![]() |
yavuz sultan selim han [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Osmanlı sultanlarının dokuzuncusu, İslâm halifelerinin yetmiş dördüncüsü. Sultan İkinci Bâyezîd Hanın oğlu olup, annesi Dulkadirli âilesinden Âişe Hâtundur. 1470 yılında Amasya’da doğdu. Şehzâdeliğinde, devrin âlimlerinden mükemmel bir tahsil ve terbiye gördü. Arap, Fars dilleriyle yüksek din ve fen ilimlerini öğrendi. Askerî sevk ve idâre ile devlet yöneticiliğini öğrenmesi için şehzâdeliğinde Trabzon Vâliliğine gönderildi. Trabzon’da başlayan devlet idâreciliğinde, pehlivan yapılı vücûdu, devrin silâhlarını kullanmadaki mahâreti, Müslümanlara hayranlık ve rahatlık, düşmanlara korku ve dehşet verdi. İdâreciliğini Trabzon dışına da taşırarak, Osmanlı Devleti aleyhine propaganda yapan âsileri tâkip ettirdi. Trabzonluları rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. 1508 Kütayis Seferinde Kars, Erzurum, Artvin illeriyle on beş mahalli fethederek Osmanlı topraklarına kattı. Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi Müslüman oldu. Diğer taraftan Şah İsmâil’in Doğu Anadolu’da artan ve Akdeniz sâhilleriyle İç Anadolu içlerine ve Rumeli’ye kadar varan propagandasına karşı, gâyet şiddetli tedbirler aldı. Şah İsmâil’in gâyesi ve propagandasının neticesini iyi tespit ettiğinden, daha köklü tedbirler alınması gerektiğini teşhis etti. Vâlilik selâhiyetiyle bütün ülkede, Şâh İsmail’in faaliyetlerinin önüne geçilemeyeceğini bildiğinden, şehzâdeler meselesinden faydalanarak, Osmanlı tahtına namzed oldu. Babası İkinci Bâyezîd Han hayatta olmasına rağmen, Şehzâde Ahmed ve Korkud Osmanlı Sultanı olmak için faaliyetlerde bulunduğundan, Şehzâde Selim de harekete geçti. Uzun mücâdelelerden sonra, 24 Nisan 1512 târihinde, Osmanlı Sultanı olup, babası İkinci Bâyezîd Hanı yılda iki milyon akçe tahsisatla Dimetoka’ya, büyük hürmet göstererek maiyetiyle berâber yolcu etti. Babası 26 Mayıs 1512 târihinde yolda vefât edince, cenâzesini İstanbul’a getirtti. Bâyezîd Câmii yanına türbe yaptırıp, buraya defnettirdi. |
Cvp: yavuz sultan selim han Sultan Selim Han, tahta geçtikten sonra 1512 ve 1513 yıllarında iç meseleleri halletti. Ülke içinde hâdise çıkartan ve ilerisi için büyük tehlike olabilecek râfizi faaliyetlerin teşvikçisi, doğudaki Sâfevî devletine karşı sefere çıkmadan batı, kuzeybatı ve güney hudutlarını emniyete aldı. Eflâk, Boğdan, Macar, Venedik ve Mısır elçileriyle sulhun devâmını teyid eden antlaşmalar imzâladı. [B][I] Bu sırada Akkoyunlu Devletini ortadan kaldıran, Âzerbaycan, Irak-ı Acem, Irak-ı Arab ve İran’ı ele geçirerek Ceyhun Nehrine kadar hududunu genişleten Şah İsmail, sünnî Özbekleri de yendikten sonra, Anadolu’ya yönelmişti. Gönderdiği dâî ve halifeleri vâsıtasıyla Osmanlı hudutları içinde yaşayan Şiîleri kendisine bağlıyor ve fırsat buldukça da isyanlar çıkartıyordu. Şah İsmail’in bu tehlikeli teşebbüslerini önlemenin tek çıkar yolunun, Anadolu’da Şiîliğin gelişmesini önlemek hattâ kökünü kazımak olduğunu biliyordu. Bunun için İran’da kurulan Şiî devletlerin ikide bir Osmanlı Devletini tehdit etmesine ve batıya karşı açılan her seferde Osmanlıyı arkadan vurmasına son vermek emelindeydi. Bu sebeple daha önceki Osmanlı sultanlarının Avrupa fütuhâtını doğuya çevirdi. Bu sâyede İslâm âlemini birleştirmek, Anadolu Türklüğü ile Orta Asya’yı birbirine yaklaştırmakla Asya ve Afrika’daki devletlerin Osmanlı hâkimiyetine girmesi mümkün olacaktı. Yavuz SultanSelim Han topladığı olağanüstü dîvânda, Şah İsmail’in yaptığı saldırıları bir bir anlattı. Dîvânda yapılan uzun müzâkerelerden sonra İran’a sefere karar verildi. Sefer hazırlığı esnâsında, şehzâdeliğinden beri tespit ettirdiği bozguncuları, memleket aleyhinde çalışanları sürgün, hapis ve gerekli olan cezâlarla cezâlandırdı. Sultan Selim Hanın âsi, hâin ve ahlaksızları Anadolu ve Rumeli’den temizlemesi, Türkiye’nin birlik ve berâberliği, ülke bütünlüğü için çok yerinde isâbetli bir karar oldu. Bu arada sefer hazırlıklarını tamamlayan Yavuz, 20 Nisan 1514’te Üsküdar’a geçerek orduyu hümâyun ile İran Seferine çıktı. Anadolu’dan takviye kuvvetleri alınarak ilerlendi. Şah İsmail, yiğitlik harcı olan er meydanına dâvet edildi. Meydana çıkmayınca, Sâfevî topraklarına girildi. Şahın, Sultan Selim Hana karşı ülkesini müdâfaa etmemesi üzerine ikinci bir nâme gönderildi. Bu nâmede; Osmanlı ordusunun uzun bir yoldan gelip epeyden beri muhârebe için ordu aramasına rağmen meydana çıkan olmadığı, pâdişâhların ellerindeki memleketlerin nikâhlıları olduğu, erkek ve yiğit olanın onu nâmahreme dokundurtmayacağından bahsedilerek, miğfer yerine yaşmak, zırh yerine çarşaf giymesi tavsiye edildi. Kadın elbiselerinden hırka, şal ve çarşaf gönderildi. Osmanlı ordusunun aylardır yolda bulunması, sefer güzergâhını Sâfevîler çekilirken tahrip etmesi, Şah İsmâil’in ajanlarının faaliyetleri, Yeniçeriler arasında hoşnutsuzlukların çıkmasına sebep oldu. Sultan Selim Han sefer bozguncularına, meselenin gâyet hassas olduğu bu safhasında aldığı kesin ve kararlı tedbirle mâni oldu. Çadırına ok atacak kadar ileri gidildiğinde askere verdiği nutuk, harp psikolojisinin şaheserlerindendir. Bu nutukla; hedefe daha varılmadığını, seferden aslâ dönülmeyeceğini, cihad için çıkılan bu seferden hâtunlarını düşünenlerin dönebileceğini, yiğit olanın gelmesini isteyip, tek başına da olsa gideceğini, bütün heybet ve azâmetini göstererek, gür sesiyle söyledi. Sultan Selim Hanın nutku asker arasında çok tesirli oldu ve ordu onu tâkip etti. Bu arada Sâfevî ordusunun ÇaldıranOvasında olduğu haberi alındı. Çaldıran’da mevzii alındı. Sultan Selim Han kumandasındaki Osmanlı ordusu ile İran Şahı İsmail-i Sâfevî kumandasındaki Sâfevî ordusu, 23 Temmuz 1514 târihinde Çaldıran Ovasında muhârebeye tutuştu. Çaldıran Ovasında yapılan meydan muhârebesi, Osmanlı zaferiyle neticelendi. Şah İsmâil-i Sâfevî tahtını, tacını ve hanımını muhârebe meydanında bırakarak, kaçtı. Sâfevî başşehri Tebriz’e kadar ilerlendi. Şah İsmâil, İran içlerine kaçtı. Sultan Selim Han, Tebriz’e girip, şehirde kaldı. Tebriz’de Cumâ selâmlığı yapıp, hutbeyi aslına uygun olarak, dört halîfeyi zikrettirerek, adına okuttu. Tebriz’deki âlim, sanat erbâbı, tüccar âilelerini İstanbul’a gönderdi. |
