Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLİTAM İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA.::. > İlitam 4.Sınıf Dersleri > İslam Felsefesi

Konu Kimliği: Konu Sahibi enderhafızım,Açılış Tarihi:  24 Aralık 2013 (13:53), Konuya Son Cevap : 14 Ocak 2014 (17:22). Konuya 1 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 24 Aralık 2013, 13:53   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.186
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
evtx İslam Felsefesi [Ünit 3 Ders Özeti] (Dokuz Eylül)

İslam Felsefesi [Ünit 3 Ders Özeti] (Dokuz Eylül)

ÜNİTE 3 / İSLAM FELSEFENİN GELİŞMESİ VE DÖNEMLERİ

1-İSLAM FELSEFESİNİN TARİHÎ GELİŞİMİ
Coğrafî etkilerine göre doğu ve mağrip İslam felsefe gelenekleri olarak iki kola ayrılarak incelenebilir. Gazali’nin Tehafüt adlı eseri ile başlayan felsefî eleştiriyi esas
alarak Gazali öncesi ve Gazali sonrası şeklinde farklı bir tasnife tabi tutulabilir. Daha önceki doğuş gelişme ve özgün felsefî eserler dönemini Gazali öncesi İslam
felsefesi başlığı altında incelenebileceği gibi, Gazali sonrası dönemi de, Endülüs’te İbn Rüşd (ö. 1198) tarafından Gazali’ye karşı yazılan Tehafütu’t-Tehafüt adlı
eserin yazılmasından sonra müstakil olarak felsefenin devam etmediği dönem olarak araştırma konusu yapılabilir.

Emeviler Döneminde Felsefi İlimler
Emeviler döneminde felsefî ilimlerle meşgul olan bazı isimler :
İmam Cafer es- Sadık (ö. 765)’a atfedilen kitaplar arasında “Kitabu’l-Cifr “ adıyla bir eser vardır.
Emeviler döneminde Halid b. Yezid b. Muaviye (ö.708)’nin tıp, astronomi ve kimya gibi ilimlere ilgi duyan ilk Müslümanlardan biri olduğu anlaşılmaktadır. Ona
atfedilen kitaplardan Manzumetu Firdevsi’l-Hikme fî İlm’l-Kimya veya Kitabu’r-Rahmeti fi’l-Kimya adlı kitaplardan yapılan bir derleme ortaçağda Latinceye
çevrilerek daha sonraki yerel dillere de tercüme edilen tıpla ilgi seçmeler arasındadır.
Abbasiler Döneminde Felsefî Tercümeler
Felsefe ve bilimlerle ilgili birisi Mısır ve Grek-Helenistik felsefeyi öne çıkaran, diğeri doğu ilim mirasını öne çıkaran iki farklı anlayışın ortaya çıktığına da tanık
oluruz. Endülüs’te yetişen İbn Cülcül’ün felsefe tarihi ile İranlı bir felsefe tarihçi olan İbn Nedim’in bilimle ilgili anlayışları ve bu farklı yaklaşımları temsil ederler.
M. Lapidus: “Irak’ın bir kısmı ve İran’ın tamamı, Manicilik ve Mazdekcilik gibi mezhepleri de kapsayan Zerdüştlük dinine bağlıydı. Irak’ın diğer parçalarıyla
Bizans’ın batı bölgelerinin tamamı, Hıristiyanlığın birkaç değişik seklinden birine bağlıydı. İslam’ın gelişiminin arifesinde, Kıpti kilisesi Mısır kilisesiydi; Monofizist
kilisesi Suriye kilisesiydi; Nesturi kilisesi ise, Irak’ta yaygınlaşmıştı.”
Tercümeler yoluyla Müslümanlar arasında tanınmaya başlayan bilimlere “kadim ilimler” (ulumu kadime) ve “evvelkilerin ilimleri” (ulumu evail) denilmektedir.
Yunan filozofların adları ve eserleri bilindiği için onlardan alınan ilimlere kadim ilimler; anonim ya da doğudan alınan ilimler ve eserlerin kime ait olduğu
bilinmeyen ilimlere ise öncekilerin ilimleri ya da hikmet denilmekteydi. İbn Nedim Fihirist’de “tabiat felsefecileri” ibaresini kullandığını dikkate alırsak, İslam
felsefesi önceleri doğa bilimlerine yönelik bir merak ile ortaya çıktı.
İbn Nedim’in yeni-Platoncu olarak bilinen ve esas itibariyle bazı metafizik veya mantık şerhleri yazan, bazıları da tılsım, büyü, astroloji gibi gizemli ilimler üzerine
yazan ‘Ptolemy el-Garib’ Teon, Teofrastus, İamblicus, Porfiri, Simplicus ve Plotinus gibi yeni-Platoncu yazarları tabiat filozofları arasında sayar. Bu isimlerin ortak
özeliklerinden biri de ‘fizik’ kelimesini Stoacı anlamda tabiatın manevi ilkesi (logos) olarak kullanmalarıdır. Porfiri’nin mantık şerhi olan İsagoji’si ve Teofrastus’un
bitkiler ve taşlar hakkındaki kitapları hariç, adı geçen yazarların hiç birinin tabiat felsefesi hakkında bilinen bir eseri yoktur. Var olan eserlerin çoğu tılsım, büyü,
astroloji gibi gizemli ilimlerle ilgili kitaplardır. Bu da bize, tercümeler arasında tabiat felsefesi ile gizemli ilimlerin beraber ve birbirine karışık halde İslam kültürüne
dahil olduğu anlaşılmaktadır. Bu ortaya çıktığı tarih ve yer bilinmeyen ‘evvelkilerin ilimleri’ (ulumu’l-evail) ya da önceki nesillerin ilimlerinin tasnifi ciddi
tartışmalara konu olmuştur. Hind ve Çin gibi Asya bölgelerinden gelen bilimlerin ait olduğu kültür belirlenmezken, kadim Grekçe eserlerin yazarları bilinmekte idi.
Halife el-Me’mun (ö. 833) Akdeniz havzasındaki birçok merkeze elçiler ve vazifeli kişiler göndererek “kadim ilimleri” ihtiva eden kitapları getirterek Bağdat’taki bu
ilim kurumunda uzman bir heyet tarafından çevrilmesini sağladı. Kadim dünyada vücuda getirilen her türlü bilimsel ve felsefî değeri olan tüm kitapların derlendiği
bir kütüphane böylece Bağdat’ta kurulmuş oldu. Bu eserler sadece İslam dünyasında değil Ortaçağın sonunda Avrupa yeniden canlanan bilimsel gelişmelerin
sebepleri arasındadır.
Özgün eserler veren filozofların başında gelen Kindi, Abbasiler döneminde Bağdat’ta oluşan bu zengin kültür ortamında yetişmiştir. Çevre beyliklerde ve
coğrafyalara yayılan felsefi ilimlerin tahsil edilebileceği merkezler arasında 10. Yüzyıldan itibaren Endülüs, Mısır, Suriye, İran, Horasan, Harezm, Herat ve
Türkistan bölgeleri katılacaktır. Farabi, Süleyman es-Sicistani, İbn Sina, Gazali gibi düşünürler bu bölgelerde yetişmiştir. Gazali eğitimini Tus’ta tamamlayıp
Bağdat’ta Abbasi Halifelerinin hizmetine girmiştir. Onun döneminde Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey, 1055’de Bağdat’a gelerek Abbasi hilafetini siyasi koruma altına
almıştı.

