![]() |
Cevap: Bir Garip Karaliçe – Aşıklar İçindir/Ali Parlak Alıntı:
|
Cevap: Bir Garip Karaliçe – Aşıklar İçindir/Ali Parlak Allah razı olsun Abim.. Her satırını okudukça huzur verdi.. Hece hece satırlara ,ilmek ilmek yüreğe inci gibi döşenmiş yazınızın devamını dilerim.. Kaleminize kuvvet,yazınıza bereket inşaALLAH.. |
Cevap: Bir Garip Karaliçe – Aşıklar İçindir/Ali Parlak Alıntı:
Gazze acısı yüreğimizi dağlarken başka yazı yazamıyor insan... |
Cevap: Bir Garip Karaliçe – Aşıklar İçindir/Ali Parlak BİR GARİP KARALİÇE - SÜVEYDA 2 Zikir çekilirken Süveyda'daki kara leke büyür büyür, tüm bedeni sarar. Kalp coşkuyla titremeye başlar. İnceden bir sızı sarar aşığın yüreğini. Bir şeyler batar, sanki yüzlerce iğne batmaktadır yüreğine. Pres altında ezilir gibidir sanki. Kalbin tüm hücreleri birbirinden ayrılmış ve coşkuyla dans etmeye başlamıştır. Bu coşkuyu bilmeyenler inkar eder ama olsun. Aşık der ki, bilmeyen ne bilsin bizi, bilenlere selam olsun. Lakin bilen de çok azdır. Öyle bir gönüle sahip olamasak da, öyle bir gönüle sahip birinin nazarına girmek iyidir. Çünkü Aşık o gönüle bakarken, seni de orada görürse, sevdiğinin hatırına seni de affeder. Bu coşku tüm bedene yayılmaya görsün. Aşık her hücresinin dansına ve şarkılarına şahit olmaya başlar. Sanki tüm bedeni parçalara ayrılmıştır ve her hücresinin dansına ve şarkısına şahit olmaktadır. O an kendi bedeninin sahibi olmadığını anlar. Çünkü kalp asıl sahibini anmaya başlamıştır. Aşık hiç bir şey görmez olur. Her nereye bakarsa aşkını görmektedir çünkü. Ne gördüğünü sorarsanız HİÇ der. Hiç bir şey gömüyorum. Çünkü aşkı kıskanç olduğu için onu başkasıyla paylaşmak istemez. Diyelim ki gözünü başka bir güzele kırptı. Göz kapağına dikiş atar dikiş. Onun için, aşıkın baktığı her ne ise, aşkıyla bakmalı, baktığında aşkını görmelidir... Neyse... Bazen susmak konuşmaktan iyidir... Bazen insanın avazı çıktığı kadar susması gerekir... Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Bir Garip Karaliçe – Aşıklar İçindir/Ali Parlak yazının devamı da çok güzel emeğine sağlık sayın ali parlak |
Cevap: Bir Garip Karaliçe – Aşıklar İçindir/Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Sevmekle geçsin ömrümüz sevgiyle sarılsın yaralar, sevmenin, sevebilmenin erdemi kucaklasın yürekleri sarsın ısıtsın yürekleri ,dünyayı, üşümesin yürekler sevgisizlikten.. sevmek çok kolay ... yürekler sevgisizlikten,sizin kaleminiz de yazmaktan usanmasın Abim.. Kaleminize kuvvet.... |
Cevap: Allah Aşkına Talip Olanlara/Ali Parlak AŞK VE İNŞİRAH Aşık, bir kere aşık olmuştur canana. Hoş, canan da aşıka aşıktır ama nasıl söylenir bilmiyorum. Aşık aşkından kör olmuştur. Hani aşkın gözü kördür derler ya… Hah işte ondan. Bundan dolayı aşık kendini bile görmez olmuştur artık. Yok olmuştur, her nereye baksa aşkını görmektedir Öyle ki, Aşk zevktir aşığa bundan sonra... Tasavvufta fenafillaha vardıktan sonra 3 kere sıkılmak deyimi vardır Bazıları değişik açıklayabilir ama sıkılmanın manası inşirahtır. İnşirah ameliyattır. Acıtır. Her ameliyattan sonra da iz kalır. Malum, o muhteşem sevgili de 3 kere sıkılmıştı. Biri Halimenin yurdunda, çocukken. Niye mi Halime. Nasıl söylesem… El Halim isminin tecellisini. İnsanlara karşı yumuşak, fiillere karşı olgun davranmaktır desem. İkinci sıkılma Nur dağında. En Nur isminin tecellisiyle. Üçüncü sıkılma, miraçtan önce, son perde de açılırken aşkına. Bu üç ameliyat, aşıklara belalarla gelir. Sen varlığını sahibine verdikten sonra o sahip belalarla dener. Bu belalarda aşık sevdiklerini birer birer kaybedebilir de, malından da olabilir, başka şeylerden de... Her bela da Aşk, gözünün içine bakar samimiyetini ölçer. Aslında her bela celaldir. Celalde Cemal gizlidir. Bela acıtsa da, aslında zevktir, zevkine varana... Asvaltın bile güzel bir yol olabilmesi için üzerinden silindir geçmesi lazım. Yemeğin güzel olması için iyice pişirmek lazım. E o zaman altına odun atanlara kızmak niye? Allaha kavuşmak isteyenlere, fenafillahı yaşamak isteyenlere duyrulur. Yol olmaya hazır mısınız? Üzerinize gelen bir belada belayı mı görürsünüz, yoksa sizi cennet için hazırlamaya çalışan, günahlarınızı mahfedip sizi tertemiz yapmaya çalışan, sizi pişiren eli mi? Küfürü mü görürsünüz, yoksa sizi yol yapmak için üzerinizden geçen silindiri mi? Sevgilinin tokadına dayanamayıp aaaaahhh diyenler. Bu nasıl aşk. Ey Alim... Garip Alim. Sözüm sana... Derviş olmak istersin ama sen derviş olamazsın. Aşığım diyorsun ama, bu nasıl aşk? Neden dedikoduyu kesmezsin? Dedikodusunu yaptığın aşkından da mı utanmazsın? Seviyorum, diyorsun ammaaa, neden yakınıp durursun? Neden düşmanına bile hayır dua etmezsin, hakkını herkese helal etmezsin? Neden? Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Allah Aşkına Talip Olanlara/Ali Parlak Bu yaziniz kulagima kupe olacak insanin bam telinden vuran aglatan satirlar herkes imtihanda insirah sirrinca yasiyoruz bizde kalbimizi ameliyatta yazmak bile cok zor cok zor allah buyuk ve her seye vekildir hocam cok guzel bir anlatim duygu tasmasi yasadik allah razi olsun dua kardesim hasbunallahu ve nimel vekil oku bol bol selavat cek insaallah rahatlar kurtulursun |
