Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.PEYGAMBERLER-ASHAB-I KİRAM-ALİMLER.::. > Peygamberler-Ashab-ı Kiram-Alimler > İslam/Dinler/Mezhepler

Konu Kimliği: Konu Sahibi MERVE DEMİR,Açılış Tarihi:  13 Temmuz 2008 (05:37), Konuya Son Cevap : 13 Şubat 2009 (23:55). Konuya 10 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 13 Temmuz 2008, 05:37   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:MERVE DEMİR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5587
Üyelik T.: 05 Aralık 2008
Arkadaşları:14
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Yaş:35
Mesaj: 2.537
Konular: 2038
Beğenildi:114
Beğendi:0
Takdirleri:270
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Mu'tezile Mezhebi

Mu'tezile Mezhebi

Islâm'da ilk zuhur eden ve akideleri aklin isiginda izah edip temellendirmeye çalisan büyük kelam ekolünün adi. Lügatta, "uzaklasmak, ayrilmak, birakip bir tarafa çekilmek" gibi anlamlara gelen "i'tizal" kelimesinin ism-i fail sigasindan meydana gelen çogul bir isimdir. Müfredi, "mu'tezilî"dir. Kelime, hemen hemen ayni anlamlarda Kur'ân-i Kerim'de de geçmektedir: "Eger bana iman etmezseniz benden ayrilin, çekilin" (ed-Duhân, 44/21); "Ben sizden ve Allah'tan baska taptiklarinizdan ayrildim" (Meryem, 19/48; ayrica bk. el-Kehf 18/16, en-Nisâ, 4/90).
Mu'tezile'ye bu ismin hangi sebeple verildigi hususunda çesitli görüsler ileri sürülmüstür:
Bu konuda en yaygin kanaat, devrin en büyük alimi sayilan Hasan el-Basrî (öl. 110/728) ile Mu'tezile'nin kurucusu Vâsil b. Ata (öl. 131/748) arasinda geçen su olaya dayanmaktadir. Hasan el-Basrî'nin, Basra camiinde ders verdigi bir sirada bir adam gelir ve büyük günah isleyenin bazilari tarafindan kâfir olarak vasiflandirildigini, günahin imana zarar vermeyecegini iddia eden bazilari tarafindan ise tekfir edilmeyip mü'min sayildigini söyler ve bu mesele hakkinda kendisinin hangi görüste oldugunu sorar. Hasan el-Basrî verecegi cevabi zihninde tasarlarken, ögrencilerinden Vâsil b. Ata ortaya atilir ve büyük günah isleyen kimsenin ne mü'min ne de kâfir olacagini, bilakis bu ikisi arasinda bir yerde, yani fasiklik noktasinda bulunacagini söyler. Halbuki, Hasan el-Basrî büyük günah isleyenin münafik oldugu kanaatindeydi. Iste bu hadiseden sonra Vâsil b. Ata, Hasan el-Basrî'nin ilim meclisinden ayrilir (bir rivayete göre de hocasi tarafindan dersten uzaklastirilir) ve arkadasi Amr b. Ubeyd (öl. 144/761) ile birlikte caminin baska bir kösesine çekilerek kendisi yeni bir ilim meclisi olusturup görüslerini anlatmaya baslar. Bunun üzerine Hasan el-Basrî, "Vâsil bizden ayrildi (Kadi'tezele anna Vâsil)" der. Böylece Vâsil'in önderligini yaptigi bu gruba mu'tezile adi verilir (Abdulkerim es-Sehristanî, el-Milel ve'n-Nihal, Beyrut 1975, I/48; Abdulkâhir el-Bagdadî, el-Fark Beyne'l-Firak, Çev. E. Ruhi Figlali, Istanbul 1979, s. 101, 104).
Mu'tezile ismini bu görüs etrafinda temellendirmeye çalisanlara göre, bu isim onlara muarizlari tarafindan verilmistir. Çünkü onlar, "Ehl-i sünnetten ayrilmislar, Ehl-i sünnetin ilk büyüklerini terketmisler, dinin büyük günah isleyen kisi (mürtekib-i kebîre) hakkindaki görüsünden ayrilmislardir. Takilan bu isim onlarin bu tutumunu gösteriyordu" (Irfan Abdülhamit, Islam'da Itikadî Mezhepler ve Akaid Esaslari, Çev. M. Saim Yeprem, Istanbul 1981, s. 94).
Mu'tezile mezhebini siyâsî ve itikadî olmak üzere ikiye ayiran ve ikincisini birincisinin devami sayan bazi ilim adamlarina göre bu isim, çok daha önceleri mevcuttu. Bunlara göre, Hz. Osman'in sehit edilmesinden sonra meydana gelen Cemel ve Siffin savaslarinda tarafsiz kalip, savaslara katilmayanlar, Mu'tezile'nin ilk mümessilleridir. Sa'd b. Ebî Vakkas, Abdullah b. Ömer, Muhammed b. Mesleme ve Usame b. Zeyd gibi bazi kimseler meydana gelen savaslarda her hangi bir tarafi desteklemeyip, olaylardan uzak durmayi (itizali) tercih etmislerdi. Bu nedenle bunlara, "ayrilanlar bir kenara çekilenler" anlaminda Mu'tezile denmistir.
Diger bir görüse göre ise, Vasil b. Ata mürtekib-i kebîre konusunda icma-i ümmete muhalefet ettigi için, ona ve taraftarlarina bu ad verilmistir. Mu'tezile'ye bu ismin verilmesinin sebebi, onlarin bu dünyadan el etek çekip, bir tarafa çekilerek zahidane bir hayat sürmelerinde arayanlar da vardir (I. Abdülhamit, a.g.e., s. 94 vd.; Kemal Isik, Mu'tezile'nin Dogusu ve Kelâmî Görüsleri, Ankara 1967, s. 52 vd.)
Mu'tezile mezhebi, kaynaklarda daha degisik isimlerle de anilmaktadir. Fiillerde irade ve ihtiyari insana verip, insani fiillerinin yaraticisi kabul ettikleri iç:n el-Kaderiyye; Ru'yetullah, Allah'in sifatlari ve halk-i Kur'an gibi meselelerde Cehm b. Safvan'in görüslerine katildiklari için el-Cehmiyye Allah'in bazi sifatlarini kabul etmedikleri için de Muattila olarak zikredilmislerdir. Fakat onlar bu isimleri kabul etmeyip, kendilerini Ehlul-Adl ve't-Tevhîd olarak vasiflandirmislardir (Bekir Topaloglu, Kelâm Ilmi, Istanbul 1981, s. 170; Kemal Isik, a.g.e., s. 56 vd.).
Mezhebin Dogusunu Hazirlayan Faktörler ve Tarihî Seyir:
Islâm'da itikadî meselelerin gündeme gelip tartisilmasina sebep olan ve neticede itikadi mezheplerin dogusunu hazirlayan çesitli faktörler vardir. Bunlar ayni zamanda, bir itikadî mezhep ve yeni bir düsünme biçimi olan Mu'tezile mezhebinin dogmasina da zemin hazirlamistir.
