|
Konu Kimliği: Konu Sahibi ali,Açılış Tarihi: 01 Mart 2008 (23:32), Konuya Son Cevap : 26 Mart 2016 (16:23). Konuya 6 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
01 Mart 2008, 23:32 | Mesaj No:1 |
edeb edeb AH EDEB!!! Ey insanoğlu! Allah’ı sevmek, Allah’a gitmek istiyorsan, maddi ve mânevi her işinde edeb ile gir, irfan ile çıkmaya çalış. - Beni Rabbim edeblendirdi. Ve ne güzel edebledi. - Âdemoğlunun edebden nasibi yoksa, insan değildir. - Edeble süslenmeyen akıl, silâhsız kahramandır. - Edeb: Aklın dıştan görünüşüdür. - Edeb: Eline, diline ve beline sahip olmaktır. - Edeblerin anası, az konuşmaktır. - Edeb olmadıkça asalet düzelmez. - Edeb, şeytanı öldüren bir silahtır. - Edeb, en hayırlı sanattır. Hakk’a giden yolun azığıdır. - Edeb, olgunlaşmanın ilk şartıdır. - Edebi terk eden, ârif değildir. - Edebden mahrum olanlar, Hak dergâhından kovulurlar. - Edebi olmayanın güvenilir ilmi yoktur. - Hakikat’ten maksat, ancak edebdir. - Hakiki edeb, nefsi terketmektir. - Ayıplarınızı edeble örtünüz. - Hakiki güzellik, ilim ve edeb güzelliğidir. - İnsanın ziyneti, edebin tamamıdır. - Evlâdına edeb öğretmeyen, düşmanlarını sevindirir. - Ruhen yükselmek, ancak edeble mümkündür. - Akıllı, edebi edebsizden öğrenir. - İlim şerefi ve edeble Âdem, melekten üstün oldu. - Şeytan Allah’ın huzurundan, edebi terkettiği için kovulmuştur. - Edeb dışı hareketler, feyzi keser. Ve sahibini sultanın gönlünden uzaklaştırır. - Sohbet bir cesettir. Edeb ise, o cesedin ruhudur. - İmanın hakikatine ermek için, yakîn bilgi; yakîn için, ihlâslı amel; ihlâslı amel için, farzları edâ; farzları eda için, sünneti tatbik; sünneti tatbik etmek için de, edebi korumak lâzımdır. - Edeb; insanı her türlü hatadan koruyan bilgi ve prensiplere sahip olmaktır. - Her şey çoğaldıkça ucuzlar. Fakat edeb çoğaldıkça, değeri artar. - Edeb, kendisinden yükseğini çok görmemek, kendisinden aşağısını da hor görmemektir. - Üstadının edebi ile edeblenmeyen, sünnet ve hadisle edeblenemez. Sünnet ve hadisle edeblenemeyen de âyet ve Kur’an’la edeblenemez. - Edeb güzelliği, kişiyi nesebe muhtaç etmez. - Edeb, insanı utanılacak şeylerden koruyan melektir. - Edeb, Rasûlullah’ın sünnetine uygun hareket etmektir. - Edebden daha üstün şeref yoktur. - Edeb kaidelerinin en alt derecesi, bir kimsenin, cehaletini sezdiği yerde durup, onu gidermesidir. - İlim elde etmek isteyen, edebli olsun. - İyi amel sahibi olmak isteyen, edebli bir şekilde ilim sahibi olmaya baksın. - Muhabbet ehli, sevgi işinde iyi niyete sahip oldukça, edebleri artmaya başlar. - Edeb, nefsi gerektiği şekilde terbiye etmek ve güzel ahlâk ile süslemektir. - Edeb, insanın mutlak bir fazilet kaynağıdır. - Cennet’teki makamlara, amel ve edeble ulaşılır. - Edebin dostları: Hayâ, Samimiyet, Teslimiyet, Muhabbet, Niyet, İtaat, Gayret, Sohbet ve Hizmettir edep yahuu..! | |
Konu Sahibi ali 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
islam'da NİKAH AKDİ | Evlilik-Nikah Konuları | kawakeb31 | 38 | 16321 | 16 Temmuz 2010 02:21 |
tilavet | Hafızlık | ukba yolcusu | 1 | 2227 | 03 Ağustos 2009 12:52 |
Benimle evlenir misin? | Evlilik-Nikah Konuları | Esma_Nur | 8 | 3051 | 26 Nisan 2008 16:06 |
edeb | İslami Kavramlar | Esma_Nur | 6 | 2062 | 01 Mart 2008 23:32 |
01 Mart 2008, 23:39 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: edeb Lokman’a: - Edebi kimden öğrendin? dediler. - Edepsizlerden, diye cevap verdi. Çünkü bana bunların neleri hoş görünmediyse onları yapmaktan kaçındım. Şaka yoluyla söylenmiş olsa bile, akıllı insanın ders almayacağı söz yoktur. Ama cahilin önünde yüz tane hikmet okusalar, bu onun kulağına şaka gibi gelir. Sadi-i Şirazî Herşey kullanıldıkça azalır ama edep kullanıldıkça çoğalır vesselam Allah razı ola.... |
