Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GENEL.::. > Edebiyat > Makale ve Köşe Yazıları

Konu Kimliği: Konu Sahibi enderhafızım,Açılış Tarihi:  16 Ocak 2013 (16:56), Konuya Son Cevap : 16 Ocak 2013 (16:56). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme: Değerlendirme: Toplam 1 oy almıştır,  ortalama Değerlendirmesi 5,00 puandır.
Alt 16 Ocak 2013, 16:56   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
evtx Ey Davet Edilen! Davet Et.

Ey Davet Edilen! Davet Et.


Ey Davet Edilen! Davet Et.
Yıldırım Ak


Euzubillahimineşşeytanirracim, Bismillahirrahmanirrahim.

“Ey rabbimiz! Hakikaten bizler bir davetçi işittik; Rabbinize iman edin diye imana davet ediyordu. Biz de hemen iman ettik. Ey Rabbimiz sen de bizim günahlarımızı bağışla, kusurlarımızı ört ve canlarımızı iyilerle birlikte al.” (3/193)
Yaratmış olduğu insanlara merhametle muamele eden ve kullarının küfrüne razı olmayan(39/7) ve onları kurtuluşa davet etmek için Peygamber(16/36) ve Kitap göndererek hidayete çağıran Rahman ve Rahim olan Allah’a(cc) hamd olsun. Allah’a(cc) davet eden ve bu uğurda rahat yüzü görmeyen, kovulan, taşlanan, kınanan, horlanan ve işkencelere uğrayan, tâ ki öldürülmeye çalışılan ancak; “bir elime güneşi, bir elime ayı koysanız da ben bu davadan vazgeçmem” diyerek tüm İslam davetçilerinin yegâne önderi ve örneği olan Hz. Muhammed (sav)’e, pak âline ve ashabına selat ve selam olsun.
Her türlü anlayışın, isteğin, fikrin, ideolojinin ve hayat tarzının ilk basamağını oluşturur; davet. Ve her davetçinin bir değeri vardır; insanları kendisine çağırdığı ve onu kendi bilgi, birikim ve anlayışı ile sunduğu. Bu sermayesidir, davetçinin. Bu sermaye kimi zaman bir takım insanların görüşleri olabileceği gibi, kimi zaman dünyalık bir **** da olabilirken, kimi zamanda bir insanın ilkeleri veya hiçbir zaman ispatlanamayacak olan teoriler ve varsayımlar olur. İnsanın kendisi, ırkı, yaşadığı kara parçası olabileceği gibi bir bayrak da olabilir. Kimi zaman da tüm çağları aşan, sınırsız kitleye sahip muhatabı olan, insan ürünü olmayan ve yaratılmış her insanı içine alan bir düstur olabilir.
Fakat davetçinin sermayesinin değeri bu sermayenin kaynağına ve davetçinin beklentisine göre belirlenir. Kaynağı ve davetçinin beklentisi dünyalık ve saltanat endeksli ise geliri ne olursa olsun aciz ve ucuz bir sermayedir.(2/41) Çünkü dünya hayatı kısacık ve tüm nimetleri belirli bir zaman dilimine has kılınmıştır. Yok, eğer çağrıcının, davetçinin kaynağı ezel ve ebed var olan ve var olacak olan bir kaynak ise bu çalışmanın da karşılığı bu oranda sonsuz ve değerli olacaktır.(98/8) Dikkat edilmesi gereken asıl husus; buradaki sermaye farkı ne kadar sonsuz ise davetçinin mutmainliği, kendinden eminliği, kendine güveni ve davetteki ısrarı, istikrarı bu derece süreklilik arz etmelidir.