Bu faktörlerin basinda, müslümanlar arasinda zuhur eden ihtilaf ve çekismeler yer almaktadir. Çok ciddi boyutlara ulasan bu ihtilaflar neticesinde bir takim yeni meseleler ortaya çikmis ve tartisilmaya baslanmisti. Bu meseleler için teklif edilen çözümler, itikadi firkalarin dogmasina neden olmustur. Müslümanlar arasinda hararetle tartisilan meselelerden birisi de mürtekib-i kebîre'nin durumu idi. Haricîler, mürtekib-i kebîre'nin kâfir oldugunu iddia ederken, Mürciîler, mü'min oldugunu iddia ediyorlardi. Vâsil b. Ata ve taraftarlari ise, meseleye "el-menzile beyne'l-menzileteyn* (iki yer arasinda bir yer)" prensibiyle yeni bir çözüm sekli teklif ediyordu. Yaygin olan rivayete göre, bu çözüm önerisi ile Mu'tezile mezhebi ortaya çikmis oldu. Bu durumda Mu'tezile, müslümanlar arasinda zuhur eden yeni meselelere yeni bir bakis açisini ifade etmektedir.
Mu'tezile'nin dogusuna zemin hazirlayan amillerden birisi de, Islâm dininin fetih politikasiyla ilgilidir. Müslümanlar çok kisa bir zaman zarfinda Arap Yarimadasini asarak bir çok ülkeyi kendi topraklarina kattilar. Degisik kültür ve dinlere mensup olan bu ülkelerin ilhaki ile, bir takim yeni problemler ortaya çikti. Bu ülke halklarindan Islam'i kabul edenler yaninda etmeyenler de vardi. Kabul etmeyenler mensup olduklari dinlerin savunmasini yaparken, kabul edenler de, eski kültürlerinin etkisinden tamamen kurtulamiyorlardi. Köklü bir geçmise sahip olan Yahudilik, Hristiyanlik, Seneviye, Zerdüstlük gibi din ve görüsler, zaman içerisinde müesseselesmis ve belli bir savunma mekanizmasi da gelistirmislerdi. Islâm dini için henüz böyle bir mekanizma mevcut degildi. Çok geçmeden müslümanlarla tartismaya dalan yabanci unsurlarla basedebilmek için güçlü bir diyalektik (cedel) yönteme ihtiyaç vardi. Iste bunu hisseden ve bu dogrultuda yöntem gelistirmeye çalisan ilk alimler Mu'tezilîler olmustur. Mu'tezile, yabanci kültürlerden de istifade ederek Islâm düsüncesine Kelâm metodunu getirmistir. Gayri müslimlere karsi Islam'i savunma ve akideleri aklî bir platformda degerlendirme yolundaki takdire sayan Mu'tezilî gayret Islam düsüncesine yeni bir renk katmistir.
Mu'tezilî düsüncenin temel esprisi; Islâm akaidini aklî tefekkür zeminine oturtmak ve akilla çatistigi anda nassi aklin istekleri dogrultusunda tevil etmektir. Naklî düsüncenin yaninda, zaman içerisinde aklî düsüncenin de tesekkül etmesi; akli rehber kilan bir zümrenin ortaya çikmasi tabii bir durumdur. Bu durum, dinlerin normal seyri içerisinde tabii ve zorunlu bir merhalenin ifadesidir. Islam düsüncesinin bu merhalesinde aktif rol oynayan ve dolayisiyla felsefi düsünceye ve yeni ilimlere ragbet gösteren ilk kisiler Mu'tezilîler olmustur (Irfan Abdülhamit, a.g.e., s.121 vd.; Bekir Topaloglu, a.g.e., s. 171; Kemal Isik, a.g.e., s. 28; Muhammed Ebu Zehra, Islam'da Siyasi ve Itikadi Mezhepler Tarihi, Çev. E.Ruhi Figlali, Osman Eskicioglu, Istanbul 1970, s.180 vd.).
Iste bu ve benzeri sartlar altinda Mu'tezile cereyani Hicri birinci asrin sonlariyla ikinci asrin baslarinda Vâsil b. Ata ve Amr b. Ubeyd'in önderliginde Basra'da ortaya çikti. Genelde kabul gören görüse göre, Mu'tezile akimi Vâsil b. Ata ile Hasan el-Basrî arasinda geçen tartisma neticesinde ortaya çikmistir.[/JUSTIFY]
Mu'tezilî düsüncenin Basra'da ortaya çikisindan yaklasik bir asir sonra Bisr b. el-Mu'temir (öl. 210/825) baskanliginda Bagdat Mu'tezile ekolü de tesekkül etti. Temel prensipler itibariyle ayni görüsleri paylasan bu iki ekol mensuplari arasinda teferruatla ilgili bir çok görüs farkliligi da vardir. Vâsil b. Ata, Ebu'l-Huzeyl el-Allâf (öl. 235/850), Ibrahim en-Nazzâm (öl. 231/845), Ebu Ali el-Cübbâî (öl. 303/916), el-Câhiz (öl. 225/869) gibi Mu'tezilîler Basra ekolüne; Bisr b. el-Mu'temir, Sümame b. el-Esras (öl. 213/828), el-Hayyat (öl. 298/910) gibi Mu'tezilîler de Bagdat ekolüne mensuptur.
Terceme faaliyetleri çerçevesinde Islâm kültür dünyasina kazandirilan yeni eserlerle birlikte, siyâsî etkenlerin de tesiriyle giderek güç kazanan Itizal akimi kisa zamanda devlet ricalini de cezbeder duruma geldi ve daha Emevîler döneminde bile halifeler düzeyinde kabul gördü.
Bu mezhep bir fikir hareketi olarak Abbâsîler döneminde gelisip yayginlik kazandi. Abbasî halifelerinin Mu'tezile'ye karsi tutumlari genelde müspet olmustur. Harun er-Resîd döneminde (170-193/786-808) saraya kadar nüfuz etmis olan Mu'tezilî düsünce, altin çagini el-Me'mun (öl. 218/833), el-Mu'tasim ve özellikle el-Vâsik'in hilafetleri esnasinda yasamistir. Bu halifeler döneminde Mu'tezilî görüs devletin resmi mezhebi durumuna gelmis, Mu'tezile âlimleri de devlet ricâli nezdinde en muteber kisiler olarak saygi ve itibar görmüslerdir. Mu'tezile âlimleri, bu dönemlerde, halifeleri kendi düsünce ve kanaatleri dogrultusunda yönlendirdikleri gibi, kendileri de devletin yüksek kademelerinde mevki sahibi olmuslardir.
Mu'tezile'nin devlet otoritesi ve resmi mezhebi haline geldigi, yaklasik 198-232/813-846 yilllarini kapsayan bu dönem, Ehli sünnet âlimleri ve müslüman halk açisindan ve izdirabin hüküm sürdügü bir dönem olmustur. Mu'tezile doktrinini devletin resmi görüsü olarak benimseyen, devrin hükümdarlari el-Me'mun, el-Mu'tasim ve el-Vâsik, bununla yetinmeyip resmi organlar vasitasiyla halki da bu görüsleri kabullenmeye zorladilar. Özellikle, Kuran-i Kerim'in yaratildigini varsayan (Halku'l-Kur'ân'i* Mu'tezîli görüsün devlet eliyle zorla kabul ettirilmeye çalisildigi bu dönem, Islâm mezhepleri tarihinde "mihne" olarak bilinmektedir. Basta Ahmed b. Hanbel (öl. 241/855) olmak üzere, resmi düsünceye karsi çikan pek çok Islâm âlimi, bu tutumlarindan dolayi mahkûm edilip iskenceye maruz kaldilar.
Bir tür Engizisyon anlamina gelen "mihne" el-Me'mun'dan sonra, el-Mu'tasim ve el-Vâsik dönemlerinde de siddetini artirarak devam etti (Macid Fahrî, Islâm Felsefesi Tarihi, Çev. Kasim Turhan, Istanbul I987, s. 54).