Selçuklular Döneminde Felsefe
Selçukluların Bağdat’a gelerek çevre beylikler tarafından ve iç çatışmalardan zayıflamış olan Abbasi hilafetini himaye altına almaları başka bir kültürel teşebbüsün
başlangıcını oluşturur: Nizamiye Medreseleri’nin kurulması, Selçuklu veziri Nizamü’l-Mülk’ün adıyla anılan medreselerin kuruluşu felsefe öğretimi açısından
önemli bir dönüm noktası oluşturur.
Büyük Selçukluların eğitimi örgütlemek amacıyla kurdukları medreseler İslam medeniyetinde yeni bir dönemi başlatmıştır.
Tabiat bilimleri alanında ve teknik ilimlerde astronomi, tıp, matematik alanlarında en önemli eserler bu dönemde verilmeye başlandı. Bilim ve felsefenin altın
çağlarından biri de Selçuklu Türkleri zamanında medreselerin kurulmasıyla başladı. Tabiat bilimlerinden Tıp hastanelerde, geometri, matematik ve astronomi
rasathanelerde, mantık, matematik ve metafizik gibi felsefî ilimler de medreselerde okutulmaya başlandı.
Moğol istilası öncesinde, Maverâünnehir’den kaçan, alimlerin Selçuklulara sığınması ile yeni bir dönem başlar. 1258’de Bağdat’ın Moğollar tarafından istilasından
sonra ve özellikle Hülagu (Cengiz Han’ın oğlu) ile birlikte geleneksel medreselerin ve bilimsel kurumların yeniden canlanmaya başladığı görülür. Hülagu’nun
Azerbaycan’daki Merağa’dan Çin’deki Han Balık (Pekin)’e kadar 99 rasathane kurması diğer bir önemli bilimsel gelişmenin başlangıcı oldu. Nasıreddin Tusi’nin
Merağa rasathanesinde başlattığı matematik-astronomi çalışmaları Anadolu'da da felsefe ve bilim hayatında bir canlanmaya yol açtı. Fakat Moğollardan sonra,
özellikle Türkistan ve İran'dan Anadolu’ya intikal eden alimler İbn Sina’nın metafiziğinin İşrakî yorumlarını taşıyarak kelam, felsefe ve tasavvufun bütünleştiren bir
tefekkür iklimi oluşturdu. Türklerin siyasî hakimiyetinde Anadolu’da da felsefî metafiziğin kelamî, kelamın tasavvufî açıdan tenkit süzgecinden geçirildiği bir
tefekkür dili öne çıkmaya başlar.
Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemi İslam felsefesinin tabiat bilimlerini kapsayan yönü İbn Sina ile İbn Heysem'in çizdiği yoldan gelişerek bilim
metafizik ilişkisi yeni bir çerçeveye kavuşturulmuştur. Mesela Selçuklular için hazırlanan takvimi hesaplayan astronomi heyetinin başkanı olan Ömer Hayyam
geometri risalesinin girişinde bu ilimin ilkelerinin metafizikten alındığını vurgular. Böylece doğa felsefesi olarak metafizik yerini korurken, ilahiyat olarak metafizik
kelamî ve tasavvufî bir bakışa açısına temel teşkil edecektir.
Konevî'nin Miftahu’l-Gayb
Kayserî'nin Şerhu Fusus
Fenarî'nin Miftahu’l-Üns
Anadolu Selçuklularında medreselerde Meşşaî tabiat felsefesi İbn Sina çizgide okutulmaya devam eder. Başta el-İşarat ve’t-Tenbihat olmak üzere bu geleneğe ait
şerhler, haşiyeler yazıldı. Burada dersler veren Esiruddin Ebherî'nin Hidayetu’l-Hikme’si ders kitabı olarak okutuldu. Urmevî ve Kazvinî gibi alimlerin eserleri de
Meşşaî felsefenin öğretim malzemesi olarak kullanıldı. İbn Sina felsefesini Eşarî kelamı açısından eleştiren Fahreddin Razî’ye karşı Meşşaî felsefeyi kısmen
savunan Nasireddin Tusî'nin İbn Sina şerhini mukayese ve tenkit eden mantıkçı Kutbuddin Razî'nin eseri “el-Muhakematu beyne Şerheyi’l-İşarat” bu dönemin
felsefi açıdan önemli çalışmalarıdır. Yine Seyfeddin Amidî (ö. 1233), kelamî açıdan hem Fahreddin Razi’yi hem de İbn Sina metafiziğini eleştirdiği Keşfu’l-Temvihat
fi Şerhi’l-Tenbihat adlı eseri bu dönemde yazmıştır. Anadolu'da diğer bir çok İbn Sina şerhi yazan alimler arasında Şemseddin Semerkandî ( Beşaret el-işarat) ve
Ekmeleddin Nahcivânî (ö/y. 1302 ) ve Siraceddin Urmevî de anılabilir. Ayrıca İşrakîliğin kurucusu olan Şihabeddin Sühreverdî'nin İbn Sina ve Behmenyar (ö. 1066),
Ebu'l-Abbas Levkerî (ö. 1109 gibi Meşşaîliğin takipçilerinin görüşlerine geniş yer verdiği “Kitabu't-Telvîhâti’l-Levhiyye ve’l-Arşiyye” adlı eseri de medreselerde
okutulmuştur.

