş olsun” (Tirmizi: 3375)
Bir kimse tevbe ettikten sonra, nefsini terbiye etmek için çok çalışmalıdır Tekrar günaha dönmek korkusuyla, her an tevbe üzere olmalıdır Kötü arkadaşlarını terkederek yiyeceğini, içeceğini, giyeceğini helâl yönden temin etmeye gayret göstermelidir
Bir kimse günde yetmiş defa günah işlese ve akabinde de tevbe etse, bu kimse için günahında ısrar ettiği söylenemez Nitekim Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "İstiğfar eden kimse (günahında) ısrar etmemiştir Günde yetmiş defa tevbesini bozsa da" (Ebu davud:1534, Tirmizi: 3559)
Ancak, yine de yapmış olduğu tevbede gevşek davranmamalıdır Nasıl olsa tekrar tevbe ederim diyerek, günaha meyletmemelidir Dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan birisi de tekrar günah işlerim korkusuyla tevbeyi terkedip geciktirmemektir Tevbeyi geciktirmenin kötülüklerini İmam-ı Gazali kuddise sırruh şöyle izah etmiştir:
1- Günahlardan dolayı oluşan zulmet kiri kalpte toplanır Böylece silinmeyecek bir durum alır
2- Hastalık veya ölüm aniden gelebilir O zaman tevbe etmeye vakit de bulamaz Ölümü çok anan kimse, şu üç şeyle şereflenir Günahına hemen tevbe eder
Nefsi kanaat sahibi olur Yaptığı ibadetten neşe ve sürur duyar Ölüm her an gelebilir Yarına salim olarak çıkacağını zanneden kimse, ölüm için hazırlıklı değildir Taat ve ibadetler ölümü hatırlamanın semeresi olduğu gibi günahlar da ölümü unutmaktan meydana gelir
İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri oğluna şöyle vasiyet etmiştir
"Seyyidü’l istiğfarı her namazdan sonra bir, üç veya beş kere oku Bu, ölüm anında mutlaka tevbe ile gitmeye vesiledir" Seyyidü’l istiğfar duası şöyledir: "Allah'ım! Sen Rabbimsin Senden başka hiçbir ilah yoktur Beni Sen yarattın Ben Sen'in kulunum Gücüm yettiğince ezelden sana verdiğim söz ve vaadime bağlıyım Yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım Üzerimdeki nimetini ve günahlarımı Sana ikrar (itiraf) ediyorum Beni mağfiret buyur Çünkü günahları ancak sen bağışlarsın" (Buhari, Deavat:2/16)
İmam Ebu Hanife: "Bu istiğfarlar gündüzde gecenin günahını, gecede gündüzün günahını affettirdiği gibi ölümden sonra cennete girmeye de vesile olur" diye tasrif etmiştir
İnsan tevbeyi kesinlikle ertelememelidir İbn Abbas radıyallahu anh, Kıyamet Suresinin beşinci ayetinin tefsirinde şöyle buyurmuştur: "Fakat insan önünde (ileride) günah işlemek ister" (Kıyamet; 5)
Ademoğlu, günahını takdim (öne alır) tevbesini tehir eder Bir gün gelir de insan kötü bir hareket üzere iken, tevbe etmeden ölür gider Öyle ise insanın ne zaman öleceği belli olmadığı için yaptığı kötü hareketlerinden bir an önce tevbe etmelidir Tevbe etmeden ölmekten Allah-u Zülcelal'e sığınınız Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Sizin için en çok korktuğum iki huy, nefsin kötü arzularına uymak ve uzun emeldir" (Keşfu’l-Hafa:1/60)
Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyurmuştur: "İnsanların en akıllısı ölümü çok hatırlayandır, ona en iyi bir şekilde hazırlananlardır" (Tirmizi:2459)
Şu halde, aklımızı kullanıp tevbe etmeliyiz ki, Allah-u Zülcelal tevbemizi kabul etsin, rahmet ve bereketini üzerimize indirsin Tevbenin İslâm Dini’nde çok önemli bir yeri vardır İnsanın acele olarak tevbe kapısına, tevbe etmek için Allah-u Zülcelal'e yönelmesi gerekir
Çünkü Allah-u Zülcelal'in gazabından, cehennem azabından kurtulmak ve Allah'ın rızasını kazanıp cennet nimetlerine kavuşmak ancak bu yolla mümkündür

Seyda Muhammed Koneyvi (KS)

Tevbe Hakkında Ashâbın ve Âlimlerin Sözleri

Said b Müseyyeb şöyle demiştir: ´Elbette Allah kendine dönüp tevbe edenleri bağışlayıcıdır´ (İsra/25) ayeti günah işleyip sonra tevbe eden, yine günah işleyip sonra tevbe eden, yine günah işleyip sonra tevbe eden bir kimse hakkında nâzil oldu

Fudayl b Iyaz dedi ki: Allah Teâlâ bir rivayette şöyle buyurmuştur ´Günahkârlara, "eğer tevbe ederlerse tevbelerini kabul edeceğim müjdesini ver! Sıddîklarm dikkatini çek ki eğer ben onların üzerine adaletimi koymuş olursam, onları azaba dûçar ederim

Talk b Habîb16 şöyle demiştir: ´Allah Teâlâ´nın hukuk-ı ilâhîsi, kulun o hukukları yerine getirmesinden daha büyüktür Fakat onlar tevbe ettikleri halde sabah ve akşamladılar

Abdullah b Ömer şöyle demiştir: ´Kim işlediği bir günahı hatırlar, ondan dolayı kalbi acı duyarsa, Ümm´ul-Kitab´da (Levh-i Mahfûz) o günah silinmiş olur´

Rivayet ediliyor ki İsrailoğulları´nın peygamberlerinden biri bir günah işledi Allah Teâlâ ona vahiy göndererek: ´İzzetime yemin ederim! Eğer ikinci bir defa bu günahı işlersen sana azap edeceğim dedi O da şöyle dedi: "Yârab! Sen sensin, ben de benim Senin izzetine yemin ederim, eğer beni korumazsan muhakkak o günaha ikinci defa dönerim!" Buna binaen Allah Teâlâ onu masum kıldı

Biri şöyle demiştir: ´Kul bir günah işler, cennete girinceye kadar o günahtan pişmanlık duyar! Bunun üzerine iblis der ki: Keşke ben onu bu günaha sokmasaydım

Habib b Ebî Sabit17 dedi ki: ´Kıyamet gününde kişiye günahları arzolunur Günahın yanından geçer ve şöyle der: ´Muhakkak ben (dünyada) günahtan korkardım!´ Râvî der ki: ´Dünyadaki korkusundan dolayı günahı bağışlanır*

Rivayet ediliyor ki bir kişi İbn Mes´ud´a başından geçen bir günahı için ´Acaba onun tevbesi var mıdır?´ diye sordu İbn Mes´ud ondan yüzünü çevirdi Sonra ona dönüp baktı İki gözünden yaşlar aktığını gördü ve dedi ki: ´Cennetin sekiz kapısı vardır Hepsi açılır ve kilitlenir Ancak tevbe kapısı hariç! O kapının yanında sadece o kapıya bakan bir melek vardır O melek o kapıyı kapatmaz Bu bakımdan ümitsiz olma, amel yap!´

Abdurrahman b Ebi Kasım der ki: ´Abdurrahim18 ile beraber kâfirin tevbesini ve şu ayeti müzakere ettik:
O küfredenlere de ki: Eğer peygambere düşmanlıktan vazgeçerlerse geçmişteki günahları bağışlanır!(Enfâl/38)

Abdurrahim dedi ki: ´Ben müslümanın Allah katında daha güzel halli olacağını ümit ediyorum Çünkü kulağıma "Müslümanın tevbesi, müslüman olduktan sonra ikinci bir defa müslüman olmak gibidir; yani müslümanlığını perçinleştirir" diye gelmiştir´

Abdullah b Selâm şöyle demiştir: ´Size ancak Allah tarafından gönderilmiş peygamberden veya Allah tarafından indirilmiş kitaptan konuşacağım: Kul bir günah işledikten sonra bir göz kapaması kadar o günahtan pişman olduğu zaman, o günah ondan göz kapamasından daha süratle düşmüş olur´

Hz Ömer şöyle demiştir: ´Tevbe edenlerle beraber oturun! Çünkü onların kalbi daha incedir

Biri şöyle demiştir: ´Allah´ın beni ne zaman bağışlayacağını biliyorum´ Ona ´Ne zaman affedecektir?´ diye sorulunca ´Tevbemi kabul ettiği zaman´ demiştir

Bir başkası da şöyle demiştir: ´Ben affedilmekten mahrum olmaktan çok tevbeden mahrum olmaktan korkuyorum´