Cvp: yavuz sultan selim han Sultan Selim Han, bölgedeki fetihleri tamamlamak için, kışı Âzerbaycan’daki Karabağ’da geçirmek istedi. Başşehirden çok uzakta bulunulması bâzı devlet adamları ve askerlerin hoşnutsuzluğuna sebep olunca, Amasya’yâ hareket etti. Amasya’da fesatçıları cezâlandırdı. Doğu ve güney hudutlarının emniyet altına alınması gerekiyordu. Çaldıran’da gayret gösteren Bıyıklı Mehmed Ağaya Bayburt, Erzincan ile Kiğı’nın beylerbeyiliği verilip, âsilerin elindeki Kemah Kalesini muhâsara etmekle vazifelendirdi. Sultan Selim Han da 1515 Mayıs ayında Kemah’a geldi. Pâdişâhın da muhâsaraya katılmasıyla, Kemah muhâfızı 19 Mayıs 1515 târihinde kaleyi Osmanlılara teslim etmek zorunda kaldı. [B][Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Mısır Memlûkleri ve İran Sâfevîleri ile Osmanlıya karşı münâsebetleri tespit edilen Dulkadiroğulları Beyliğinin de Anadolu’nun birlik ve berâberliği için Osmanlı ülkesine katılması gerekiyordu. Sultan Selim Han, Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşayı 409.000 kişilik kuvvetle Dulkadirli ülkesinin zaptına gönderdi. Osmanlı kuvetleri, Göksun Muhârebesi ve Turna (Nurhak) Dağı harekâtında Dulkadirli Alâüddevle ve ordusunu mağlup etti. Alâüddevle ve oğulları öldürülerek, ordusu bozuldu. Dulkadirli ülkesi bütünüyle fethedildi. Dulkadir memleketi başta Maraş ve Elbistan olmak üzere bir sancak hâline getirilerek Şehsuvaroğlu Ali Beye verildi. Bu savaşta büyük hizmetleri görülen Hadım Sinan Paşa da veziriâzamlığa tâyin edildi. Dulkadirli topraklarının Osmanlıya katılmasıyla, Mısır Memlûkleri ile hudut komşusu olması Osmanlı-Memlûk münâsebetlerini gerginleştirdi. Doğu ve güneydeki fetihlere devam edilerek ÇaldıranZaferinden sonra Osmanlı hizmetine giren; Doğu Anadolu’da çok hürmet edilen meşhur âlim, târihçi ve yazarlardan İdris-i Bitlisî Osmanlı nüfûzunu bölgede hâkim kılmak için çalışmaya başladı. Bıyıklı Mehmed Paşa, Diyarbekir’i zapt etmekle vazifelendirildi. Diyarbekir, bölgenin merkezi durumunda büyük bir şehir olup, müstahkem kalesi vardı. Şehir ve suru ile muhâfazasında bulundurulan kuvvet miktarı, Sâfevîlerin batı hududunda set vazifesi görmekteydi. Bıyıklı Mehmed Paşa, 1515’te Diyarbekir’e karşı harekete geçerek, şehri muhâsara altına aldı. Sâfevîli muhâfız Karahan, Osmanlının şiddetli muhâsarasına dayanamayıp, şehri terk ederek, Mardin tarafına çekildi. 19 eylül 1515 târihinde, Diyarbekir’in merkezi olan Âmid kalesi fethedildi. Mardin’e sığınan Sâfevîli kuvvetler de, meşhur âlim İdris-i Bitlisi’nin nüfûzuyla bölgeden atıldı. Safevîli Karahan, Ekim ayında Koçhisar mevkiinde yapılan muhârebede öldürüldü. Osmanlının askerî kuvveti, İdris-i Bitlisî’nin mânevî tesiriyle, beylerinin çoğu Sünnî olan bölge Osmanlı hâkimiyetini tanıdı. Çaldıran Zaferi sonrasında, Doğu ve Güney harekâtıyla; Harput, Silvan, Bitlis, Hısnkeyfâ, Diyarbekir, Urfa, Mardin, Cezîre’den Rakkâ’ya kadar olan Kuzeydoğu bölgeleri ile Musul havâlisi Osmanlı idâresine alındı. Sultan Selim Han, 1514 baharında çıktığı İran Seferinden 1515 yazında döndü. Sefer dönüşünde İstanbul’da devletin idârî, siyâsî, askerî, sosyal, iktisâdî ve ticârî meselelerinin halline başladı. Sefer esnâsında meydana gelen hâdiseleri bütünüyle tetkik ve tahkik ettirdi. Devlet adamlarını tek tek huzûruna çağırıp, hâdiselerin sebep ve suçlularını tespit etti. Yeniçeriler, suçlarını anlayıp, "Hepimiz günâhkarız!" diyerek, pâdişâhtan af istediler. Hâdiseleri kökünden hâlletmeye azimli olan pâdişâh, tahkikâtı derinleştirerek suçluları tespit etti. Hâdiselerden Kazasker Tâcizâde Câfer Çelebi, İkinci Vezir İskender Paşa ve Ocaktan Sekbanbaşı Balyemez Osman Ağa suçlu bulunarak, huzûra çağrıldı. Bizzat Câfer Çelebi’ye: "İslâm askerini itaatsizliğe ve isyana tahrik edenin cezâsı nedir?" diye fetvâ istedi. O da: "Eğer sâbit olursa cezâsı îdâmdır." deyince: "Senin fesadın, bence gerek lâhikan ve gerek sâbıkan sâbittir ve kendi hakkındaki fetvâyı kendin verdin." diyerek suçluları Dîvân-ı hümâyûn önünde îdâm ettirdi. |
Cvp: yavuz sultan selim han Pîrî Mehmed Paşayı yeni bir donanma ve tersâne inşâ ettirmekle vazifelendirdi. Sultan Selim Han, istikâmetini gizli tuttuğu sefer için ordu ve donanma hazırlattı. Seferin tekrar İran’a olduğu tahmin edilmekteyse de, donanmanın hazırlanışından denizde kıyısı olan Mısır Memlûkleri ihtimâlini kuvvetlendirmekteydi. Osmanlı-Memlûk münâsebetleri Şah İsmail ve Dulkadirli meselesinden çıktı. Sultan Selim Hanın, buna rağmen, ikinci sünnî devletin Haçlılara ve İran Sâfevîlerine karşı ortak mücâdele etmesi gerektiğini belirten temasları oluyordu. Sultan Selim Han, 1516 baharında veziriâzam Sinan Paşayı 40.000 kişilik bir kuvvetle Maraş üzerinden Fırat tarafına sevk etti. Veziriâzam Sinan Paşa, Fırat Nehrini geçip, Diyarbekir’e gitmeye memur olduğunu huduttaki Memlûk beylerine bildirdi. Fırat Nehrini geçmek için izin istedi. Memlûkler, Suriye hudûdunda kuvvet bulundurduklarından, Osmanlı talebini reddettiler. Sultan Selim Hana durum bildirildi. Sinan Paşanın Memlûk hudûduna gelmesi üzerine, Mısır Sultanı Kansu Gûri de 50.000 kişilik bir kuvvetle Şam’a geldi. Mısır Sultanının durumu Sultan Selim Hana arz edildi. Kansu Gûri’nin Şah İsmâil-i Sâfevî ile ittifakı ihtimâline karşı, güney hudûdundan ve gerisinden daha da emin olmak için Mısır Seferine karar verildi. Müslümanlara işkence ve eziyet edip, Eshâb-ı kirâm ve Ehl-i sünnet âlimlerini kötüleyenlere karşı sefere giderken, buna mâni olmak isteyen bir İslâm hükümdarına karşı ne yapmak lâzım geldiğini âlimlere sordu. Âlimler, sefer açılabileceğini bildirdiler. Hilâfeti de himâye eden Memlûklere karşı sefer için fetvâ alınıp harp etmek meşrulaşınca, kendi kumandasındaki kuvvetlerin Kayseri’de toplanmasını emretti. Ayrıca Rumeli Kâdıaskeri Zeyrekzâde Rükneddîn ile ümerâdan Karaca Paşayı Kansu Gûri’ye elçi gönderdi. Osmanlı elçisi, Mısır Memlûk Sultanından, İran üzerine hareketle oraları bozgunculardan temizleyeceğini ve kendisine hayır duâ edilmesini istiyordu. Kansu Gûri, Osmanlıların Dulkadirli topraklarının zaptını uygun karşılamadığından, eçlileri önce hapsettirdiyse de, sonra serbest bırakıp, Sultan Selim Hana yüz kantar şeker ve büyük kutularla helva gönderdi. Sultan Selim Han, 1516 Haziranında Mısır Seferine çıkıp, Osmanlı Donanması da Suriye sâhillerine gönderildi. Sultan Selim Han, Mısır elçisi Moğolbay’ı