Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.PEYGAMBERLER-ASHAB-I KİRAM-ALİMLER.::. > Peygamberler-Ashab-ı Kiram-Alimler > Hz.Muhammed(s.a.v)

Konu Kimliği: Konu Sahibi enderhafızım,Açılış Tarihi:  17 Ocak 2013 (11:36), Konuya Son Cevap : 17 Ocak 2013 (11:36). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 17 Ocak 2013, 11:36   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
evtx Ashabın Gözüyle Hz. Muhammed (s.a.v.)

Ashabın Gözüyle Hz. Muhammed (s.a.v.)

Ashabın Gözüyle Hz. Muhammed (s.a.v.)


Dosya: Word
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

2009–2010 dönemi konferans/panel programlarımızdan biri daha Ankara’da Dergimiz Konferans Salonunda 28 Şubat 2010 Pazar günü gerçekleştirildi.

Konferansımızın konusu “Ashabın Gözüyle Hz. Muhammed (s.a.v.)”, konuşmacımız ise İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dünya Dinleri Kültürü Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Mehmet Mahfuz SÖYLEMEZ’di.1 Konferansa oldukça yoğun bir katılımın olduğu gözlendi.

Konferansın özetini, okuyucularımızın da istifadesini teminen aşağıda veriyoruz:


Aziz dostlar, bugünkü sohbetimizin konusu Ashabın gözüyle Hz. Peygamber, kuşkusuz bu konuyu seçmemizde bir takım nedenler var. Bu nedenlere gelmeden önce isterseniz buradan hareketle bir takım şeyler söylemek istiyorum. Malumunuz günümüzde iki tane Peygamber algısı var. Bir anlayışa göre Hz. Peygamber (sav) nurdan yaratılmış, gölgesi bulunmuyor, yürüdüğü zaman ayak izleri yok, muhatabının yanında durduğu zaman muhatabının zihnini okuyabiliyor, ne düşündüğüne, içinden ne geçirdiğine muttali oluyor, bir mekândan başka bir mekâna, farklı bir varlık olması hasebiyle geçiş yapabiliyor, çoğu zaman hiçbir şey yemiyor, hiçbir şey içmiyor, yemeden içmeden varlığını sürdürebiliyor, ölmüş olmasına rağmen tasarrufu devam ediyor, rüyalarımıza giriyor, rüyalarımızda yanlışlarımızı düzeltiyor ve bizi farklı yerlere, farklı yönlere kanalize edebiliyor. Böyle uç bir peygamber anlayışı var. Bunun karşısında bir başka uç daha var. Bu uca göre de Hz. Peygamber (sav) tamamen sıradan bir peygamberdir, sözlerinin hiçbir değeri ve kıymeti yoktur, tabiri caizse postacıdır, görevi Kur’an-ı Kerim’i getirmektir. Bunun için bu anlayışa göre, Kur’an İslam’ı esastır. Kur’an İslam’ı nedir? Kur’an İslam’ı içinde peygamberin bulunmadığı, peygamberin peygamberlikten uzaklaştırıldığı ve peygamberin tamamen yok olduğu bir İslam’dır. Ashaba göre Hz. Peygamber (sav) bir beşerdir. Hz. Peygamber (sav) bir insandı ve yetimdi. Gökten zembille inmiş biri değildi. Bir anaya sahipti, bir babaya sahipti, bir coğrafi mekânda hayatını sürdürdü ve annesini babasını bir süre sonra da yitirdi. Yitirmesinin kuşkusuz illeti var. Ama en büyük illeti kendi ifadesiyle şuydu; “Beni Rabbim eğitti” diyordu. Hz. Aişe’nin ifadesiyle diğer insanlara benzer bir