Şöyle rivayet ediliyor: İsrailoğulları´ndan bir genç vardı Yirmi sene Allah´a ibâdet etti Sonra yirmi sene Allah´a isyan etti Sonra aynaya baktı Sakalında beyazlık gördü Bu manzara hoşuna gitmedi ve şöyle dedi: ´Ya ilâhî! Sana yirmi sene itaat ettim Sonra
yirmi sene isyan ettim Acaba sana tevbe edersem beni kabul eder misin?´ Bunun üzerine görmediği ancak sözünü işittiği biri ona şöyle dedi: ´Bizi sevdin Biz de seni şeydik Bizi terkettin, biz de seni terkettik Bize isyan ettin, sana mühlet verdik Eğer bize dönersen seni kabul ederiz´

Zünnun-i Mısrî şöyle demiştir: ´Allah´ın bir kısım kulları vardır: Günahların ağaçlarını kalplerinin göreceği bir yere diktiler Onu tevbe suyu ile suladılar O pişmanlık ve üzüntü meyvesini verdi Delilik olmaksızın onlar delirdiler Dil kekelemesi olmaksızın onlar dilsiz oldular Oysa fasih ve beliğlerin, Allah ve Hz Peygamberi bilenlerin ta kendileriydiler Sonra safa kadehiyle (hayat suyunu) içtiler Uzun belâya karşı sabrı, geçmişlerinden devraldılar Sonra kalpleri melekût âlemine hayran kaldı Fikirleri ceberrûtun perdeleri arasında gezdi Pişmanlık revakının altında gölgelendiler Hataların sahifesini okudular Nefislerine korkuyu yerleştirdiler ve takvanın merdivenleriyle zühdün yüceliğine vâsıl oldular Dünyayı terketmenin acısını tatlı gördüler Yatacakları yerin sertliğini yumuşak kabul ettiler Sonunda selâmet kulpunu elde ettiler Ruhları yücelerde gezindi ve cennetin bahçesinde çadır kurdular Hayat denizine daldılar Üzüntünün hendeklerini kapattılar Hevanm köprülerinden geçip ilmin sahasına indiler Hikmetin gölünden içtiler Zeka gemisine bindiler Kurtuluş rüzgârıyla deniz selâmetinde yelken açtılar ve rahatlık bahçesine, izzet ve keremin kaynağına vardılar´
İşte her sahih tevbe´nin muhakkak makbul olacağı hakkında bu kadar söz kâfidir

Soru: ´Sen de Mutezilenin dediği gibi ´tevbeyi kabul etmek Allah için vâcibdir´ fikrindemisin?´

Cevap: Ben Tevbe´nin kabul edilmesi Allah´a vâcibdir´ sözünden ´Elbette elbise sabunla yıkandığı zaman kirin gitmesi vâcibdir Elbette susuz bir kimse su içtiği zaman susuzluğunun giderilmesi vâcibdir Su bir müddet kendisine verilmediği zaman susaması vâcibdir Susuzluk devam ederse, ölmek vâcib olur´ gibi sözlerden kasdedilen mânâda kastediyorum Bu sözlerde Mutezilenin ´Allah´a tevbeyi kabul etmek vâcibdir´ sözlerinden kastettikleri mânâ yoktur Ben derim ki: ´Allah suyu, susuzluğu giderici olarak yarattığı gibi, ibadeti günaha keffâret olucu, sevabı hatayı silici olarak yaratmıştır
Eğer Allah´ın meşiyeti bunun hilâfına sebkat etmiş ise, Allah´ın kudreti o hilâfî da kapsayacak genişliktedir Bu bakımdan üzerinde yapılması vâcib olan bir vazife bulunmamaktadır Fakat onun ezelî iradesi neyin olacağına karar vermiş ise, şüphesiz ki onun olması vâcibdir îtiraz: Tevbesinin kabul edilip edilmediğinden emin olan hiç kimse yoktur Oysa suyu içen susuzluğunun gideceğinden şüphe etmez

Cevap: Kişinin tevbesinin kabul oluşunda şüphesi, sıhhatin şartlarının varlığından şüphe etmesi gibidir Çünkü ileride geleceği gibi, tevbefnin ince rükün ve şartları vardır Bütün şartlarının varlığı kolayca tahakkuk etmez Tıpkı ishal için bir ilacı içip de ishal eder mi veya etmez mi diye şüphe eden,bir kimse gibi Bu kimsenin şüphesi, o ilaçtaki ishal ediciliğin şartlarının meydana gelmesinden şüphe etmektir Halin, vaktin, ilacın karışımı, şişelerin güzelce yapılması ve tesiri itibariyle bu şüphe ortaya çıkar Bu ve benzerler tevbeden sonra korkmayı ve şüphesiz tevbe´nin kabulünde de şüphe etmeyi gerektirir Nitekim tevbe´nin şartları bahsinde, eğer Allah dilerse bu durumun izahı gelecektir

16) Künyesi el-Anzî el-Basrî´dir Âbid bir kimseydi Birkaç kişiyle birlikte
Haccac´tan kaçarak Kabe´ye sığınmış, fakat Haccac onları tutup öl
dürmüştür

17) Künyesi Ebû Ya´lâ el-KûfTdir Değerli bir fakihtir H 119 da vefat
etmiştir
18) Abdurrahim b Yahya ed-Dimeşkî el-Esved diye tanınır
Tevbenin alametleri (işaretleri) sekiz tanedir:
Geçmiş günahlardan pişmanlık
Terkedilmiş farz ibadetleri kaza etmek
Bir daha günaha dönmemek
Üzerinde kul hakkı varsa ödemek
Hasımlarla helalleşmek
Günah işlemekte nefsini isyana alıştırdığı gibi, taatlerin de acılığını tattırmak
Nefsi zevklerin yolunda semizleştirdiği gibi hak yolunda zayıflatmak
Günahlara buğz etmek, hatırlayınca istiğfar etmek ve kimseye söylememektir
Şu bir gerçektir ki, Allah-u Zülcelal' in rızasına vasıl olmak, nasuh bir tevbe yapmak ve bu tevbenin gereklerini yerine getirmekle mümkündür
Peygamber Efendimiz (SAV) şöyle buyurmuştur:
"Nefsim elinde olan Allah' a yemin ederim ki; siz günah işlememiş olsaydınız, Allah sizi helâk eder, yerinize günahkâr bir kavmi getirirdi Onlar günah işleyip affolunmak dilerlerdi" (Müslim, Tevbe: 11)


Tevbe Kalbin Manevi Uyanışıdır

Tevbe, Allah-u Zülcelal’ in çok büyük bir merhamet kapısıdır Allah-u Zülcelal kullarına iman nimetinden sonra büyük bir nimet olan tevbe nimetini nasip etmiştir Tevbe, günahlar ve kötü alışkanlıklar üzerinden ayrılıp pişman olmuş bir kalple bir daha günah işlememeye niyet etmektir
Çünkü Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Kalpten samimi bir şekilde tevbe ederek Allah’a dönün” (Tahrim; 8)
İnsan, şeytanın sermayesi olan günahları terkederek Allah-u Zülcelal’ e dönmelidir Çünkü kurtuluşun bundan başka çaresi yoktur Niketim Allah-u Zülcelal başka bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Ey Mü’minler! Hepiniz Allah’a tevbe ediniz ki, kurtuluşa erebilesiniz” (Nur; 31)
İnsanın tevbe etmesi, kalbinin manevi olarak uyanmasının alametidir Manevi olarak uyanmaya başlayan kimse de:
Nefsinin acizliğini hatırlayınca boynunu büker
Günahlarını hatırlayınca, hemen tevbe eder
Dünyayı hatırlayınca, düşünüp ibret alır
Ahireti hatırlayınca sevinir
Allah-u Zülcelal’ in kudret ve azametini hatırlayınca da ürperir

Tevbe-i Nasuh (Hakiki Tevbe)

Tevbe-i nasuh, insanın hem zâhirî, hem de bâtınî olarak tevbe etmesidir Gizli ve aşikâr, sahibi üzerinde günahların iz ve tesirlerinden bir iz ve leke kalmamasıdır Tevbe-i nasuh yapmak kime nasip olursa dünya ve ahirette bahtiyar olur Allah-u Zülcelâl tevbe-i nasuh hakkında şöyle buyurmuştur:
"Ey iman edenler! Tam doğru ve temiz (bir) kalple sahih bir tevbe ile (bir daha günaha dönmemek şartıyla) Allah'a tevbe edin Böyle yaptığınız takdirde olur ki, Rabb'iniz günahlarınızı örter Sizi, altından ırmaklar akan cennetlerine kor" (Tahrim; 8)
İşte bu öyle bir tevbedir ki, insanı günahına rağmen cennete sevkeder Nasuh tevbesi ile tevbekâr olan kimsede ne açık, ne de gizli günahtan eser kalmaz Samimi bir şekilde tevbe eden hep Hakk ile meşgul olduğu için nasıl akşamladığına ve sabahladığına aldırış etmez
Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede:
“ Tevbe eden, inanan ve yararlı iş yapan, sonra doğru yola giden kimseyi bağışlarım” (Taha; 82) buyurmuştur