ülkesine geri gönderirken: "Efendine söyle, Mercidâbık’ta karşıma çıksın." dedi. Memlûk Sultanı Kansu Gûri, yanında Abbâsî Halîfesi Üçüncü Mütevekkil olduğu halde Mercidâbık’a geldi. Sultan Selim Han kumandasındaki Osmanlı ordusu da, Mercidâbık’a gelip, Kansu Gûri kumandasındaki Memlûk ordusu ile, 24 Ağustos 1516 târihinde muhârebeye tutuştular. Muhârebe Osmanlıların üstün harp gücü ve teknik imkânlarıyla zaferle sonuçlandı. Son Abbâsî Halîfesi Üçüncü Mütevekkil Sultan Selim Hanın yanına getirilip, çok hürmet gösterildi. Suriye Osmanlı hâkimiyetine geçti. Suriyeliler, Osmanlı adâlet ve Müsâmahalarını iyi takdir ettiklerinden halk ve kale muhâfızları şehirlerin anahtarlarını SultanSelim Hana kolayca teslim ettiler. Sultan Selim Han; Halep, Hama, Humus ve Şam şehirlerine girdi. Üç ay kadar Şam’da kaldı. Memlûk Sultanı Kansu Gûri, Mercidâbık Muhârebesi sonrasında vefât ettiğinden, Mısır Kölemenleri de Tomanbay’ı sultanlığa getirmişlerdi. Sultan Selim Han, Tomanbay’a Osmanlı hâkimiyetini tanıması şartıyla, antlaşma teklifi için iki elçi gönderdi. Osmanlı elçileri, Sultan Tomanbay’ın arzusu dışında, Kölemenlerce öldürüldü. Sultan Selim Han, Osmanlı elçilerinin katledilmesini harp sebebi saydı. 15 Aralık 1516 târihinde Şam’dan Mısır Seferine çıktı. Mısır’ın merkezi Kâhire’ye ulaşmak için Sina Çölünü geçmek gerekiyordu. Eski fâtihlerin bütün teşebbüslerine rağmen, kurak ve çorak çölün geçilmesi imkânsız gibi olduğundan vezir Hüseyin Paşa başta olmak üzere Mısır Seferine îtiraz edildi. Sultan Selim Han îtirazları susturmak, ordu bozanlığın önüne geçmek için, Vezir Hüseyin Paşayı, îdâm ettirdi. Osmanlı ordusu Sina Çölünü günde ortalama otuz kilometre yürüyüşle bir haftada geçerek, harp târihinde rekor yaptı. Sina Çölünü geçerken şu vak’a o târihten beri menkıbe olarak anlatılır: Sina Çölünde yıllardan beri yağmur yağmamasının verdiği kuraklıkla, müthiş çoraklık, ıssızlık ve kum fırtınası vardı. Pâdişâh, devlet adamları ve süvâriler ata binmiş hâlde çölde ilerlerken SultanSelim Han bir ara atından iner. Sultanın piyâde yürüyüşüne geçmesiyle, bütün devlet adamları ve süvâriler attan inerler. Başta Sultan Selim Han ve bütün ordu kurak ve çorak Sina Çölünde piyâde yürüyüşü yaparlar. Ordu harap ve bîtab bir hâle gelir. Fakat, Sultan Selim Han, büyük bir edeb ve hûşu içinde yürümektedir. Sebebi sorulunca; bütün heybet ve azâmetinden sıyrılıp, sâkin ve edeple buyurur ki: "Önümüzde, fahri kâinat Resûlullah efendimiz hazret-i Muhammed yürümükteyken at üstünde gitmekten hayâ ederim." Sina Çölünü geçerken yağmur da yağıp, kolayca Mısır’a ulaşırlar. |
Cvp: yavuz sultan selim han 21 Ocak 1517 târihinde Kahire’ye çok yakın Birk-ül-Hac mevkiinde konaklandı. 22 Ocak 1517 günü Kâhire yakınlarındaki Ridâniye’de Osmanlı-Memlûk muhârebesi başladı. Sultan Selim Han kumandasındaki Osmanlı ordusu, Tomanbay kumandasındaki Memlûk ordusuna karşı Ridâniye’de zafer kazandı. Memlûk Sultanı Tomanbay, Kahire’den çekildi. Sultan Selim Han, Kahire’ye 15 Şubat 1517 târihinde parlak bir merâsimle girdi. 20 Şubat Cumâ günü Melik Müeyyed Câmiinde okunan hutbede kendisi için söylenen "Hâkim-ül-Haremeyn-iş-Şerifeyn" ünvânını kabul etmedi. Mübârek makamlara hürmeten ünvânındaki "Hâkim" kelimesi yerine hizmetçi mânâsındaki "Hâdim"i getirtip, "Hâdim-ül-Haremeyn-iş-Şerîfeyn" (Mekke ve Medîne’nin Hizmetçisi) ünvânını aldı. Bunu belirtmek için de sarığının üstüne süpürge biçiminde sorguç taktı. [B][I] Sultan Selim Han, 1516 Ağustosundan beri yanında bulunan son Abbâsî Halifesi, Üçüncü Abdülazîz el-Mütevekkil-al-Allah Muhammed’in rızâsı, Kâhire’den Osmanlı merkezine gönderilen Câmi’ül-Ezher Medresesi âlimleri ve İstanbul’daki âlimlerin meclisinde ittifakla varılan kararla, Osmanlı pâdişâhlarına Sultanlık ünvânı ile berâber, İslâm âleminin etrâfında toplandığı"Hilâfet" makâmı da verildi. Sultan Selim Hanın kazandığı Ridâniye Zaferi ile; Mısır, Arabistan Yarımadası Osmanlı hâkimiyetine geçti. Kızıldeniz’e ve Hind Okyanusuna inilip, Kuzey Afrika hâkimiyet yolu açılarak Osmanlı hududu Atlas Okyanusuna dayandırıldı. Venedikliler Memlûklere verdikleri, Kıbrıs Adasının haracını Osmanlılara göndermeye başladılar. Hicaz ve Orta Doğudaki mübârek makamlar Osmanlı hizmetine açıldı. Mübârek emânetler İstanbul’a getirtilerek, İstanbul şereflendi. Buralar nâdide eserlerle süslendi. Sultan Selim Han, 4 Haziran 1516’da çıktığı MısırSeferinden 10 Eylül 1517’de Kahire’den hareket ederek, 25 Temmuz 1518’de İstanbul’a döndü. İstanbul dönüşü Şam’a uğrayıp, kabrini yaptırdığı büyük İslâm âlimi, Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin türbe ve câmiini merâsimle açtı. Muhyiddîn-i Arabî’nin türbedarı firâsetle Sultan Selim Hanın çok yaşamayacağını da söyledi. Sultan Selim Han, Mısır Seferi dönüşü, İstanbul’dan Edirne’ye geldi. Avrupa devletlerinden Macaristan ve Venedik, eski sulh antlaşmalarını yenilemek, İspanya da Osmanlı Devletiyle dostâne münâsebetlerde bulunmak istediler. SultanSelim Han, Osmanlı Devleti, bütün İslâm âlemi için büyük tehlike arz eden Sâfevîli Şah İsmail’in faaliyetlerinin önüne geçmek için, Avrupa devletleriyle antlaşmaları yeniledi. |
Cvp: yavuz sultan selim han Safevîli Şah İsmâil’in kumandasındaki İran ordusu, Osmanlılar ile meydan muhârebesi yapmak cesâreti gösteremiyordu. Böyle olmasına rağmen Sâfevîli propagandacılar, Osmanlı ülkesinde faaliyet göstererek, âsi taraftarlar bulup, bunları isyana hazırladılar. Bunlardan Bozoklu Şeyh Celâl, Kalender kıyâfetinde Turhal’a gidip bir mağarada riyâkârca münzevî hayat yaşadı. Çevresinde propaganda yapıp, câhil kimseleri etrâfında topladı. Yakında Mehdî yâhut Mesih geleceğini söyleyip, kendini Mehdî îlân etti. Mehdîliği îlânıyla berâber, etrâfında toplanan 20.000 süvâri ve piyâdeden meydana gelen silâhlı kuvvet kurdu. "Şâh Velî" ünvânı alıp, saltanatını îlân ederek, çevrede istilâ hareketine başladı. Bozoklu Celâl, Turhal’dan Ankara’ya yürüdü. Sultan Selim Han, isyânın üzerinde hassâsiyetle durup, müdâhale ettirdi. RumeliBeylerbeyi Ferhad Paşa ve Maraş Vâlisi Şehsuvar oğlu Ali Bey isyanı bastırmakla azifelendirildi. Şehsuvaroğlu âcilen âsiler üzerine kuvvet sevk etti. Âsi Celâl, üzerine kuvvet sevk edilmesi üzerine, Şah İsmâil tarafına kaçarken Erzincan Akşehiri’nde yakalanıp, taraftarları ile birlikte