Osmanlı Döneminde Felsefe
Gazalî’nin Tehafüt’ü ile başlayan felsefe eleştirisinin etkisinde kaldığını söylemek gerekir. Osmanlı, Selçuklulardan kalan Nizamiye medrese geleneğini miras aldı.
Osmanlı ilim hayatı Maveraünnehir, İran, Mısır, Suriye ve Irak olmak üzere İslam coğrafyasının farklı bölgelerinde tahsil gören veya buralardan göç eden ulema
tarafından şekillenmiştir. XV. yüzyıldan sonra Türkistan, Maverünnehir ve İran ulemasının felsefe, kelam ve tabiat ilimlerinde büyük bir tesiri varken, dinî
ilimlerde Mısır ve Suriye etkisi ağırlık kazanır. Bu yüzyıldan itibaren Fahreddin Râzî (ö. 1209) geleneği ve Eşarî kelamının etkisiyle felsefeye karşı mesafeli bir
eğilim içinde yetişen Sinan Paşa, Molla Lutfi, İbn Kemal ve Ebu's-Suûd gibi ulemâ tarafından temsil edilir. Fahrettin Razi üzerinden Osmanlı düşüncesinde
Gazâlî’nin başlattığı Tehâfüt geleneğine bağlı bir düşünce hareketinin varlığından söz edilebilir. İkinci eğilim ise, XIII. yüzyılda Muhyiddin İbn Arabî ile başlayan
vahdeti vücut’çu tasavvuf anlayışıdır. Osmanlı ilmiye geleneği içinde felsefi düşüncenin Tehâfüt tartışmaları çerçevesinde de olsa canlı kaldığı dikkati çeker.
Fatih Sultan Mehmed’in Aristo ile Stoacı filozofların görüşlerini öğrenmeye ziyadesiyle düşkün olduğunu kaydederler.
Tehâfüt geleneği, Gazali'nin meşşaî filozofların metafizik ilminde kullandıkları yöntemi ve alemin yaratılışı, ALLAH’ın cüzîlerle ilgili bilgisi ve ahirette haşrin
ruhaniliği gibi konulardaki görüşlerini tenkit maksadıyla yazdığı Tehafütü'l-Felâsife adlı eserle başlayan ve İbn Rüşd'ün cevap olarak yazdığı Tehâfütü't-Tehâfüt
isimli kitapla devam eden tartışma ve uzantılarıdır.
Şihâbeddin Sühreverdî (ö. 1196) ile başlayan İşrakî felsefe başta olmak üzere, Fahreddin Razi’nin kelamî görüşleri bu tartışmanın derin tesirlerini yansıtır. Osmanlı
dönemine kadar Seyyid Şerif Cürcânî (ö. 1413) de dahil pek çok meşhur âlim ve filozofun bu tartışma hakkında görüşler beyan ettiği bilinmektedir. XV. yüzyılda
Fâtih Sultan Mehmed'in isteği ile Tehafüt tartışması yeniden başlatılmış ve zamanın âlim ve düşünürlerinden bazıları bu eserleriyle katkıda bulunmuşlardır.
Hocazâde Muslihiddin Mustafa (ö. 1488) ve Alâeddin Ali Tûsî (ö. 1482) Fatih’in tertip ettiği tartışmaya eserleriyle katılan alimler olarak tanınmaktadır.
Hocazâde’nin Tehafütü’l-Felasife’sinde İbn Rüşd'e karşı Gazalî’nin tezleri savunularak filozofların yöntemlerinin tabiat ilimlerinde geçerli olabileceğini ve metafizik
konularda felasifenin yanıldığı öne sürülür. Alaeddin Ali Tusî, Kitâbu'z-Zuhr adlı eseriyle katıldığı bu Tehâfüt tartışmasında filozofların görüşlerinin tamamen
reddedilmeyeceğini, onların riyaziye, hendese ve mantık gibi ilimlerin ilerlemesinde felsefenin katkısının kabul edilmesi gerektiğini vurgular.
İbn Kemal'in Haşiye alâ Tehâfüti'l-Felâsife adlı eseri Hocazade’nin görüşlerini destekleyen bir savunmadır. Muhyiddin Muhammed Karabaği (ö. 1535) de Ta’lika
ala Tehafuti’l-Felasife li Hocazade” adlı eseri ile Osmanlı tehafüt tartışmasına katkıda bulunmuştur. XVIII. yılda ulemadan Mestçizâde’nin yazdığı el-Hilâfiyyat ve'l-
Vifâkiyyat adlı eser de bu tartışmaları sürdürerek kelamcılar ve filozofların metafizik görüşlerini mukayese eder. En son olarak da Musa Kazım Efendi (öl.
1918)’nin yazdığı “İbn Rüşd’ün Felsefi Metodu ve İmam-ı Gazali ile Bazı Konulardaki Münazarası” adlı eserinde bu tartışmaya geniş yer ayrılmıştır.
17.yy.da Osmanlının pek çok cephede savaşmak zorunda kalması felsefenin fazla rağbet görmemesine yol açmış hatta tepki uyandırmıştır. Bu dönemde
yaygınlaşan düşüncelere karşı eleştirel olarak tanıklık eden ve kendisini “İşrâkî meşrep" olarak tanıtan meşhur Kâtib Çelebi (ö. 1656) Mîzânü'l-Hak adlı eserinde,
felsefe karşıtlığının toplum hayatı için yol açtığı olumsuzlukları şu şekilde özetler:
Meseleler hakkında öne sürülen fikirlerin hangi maslahatı gözettiğini düşünmeden red ve inkar eden; ilmi dondurarak sadece geçmişten gelen rivayetleri taklit
etmekle yetinen zümreler ortaya çıkmıştır. "Felsefe ilimleri" kötüleme hastalığına müptela olup yeri göğü dahi bilmeyen cahil kimseler oldukları halde âlim
geçinenler türemiştir. Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren Sultan Süleyman Han (974/1566) zamanına kadar hikmet ile şeriat ilimlerini birleştiren
araştırmacı âlimler şöhret bulur, itibar görürdü. Fatih Sultan Mehmed Han’ın Şerh-i Mevâkıf ve Hâşiye-i Tecrîd derslerinin okutulmasını medreselerin vakfiyesine
kaydettirmişti. Sonra gelenler bu ilimler “felsefiyattır” diyerek onların yerine “Hidâye" ve "Ekmel" derslerini okumayı makul gördüler. Yalnız, bunlarla yetinmek
makul bir şey olmadığı için ne felsefiyat kaldı, ne Hidâye, ne de Ekmel. Böylece Rum diyarında, İstanbul ve çevresinde ilim pazarına kesat gelip, ehil kimselerin
kökü kesilmeye yüz tuttu.
Matematik ve geometri okumadan medreselerden mezun olan kadıların basit cebir hesaplarına göre karara verilebilecek davalara dahi bakamadıklarından
yakınan Katip Çelebi’nin tespitleri bize durumun vahametini göstermektedir. Selçuklu medreselerinde ve Fatih öncesi Osmanlı medreselerinde felsefî ilimlerin
Nizamiye medreselerinin başlattığı gelenek üzerinde devam ettiğini ve eğitimin asıl hedefinin dinî ilimlerin öğretilmesi ve özellikle fıkıh uzmanları yetiştirmek
olduğu kesindir. Ancak kadılık görevi üstlenecek olan kimselerin yeteri kadar mantık, matematik ve astronomi bilmesine ihtiyaç vardı. Bazı Selçuklu
medreselerinin Şifâhanelerle berber inşa edilmeleri ve bazılarında ‘rasat’ kuyularının bulunması tıp ve astronomi bilimlerinin de medrese öğrenimine dahil
edildiğine işaret eder. Fatih ile birlikte Osmanlı medreselerinde dinî ilimler dışında felsefi, riyazi ve tabii ilimlerin de tahsilinin zorunlu hale geldiği anlaşılmaktadır.
Katip Çelebi’nin de tanıklık ettiği üzere, Osmanlı uleması arasında yaygınlaşan Selefi anlayışı temsil eden Kadızâdeliler hareketinin felsefî ilimlerin müfredat dışı
bırakılmasını sağladığı anlaşılmaktadır.
Felsefe eğitimi değilse de klasik tasnifte felsefî ilimler olarak geçen matematik, tıp astronomi gibi ilimlere tekrar dönülmesi ancak 18.yüzyılda askeri mühendislik
okullarında başlar. Artık ilimlerin felsefeden ayrılması gerçekleşmiş olduğu için Avrupa’da gelişen yeni tarz ilimlerin öğretilmesi için oralardan hoca getirilmesi
yoluna gidilir. Katip çelebinin Cihannüma’sında Avrupa’daki coğrafi keşiflerin ve bunun sonuçları ile 17 yüzyılda tanışmaya başlarız. Felsefe eğitimi ile yeni tarz
eğitim kurumu olan Darü’l-Fünun da tekrar başlar. Rıza Tevfik ten İzmirli İsmail Hakkı’ya kadar felsefe okunması 1933 de kapanan Darülfünun İlahiyat Fakültesinin
kapanması ve daha sonra Ankara ilahiyat Fakültesinin Kurulması ile İslam felsefesi yeniden okutulmaya başlanmıştır.