insandı. Hz. Peygamber (sav) öyle bir insandı ki, o insanlardan asla ayrılmayan, ayıramadığımız bir insandı. Hz. Peygamber (sav)’in beşerliğini gösteren birçok örnek var. Örneğin korumaya muhtaç bir insan. Hz. Peygamber (sav) öyle bir beşer ki evlat acısını hissettiğinde gözleri yaşarıyor, ağlıyor. İbrahim vefat ettiği zaman Peygamberimizin ağladığını görenler diyorlar ki; “Ey Allah’ın Rasulü! Sende mi ağlıyorsun?” Hz. Peygamber (sav) diyor ki; “Ben bir beşer değil miyim?” Beşer evladını kaybettiği zaman gözleri yaşarır. Ama biz feryadı figan etmeyiz diyor Hz. Peygamber (sav). Hz. Peygamber (sav) namazı kılmayı unutabilecek kadar beşer, Hz. Peygamber (sav) eşleriyle sorun yaşayacak kadar beşer, mesela eşleriyle sorun yaşadıktan sonra Hz. Peygamber (sav)’in evini terk etiğini ve yirmi dokuz gün evine hiç uğramadığını hepimiz zaten biliyoruz. Hz. Peygamber (sav) çarşıda pazarda gezen bir beşer. Mekkeli müşrikleri hatırlarsanız Hz. Peygamber (sav)’i en çok bunun için eleştiriyorlar. “Nasıl bir peygamber çarşıda pazarda dolanıyor” diyorlar. Bir gün Hz. Peygamber (sav) torunlarını seviyor, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i. Dışarıdan gelen bedevinin biri bunu görünce çok yadırgıyor. Diyor ki: “Sende mi çocuklarını seviyorsun ey Allah’ın Rasulü? Vallahi bende de bilmem kaç tane çocuk var. Ben onların hiçbiriyle uğraşmam, hiç birine bakmam, hiçbirini sevmem.” diyor. Hz. Peygamber (sav)’in ona söylediği şey, yüreğinde merhametin olmadığıdır. Hz. Peygamber (sav) şakalaşmayı sevdiği gibi şakalaşıldığı zaman, şakayı tebessümle karşılayan bir zat idi. Kızıyor, öfkeleniyor Peygamber Efendimiz… Maişet derdinde evini geçindirmeye gayret eden bir babadır. Aynı zamanda dava adamıdır, düşünce adamıdır. Hz. Peygamber (sav)’in sürekli ashabın içerisinde olduğunu görüyoruz. Hayatının tamamı sahabelerle neredeyse hemhal’dır. Savaş meydanındadır, elinde kılıcı vardır, savaş meydanında yaralanabilecek kadar, yanağı kanayacak kadar, işkence çekecek kadar, dişini kaybedecek kadar insandır Hz. Peygamber (sav). Hz. Peygamber (sav) abit’tir. İbadetle iştigal eden bir insan. Hz. Peygamber (sav) dolayısıyla, gerçekten, o insanların içerisinde, onlardan çok daha fazla yaşayarak aslında İslam’ı anlatıyor, İslam’ı yaşıyor. Beşer olan Hz. Muhammed’i örnek alıyorlar. Eğer böyle olmamış olsaydı, sadece diliyle anlatmış olsaydı, diliyle aktarmış olsaydı, bütün gücünü kuvvetini diline vermiş olsaydı, Hz. Peygamber (sav)’in emin olun, o kadar başarılı olduğunu göremezdiniz. Size bir hikâye anlatayım. Çok hoşuma gidiyor benim. Ebu Hanife ile alakalı. Kufe Mescidinin kapısında, bir hanımefendi elinde oğluyla içeriye, Ebu Hanife’nin yanına gelir. Ebu Hanife’ye der ki; “Hocam, bu bizim oğlan bal hastası, sürekli bal yiyor. Bal da kendisine çok zararlı ve ben de bir türlü onu bu hastalığından uzaklaştıramadım. Sen