Muhammed Konyevi

Tevbe Merhamet Kapısıdır

Tevbe, Allah-u Zülcelal' in kullarına açmış olduğu çok büyük bir merhamet kapısıdır İnsanın pişmanlık duyarak samimi bir şekilde yaptığı bir tevbe, kendisi için kurtuluştur Onun için Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede: “Ey Müminler! Hep birlikte Allah'a tevbe edin ki, kurtuluşa eresiniz” (Nur; 31) buyurmuştur
İnsan ne kadar ibadet yaparsa yapsın, Allah-u Zülcelal' in hakkını yerine getiremez Çünkü yapılan taat ve ibadetler dahi insan için sanki bir hata gibidir Cüneydi Bağdadi (KS): “Allah-u Zülcelal' e karşı hata olarak secdelerim yeter” demiştir
Onun için başında ve içinde tevbe olmayan ibadetin bir değeri yoktur Akıllı olan her insan, tevbe ile kendisini Allah-u Zülcelal' e sevdirmelidir Çünkü tevbe, Allah-u Zülcelal' in yanında çok kıymetlidir Hz Ali (RA) demiştir ki; “Allah-u Zülcelal' e en sevimli gelen ses:
“Ya Rabbi!" diyerek günahlarından tövbe etmek için seslenen kulun sesidir”
İnsan, tevbe ederek, yüzünü Rabbine dönmüş ve O' nu hoşnut etmiş olur Onun için Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede: “Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah' a dönün” (Tahrim 8) buyurmuştur
Peygamber Efendimiz (SAV), 'de bir hadis-i şeriflerinde; “Ey insanlar! Allah'a tevbe edin ve O' ndan bağışlanma dileyin Doğrusu ben, günde yüz defa tevbe ediyorum” (Müslim) buyurmuştur
İnsan tevbe etmekle, Allah-u Zülcelal' i ferahlandırdığı gibi, en büyük düşmanı olan şeytanın da belini kırmaktadır Rivayet edildiğine göre, şeytan demiştir ki; “Ben günah yaptırmak suretiyle ademoğlunu helak ettim, oda bu günahlardan tevbe etmekle beni helak etti”
Buradan da anlaşıldığı gibi, kişi tevbe ederek şeytanın yanından ayrılıp, Rabbine dönerek, hem düşmanını kahretmiş olur, hem de Allah-u Zülcelal' i ferahlandırmış olur
Peygamber Efendimiz (SAV) bir hadis-i şeriflerinde; “Kulunun tevbesi ile Allah' ın hoşnut olması (ve ferahlanması), bir kişinin yiyecek ve içeceği devesi üzerinde olduğu halde, ıssız bir çölde giderken onu elinden kaçırması ve bulmaktan umudunu kesip üzüntülü bir şekilde bir ağacın altına gelerek yan üstü yatarken, işte tam bu esnada devesini yanıbaşında görmesi üzerine, hayvanın yularından yapışarak ve aşırı sevincinden şaşırarak duyduğu sevinçten daha fazladır” (Buhari, Müslim) buyurmuştur
İşte tevbe insan için böyle kıymetli ve kurtarıcı bir ameldir Bu kıymetli olan ameli terkedip, “Ben ne yaptım ki, tevbe edeyim” demek, çok yanlıştır Bizim Peygamberimiz (SAV), günahtan masum olduğu halde günde yüz sefer (bir rivayete göre de, yetmiş sefer) tevbe ediyordu da, biz ondan daha mı iyi bir haldeyiz?
Onun için, kendimizi bu kıymetli amelden mahrum etmememiz ve şeytanı kahredip, Allah-u Zülcelal' i sevindirmemiz lazımdır

Emekdar Üye 08 Nisan 2009 10:29

Tevbe edersek günahlarımız silinir mi
 
Değerli Kardeşimiz;

İnsan hem iyilik hem de kötülük yapmaya uygun yaratılmıştır Onun için zaman zaman isteyerek veya istemeyerek günahlara girebiliyor Bu konuda Kur’anı Kerim de, “Allah, kendisine şirk koşulmasının dışındaki istediği kimselerin bütün günahlarını bağışlar(Nisa Süresi,48;116)” buyurarak hangi günah olursa olsun affedebileceğini bildirmektedir

Kitaplarımız da canı gönülden yapılan tövbenin Allah tarafından kabul edileceği ifade edilir Nitekim Allah’u Teala, “Ey iman edenler, nasuh tövbe ile tövbe edin ki Allah da sizin kabahatlerinizi affetsin ve altlarından ırmaklar akan cennetlerine koysun” (Tahrim Suresi, 8) buyurarak yapılan tövbelerin kabul edileceğini beyan eder Ayette geçen nasuh tövbe ise şöyledir:

1-Allah’a karşı günah işlediğini bilerek, bu günahtan dolayı Allah’a sığınmak ve pişman olmak

2-Bu suçu işlediği için üzülmek, Yaratıcıya karşı böyle bir günah işlediğinden dolayı vicdanen rahatsız olmak

3-Bir daha böyle bir suça dönmeyeceğine dair bir karar içerisinde olmak

4-Kul hakkını ilgilendiriyorsa onunla helalleşmek

Bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmuş Nasuh tövbe şudur:

-Günahlara pişmanlık

-Farz ibadetleri yapmak

-Zulüm ve düşmanlık yapmamak

-Kırgın ve küskünlerle barışmak

-Bir daha o günaha dönmemek üzere karar vermek

İnşallah bu şartları yerine getirirsek Allah’ın tövbelerimizi kabul edeceğinden ümitli oluruz Ancak insan her zaman korku ve ümit içerisinde olmalı Ne ibadetlerimize güvenip övünebiliriz Ne de günahlarımızdan ümitsizliğe düşebiliriz Ben çok iyiyim, bu işi hallettim demek ne kadar yanlışsa; ben bittim, beni Allah kabul etmez demek de o kadar yanlıştır Ayrıca, suçunu anlayıp tövbe edip, Allah’a sığınmak da büyük bir ibadettir Günah işleyipte daha sonra tevbe ederim gibi bir düşünce de yanlıştır

Manevî Kirlerden Arınma Yolu: Tövbe

Sözlükte “Allah’a dönüş ve yöneliş” anlamına gelen tövbe, dini terim olarak “günahtan Allah’a dönme” anlamıyla meşhur olmuştur1

İmam Gazalî, İbn Arabi, İbn Hacer gibi İslâm âlimleri tövbeyi farklı şekillerde tarif etmişlerdir2

Biz burada tövbeyi açık ve anlaşılır bir tarzda tarif edecek olursak şöyle diyebiliriz: Tövbe; yapılan kötülüğü, işlenen günahı veya kabahati günah olduğunu bilip, onu bırakıp terk ederek Allah’a dönmek, O’ndan affetmesini, bağış lamasını dilemek, yaptıklarından pişman olduğunu da belirterek yalnız Allah’a yal varmak demektir

1 Tövbenin Önemi:

Sevgili Peygamberimiz (sas) bir hadis-i şeriflerinde: “Bütün Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir” (İbn Mâce, Zühd, 30) buyurmaktadır Başka bir hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz: “Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı” (Müslim, Tevbe, 9, 10, 11) buyurmuştur

Bu zikrettiğimiz hadislerden de anlaşıldığı üzere, insan, günah ve sevap işleme özelliğinde yaratılmış bir varlıktır Günah işlemek, insanı meleklerden ayıran bir özelliktir Bilindiği gibi melekler nurdan yaratılmış olup, asla Allah’a karşı gelmeyen, günah işle me yen varlıklardır

İslâm fıtrat dinidir İslâm’da insanın günah işleyebileceği kabul edilmiş ve bundan korunma ve kurtulma yolları insana öğretilmiştir İşte yapılan kötülükten, işlenen günah ve kabahatten kurtulup manevi kirlerden temizlenme yolu tövbedir Tövbe ile insan, yapmış olduğu günah ve kusurlar dan kurtulup o günah ve hataları hiç yapmamış gibi tertemiz olur Nitekim bu hususta Peygamber Efendimiz, “Günahtan tam dönen ve tövbe eden, o günahı hiç işlememiş gi bidir” (İbn Mace, Zühd 30) buyurur