Cevap: Allah Aşkına Talip Olanlara/Ali Parlak Alıntı:
büyük bir merakla okudum kaleminize yüreğinize sağlık |
Cevap: Şeytanın Gelemediği İki Yöne Yönelelim/Ali Parlak Hadi bu gün şeytanın olmadığı o iki kapıyı tıklatın. Bakalım kapıyı size açan sizi nasıl saracak. Korkmayın. Güvenin ona... Siz de O'na sarılın. Çünkü bizi gerçekten tek seven O... Hayırlı geceler.... |
Cevap: Bir Garip Karaliçe – Aşıklar İçindir/Ali Parlak BİR GARİP KARALİÇE - SÜVEYDA - 3 Adem babamız bu dünyaya gönderildiğinde, cennet hasretini gidersin diye Hacer’ül Esved taşını göndermiş Rabbimiz. Bu taş siyahtır. Siyah rengin neyi temsil ettiğini kim bilebilir ki? Belki de yokluğun rengidir. Yok olabilmenin rengi. La’nın rengi. Siyah bir nurdur o. Hacer’ül Esved taşı gönderildikten sonra Kabe inşa edilmiştir. İlk ev... Beytullah... Kalb de Allah’ın evi değil mi zaten. Neyse… Kabe dünyamızın kalbidir. Hacer’ül Esved taşı da Allah’a açılan bir kapı. Yani dünyamızın Süveyda’sı. Hacer’ül Esved, Hakka bakar, oradan gelmiştir. Bu dünyaya ait değildir. Hacer’ül Esved taşına yöneliş, Hakka yöneliştir. Yoksa Hz. Ömer’in(ra) dediği gibi, o taş bize ne bir fayda ne de bir zarar verebilir. Ama gelin görün ki, Habibullah’ın(sav) dudaklarının izi vardır üstünde. Habibullah’ın(sav) kokusu sinmiştir üstüne. Çünkü o taş bu dünyadan değildir. Hak’tan gelmiştir. Siyah bir KARALİÇE’dir o… Bir kapıdır o… Hakk’a açılan bir kapıdır o… Bir taş olmasına rağmen, Hz. Ömer’in(ra) bile öptüğü bir taştır o. Kimbilir, belki de Resulullah efendimiz(sav) onu öperken, yönünüzü dünyaya değil, Hakk’a çevirin demek istiyordu. Yoksa taşları yıkan ellerin Sahibi(sav), kara bir taşı niye öpsün ki? Bir semboldür Hacer’ül Esved. Kablerimizin Süveyda’sının sembolü. O Süveyda ki, kalblerimizin Karaliçesi. Niye mi karaliçe? Çünkü, çünkü… Oradan Sultan’a(cc) bakarsın. Oradan Sultan’ın(cc) dudakları değer kalbine. Öyle değer ki dudakları, ruhunu oradan üfler sana. Oradan sana can verir, ruhundan ruh verir. Orada yerlere göklere sığmayan Sultan(cc) oturur. O(cc) ki yerlere göklere sığmaz ama mümin kulunun kalbine sığar. İşte oradan seyredersin seni yaratan yüce Sultan’ı(cc). Kara bir leke olması da tesadüf değildir. Karadan ilk çıkan renk mavidir çünkü. Mavi ise sonsuzluğun rengi. Neyse… Fazla söz okuyanı yorar… Peki gelelim vücudumuzun Süveydasına… İsterseniz kara bir leke deyin, isterseniz kara bir taş. Zaten insan bedeni de taştan topraktan değil mi? Fark etmez. O, kalbin sultanı olan bir karaliçedir. Kara bir lekedir ama, lekelerin en temizi. Allah’ın kalbe attığı bir mühürdür belki de. Gömünün mührünü ise ancak yüce Sultan(cc) açar. Gönlümüzdeki gömünün mührünü aç ey yüce Sultanım(cc). Süveyda, kalbimizin Hacer’ül Esved’idir. Allah’a açılan bir kapıdır. Anne karnında ilk önce kara bir leke yaratılır. Süveyda’dır onun adı. Önce kalbin tuğlaları örülür etrafına ve sonra da kalbin yaratılışı tamamlanır. Kalb insanın Kabe’sidir. Süveyda ise Hacer’ül Esved’i… Aşk ile şevke gelenler dönerken Mevlana gibi, kendi Süveyda’sının etrafında, karışmayın. Vakit tavaf vaktidir çünkü. Kabe olan kalbin son tuğlası da konunca yerine, Süveyda’dan ruh üflenir. O küçük kapıdan. Ben küçük diyorum ama siz onun küçük olduğuna bakmayın. O kapı Allah’a açılır. ‘’Yerlere göklere sığmadım, mümin kulumun kalbine sığdım’’ diyen Rabbimizin mekanıdır orası. Bütün kainatı da doldursanız oraya, yer işgal etmez. İşte o kapıdan Yüce Mevlamız ruh üfler insana. Oradan can verir. Kirletmeyin orayı dünya ile… İsterseniz Süveyda’ya insan da diyebilirsiniz. Çünkü insan insanlık vasfını oradan kazanır. Güzel ahlakı oradan tamamlarsın ancak. Ama dünya ile kirletirsen orayı, tek sermayen olan insanlık da terk eder gider seni… Ruh üflendikten sonra Süveyda’dan insana, kalb atmaya, Allah Allah Allah diye aşk ile zikre başlar hemen. Bu ne aşktır bir bilseniz. Tarifi yoktur bu aşkın. Sadece yaşanır. İşte insan bedeni bundan sonra oluşmaya devam eder. Tuğlalar bir bir konur üst üste. Sonunda insan yine bir kara leke ile tamamlanır. Son kara leke ise insanın gözbebeğidir. Bu kara leke ise bu dünyaya açılır. Burası ile görürsün dünyayı. Gözün gördüğü yer insanın nazar ufkudur. Kirletirsen nazar ufkunu, verirsin hesabını. Çünkü göz sadece Hakk’ı görmek ister. Göremesen de aramanı bekler. Yoksa seni yaratan kıskançtır. Seni kendinden(cc) gayrısından kıskanır. Sadece kendisine dönmeni ister. Çok fazla seversen birini veya bir şeyi, elinden alıverir. Resulullah efendimizin (sav) miraçta her şey ayağına serilmişti. Ama o(sav) dönüp bakmadı ve nazar ufkuna dahi girmedi hiçbir şey. Çünkü o(sav) sadece Allah’ı seyrediyordu Süveyda’sından. Süveyda hala ne mi diyorsun? Anla işte, gönül gözü. Seni yaratanı görebileceğin tek göz. Gözbebeği Zahir esmasını seyreyler Hakkın. Süveyda ise Batın esmasına bakar. Başka bir şey görmez oradan bakan insan. Öyle bir bakış ki, aklını alır insanın. İnsan aklı ile değil, kalbi ile bilir zaten Rabbini. İşte bu dünyada Rabbine Süveyda’dan bakmasını bilenler, daima O’nu seyreder. Bu dünyada Rabbini görenler, ahirette de O’nu seyrederler her daim... Belki de ondan dolayı, bu dünyada kör olanlar ahirette de kördür… Bu körlük baş gözü körlüğü değildir. Gönül gözü körlüğüdür. Rabbim gönül gözü açıklardan etsin. Amin... Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Bir Garip Karaliçe – Aşıklar İçindir/Ali Parlak Aşıkın yakarışıdır, Kainata açılan kapıdır Süveyda, Çekirdeğin içinde ağaç gizlidir Gönlüm içinde de ilahi mucize, Çok yüzlü bir aynadır Süveyda... Alıntı... Yine çok derin işlenmiş , farklı bir yazıydı çok teşekkür ederiz, Hocam |
Allah ile Konuşmak/Ali Parlak ALLAH İLE KONUŞMAK Bir şarkıdır Allah ile dolu dolu yaşamak Bir güzel sözdür kırılmış bir gönlü almak Bir tatlı gülümsemedir acıya razı olmak Gözlerden süzülen bir damladır Allah ile konuşmak... Hangi kanun yasaklayabilir ki seni bana, Ebu cehilce yolundan men edip karşıma dikilenler mi, Yoksa Hallacı Mansuru idam edenlerin fikrindekiler mi, Dilim dilim doğrayıp, külüm göğe savursalar ne çıkar, Hepsi şebi arus, hepsi sana vuslat değil mi... Seni seviyorum Allahım. Bu cümleyi beni var ettiğinden beri kaç kez söyledim bilmiyorum. Senden geldim, yine sana döneceğim. Senden ayrılırken ağlıyordum. Doğumumun Senden ayrılık olduğunu nerden bilirdim. Bu dünya senden ayrılıkmış anladım. Ayrılmak. Her defasında biz ayrıldık mı, Dedikten sonra duraklıyorum. Ayrılmak kelimesini eklememek istiyorum. Çünkü çünkü, Biz ayrılmadık Allahım. Sen bana, sana şah damarından yakınım derken, bunu nasıl söylerim. Sensiz hiç bir şey güzel olmuyor. Seninle bakmadığım hiç bir şey güzel görünmüyor. Seninle koklamadığım en güzel çiçekler bile güzel kokmuyor. Kelimelerinin arasında kayboluyorum. Neredeyim ve hangi yoldayım bilmeden yürüyorum? Ayaklarım bir şekilde yolunu buluyor ve her defasında yine Sana geliyor. Ama sonra bir de bakıyorum ki, Yine başa dönmüşüm aynı yerdeyim. Namaza durduğum zaman nasıl da yüzüm gülüyor. Hani biri görse, Hayrola yüzünde güller açmakta, sevgilinle mi berabersin ey aşık, der. Der der de tam o anda aklım başıma geliyor… Biz ayrılmadık değil mi Allahım? Bazen olmadık şeylere sinirleniyorum. Belki de Senden ayrı olmanın ızdırabından bilmiyorum. Sonra… Seni hatırlıyorum tekrar. Bak yine Senden kaçmaya çalışırken Sana geliyorum. Ama sonra bir bakıyorum ki tekrar ayrılmışız.. Artık hiç kesişmeyecek gibi geliyor yollarımız. Nefsim her defasında alıp başını gidiyor, Nefsimin yularını kontrol altında tutamıyorum. Ama Sen benden ayrılmamı istemiyorsun. Günde 5 defa çağırıyorsun huzuruna. Belki herkes imamın sesini duyuyor ama, Ben Senin sesin olduğunu kimselere söyleyemiyorum. Çağrında gel kurtuluşun burada yine unuttun diyorsun. Seni hatırlıyorum, Sana koşuyorum. Hiç ayrılmamacasına. Beş vakitmiş Seninle zaman geçirmenin farzı, Ne 5 vakti. Toplasan günde 1 saat yapmaz. Yeter mi 24 saat içinde 1 saat Seninle olmak... Tüm vakitlerim Seninle. Aynı yolu, aynı bakkalı, aynı durağı, Aynı nefesi paylaşmayacak mıyız Seninle? Paylaşmayacaksam neyleyim dünyayı, neyleyim sarayı. Seninle değilsem neyleyim hayatı. Şimdi uyanma zamanı geldi. Karanlığın aydınlanıp Sende fena olmanın, Seninle hayatın tadına varmanın zamanı geldi. Artık yerimden fırlayıp senin ellerinde can vereceğim. Sana geliyorum Allahım, al canımı ve bir daha bırakma beni. Ölüm mü ölmüş, Garip Ali'in mi ölmüş ne çıkar, Seninle olduktan sonra, acıların sonu zevke çıkar. Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
DÖNMEK HU İMİŞ SEN DE DÖN ALEM İLE/Ali Parlak DÖNMEK HU İMİŞ SEN DE DÖN ALEM İLE Bir varmış, başka da hiç bir şey yokmuş, Aşk varmış meşk yokmuş Evvel zaman içinde, zaman evvel içinde, daha zaman bile henüz yokmuş. Yüce Mevla bilinmek ve sevilmek istemiş, Habibi Muhammedini yaratmış Aşk denizi dalgalandıkça dalgalanmış, sonra da sonlu çokluklar oluşmuş. Aşktan oluşan çokluklar hep aşka koşar, tıpkı ateş böcekleri gibi Aşk deryasına battıkça döne döne coşar, tıpkı aşkı Mevlana gibi Damladan deryaya, atomdan galaksilere, mikrodan makroya Hu hu hu der döner olmuş diyar diyar, tıpkı Hz. Muhammed(sav) gibi Biz yokken sevilmişiz, sevmemiz istenmiş sevgi hamuruyla yoğrulmuşuz Bedenimizin tam ortasına bir kalb yerleştirilmiş, sevgiye hazırlanmışız Sevginin rumuzu olan bu aynamız, Mevla için bir ev yeri olarak tayin edilmiş. Onun önemini anlamamız için, sağlam bir kafesle korunmaya alınmışız. Yerlere göklere sığmadım, fakat sığdım kulum ancak senin kalbine O halde o kalp evini benim için temizle, başka şeylerle kirletme Ben senin için bütün güzellerden daha güzelim, ihtiyacın yok