2)GELİŞME DÖNEMLERİNE GÖRE İSLAM FELSEFESİ
İslam felsefesi başlangıçtan tercüme faaliyetlerinin tamamlandığı 9. yüzyılın ilk yarısına kadar doğuş dönemi, 10. yüzyılın ilk yarısına kadar gelişme dönemi ve 10.
yüzyıldan itibaren özgün eserler dönemi olmak üzere üç farklı döneme ayrılabilir.
Kavramları ve ıstılahlarıyla Arapçanın bir felsefe ve bilim dili haline gelmesinde tercüme hareketlerinin önemli bir katkısı olmuştur.
Doğuş Dönemi
Doğuş döneminde Arapçanın ortak bir bilim ve yazı dili haline gelmesi, diğer kültürlerle alışverişi kolaylaştırdığı gibi kadim felsefe geleneklerine ait bütün
eserlerin Arapçaya kazandırılması sayesinde dünya kültür mirasının korunmasına da imkan sağlanmıştır.
Her türlü bilginin uzmanı, düşüncelerini ve bilgisini diğer insanlarla paylaşabileceği, onunla belirli bir meslek icra edebileceği bir ortamı Abbasiler döneminde
elde etme fırsatı buldu.

Gelişme Dönemi
Bu dönemde tercüme eserleri okuyarak, bu bilgilere vakıf şahıslardan ders alan Müslüman öğrenciler bu eserlerin doğru anlaşılmasını sağlayacak şekilde
çevirilerde kullanılan dili sorgulamaya ve kavramlar üzerinde önemli ilmi münakaşa ve münazaralara başladılar.
Müslümanlar arasında felsefî ilimleri öğrenerek çeşitli alanlarda ihtisas yapan uzman kimselerin yetişmeye başlaması Abbasiler döneminin ikinci asrına rastlar.
Ebu Bekir Zekeriya er-Razi ve el-Kindi gibi ilk filozoflar aynı zamanda ünlü birer hekimdi.
(Hind , Yahudilik, Hıristiyanlık, Budizm, Zerdüştlük, Maniheizm) gibi dinlerden İslam’a yöneltilen çeşitli itiraz ve sorgulamaların etkisi ve yankısı bazı filozofların
görüşlerinde bulunabilir. Mesela İbn Mukaffa, İbn Ravendî, Zekeriya Razi gibi felsefî düşüncenin gelişme dönemi filozofları, nübüvvet, ahiret, yaratma gibi
metafizik konularda İslam öğretilerine aykırı görüşleri savundukları dikkati çeker. Maddeci bir tabiat felsefesi, deist bir metafizik anlayışını savunan filozoflara bu
dönemde rastlamak mümkündür.
İki farklı bilim ve felsefe geleneği rekabet halindeydi. Grek ve Helenistik felsefesi ile Hint ve İran gibi Asya menşeli ilim geleneklerine bağlı bilginler de rekabet
halindeydi. İbn Cülcül gibi Endülüslü bir hekim Yunan tıbbını merkeze alan bir bilim tarihi kitabı yazarken, İranlı olan İbn Nedim doğu ilim geleneklerine ağırlık
veren el-Fihrist gibi bir ilim tarihi eseri yazmıştır.
ortaya çıkan bu fikirlere karşı kelamî ve felsefe olarak savunma ihtiyacı duyan Müslüman bilginler kendi özgün eserlerini vermeye başlamışlardır.

Özgün Felsefeler Dönemi
9. yy.sonu ve 10. Yy. başından itibaren Kindi ile başlayan ve Farabi, İbn Miskeveyh, İhvan-ı Safa, İbn Sina gibi filozofların müstakil eserlerle özgün birer felsefi
sistem kurdukları bir dönem başlar.
Bu dönemde yetişen filozoflar aynı zamanda tabiat felsefesi, hekimlik, matematik, astronomi gibi bilimler hakkında da araştırma yapan bilim adamları olarak
karşımıza çıkar. Kindi, Razi, İbn Sina aynı zamanda büyük birer hekimdir. Bu filozofların öğrencileri arasında da tabiat bilimleri ile meşgul olan bilginler vardır.
Nizamiye medreseleri kuruluncaya kadar çeşitli ilim ve kültür merkezlerinde felsefi ilimlerin geliştiğine tanık oluruz. Hastane, rasathane gibi kurumlarda tıp,
astronomi gibi ilimler tahsil edilebilmektedir. Zaten bu dönemde yapılan ilim tasniflerinde mantık, matematik, tabiat ilimleri, metafizik, ahlak ve siyaset felsefi
ilimler olarak gösterilir. Aristoteles mantığını esas alarak felsefe yapan Meşşaî ekol en yaygın felsefe okulu haline gelir. Doğu İslam dünyasında yazılan felsefe
kitapları Magripte ve Endülüs’te de takip edilir. Farabi ve İbn Sina etkisinde kalan İbn Bacce gibi filozoflarla Meşşaîlik, ve Hatta İbn Tufeyl ile İşrakî felsefenin
etkileri Endülüs’e ulaşır.

Gerileme Dönemi veya Gazali Sonrası
XIII. yüzyıl itibariyle gerek Gazali’nin felsefe eleştirisi, gerekse Bağdat’ın Moğollar tarafından 1258 de işgal edilmesi ile İslam dünyasında özgün felsefî eserler
dönemi sona erer. Artık bu asırdan itibaren felsefe; kelam, tasavvuf ve bu ikisini birleştiren İşrakî ekol tarafından temsil edilir.
Selçuklular ve Osmanlılar da, İran’da okutulan felsefe meşşaî filozofların eserlerinin şerhleri veya İşrakî felsefe ile uzlaştıran kitaplar aracılığı ile devam eder.
Nizamiye Medreselerinin kurulması ile bu kurumun dinî ilimlerin öğretimine ağırlık verdiği için, sadece kadıların bilmesi gerektiği kadar mantık matematik ve
astronomi tahsil edilmektedir.
Araştırmacılara göre İslam Felsefesi Gazali öncesi ve Gazali sonrası diye 2 ye ayrılır. Gazali’nin eleştirileri sonucu, felsefenin din ile uzlaşmadığı hatta küfre
götüren bir faaliyet olarak görülmesi gibi nedenlerle İslam dünyasında felsefenin bir gerileme dönemine girdiği iddia edilir.
Fakat bir başka açıdan felsefenin gerilemesinden değil gelişmesinden ve tabiat ilimlerinin felsefeden ayrılması söz konusudur. Astronomi, kimya, tıp ve
matematik gibi müspet ilimlerde Gazali sonrası dönem daha önceki dönemden daha parlak bir dönemdir
İşraki ekolde kelam ve tasavvufî düşünce felsefe ile bütünleştirildi. Gazali’nin başlattığı eleştiri çizgisini sürdüren Fahrettin Razi kelam ilmi içinde ispatı vacip
yani ALLAH’ın varlığının delillerini, bilginin mahiyeti ve doğrulanması gibi epistemoloji konularını felsefi tarzda ele alır. 13. yüzyılda sadece akla dayanmasından ve
sezgi, marifet gibi bilgilere yer vermediği gerekçesi ile İbn Arabî tarafından yapılan felsefe eleştirileri de bu çerçevede değerlendirilmelidir. Gazali sonrasında
ilhama sezgiye ağırlık veren tasavvuf da, felsefî bir boyutları olan bir metafizik geliştirir.
14. yüzyılda meşşaî felsefenin dayandığı ve Gazali’nin fıkıhta da kullanıldığı gerekçesi dinî açıdan zararlı görmediği Aristo mantığını İbn Teymiyye Er-Reddu
ala’l-Mantık adlı eserinde köklü bir eleştiriye tabi tutar.
İbn Haldun’un tarih ilmine yer vermediği için felsefî bilgi kuramını eleştirmiştir.
Gazali sonrası dönemde İslam felsefesi felsefî düşünce varlığını farklı tarz ve üslupla sürdürmüştür. Ahlak felsefesi müstakil eserlerin konusu olmuş, siyaset
felsefesi, Nizamül-Mülk’ün Siyasetname’si gibi siyasi tavsiyelere yer veren kitaplarda, Koçi Bey Risalesi gibi ıslahat layihalarında aranmalıdır. 18. yüzyıldan sonra
Lale Devrinde yeni bir felsefi çeviri hareketi başlamış, İbn Haldun’un tarih felsefesi hakkındaki eseri Mukaddime Türkçeye çevrilmiştir.