Yüce Allah kullarını tövbeye çağırmakta ve şöyle buyurmaktadır: “Ey müminler! Hepiniz toptan Allah’a tövbe ediniz ki, felaha edesiniz” (Nur, 24/31) Başka bir ayette ise Yüce Al lah, Peygamberine şöyle buyurur: “De ki: “Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Al lah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz Allah dilerse bütün günahları mağfiret eder Çünkü O, çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır” (Zümer, 39/53)

Bu ayette Yüce Allah, Peygamberine, günahkâr kullara, Allah’ın rah metinden umut kesmemelerini söylemesini emrediyor Çünkü çok bağışlayan, çok acıyan Allah, dilerse bütün günahları bağışlar Bundan dolayı kullar, Allah’ın azabı gelmezden önce Allah’a yönelmeli, O’na teslim olmalı, şirki ve bütün günahları bırakmalıdırlar

Bir rivayete göre, çok günah işlemiş olan bazı müşrikler, Müslüman oldukları takdirde günahlarının affedilip edilmeyeceğini Hz Peygambere sormuşlar ve bunun üzerine bu ayet inmiştir3 Bu ayet, bütün insanları tövbeye ve İslâm’a yöneltmekte, Müslüman oldukları takdirde Allah’ın, onların bütün günahlarını affedeceğini bildirmekte, günahkârlara umut kapılarını ardına kadar açmaktadır

Kullar ne kadar günah işlemiş olurlarsa olsunlar, umutsuzluğa kapılmadan Allah’a yönelip tövbe ederlerse Allah onları affeder Bu ayetler yanında kulları umutsuzluktan kurtarıp tövbeye yönelten çok hadis vardır (Bkz: Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Tevbe 46, 47)

Günah ruhun kiri, tövbe ise cilasıdır Günahta ısrar, kulun ruhunu iyice bozar Onun için Mevlânâ Celâleddin Rûmî de her insanı, her ne durumda olursa olsun mutlaka günah bataklığından tövbenin aydın düzlüğüne şöyle çağırmaktadır:

Gel, gel, ne olursan ol, yine gel! Kâfir, Mecusî, putperest de olsan gel! Bizim bu dergâhımız umutsuzluk dergâhı değildir Yüz bin kere tövbeyi bozmuş olsan da yine gel!

Yüce Allah, Tahrim suresi 8 ayette: “Ey inananlar, tövbe- i nasûh ile Allah’a tövbe ediniz Umulur ki Rabbiniz, kötülüklerinizi örtüp temizler ve sizi içinden ırmaklar akan Cennetlere yerleştirir” buyurmaktadır Bu ayette kastedilen nasûh tövbesi nedir?

KuM TaNeSi 08 Nisan 2009 10:44

Günaha Karşı Tevbe
 
İNSAN GÜNAH işleyebilen bir varlık “Benim günah işlemem mümkün değil” diyebilen hiç kimse bulunmuyor Her insan, şu veya bu şekilde, az veya çok, günah çukuruna yaklaşıyor, bazen de içine düşüyor

Bizler, akıl ve kalb dengesi içinde hayatımızı sürdürüyoruz Fakat, insan sadece akıl ve kalbden ibaret olmadığı için, başta nefis olmak üzere baskın duygular, söz dinlemez hisler, önü alınmaz hevesler ve karşı konulmaz vehimler altında, bazen farkında olarak veya olmayarak irademize söz geçiremiyor ve günah işliyoruz
İşin aslına bakılırsa, Yüce Allah bizi kendisine yaklaştırmak, bizi kendisine muhtaç etmek, bizi kendisine çekmek için birbirinden farklı, değişik vesileler yaratmış Meselâ, acıkma gibi bir duygu verip, bizi rızka muhtaç etmiş, Rezzak olduğunu göstermiş ve bizi bu yolla Kendisine bağlamış Biz de kul olarak bütün ihtiyaçlarımızı O’ndan istemiş, O’nu Rezzak olarak bilmiş, gerçek anlamda rızık verici olarak O’nu tanımışız Demek ki, Rezzak ismi, acıkmamızı gerektiriyor

Aynı şekilde, biz günahkârız, Allah bağışlayandır Biz hata işliyoruz, Allah affedendir Biz isyana kapılıyoruz, Allah mağfiret edendir Biz tevbe ediyoruz, Allah tevbemizi kabul edendir Allah Gafûr’dur, Afuvv’dur, Gaffâr’dır, Tevvâb’dır İşlediğimiz günahlar bizi Allah’ın bu isimlerine götürüyor, bizi O’na yöneltiyor Böylece Allah’ı Gafûr ve Gaffâr isimleriyle tanımış oluyoruz Bediüzzaman’ın dediği üzere, ‘Gaffâr ismi günahların vücudunu ve Settâr ismi kusurların bulunmasını iktiza ediyor’ Açıkçası, günah işlensin ki Allah’ın Gaffâr ismi tecelli etsin; kusur edilsin, hata yapılsın ki, Allah da kulunun kusurunu yüzüne vurmayıp örterek Settâr olduğunu göstersin
Bir hadisinde, sevgili Peygamberimiz bu tatlı gerçeği ne de güzel dile getiriyor:

“Nefsim kudret elinde olan Zât’a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helâk eder; sonra günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi”1
Ne kadar günah, o kadar tevbe
İnsan nefsine aldanır, şeytana kanar, hislerine hâkim olamaz, iradesine söz geçiremez de, sonunda bir günah işler, ardında da yaptığına, yapacağına bin pişman olur ve tevbe üstüne tevbe eder İşte, kulun günah işlemiş de olsa tevbe ile Rabbine rücu ettiği bu hal, hadislerden öğrendiğimize göre, Cenâb-ı Hakk’ı hoşnut etmektedir

Ebû Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
“Resûlullah aleyhissalâtü vesselâm Rabbinden naklen buyurdular ki:
Bir kul günah işledi ve ‘Yâ Rabbi, günahımı affet!’ dedi
Hak Teâlâ da, ‘Kulum bir günah işledi; arkadan bildi ki günahları affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır’ buyurdu
Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve ‘Ey Rabbim, günahımı affet!’ dedi
Allahu Teâlâ da, ‘Kulum bir günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır’ buyurdu
Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve ‘Ey Rabbim, beni affeyle!’ dedi
Allahu Teâlâ da, ‘Kulum günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi olduğunu bildi Ey kulum, dilediğini yap, ben seni affettim’ buyurdu”2

Büyük hadis âlimi İmam Nevevî, bu hadisten şu hükmü çıkarır:
“Günahlar yüz kere, hatta bin ve daha çok kere tekrar edilse de kişi her seferinde tevbe etse, tevbesi makbuldür Veya bütün günahlar için bir tek tevbe etse bile, yine tevbesi sahihtir”

Bir hadiste de, istiğfar eden kimsenin günde yetmiş defa günahını tekrar etse bile, ‘günahında ısrar etmiş’ sayılmayacağı belirtilir3
Hz Ali’nin bu konuya getirdiği açıklama daha ilginçtir:
“Beraberinde kurtuluş reçetesi olduğu halde helâk olan kimsenin durumuna hayret ediyorum O reçete de istiğfardır”
Zaten Gaffâr ve Tevvâb isimleri, ‘çok çok bağışlayan, tevbeleri çok çok kabul eden, her günah işleyişte istiğfar edeni affeden, her tevbe edişte tevbe edenin tevbesini kabul eden’ anlamına geliyor Şayet Cenâb-ı Hak kulunu hayatı boyu sadece bir sefere mahsus olmak üzere affedecek olsaydı, ondan sonra insana günah işleme imkânı ve fırsatı vermemesi gerekirdi Yani, Allah affetmek istemeseydi, bize af isteme duygusunu vermezdi

Diğer taraftan, Cenâb-ı Hakk’ın günahları bağışlaması O’nun fazlı, lütfu ve ikramıdır Hadiste de ifade edildiği gibi, günahı sebebiyle cezalandırması ise adaletinin tecellisidir Said Nursî’nin belirttiği üzere, “Cenâb-ı Hakk’ın günahkârları affetmesi fazldır, tâzib etmesi [azap ile cezalandırması] adldir”

Efendimizin(asm) dizi dibinde yetişen sahabe nesli bu ince noktayı çok iyi kavramıştı Allah’ın yüce isimlerini mükemmel mânâda hem çok iyi anlamışlar, hem de hayatlarına yansıtmışlardı Rivayet ettikleri hadislere bakınca, bu eğitimin seviyesini ve anlayışlarının kapasitesini farketmek hiç de zor değildir

Meselâ, kulun günahı ne kadar çok olursa olsun ve kul ne kadar af dilerse dilesin, hiçbir zaman isteğinin karşılıksız kalmayacağını, Hz Enes haber veriyor
Enes radıyallahu anh, “Ben Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellemi şöyle buyururken dinledim” diyor