masivaya Sevgilim seni başkasından, hatta senden bile kıskanıyorum’’ diyor yüce Mevla Bazımız kalbimizi gerçekten sevgi ile doldurduk Sevdik… Sevdik… Sevdik… Tıpkı bize de karşılıksız verildiği gibi. Allah’ta fena olduk, karşılığında fenafillâh ile ödüllendirildik. Sonuçta ‘’Ballar balını buldum kovanım yağma olsun’’ dedik. Bazımız ise sevgiyi teptik, istemedik, kalbimizi nefretle doldurduk. İnsanları sevmedik, bedenimizi sevmedik, önümüze konan yemeği sevmedik Küstük, kızdık, dedi kodu yaptık, laf taşıdık, hep yakındık, hep yakındık Sonuçta kalpler karardı, sümmün, bükmün, ümyün olduk. Kimi severseniz sevin, bilin ki sevginizi verdiğiniz hep Allah, hep Allah Kimden yakınırsanız yakının, bilin ki yakındığınız hep Allah, hep Allah Hasta ziyaret edin, bilin ki ziyaret ettiğiniz hep Allah, hep Allah Dedikodu edin, ama bilin ki dedikodusunu yaptığınız hep Allah, hep Allah Şişe şeffaf, aşk şarabı duru, benzeştiler, iş karıştı Sanki şarap var, kadeh yok, sanki kadeh var, şarap yok Sevgili tecelli ettiği zaman, sen çık aradan geriye kalsın Yaradan. Sevin ve sevgiyi yayın kardeşler, çünkü Allahın bir adı da AŞK tır. Alem yaratıldı, aşk diye titredi, kalktı ayağa döne döne Ey hurma kütüğü sen ne diye inlersin aşk diye döne döne Bak kapı bile gıcırdıyor aşk diye, sen de kalk garip Alim döne döne Dönmek Hu imiş, sen de dön alem ile Hu diye diye. Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Haydin Tam Zamanı ''Bela'' Demeye Buyrun/Ali Parlak HAYDİN ''BELAAA'' DEMEYE Araf Suresi 172 Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet(Bela), şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir. -------------- Sevgili kardeşlerim... Ufkunuzu ve tefekkür noktanızı biraz genişletmek ve farklı bir bakış açısı için sadece sesli düşünüyorum. Konumuzun özetinin hepsi bu... Ademoğullarının sulblerinden zürriyetleri alınmış. Yani yaratılmış. Anne karnı insan için cennet... Sonra ruh üflenmiş... 21. hafta mıydı, ceninin canlanması. 9 ay sonunda ise dünyaya indiriliş... Dünyaya diriliş ile Şeytanın insana dokunması ve insanın ağlaması. Her doğan insana şeytan dokunur ve her doğan insan ağlar... Sadece Hz. Peygamber efendimize(sav) ve Hz. İsa as'a şeytan dokunmamış / dokunamamıştır. Bundan dolayı da doğduklarında sadece onlar ağlamamıştır. İsa(as) beşikte iken konuştuğunda, annesini doğrularken, Peygamber efendimizin(sav) derdi biz olduğumuz için ağzından ''ümmetim ümmetim'' sözleri dökülmüştür. İnsanların yeryüzünde var olmasından bu yana bütün peygamberlerin görevi insanları Allah'a çağırmak olmuştur. Bütün insanların muhatap olduğu hitap bellidir: Elestü bi Rabbiküm... Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Kalu Bela gününde bu hitaba ''Bela'' diyebilen ruhlar secdeye kapanmış ve kurtuluşa ermişlerdir. ''Bela'' diyemeyen ruhlar ise hüsrana uğramışlardır. Büyük hesap günü geldiğinde, insanlara kitapları önlerine açıldığında herkes kendi kitabını okuyacaktır. Çevrenize bir bakın. Kimi insanlar ''Bela'' diyor, kimisi çağrıdan kaçıyor. Değil mi? Secdeye, namaza koşanlar, Bela diyorlar... Yani, evet sen bizim Rabbimizsin. Ve namaz ile ikrar... Namazdan kaçanlar. Secdeden kaçanlar. Durumun vehametinin farkındalar mı acaba? Evet Sen bizim Rabbimizsin demek bu kadar mı zor? Bilmem... Herkesin bir ayanı sabitesi var... Ama şu gerçek ki, ''Bela'' demekten kaçıyorlar... Demem şu ki: Kalu Bela'yı merak mı ediyorsunuz? Rabbinize itaat ettiniz mi etmediniz mi, ''Bela'' dediniz mi demediniz mi? Merak mı ediyorsunuz? Yaşantınıza bir bakın... Kur'an ölçülerine riayet ediyorsanız, Allahım seni Rab olarak kabul ettim ve senden razıyım diyorsanız, din olarak islamı seçtim ve razıyım diyorsanız, peygamber olarak Hz. Muhammedi(sav) seçtim ve ondan razıyım diyorsanız, Allah için Rabbim deyip namazlara secdelere koşuyorsanız merak etmeyin, siz ''Bela'' diyorsunuz... Kalu Bela meydanı bu meydan... Zaman bu zaman... An bu an... Öldüğünüz gün kitabınızı önünüze getirdiklerinde inkar da edemezsiniz. İlahi kameraların kayıt altına aldığı, başrolünü sizin oynadığınız bir film koyarlar önünüze... Neyse... Anlayan anladı... Yaratılış yerinin anne karnı olduğunu düşünürsek, bir milyon yıl sonra bu günümüzün de ezelde yer alacağını düşünürsek, Allah katında geçmişin ve geleceğin hepsi bir an olduğuna göre, Geçmiş bir zamanda Kalu Bela aramak, acaba secdeye vardım mıydı diye düşünmek saçma olsa gerek... Ne diye geçmişe gidiyorsun? Zaten şu anda bile geçmiştesin. Bak aldığın nefes bile geçmişte kaldı. Şu an namaz kılıyorsan, müjde sana, Kalu Bela'da secdedesin... Allah ''Bela''nızı versin desem, beddua sanırsınız... Aslında bir hayır dua ettim bilen yok... Elestü bi Rabbiküm? Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Bela... Evet... Bak günde 5 kez Bela demen için çağrılıyorsun... Kaçma kardeşim gel ''Bela'' demeye... Gel Rabbine... Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Haydin Tam Zamanı ''Bela'' Demeye Buyrun/Ali Parlak KALU BELADAYIZ Kardeşlerim... Müminler ancak kardeştir... Rabbim utandırmasın ne bu dünyada, ne de ahirette... O ki yalnızlığın, sonsuzluğun tek sahibi... O ki varlığından başka mevcut olmayan... O ki, Kalu Belada secdeye vardıran... Kalu Bela yaşanıp bitmedi ki secdeden vazgeçelim... Hala yaşayıp duruyoruz o anı... An bu an... Şu anda dahi Kalu Beladayız... Bakın etrafınıza... Kimisi secdede kimisi isyanda... Her nefeste ''evet SEN bizim Rabbimizsin'' şuuruyla yaşatsın... AN bu AN... O ki Cemalini seyreden Ehad... O ki gönülden gönüle zevk eden Vahid... Bizleri mahcup etmesin... Bakmayın çevrenize... Zannettiğiniz gibi değil hiç bir şey... Kalu Beladayız... O gün daha bitmedi, Ölene kadar da bitmeyecek... Öldükten sonra da kıyametin kopacak... Senin için güneş batıdan doğacak... Güneşin batıdan doğması zamanın geri dönmesi demek. Zamanın geri dönmesi de yaptıklarının sana seyrettirilmesi demek... Yaptıklarını seyretmeyi o güne bırakma. Aç gözünü seyreyle, kitap kendi kitabın... Çevrende gördüğün kitap senin kitabın... Ölmeden önce oku onu... Varsa belirlenen ölçüye göre eksiklik, Tamamla eksiğini ölçü olan Kur'an'a bakarak... Rabbim sözlerimizi ve yaşantımızı doğru çıkarsın... Cemalini seyre doydurmasın... AŞK ile... Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Haydin Tam Zamanı ''Bela'' Demeye Buyrun/Ali Parlak Rabbim alnı secdede olmayı ve BELA demeyi nasip etsin |
İnsan Ömrünün Tamamı Namazdır/Ali Parlak İNSAN ÖMRÜNÜN TAMAMI NAMAZDIR Bir bebek dünyaya gözlerini açtı Nefes alabilmek için bağırıyordu Ne yapacaktı ki nefesi alıp ta Verirken Hu demek istiyordu O’nu görecek, O’nu dinleyecek O’nu konuşacak, O’nu sevecek O’nu dost edinecek, O’nu yaşayacak Kısaca her haliyle O’nunla olacaktı. Birisi kucağına aldı onu önce Güzelce kokladı ve öptü Sonra da kulağına bir şeyler fısıldadı Kim bilir belki de en güzel onu anlıyordu Önce Allahu ekber dedi o güzel ses Allah büyüktür diyordu Allah büyüktür Allah kimdi peki diye düşündü bir an Varlığının sebebiydi hemen anladı Peki kendinden başka mevcut olmayan Allah Kimden büyüktü, kime göre büyüktü O kimseyle kıyaslanamazdı ki, Büyüklüğün sahibiydi O, bütün büyüklüklerin sahibi Eşhedü ella ilahe illallah derken tatlı tatlı O’ndan başka ilah da yok o an anladı O’ndan gayri her ne ki var kendi benliği de dahil Bir hiçti artık geriye Sadece O kalmalıydı. Eşhedü enne Muhammedür Rasullullah Muhammet Allahın Resulüdür söyle bak Ahadiyetten vahdaniyete coşup gelirken Varlığının sembolüdür o, sen kesrete gelirken Hayyaales selah derken o kadife ses Kim çağırıyor beni namaza bak bir kez Namaz da nedir diye düşündün mü bir kez Galiba yaşanması gerekli ömürdür bir kez Kıyam, ruku, sücut, yaşanmalı bir ömür boyunca Kıyam için vermeli Efali faile Ruku için Sıfatını ver Mevsufuna Secde etmek istersen ver zatını Zatına Hayyaalel felah, haydin kurtuluşa Peki kimden kime doğru kurtuluşa Var mıydı ki mevcut, O’ndan başka Celalden Cemale, Gazaptan Rahmete kaçışa Kadkametisselah derken o merhametli ses Namazın başladığını söylüyordu son kez Ezanım okunmuş, kametim getirilmiş Artık namazdayım her daim, gelene kadar son nefes Allahu ekeber, Allah büyüktür Büyüklüğün tek sahibidir Bilinmek istemişti, artık bilinmiştir Sevilmek istemişti, artık sevilmiştir La ilahe illallah, İlah yok O’ndan başka Okundu ezanın ve kametin haydi namaza Ezel/Ebed bu andır arama başka anda Yık bütün putları kendi mekanında Allahu Teala soruyor sana Elestü bi Rabbiküm? Bela demenin zamanı geldi durma her daim Şimdi varabiliyorsan secdeye ne duruyorsun Kalu Beladasın göster kulluğunu Rabbine. Bir ömür boyu sürer bu Kalu Bela Musallada karşılarlar gerçek vatana O’ndan geldik, döneceğiz yine O güzel sultana Başla artık; kul olup, yolunda iki büklüm olmaya Kulağa okunan ezanın namazı için musalladasın Ömür ne de kısaymış, bir namazlık zamanmış Kabe de değilsin ama milletin önünde kıblesin Bu hürmet yıllardır içinde taşıdığın Allahın ruhu için Cenaze namazının neden yoktur rukusu secdesi Bitmiştir çünkü benim için zatı, sıfatı, fiili, Fenadan geçtim çünkü, fena bitti ölüm öncesi Bekaya doğru yolculuk başladı ölüm ötesi. Garip Alim kıl şu orta namazını, Beş vakit namaz da kulağına küpe olmalı An bu andır sanma başka andadır Anlayana bu kadarı da kafi olmalı. Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Şeytanın Gelemediği İki Yöne Yönelelim Alıntı:
|