Baslangiçta hür düsüncenin savunucusu olarak ortaya çikan Mu'tezile, bu halifeler döneminde tam aksi bir pozisyonda bulunmustur. Mu'tezile'nin parlak dönemi ve dolayisiyla "mihne" hadisesi, el-Vâsik'in ölüp yerine el-Mütevekkil (247/861)'in geçmesiyle son buldu. Mu'tezilî düsünce daha önce el-Mehdî ve el-Emîn'in halifelik dönemlerinde de hüküm giyip cezalandirilmisti. Fakat asil darbe el-Mütevekkil'den geldi. Mu'tezile Mütevekkil'in hilafetiyle devlet kademelerinden kovuldu ve giderek gerilemeye basladi. Bu mezhep, sonraki asirlarda Büveyh ogullari ve Selçuklu sultani Tugrul Bey dönemlerinde ragbet görmüsse de bir daha eski itibarina kavusamamistir (Kemal Isik, a.g.e., s. 59 vd.; Bekir Topaloglu, a.g.e., s. 183; M. Ebu Zehra, a.g.e., s. 182).
Mezhepler tarihi kaynaklari, Mu'tezile'nin çöküsünü hazirlayan sebepler arasinda, "mihne" hadisesini, Mu'tezile'nin akla ifrat derecede önem vermesini ve bu arada el-Es'arî ile el-Matüridî'nin öncülügünde Ehl-i Sünnet ilm-i kelâminin zuhur etmesini göstermektedirler (Irfan Abdülhamid, a.g.e., s.125; B. Topaloglu, a.g.e., s. 183).
Mu'tezile'nin Metodu ve Kelamî Görüsleri:
Islâm'da akaid esaslarini aklin isigi altinda ele alip degerlendiren, meselelere aklin ölçüleri dogrultusunda çözüm getirmeye çalisan ilk düsünürler, Mu'tezile ve onlarin selefleri olan Kaderiyye ve Cehmiyye'dir. Mu'tezile âlimleri, akaid meselelerinin çözümünde, daha önceki Islâm âlimlerinin yaptigi gibi, sadece nakille yetinmeyip akla da önem vermis, hattâ naklin yeterince açik olmadigi ve önceki Islâm âlimlerinin susmayi tercih ettigi konularda tek otorite olarak akli kabul edip te'vil yoluna gitmistir. Selefiyye tarafindan siddetle elestirilen bu yeni yaklasim tarzinin adi Kelâmî metottur. Mu'tezilîler, benimsemis olduklar Kelam metodu ile, akideleri kendilerine has bir üslupla degerlendirip, Ehl-i sünnet ögretisinin disinda farkli kanaatlere ulastilar. Bu nedenle, Mu'tezile,ehl-i bid'at firkalari arasinda zikredilmektedir (el-Bagdâdî, a.g.e., s. 100).
Mu'tezile doktrininin esasini teskil eden ve bütün Mu'tezile alimlerince benimsenen bes temel prensip (elusûlü'l-hamse) vardir:
1-'Tevhid: Mu'tezile'nin en temel ilkesi olan tevhid anlayisi, bütün Islâm düsüncesinin de temelini olusturmaktadir. Sadece Mu'tezile'ye göre degil, bütün Islâm mezheplerine göre önemli bir prensip olup bu, Allah birdir, esi ve benzeri yoktur, ezeli ve ebedîdir anlamina gelir. Bu konuda Mu'tezile'yi digerlerinden ayiran husus, Allah'in sifatlarina dair tartismalarda ortaya çikmaktadir. Mu'tezile'ye göre Allah'in en önemli iki sifati "birlik" ve "kidem"dir. Mu'tezile Allah'in sifatlarini kabul eder, fakat bu sifatlara Allah'in zatinin disinda bir varlik hakki tanimaz. Onlara göre "Allah âlimdir" demek dogru; "Allah ilim sahibidir" demek ise yanlistir. Çünkü ilim, sem', basar gibi, sifat-i maânînin kabulü, kadim varliklarin çokluguna (taadüdü kudemâ) delâlet eder. Halbuki tek kadim varlik vardir. O da Allah'tir.
Mu'tezile, sifatlar konusunda kendisini ehlu't-Tevhîd olarak isimlendirirken, Ehli sünnet âlimleri tarafinda da Muattila (Allah'in sifatlarini inkâr edenler) olarak vasiflandirilmistir.
2- Adalet (el-Adl): Mu'tezile'ye göre, insan tamamen hür bir iradeye sahiptir ve fiillerinin yegâne sorumlusu odur. Yapmis oldugu iyilik de kötülük de kendisine aittir. Bu nedenle yapmis oldugu iyi amellere karsi mükâfaat, kötü amellere karsi da ceza görecektir. Eger kulun fiillerinde Allah'in bir müdahalesi olsaydi, o zaman kul yapmis oldugu fiillerden mesul olmazdi. Çünkü bu durumda bir zorlama (cebr) sözkonusu olurdu. Insani, zorlama altinda yapmis oldugu fiillerden sorumlu tutmak ise zulümdür. Bu, Allah'in adaleti ile bagdasmaz. Çünkü Allah en âdil varliktir.
3- Iyi amellerde bulunanlarin mükâfatlandirilmasi, kötü amellerde bulunanlarin cezalandirilmasi (el-Va'd ve'l-Va'îd): Güzel amellerin mükâfatla kötü amellerin de ceza ile karisik görmesi kaçinilmazdir. Bu nedenle Allah, adâletinin bir geregi olarak, iyi amellerde bulunan kullarini cennetle mükafatlandiracagini (el-va'd); kötü amellerde bulunan kullarini ise Cehennemle cezalandiracagini (el-va'îd) bildirmistir. Allah'in, bunun aksini yapmasi, bu sözünden vazgeçmesi mümkün degildir. Mü'min, mutlaka Cennete; büyük günah isleyipte tevbe etmeden ölen kimse ise mutlaka Cehenneme gidecektir. Allah'in adaletinin geregi budur. Mutezile, bu görüsü ile sefaati reddetmistir.
4- el-Menziletü beyne'l-Menzileteyn (Iki Yer Arasinda Bir Yer):
Bu prensip, büyük günah isleyen kimsenin imanla küfür arasinda bir yerde, yani fasiklik noktasinda bulunacagini ifade eder. Bu görüs, büyük günah isleyeni kâfir sayan Hâricîlerle, mü'min sayan Mürcie mezhepleri arasinda mütevassit bir görüsü temsil etmektedir.
5- Iyiligi emretmek kötülükten Nehyetmek (el-emru bi'l-ma'ruf ve'nnehyu ani'l-münker): Mutezile, toplumda hak ve adaletin saglanmasi ve ahlâkî yapinin saglikli olabilmesi için, her müslümanin iyiligi emredip, kötülügü yasaklamasini gerekli görmektedir (el-Bagdâdî, a.g.e., s. 100 vd.; Kemal Isik, a.g.e., s. 67 vd.; M. Ebu Zehra, a.g.e., s.174 vd.; B. Topaloglu, a.g.e., s.174 vd.; I Abdülhamid a.g.e., s. 105 vd.; es-Sehristani, a.g.e., I, 43).
Yasar K. AYDINLI
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi MERVE DEMİR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ülke tv Canlı... Videolar/Slaytlar Medine-web 1 2743 23 Ağustos 2013 00:41
İran Emperyalizmi Makale ve Köşe Yazıları Medine-web 6 3334 26 Ocak 2013 22:53
gerekli gereksiz bir şiir.. Makale ve Köşe Yazıları MERVE DEMİR 0 3084 06 Aralık 2012 10:48
olmamış kayınbiradere mektup :) Komik Paylaşımlar Allahın kulu_ 10 6907 03 Kasım 2012 23:19
İslamın kurtuluşu bilinçlenme ile mümkündür Makale ve Köşe Yazıları Esadullah 11 6352 02 Ekim 2012 21:16