ona bir nasihat etsen belki bir işe yarar.” diyor. Ebu Hanife dönüyor, çocuğa bakıyor, hanıma bakıyor. Evladım götür bunu, kırk gün sonra getir. Kırk gün sonra Ebu Hanife’nin çocuğa nasihati şudur. “Evladım bal yeme, sana zararlıymış, sen aklı başında bir çocuksun, niye bal yiyorsun ki?” diyor. Çocuk “tamam hocam bundan sonra bir daha bal yemeyeceğim” diyor. Ve gidiyor gerçekten de bal yemiyor. Bu olay annesinin çok dikkatini çekiyor. Geliyor Ebu Hanife’nin yanına, “hocam, söyleyeceğiniz iki cümleydi, bu kırk gün iki cümle için neden bizi bu kadar beklettiniz. Bunun bir hikmeti var mı? Varsa anlatır mısınız? Ebu Hanife’nin cevabı çok hoşuma gidiyor. Ben o gün bal yemiştim. Bal yediğim için o çocuğa hiçbir faydası olmazdı. Dolayısıyla bal yemedim. Kırk gün sabrettim ve çocuğa anlattım. Hz. Peygamber (sav) yaşayarak anlatırdı. Evet beşerdi, ama o yaşayan bir beşerdi. Seviyordu Hz. Peygamber (sav), bugünkü modern ifadeyle… Aynı zamanda da sevilen bir insandı. Hem eşlerini severdi Hz. Peygamber (sav), değerliydi onlar için. Ama Hz. Peygamber (sav) de onlar için son derece değerli, son derece kıymetliydi. O kadar değerliydi ki Hz. Peygamber (sav) onlar için, bütün dünyayı, annelerini, babalarını ve her şeyi ona feda etmişlerdi. Onun için her şeyi terk etmiş, tabiri caizse mucizevî hayatı yaşamaktaydılar. Hz. Peygamber (sav) o kadar beşerdi ki, aramızdan göçüp gitti. Eğer beşer üstü bir varlık olsaydı şu an halen aramızda olurdu. “De ki ben Rabbimi tenzih ederim. Ben yalnızca bir beşer değil miyim? Bende sizin gibi bir insanım. Tek farkla. Tanrımızın tek tanrı olduğu bana vahyedildi. (Kehf/110) –“Ben size Allah’ın hazineleri yanımdadır” demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. Ben size bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahy edilene uyuyorum.” diyor Hz. Peygamber (sav). Ashab Hz. Peygamber (sav)’i kendileri ile Rableri arasındaki halka olarak görüyorlardı. O öyle bir halkaydı ki, yanlış yaptıklarında Rableri onlara müdahale edecek Hz. Peygamber (sav)’in diliyle ya da eliyle, onların hayatını düzenleyecek, onların hayatını yoluna sokacaktı. Hz. Peygamber (sav)’i ashab, bir şahid olarak görürdü. Kur’an-ı Kerim’in ifadesidir. Hz. Peygamber (sav)’i şahid olarak zikreder. Şahid derken vahye şahid’dir, müşrik ya da Ebu Cehillerin, Ebu Cehilliğine şahid’dir. Yine Hz. Peygamber (sav)’i uyarıcı olarak görüyordu. Hz. Peygamber’e (sav) de zaten bunun Kur’an-ı Kerim’de kendisine bir sıfat olarak verilmiş olduğunu da hepiniz yakından bilirsiniz Hz. Peygamber (sav)’in bu misyonuna, bu görevine, kuşkusuz Hz. Peygamber (sav)’i bir de ashab müjdeleyici olarak görüyordu. Yine Kur’an-ı Kerim’de, “unzir vel mübeşşir…” Ya da “tebşir” olarak yer aldığını, ifade ettiğini görürsünüz. Neyi müjdeliyordu Hz. Peygamber (sav). Bu dünyada çekilenler karşısında sabreden insanların, öbür