“Allahu Teâlâ [buyurdu ki]: Ey Âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden af umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun, onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım Ey Âdemoğlu! Günahların gökleri dolduracak kadar olsa, sen Benden bağışlanmanı dilersen, günahlarını affederim Ey Âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen, fakat Bana hiçbir şeyi ortak koşmamış, şirke bulaşmamış olsan, Ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım”4
Peygamber Efendimiz de, bir hadisinde, kulun işlediği günahtan dolayı tevbe edip Rabbine dönmesini çöl ikliminde yaşayan, çöle çıkınca varı yoğu devesi olan bir insanın üzüntüsünü ve sevincini dile getirerek bize şöyle anlatır:

“Öyle bir kimse ki, çorak, boş ve tehlikeli bir arazide bulunuyor Beraberinde devesi vardır Devesinin üzerine de yiyecek ve içeceğini yüklemiş Derken uyur Uyandığında bir de bakar ki, devesi gitmiş Devesini aramaya koyulur Bir türlü bulamaz Açlıktan ve susuzluktan perişan bir vaziyette iken kendi kendine şöyle der: ‘Artık ilk bulunduğum yere gideyim de, ölünceye kadar orada uyuyayım’ Gider, ölmek üzere başını kolunun üzerine koyar Bir ara uyanır Bakar ki, devesi yanıbaşında duruyor Bütün azığı, yiyeceği ve içeceği de devesinin üzerindedir İşte Allah mü’min kulunun tevbe ve istiğfarı ile, böyle bir durumda olan kimsenin sevincinden daha fazla sevinç ve lezzet alır”5
Anne çocuğunu ateşe atar mı?
Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti, şefkati ve merhameti sonsuzdur Bütün kullara yeter, bütün bir âleme kâfi gelir Kendini tanıyan, fakat günahtan elini çekemeyen, nefsinin eline esir düşmüş kullarını kendi hâline bırakmaz Bir başka deyişle, Cenâb-ı Hak kendisine yönelen kulunu çeşitli vesileler yaratarak onu rahmet iklimine çeker Yani, Allah kulunu cezalandırmak için yaratmamış, bir fırsatını yakalayıp da onu Cehenneme atmak için dünyaya göndermemiş İnsan nasıl kendi çocuğunu hatasından dolayı ateşe atmazsa, Yüce Allah da kendisini Rab olarak tanıyan kullarından sonsuz merhametini esirgemez, onları Cehenneme atmaz

Hazret-i Ömer Saadet Asrında şahit olduğu bir olayı anlatırken, bu hususta Efendimizin müjdesini bize de ulaştırıyor
Bir savaş sonrasıydı Esirler arasında çocuğundan ayrı düşmüş bir kadın da vardı Kadıncağız çocuğuna olan özlemini gidermek için gördüğü her çocuğu kucaklıyor, bağrına basıyor ve emziriyordu Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem çevresindekilere:
“Bu kadının kendi çocuğunu ateşe atacağına ihtimal veriyor musunuz?” diye sordu
“Asla, atmaz” dediler
Bunun üzerine Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem, ”İşte Allahu Teâlâ kullarına bu kadının yavrusuna olan şefkatinden daha merhametlidir” buyurdu6
Hadis-i şerifler Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz mağfiretini ve rahmetini anlatıyor Aynı şekilde, şaşmaz bir prensip olarak âyet-i kerimeler, genel ölçüleri verdikten sonra önemli bir noktayı hatırlatıyor O da, kulluk şuurunu zedelememek, kulun Rabbine olan saygı sınırını taşmamaktır Tevbe, istiğfar ettikten sonra, nasıl olsa Allah affeder deyip suç işlemeyi sürdürmemeli ki, kulluk sırrı kaybolmasın Kur’ân bu gerçeğe şöyle işaret eder:
“Onlar çirkin bir günah işledikleri veya herhangi bir günaha girerek kendilerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlarlar ve günahlarını bağışlaması için O’na niyazda bulunurlar Günahları ise Allah’tan başka affedecek kim vardır? Ve onlar işledikleri günahta bile bile ısrar etmezler”7
Günahla manevî yükseliş
Kul işlediği günahtan dolayı Allah’a daha ciddi olarak sığındığı ve daha ihlaslı bir şekilde yöneldiği takdirde, manevî bir yükselişe de geçebilmektedir Kur’ân bu gerçeği ‘günahların sevaba dönüştürülmesi’ şeklinde anlatmaktadır

“Ancak tevbe eden ve güzel işler yapanlar bundan müstesnadır Allah onların günahlarını silip yerlerine iyilikler verir Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir”8
Cenâb-ı Hak, suç ve günahlarını itiraf eden, pişmanlık duyan kimselerin hem günahlarını bağışlıyor, hem de günahların yerini sevapla dolduruyor, böylece günah yerini sevaba bırakıyor, günah sevapla yer değiştiriyor Bu sırdandır ki, bazı hadis âlimleri, “Birtakım günahlar vardır ki, mü’min için birçok ibadetten daha faydalıdır” derler
Herkes hata işleyebilir, hatta herkes mutlaka hata eder, günaha girer Fakat günahkârların da hayırlısı vardır Bu hayrı Efendimiz şöyle ifade eder:
“Her insan hata işler; ama hata işleyenlerin en hayırlısı, çok tevbe edenlerdir”9

Hata işleyenlerin tevbeleri ile hayırlı bir insan olmalarının ötesinde, bir de Allah’ın sevdiği bir kul olma mertebesine yükselmeleri sözkonusudur Kur’ân’ın gösterdiği bu müjde, İslâm’ın insana sunduğu en tatlı müjdelerden biridir:
“Muhakkak ki, Allah çok çok tevbe edenleri ve temizlenenleri sever”10
Peygamber Efendimiz, bu âyeti şöyle tefsir ederler:
“Şüphesiz Allah, tekrar tekrar günah işlediği halde üst üste tevbe eden kulunu sever”11
Bu sevginin gerçek şuurunda olan Peygamberimiz, hiçbir günahı olmadığı, günahlara karşı korunduğu halde, günde yetmiş kere, bazı zamanlar yüz kere tevbe ve istiğfar ederdi Çünkü, istiğfarın içinde ‘mahbubiyet’ mertebesi ve sevinci vardır

Ancak, bu müjdeyi yanlış bir tarafa çekerek, “Madem günahlar sevaba dönüşebiliyor, önce günah işleyip sonra da tevbe etsek olmaz mı?” gibi cerbezelerle meseleyi istismar etmemek de gerekir

Böyle bir yaklaşım, herşeyden önce, kulluk edebine aykırıdır Bu durum, hâşa, Allah’ı imtihan etmek, dinî hükümleri ciddiye almamak sayılır ki, işin sırrını kavramamak olur Böyle bir istismara karşı, birçok âyette af yetkisinin Allah’a ait olduğu, Allah’ın istediğini bağışlayacağı, istediğini azaba çarptıracağı bildirilerek, havf-reca muvazenesine, ümit-korku dengesine dikkat çekilir

Kaldı ki, “Nasıl olsa tevbe ederim” düşüncesiyle günaha dalan kimse tevbe etme fırsatı bulabilecek midir, buna ömrü yetecek midir, bir garantisi var mıdır? Veya en önemlisi, davranışları Allah’ın gazabını çektiği halde, Allah kendisine tevbeye dönüş fırsatı verecek midir? Bütün bunların da gözönünde tutulması gerekir
“Farzları yapan, kebireleri işlemeyen kurtulur”
Bütün bunlarla birlikte, özellikle her gün yüzlerce günahın hücumuna maruz kalan mü’minin en mühim meselesi, günahtan kaçınmaya çalışması, günahlı ortamdan uzak durması, günah işlemeye açık olan kapılara yanaşmamasıdır Bir bakıma, ‘def’i şer’ yapması, şerli işlerden uzak kalmasıdır Bu husus bu zamanda çok büyük önem kazanmaktadır Takva sırrına da ancak bu yolla erişilebilir Çünkü bir haramı, bir büyük günahı terk etmek farzdır Bir vacibi işlemek birçok sünnetten daha sevaplıdır Takvanın esas alınmasıyla binlerce günahın hücumuna karşılık bir kerelik yüz çevirme ile, yüzlerce günah terk edilmiş, dolayısıyla yüzlerce farz ve vacip işlenmiş olur Böylece, takva niyetiyle, günahtan kaçınmak maksadıyla çok sayıda salih amele yol açılır Çünkü bu zamanda “Farzları yapan, kebireleri işlemeyen kurtulur”12
Bu kurtuluşu, yani büyük günahlardan kaçınanların nimete, ikrama ve Cennet saadetine ereceklerini Kur’ân haber veriyor:

“Eğer size yasaklanmış günahların büyüklerinden kaçınırsanız, geri kalan günahlarınızı örter ve sizi nimet ve ikramlarımızla dolu olan Cennete koyarız”13
Madem öyledir, “Hayatınızı imanla hayatlandırınız ve ferâizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz”14
1 Müslim, Tevbe 9
2 Buhârî, Tevhid 35; Müslim, Tevbe 29
3 Müsned, 5:130
4 Tirmizî, Daavât 98
5 Müslim, Tevbe 3
6 Buhari, Edeb 19, Müslim, Tevbe 22
7 Âl-i İmran sûresi, 3:135
8 Furkan sûresi, 25:70
9 Tirmizî, Kıyâme 49
10 Bakara sûresi, 2:222
11 Müsned, 1:80
12 Risale-i Nur Külliyatı, 2:1632
13 Nisa sûresi, 4:31
14 Risale-i Nur Külliyatı, 1:5

Mehmet Paksu

KuM TaNeSi 09 Nisan 2009 16:52

Tevbe istiğfar nasıl yapılır
 
Tevbe istiğfar nasıl yapılırSual: İstiğfar nedir?
CEVAP
İstiğfar etmek, (estağfirullah) demektir Tevbe, haram işledikten sonra, pişman olup, Allahü teâlâdankorkmak, bir daha yapmamaya azmetmek, karar vermektir Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Tevbe, günahtan sonra o günahı bir daha yapmamaktır) [İAhmed]

Günahtan hemen sonra tevbe etmek farzdır Tevbeyi geciktirmek de büyük günahtır Bunun için de, ayrıca tevbe etmek gerekir Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah’a tevbe edin!) [Nur 31]

(Allahü teâlâ, tevbe edenleri sever) [Bekara 222]

(Allah’a tevbe-i nasuh yapınız!) [Tahrim 8]

Nasuh kelimesine 23 mana verilmiştir Bunlardan en meşhuru günahlara pişman olup, istiğfar etmek ve bir daha işlememeye karar vermektir Nasuh tevbesinin ne olduğunu soran zata Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Tevbe-i nasuh, günahkârın işlediği günahtan pişman olması, Allahü teâlâdan mağfiret dilemesi, bir daha böyle bir günah işlememesi demektir) [Beyheki]

İstiğfarın fazileti çok fazladır Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İstiğfar okuyun, imdadınıza yetişirim) [Hud 52]

Pişman olan affedilir
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, günah işleyip pişman olanı, istiğfar etmeden önce affeder) [Taberani]

(Küçük günahlarda ısrar edilirse küçük kalmaz Büyük günahlara istiğfar edilirse büyük kalmaz) [Deylemi]

(İstiğfar eden, günde 70 defa aynı günahı işlese ısrar etmiş sayılmaz) [Tirmizi]

(Günde 70 defa istiğfar edenin, 700 günahı affolur) [Beyheki]

(İstiğfara devam edeni, Allahü teâlâ, dertlerden, sıkıntılardan kurtarır Ummadığı yerden rızıklandırır) [Nesai]

(Bir mümin günah işleyince, melek üç saat bekler, eğer o kimse istiğfar ederse, o günahı yazmaz) [Hakim]

(Günahınız çok olup göklere kadar ulaşsa, pişman olunca, Allahü teâlâ, tevbenizi kabul eder) [İbni Mace]

(Günahlar kalbi paslandırır, karartır Kalblerin cilası ise istiğfardır) [Beyheki]

(Derdinizi ve devasını bildireyim Derdiniz, günahlar, devası da istiğfardır) [Hakim]

(Bir günahkâr, istiğfar eder, sonra bu günahı tekrar yapar, sonra istiğfar eder Üçüncüde yine yapar, yine tevbe ve istiğfar ederse, dördüncü defa yapınca, büyük günah yazılır) [Deylemi]

(Tevbe eden günah işlememiş gibi olur) [İbni Mace]

(Günaha devam edip, dili ile istiğfar eden, Rabbi ile alay etmiş sayılır) [Beyheki]

(Herkes günah işler Fakat günahkârların en iyisi tevbe edendir) [Hakim]

(Günahına pişman olup abdest alıp, namaz kılanı ve günahı için istiğfar edeni, Allahü teâlâ affeder) [Nesai]

(Kıyamette, amel defterinde çok istiğfar bulunana müjdeler olsun!) [Beyheki]

(Elinizden geldiği kadar çok istiğfar edin Çünkü Allah katında kurtuluşunuza bundan daha iyi vesile olacak ve Allahü teâlânın bundan daha çok sevdiği bir şey yoktur) [Hakim]
Tevbe edebilmek, Hak teâlânın büyük nimetlerinden biridir Günah işleme korkusu ile tevbeyi asla geciktirmemelidir! Çünkü, hadis-i şerifte (Sonra yaparım diyenler helak oldu) buyuruldu Yani tevbeyi ve diğer iyi işleri geciktirenler, bu günün işini yarına bırakanlar, aldandı, ziyan etti (İGazali)

Günah, kulun yanında küçük ve kıymetsiz görününce, Allahü teâlâ katında büyük olur Kul küçük günahı büyük görünce, o günah Allahü teâlânın katında küçülür Mümin, iman ve marifetiyle küçük günahları da büyük görür Her günah işleyişte kalbi sızlar Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin, günahını dağ gibi görüp, üstüne düşeceğinden korkar Münafık ise, burnunun üzerine konan ve hemen uçacak sinek gibi görür) [Buhari]

Günah işlediğini bilmek
Şu halde, günah işlediğini bilmek büyük nimettir O kişinin mümin olduğunu gösterir Allahü teâlânın hakkı olan günahları için tevbe etmeli, pişmanlık ve üzüntü duymalı, günahı terk etmeli, kefaret olması için çok sevap işlemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Günah işlediğin zaman, karşılığında onu mahvedecek sevap işle!) [İGazali]

Kul hakkının kefareti için, hak sahiplerine iyilik ve dua etmelidir! Hak sahibi ölmüş ise, o kimseyi rahmetle anmalı, çoluk çocuğuna ve varislerine ihsanda bulunmalıdır! Günahları için istiğfara devam etmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, istiğfara devam edeni, her sıkıntıdan kurtarır, her darlıkta bir genişlik verir ve ummadığı yerden rızıklandırır) [Nesai]

Günah işlemeye devam eden kimse unutkan olur, ahmaklaşır, aklı da azalır Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Günah işleyenin bir aklı gider, bir daha geri dönmez) [İGazali]

Günahların hepsi Allahü teâlânın emrini yapmamak olduğundan büyüktür Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ufacık bir günahtan kaçınmak, bütün cin ve insanların ibadetleri toplamından daha iyidir) [RNasıhin]

Allahü teâlânın gazabı günahlar içinde saklıdır Kişi, bir günah yüzünden büyük azaba maruz kalabilir Yüz bin sene ibadet eden makbul bir kulunu ebediyen Cehenneme koyabilir Mesela iki yüz bin sene itaat eden İblis, kibredip secde etmediği için sonsuz olarak Cehennemlik oldu Âdem aleyhisselamın oğlu, bir adam öldürdüğü için ebedi Cehennemlik oldu Her duası kabul olan Belam-ı Baura, bir günaha meylettiği için imansız gitti Karun zekat vermediği için malı ile helak oldu
Günahım çok, ne yapsam Allah beni affetmez demek doğru değildir Çünkü cenab-ı Hak, tevbe edilen her günahı affeder Bir kâfir, küfrüne tevbe ederse, mümin olur, bütün günahları affolur Bir mümin de Allah’a şirk koşsa, sonra pişman olup tevbe etse Allah affeder Bir âyet-i kerime meali:
(Ey günahta haddi aşanlar, Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin! Zira Allah, bütün günahları affeder O, gafururrahimdir, affı, merhameti çoktur) [Zümer 53]

Kolaylaştırın Güçleştirmeyin!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın rahmetinden ümit kestirip [dinden] nefret ettirenlere Allah lanet etsin! Kolaylaştırın, güçleştirmeyin!) [Nesai]

(Allahü teâlâyı kullarına sevdirin ki, Allahü teâlâ da sizi sevsin!) [Taberani]

(İnsanlara Rablerinden bahsederken, korku ve sıkıntı veren şeylerden söz etmeyin!) [Beyheki]

(Hak teâlâ buyurdu ki, kulumun, günahı göklere kadar yükselse, benden ümit kesmeyip, af dilerse affederim) [Tirmizi]

(İhlasla "La ilahe illallah" diyen Cennete girer İhlasla söylemek, söyleyeni haramlardan alıkoymasıdır) [Taberani]

(Bir kimse, yakînen Allah’ın Rab, benim de Peygamber olduğuma inansa, Cehennem ona haram olur) [Hakim]