29 Ekim 2008, 23:05 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 176 Üyelik T.:
15 Eylül 2007 | Cvp: edeb 682. İbni Ömer radıyallâhu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, utangaç kardeşine bu huyunu terketmesini söyleyen Medine’li bir müslümanın yanından geçerken ona: “Onu kendi haline bırak; zira hayâ imandandır” buyurdu. Buhârî, Îmân 16, Edeb 77; Müslim, Îmân 57–59. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 7; Nesâî, Îmân 27; İbni Mâce, Mukaddime 9, Zühd 17. 683. İmrân İbni Husayn radıyallâhu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hayâ ancak hayır kazandırır. ” Buhârî, Edeb 77; Müslim, Îmân 60 Müslim’in bir rivayetine göre ise: “Hayânın hepsi hayırdır”, buyurdu. Müslim, Îmân 61 684. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İman yetmiş (veya altmış) kadar daldan ibarettir. Bunların en yükseği lâ ilâhe illallah demek, en aşağısı da insana zarar veren şeyleri yoldan kaldırmaktır. Utanmak da imanın dallarından biridir. ” Buhârî, Îmân 3; Müslim, Îmân 58. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 14; Tirmizî, Birr 80; Nesâî, Îmân 16; İbni Mâce, Mukaddime 9 685. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’ şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem örtünme çağına girmiş bir genç kızdan daha utangaçtı. Hoşlanmadığı bir şey gördüğünde bunu yüzüne bakınca anlardık. Buhârî, Menâkıb 23, Edeb 72, 77; Müslim, Fezâil 67. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 17 686. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde Allah Teâlâ’ya göre en fena insan, karısıyla mahremiyetini paylaştıktan sonra onun sırrını ifşâ eden kimsedir. ” Müslim, Nikâh 123, 124. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 32. 687. Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Hz. Ömer, kızı Hafsa’nın dul kaldığı zamandan bahisle dedi ki: – Osman İbni Affân ile karşılaştım ve ona Hafsa’dan söz ederek “İstersen sana Hafsa’yı nikâhlayayım” dedim. Osman: – Hele bir düşüneyim, cevabını verdi. Aradan birkaç gün geçtikten sonra karşılaştığımızda, “Şimdilik evlenemeyeceğim” dedi. Sonra Ebû Bekir’e rastladım. Ona da: – İstersen sana kızım Hafsa’yı nikahlayayım, dedim. O ise sustu; ağzını açıp da bir söz söylemedi. Bu sebeple ona Osman’a gücendiğimden daha fazla kızdım. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Hafsa’ya Nebiyy–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem talip oldu. Ben de kızımı ona nikâhladım. O sıralarda Ebû Bekir’le karşılaştığımızda bana: – Hafsa’yla evlenmemi istediğin, benim de sana cevap vermediğim zaman herhalde bana gücenmişsindir, dedi. Ben: – Evet, diye cevap verdim. Ebû Bekir şunları söyledi: – Bana bu konuyu açtığında sana bir cevap vermeyişimin sebebi, Hz. Peygamber’in Hafsa ile evlenmekten söz etmesidir. Elbette Resûlullah’ın sırrını ifşâ edemezdim. Şayet Nebiyy–i Muhterem Hafsa ile evlenmekten vazgeçseydi, elbette onunla evlenirdim. Buhârî, Nikâh 33, 36, 46, Megâzî 12. Ayrıca bk. Nesâî, Nikâh 30 688. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hanımları onun yanında otururlarken Fâtıma tıpkı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi yürüyerek çıkageldi. Resûl–i Ekrem onu görünce sevindi ve “merhaba kızım”diyerek sağ veya sol yanına oturttu. Sonra Fâtıma’nın kulağına bir şeyler fısıldadı. Fâtıma yüksek sesle ağlamaya başladı. Onun aşırı üzüntüsünü görünce kulağına bir şey daha fısıldadı. Bu defa Fâtıma güldü. Fâtıma’ya: – Hanımları yanındayken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sadece sana bir sır verdi; sen de ağladın, dedim ve Resûlullah kalkıp gidince, ona: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sana ne söyledi?” diye sordum. Fâtıma: – Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sırrını kimseye söyleyemem, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat edince de: – Senin üzerindeki analık hakkıma dayanarak Resûlullah’ın sana verdiği sırrı bana söylemeni istiyorum, dedim. Fâtıma: – Şimdi olabilir, dedi ve şunları söyledi: Resûl–i Ekrem kulağıma ilk defa bir şey söylediğinde, Cebrâil’in nâzil olan Kur’an âyetlerini baştan sona okumak üzere her yıl bir –veya iki– defa geldiğini, fakat bu yıl aynı maksatla iki defa geldiğini söyledi ve “Ecelimin yaklaştığını anlıyorum; Allah’a karşı saygıda kusur etme ve sabırlı ol! Benim senden önce gitmem ne iyi!” buyurdu. Bunun üzerine gördüğün gibi çok ağladım. Benim çok üzüldüğümü görünce, kulağıma tekrar bir şeyler fısıldayarak: “Fâtıma! Mü’min hanımların – veya bu ümmetin kadınlarının– hanımefendisi olmak istemez misin?” buyurdu. O zaman da gördüğün gibi güldüm. Buhârî, Menâkıb 25, Fezâilü ashâbi’n–nebî 12, Megâzî, 83, İsti’zân 43; Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 97–99. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cenâiz 64. 689. Sâbit el–Bünânî’nin rivayet ettiğine göre Enes İbni Mâlik ona şunları söyledi: Ben çocuklarla oynarken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanıma geldi; bize selâm verdi ve beni bir işe gönderdi. Bu sebeple annemin yanına geç döndüm. Eve varınca annem: – Niye geç kaldın? diye sordu. – Resûlullah beni bir işe göndermişti; onun için geciktim, dedim. Annem: – Neymiş o iş? diye sorunca: – Bu bir sırdır, dedim. Bunun üzerine Annem: – Resûlullah’ın sırrını kimseye söyleme, dedi. Enes bu olayı anlattıktan sonra Sâbit el–Bünânî’ye şunları söyledi: – Şayet bu sırrı birine açacak olsaydım, vallahi sana söylerdim, Sâbit! Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 145, 146 690. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Münâfığın alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler. Söz verince sözünde durmaz. Kendisine bir şey emanet edilince hiyanet eder. ” Buhârî, Îmân 24, Şehâdât 28, Vesâyâ 8, Edeb 69; Müslim, Îmân 107–108. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 14; Nesâî, Îmân 20 Müslim’in bir rivayetinde şu ilâve vardır: “Oruç tutsa, namaz kılsa, müslüman olduğunu söylese de” (Müslim, Îmân 109–110) 691. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Dört huy kimde bulunursa, o adam tam münafık olur. Bir kimsede bu huylardan biri bulunursa, o huydan vazgeçinceye kadar onda münafığın özelliklerinden biri var demektir. O dört huya sahip olan kimse: Kendisine bir şey emanet edilince hiyânet eder. Konuşunca yalan söyler. Bir antlaşma yapınca sözünde durmaz. Düşmanlık yapınca da aşırı gider. ” Buhârî, Îmân 24, Mezâlim 17, Cizye 17; Müslim, Îmân 106. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 14; Nesâî, Îmân 20 692. Câbir radıyallahu anh’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana: “Eğer Bahreyn’den zekât malı gelirse sana şöyle şöyle şöyle doldurup veririm” buyurdu. Fakat Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem vefat edene kadar Bahreyn’den mal gelmedi. Bahreyn’den mal geldiği zaman Ebû Bekir radıyallahu anh: – Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in birine va’di veya borcu varsa bize baş vursun, diye ilân etti. Bunun üzerine onun huzuruna vararak: – Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana böyle böyle demişti, dedim. Ebû Bekir elini ganimet malına daldırıp bir avuç aldı. Bunları sayınca 500 tane olduğunu gördüm. O zaman Ebû Bekir bana: – Bunun iki mislini daha al, dedi. Buhârî, Kefâle 3, Hibe 18, Şehâdât 28, Farzu’l–humüs 15, Cizye 4, Megâzî 73; Müslim, Fezâil 60–61 693. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Abdullah! Falan adam gibi olma! Çünkü o, gece ibadetine devam ederken artık kalkmaz oldu. ” Buhârî, Teheccüd 19; Müslim, Sıyâm 185. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 59; İbni Mâce, İkâme 174. 694. Adî İbni Hâtim radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Yarım hurma vermek suretiyle de olsa kendinizi cehennem ateşinden koruyunuz. O kadarını da bulamayanlar, güzel bir sözle olsun kendilerini korusunlar. ” Buhârî, Edeb 34, Zekât 10, Rikak 49, 51, Tevhîd 36; Müslim, Zekât 66–70. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 37, Kıyâmet 1; Nesâî, Zekât 63–64; İbni Mâce, Mukaddime 13, Zekât 28 695. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Güzel söz sadakadır. ” Buhârî, Edeb 34, Cihâd 128, Müslim, Zekât 56 |
12 Mayıs 2009, 10:22 | Mesaj No:4 |
RE: edeb
Edeb; insanı her türlü hatadan koruyan bilgi ve prensiplere sahip olmaktır. - Her şey çoğaldıkça ucuzlar. Fakat edeb çoğaldıkça, değeri artar. - Edeb, kendisinden yükseğini çok görmemek, kendisinden aşağısını da hor görmemektir. | |
13 Temmuz 2012, 08:07 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 13046 Üyelik T.:
16 Aralık 2010 | Cevap: edeb İmanın hakikatine ermek için yakîn bilgi; yakîn için ihlâslı amel; ihlâslı amel için farzları edâ; farzları eda için sünneti tatbik; sünneti tatbik etmek için de edebi korumak lâzımdır...
__________________ Sustum..! Birikti yanaklarimda alfabe..Ya RAB..! Sukütu'mu en güzel duam eyle.. |
25 Mayıs 2014, 12:16 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 20781 Üyelik T.:
10 Ekim 2012 | Cevap: edeb
* Utancı giden kimsenin kalbi ölür. Hz.Ömer (R.A.) *Edep döküntüleri,altın döküntülerinden daha hayırlıdır. Hz.Osman (R.A.) * Edep aklın sûretidir. Hz.Ali (R.A.) * Ulu kişi,ârif bir insan,Rabbine karşı edebini bıraktı mı mutlaka helâk olur. Yahya b.Muaz (R.A.) * En güzel edep,güzel ahlaktır. Hz.Ali (R.A.) * İnsanlık âdâbını,ilimden evvel,öğrenmek lâzımdır. İmâm MÂLİK (Rah.A.) |
26 Mart 2016, 16:23 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 4458 Üyelik T.:
19 Ekim 2008 | Cevap: edeb
Hidayet Güneşinin Doğuşu. İslâm’ın güzel ahlâk ve edebi, yüzyıllardır nice hidâyet güneşlerinin doğmasına vesile olmuştur. Meselâ İslâm ahlâkı çerçevesinde helâlinden kazanmaya dikkat edip, ona haram karıştırmamanın ehemmiyet ve bereketini; merhum pederim, evvelce de naklettiğimiz şu hâdise ile anlatırdı: “Gayr-i müslim bir komşumuz vardı. Sonradan müslüman olmuştu. Bir gün kendisine hidâyete eriş sebebini sorduğumda şunları söyledi: «–Acıbadem’de tarla komşum Rebî Molla’nın ticaretteki güzel ahlâkı vesilesiyle müslüman oldum. Molla Rebî, süt satarak geçimini temin eden bir zâttı. Bir akşam vakti bize geldi ve; “–Buyurun, bu süt sizin!” dedi. Şaşırdım; “–Nasıl olur? Ben sizden süt istemedim ki!” dedim. O hassas ve zarif insan; “–Ben farkında olmadan hayvanlarımdan birinin sizin tarlanıza girip otladığını gördüm. Onun için bu süt sizindir. Ayrıca o hayvanın tahavvülât devresi (yediği