dünyada gelecekleri şeyi müjdeliyordu. Cenneti müjdeliyordu. Ruyetullah’ı müjdeliyordu. Mevla’yı görmeyi müjdeliyordu. Ondan sonra bütün bunlar, o mü’minler için kuşkusuz birer teşvik konumundaydı. Onları alıp ayrı mekânlara, farklı mekânlara götüren şeyler konumundaydı. Ve o mü’minlerin o gün onları ciddi bir biçimde Hz. Peygamber (sav)’in anlatımıyla zihinlerine taşa kazınmış gibi kazıdıklarını görürsünüz. Hz. Peygamber (sav) bir davet yöntemi geliştirmiştir. Hz. Peygamber (sav)’in geliştirdiği o tebliğ yöntemi ashab tarafından daha sonraki nesillere de kuşkusuz aktarılacaktır. Evet, yine Hz. Peygamber (sav)’in Peygamber olarak bir başka görevi ya da ashab nezdindeki görevi, mübeyyindir. Hz. Peygamber (sav) tebyin ediyordu, açıklıyordu Kur’an-ı Kerim’i. Bilesiniz ki Hz. Peygamber (sav) döneminde bu Kur’an-ı Kerim hayatın içerisindeydi. İnsanların sadece yüreğinde değil, o insanların bedeninde bir sibgatullah gibi dururdu. Allah’ın boyası gibi o insanlar, o Kur’an-ı Kerim’i üstlerinde taşırlardı. Hatırlarsanız Hz. Aişe validemiz bir gün Urve bin Zübeyr, yeğenidir biliyorsunuz Hz. Aişe validemizin, geliyor Hz. Aişe’ye diyor ki; “Nasıldır Peygamber Efendimizin ahlakı? Hz. Aişe’nin cevabı çok manidar. Sen hiç Kur’an okumuyor musun? Hiç mi Kur’an’la iştigal etmiyorsun? O’nun ahlakı Kur’an. Hz. Peygamber (sav)’in hayatının tamamı idi. Hz. Peygamber (sav) aslında yaşayan Kur’an’dı. Eğer Kur’an insanlaşacaksa, O Hz. Peygamber (sav)’in bizzat kendisi idi. Bunu bilmemiz lazım. Mümkün olan, yaşanabilen her şeyi Hz. Peygamber (sav) yaşamış, bizim de yaşamamız için bize göstermiş. O bir örnektir. Hz. Peygamber (sav) bizim için prototiptir. Hz. Peygamber (sav) bizden biri olmak hasebiyle, neyin yaşanabileceğini, neyin yaşanamayacağını bize göstermek için gelen bir şahsiyettir. Dolayısı ile o onu, kendi pratik hayatında tamamen var kılmış olan bir zattır. Hz. Peygamber (sav)’i o günün insanı aynı zamanda bir hâkim, ya da bir müftü olarak da tanımlardı. Hatırlarsanız Medine devleti kurulduktan sonra, Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret ediyor. Daha doğrusu Hicret ettikten sonra Medine devleti kuruluyor. Medine devletini kurunca Hz. Peygamber (sav) bir anayasa oluşturuyor. Bu anayasaya bugün biz Medine Vesikası diyoruz. Medine Vesikası dediğimiz metin, çok hukuklu bir toplumu önceleyen ya da önemseyen bir metin. Bu metne göre Müslümanlar kendi dinlerini ve doğrularını yaşayacaklar, Yahudiler kendi dinlerini kendi doğrularını yaşayacak, paganlar kendi dinlerinin doğrularını yaşayacaklardı. Ama eğer bu toplumun arasında bir problem baş gösterirse Hz. Peygamber (sav)’e başvurmaları durumunda Peygamber onlar arasında hakem görevi görecekti. Hz. Peygamber (sav)’in bu dönem zarfında verdiği bir takım fetvalar da vardır. Hz. Peygamber (sav)’in fetvalarını biz Kur’an-ı Kerim’deki o