Bu girişten sonra vahyin muhatapları olan ve ben Müslüman’lardanım diyen davetçinin paha biçilemez bu sermayesini muhataplarına sunması, O’nun vazgeçilmez, vazgeçilemez, ertelenemez, devredilemez (6/51) biricik görevini oluşturmalıdır. Bu ısrar ve kararlılık davetçinin tüm hayatını ve hayatının her alanını kapsayan bir canlı mekanizmaya çevirmelidir.(93/11) Rabbimiz “Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler için yarattım.”(51/56) buyurmaktadır. Allah’u zülcelâl yegane yaratıcı ve yaşatıcı olarak mükemmel tesviye ettiği, üzerinde ortaksız tek söz sahibi ve tasarruf sahibi olduğunu beyan ettiği insanın asli görevini belirtmiştir. Rahman ve Rahim olan Rabbimiz tek bir kelime ile açıklamıştır. İnsanın dünyadaki her türlü durum karşısında aynı kelime ile tutumunun da ne olması gerektiğini hiç bir açıklamaya gerek kalmayacak kadar net ortaya koymuştur.
İste bu kelime; KULLUK!..
Kulluk bir tavırlar ve duruşlar bütünüdür. Sevgide, nefrette, anlamada, kavramada, değer vermede, aşağılamada, yüceltmede, önder seçmede, tabi olmada, razı olmada, razı etmede, ekonomik değerlerdeki hareket çizgilerinde, hukuksal değerlerde, adabı muaşerette, aile içi ilişkilerde, düşmanlıkta, dostlukta vb. hayatın her alanında bir duruş ve davranış tarzının adıdır. Kulluğun mihengi, kulluk yapılan kudreti razı edecek bir hayattır. Kul olunan İlahın beyan ettiği sınırları korumaktır.
Bu kulluğun beyanı; LA İLAHE İLLALLAH kelime-i tayyibe’sidir. Hem amel, hem söz olarak bu düsturun pratik bir düzleme taşınmasının adıdır, kulluk. Tevhid inancının sadece teori olarak kalmaktan kurtarılmasıdır. Pratiklik bu düsturun her yönü ile ortaya konmasıdır. Tüm sahte ve yalancı, aciz ilahlara LA İLAHE diyerek onları reddetmektir. Bu eylemi gücü nispetinde ortaya koymaktır. Tağuttan beriliğini ve ona olan küfrünü ortaya kaymaktır.(2/256) Pratiğe taşımaya mecbur olduğumuz kelime-i tayyibenin ikinci ve konumuzu teşkil eden kısmı İLLALLAH. Evet, bu düstur yine muhteşem bir pratik gerektirir. Öyle ki; tek bir kudrete Allah(cc)’a kulluğu ortaya koymanın canlı göstergesi her alanda Allah(cc)’ı gündemde tutmayı ve belirleyiciliği yalnız O’na vermeyi gerektirir. Yine İLLALLAH’ın canlı göstergesi insanları Allah(cc)’a davet etmeyi gerektirir.
Rabbimiz “Ben Müslümanlardanım deyip, yararlı iş yapan ve Allah(cc)’a davet eden kimseden daha güzel sözlü kim olabilir.”(41/33) buyurduğu gibi Müslüman yani İLLALLAH diyenin Rabbimiz tarafından övülen özelliği insanları Allah(cc)’a davet etmesi olarak açıklamıştır. Bu zamanları aşan, evrensel olan Kur’an’ın zamanları aşan hitabıdır, biz mü’minlere.
Hiç şüphesiz en güzel sözlü olarak tarif edilen bu Mü’min davetçinin muhatapları olacaktır. Onları Allah(cc)’a davet edecektir. Davetçinin birçok muhatabı olacağı hiç kuşkusuzdur. Bunlar;
a) Müslüman olmayan insanlardır. Mesela bir Hıristiyan, bir Musevi, bir ateist, bir ateşperest, bir satanist, vb.