öldürüldü. Bundan sonra, Râfizî isyanlarına "Celâlî Vak’ası" denildi. On altıncı yüzyılda Osmanlı kara ordusu, dünyânın en büyük ordusuydu. Sultan Selim Han, kara askerine verdiği önemi donanmaya da verdi. İstanbul’da ilk tersânenin yapımını 1515 yılında başlatıp, 1516’da bitirdi. Gelibolu’daki büyük tersâne, Sultan Selim Han devrinde önemini korudu. Mısır’dayken, Memlûkler zamânında Kızıldeniz’de donanma kumandanı olan Selman Reis, huzûra gelince, Osmanlı hizmetine alındı. Cezayir hâkimi Barbaros Hayreddîn de Sultan Selim Hana elçi gönderip, yardım istedi. Barbaros’un Osmanlı hizmetine girmesiyle, Akdeniz Türk Gölü olma yoluna girdi. Donanma faaliyetini tamamlayan Yavuz, devrin büyük âlimi Kemâl Paşazâde’ye niyetinin feth-i Efrenciye, yâni Avrupa olduğunu bildirmişti. Ancak yüce Hakan’ın yine Eyyûb Sultan Türbesini ziyâretle başladığı bu seferine yakalandığı amansız şirpençe hastalığı mâni oldu. Çorlu’da başhekim nezâretinde tedâvi gördü. İki ay hasta yatıp, 22 Eylül 1520 târihinde Cumâ akşamı Osmanlı karargâhının bulunduğu Çorlu’nun Sırt Köyünde vefât etti.Vefât etmeden bir müddet önce yanında bulunan Hasan Can; "Sultanım Allah’ı hatırlamak zamânıdır." deyince Yavuz Sultan Selim Han: "Lala, Lala bunca zamandan beri bizi kiminle biliyordun. Cenâb-ıHakk’a teveccühümüzde bir kusur mu gördün?" buyurmuş ve Yâsin-i şerîf okumasını istemişti. Kendisi de onunla birlikte okurken rûhunu teslim etmiştir. Cenâzesi İstanbul’a getirilip inşaatını başlattığı Sultan Selim Câmii yanına defnedildi. Yerine Osmanlı Sultanı olan oğlu Sultan Süleyman Han tarafından câmi tamamlanıp, kabri üstüne türbe de yapıldı. Sultan Selim Hanın Sandukasının üstünde büyük âlim Ahmed ibni Kemâl Paşanın kaftanı örtülüdür. Örtünün konması meşhur rivâyette şöyle anlatılır: Sultan Selim Han MısırSeferini tamamlayıp, Kahire’den Şam’a dönerken, yolda, o sırada Anadolu Kâdıaskerliği vazifesini yapan Ahmed ibni Kemâl Paşazâdeyi yanına çağırdı. Sohbet ederek giderlerken, İbn-i Kemâl’in atı birdenbire bir su çukuruna bastığı için Sultan Selim Hanın üstü başı ıslanıp, kaftanı çamur oldu. İbn-i Kemâl Paşa telâşa düşünce, azametiyle meşhur olan Sultan Selim Han; "Bir âlimin atının ayağından sıçrayan çamur, benim için şereftir. Öldüğüm zaman bu kaftanı böylece sandukanın üstüne koysunlar!" deyip, sırtından kaftanı çıkarıp, saklattı. Doğu Anadolu, Kuzey Irak, Lübnan, Suriye, Filistin, Mısır ve Hicaz’ın fethiyle Osmanlı Hânedanına Halifelik makâmını ve mübârek emânetleri kazandıran Sultan Selim Han, sekiz buçuk yılda devleti iki kat büyüttü. SultanSelim Han devrin meşhur âlimlerinden, Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi ile ilmî sohbet edip, ona hürmet gösterirdi. Sofiyye-i âliyyenin büyük âlimi Muhyiddîn-i Arabî’nin Şam’daki kabr-i şerîfini tespit ettirip yanına câmi, türbe, imâret yaptırdı. Seferlerinde evliyânın büyüklerinden Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin türbesini ziyâret ederdi. Ehl-i sünnete çok hizmet edip, İslâm âlemi için büyük tehlike olan Sâfevîli Şah İsmail’in ideolojisinin yayılmasını önleyerek İran’da mahsur bıraktı. Çok heybetli olup, azâmetinden çevresindekiler titrediği hâlde, âlimlere, halkına karşı tevâzu sâhibiydi. Devamlı; "Pâdişâh-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş. Bir velîye bende olmak cümleden âlâ imiş." buyururdu. Çok mütevâzi olup, sâde giyinirdi. Muhteşem Osmanlı Devletinin en son din olan, İslâm âleminin lideri olmasına rağmen Peygamber efendimizin ahlâkı ile ahlâklandığından debdebe ve şaşaadan uzak hayat sürerdi. Bir defâsında oğlu Şehzâde Süleyman çok süslü bir elbiseyle huzûruna girince; "Süleyman annen ne giysin!" diyerek sitem etmişti. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilip, edebiyat, târih ve coğrafyaya da meraklıydı. Farsça ve Türkçe şiirleri olup, Farsça Dîvân’ı Almanya’da yayınlanmıştır. |
Cvp: yavuz selim ?!?! *Bu padişah tüm seferlerini niçin islam ülkelerine yapmış?Niçin Avrupa varken islam ülkelerini kana bulamış? *Babası Beyazıd-ı Veli niçin "Ciğerini görmeden ölmeyesin Selim!" diye beddua etmiş? *Neden frenk üzerine tek bir sefer dahi nasip olmamış? |
Cvp: yavuz sultan selim han Aşık-ı zehra yaz da biz de bilelim, bilgilenelim. |
Cvp: yavuz sultan selim han nur bence konuyu acan arkadasımız o kadar bılgılıkı yazdıklarına daynırsak bence asıkı zehranın sorularına arkadasımız cevap verır umarım |
Cvp: yavuz sultan selim han Alıntı:
Hayır sevenler cevap vermeli bu sorulara....bakalım zulüm hangi kılıflarla savunulacak?? |
Cvp: yavuz sultan selim han Yavuz Sultan Selim, Sünni inancı Anadolu Alevileri için bir zulüm nedeni yapan Osmanlı sultanıdır. Yavuz Sultan Selim'in Sünnilik adına Alevi halkı kitlesel olarak yok etmeye kalkışmasının nedeni Osmanlı'nın doğu sınırlarında hızla gelişen Türk Safevi Devleti'dir; bu devletin Anadolu Alevileri için Osmanlı zulmüne karşı bir umut olması ve Anadolu insanının Osmanlı topraklarından kaçmaya başlamasıdır. Bu güçlü Türk devletinin gelişip kökleşmesinin, sömürü alanı olarak görüp değerlendirdikleri Anadolu'nun elden çıkması demek olduğunu anlayan Osmanlı, bu gelişimin "tek ıslam devleti" kurma çabalarını da engelleyeceğini düşünüyordu. Sıra sıra cellatlar, sürü sürü Türkmen'i doğramaya başladı. Zaten Fatih ta 1473 yılından itibaren (Otlukbeli) bu işe başlamıştı. Ardından Sünnilik güç buldukça Alevi düşmanlığı körüklenmeye başlandı. Yavuz Sultan Selim, halifeliği, Abbasiler'den kılıç zoruyla aldıktan sonra Sünnilik tutucu bir niteliğe bürünmüş ve artık toplumsal gelişmeye ayak uyduramaz hale gelmişti. Anadolu'da Türklerin anlayamadığı Arap ve Acem dili yaygınlaşmaya başlamıştı. ışte Anadolu'da yaygın olan Alevilik, Sünniliği bir baskı aracına dönüştürmüş olan padişahların kabul edemeyeceği bir düşünceydi. Aleviler aynı zamanda Doğu sınırındaki Türk devletini destekliyorlardı ki; Osmanlı devleti bu nedenlerden Ötürü Anadolu Alevilerine baskı uyguluyordu. Yavuz Sultan Selim, şah ısmail üzerine sefere çıkarken; ordunun arkasında kendisine karşı çıkabilecek bir güç olsun istemiyordu. Savaş başladığında Alevilerin şah ısmail'den yana tavır alma olasılığı da oldukça yüksekti. Ve Yavuz Sultan Selam 40 bin Aleviyi kılıçtan geçirdi. Kendini haklı çıkarmak için Alevilerin kadınları ortaklaşa kullandıkları, Kuran'ı, camileri