Ve Aşk Kulunun Alnından Öpüverir/Ali Parlak VE AŞK KULUNUN ALNINDAN ÖPÜVERİR Öyle bir zaman gelir ki, Aşk gelir tutuverir kulunun ellerini, Tutar havaya kaldırır... Sonra da onun ağzından konuşuverir, Derken, büküverir kulunun belini, Ve insanın ağzından dökülüverir: Subhane Rabbiyel azim, Subhane Rabbiyel azim... Doğrultur belini kulunun, elif yapar, Kulunun diliyle hamd eder... Ve ve ve... İşte o an geliverir... Ve Aşk dokunur insanın alnına, Öpüverir kulunun alnından... Ve insanın ağzından dökülüverir, Subhane Rabbiyel ala, Subhane Rabbiyel ala Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Başımıza Gelen Belalara Neden Üzülmemeliyiz/Ali Parlak EKMEK Adam bakkaldan sıcak bir ekmek almış eve doğru gidiyordu. Güne güzel bir kahvaltı ile başlayacaktı. Birden ayağı dolaştı, sendeledi ve yere düştü. Ekmek elinden düşmüş çamura bulanmıştı. Kaderine kızarak kalktı ve bakkala geri gitti. Yeni bir ekmek alarak evine döndü. Hala söyleniyor, niye bunlar hep benim başıma geliyor diye kızıyordu. Ama köşe başında çökmüş ve iki gündür karnı aç olan kediyi görmemişti. Ama o kedinin gözyaşlarını Rabbi gördü. Ve adamın elinden ekmeği alıp kediye ziyafet çekti... Başımıza gelen her şeyin bir sebebi vardır. Biz bu sebebi bilsek de bilmesek de her şeyin bir sebebi vardır. Bizim göremediklerimiz var şu alemde. Onun için, bizi yaratan ve her şeyi gören Kudretin hatırına susmak gerek. Sonuçta her şeyin sahibinin uygun gördüğünü beğenmemek tutumuyla karşı karşıya kalabiliriz. ''Allah'ın yarattığını beğenmiyorum'' diyenlerden olmamak gerek. Ama çoğu kere tavırlarımızla bunu kastettiğimizin farkında değiliz. Her şeyi merkezinde bırakmak gerek. Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Başımıza Gelen Belara Neden Üzülmemeliyiz/Ali Parlak Alıntı:
ArO*çok çok güzel bi yazı... |
Cevap: Başımıza Gelen Belalara Neden Üzülmemeliyiz/Ali Parlak Her şer de bir Hayır,Her Hayırda bir şer vardır... Yüreğine sağlık Abim her zaman ki gibi güzel bir paylaşım olmuş.. Yüreğine kalemine kuvvet.. RAHMAN Razı olsun... |
Cevap: Başımıza Gelen Belalara Neden Üzülmemeliyiz/Ali Parlak Hyvanlari beslemekde mali artiriyor iste artan yemekleri ekmekler ile islatip kopeklere veriyorum bir abi dedi bayat ekmekleri kopeklere veriyorm ben bayat ekmekleri yemez saniyordum yemekle karistirnca yiyorlar beni gorunce kosarak geliyorlar:) Allah razi olsun hocam |
Aşk'a Aşk'la Aşk'ta Yolculuk/Ali Parlak AŞK’I ÖĞRENELİM Nasıl Bir Rabbimiz Var? De ki: O, Allah birdir. Hiç kimseye muhtaç değildir. Doğmamıştır ve doğurmamıştır. Hiçbir dengi yoktur. O’ndan başkası yoktur. Diridir. Her şey O’nunla vardır. Uyumaz, uyuklama gelmez. Her şey O’nundur. O’nun izni olmadan hiç bir şey olmaz. O kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. O neyi bildirmişse, kulları ancak onu bilir. O’nun bildirmediğini kimse bilemez. O her şeyi kuşatmıştır. Gökleri ve yeri idare etmek O’na zor gelmez. O çok yüce ve çok büyüktür. Bütün büyüklüklerin ve yüceliklerin tek sahibidir. Aşikarı da bilir, gizliyi de, gizlinin gizlisini de. Affedicidir, affetmeyi sever. Kullarını korur ve bağışlar. Hiçbir şey O’na benzemez. Noksanlıklardan, yarattıklarından münezzehtir. Azamet O’nun şanındandır. Şirk koşulanlardan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O’nu teşbih ve tesbih eder. Hüküm sahibi O’dur. Mülk sadece O’nundur. En güzel isimler O’nundur. (İhlas, Ayetel Kürsi, Hüvallahüllezi) ----------------- O Aşk'tır O’nun bir ismi de Vedud’dur. Kur’anda Hud ve Buruc surelerinde geçer. Çok şefkatli, muhabbetli, kullarını çok seven ve onlar tarafından çok sevilendir. Sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya tek lâyık olandır. Sevgi ve dostluk hissini yaratandır. Sevgiyi yaratan O olduğu için Aşk’ı da o yaratmıştır. Dolayısıyla O Aşk’tır. Aşk O’ndan doğar. O’ndan gayrısına olan tüm aşklar söner yok olur. Çünkü Allah kıskançtır. Sevdiği kulunu kıskanır. Kendisinden gayrıya olan tüm aşkları gönüllerden siler alır. Zaten kullar da aşık oldukları kişileri severken aslında O’na aşık olduklarının farkında değillerdir. Çünkü aşık oldukları kişiler de O’nun eseridir. Bunun farkına varırsa eğer kul, aşkı ezeli ve ebedi olur. Allah’ın kulunu kıskanması diye bir şeye de gerek kalmaz. Çünkü kul, aslında O’nu sevdiğinin farkına varmıştır. Allahu Teala da aşkını kendisine yönelten kulunu gayrıdan kıskanmaz. Çünkü O artık onunladır. Yani Allah artık kuluyladır. Devam edelim inşallah… Aşk izin verirse… Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Aşk'a Aşk'la Aşk'ta Yolculuk/Ali Parlak GÖLGE Zamansızlık... Mekansızlık… Hiçlik… Zaman yoktu, mekan yoktu, yok dahi yoktu. Sadece O vardı… Kendi kendine… Başka yok… İlla O… (Hala da öyle ama orasını karıştırma, ne ben anlatabilirim, ne sen anlayabilirsin.) İlla ene diyordu… İlla ente’nin zuhuru için, Ez Zahir esmasının tecelli etmesi gerekiyordu. Bir nur parıldadı, şimşek misali… Bir an’da oldu her şey… Öyle bir nur ki, tüm esmaları gösterecek… Ama kimse göremedi bu nuru… Çünkü bir şeyin bilinmesi için, o şeyin zıttı gerekliydi. Ez- Zahir tecelli edince, nur açığa çıktı tüm güzellikleriyle. İşte bu nura bir isim verildi, ya da ismiyle müsemma o ismi kendisi alıverdi o anda. O isim mi? Muhammed…(sav) Evet o nurun ismi Muhammed(sav) idi. Tüm güzellikleri kendinde toplayan, güzelliklerin ilham aldığı bir nur. Nur-u Muhammed… O’ndan gelmişti, yine O’na dönecekti. Ama O’nun bilinmesi