Alt 13 Temmuz 2008, 15:31   Mesaj No:2
Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:KEVİR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1676
Üyelik T.: 05 Mayıs 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 340
Konular: 70
Beğenildi:4
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Mu'tezile Mezhebi

kimi müslümanların mutezileyi kötülemelerinin bilgi kaynaklı olduğunu sanmıyorum, ben mutezilenin rasyonalist yaklaşımını doğru buluyorum. büyük günahlar ile ilgili görüşleride bence doğrudur.
Mutezile için adalet kavramı yorumların temelini oluşturur. kader ile ilgili yorumlarıda doğrudur. insan kendi hareketlerinin hakimidir ve sorumlu olabilmeside zaten kendisinin hareketlerine mevcudiyet kazandırabilmesi ile olur ancak.
Zemahşeri tefsiri mutezili düşünceye yakın bir tefsir olarak değerlendirilmektedir. Muhammed esed in kuran mesajı meali de aşağı yukarı öyle bir mealdir diyebiliriz.
__________________
Çağımızın en büyük tutkusu köleliktir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Temmuz 2008, 05:55   Mesaj No:3
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Mu'tezile Mezhebi

Kevir editörüm peki aklıma bir kaç soru takıldı detaylı incelediğim zaman

1-Okuduğum bir yerde şöyle denmişti "nassı aklın istekleri doğrultusunda tevil ederler " bu konuda ne düşünüyorsunuz?

2-Mem'un isimli halifenin insanlara ne derece işkence yaptığı sadece memun değil aslında el mutasım ve el vasıkta aynı şekilde özelliklede Kuran mahluktur düşüncesini kabul ettirmek için Ahmed bin hanbelde dahil bir çok kişiye işkence yaptıkları bilinmektedir
Bu kuran mahluktur görüşününde nasıl değerlendirdiğinizi bilmek isterim ?
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Temmuz 2008, 09:25   Mesaj No:4
Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:KEVİR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1676
Üyelik T.: 05 Mayıs 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 340
Konular: 70
Beğenildi:4
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Mu'tezile Mezhebi

Ecrin ben bir bütün halinde mutezile mükemeldir demiyorum. ancak sapık bir mezheptir denip köşeyede atılamaz.
nassı akla uygun tevil etmek doğru bir durumdur. sen hadisleri yorumlarken akla göre yorumlamıyormusun.

Kuranın mahluk olup olmadığı zulümlerin zahiri sebebidir. kimisi kuran kağıt,mürekkep...vb. oluştuğu için mahluktur demiştir, kimisi Allah kelamı olduğu için mahluk değildir demiştir. Ancak zulmün sebebi Alimlerin siyasi otoriteyi desteklememeleridir. Dikat edersen diğer 3 mezhep imamı ve daha başka alimlerde, bazı durumlar bahane edilerek emmevi ve abbasiler tarafından zulme uğramıştır. sebep alimlerin siyasi otoriteyi kurana göre yönetmeye çağırmaları ve kimi zaman yönetimdekilere ağır sözler söylemeleridir. yönetim alimleri birşeyleri bahane ederek hapse atıp insanları etkilemelerini engellemeye çalışmıştır. Kuranın mahluk olup olmadığı meselesi sadece bir bahanedir.
__________________
Çağımızın en büyük tutkusu köleliktir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Temmuz 2008, 19:33   Mesaj No:5
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Mu'tezile Mezhebi

Aslında haklısın bir bütün olarak olmasada İslam için verdikleri çabayı tabiri caizse yabana atmamak gerek.
Şuan inceleme aşamasındayım detaylara indiğim zaman sorularm devam edecek inşAllah
Cevapladığın için sağolasın...
Alıntı ile Cevapla
Alt 27 Temmuz 2008, 00:37   Mesaj No:6
Medineweb Sadık Üyesi
Huzurİslam - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Huzurİslam isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 9
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 762
Konular: 392
Beğenildi:19
Beğendi:0
Takdirleri:87
Takdir Et:
Standart Mu'tezile Mezhebi

MU'TEZILE MEZHEBI

Islâm'da ilk zuhur eden ve akideleri aklin isiginda izah edip temellendirmeye çalisan büyük kelam ekolünün adi. Lügatta, "uzaklasmak, ayrilmak, birakip bir tarafa çekilmek" gibi anlamlara gelen "i'tizal" kelimesinin ism-i fail sigasindan meydana gelen çogul bir isimdir. Müfredi, "mu'tezilî"dir. Kelime, hemen hemen ayni anlamlarda Kur'ân-i Kerim'de de geçmektedir: "Eger bana iman etmezseniz benden ayrilin, çekilin" (ed-Duhân, 44/21); "Ben sizden ve Allah'tan baska taptiklarinizdan ayrildim" (Meryem, 19/48; ayrica bk. el-Kehf 18/16, en-Nisâ, 4/90).