Hiç şüphesiz Hz. Peygamber’e (sav) vahiy edilen ağır söz(73/5) bir mucizedir. Mekke müşrik önderlerinin birbirinden habersiz gece Rasulullah’ın (sav) penceresinin önünde okunan Kur’an ayetlerini dinlemekten kendilerini alıkoyamamalarının ve sakın O’nu(s) konuşturmayın, ne pahasına olursa olsun susturun demelerinin tek sebebi Kur’an’ın bir söz ve belagat mucizesi olma özelliğinden kaynaklanmaktadır. Bu mucize vahiy edilen ayetlerin hem ifade biçimi hem de mesaj olarak karşı konulamaz bir etkileyiciliğe sahip olmasından idi. Yine bu “kelime-i tayibe”(14/24) tutarlı ve dosdoğru (39/23) bilgiler manzumesidir ki, yeter ki davetçi, üzerine düşeni usulüne göre yapsın, karşısında inatçı kâfirler hariç hiçbir insan kendisini tutamayacaktır.
Hıristiyanlık ve Musevilik üzerine okuduğum kitap, dergilerde ve sonradan Müslüman olmuş insanların (Meryem Cemile; İslam’ı seçen Müslümanlarla röportajlar adlı kitap) hayatlarının anlatıldığı kitaplarda ortaya çıkan gerçek bir Yahudi’nin veya Hıristiyan’ın inancı tam bir keşmekeştir. Ve pamuk ipliği ile bağlıdır aklına ve kalbine. Yeter ki biz en güzel sözün davetçileri, Rabbimizin; “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel en inandırıcı yöntemle mücadele et.”(16/125) ayetinde buyurduğu gibi muhataba uygun davet metodunu uygulayabilelim. Burada sevgili hocamız, Şeyho Duman’ın başından geçen ve bize anlattığı bir olayı nakletmek istiyorum, hocamız; “İran’da bir konferans vesilesi ile bulunuyorduk, aynı ortamda papazlar da bulunuyordu. Yemek saatlerinde aynı masada karşılıklı oturup sohbet ediyorduk. Papazlardan biri ile sık sık görüşüyor ve kendisine Kur’an ayetlerini okuyarak davette bulunuyordum ki; papaz bana, bir daha seninle aynı masada yemek yemeyeceğim, dedi. Neden diye sorduğumda, sen benim akidemi, itikadımı bozuyorsun diyerek cevap verdi.” Dedi. Bu gerçek bu kadar zamandır Oryantalistlerin tüm çabalarına rağmen ellerinin boş kalmasının bir delilidir.
b) Namaz kılmayan, Kur’an okumayan ancak İslam ile bağı kimliğinde yazılı olan beş harfli İslam kelimesinden ibaret olan muhataplarımız.
İşte mü’minlerin başlıca davet eylemlerinin muhatabı bu kitledir, olmalıdır. Ülkemizde bu tür insanların oldukça fazla bulunduğu bir gerçektir. Davetçi üzerine düşeni yaptığında kendisine oldukça fazla bir icabet eden bulabileceği hiç şüphesizdir. Toplum, hiçbir bilgisi olmadan ve ihtiyaç duymadan rahatlıkla ben Müslüman’ım fakat namaz kılmıyorum, oruç tutmuyorum, günah olduğunu biliyorum, fakat içki içiyorum, zina yapıyorum, diyen insanlarla dolu. Ayrıntısı bilinen örnekte olduğu gibi; Hıristiyan olan, Hans ile İslam’ın gereklerine tamamen yabancı olan, Hasan arasındaki fark ne ise adeta bir Müslüman ile Hıristiyan arasındaki fark ta aynı seviyelere kadar düşmüştür. Burada ‘illallah’ düsturunun gereği olan Hakka davetin sürekli canlı tutularak uygulanmasına acilen ihtiyaç vardır. Aksi takdirde Rabbimizin, ayetlerinde bahsettiği ve birbirlerini kötülüklerden vazgeçirmeyen ve azabı birlikte hak ettiklerini haber verdiği İsrail oğullarının akıbeti bizi de bulacaktır.(5/79) Rabbimiz bizi birbirlerini terk eden ve uyarmayan kullardan olmaktan uzak tutsun. İlmimizi arttırsın ve bizlere birer Hak Davetçisi olma bilincini nasip etsin.