hükümlerden hatırlarsanız ayırırız. Onun için bununla ilgili kitaplar da oluşmuştur. İbn-i Kayyim el- Cevziyye’nin çok meşhur bir kitabı var. Hz. Peygamber (sav)’in fetvaları o günkü toplumsal yapıya yönelik fetvalardır. Toplum değiştiği için dolayısı ile o fetvaların tazelenebileceğine dair fakihlerin bir takım beyanatları var. Ayet-i Kerime ile sabit olan şeyler ise malumunuz olduğu üzere asla değişmez, değiştirilemez. Allah bir konu hakkında yargıda bulunduysa son sözü söylemişse kesinlikle bir kulun eğer kulluğunu kabul ediyorsa bunun karşısında boynunu eğmesi, bükmesi dışında hakkı yoktur, yapabilecek bir şey de yoktur. Batıdaki tarih algısı kötüden iyiye doğru öğreniliyor ya. Tarih hep kötüden iyiye doğru ilerliyor. Dolayısıyla batılının zihninde en iyi nokta, içinde bulunduğu noktadır. Bugün düne göre daha iyidir. Dün önceki güne göre daha iyi. Bu böyle gidiyor. Ama bizdeki böyle değildir. Bizim tarih algımız zikzaklardan oluşur. Önce âdemoğlu yaratıldı. Yani Hz. Âdem ve Havva yaratıldı. En iyi noktadaydılar. Sonra isyan ettiler. Allah onları indirdi. Ondan sonra bir düşüş, sonra o umut geriye buruca yükseldi. Âdem peygamber oldu. Sonra onun çocukları isyan etti. Sonra Hz. Nuh geldi tuttu ellerinden, ondan sonra böyle devam etti. Dolayısıyla bu niçin böyle devam etti. Kul kendini müstağni hissedip Allah karşısında eğer isyan ediyorsa Allah’a, Allah’ın azametine yüceliğine bundan sonra boyun eğmiyorsa işte bu düşüş demektir. İşte bu bizim tarih algımızdır. Dolayısıyla bizim tarih algımız zikzaklardan oluşur. Hz. Peygamber (sav)’in mesela beşeriyetini ifade eden gene bu hükümle ilgili bir şey var. Sizinle paylaşayım; Hz. Peygamber (sav)’in kendi hadisi şerifidir. Buhari’de geçmektedir. Diyor ki Hz. Peygamber (sav) “Ben sizin gibi bir beşerim, siz bana bir davayı getirdiğiniz zaman Müslümanlar olarak ben sizin anlattıklarınıza bakarım. Davalı ya da davacı fark etmez. Tarafiyenin hangisi kendi iddialarını daha iyi anlatabilirse, ben ona ittiba ederim. Ona meyledebilirim. İttiba edebilirimden ziyade meyledebilirim. Ben şayet öyle yapmışsam öbür adam bilsin ki ben aslında ona cehennemden bir ateş parçası vermişim, dolayısıyla kardeşinin ya da arkadaşının hakkını gasp etmemesi lazım diyor Hz. Peygamber (sav). Hz. Peygamber (sav)’i o günkü insanlar hem sahabe, hem de lider olarak biliyorlar. Lider, önder, devlet başkanı idi onlar için Hz. Peygamber (sav). Peygamber Efendimiz, cemaat arasında bir bağ oluyordu ve bir kardeşlik anlaşması var. Bizim bugün çok bilmediğimiz bir şeydir bu. Mekke’de Müslümanlar arasında Hz. Peygamber (sav) bir kardeşlik anlaşması ihdas ediyor. Hz. Peygamber (sav)’in Mekke’de kurduğu kardeşlik anlaşmasına göre, taraflardan peygamberle buluşanlar ile buluşamayanlar kardeş kılınmış. Medine’deki kardeşlik anlaşmasında hatırlarsanız, Mekke’den gelen yardıma muhtaç