Mu'tezile'ye bu ismin hangi sebeple verildigi hususunda çesitli görüsler ileri sürülmüstür:

Bu konuda en yaygin kanaat, devrin en büyük alimi sayilan Hasan el-Basrî (öl. 110/728) ile Mu'tezile'nin kurucusu Vâsil b. Ata (öl. 131/748) arasinda geçen su olaya dayanmaktadir. Hasan el-Basrî'nin, Basra camiinde ders verdigi bir sirada bir adam gelir ve büyük günah isleyenin bazilari tarafindan kâfir olarak vasiflandirildigini, günahin imana zarar vermeyecegini iddia eden bazilari tarafindan ise tekfir edilmeyip mü'min sayildigini söyler ve bu mesele hakkinda kendisinin hangi görüste oldugunu sorar. Hasan el-Basrî verecegi cevabi zihninde tasarlarken, ögrencilerinden Vâsil b. Ata ortaya atilir ve büyük günah isleyen kimsenin ne mü'min ne de kâfir olacagini, bilakis bu ikisi arasinda bir yerde, yani fasiklik noktasinda bulunacagini söyler. Halbuki, Hasan el-Basrî büyük günah isleyenin münafik oldugu kanaatindeydi. Iste bu hadiseden sonra Vâsil b. Ata, Hasan el-Basrî'nin ilim meclisinden ayrilir (bir rivayete göre de hocasi tarafindan dersten uzaklastirilir) ve arkadasi Amr b. Ubeyd (öl. 144/761) ile birlikte caminin baska bir kösesine çekilerek kendisi yeni bir ilim meclisi olusturup görüslerini anlatmaya baslar. Bunun üzerine Hasan el-Basrî, "Vâsil bizden ayrildi (Kadi'tezele anna Vâsil)" der. Böylece Vâsil'in önderligini yaptigi bu gruba mu'tezile adi verilir (Abdulkerim es-Sehristanî, el-Milel ve'n-Nihal, Beyrut 1975, I/48; Abdulkâhir el-Bagdadî, el-Fark Beyne'l-Firak, Çev. E. Ruhi Figlali, Istanbul 1979, s. 101, 104).

Mu'tezile ismini bu görüs etrafinda temellendirmeye çalisanlara göre, bu isim onlara muarizlari tarafindan verilmistir. Çünkü onlar, "Ehl-i sünnetten ayrilmislar, Ehl-i sünnetin ilk büyüklerini terketmisler, dinin büyük günah isleyen kisi (mürtekib-i kebîre) hakkindaki görüsünden ayrilmislardir. Takilan bu isim onlarin bu tutumunu gösteriyordu" (Irfan Abdülhamit, Islam'da Itikadî Mezhepler ve Akaid Esaslari, Çev. M. Saim Yeprem, Istanbul 1981, s. 94).

Mu'tezile mezhebini siyâsî ve itikadî olmak üzere ikiye ayiran ve ikincisini birincisinin devami sayan bazi ilim adamlarina göre bu isim, çok daha önceleri mevcuttu. Bunlara göre, Hz. Osman'in sehit edilmesinden sonra meydana gelen Cemel ve Siffin savaslarinda tarafsiz kalip, savaslara katilmayanlar, Mu'tezile'nin ilk mümessilleridir. Sa'd b. Ebî Vakkas, Abdullah b. Ömer, Muhammed b. Mesleme ve Usame b. Zeyd gibi bazi kimseler meydana gelen savaslarda her hangi bir tarafi desteklemeyip, olaylardan uzak durmayi (itizali) tercih etmislerdi. Bu nedenle bunlara, "ayrilanlar bir kenara çekilenler" anlaminda Mu'tezile denmistir.

Diger bir görüse göre ise, Vasil b. Ata mürtekib-i kebîre konusunda icma-i ümmete muhalefet ettigi için, ona ve taraftarlarina bu ad verilmistir. Mu'tezile'ye bu ismin verilmesinin sebebi, onlarin bu dünyadan el etek çekip, bir tarafa çekilerek zahidane bir hayat sürmelerinde arayanlar da vardir (I. Abdülhamit, a.g.e., s. 94 vd.; Kemal Isik, Mu'tezile'nin Dogusu ve Kelâmî Görüsleri, Ankara 1967, s. 52 vd.)

Mu'tezile mezhebi, kaynaklarda daha degisik isimlerle de anilmaktadir. Fiillerde irade ve ihtiyari insana verip, insani fiillerinin yaraticisi kabul ettikleri iç:n el-Kaderiyye; Ru'yetullah, Allah'in sifatlari ve halk-i Kur'an gibi meselelerde Cehm b. Safvan'in görüslerine katildiklari için el-Cehmiyye Allah'in bazi sifatlarini kabul etmedikleri için de Muattila olarak zikredilmislerdir. Fakat onlar bu isimleri kabul etmeyip, kendilerini Ehlul-Adl ve't-Tevhîd olarak vasiflandirmislardir (Bekir Topaloglu, Kelâm Ilmi, Istanbul 1981, s. 170; Kemal Isik, a.g.e., s. 56 vd.).

Mezhebin Dogusunu Hazirlayan Faktörler ve Tarihî Seyir:

Islâm'da itikadî meselelerin gündeme gelip tartisilmasina sebep olan ve neticede itikadi mezheplerin dogusunu hazirlayan çesitli faktörler vardir. Bunlar ayni zamanda, bir itikadî mezhep ve yeni bir düsünme biçimi olan Mu'tezile mezhebinin dogmasina da zemin hazirlamistir.

Bu faktörlerin basinda, müslümanlar arasinda zuhur eden ihtilaf ve çekismeler yer almaktadir. Çok ciddi boyutlara ulasan bu ihtilaflar neticesinde bir takim yeni meseleler ortaya çikmis ve tartisilmaya baslanmisti. Bu meseleler için teklif edilen çözümler, itikadi firkalarin dogmasina neden olmustur. Müslümanlar arasinda hararetle tartisilan meselelerden birisi de mürtekib-i kebîre'nin durumu idi. Haricîler, mürtekib-i kebîre'nin kâfir oldugunu iddia ederken, Mürciîler, mü'min oldugunu iddia ediyorlardi. Vâsil b. Ata ve taraftarlari ise, meseleye "el-menzile beyne'l-menzileteyn* (iki yer arasinda bir yer)" prensibiyle yeni bir çözüm sekli teklif ediyordu. Yaygin olan rivayete göre, bu çözüm önerisi ile Mu'tezile mezhebi ortaya çikmis oldu. Bu durumda Mu'tezile, müslümanlar arasinda zuhur eden yeni meselelere yeni bir bakis açisini ifade etmektedir.