otların vücudundan tamamen izâlesi) bitinceye kadar sütünü size getireceğim…” dedi. Ben; “–Lâfı mı olur komşu? Yediği ot değil mi? Helâl olsun!..” dediysem de Molla Rebî; “–Yok yok, öyle olmaz! Onun sütü sizin hakkınız!..” deyip hayvanın tahavvülât devresi bitene kadar sütünü bize getirdi. İşte o mübârek insanın bu davranışı beni ziyadesiyle etkiledi. Neticede gözümdeki gaflet perdelerini kaldırdı ve hidâyet güneşi içime doğdu. Kendi kendime; “–Böyle yüce ahlâklı bir insanın dîni, muhakkak ki en yüce bir dindir. Böylesine zarif, hak-şinas, mükemmel ve tertemiz insanlar yetiştiren dînin doğruluğundan şüphe edilemez!” dedim ve kelime-i şahâdet getirip müslüman oldum.»” Bu şahıs, Rebî Molla’nın diğer güzel hâllerine de hayrandı. Derdi ki: “Biz geceleri gezmelerden gelirdik. Bakardık ki Rebî Molla’nın ışığı yanmakta ve o sâlih zât ibâdet hâlinde. Ayrıca o, elde ettiği sütü üçe bölerdi. Bunun bir payını düzenli olarak fakirlere infak ederdi.” Bu hâdiseyi aktaran muhterem babam Musa Efendi -kuddise sirruh-, bize Rebî Molla’dan sıkça bahsederdi. Onun güzel ahlâkının oluşturduğu mânevî heybeti anlatırdı. Ulemâ meclislerinde Molla Rebî’nin gördüğü hürmet ve alâkaya dikkat çekerdi. Şunları söylerdi: “–Elmalılı Hamdi Efendi’nin iştirak ettiği ve mutad bir şekilde yapılan ulemâ toplantıları olurdu. Hamdi Efendi başta oturur, diğer değerli hocaefendiler de etrafında halka kurarlardı. Böylece saatlerce ilmî sohbetler yapılırdı. Hamdi Efendi, gelenlerin selâmını oturduğu yerden alır, dersine devam ederdi. Ancak bir kişi hâriçti ki, o da Rebî Molla idi. Hocaefendi, Rebî Molla gelince, derhâl ayağa kalkar ve o sâlih zâta ziyadesiyle ihtiram gösterirdi. Şüphe yok ki bu davranış, sâlih kullardaki güzel ahlâkın onlara verdiği mânevî heybetin bir tesiriydi. Kısacası Rebî Molla ile Elmalılı Hamdi Hocaefendi’nin hâlleri, Cenâb-ı Hakk’ın sâlihlere verdiği mehâbet (mânevî vakar) ile gerçek ulemânın onlara karşı olan edebinin en güzel tecellîsiydi.” TERAZİDE EN AĞIR OLAN… Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, her vesileyle mü’minleri güzel ahlâka davet ile buyurur: “Kıyâmet günü, mü’min kulun terazisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allah Teâlâ çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.” (Tirmizî, Birr, 62) Hiç şüphesiz kıyâmet terazisine dolu gidebilmek için de en güzel ahlâk ve edep timsâli olan Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kalbî hayatından ve ahlâk-ı hamîdesinden nasiplenmemiz zarûrîdir. Bu da ancak O’na duyulan muhabbet ve O’nun rûhâniyetine bürünebilme nisbetinde gerçekleşir. O’nun rûhâniyetine bürünmenin en güzel tecellîsi de, hiç şüphesiz ki ömrün her ânını O’nun mübârek izinde Ramazan-ı Şerif rûhu ile yaşamaktan geçer. OSMAN NURİ TOPBAŞ
__________________ Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım... Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE.... |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Konuyu değerlendir | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Osmanlı'da Edeb | NUR | Serbest Kürsü | 4 | 18 Mart 2014 01:21 |
Edeb İle İlgili Sözler | _bülbül_ | Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler | 2 | 04 Şubat 2014 23:45 |
Edeb Alinin nasihatleri | CaferTayar | Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler | 2 | 26 Şubat 2012 15:53 |
Edeb Mahalli | MERVE DEMİR | İslami Kavramlar | 1 | 12 Mayıs 2009 10:25 |
Edeb Ya Hû | medinelii | Şiirler ve Şairler | 2 | 21 Temmuz 2008 00:59 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|