(Allahü teâlâ, günahını affından büyük görene şiddetli gazap eder) [Deylemi]

(İyilik ve ibadet edene büyük ecir verileceğini müjdeleyin, nefret ettirmeyin!) [Şir’a]

(Ömründe bir defa Allah’ı anan veya Ondan korkan müslüman Cehennemden çıkar) [Tirmizi]

(Allahü teâlâ buyurdu ki, "Ey kulum, af dilediğin müddetçe, günahlarının çokluğuna bakmadan affederim Günahların bulutlara kadar yükselse de yine affederim Yer dolusu günahla gelsen, yer dolusu mağfiretle karşılarım Yeter ki iman ile gel!") [Tirmizi]

Faydalı Nasihat
Bir âlimin bildirdiği aşağıdaki nasihate uymaya çalışmalıdır!
Fırsat ganimettir Ömrü faydasız işlerle geçirmemeli, Hak teâlânın rızasına uygun şeylere sarf etmelidir! Beş vakit namazı, tadil-i erkan ile ve cemaat ile eda etmelidir! Teheccüd namazlarını elden çıkarmamalı, seher vakitlerini istiğfarsız geçirmemeli, gaflet uykusuna dalmamalı, ölümü ve ahireti düşünmeli, haram olan dünya işlerinden yüz çevirip, ahiret işlerine yönelmelidir! Zaruri olan, dünya kazancı ile meşgul olup, diğer vakitleri, ahireti imar etmekle meşgul olmalıdır! Sözün kısası, masiva sevgisinden korunmalı ve dinin emrine uymakla meşgul olmalıdır! İş budur, bundan gayrisi hiçtir

Belgin 21 Nisan 2009 08:52

RE: GERÇEK TEVBE NEDİR..?GÜNAHLARIMIN AĞIRLIĞI VE KALP DARLIĞI.
 
Rabbim cümlemizden razı olsun..
bende de çok eksikler var kardeşim.. okuya okuya birşeyler öğrenmeye çalışıyoruz inşallah.. Rabbim cümlemizi doğru yoluna iletsin, doğru yolundan ayırmasın..

Belgin 21 Nisan 2009 10:57

RE: Tevbe edilen günahlar ahirette karşımıza çıkacak mı?
 
Rabbim günahlarımızı affeylesin..

Yitiksevda 31 Mayıs 2009 21:15

8.Haftanın Konusu İslam'da Tevbe.
 
Bu hafta " islam'da Tevbe "Konusunu Açalım.....
1- Ayetler ışığında Tevbe .
2-Hadisler ışığında Tevbe.
3-Tarikatlar ve Cemaatlerde Tevbe.
4-Tevbe Duası
5-Tevbeyi Bozma
6:Tevbe Nasıl edilir bir kelimedenmi mevcut
Bu Hafta Tevbe konularının detaylıca masaya yatıralım.
Konuya Bütün kardeşlerimizin katkısını bekleriz.Kopyala Yapıştır yapmadan kendi bilgimiz kadarıyla, konuyu sabote etmemek,konuyu kişiselleştirip anlamsız kavgalara girmemek şartıyla 1 hafta boyunca konu üzerinde duralım Buyrun Kardeşlerim.....

nuryuzlum 31 Mayıs 2009 22:45

RE: 8.Haftanın Konusu İslam'da Tevbe.
 
tevbe:lugat anlamı itibariyle rucu etmek dönmek demektir.
tevbe:her günah için her nefse mutlaka vacip olan dini bir emirdir.
tevbe:nedamet etmekgünahlardan ve isyandan itaata dönmek gafletten uyanmaktır.
tevbe:kişinin kendinden surur eden günahtan kaçmaya başlaması.ALLAH a uzak olmaktan hakikaten vazgeçip ona yakın olmaya gerçekten azm etmesidir.
tevbe:herşeyden önce kalbte hasıl olacak bir karardır.
tevbe:insanın nefsine ait ayıp ve noksanları araştırmasıdır.
tevbe:kötü sıfatlardan iyi hallere,ALLAH u TEALA nın yasak ettiklerinden emrettiklerine masiyetten taate ve yaradanımızın çirkin gördüklerinden güzel görüp hoşnut olacağı hallere dönmektir.
tevbe:şerden hayra dönüş,günahtan sevaba geçiş,karanlıktan aydınlığa çıkıştır.
tevbe:manevi bir pislik hükmünde olan günah ve masiyyet kirlerini yıkamaktır.
tevbe:günahlara buğz etmek ve hatıra geldikçe istiğfar eylemektir.
tevbe:yolunu şaşırmışın yeniden yola gelmesidir.
tevbe:zuhur eden marifet ve iman nurudur.
tevbe:kulu ilahi cezadan kurtulma yoluna sevkedendir.
tevbe:bir lahzada asiyi muti kılandır.
tevbe:ALLAH a dönmek ve ona sığınmaktır.
tevbe:müslümanın şeytanın elinden kurtulabilmesi için yapmış olduğu mücadeledir.
tevbe:din yolunda ilerleyenlerin ilk adımıdır.
tevbe:kabahatten kabahat olduğu için nedamet ederek vazgeçmektir.
tevbe:suç işleyenlerin pişmanlığının mükafatıdır.
tevbe:ALLAH ın kullarına rahmetidir.

alıntı

Yitiksevda 31 Mayıs 2009 23:09

RE: 8.Haftanın Konusu İslam'da Tevbe.
 
Tevbe kelime anlamı ile geri dönmektir. Tevbe insanların Allah'ın emir ve yasaklarına yerine getirmeyip sonradan pişmanlık duyarak Allah'a dönmesi ve Allah'a dönmeye muvaffak etmek veya onun günahlarını affetmek suretiyle Allah'ın kuluna rahmetiyle affediciliğiyle karşılık vererek dönmesidir.

İyilikler Allah'tan olduğu gibi güç ve kudrette Allah'a aiddir.Güç ve Kudret sahibi olan Allah kulun tevbe etmesini ve uzaklaşmasını karanlıklarından sıyrılarak Allah'a dönmesini sağlayan yine Kudret sahibi Allah'tır.Kul tövbe edip kötülüklerden,haramlardan,kesin bir dönüş ile Allah'a yönelmesiyle,bu huylardan kurtuluşu sağlayabildikten sonrası Allah'ın rahmeti,şefkati,ve affına kalmıştır.

Yitiksevda 31 Mayıs 2009 23:43

RE: 8.Haftanın Konusu İslam'da Tevbe.
 
Allah tövbeleri kabul etmeyeceği onun indindedir. Tek hüküm sahibi Allah dilediğini yapar ve istediği gibi hükmeder.Dolayısıyla istediği tövbeyi vaat ettiği gibi kabul eder, istediğini reddeder.

Doğrusu iman ettikten sonra inkar edip sonra da inkarlarını arttıranların tövbeleri kesinlikle kabul edilmez.(Ali İmran 91) Bu ayeti kerime devamında vereceğimiz diğer ayetle karşılaştırıldığında bu tür tövbelerinin kabul edilmeyeceği anlamı çıkarır.

Allah önce iman edip arkasından inkar edenleri, sonra yine iman edip arkasından inkar edenleri, sonra da inkarlarını arttıranları asla affetmez, onları doğru yola iletmez. (Nisa 137)

Bu ayetler hakkında şu örnek verilebilir, Firavunun boğulması ve tövbe etmesi ile ilgili olarak söylenen sözdür. Önce bu olayı anlatan ayeti okuyoruz Sonunda Firavun boğulmanın eşiğine geldiğinde İsrail oğullarının inandıkları ilahtan başka ilah olmadığına inandım. Ben de ona teslim olanlardan biriyim dedi.
Şimdi mi aklın başına geldi? Daha önce hep Allah'a karşı gelmiş ve bozgunculardan biri olmuştun. (Yunus 91)

Tövbe, insanın ruhu üzerinde etki yapan gerçektir. Bu gerçek insan ruhunun ıslahı onun dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayan insani iyiliğe hazırlar.tövbe şartları gerçekleşince dünya ve ahiret hayatında bütün bedbahtlıkları insana yönelten, onu mutluluk koltuğuna oturmaktan alıkoyan nefsani kötülüklerin giderilmesinde faydalı olur.

Yoksa sürekli kötülük yapıp dururken ölümün eşiğine gelince Şimdi tevbe ettim diyenler ile kafir olarak ölenlerin tevbesi geçerli değildir. Biz böyleleri için acı bir azap hazırladık.(Nisa 18)

Eğer her pişmanlık tövbe ve her tövbenin makbul olduğunu varsaysak dahi kıyamet günü günahkarların durumunu anlatan
Onlar azabı görünce pişmanlığı yüreklerine gömdüler. (Sebe 33) ile daha birçok ayet bunu reddediyor.