3- ENDÜLÜSTE FELSEFE
Kendi bütünlüğü içinde İslâm felsefesini coğrafî etkileri bakımından Doğu İslam dünyası ve Mağrib (Endülüs) felsefeleri olmak üzere iki büyük kola ayırmak
gelenek halini almıştır. Felsefi düşünceyi kurma ve geliştirme bakımından merkezî önemi olan doğu kolu Mısır'dan Türkistan’a kadar uzanan çok geniş bir
coğrafyayı kapsar.
İslam felsefesinin Endülüs kolu ise, ortaçağ Batı Hıristiyanları üzerinde etkili olmuş ve batılılar tarafından yazılan felsefi eserlere içerik ve yöntem açısından
örnek olmuştur. Ancak İslam dünyasındaki fikri oluşum ve gelişiminde Mağrib kolunun Doğu kadar büyük tesiri olamamıştır.
İslam'da felsefî düşüncenin 8.yy da Abbasî Halifeliğinin kuruluşu ile doğduğu ve gelişmeye başladığı bilinmektedir. 749 Emevi devletinin doğuda yıkılmasından
sonra geriye kalan tek Emevi idaresi Endülüs'teydi. Bu emirlik kısa zamanda Emevi Hilafetinin devamı olduğunu ilan ederek sadece siyaset sahasında değil,
kültürel sahada da Abbasiler'e meydan okumaya başladı. Ancak bu rekabet olumlu sonuçlar doğurdu ve doğu ile batı müslüman toplumları arasında kültürel
bağlar daha da güçlendi. Bağdat’ta Abbasîler ile Kurtuba’da Endülüs Emevileri arasındaki kültürel rekabete rağmen İslam coğrafyasının doğu ve batı bölgeleri
arasında kültürel bir savaş değil bir alışveriş vardı. Bu suretle de iki farklı devletin egemenliğine rağmen İslam dünyasının kültürel birliği temin edilebilmişti. Sâid
el-Endülîsî (ö. 1070) Tabâkatu’l Umem adlı eserinde Endülüs’te felsefe ve ilme olan alakanın 9.yy da beşinci Emevi hükümdarı Muhammed b. Abdurrahman (852-
886)'nın saltanatı sırasında başladığını bildirir.
Endülüs’te zaten daha önce fıkıh, hadis, lügat ilmi gibi dinî ilimlerde önemli gelişmeler olmuşsa da astronomi ve tıp gibi felsefî ilimlerin yerleşmesi için bir
neslin geçmesi gerekmiştir. II. Hakem (961-976)'in teşebbüsüyle doğudan çok miktarda ilmî ve felsefî eserler getirilerek Kurtuba’da kurulan kütüphane ve
medrese İslam dünyasında Bağdat ile rekabet eder hale gelmiştir.
Mağrip ya da Endülüs felsefesinin en önemli özelliği doğuda gelişen felsefî gelenekten farklılaşmasıdır. Tabiat ilimlerinde Grek tabiat felsefesinin etkisi
hissedilirken felsefede daha girişinden itibaren Farabi’nin etkisi görülür. İbn Bacce felsefî bir mistisizme eğilim gösterirken İbn Tufeyl’de işrakî ve tasavvufî bir
felsefenin etkisi görülür. 12. yüzyılda İbn Rüşd ile daha rasyonel bir felsefenin ortaya çıktığı söylenebilir. İbn Rüşd, meşşaî filozoflar Farabi ve İbn Sina’nın yeni-
Platonculuğuna karşı doğrudan Aristoteles felsefesini tercih eder.
İbn Rüşd Gazali’ye karşı felsefenin meşruiyetini savunurken Tehafüt’te yeni-Platonculuğa karşı da eleştirel bir tutum takınır. Böyle bir rasyonel felsefe Mağripli
diğer bir düşünür olan İbn Haldun tarafından da temsil edilir.
Doğu İslam felsefesinde Gazali sonrası dönemde kelamî ve tasavvufî eğilimlerin öne çıkmasıyla, bazı yorumlara göre, ilimler gerilemeye başlamıştır. Endülüs’te
ise daha rasyonel bir felsefenin geliştiği bu dönemde İslam felsefesi Batıya geçerek Avrupa’nın ortaçağ karanlığından çıkmasını sağladı.
Endülüs kanalıyla daha rasyonel ve daha bilim ağırlıklı bir felsefenin Avrupa’ya intikali ve İbn Rüşd’çülüğün yayılması Batı Avrupa çağdaş felsefenin ve bilimlerin
gelişmesine zemin hazırlamıştır.
Doğuda İslam felsefesi, Grek felsefesiyle Asya’dan gelen etkileri bünyesinde birleştirerek daha mistik bir karakter kazanmıştır. İşrakî felsefe bu bütünleşmeyi
temsil eder ve tasavvuf, kelam ve felsefeyi birleştirerek yeni bir düşünce hareketi haline gelir. Doğu İslam felsefesi ile Mağrip felsefesi arasındaki esas farkın
burada yattığı ileri sürülür. Doğuda felsefenin tabiat bilimlerinden gittikçe uzaklaşarak sadece metafizikle sınırlı bir tefekküre dönüşmesi, Endülüs aracılığı ile
tabiat ilimlerine dönük bir felsefe tarzına dönüşmesi söz konusudur.
Bu yorumların isabetli olduğu yönleri olduğu kadar tarihi açıdan yanlış tarafları da vardır. Yunan tarzı felsefenin doğu İslam dünyasında devam etmediği
doğrudur. Ayrıca İbn Rüşd’ün etkisi ve Gazali’ye yönelik eleştirilerini doğuda yankı bulmadığı da doğrudur. Osmanlı’da canlanan Tehafüt tartışmaları Gazali’nin
lehinde gelişmiştir. Ancak doğu İslam dünyasında 16. Yüzyılda bile tabiat bilimlerinin Türkistan’da ve Maveraünnehir bölgesinde yüksek düzeyde varlığını
sürdürdüğüne İbn Haldun tanıklık eder. Osmanlı döneminde bu bölgeye öğrenciler gönderilmiştir. Osmanlı ulemasından Kadızade Bursevi, Semerkant rasathanesi
müdürlüğüne kadar yükselebilmiştir. Yine Fatih Sultan Mehmed’in Ali Kuşçu’yu İstanbul’a davet ederek burada astronomi eğitimini başlattığı bilinmektedir.
Osmanlı’da geleneksel felsefe gerilerken İran’da Şii gelenek içinde İbn Sina şerhleri aracılığı ile Meşşaîlikle İşrakîliği uzlaştıran bir felsefenin Molla Sadra,
Sebzevari gibi alimler tarafından devam ettirildiği söylenebilir. Aslında Doğu ve Endülüs felsefeleri arasında böyle kesin bir ayrımın yapılması pek makul değildir.
Çünkü 1492’de Endülüs’te Müslümanların varlığı ortadan kaldırılmıştır. Avrupa’da başlayan Rönesans ve çağdaş felsefenin gelişimi açısından yapılan bir felsefe
tarihi tahlili, İslam felsefesinin gelişim seyrini açıklamakta ölçü olarak kullanılamaz.
************************************************** *****