Mu'tezile'nin dogusuna zemin hazirlayan amillerden birisi de, Islâm dininin fetih politikasiyla ilgilidir. Müslümanlar çok kisa bir zaman zarfinda Arap Yarimadasini asarak bir çok ülkeyi kendi topraklarina kattilar. Degisik kültür ve dinlere mensup olan bu ülkelerin ilhaki ile, bir takim yeni problemler ortaya çikti. Bu ülke halklarindan Islam'i kabul edenler yaninda etmeyenler de vardi. Kabul etmeyenler mensup olduklari dinlerin savunmasini yaparken, kabul edenler de, eski kültürlerinin etkisinden tamamen kurtulamiyorlardi. Köklü bir geçmise sahip olan Yahudilik, Hristiyanlik, Seneviye, Zerdüstlük gibi din ve görüsler, zaman içerisinde müesseselesmis ve belli bir savunma mekanizmasi da gelistirmislerdi. Islâm dini için henüz böyle bir mekanizma mevcut degildi. Çok geçmeden müslümanlarla tartismaya dalan yabanci unsurlarla basedebilmek için güçlü bir diyalektik (cedel) yönteme ihtiyaç vardi. Iste bunu hisseden ve bu dogrultuda yöntem gelistirmeye çalisan ilk alimler Mu'tezilîler olmustur. Mu'tezile, yabanci kültürlerden de istifade ederek Islâm düsüncesine Kelâm metodunu getirmistir. Gayri müslimlere karsi Islam'i savunma ve akideleri aklî bir platformda degerlendirme yolundaki takdire sayan Mu'tezilî gayret Islam düsüncesine yeni bir renk katmistir.

Mu'tezilî düsüncenin temel esprisi; Islâm akaidini aklî tefekkür zeminine oturtmak ve akilla çatistigi anda nassi aklin istekleri dogrultusunda tevil etmektir. Naklî düsüncenin yaninda, zaman içerisinde aklî düsüncenin de tesekkül etmesi; akli rehber kilan bir zümrenin ortaya çikmasi tabii bir durumdur. Bu durum, dinlerin normal seyri içerisinde tabii ve zorunlu bir merhalenin ifadesidir. Islam düsüncesinin bu merhalesinde aktif rol oynayan ve dolayisiyla felsefi düsünceye ve yeni ilimlere ragbet gösteren ilk kisiler Mu'tezilîler olmustur (Irfan Abdülhamit, a.g.e., s.121 vd.; Bekir Topaloglu, a.g.e., s. 171; Kemal Isik, a.g.e., s. 28; Muhammed Ebu Zehra, Islam'da Siyasi ve Itikadi Mezhepler Tarihi, Çev. E.Ruhi Figlali, Osman Eskicioglu, Istanbul 1970, s.180 vd.).

Iste bu ve benzeri sartlar altinda Mu'tezile cereyani Hicri birinci asrin sonlariyla ikinci asrin baslarinda Vâsil b. Ata ve Amr b. Ubeyd'in önderliginde Basra'da ortaya çikti. Genelde kabul gören görüse göre, Mu'tezile akimi Vâsil b. Ata ile Hasan el-Basrî arasinda geçen tartisma neticesinde ortaya çikmistir.

Mu'tezilî düsüncenin Basra'da ortaya çikisindan yaklasik bir asir sonra Bisr b. el-Mu'temir (öl. 210/825) baskanliginda Bagdat Mu'tezile ekolü de tesekkül etti. Temel prensipler itibariyle ayni görüsleri paylasan bu iki ekol mensuplari arasinda teferruatla ilgili bir çok görüs farkliligi da vardir. Vâsil b. Ata, Ebu'l-Huzeyl el-Allâf (öl. 235/850), Ibrahim en-Nazzâm (öl. 231/845), Ebu Ali el-Cübbâî (öl. 303/916), el-Câhiz (öl. 225/869) gibi Mu'tezilîler Basra ekolüne; Bisr b. el-Mu'temir, Sümame b. el-Esras (öl. 213/828), el-Hayyat (öl. 298/910) gibi Mu'tezilîler de Bagdat ekolüne mensuptur.

Terceme faaliyetleri çerçevesinde Islâm kültür dünyasina kazandirilan yeni eserlerle birlikte, siyâsî etkenlerin de tesiriyle giderek güç kazanan Itizal akimi kisa zamanda devlet ricalini de cezbeder duruma geldi ve daha Emevîler döneminde bile halifeler düzeyinde kabul gördü.

Bu mezhep bir fikir hareketi olarak Abbâsîler döneminde gelisip yayginlik kazandi. Abbasî halifelerinin Mu'tezile'ye karsi tutumlari genelde müspet olmustur. Harun er-Resîd döneminde (170-193/786-808) saraya kadar nüfuz etmis olan Mu'tezilî düsünce, altin çagini el-Me'mun (öl. 218/833), el-Mu'tasim ve özellikle el-Vâsik'in hilafetleri esnasinda yasamistir. Bu halifeler döneminde Mu'tezilî görüs devletin resmi mezhebi durumuna gelmis, Mu'tezile âlimleri de devlet ricâli nezdinde en muteber kisiler olarak saygi ve itibar görmüslerdir. Mu'tezile âlimleri, bu dönemlerde, halifeleri kendi düsünce ve kanaatleri dogrultusunda yönlendirdikleri gibi, kendileri de devletin yüksek kademelerinde mevki sahibi olmuslardir.

Mu'tezile'nin devlet otoritesi ve resmi mezhebi haline geldigi, yaklasik 198-232/813-846 yilllarini kapsayan bu dönem, Ehli sünnet âlimleri ve müslüman halk açisindan ve izdirabin hüküm sürdügü bir dönem olmustur. Mu'tezile doktrinini devletin resmi görüsü olarak benimseyen, devrin hükümdarlari el-Me'mun, el-Mu'tasim ve el-Vâsik, bununla yetinmeyip resmi organlar vasitasiyla halki da bu görüsleri kabullenmeye zorladilar. Özellikle, Kuran-i Kerim'in yaratildigini varsayan (Halku'l-Kur'ân'i* Mu'tezîli görüsün devlet eliyle zorla kabul ettirilmeye çalisildigi bu dönem, Islâm mezhepleri tarihinde "mihne" olarak bilinmektedir. Basta Ahmed b. Hanbel (öl. 241/855) olmak üzere, resmi düsünceye karsi çikan pek çok Islâm âlimi, bu tutumlarindan dolayi mahkûm edilip iskenceye maruz kaldilar.

Bir tür Engizisyon anlamina gelen "mihne" el-Me'mun'dan sonra, el-Mu'tasim ve el-Vâsik dönemlerinde de siddetini artirarak devam etti (Macid Fahrî, Islâm Felsefesi Tarihi, Çev. Kasim Turhan, Istanbul I987, s. 54).

Baslangiçta hür düsüncenin savunucusu olarak ortaya çikan Mu'tezile, bu halifeler döneminde tam aksi bir pozisyonda bulunmustur. Mu'tezile'nin parlak dönemi ve dolayisiyla "mihne" hadisesi, el-Vâsik'in ölüp yerine el-Mütevekkil (247/861)'in geçmesiyle son buldu. Mu'tezilî düsünce daha önce el-Mehdî ve el-Emîn'in halifelik dönemlerinde de hüküm giyip cezalandirilmisti. Fakat asil darbe el-Mütevekkil'den geldi. Mu'tezile Mütevekkil'in hilafetiyle devlet kademelerinden kovuldu ve giderek gerilemeye basladi. Bu mezhep, sonraki asirlarda Büveyh ogullari ve Selçuklu sultani Tugrul Bey dönemlerinde ragbet görmüsse de bir daha eski itibarina kavusamamistir (Kemal Isik, a.g.e., s. 59 vd.; Bekir Topaloglu, a.g.e., s. 183; M. Ebu Zehra, a.g.e., s. 182).