yaktıkları şeklinde iddialarda bulundu ve bunun üzerine fetvalar yazdı. Yavuz Sultan Selim'in Alevi kırımı yapabilmek için yazdırdığı fetvalardan birisi Müftü Hamza'ya ait olanıdır; "Ey Müslümanlar, bilin ve haberdar olun ki, reisler; Erdebil oğlu ısmail olan Kızılbaş topluluğu, Peygamberimizin şeriatını, sünnetini, ıslam dinini, iyiyi ve doğruyu açıklayan Kuran'ı küçük gördüler. (...) Onlara sempati gösteren, batıl dinlerini kabul eden veya yardımcı olanlar da kafir ve dinsizdirler. Bu gibi kimselerin topluluğunu dağıtmak bütün Müslümanların görevidir. Bu arada Müslümanlar'dan ölen kutsal şehitlerin yeri yüce cennettir. O kafirlerden ölen ise, hakir olup cehennemin dibinde yer tutacaklardır. (...) Bu türlü topluluk hem kafir ve imansız hem de kötülük yapan kimselerdir. Bu iki sebepten onların öldürülmesi vaciptir." Dönemin büyük fıkıh ve hadis bilgini olarak tanınan Müftü Hamza 1521 yılında ölmüştür. Tarihte yalnız böyle yüz karası bir fetvayla değil, rüşvet almak gibi bir suçla da anılır. Kuran üzerine yemin etmesine rağmen 50 bin akçe karşılığında Semendire Valisi Yusuf Bali'nin yolsuzluklarını ve haksızlıklarını kapatır. Müftü Hamza'nın rüşvet aldığını öğrenen Yavuz Sultan Selim onu sıkıştırıp canının bağışlanması karşılığında bu fetvayı verdirir. Osmanlı, iktidarı için her şeyi kullanmıştır, kullanmaya çalışmıştır. Alevi kırımına izin veren bir diğer fetva da şeyhülislam ibni Kemal tarafından kaleme alınmıştır. "... Kızılbaş topluluğu şeri yasalar gereği öldürülmeleri helaldir. Islam askerlerinden onları öldürenler gazi, ellerinde ölenler ise şehittirler." Halkı birbirine düşman etme kırdırma Osmanlı'dan bugüne devredilmiş bir devlet geleneğidir. 24 Aralık 1978'de "Müslüman Türkiye", "Kanımız Aksa da Zafer ıslamın" haykırışlarıyla Maraş'ta Alevi halkı katledilir. "Allah Allah" diyerek "Komünistlerin büyüğü, küçüğü demeyip kafasını ezin" diye bağıranların sloganlarıyla, Alevilere yönelik Osmanlı dönemindeki fetvaların benzerliği çarpıcıdır. 1514 yılında 40 bin kişiyi kılıçtan geçiren gelenek, 1978'de Maraş'ta ihtiyar, çocuk, kadın ayrımı yapmaksızın halkı katleder. |
Cvp: yavuz sultan selim han Yakılıp yıkılan evler, çivilenen, gözleri tornavidalarla oyulan, bıçaklarla, baltalarla, satırlarla parçalanan insanlar... Tecavüz edilen kadınlar, karnında bebeleriyle şişlenen hamile gelinler... Maraş'ta tablo budur. Bu vahşet tablosu Osmanlı'da bir başka dönem uygulanan kırımla da benzerlik taşır. Osmanlı 1875-1876 Bulgar ayaklanmalarını bastırmada Çerkesler ve başıbozuk birliklerini kullanır. Dönemin tanıklarından biri o günleri şöyle anlatır: "Kadınlar ve kız çocukları saçlarından tutuldular, bir darbeyle diz çökertildiler, boyunlarından kesildiler. Çocuklar süngülere geçirildiler, hamile kadınların karınları deşildi. Bir çoğu sırayla soyuldular ve bir odun parçasının üzerinde hayvan sürüleri gibi büyük bir serinkanlılıkla kesildiler..." Yine Meclisi Meb'usan tutanaklarında o günlere ilişkin şöyle anlatımlar yer alır: "1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında gayri-resmi olarak teşkil edilen ve Çerkeslerin ağırlıkla olduğu Osmanlı birliklerinin yolları üstünde rastladıkları Hıristiyan köylerini yağmalayıp, insanları kılıçtan geçirdikleri yüzlerce, hatta binlerce çocuğu köle olarak yanlarına aldıkları, çocuk ve eşyaların bir bölümün sattıkları...." Yavuz Sultan Selim'le birlikte din, imparatorluğun üst yapı kurumlarından en kapsamlısı olarak güçlü bir varlık kazanmıştır. Artık iktidarı tehdit eden her şey "din zararına" ilan edilecek, her düşünce, eylem "din sapkınlığı" olarak anılacaktır. Ve fetvalar, fermanlar, bu yollu açıklamalarla muhalefetin ezilmesinde önemli role sahip olacaktır... Yani her türlü katliam, vahşet böylece meşrulaştırılacaktır. O günün toplumsal gerçekliği Anadolu halk şiirlerine ve türkülerine de yansır Katilleri savunmak moda olmuş fatih gibi yavuz,muaviye, |
Cvp: yavuz sultan selim han eleştiriler üzerine yeni inşaalar yapabiliyorsanız ne mutlu size... bir kişi eleştirirken aha iyi bir şey yapabiliyorsa o yüzden eleştirir... daha iyisini buyrun ortaya koyun...kimin devrinde yaşadınız gözünüzle neyi gördünüz ki iftiralar atıyorsunuz... onlar olmasaydı islamiyyeti devam ettirecek olanlar kimlerdi??? |
Cvp: yavuz sultan selim han Peygamber aşkı Bir kitabı okuduğun zaman dolu dolu oluyorsa için... Ve kitabın içinde yüreğin sızlıyorsa, gözlerin yaşarıyorsa bazen, söylemelisin!.. Geçen gün de bahsetmiştim “Osmanlı’nın Peygamber Aşkı” kitabından. Tahsin Yıldırım ve Mehmet Kuzu imzasıyla çıkmış, Nesil basmış... Osmanlı’nın, özellikle de Padişahların Peygamber sevgisinin açığa çıktığı örnekleri toplamış bu kitap... Ben de bir iki kısmını aktarıyorum... * Yavuz Sultan Selim’in, Haremeyn’i Osmanlı topraklarına kattığı günden itibaren, ecdadımız bu kutsal topraklara karşı öyle edeple davranmıştır ki; Peygamber Efendimizin şehrini, bir valinin adı altına sokmaktan hayâ etmiştir. Yönetim işlerine vekâlet etmek üzere oraya göndereceği idareciye “vali” unvanı vermemiş, onun yerine “Medine Muhafızı” unvanını layık görmüştür... Her Padişah, devlet ne kadar sıkıntıda olursa olsun, oraların mamur olması için her türlü tedbiri almıştır... * Osmanlı devletinin duraklama dönemlerinde, tarihimize “Eğri Kalesi Fatihi” olarak geçen III. Mehmed Hân, Peygamber Efendimizin mübarek ism-i şerifleri her anıldığında ayağa kalkacak kadar Peygamber sevgisiyle doluydu... Yalan söylemekten utanmayan bazı tarihçilerin kendisine büyük iftiralar attığı Sultan Abdülaziz Han da, her Müslüman gibi Peygamber Efendimizi çok sever ve saygıyla anardı. Hatta sadece Efendimizi sevmekle kalmaz, onun yaşadığı Haremeyn halkına da saygı gösterirdi. Bir gün hasta yatağında yarı baygın ve sararmış vaziyette yatarken, kendisine; -Medine-i Münevvere mücavirlerinden bir dilekçe var, dediler. Hemen yaverlerine seslenip; -Derhal beni ayağa kaldırınız, dedi... Haremeyn’den gelen talepleri ayakta dinlemeliyim! Allah Resulüne komşu olanların talepleri böyle ayak uzatılarak, edebe mugayir bir şekilde dinlenmez!.. Ağır hastalığında bile bu derece hassas davranan, Medine’ye ve hazret-i Peygambere olan muhabbetini böylesine güzel bir surette izhar eden büyük Padişah; Medine-i Münevvere’den her posta geldiğinde de abdest tazeler... Bu