SORU: İSLAM FELSEFESİNİN TARİHİ GELİŞİM DÖNEMLERİ NELERDİR
Cevap: Emevilerdönemi-abbasiler dönemi-selçuklular dönemi-osmanlı dönemi.

SORU: EMEVİLER DÖNEMİNDE TIP ASTRONMİ,VE KİMYA GİBİ İLMLERE İLGİ DUYAN İLK MÜSLÜMAN KİMDİR?
Cevap: Halid b.yezid b.muaviye

SORU: TERCÜMELER YOLUYLA MÜSLÜMANLAR ARASINDA YAYILMAYA BAŞLAYAN İLİMLERE NE DENİR?
Cevap: Kadim ilimler–evvelkilerin ilimleri

SORU.İSLAM FELSEFESİNİN GELİŞME DÖNEMLERİ NELERDİR?
Cevap: Doğuşdönemi-gelişme dnemi-özgün felsefeler dönemi-gerileme dönemi veyagazali sonrası felsefe

SORU: ENDÜLÜS FELSEFESİNİN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ NEDİR?
Cevap: Doğuda gelişen felsefi geleneklerden farklılaşmasıdır .daha rasyonel bir felsefe gelişmiştir

SORU: EMEVİLERDE EN ÇOK İLGİ DUYULAN İLİMLER NELERDİR?
Cevap: Astronomi-tıp –kimya -simya

SORU: HALİD B.YEZİDE ATFEDİLEN KİTAPLAR NELERDİR?
Cevap: Manzumetü firdevsil hikme fi ilmil kimya veyakitabur rahmeti fil kimya

SORU: MÜSLÜMANLAR ARSINDAFELSEFİ İLİMLERİ ÖĞRENEREK İHTİSAS YAPAN UZMANLARIN YETİŞMESİ NE ZAMAN OLMUŞTUR?
Cevap: Abbasiler döneminin ikinci asrında

SORU: GELİŞME DÖNEMİNİN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ NEDİR?
Cevap: Yahudilik hristiyanlık Budizm Zerdüştlük maniheizm gibi dinlerden çeşitli itiraz ve sorgulamaların etkisi ayrıca maddeci bir tabiat felsefesi deist bir
metafizik anlayışınaı savunan filozoflara bu dönemde rastlanır.

SORU:İSLAMDA FELSEFİ DÜŞÜNCE HANGİ YÜZYILDA GELİŞMİŞTİR?
Cevap: Sekizinci yy daabbasi halifeliğinin kuruluşu ile

SORU:YAZARI BİLİNEN İLİM VE ESERLERE NE DENİR?
Cevap: Kadim ilimler denir

SORU:ANONİM ESERLERDEN ALINAN İLİMLERE NE DENİR?
Cevap: Öncekilerin ilimleri denir.

SORU:KONULARI İTİBARİYLE ÖNCELİKLİ OLARAK ARAPÇAYA ÇEVRİLEN ESERLERNELERDİR?
Cevap: Astroloji-tıp-simya-matematik
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi enderhafızım 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
En Pratik Sağlık Bilgileri Pratik / Faydalı Bilgiler enderhafızım 0 68 14 Ekim 2023 13:10
Kur'an Güzel Konuşun Diyor, Konuşuyor... Serbest Kürsü su damlası 3 2308 24 Kasım 2016 14:16
Geeflow - Diriliş (15 Temmuz Darbe Rap Şarkısı) İlahiler/Ezgiler enderhafızım 0 1912 23 Kasım 2016 12:06
Otuz Kuş & Dursun Ali Erzincanlı (Şehit Ömer... İlahiler/Ezgiler Esma_Nur 1 2662 23 Kasım 2016 11:44
15 Temmuz Demokrasi Marşı (İndir) İlahiler/Ezgiler enderhafızım 0 2208 23 Kasım 2016 11:10

Alt 14 Ocak 2014, 17:22   Mesaj No:2
Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.186
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: İslam Felsefesi [Ünit 3 Ders Özeti] (Dokuz Eylül)

Soru1: İslam Felsefesi hangi başlıklarla araştırma konusu olabilir
Cevap1 : Ortaya çıktığı tarihî süreçlere göre, doğuş, gelişme ve özgün eserler dönemi ve gerileme dönemi olarak, Coğrafî etkilerine göre doğu ve mağrip İslam felsefe gelenekleri olarak ve Gazali öncesi ve Gazali sonrası dönemler başlıkları altında incelebilir.

Soru2: Gazali’ye karşı yazılan Tehafütu’t-Tehafüt adlı eseri kim nerede yazmıştır
Cevap 2: Endülüs’te İbn Rüşd (ö. 1198)

Soru3: Emeviler döneminde Müslümanların diğer kültürlerin muhtevası içinde en fazla ilgi gösterdiği şey ne olmuştur
Cevap3: Kadim hikmet, felsefe ve bilim konularında yazılı eserler olmuştur.