Burada konu ile ilgili başımdan geçen bir olayı nakletmek istiyorum. Bundan beş yıl kadar önce idi. Sitelerde bulunan evime gitmek üzere bindiğim otobüste koltukta oturmakta iken, bir arkadaşımın, abi şu kâğıtta yazılı olanlara bir bakabilir misin diyerek verdiği evrakı çıkararak okumaya başladım ki, yanımdaki boş koltuğa oldukça açık giyimli bir bayan oturdu. Ben okuduğum yazı görünmesin diye elimle yazıyı kapatırken, hanım efendi eğilerek alttan yazıya bakıyordu. Ben okumayı bitirdim ve kâğıdı katlayarak cebime koydum ki, bayan; okuduğunuz kâğıda bakabilir miyim dedi. Tabi dedim. Yazıyı aldı, iki dakika baktı arkasını çevirdi göz attı ve yüzünü buruşturarak bana iade etti. Ben de kendisine nasıl buldunuz diye sordum? Hanım efendi, bana göre değil dedi. Nedir size göre olmayan dedim? Namaz falan bana göre değil dedi. Afedersiniz! Size göre olan nedir diye sordum? “Bence dost kazanmak, kalp kırmamak daha önemli” dedi. Ben de kendisine, bu okuduğunuz kâğıtta, insanların kalbini kırın, hiç dostunuz olmasın mı yazıyordu ki, siz böyle bir sonuca vardınız? Dedim. Ve ekledim, aslında benim size önce şu soruyu sormam gerekirdi: Siz Müslüman mısınız? Dedim. Evet dedi. Peki, Müslüman kime denir, biliyor musunuz? Dedim. Bilmiyorum, dedi. O zaman ben size anlatayım dedim. Bakın hanımefendi, İslam yani teslim olana Müslüman denir. Yine sormanız gerekir, neye teslim? Önce Allah(cc)a, sonra peygamberlere ve şu an elimizde bulunan ve değiştirilmemiş ve değiştirilemeyecek olan, korunmuş, Allah’ın sözü olan Kur’an’a yani, içerisinde yazılı olanları kabul ederek, itirazsız kesin doğrular olarak teslim olmaktır. Böyle bir teslimiyeti gerçekleştirene Müslüman denir. Dedim. Hanımefendi; “O zaman ben Müslüman değilim” dedi. O vakte kadar bizi otobüsün içerisinde fazlaca insan dinliyordu ve kendilerini tutamadan kızın üzerine doğru harekete geçtiler ki ben onlara kızarak “Ne oluyor arkadaşlar? Allah’ın dileyen iman etsin dileyen küfretsin, yani iman etmesin diyerek seçme hakkı verdiği ve dinde zorlama yoktur ayeti ile her insanı iradesi ile seçim yapma noktasında serbest bırakmış olması size yetmez mi? Hem biz Müslümanlar iman eden veya etmeyen tüm insanların bu ve diğer tüm haklarının yegâne koruyucusu değil miyiz? Bu bayana bir haksızlık yapılsa, hanımefendi Müslüman değil diye ses çıkartmayacak ve iyi oldu mu diyeceğiz? Hayır. Biz Müslümanlarız ve kim haksızlığa uğrarsa dili, dini ve rengi ne olursa olsun yanında oluruz. Ve haksızlığı kim yaparsa dili, dini ve rengi ne olursa olsun onun karşısında yer alırız. Diyerek zor teskin edebildim. Ve bayana dönerek, sizi tebrik ederim. Az öncesine kadar ben Müslüman’ım diyerek İslam’ın olmaz ise olmazlarını reddederek kötü bir örnek oluyordunuz. Bundan sonda Müslümanları lekeleyemeyeceksiniz. Sizin Müslüman olmamanız ile Allah(cc) hiçbir şey kaybetmez. O’nun size ihtiyacı yoktur. O, zengin ve