mektupları; -Bunlarda Medine-i Münevvere’nin tozu var!.. Diye öpüp alnına götürür ve ancak ondan sonra başkâtibe uzatarak; -Aç, oku!.. Derdi. * Osmanlı Sultanları her vakit Peygamber Efendimize karşı son derece saygılı ve sevgi dolu idiler. Bu saygı ve sevgi, sultanlardan başlayarak; paşasıyla, âlimiyle, tüccarıyla, çobanıyla, bütün bir millet tarafından hissedilmektedir... Meşhur Medine müdafii Fahrettin Paşa, Sevgili Peygamberimizin mübarek ruhu incinir endişesiyle, Mescid-i Nebevi’nin tamirinde çalışan ustalara; “bir yere çivi çakacakları zaman çekicin sapına mutlaka keçe sarmalarını ve ses çıkarmadan kullanmalarını” emretmiştir... ....... MESCİD-İ NEBEVÎ: Peygamberimizin mescidi... ECDAD: Dedeler, babalar, büyük babalar... EDEP: Terbiye, güzel ahlâk, hayâ... HAREMEYN: İki mukaddes harem... Müşrik ve kâfirlere yasak olan mukaddes Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere... İZHÂR: Açığa vurmak, meydana çıkarmak, göstermek... MÂMUR: İmar veya tamir edilmiş... MUGAYİR: Aykırı, uymaz, zıt... MÜCÂVİR: Komşu... Mâbet veya bir tekke yakınlarında çekilip oturan... Yurdunu terk ederek zamanını Haremeyn-i Şerifeyn’de ibadetle geçiren... MÜDÂFİ: Müdâfaa eden, koruyan, def eden... TALEB: İsteme, istenme, dileme, istek... VEKÂLET: Vekillik, birisinin namına iş görmek... YAVER: Yardımcı, devlet büyüklerinin yanında bulunan en yakın memur... alıntı.. |
Cvp: yavuz sultan selim han ALLAH'a şükür islamı osmanlıdan öğrenmedik vede onlardan öğrenmeye ihtiyacım yok |
Cvp: yavuz sultan selim han doğru yoldasınız Mevlüt Hönül.. saygılar efendim... |
Cvp: yavuz sultan selim han sorgulanması gereken o kadar kişi o kadar millet varken Osmanlıyı mı sorguluyorsunuz???? kendi sorgu sualiniz bitti herhalde...???? |
Cvp: yavuz sultan selim han aşıkı zehra dan başlayım *Bu padişah tüm seferlerini niçin islam ülkelerine yapmış?Niçin Avrupa varken islam ülkelerini kana bulamış? yukarda yazılanları okumadığın belli ..neden sadece islam ülkelerine yapmış ..nedeni gayet açık ve net..islam devleti olan osmanlı ya baş kaldırıp ve her avrupa seferine çıkınca fırsattan istifade osmanlıya saldıran insanları zorla şiileştirmeye çalışan ve islam ümmeti için açık tehdit olan bir devlete ve TEK İŞİ OSMALI İLE SAVAŞMAK olan bu asilerin alması gereken bir ders vardı vede aldılar.. madem islam ülkesi o halde neden osmanlıya tecavüz ettiler fırsat buldukça ? bunların cevabını verirseniz sorunuz aydınlanır. Babası Beyazıd-ı Veli niçin "Ciğerini görmeden ölmeyesin Selim!" diye beddua etmiş? miş ler mış lar hüccet olamaz...dilin kemiği yok bende birileri için bişeyler yazabilirim allah tan korkmadıktan sonra!! *Neden frenk üzerine tek bir sefer dahi nasip olmamış? frenk e fırsat bırakmamış bizdeki mukallitler..kaldıki her devlet evvela sınırlarını güvende tutar sonra genişletmenin derdine düşer.. aynı soruyu ben sorayım neden iran lılar haçlı ile savaşmamış ? dertleri osmanlı olmuş ? -- mevlüt hönül alevi , şia kaynaklar yerine birazda gerçek kaynaklardan istifade etseniz duygusal bakış yerine objektif bakabilirsiniz... ayrıca alevi milliyetçiliği veya kürt milliyetçiliği gerçeklere bakış açısını bozmamalı.. -- saçmalık olursa kadın ve çocukları diz çöktürüp gırtlakları kesildi iftirası kadar saçmalık olmaz.. hangi osmanlıdan bahsediyorsunuz ? tarihte bunu iddia eden tek haçlı bile yokken bunu bir müslüman nasıl iddia eder ? madımak olayında olduğu gibi birileri birşeylerden nemalanmak adına bu tür iftiraları atar ama bizim iyi niyetli kardeşlerimiz alet olur.. olsun tarihine sahip çıkacak milyonlarca insan var..ha bi eksik ha bi fazla.. |
Cvp: yavuz sultan selim han benim sorularıma cevap alsaydım.. cevaplar mı tükendi?? Ahirette Fatih de Beyazid de Yavuz da arkanızda olur... Osmanlı'da çatlak taşlar var yok demedik.. Ki o çatlak taşların çatlama sebebi de Efendimiz'in sünnetine bağlı olmamalarıdır.. Allah-u Teala'nın dini bir bayrak ise onu en güzel yerlere taşıyacakların eline verir.. 600 yılı aşkın süre boyunca dini Allah-u Teala Osmanlı padişahlarına taşıtmış.. beğenirseniz.. kimseye fikrimi benimsetmek zorunda değilim..ama beyan etmek zorundayım.. benim söylediklerim fikir..sizinkiler düşünce.. |
Cvp: yavuz sultan selim han Alıntı:
hattaboğlu sizin gibiler yüzünden din bir kutu içine saklanmış gibi bazı hakikatler gün yüzüne çıkınca rahatsız oluyorlar ben kendime ata seçmem gerekse idi oda eyyubiler selahaddin eyubi gibi şahıslar yeterdi kan emici atillalar ve osmanlı sultanları benim atamda olamazlar.......... |
Cvp: yavuz sultan selim han ata olarak kabul etmeyin zorla kimse ata olarak kabul ettirmiyor.. eminim onlarda sizi soylarından kabul etmezler... din kutu içinde saklanmış olsa idi bugüne dek taşınmaz idi... Allah-u Teala da saklanmasına da izin vermez... siz gözlüklerle oturuyorsunuz sanırım bi çıkarsanız??? |
Cvp: yavuz sultan selim han Yani bu kadar osmanlıyı savunma niye ihtiyaç hissediliyor İslamda saltanat varmı saltanatla yönetilen bir devleti savunalım Birde halifeliği kendilerine mal etmiş kişiler acaba gerçekten hilafeti temsil ediyorlarmıydı. |
Cvp: yavuz sultan selim han siz o devirde yaşadınız sanırım bu kadar eminsiniz özür dilerim hata ettim kimin dönemiyidi yaşadığınız??? |
Cvp: yavuz sultan selim han mevlüt hönül din kutu içinde değil ama allah başka bir şekilde himaye etmiş hamdolsun.hakikatlerden rahatsızlığı şeytan duyar.takıntımız yok hamdolsun..ama hakikat dediğiniz şeyin daha kaynağını vermediniz...yalan da olsa uydurma da olsa şu şekilde bir tarih inancımız var buna göre inanıyoruz da demediniz...sadece ezber kin. ayrıca kan emici kelimesi ceddim için çok ağır olmuş..daha dikkatli olun derim.. -- size bir soru sormuştum ehli beyt in imameti de saltanatmıdır ? hz hasan saltanat mı başlatacaktı hilafeti ile (haşa) ? |
Cvp: yavuz sultan selim han İmam Hasan ve ehlibeyt imamlarının ana gayesi zalim yönetimlerin ezdiği toplumları uyandırma ve boyun eğmemeydi saltanatla işleri yoktu.Çünkü Mua-viye'nin tek gayesi islâm'a düşmanı[/FONT][/SIZE][/FONT]k etmek değil,iktidara gelmek olsaydı, bu durumda Hasan b. Ali'nin kenara çekilmesiyle hedefine ulaşmış olurdu; öyleyse İmam Hasan'ı zehirlemesinin gerekçesi neydi? Ona, dostlarına ve özgür insanlara çeşitli zulümleri reva görmesinin ve onların kökünü kazımaya kalkışmasının sebebi ne olabilirdi?... |