gerekti. İşte onun için O’ndan gelmişti övülmüş olan. Daha olmadan övülmüştü O’nun tarafından. Ama o nuru kim bilecekti? Yine Kendisinden başka… İşte ondan sonra o nur ile açığa çıktı, gölge… Gölge var oldukça, sağdan sola- soldan sağa secde edip duracaktı… (Bk. Rad Suresi 15) Gölgenin zuhuru, Nuru Muhammedi’nin de görünmesine sebep oldu. Belki bazı insanlar o gölgeye kötülük diyecekti, razı olmayacaktı ama olsun. O gölgeler olmasa güzellikler nereden bilinecekti ki… Gölge sayesinde bilinecekti tüm güzellikler... Devam edecek inşallah… Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Aşk'a Aşk'la Aşk'ta Yolculuk/Ali Parlak NEYDEN YARATILDIK . İşte BE'nin nokta sırrı da burada gizli... Bunu şu şekilde özetlemek mümkündür. Deniz dalgalandı ve sonlu çokluklar oluştu. Bir rivayette Hz. Cabir(ra) anlatıyor: - Ey Allah'ın Resulü! Anam babam sana feda olsun, Allah'ın her şeyden önce ilk yarattığı şeyi bana söyler misiniz, diye sordum. Şöyle buyurdu: - Ey Cabir! Her şeyden önce Allah'ın ilk yarattığı şey senin peygamberinin nurudur. O nur, Allah'ın kudretiyle onun dilediği yerlerde dolaşıp duruyordu. O vakit daha hiçbir şey yoktu. Ne Levh, ne kalem, ne cennet, ne ateş / cehennem vardı. Ne melek, ne gök, ne yer, ne güneş, ne ay, ne cin ve ne de insan vardı. Allah mahlukları yaratmak istediği vakit, bu nuru dört parçaya ayırdı. Birinci parçasından kalemi, ikinci parçasından Levhi (Levh-i Mahfuz), üçüncü parçasından Arş'ı yarattı. Dördüncü parçayı ayrıca dört parçaya böldü: Birinci parçadan Hamele-i Arşı (Arşın taşıyıcılarını), ikinci parçadan Kürsi'yi, üçüncü parçadan diğer melekleri yarattı. Dördüncü kısmı tekrar dört parçaya böldü: Birinci parçadan gökleri, ikinci parçadan yerleri, üçüncü parçadan cennet ve cehennemi yarattı. Sonra dördüncü parçayı yine dörde böldü: Birinci parçadan müminlerin basiret nurunu / iman şuurunu, ikinci parçadan -mârifetullahtan ibaret olan- kalplerinin nurunu, üçüncü parçadan tevhitten ibaret olan ünsiyet nurunu (La ilahe illallah Muhammedur-Resulüllah nurunu) yarattı. (bk. Aclunî, I/265-266). İlk yaratılan Nuru Muhammedi oldu. İşte bundan sonra var olduğunu sanan tüm esmalar, bu nurdan yaratıldı. Esmalar, çeşitli terkiplerle eşyaları meydana getirirken, alemler de yavaş yavaş bulundukları yerleri alıyorlardı. Her şey bir bir zuhura çıkıyordu. Ez-Zahir esması tecelli ederek görünüyordu artık. Ama görene... Herkes göremedi O'nu... İlla O'nun dilediği esmalar hariç... Ama bir de El-Batın yönü vardı O'nun... O'nu kimse tam olarak hakkıyla bilemedi... Gizli bir hazine olarak kaldı, sadece Kendisinin bildiği bir hazine... Ta ezele kadar da böyle devam edecek... Çünkü O ezelidir... Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Aşk'a Aşk'la Aşk'ta Yolculuk/Ali Parlak CELAL VE CEMAL Yahudiler, 'Allah'ın eli sıkıdır' dediler; dediklerinden ötürü elleri bağlandı, lanetlendiler. Hayır, O'nun iki eli de açıktır, nasıl dilerse sarfeder. And olsun ki, sana Rabbinden indirilen sözler onların çoğunun azgınlığını ve inkarını artıracaktır. Onların arasına kıyamete kadar sürecek düşmanlık ve kin saldık. Savaş ateşini ne zaman körükleseler Allah onu söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Allah bozguncuları sevmez. (Maide Suresi 64) Öncelikli olarak şunu belirteyim: O bir el sahibi olmaktan münezzehtir. Sonra da şunu: Bütün eller O'nundur. Şimdi de ayette belirtilen iki ele gelelim: O bütün işlerini iki eliyle yapar. O'nun iki eli de sağdır. Buradaki söylenen iki el Celal ve Cemal elleridir. O bütün işlerini Celal ve Cemal olan iki kudret eliyle yapar ve iki eli de açıktır... Her Celal olan işte bir Cemal gizlidir. Her Cemal'de de Celal gizlidir. Sizin için hayırlı sandığınız hayırlı olmayabilir. Tam tersine, hayırsız sandığınız da hayırlı olabilir... O'nun iki eli de açıktır. Etrafınıza bir bakın, Celal ve Cemal iç içedir. O Cennetini Cemal eliyle, Cehennemini de Celal eliyle yaratmıştır. Hayır ve şer kulların eliyle işlenir. Dikkat edin ki elinizden şer çıkmasın. Yoksa sonuçlarına katlanırsınız... Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Aşk'a Aşk'la Aşk'ta Yolculuk/Ali Parlak elinize emeğinize yüreğinize sağlık hepsi birbirinden güzel |