Mezhepler tarihi kaynaklari, Mu'tezile'nin çöküsünü hazirlayan sebepler arasinda, "mihne" hadisesini, Mu'tezile'nin akla ifrat derecede önem vermesini ve bu arada el-Es'arî ile el-Matüridî'nin öncülügünde Ehl-i Sünnet ilm-i kelâminin zuhur etmesini göstermektedirler (Irfan Abdülhamid, a.g.e., s.125; B. Topaloglu, a.g.e., s. 183).

Mu'tezile'nin Metodu ve Kelamî Görüsleri:

Islâm'da akaid esaslarini aklin isigi altinda ele alip degerlendiren, meselelere aklin ölçüleri dogrultusunda çözüm getirmeye çalisan ilk düsünürler, Mu'tezile ve onlarin selefleri olan Kaderiyye ve Cehmiyye'dir. Mu'tezile âlimleri, akaid meselelerinin çözümünde, daha önceki Islâm âlimlerinin yaptigi gibi, sadece nakille yetinmeyip akla da önem vermis, hattâ naklin yeterince açik olmadigi ve önceki Islâm âlimlerinin susmayi tercih ettigi konularda tek otorite olarak akli kabul edip te'vil yoluna gitmistir. Selefiyye tarafindan siddetle elestirilen bu yeni yaklasim tarzinin adi Kelâmî metottur. Mu'tezilîler, benimsemis olduklar Kelam metodu ile, akideleri kendilerine has bir üslupla degerlendirip, Ehl-i sünnet ögretisinin disinda farkli kanaatlere ulastilar. Bu nedenle, Mu'tezile,ehl-i bid'at firkalari arasinda zikredilmektedir (el-Bagdâdî, a.g.e., s. 100).

Mu'tezile doktrininin esasini teskil eden ve bütün Mu'tezile alimlerince benimsenen bes temel prensip (elusûlü'l-hamse) vardir:

1-'Tevhid: Mu'tezile'nin en temel ilkesi olan tevhid anlayisi, bütün Islâm düsüncesinin de temelini olusturmaktadir. Sadece Mu'tezile'ye göre degil, bütün Islâm mezheplerine göre önemli bir prensip olup bu, Allah birdir, esi ve benzeri yoktur, ezeli ve ebedîdir anlamina gelir. Bu konuda Mu'tezile'yi digerlerinden ayiran husus, Allah'in sifatlarina dair tartismalarda ortaya çikmaktadir. Mu'tezile'ye göre Allah'in en önemli iki sifati "birlik" ve "kidem"dir. Mu'tezile Allah'in sifatlarini kabul eder, fakat bu sifatlara Allah'in zatinin disinda bir varlik hakki tanimaz. Onlara göre "Allah âlimdir" demek dogru; "Allah ilim sahibidir" demek ise yanlistir. Çünkü ilim, sem', basar gibi, sifat-i maânînin kabulü, kadim varliklarin çokluguna (taadüdü kudemâ) delâlet eder. Halbuki tek kadim varlik vardir. O da Allah'tir.

Mu'tezile, sifatlar konusunda kendisini ehlu't-Tevhîd olarak isimlendirirken, Ehli sünnet âlimleri tarafinda da Muattila (Allah'in sifatlarini inkâr edenler) olarak vasiflandirilmistir.

2- Adalet (el-Adl): Mu'tezile'ye göre, insan tamamen hür bir iradeye sahiptir ve fiillerinin yegâne sorumlusu odur. Yapmis oldugu iyilik de kötülük de kendisine aittir. Bu nedenle yapmis oldugu iyi amellere karsi mükâfaat, kötü amellere karsi da ceza görecektir. Eger kulun fiillerinde Allah'in bir müdahalesi olsaydi, o zaman kul yapmis oldugu fiillerden mesul olmazdi. Çünkü bu durumda bir zorlama (cebr) sözkonusu olurdu. Insani, zorlama altinda yapmis oldugu fiillerden sorumlu tutmak ise zulümdür. Bu, Allah'in adaleti ile bagdasmaz. Çünkü Allah en âdil varliktir.

3- Iyi amellerde bulunanlarin mükâfatlandirilmasi, kötü amellerde bulunanlarin cezalandirilmasi (el-Va'd ve'l-Va'îd): Güzel amellerin mükâfatla kötü amellerin de ceza ile karisik görmesi kaçinilmazdir. Bu nedenle Allah, adâletinin bir geregi olarak, iyi amellerde bulunan kullarini cennetle mükafatlandiracagini (el-va'd); kötü amellerde bulunan kullarini ise Cehennemle cezalandiracagini (el-va'îd) bildirmistir. Allah'in, bunun aksini yapmasi, bu sözünden vazgeçmesi mümkün degildir. Mü'min, mutlaka Cennete; büyük günah isleyipte tevbe etmeden ölen kimse ise mutlaka Cehenneme gidecektir. Allah'in adaletinin geregi budur. Mutezile, bu görüsü ile sefaati reddetmistir.

4- el-Menziletü beyne'l-Menzileteyn (Iki Yer Arasinda Bir Yer):

Bu prensip, büyük günah isleyen kimsenin imanla küfür arasinda bir yerde, yani fasiklik noktasinda bulunacagini ifade eder. Bu görüs, büyük günah isleyeni kâfir sayan Hâricîlerle, mü'min sayan Mürcie mezhepleri arasinda mütevassit bir görüsü temsil etmektedir.

5- Iyiligi emretmek kötülükten Nehyetmek (el-emru bi'l-ma'ruf ve'nnehyu ani'l-münker): Mutezile, toplumda hak ve adaletin saglanmasi ve ahlâkî yapinin saglikli olabilmesi için, her müslümanin iyiligi emredip, kötülügü yasaklamasini gerekli görmektedir (el-Bagdâdî, a.g.e., s. 100 vd.; Kemal Isik, a.g.e., s. 67 vd.; M. Ebu Zehra, a.g.e., s.174 vd.; B. Topaloglu, a.g.e., s.174 vd.; I Abdülhamid a.g.e., s. 105 vd.; es-Sehristani, a.g.e., I, 43).