övgüye layık olandır. Ancak siz O’na muhtaç olansınız. Bir an kalbinizi durdursa ne yaparsınız? Dedim. O an hanımefendi “ben aleviyim ve bana kimse böyle anlatmadı” dedi. Ben kendisine artık geçen geçmişte kaldı. Birilerini suçlamak bize fayda vermez. Şu an ve sonrası sizin ve bizim için önemli olandır. Benim durağım yaklaştı, fakat ben size dünyanın tüm hazinelerinden daha değerli bir hazinenin hem de paha biçilemez bir zenginliğin yolunu göstereyim, eğer dinlerseniz. Ben sizi bir defa gördüm bir daha görebileceğimi Allah(cc) bilir. Belli ki ön yargılı bir ailede yetişmişsiniz. Ve Kur’an gibi müthiş bir hazineden uzak büyümüşsünüz. Lütfen, önyargısız ve şartsız, alın bir Kur’an-ı Kerim meali ve okuyun. Düşünerek ve acele etmeden okuyun. O zaman beni daha iyi anlayacaksınız. Dedim. Yerimden kalktım, bayan; size çok teşekkür ederim, dedi ve otobüsten indim. Yine sol görüşlü olan bir genç, İslam’ı tanıdıktan sonra bize sitem ederek suçlayan bir sesle; bu güne kadar nerede idiniz diye sormuştu. İşte bunlar birkaç örnekti. Benzeri örnekleri eminim ki birçok arkadaşımız yaşamıştır. Çıkarmamız gereken sonuç; etrafımızda bizden doğru din tanımını ve örnekliğini bekleyen sayısız muhatap bulunmaktadır. Üzerimize düşen davet misyonunu büyük bir titizlikle yerine getirmeliyiz.
c) Bir diğer muhatap grup ta, vahiyden haberdar, düzenli Kur’an okuyor, dersler yapıyor, Rasulullah’ın (sav) getirdiklerinden ve tevhid-şirk mücadelesinden haberdar olan mü’minlerdir.
İşte davet unsurunun hem muhatapları hem de davet görevini yerine getirecek özne grup bu şahsiyetlerdir.
Bu yazının kaleme alınışının asıl amacı, bu mü’min grubun kendilerinde var olan ve tüm dünyayı yeniden, beklenen ve özlenen asrısaadet günlerine çevirebilecek potansiyele sahip devin uyarılması, gücünün farkına vardırılmasıdır.
Biz mü’min şahsiyetler artık monoton ve tekdüze bir hal almış okumalarımızın dışına çıkarak, kültürümüzü ve bilgimizi arttıracak bir eylem olarak değil, Rasulullah ve sahabeye hitap eden bizim de sonradan hazır olarak elimize gelen vahiy kitabı olarak değil, sanki bize indiriliyormuş gibi okumamız, algılamamız gerekir. Vahyin Peygambere iletilmesi esnasında yaşadığı ruh halini biz sürekli taze tutarak Kur’an okuyuşumuzu gerçekleştirmeliyiz. Sahabenin (R.anhum) vahiy karşısındaki teslimiyeti ve onu hayata taşımaktaki kararlığı ile hareket etmeliyiz. Her birimiz kendimizi Rasulullah’ın İslam’ı anlatması için çeşitli beldelere gönderdiği elçiler gibi görmeli ve topluma İslam’ı bu hassasiyetle anlatmalı ve aktarmak için gayret sarfetmeliyiz. Böyle bir algılamadan başlayan bir aktivasyon ile bu mü’min grup artık; Rabbimizin “Kalk ve Uyar”(74/2) ayetine muhatap olup, bir daha durup dinlenmeden ilk muhatap olduğu aile ve akraba (26/214) çevresinden başlayan bir tebliğ, davet ve irşad faaliyetlerini ortaya koyan Rasulullah’ın (sav) yolunu yakalamış olacaktır.