Cvp: yavuz sultan selim han soruma cevap vermemişsin.hala dedi ile kodu ile geçiştiriyorsun.saltanatı istemeyen oniki imamın imametine de karşıdır.ne de olsa o da babadan oğula geçen hilafet anlayışııdr. |
Cvp: yavuz sultan selim han hattaboğlu oniki imamla osmanlı yı nasıl bir tutabilirsiniz haddinizi bilin onlar peygamber soyu vede allahın kitabıyla yaşayan insanlardı onların saltanata ihtiyacı yoktu ve sizin sorunuz olan babadan oğula geçme işi değil oniki imamın halk arasında saygı duyulan ve herşeyden önce kendileride bu saygıya layık insanlardı size söyliyim bu güne kadar hangi imam hakkında yanlış bir şey duydunuz ama biz osmanlı padişahları hakkında çok şey duyduk bu fark niye olabilir. |
Cvp: yavuz sultan selim han had bildirmeye çok meraklısınız ama ben zaten ehli beyte kurbanım...şimdi de olsa da peygamber soyu bizi yönetse.. ben ehli beyt ile âli osmanı da kıyaslamadım üstelik..saltanat dediniz bende babadan oğula geçen yönetim olan saltanat ise savunulan imamette saltanattır... ehli beyt hakkında yanlış birşey duymanın imkanı yoktur..onlar allah tarafından temizlenmişlerdir.burda sorun yok..sorun çelişkilerinizde. duymak ile amel ediyorsanız bizde birileri hakkında birşeyler duyyoruz ..ama kur an derki "bir fasık size bir haber getirirse araştırmadan inanmayın".ve "hakkında kesin bilgi sahibi olmadığınız kuruntuların peşine düşmeyin" dolayısı ile beğenmediğiniz uygulamalar varsa yazarsınız kanıtı ile eyvallah deriz ama kulaktan dolma veya mitoloji ile hareket ederseniz kendinizi dahi inandıramassınız. -- islama en büyük hizmeti verenlerin başlarında osmanlı gelir.allah ve rasulune vede ehlibeytine sevdalı osmanlı..dersen 600 senelik bir iktidarda hata olamazmı ? elbette olur ama bunu genellemek için vicdandan yoksun olmak lazım. |
Cvp: yavuz sultan selim han duymakla değil okuyup öğrenmekle size cevap yazdım bol keseden atma işimiz değildir. Amele gelince İslamın öğretileri neyse onla amel ederiz.batıla hurafeye zalim yönetimlere evyallahımız yoktur.kim olursa olsun |
Cvp: yavuz sultan selim han okuduklarınızı bizlede paylaşsanız diyorum hani? 40000 aleviyi kim katletmiş ? maraşta alevileri kim katletmiş ? iran neden hep osmanlı ile savaşmış ? yavuz sultana olan özel kin in altında yatan saltanat mı yoksa şiiliğe koyduğu taş mı ? bunları kaynakları ile yazmalısınız..inandırıcı olmak istiyorsanız.gerisi laf-ı güzaf...herkes yazar çizer.. |
Cvp: yavuz sultan selim han yaw arkadaşlar neden çatışıyorsunuz. saray kavramı olayı çözüyor. peygamber saray edinmedi, dört halifede saray edinmediler. onlardan sonra düzen ilahi ilkelere tamamen bağlı yöneticiden, biraz kuran biraz saray hayatı ve eğlence düşüncesinde olan saltanat sahiplerinin eline geçti. Osmanlı saltanattır veselam. bu osmanlı çok kötüdür demek değildir, osmanlının gökteki yıldız olmadığı demektir. |
Cvp: yavuz sultan selim han saray kavramı yaşıyor diye hz osman ra da atıfta bulunulur.. bkz. şeriati... [FONT=Times New Roman][SIZE=2]Bu yönetimin kurucusu (Yani, Peygamberimiz’den söz ediyor) gittikten sonra Ali’nin yalnızlığı ve siyasi hizipleşme, hilafet binasının temel taşının yanlış konulmasına neden oldu Ebu Bekir’in, Ömer’i kendisine halife seçmesiyle İslami yönetime ikinci darbe de indirilmiş oldu. Ömer ve Ebu Bekir’in bizzat kendileri bu yanlış harekete neden olmalarına rağmen, İslam’ın siyasal teşkilatı Rasul’un bıraktığı gibi kalmıştı: Basitlik, eşitlik ve servetin bir yerde toplanmasına engel olunarak, adilce paylaşılması göze çarpıyordu. Ömer’de gidince , yaşlı,sofu ve yönetim için yetersiz bir adam olan Osman hükümeti eline aldı. İslam hükümeti sarsılmaya başladı,(şu ifadelere bakınız Allah aşkına) İslam kanunlarında yapılan değişiklikler o kadar şiddetliydi ki, Muhammed’in binası kökten viran oldu. Onun zamanında hilafet, saltanata, İslami hakimiyet kulubesi, Şah’ın sarayına, sadelik şatafatlı teşrifata, Muaviye’nin ve Osman’ın yeme-içme sarayına dönmüştü.”(Bkz.Ali Şeriati, Ebuzer,S.10) -- saray anlayışı da göreceli demekki... |
Cvp: yavuz sultan selim han PADİŞAH YAVUZ SULTAN SELİMİN VEZİRİ ŞEYHÜLİSLAM İBNİ KEMAL´İN ÇALDIRAN SAVAŞIYLA İLGİLİ FETVASI: Onlar Şah İsmail tarikatinin metodunun son derece kolay olduğunu ileri sürüyorlar. Şah İsmail´in "helaldir" dediğini helal, haramdır dediğini haram sayıyorlar. . Şah şarabı helal kılsa, şarap helal oluyor. Özetle, küfürlerinin çeşitleri, Dinden dönmeleri küfürlerinde şüphe etmiyoruz. Sürekli gelen haberlerle bize ulaşmıştır. Ülkeleri Dar´ul-Harb´tır. Erkeklerinin ve kadınlarının nikahı geçer*sizdir. Onların çocuklarının her biri zina çocuğudur. Onlardan birinin kestiği hayvan (ölü) mundar olur, her kim bir kadınları ve çocukları helal olur. Adamlarına ge*lince, onlar Müslüman olmadıkça öldürülmeleri zorunludur. Müslüman olduk*larında, zındıklıklarının tersine, diğer Müslümanlar gibi hür olurlar. İnsanlar*dan birisi (Darüs-Selâmı)-(şeriatın hüküm sürdüğü) terk etse bile, onların dini*ni seçse, onun da kesinlikle katli vaciptir.* Kaynak : Mecımüa-i Resal, Süleymaniye ktp. Pertev Paşa kısmı No:621,yk Gülağ Öz, İslamiyet Türkler ve Alevilik, s.193 YAVUZ SELİM’İN ŞEYHÜLİSLAMI MÜFTÜ EL HAMZA’NIN KIZILBAŞLARLA İLGİLİ FETVASI (1512) Müslümanlar! Bilin ve öğrenin ki şu Kızılbaş toplumunun başkanları Erdebil-oğlu Şâh İsmail´dir. Peygamberimiz aleyhisselâmm şerîatini ve sünnetini ve İslâm dinini ve din bilgisini ve Kur´ânı küçümsedikleri ve de Allah Tâlâ´nın haram kıldığı günahlara helâldir dedikleri ve Kur´ân´ı ve Mushafları ve şerîat kitaplarını hor görüp ateşte yaktıkları ve de bilginlere ve dindarlara ihanet edip öldürüp mescitlerini yaktıkları ve de pis başkanlarını Tanrı sayıp secde ettikleri ve de Hazret-i Ebu Bekir´e ve Hazreti Ömer´e sövüp halifelik halifeliklerini inkar edip sövdükleri ve de peygamberimizin şeriatını ve İslâmı yok etmeye kast ettikleri, bu anılan ve de bunların Şeriata karşı söz ve davranışları bu fakire ve diğer İslâm âlimlerine göre tevatürle bilinip açıkça belli olduğundan biz dahi şeriat’ın hükmü ve kitaplarımızın nakli ile FETVA VERDİK ki adı geçen toplum Kızılbaşlar-Kâfir ve dinsizdirler ve de her kimse ki onlara uyup o ***** dinlerine razı ve yardımcı olurlarsa onlar da kâfir ve dinsizlerdir. BUNLARI DAHİ ÖLDÜRÜP, TOPLUMLARINI