Yasar K. AYDINLI
Alıntı ile Cevapla
Alt 27 Temmuz 2008, 00:38   Mesaj No:7
Avatar Otomotik
Durumu:salim66 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1924
Üyelik T.: 19 Mayıs 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 1
Konular: 0
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart 4 tane doğru mezhep var

bunları niye yazıyorsunuz
Alıntı ile Cevapla
Alt 27 Temmuz 2008, 03:17   Mesaj No:8
Medineweb Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:antivirüs isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2797
Üyelik T.: 27 Temmuz 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 218
Konular: 66
Beğenildi:4
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: 4 tane doğru mezhep var

Alıntı:
salim66 Üyemizden Alıntı
bunları niye yazıyorsunuz
Bende anlamadım bir bilene soralım...
Alıntı ile Cevapla
Alt 27 Temmuz 2008, 03:18   Mesaj No:9
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Mu'tezile Mezhebi

Genel kültürünüz gelişsiniz diye
Alıntı ile Cevapla
Alt 13 Şubat 2009, 23:26   Mesaj No:10
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:hattaboğlu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 210
Üyelik T.: 20 Eylül 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 131
Konular: 6
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Mu'tezile Mezhebi

Sual: Mutezile fırkası nasıl meydana çıkmıştır, fikirleri nelerdir?
CEVAP
Bozuk fırkalardan biri olan Mutezile, Hasan-ı Basri hazretlerinin derslerinde bulunan Vasıl bin Ata tarafından ortaya çıkarılmıştır. Büyük Ehl-i sünnet âlimi ve veli bir zat olan Hasan-ı Basri, (Büyük günah işleyen ne mümindir ne de kâfirdir) diyerek Ehl-i sünnetten ayrılan Vasıl bin Ata için, (İ'tezele anna Vasıl), yani (Vasıl bizden ayrıldı) buyurmuştu. Buradaki i’tezele [ayrıldı] kelimesinden dolayı Vasıl'a ve onun yolunu tutanlara Mutezile ismi verilmiştir.
Sonraki yıllarda bilhassa felsefe eğitimi yapmış ve felsefeye meraklı kişiler, Vasıl bin Ata'nın yolundan yürüyerek, Allahü teâlânın zâtı ve sıfatları ile, kader, amellerle (ibadetlerle, muamelatla..) iman arasındaki münasebet ve diğer konularda İslam dininin sınırlarını zorlayacak kadar ileri derecelere varan ayrılıklara düşmüşlerdir.
Kuru akılcı ve bid’at fırkalardan Mutezilenin görüşlerinden bazıları şunlardır:
Sahabenin hepsinin adil ve Cennetlik olduğunu inkâr ederler. Halbuki Kur’an-ı kerimde mealen, (Onların hepsine hüsnayı [Cenneti] vaad ettik) buyuruluyor. (Hadid 10)
Miracı, diğer mucizeleri ve kerameti inkâr ederler.
Kur’an-ı kerimde, kerametin hak olduğunu bildiren âyetlerden bazıları şunlardır:
Ledün ilmine sahip bir zat, Belkıs’ın tahtını bir anda getirdi. (Neml 40)
Hz. Meryem’e her zaman taze meyve ve yiyecek verilirdi. (Al-i imran 37)
Eshab-ı kehf asırlarca, ölmeden uyudu. (Kehf 17,18)
(Cennette olanlara Allah görülmez) derler. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Ahirette, yüzleri nurlu olarak, Rablerine bakarlar.) [Kıyamet 22, 23]
(Günah işleyen kâfir olur, amel imandan parçadır) derler. Ehl-i sünnet itikadında, amel ile iman ayrıdır, günah işleyene kâfir denmez. Günah işleyen kâfir olsaydı, yeryüzünde müslüman kalmazdı. Masum olmak meleklere mahsustur. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah şirki [küfrü] affetmez. Diğer bütün günahları ise, istediğini affeder.) [Nisa 48]
(Kabir ziyaretinde, enbiya ve evliyadan yardım istemek caiz değil) derler. Hadis-i erbain’de (Bir işinizde, sıkışıp şaşırınca, kabirdekilerden yardım isteyin!) buyuruluyor.
Kabir sualini, kabir azabını inkâr ederler. Hadis-i şerifte, (Kabir azabı haktır) buyuruldu. (Buhari)
(Ölüye, dua fayda etmez) derler. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dirilerin duaları ile, ölülere çok rahmet verilir. Dirilerin, ölülere hediyesi, onlar için dua ve istiğfar etmektir.) [Deylemi]
(Sırat, mizan, şefaat diye bir şey yok) derler. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamette mizan, sırat, şehidi rahatsız etmez.) [Beyheki]
(Cehennem üzerine Sırat köprüsü kurulur.) [Buhari]
(Büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.) [Nesai]
(Akıl, herkeste eşittir. Akıl şaşmaz bir hüccettir. Aklın beğendiği, güzel gördüğü şeyler farz, çirkin gördüğü şey ise haramdır. Din bildirmese de, akılla haramı ve farzları bilmek mümkündür) derler.
Her ne kadar akıl, iyiyi kötüden ayıran bir kuvvet ise de, her işte ölçü olmaz. Allahü teâlâya ait bilgilerde akıl senet olmaz. Akıl, kendi başına dinin emir ve yasaklarını bilseydi, Peygamberlere, âlimlere lüzum kalmazdı. Dinin hükümlerini duymayan, cezalandırılmaz. Bir âyet-i kerime meali:
(Biz Peygamber göndermedikçe kimseye azap etmeyiz.) [İsra 15]
Eski milletlere mubah olan bazı şeyler, bizlere haram edilmiş, eskilere haram olan bazı şeyler de bizlere mubah kılınmıştır. Demek ki, bir şeyin farz veya haram oluşu, ancak dinin emri ile belli olur, akıl ile belli olmaz. Mesela eskiden sığır ve davar iç yağı haram idi, bizlere ise helaldir. (Enam 146)
Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
Nakil yolu ile anlaşılan, yani Peygamberlerin söyledikleri şeyleri, akıl ile araştırmaya uğraşmak, düz yolda, güç giden, yüklü bir arabayı, yokuşa çıkarmak için zorlamaya benzer. Yokuşa doğru at, kamçılanırsa, çabalaya çabalaya, ya yıkılıp canı çıkar, yahut, alışmış olduğu düz yola kavuşmak için sağa sola ve geriye kıvrılarak arabayı yıkar ve eşyalar harap olur. Akıl da, yürüyemediği, anlayamadığı ahiret bilgilerini çözmeye zorlanırsa, ya yıkılıp insan aklını kaçırır veya bunları alışmış olduğu, dünya işlerine benzetmeye kalkışarak, yanılır, aldanır ve herkesi aldatır.
Akıl, his kuvveti ile anlaşılabilen veya hissedilenlere benzeyen ve onlara bağlılıkları bulunan şeyleri birbirleri ile ölçerek, iyilerini kötülerinden ayırmaya yarayan bir ölçüdür. Böyle şeylere bağlılıkları olmayan varlıklara eremeyeceğinden, şaşırıp kalır. O halde, Peygamberlerin bildirdikleri şeylere, inanmaktan başka çare yoktur.
Ehl-i sünnet âlimleri, mutezilenin dalalette olduğunu âyet ve hadislerle ispat etmişlerdir
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
SÎA mezhebi Medineweb Dinler ve Mezhepler Tarihi 0 11 Kasım 2014 20:09
Maliki mezhebi Medineweb Dinler ve Mezhepler Tarihi 0 11 Kasım 2014 20:06
Hanefi mezhebi Medineweb Dinler ve Mezhepler Tarihi 0 11 Kasım 2014 20:05
Eş'ari Mezhebi Emekdar Üye İslam/Dinler/Mezhepler 0 15 Temmuz 2008 06:01
Şia Mezhebi Emekdar Üye İslam/Dinler/Mezhepler 0 13 Temmuz 2008 05:34

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.