Yaşadığımız çağdaki cahiliyenin insanlığı çektiği kör karanlıktan kurtuluşun yolu ancak ve ancak İslam davetçilerinin, mü’min şahsiyetlerin kendilerini hesaba çekmeleri ile mümkündür. Bu mü’min grup Rabbimizin şu hitabını sürekli akıllarında tutmalıdırlar. “Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. İyi olanı emreder, kötü olandan sakındırır ve Allah’a iman edersiniz.” İşte burada anılan hayırlı ümmet; tevhid inancını reddeden, çağdaşlık ve muasır medeniyet safsataları, batıcılık söylemi ile cahiliyenin(ateşin) tam göbeğine doğru ilerleyen, fakat elem veren azaba doğru koştuğunun farkında olmayan insanlığın yegâne kurtarıcılarıdırlar. Evet, insanlık kendisine uzanan bu hayırlı ümmetin elini ters çevirebilir. Fakat bu mü’min şahsiyetlerin davet ve tebliğ faaliyetleri muhataplarının karşı tavır ve sırt dönmelerinden daha baskın olmalıdır. Usulüne uygun, hayrete düşüren yollar seçerek insanlığa dur demesini bilmelidir.
Davet; boğulmakta olan birinin kurtarılması sırasında boğulacak kişinin kendisini kurtarmaya çalışan kişiye can havliyle, kurtulmak için yaptığı baskıya benzetilmelidir. Cankurtaran boğulmak üzere olan kişiden daha fazla bir efor sarf etmelidir ki bu şahsı kurtarabilsin. Davetçinin ihmali boğulmakta olan insanın kurtarılamaması demektir. “Bir insanı kurtarmak tüm insanlığı kurtarmak gibi değerlidir.”
İşte davet bu kadar hassas ve fonksiyonel bir alana sahiptir. Durağanlığı ve nemelazımcılığı kabul etmez. Cahili hayat tarzlarının izlenmesine ve kayıtsız kalınmasına izin vermez. Mü’minler bu duruma düşmekten korkmalıdırlar. Çünkü bir kötülüğün, cahili âdetin ve yaşam tarzının uyarılmadan kayıtsız kalınması bizleri, Rabbimizin İsrail oğullarını kınadığı hale ve azaba düçar olmamız sonucu ile sonuçlandıracaktır.(5/79)
İnsanlığın tek kurtuluş yolu olan bu hayırlı ümmetin tekrar kendine gelerek, Rabbimizin “Ey iman edenler; İman edin” (4/136 )hitabını düşünerek hallerini düzeltmeleri ve şu andan itibaren; eşten, kardeşten, çocuklardan, anneden, babadan, yakın akrabadan, uzak akrabadan, yakın komşudan, uzak komşudan, mahalle esnafından, öğretmeninden, imamından, işçisinden, memurundan, patronundan, müdüründen vb. kısaca tüm muhataplarından işe başlamalı ve Allah’(cc)ın dinine davet etmelidir..
Bu görev kesinlikle hafife alınmamalıdır. Şuna kesinlikle inanmalıyız ki; biz samimiyetle, Filistin’deki işgalin bitmesini, Irak, Afganistan Doğu Türkistan, Suudi Arabistan, Türkiye ve diğer halkı Müslüman olan beldelerdeki işgali ve işbirlikçileri def etmek istiyorsak, Çeçenistan’da zafere ulaşmak istiyorsak ve benzeri tüm İslami istek ve arzularımızın başlangıç noktası Davet olacaktır. Olmalıdır. Davet mazlumun yanında olmak, zalime engel olmaktır. Zalime zulmünü haykırmak ve bundan vazgeçmeye davet etmektir.