Soru4: Emeviler döneminde felsefî ilimlerle meşgul olan isimler kimlerdir esrleri nelerdir
Cevap4: İmam Cafer es- Sadık (ö. 765) “Kitabu’l-Cifr ve Halid b. Yezid b. Muaviye (ö.708) Manzumetu Firdevsi’l-Hikme fî İlm’l-Kimya veya Kitabu’r-Rahmeti fi’l-Kimya

Soru5: Emeviler döneminde felsefî ilimlerle meşgul olan isimler hangi konularla igilenmişler
Cevap5: Simya, cifr (gizemli sayılar), tıp, astronomi ve kimya

Soru6: İlimlere duyulan ilgi ve ihtiyaç devlet desteğinde çok sayıda bilginlerin mütercimlerin katkıda bulunacağı büyük çeviri hareketi ile hangi dönemde karşılanmıştır
Cevap6: Abbasiler zamanında karşılanmıştır

Soru7: İslam’da bilimin gelişmesi ne zaman büyük hız kazanmıştır
Cevap7: Abbasilerin iktidara gelmesi ile büyük bir hız ve ivme kazanmıştır

Soru8: Bilimin ilerlemesi hangi etkenlere bağlıdır
Cevap8: Bilim, siyasi istikrar, iktisadi refah, düşünce ve kanaat özgürlüğü, ulaşım ve güvenlik gibi diğer etkenlerin uygun olduğu bir zeminde ilerleme ve gelişme gösterebilir

Soru9: Abbasiler döneminde hangi alanlarda eserler tercüme edilmiştir
Cevap9: Kitap, risale, derleme hacmindeki her türlü tıp, coğrafya, matematik, astronomi, fizik, mantık, metafizik, psikoloji, ahlak, siyaset felsefe ve bilimle ilgili eserler ve astroloji, simya, tılsım, kehanet, cifr gibi gizemli ilimlere dair kitaplar

Soru10 : Müslümanların Helenistik ilim kültürü yanında doğudaki İran Hint, Orta Asya ve Çin’deki ilmi bikrimle de temaslarını artıran temel öğe nedir
Cevap10: Abbasilerin 750’de iktidara gelmesinden sonra Bağdat’ın kurulmasıyla başkentin doğuya taşınması

Soru11: Endülüs’te yetişen İbn Cülcül’ün felsefe tarihi ile İranlı bir felsefe tarihçisi olan İbn Nedim’in bilimle ilgili anlayışları arasında nasıl bir fark vardır
Cevap11: Birisi Mısır ve Grek-Helenistik felsefeyi öne çıkarırken, diğeri doğu ilim mirasını öne çıkarır

Soru12: Emevilerin ilk tanıştıkları Helenistik ve Mısır merkezli ilim anlayışı nerede yer alır
Cevap12: İbn Cülcül’ün eserinin mihverinde yer alır.

Soru13: Dört halife döneminde fethedilen, Mısır, Suriye, Irak ve İran gibi bölgelerde hangi kültürel gelenekler vardı
Cevap13: Mısır, Eski Yunan, Hint ve Orta Asya ilim ve kültürel gelenekleri

Soru14: M. Lapidus, tespitine göre adı geçen bölgelerdeki yaygın dinî ve felsefî akımlar nelerdir
Cevap14: Irak’ın bir kısmı ve İran’ın tamamı, Manicilik ve Mazdekcilik gibi mezhepleri de kapsayan Zerdüştlük dinine bağlıydı. Irak’ın diğer parçalarıyla Bizans’ın batı bölgelerinin tamamı, Hıristiyanlığın birkaç değişik seklinden birine bağlıydı. İslam’ın gelişiminin arifesinde, Kıpti kilisesi Mısır kilisesiydi; Monofizist kilisesi Suriye kilisesiydi; Nesturi kilisesi ise, Irak’ta yaygınlaşmıştı. ”

Soru15:Kadim ilimler(ulumu kadime)ve evvelilerin ilimleri(ulumu evail)nedir arasındaki fark nedir
Cevap15: Tercümeler yoluyla Müslümanlar arasında tanınmaya başlayan bilimlere denir. Yunan filozofların adları ve eserleri bilindiği için onlardan alınan ilimlere kadim ilimler;anonim ya da
doğudan alınan ilimler ve eserlerin kime ait olduğu bilinmeyen ilimlere ise öncekilerin ilimleri ya da hikmet denir

Soru16: İslam felsefesinin ortaya çıkış nedeni nedir
Cevap16: İslam felsefesi önceleri doğa bilimlerine yönelik bir merak ile ortaya çıktı.

Soru17: Tabiat filozoflarına nispet edilen kitaplar hangileridir
Cevap17: Tabiatın Sırları,İnsan Tabiatı,Rüya Tabirleri

Soru18: İbn Nedim kimleri tabiat filozofları arasında sayar. Bu isimlerin ortak özelikleri nedir
Cevap18: İbn Nedim yeni-Platoncu olarak bilinen ve esas itibariyle bazı metafizik veya mantık şerhleri yazan, bazıları da tılsım, büyü, astroloji gibi gizemli ilimler üzerine yazan ‘Ptolemy el- Garib’ Teon, Teofrastus, İamblicus, Porfiri ,Simplicus ve Plotinus gibi yeni-Platoncu yazarları tabiat filozofları arasında sayar. Bu isimlerin ortak özeliklerinden biri de ‘fizik’ kelimesini Stoacı anlamda tabiatın manevi ilkesi (logos) olarak kullanmalarıdır

Soru19: Bu isimler arasında Teofrastus ve Porfiri yi diğerlerinden ayıran özellikleri nedir
Cevap19: Porfiri’nin mantık şerhi olan İsagoji’si ve Teofrastus’un bitkiler ve taşlar hakkındaki kitapları hariç, adı geçen yazarların hiç birinin tabiat felsefesi hakkında bilinen bir eseri yoktur.

Soru20: Abbasiler döneminde en önemli kültürel gelişme nedir
Cevap20: 832’de Abbasilerin kurduğu Beytu’l-Hikme’de sürdürülen tercüme faaliyetlerinde önemli görevler alan Müslümanlar yanında Hristiyan Sabiîler ve Zerdüştler arasında Arapçanın ortak bir bilim dili haline gelmesi en önemli kültürel gelişmedir.

Soru21: Akdeniz havzasındaki birçok merkeze elçiler ve vazifeli kişiler göndererek “kadim ilimleri” ihtiva eden kitapları getirterek uzman bir heyet tarafından çevrilmesini sağlayan Kadim dünyada vücuda getirilen her türlü bilimsel ve felsefî değeri olan tüm kitapların derlendiği bir kütüphaneyi Bağdat’ta kuran halife kimdir
Cevap21: Halife el-Me’mun (ö. 833)

Soru22:Abbasiler döneminde Arapçaya en erken çevrilen ilk kitapların konusu nedir
Cevap22: Matematik, simya, astroloji ve tıp Arapçaya en erken çevrilen kitapların konuları ar asındadır.Bunların yanında maliye gibi idari; miras, vergi, arazi ölçümü gibi hukuki, mesafe, iklim ve hava şartlarını tahmin gibi askerî; ölçü, tartı birimlerini sabitlemek gibi ticari; tarım, ulaşım, şehircilik, mimarî, sağlık vb. sahalarda uygulama imkanı olan matematik ve geometri, tıp, astronomi sayılabilir.

Soru23: Özgün eserler veren filozofların başında gelen Kindi,nerede yetişmiştir
Cevap23 : Abbasiler döneminde Bağdat’ta oluşan bu zengin kültür ortamında yetişmiştir.

Soru24: 10. Yüzyıldan itibaren çevre beyliklerde ve coğrafyalara yayılan felsefi ilimlerin tahsil edilebileceği merkezler arasına katılan bölgeler hangileridir ve burlarda yetişen önemli isimler kimlerdir
Cevap24: Endülüs, Mısır, Suriye, İran, Horasan, Harezm, Herat ve Türkistan bölgeleridir.Farabi, Süleyman es-Sicistani, İbn Sina, Gazali gibi düşünürler bu bölgelerde yetişmiştir..

Soru25: Gazali eğitimini nerede tamamlamış Abbasi halifelerinin hizmetine nerede katılmıştır
Cevap25: Gazali eğitimini Tus’ta tamamlayıp Bağdat’ta Abbasi Halifelerinin hizmetine girmiştir.