insanlar ile Medine de yaşayan ve yardım edebilen insanlar kardeş kılınmıştır. Dolayısıyla Hz. Peygamber (sav) Mekke’de kendisine ulaşabilenler ile ulaşamayanları bir araya getirerek böyle bir cemaat oluşturuyor. Hz. Peygamber (sav)’in liderliğine baktığınız zaman Hz. Peygamber (sav)’in itaat edilen bir lider olduğunu görüyorsunuz. İbn-i Mes’ud Hudeybiye’de Müslümanlarının durumunu görürken anlatıyor. Hatırlarsanız Mekke müşrikleri bir araya gelmiş, Müslümanların Peygamberimize olan saygısını görünce o kadar etkilenmiş ki, diyor ki; “vallahi yeryüzünde birçok yere gittim, birçok hükümdar gördüm, lider-önder gördüm, kabile reisi gördüm, hiçbiri Muhammed (sav) gibi değildi. Yani hiçbiri Muhammed(sav)’in ashabı gibi ona saygı göstermiyorlardı. Ama burada bir şey vardır ki beni etkiliyor. Adamın biri Abdullah bin Ömer’e soruyor. Diyor ki; “Biz Kur’an’da korku namazı ve ikamet halinde kılınan namazı görüyoruz. Ancak seferi namazını göremiyoruz” der. Abdullah b. Ömer ona; “Ey kardeşim! Biz hiçbir şey bilmezken Allah Muhammed (sav)’i elçi olarak gönderdi. O nasıl yapmışsa biz de öyle yaparız. Bunun dışında başka bir şey bilmeyiz” diye cevap verir. Ashab Hz. Peygamber (sav)’i öyle farklı değerlendiriyorlardı ki, zaman zaman onu dinlemediklerini de görüyoruz. İtaat ediyorlar ama zaman zaman dinlemedikleri de oluyor. Çünkü onların zihninde Hz. Peygamber (sav), bugün bizim çizdiğimiz mekânda durmuyor. Mesela Uhud’daki okçuları hatırlayın. Hz. Peygamber (sav), o “Rumat” denilen tepenin başına okçuları yerleştiriyor ve “Ne olursa olsun bu tepeyi terk etmeyin” diyor. Ama okçuların terk ettiğini görüyorsunuz. Sonuç bir hüsrandır. Bu aslında bize bir ders olmalı. Hz. Peygamber (sav)’i gerçekten kendi pratik hayatında yaşatamayanların sonunun, aslında onlar gibi bir kayıp olduğunu, bize anlatan bir örnek olmalı. Ama netice itibari ile o insanların Hz. Peygamber (sav)’in hayatına muhalefet ettiğini görüyoruz. Hudeybiye’de barış esnasında biat ediliyor. Hz. Peygamber (sav) daha doğrusu anlaşma metni imzalanıyor. Hz. Peygamber (sav) o insanları çağırıyor. Diyor ki; “Kalkın saçlarınızı traş edin, kurbanlarınızı kesin” bu sizin için bir hac’dır diyor Hz. Peygamber (sav), kimse kalkmıyor. Hz. Peygamber (sav) bunu üç sefer tekrarlıyor ama kimse yerinden kalkmıyor. Hz. Peygamber (sav) oradan kalkıyor, evine gidiyor. Evinde Ümmü Seleme validemiz var. Ümmü Seleme validemize durumu anlatınca, Ümmü Seleme diyor ki; “Ey Allah’ın Rasulü! Onlar seni seviyorlar. Sana son derece bağlılar. Sen git saçlarını traş et, kurbanını kes. Onların her birinin senin peşinden gelmiş olduğunu görürsün. Ve Hz. Peygamber (sav) aynen öyle yapıyor. Saçlarını traş ediyor. Kurbanını kesiyor ve göz ucuyla bakıyor ki ashab aynı şeyleri yapmak için sıraya girmişler. Hz. Peygamber (sav)’i taklit ediyorlar. Peygamber Efendimize kuşkusuz bu insanlar