Davet emanetin gereğidir. Nasıl unutabiliriz ki; Sahabenin(r.anhum) yüzlerce km çöl yolunu sıcak, açlık demeden kat ederek uzak beldelerdeki insanları İslam’a davet etmelerini, emanete olan hassasiyetini. Yine unutmamalıyız ki; bu davetlerden kaynaklanan Hakka tabi olmanın bizim imanımız ve İslam olmamız ile yakın bir bağlantısının varlığını. Bugün her davetçi kendisine kadar gelen emaneti aynı hassasiyetle kendisinden sonraki kuşaklara aktarmalıdır. Bu imanî bir sorumluluktur. Hiç kimsenin bu emaneti zayi etmeye hakkı yoktur. Allah Rasulü(s) bize müjde vererek “Kim, bir hidayete davette bulunursa, o hidayete uyanların nail olduğu ecrin tamamına, çağıran da erişir. Bu, diğerlerinin ecrini hiç eksiltmez. Kim de bir sapıklığa çağırırsa, o sapıklığa düşenlerin tamamının günahından, dalalet davetçisi de hissedar olur. Ve bu onların günahını katiyen azaltmaz.”(Müslim, İlim 16, Tirmizi İlim 15) buyurmaktadır.
Bu hayırlı ümmet tüm insanlığı muhtaç olduğu noktaya ulaştırabilecek sermayeye sahiptir. Tarihin ve insanlığın kendisinden beklediği misyonu yüklenmelidir. Mü’minlerin bu asli görevlerini terk etmeleri insanlığı kendi kör çukurunda yüz üstü bırakmaları demektir ki, hiçbir mü’min buna razı olmayacak ve rahmetle bu mesajı tüm insanlığa ulaştırma gayretine girişecektir inşallah.
Ve Rabbimiz Subhanehu Teala bize ve tüm dünya mü’minlerine İslam davetçilerinde olması gereken ilim, anlayış ve basiret nasip etsin. Görevini samimiyet ile karşılığını huzurunda toplanıp, kendisine hesap vereceğimiz Halikımız, Allahü zül celal’den bekleyen mü’minlerden kılsın. Ve tüm peygamberlerin muhataplarına beyan ettikleri gibi, “Biz sizden bu davetimize karşılık bir ücret istemiyoruz, bizim amellerimizin karşılığı Âlemlerin Rabbine aittir.”(26/109) Rabbim şimdiden bu yolda atacağımız adımları ve gayretimizi kabul buyursun. Başarı ancak ve ancak Allah iledir. Bizim her işimizin başı da sonu da Âlemlerin Rabbini hamd etmektir.
Selam hidayete tabi olanlara.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi enderhafızım 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
En Pratik Sağlık Bilgileri Pratik / Faydalı Bilgiler enderhafızım 0 80 14 Ekim 2023 12:10
Kur'an Güzel Konuşun Diyor, Konuşuyor... Serbest Kürsü su damlası 3 2334 24 Kasım 2016 13:16
Geeflow - Diriliş (15 Temmuz Darbe Rap Şarkısı) İlahiler/Ezgiler enderhafızım 0 1929 23 Kasım 2016 11:06
Otuz Kuş & Dursun Ali Erzincanlı (Şehit Ömer... İlahiler/Ezgiler Esma_Nur 1 2680 23 Kasım 2016 10:44
15 Temmuz Demokrasi Marşı (İndir) İlahiler/Ezgiler enderhafızım 0 2244 23 Kasım 2016 10:10

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Davet ÂlâLeyl Serbest Kürsü 0 31 Temmuz 2021 17:57
yemeğe davet yahyadogan Komik Paylaşımlar 12 07 Nisan 2014 01:21
Davet YASEMİN ATAMAN Fıkralar-Hikayeler 3 21 Aralık 2011 12:21
İslama davet ????? MERVE DEMİR Soru Cevap Arşivi 5 30 Eylül 2011 20:25
Davet Emekdar Üye İslami Kavramlar 0 05 Mayıs 2008 00:45

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.