Bu ayetlerde günahkarların yaptıklarına pişman oldukları, iyi ameller işlemek için dünyaya geri dönmek istedikleri açıklanıyor ve bu isteklerinin geri gönderildikleri takdirde tekrar kendilerine yasaklanan kötülüklere dalacakları yalancı oldukları gerekçesi ile reddedildiği anlatılıyor.

Yitiksevda 01Haziran 2009 00:12

RE: 8.Haftanın Konusu İslam'da Tevbe.
 
10 - Herhalde sana beyat edenler ancak Allah'a beyat etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükafat verecektir.

Tarikatlarda genel olarak Fetih suresi 10.Ayeti kerimesi Tevbe almak için delil olarak gösterilir.Bu kişiler şeyhin elini tutup hem tarikat alma hem de günahlarından tevbe istiğfar etme anlamında yaparlar.ve delil olarak bu ayeti kerime gösterilir.

Bu ayeti kerime sahabenin Peygamber efendimize biat edenlerin Allah'a biat ettiklerini bildirmek için inmiştir.Ama ne yazıkki bazı kesimler bu ayete binaen kendilerini aynı konumda görerek biat aldıklarını zannederek masum bilgisiz insanlara aracılık ettiklerini zannediyorlar.Bu yetkiyi kimden alıyorlarda tevbe alıyorlar,ve tarikat dinine kabul ediyorlar demekki tarikat islam üzereki islama girenleri birde tarikat dinine almak gerekiyor.bu garip dinde olmayan tavır ve davranışlarıyla kendilerini dinin merkezi görenler elbet hakk ile batılın ortaya çıkacağı günde Allah'a verecekleri hesabı akletmiyorlarmı !!

Şurası bir gerçek ki, insanı yaratan biziz. Ona şahdamarından da yakın olduğumuzdan biz, içinin ona ne fısıldadığını biliriz. (Kaf 50/16)

Kullarım sana beni sorarlarsa, ben onlara yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına karşılık veririm. Onlar da bana karşılık versinler bana güvensinler. Belki olgunlaşırlar. (Bakara 2/186)

Allah'u Teala bizlere apaçık bir şekilde şah damarından da yakın olduğunu bizlere bildirdiği halde halen günümüz tasavvufi çevrelerde aracılar nasıl oluyorda rol alıyorlar?

Fatiha suresinde Yalnız sana ibadet ettiğimiz için yalnız senden yardım dileriz. Ayeti kerimesine bakacak olur isek Tek yardım istenecek Allah'tır.
O halde bu apaçık örnekler var iken birilerini aracı tayin etmeyi dinin neresine koyalım?Uyuyan bu toplumlar daha ne zamana kadar islam'da olmayan bidatler,hurafeler,yalan yanlış bilgiler,atalar,şeyhler,aracılar vs ile islamın özü ile bağdaşmayan ideolojiler,İlahi kaynağımız olan Kuran'i Kerim'den ne kadar uzaklaştığımızın ve bugünkü içler acısı bölünmüşlüğümüzle başkalarının ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değildir.Kuran hakikatlerine yönelmemiz gerekir iken halen şeyhlere,mezheplere, aracılara,vesilecilere, yönelmeler bize bir şey kazandırmadığı gibi alıp götürmektedir.

Yitiksevda 02Haziran 2009 00:05

RE: 8.Haftanın Konusu İslam'da Tevbe.
 
Biz ne elçi göndermişsek Allah’ın iz*niyle sırf kendisine boyun eğilsin diye göndermişiz*dir. Onlar kendi*lerini kötü duruma düşürdükle*rinde sana gelseler ve Allah’tan bağış dileselerdi, Resul de onla*rın bağış*lanması için dua etseydi, Allah’ın tevbeleri kabul ettiğini ve ne kadar merha*metli olduğunu elbette görürlerdi.(Nisa 4/64)

Yanlış bir iş yaptıkları zaman on*ların Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sel*leme gelmeleri, pişman olmaları demektir. Bu bir tevbedir. Allah'tan bağış dilemeleri de is*tiğ*fardır. Hz. Muhammed'in Allah'tan onları bağış*lamasını iste*mesi ise onlar için duada bulun*masıdır. Allah'ın Elçisi‘nin duasını almak pek gü*zeldir.

Burada bir aracılık söz ko*nusu değildir. Allah'ın tevbeleri kabul ettiği ve çok merhametli olduğu zaten pek çok ayette vurgu*lanmaktadır.

SELVER 02Haziran 2009 11:05

RE: 8.Haftanın Konusu İslam'da Tevbe.
 
kardeşlerim tevbe çok büyük birilaç bence
eğerki gafletteyse gönlünüz ve yoksa bir çare dönüp bi bakın geriye
pis nefsinizin çirkinliklerinden arınıp kaldırın ellerinizi göklere ve yalvarın sizi asla terketmeyen rabbinize açın ellerinizi semaya ve ağlayın haykıra haykıra ağlayın tevbe edin
çok tevbe edin çok ağlayın RABBİM ONA AÇILAN ELLERİ GERİ ÇEVİRMEYECEK KADAR C
ÖMERT!...................

SELVER 02Haziran 2009 11:10

RE: 8.Haftanın Konusu İslam'da Tevbe.
 
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Allah’ın öyle sevimli kulları var ki onlar; Allah’a Allah’ın kullarını, Allah’ın kullarına da Allah’ı sevdirirler."

FECR 02Haziran 2009 11:52

RE: 8.Haftanın Konusu İslam'da Tevbe.
 
Tevbe kavramı da Kur'an'ın bazı dejenere edilmiş,yalama olmuş kavramlarından biri haline getirilmiştir maalesef.
Tevbe;geri dönmek,aslına dönmek yani fıtrata-öze dönmek,yapılan hatayı,günahı farkedip terketmek,bırakmak anlamlarına gelir.
Tevbe,insanın hayatında beyaz sayfa açmasıdır,bir anlamda bulunduğu,yaptığı hatayı hayatında silip rektefe yapmasıdır.
Halk tevbeyi nasıl anlıyor,Kur'an nasıl anlatıyor?
Halkın tevbe anlayışı yalama bir anlayıştır.Gençliğinde her türlü fahşayı-kötülüğü yaparken yaşlanınca bu işleri terketmek olarak anlıyorlar.Adam,torun sahibi olmuştur,yaşlanmıştır,artık el ayaktan düşmeye başlamıştır,bir hacca gider gelir,"artık tevbe ettim ben" der işin içinden çıkmaya çalışır.
Tevbeyi sanki günah çıkarma şeklinde anlıyor insanlar.Bazı insanlar da tevbeyi illa bir şeyhin gözetimi altında olması gerektiğini sanarlar.Halk arasında "tevbe aldım,tevbe verdim" gibi ifadeler kullanılır.Bu anlayışlar sakat bir anlayıştır.
Tevbe;yaptığı hatayı,günahı bıraktıktan sonra,o günahı işleyecek gücü olduğu halde yapmamakta direnmesi,sebat göstermesi ve tamamen terketmesidir.
Örnek vererek olayı somutlaştıralım:
Bir adam 50 yaşına kadar içki içmiş diyelim.Bu adam içki nedeniyle hasta olmuş,Doktor "Bir daha içki içersen ölürsün" dedi.Bu adamda içki içmeyi bırakıyor ve çevresine "Ben artık içkiye tevbe ettim" diyor.Bu tevbe gerçek anlamda tevbe değildir.
Bu kişi Allah haram kılmıştır diye içkiyi bırakmıyor,doktor dedi diye bırakıyor.Bu gerçek anlamda nasuh bir tevbe olmaz.
Tevbenin nasuh ve kabul olabilmesinin şartları vardır:
-Yalnızca Allah için bırakacak
-Samimi olacak
-Pişman olacak
-Pişmanlığını hareketlerinde gösterecek
-Hatırlatıkça bıraktığı için Allaha şükredecek.Yoksa adam eski cahiliyye zamandan övgüyle bahsederse o gerçek anlamda tevbe olmaz.("Eskiden bir oturuşta 5 şişe içki içerdim" gibi övünç meselesi yaparsa o işin özlemini duyuyordur.)
-Bir daha o hareketi-fahşayı yapmayacak
-Hayatında sıfırı tüketmeden önce olması lazım.(Firavun gibilerin ölüm anındaki tevbesi kabul olunmaz)
-Tevbe sadece Allaha yapılması lazım.Çünkü günahları bağışlamak yetkisi Allaha aittir.Kulun bağışlama yetkisi yoktur.Bir insan (Şeyh falan) Allah adına kulun günahlarını affedemez.


SAAT: 15:26

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320