Soru26: Kimin döneminde Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey, 1055’de Bağdat’a gelerek Abbasi hilafetini siyasi koruma altına almıştı.
Cevap26: Gazalinin döneminde

Soru27: Nizamiye Medreseleri hangi dönemde kurulmuştur adını nereden almaktadır
Cevap27:Selçuklular döneminde ve adını Selçuklu veziri Nizamü’l-Mülkten alır

Soru28: Selçuklu Türkleri zamanında medreselerde,hastanelerde ve rasathanelerde hangi ilimler okutuluyordu
Cevap28 : Tıp hastanelerde, geometri, matematik ve astronomi rasathanelerde, mantık, matematik ve metafizik gibi felsefî ilimler de medreselerde okutulmaya başaladı

Soru29 : Azerbaycan’daki Merağa’dan Çin’deki Han Balık (Pekin)’e kadar 99 rasathane kuran Moğol hüküdarı kimdir Cevap29:Hülagu (Cengiz Han’ın oğlu)

Soru30: Selçuklular için hazırlanan takvimi hesaplayan astronomi heyetinin başkanı kimdir
Cevap30: Ömer Hayyam

Soru31: Anadolu Selçuklularında medreselerde müfredatı şekillendiren eserler hangileridir
Cevap31: el-İşarat ve’t-Tenbihat Esiruddin Ebherî'nin Hidayetu’l-Hikme’si Urmevî ve Kazvinî gibi alimlerin eserleri Kutbuddin Razî'nin eseri “el-Muhakematu beyne Şerheyi’l-İşarat Seyfeddin Amidî (ö. 1233), kelamî açıdan hem Fahreddin Razi’yi hem de İbn Sina metafiziğini eleştirdiği Keşfu’l-Temvihat fi Şerhi’l-Tenbihat adlı eseri Şemseddin Semerkandî ( Beşaret el-işarat) ve Ekmeleddin Nahcivânî (ö/y. 1302 ) ve Siraceddin Urmevî “Kitabu't-Telvîhâti’l-Levhiyye ve’l- Arşiyye

Soru32: İşrakîliğin kurucusu kimdir
Cevap32: Şihabeddin Sühreverdî

Soru33: Osmanlı ilim hayatı kimler tarafından şekillenmiştir.
Cevap33: Maveraünnehir, İran, Mısır, Suriye ve Irak olmak üzere İslam coğrafyasının farklı bölgelerinde tahsil gören veya buralardan göç eden ulema tarafından

Soru34: XV. yüzyılda Fâtih Sultan Mehmed'in isteği ile Tehafüt tartışması yeniden başlatılmış ve zamanın âlim ve düşünürlerinden bazıları buna eserleriyle katkıda bulunmuşlardır. Fatih’in tertip ettiği tartışmaya eserleriyle katılan alimler kimlerdi
Cevap34: Hocazâde Muslihiddin Mustafa (ö. 1488 )Tehafütü’l-Felasife ve Alâeddin Ali Tûsî (ö. 1482) Kitâbu'z-Zuhr. İbn Kemal'in Haşiye alâ Tehâfüti'l-Felâsife Muhyiddin Muhammed Karabaği (ö. 1535) de Ta’lika ala Tehafuti’l-Felasife li Hocazade Mestçizâde’nin yazdığı el- Hilâfiyyat ve'l-Vifâkiyyat Musa Kazım Efendi (öl. 1918)’nin yazdığı “İbn Rüşd’ün Felsefi Metodu ve İmam-ı Gazali ile Bazı Konulardaki Münazarası tehafüt tartışmalarına katılan dğer eserlerdir

Soru35: Bu dönemde yaygınlaşan felsefe karşıtlığının toplum hayatı için yol açtığı olumsuzlukları eserindekaleme alan kimdir
Cevap35: Kendisini “İşrâkî meşrep" olarak tanıtan meşhur Kâtib Çelebi (ö. 1656) Mîzânü'l-Hak

Soru36: Osmanlı uleması arasında felsefî ilimlerin müfredat dışı bırakılmasını sağlayanlar kimlerdir
Cevap36: Yaygınlaşan Selefi anlayışı temsil eden Kadızâdeliler hareketi

Soru37: Osmanlı döneminde klasik tasnifte felsefî ilimler olarak geçen matematik, tıp astronomi gibi ilimlere tekrar dönülmesi nerede ve ne zaman başlar
Cevap37: 18.yüzyılda askeri mühendislik okullarında başlar ayrıca Felsefe eğitimi ile yeni tarz eğitim kurumu olan Darü’l-Fünun da tekrar karşılaşırız. Rıza Tevfik ten İzmirli İsmail Hakkı’ya kadar felsefe okunması 1933 de kapanan Darülfünun İlahiyat Fakültesinin kapanması ve daha sonra Ankara ilahiyat Fakültesinin Kurulması ile İslam felsefesi yeniden okutulmaya başlanmıştır.

Soru38: Bir dilin ortak bir felsefe dili haline gelmesinin temel şartı nedir
Cevap38 : İfade imkanları ne kadar geniş olursa olsun, farklı bilim alanları ile ilgili ıstılah ve kavramlar üzerinde bir mutabakatın oluşması

Soru39: Müslümanlar arasında felsefî ilimleri öğrenerek çeşitli alanlarda ihtisas yapan uzman kimselerin yetişmeye başlaması hangi dönemdeolmuştur
Cevap39: Abbasiler döneminin ikinci asrında

Soru40: Endülüs’te felsefe ve ilme olan alaka ne zaman başalmıştır
Cevap40: Sâid el-Endülîsî (ö. 1070) Tabâkatu’l Umem adlı eserinde Endülüs’te felsefe ve ilme olan alakanın dokuzuncu yüzyılda beşinci Emevi hükümdarı Muhammed b. Abdurrahman (852- 886)'nın saltanatı sırasında başladığını bildirir.

Soru41: Mağrip ya da Endülüs felsefesinin en önemli özelliği nedir
Cevap41:Doğuda gelişen felsefî gelenekten farklılaşmasıdır.

Soru42: Batı Avrupada çağdaş felsefenin ve bilimlerin gelişmesine zemin hazırlayan etken nedir
Cevap42: Endülüs kanalıyla daha rasyonel ve daha bilim ağırlıklı bir felsefenin Avrupa’ya intikali ve İbn Rüşd’çülüğün yayılması.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
İslam Felsefesi [Ünit 14 Ders Özeti] (Dokuz Eylül) enderhafızım İslam Felsefesi 1 29 Aralık 2014 01:09
İslam Felsefesi [Ünit 2 Ders Özeti] (Dokuz Eylül) enderhafızım İslam Felsefesi 1 14 Ocak 2014 17:25
İslam Felsefesi [Ünit 11 Ders Özeti] (Dokuz Eylül) enderhafızım İslam Felsefesi 1 14 Ocak 2014 16:15
İslam Felsefesi [Ünit 12 Ders Özeti] (Dokuz Eylül) enderhafızım İslam Felsefesi 1 14 Ocak 2014 15:30
İslam Felsefesi [Ünit 13 Ders Özeti] (Dokuz Eylül) enderhafızım İslam Felsefesi 1 14 Ocak 2014 15:26

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.