darmadağın etmek tüm Müslümanlara vacip ve farzdır. Müslümanlardan ölen said ve şehid olup cennete girer ve onlardan ölen aşağılık cehennemin dibindedir, bunların hâli kâfirlerin hâlinden daha fena ve çirkindir. Zira bunların kestikleri ve avladıkları ister doğan´la ister ok ile ve av köpeği ile olsun murdardır ve nikâhları gerekse kendilerinden ve gerekse başkasından alsınlar bâtıldır ve de bunlara kimseden miras Yoktur.bir bucak halkı bunlardan olsa da) Allah yardımcısı olsun Osmanlı Padişahına gerekir ki bunların (Kızılbaşların) ileri gelenlerini öldürüp mallarını ve kadınlarını dahi ve çocuklarını İslâm gazilerine taksim ede ve bunları ele geçirilince tövbeliklerine ve pişmanlıklarına inanmayıp öldürülmeli ve de bir kimse ki vilayette olup onlardan olduğu bilinirse ya da onlara giderken yakalanırsa öldürülmeli ve tüm bu toplum hem dinsizdir ve hem bozguncudur, iki yönden katledilmeleri vaciptir. Ey Allahım dine yardım edene sen de yardım et ve Müslümanları hor göreni sen de hor gör, (bu fetvayı veren) Sanı Görez adıyla meşhur el-Müftü Hamza"1 Yavuz Sultan Selim’in İran Seferi, İ.Ü.Ed.Fak. Tarih Dergisi sayı 22 s.17. 1968 İslamiyet Türkler ve Alevilik, Gülağ Öz, s. 188, 1999 Ankara 1)II.Murad 1427 yılında Amasya - Tokat - Çorum bölgesinde; dört kardeşin oymak beyi olduğu Alevi Kızılcakocaoğulları Türkmenleri üzerine Yörgeç Paşa’yı bir ordu ile göndererek hile ile verdiği yemekte 4 kardeşin başını ketirir ve 400 kişide zincir ve prangalarla bağlayarak bir mağarada yaktırır.Çorumlu ovasında çoluk çocuk demeden Türkmenleri kırıp geçirir. Sürü ve davarlarına da el koyar. Hoca Sadeddin Efendi bu Osmanlı katliamını övünerek ve ballandırarak anlatarak şöyle demektedir: “Yörgüç Paşa bir Türkmen getirene bir hil’at adamış, bunu da tellallarla duyurmuştu. Bu yollada pek çok Türkmeni temizlemiş oldu.” Kılıçtan kurtulanlar ise dağlara sığınırlar. Yörgeç Paşa, Osmancık yöresinde Zeytun’da Kocakayası adıyla anılan ve Haydar adlı bir beye ait hisarı fetheder. (11) Zeytun’da bugün Kırca adlı bir alevi köyü vardır ve soyadı “zeytun” ve oğulları adıyla çok sayıda insan vardır. 2) Yavuz Sultan Selim, Çaldıran savaşı dönüşü 24 Kasım 1514’de Amasya’ya gelir ve konaklar, yörede Kızılbaş avına adamlarını göndererek katliamlar yaptırır.Şubat 1515’de Yeniçeri ayaklanmasını ile pahalılığı ve kıtlığı bahane ederek, Alevi köylerinin topraklarına el koyarak Sünni eşrafa ve dönmelere “tımar” olarak verir. (13) Amasya, Tokat, Çorum bölgesinde kırımdan kaçan Alevi köylerine doğudan getirilen Sünni Kürtler iskan edilir. Yörede konuştuğumuz Kürt Köylüleri 500 ila 300 yıllık bir zaman diliminde doğunun çeşitli vilayetlerinden geldiklerini söylemektedirler. Bölgede bazı Alevi Kürt köyleri de vardır. 3) Bölgeden biri olan ve Kürt kökenli İskilipli Ebussuûd Efendi (1545-1574)’in Şeyhülislâm olmasıyla ve 30 yılda verdiği fetvalarla “Kızılbaş Türkmen katliamı”nı “Sünni Şeriatı” kurallarına göre yasal hale gerirmiştir. Yedi Kızılbaş öldürenin “Cennete Gideceği” Osmanlı uleması tarafından halka camilerde anlatılmıştır. Bu nedenlede Anadolu’nun her yöresinde Alevi Türkmen avına çıkılmıştır. 4) 1568 yılında Amasya kadısının suçsuz görerek salıverdiği Alevileri; Osmanlı yönetimi “Gizli şekilde öldürün” diye ferman yollaması sonucu öldürülürler. 5) Amasya ve Merzifon’daki Kızılbaşların cezalandırılmasına ilişkin 1570 ve 1574 ve 1583 yıllarına ait buyruklar ile yörede keyfi katliamlar yapılmıştır. 6) Kuyucu Murat Paşa 6.12 l606’da sadrazam olduktan hemen sonra Anadolu’da geniş çaplı Alevi katliamı harekatı başlatır. 155 bin Alevi Türkmeni diri diri kazdırdığı kuyulara gömdürür. 1580-1620 yılarında Osmanlı ülkesin de tüm Alevilere devlet terörü uygulanır. 7) Köprülü Mehmet Paşa (1656-1661) Celali ayaklanmaları bastırmak ve eşkıya tedibi adı altında; Anadolu Türkmenlerini kırımdan geçirmiş sağ kalanlara da zülüm yapmıştır. TC.B.O.A. Genel Müdürlüğünce “Mühimme Defteri”leri yayınlanmıştır. Çok sayıda Alevilere ilişkin belge vardır. Atilla Çetin; “Başbakanlık Arşiv Kılavuzu” İst.1979 Kitabında: Kızılbaşlar için özel ciltli gizli kayıtlar vardır ki bunlara “Mühimme-i Mektum” denmektedir. |
Cvp: yavuz sultan selim han Hattaboğlu seninle şia yı özel bir başlık altında kaynaklarıyla tartışabiliriz o konu o kadar da basit bir konu değil |
Cvp: yavuz sultan selim han sevgililer gününde ; mevlüde ali şeriatiyi, hattaboğluna osmanlıyı, bilgeye bir laptop hediye edelim mi :) |
Cvp: yavuz sultan selim han benimki çift çekirdekli, 2GB Ram ve 200 GB sabit disk boyutunda olsun. yanında sarımsaklı yoğurt ve salçalı sos istiyorum:)) |
Cvp: yavuz sultan selim han tartışalım... --------------- kaynaklar alevi kaynakları olmasın..çok bunaltıyor beni..kimisinde alevilik din kiminde mezheb kiminde kültür.. hz ali kiminde allah kiminde rasul kiminde veli... ama ben yinede tartışırım..kaynağınıza saygılıyım.. ha yukarda aktardığın fetvalar dan ibni kemal in ki bana uyar.diğeri zaten osmanlı için uyulması gerekilen biri değil..ama çıkmam lazım .işimi hledince yazarız.. -- osmanlı sevgisi veya humeyni sevgisi!!! |
Cvp: yavuz sultan selim han tamam kaynaklar karşılaştırmalı sünni ve şia kaynakları soracağım veya cevaplayacağım konu iki taraftanda örneklerle Benim sevgim öncelikle ALLAH'a Resulune ve Masum ehlibeytinedir. |
Cvp: yavuz sultan selim han o halde humeyni ye karşı gösterilen bu sevgi tarikat şeyhlerine gösterilse idi ne derdiniz diye bir masumane soru sorayım ve açık yüreklilikle cevap verin.. cenazesini bile parçalayacak kadar sevmek şeyhlere denildiği gibi şirkmidir ? |
Cvp: yavuz sultan selim han Yaw arkadaşlar sıkmayın canınızı, bu kör bir çember. kimse kolay kolay inandığı değerlerden vazgeçmez. Bu tartışma şeklinin osmanlı ile alakası yok, bizim değerlendirme şeklimizle ve alışkanlıklarımızla ve çocukluktan beri etkisinde olduğumuz söylemlerle alakası var. Ben muaviyeden itibaren saltanat diyorum, hepsi bu kadar. ali şeriatinin değerlendirmeleride umrumda değil. hatapoğlu saltanat yok, hepsi mübarek insanlardı diyor, buna da eyvallah derim. sorun biter. |
SAAT: 14:30 |
vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
User Alert System provided by
Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) -
vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.