son derece bağlı insanlardı. Hz. Ali’ye Peygamber sevgisi nasıldır diye sorulduğunda: “Allah bize Onu mallarımızdan canlarımızdan hatta kendimizden daha sevimli kıldı” diye yanıtlıyor. Zeyd bin Desina ve Hubeyb bin Ali hikâyesi beni en çok etkileyen hikâyelerden biridir. Hatırlarsanız esir edilip Mekke’ye götürülüyorlar. Mekke’nin müşrikleri onlara darağacı hazırlamış, onları idam edecekler. Ebu Süfyan esirlere aynı soruyu soruyor: “Yerinizde Hz. Muhammed’in olmasını ister miydiniz? Cevap olarak: “vallahi değil Hz. Peygamberin yerimizde olmasını, O’nun vücuduna bir diken dahi batmasına razı olmayız” dediler. Bu da bu insanların Hz. Peygamber (sav)’e bağlılıklarını en güzel şekilde gösteriyor. Sonuç olarak o insanlar, sahabiler, peygamberi bir insan olarak görüyorlardı. Çünkü taklit edilmesi gerekiyordu, çünkü örnek alınması gerekiyordu. Eğer O bir melek olmuş olsaydı bizim Mevla’ya çok rahat bir itirazımız olurdu. Ya Rabbi sen bize elçi olarak birini gönderdin ama o bir melek, biz onu nasıl taklit edelim diyebilirdik. Ama o bizden biriydi ve ashab onu güzel bir şekilde taklit etti. Onun taklit edilebileceğini gösterdi. Hz. Peygamber (sav) bir beşerdi ancak peygamber olmanın mükellefiyetiyle çok farklı bir beşerdi. Peygamber olarak söyleyip anlattıkları bugün bizi bağlar. Bugün onların tamamını biz kendi pratik hayatımızda yaşanabilir kılmak zorundayız. Hz. Peygamber (sav) aynı zamanda bir hâkim idi. Yani bir yargıç idi. O toplumun içerisinde Allah Resulü (sav), o toplumun önderiydi, o toplumun lideriydi. Ve bugün biz onun önderlik ve liderliğiyle, örnek almamız gereken, Hz. Peygamber (sav)’in hayatının önemli bir kesiti olduğunu düşünüyorum.

Beni sabırla dinlediğiniz için şükranlarımı sunuyorum…

Genç Birikim
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi enderhafızım 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
En Pratik Sağlık Bilgileri Pratik / Faydalı Bilgiler enderhafızım 0 80 14 Ekim 2023 12:10
Kur'an Güzel Konuşun Diyor, Konuşuyor... Serbest Kürsü su damlası 3 2328 24 Kasım 2016 13:16
Geeflow - Diriliş (15 Temmuz Darbe Rap Şarkısı) İlahiler/Ezgiler enderhafızım 0 1927 23 Kasım 2016 11:06
Otuz Kuş & Dursun Ali Erzincanlı (Şehit Ömer... İlahiler/Ezgiler Esma_Nur 1 2673 23 Kasım 2016 10:44
15 Temmuz Demokrasi Marşı (İndir) İlahiler/Ezgiler enderhafızım 0 2235 23 Kasım 2016 10:10

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Çocuk Gözüyle Ramazan FECR Oruç-Ramazan 9 18 Mart 2023 14:55
Furkan'ın Gözüyle İslaminesil Makale ve Köşe Yazıları 0 21Haziran 2014 17:44
Öğrenci Gözüyle Öğretmen Adresleri nergiz Komik Paylaşımlar 3 24 Ocak 2013 14:02
Ashabın Faziletlerinin Mücmel Zikri Aysima Hadis-i Şerif 0 23 Kasım 2008 22:51
Ashabın Fazilet Ve Menkıbelerinin Yüceliği Aysima Hadis-i Şerif 0 23 Kasım 2008 22:48

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.