Cevap: Aşk'a Aşk'la Aşk'ta Yolculuk/Ali Parlak NİÇİN YARATILDIK? Yüce Mevla buyurdu: Bilinmek, sevilmek istedim... Adem'i yarattım. Nedir Adem? Aynadır. Yokluk aynasıdır Adem... Yüce Mevla bilinmek isteyince, varlığına ayna tuttu. Varlık karşısında ayna, sadece yokluk olabilir. İşte Adem de bu ayna idi. Yokluk aynası. Yokluk aynası var olur olmaz, O'nun esmalarının akisleri aynada tecelli etmeye başladı. Her şey Kün emrinin Kaf'ı hürmetine tecelli ediyordu... Kalem her şeyi bir bir yazdı. Hiç bir eksik bırakmadan. Sonra kalem kırıldı... Artık tüm kulların kaderi Levhi Mahfuzda yazılıp bitmişti. Ve kalemin görevi de bitti... O her şeyi biliyordu. Çünkü O El-Alim'di... O'nun bilmesi kaderdi... Ve zamanı geldiğinde kalemin yazdığı kader tecelli edince buna kaza denilecekti... Esmalardan bazıları O'nu suçlayacaktı, bazıları O bilmez kul kendisi yapar diyecekti... Halbuki her esmanın kendisi bir kalemdi. Yani her esma kendi kaderini kendisi yazmıştı. Kader konusu tehlikeli bir deniz olduğu için fazla yüzmüyoruz... Her esmanın birinci görevi, O'nu bilmek ve sevmektir. Zaten yaratılış sebebi de budur. Sonra kulluk gelir. Nedir kulluk? Öyle namaz, oruç gibi ibadetlerle kulluğumu yerine getirdim diyemezsiniz. Mevlana gibi; ''Kul oldum, kul oldum, kul oldum... Yolunda iki büklüm oldum.'' demek gerekir. Bir gün ömür olur da iki büklüm olursak, O'nun yolunda geçen bir ömürle olmalı. Çünkü O'nun bütün işi bizimle... Niye bizim işimiz de O'nunla olmasın? O her anımızda bizimle konuşuyor ve bize her anımızda diyor ki: ''Kulum, Ben seninleyim, ya sen kiminlesin?'' Her anımızda O'nunla olmak, her anımızda O'nu sevmek, her anımızda O'nu O'nunla bilmek gerek... Ömür O'nunla geçerse, işte kulluk budur. Bir kul için kulluktan daha üst bir mertebe yoktur. Kulluk ile övünülebilir ancak başka şeyle değil... Zahir esmasıyla O göründü, O'nu görmek gerek. O'nu da ancak O'nunla görebilirsin. Yoksa bu baş gözün ile görmeye kalkarsan O'nu, gözün yorgun olarak sana geri döner. Batın esmasıyla da gizlendi O. O'nun için görünmez oldu. Bunun için de kulun: ''Allahım, Seni hakkıyla bilemedim.'' demesi gerek... Batın soldur, Zahir sağ... Onun için namazda sol el sağ elin altında gizlenir... Amacımızı aşmayalım... :) Biz bu aleme sevmek, delice sevmek için geldik. İşte bunun adı Aşktır. Çünkü O sevilmek istemiştir. O'nu Aşk ile seven kullar var. Onlar gibi olamasak da, onları sevenlerden yapsın Mevla bizleri... Eğer O'nu delice seversek, O'nun izin verdiği kadarıyla O'nu O'nunla da bilebiliriz... Öyle olur ki, tutan elimiz, gören gözümüz oluverir... Sonra kulluk... Bu öyle bir makam ki... Peygamberlik makamından bile üstündür. Onun için peygamber efendimiz, Kulluğu tercih etmiştir... Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Aşk'a Aşk'la Aşk'ta Yolculuk/Ali Parlak NİÇİN AŞK? Namazı kıldıktan başka, Allah'ı ayakta iken, otururken, yan yatarken de anın. Emniyete kavuştuğunuzda, namazı gereğince kılın. Namaz şüphesiz, inananlara belirli vakitlerde farz kılınmıştır. (Nisa Suresi 103) Ayetten de anladığımız gibi, Rabbimiz bizim kendisini her anımızda anmamızı istiyor. Sadece namazlarda değil, O’nu her halimizde (ayakta, otururken, yatarken... ) anmamızı istiyor. İnsanın her halinde Allah’ı anması için de Aşk gerek. Çünkü aşık, her nereye bakarsa aşkından başka bir şey görmez. Aşık birisi, aşkıyla yatar aşkıyla kalkar. İşte bu yazı dizimizde insanı Aşk ile tanıştırmayı, Allah aşkına ulaşmayı hedef aldık. Birisi bir gün bir tekkeye gider. Tekkenin mürşidine der ki: - Ben sizden ders almaya, size bağlanmaya geldim. Mürşit sorar: - Hiç aşık oldun mu? Adam: - Hayır, der. Mürşit: - O zaman git ve birine aşık ol. Aşkı öğren öyle gel. Bu yolda Aşkı bilmeyene yer yok. O halde bize de iyi bir Allah aşkı gerek. Biz de bu yollara girmek ve Allah aşkı ile tanışmak isteyenlere yardımcı olalım istedik. Bizim yaptığımız sadece Aşk’ı anlatmaktır. Yoksa alim geçinip insanlara bilgi aktarmak değil. Bilgi isteyen bu yazıları okumasa da olur. :) Başka pek çok güzel kaynaklar var. Sabah namazı ezanında Rabbimiz bizi huzuruna çağırıyor: Hayyaalesselah... Haydin namaza... Rabbimiz çağırıyor, imam değil... İmamın sesini değil Allah'ın sesini duyun. Sonra gelin kurtuluşunuza diyor: Hayyaalelfelah: Haydin kurtuluşa.............. Demek ki namaz kurtuluş... Sonra sesleniyor bize; Essalatu hayrunminennevm..... Namaz uykudan hayırlıdır... Uyku... Nedir uyku... Gaflet mi? O'ndan habersiz geçen bir yaşam mı? Bence hepsi... 5 vakit namazın dışında bir namaz daha var. Rabbimiz bize bunu ''orta namaz'' diye isimlendirmiş. Orta namazı da yukarıdaki ayette açıklamış. Ayakta, otururken, yatarken... Kısaca her halimizde O'nunla olmak. Namaz zaten Allah ile baş başa kalmak değil midir? İşte bu orta namazı kılabilenler, hep O'nunla olurlar. Her halinde O'nunla olan da, O'nun emirlerinin dışına çıkar mı onu da size bırakıyorum. Bir saatlik tefekkür binlerce yıllık ibadete bedel denir. Bir saat değil, tüm saatlerin O'nunla geçiyorsa, kaç yıla tekabül eder isteyen otursun hesaplasın. Bizim işimiz hesap değil. Çünkü bizim Aşkımızla bir alacak verecek işimiz olmaz. İşimizde ücret beklentimiz yoktur. Biz deriz ki: Cennet cennet dedikleri, Bir kaç köşk bir kaç huri, Dileyenlere versin onları, Bize Allah gerek Allah, Bize Aşkımız gerek aşkımız. Cenneti küçümsüyorsun diyenlere de şunu sorup; Cenneti küçümsüyorsun derken, sen Allah'ı küçümsüyorsun bunun farkında mısın? deyip fazla konuşmak istemiyorum. Peygamber efendimiz de buyuruyor; İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar. Yine peygamber efendimiz buyuruyor ki; Ölmeden önce ölünüz. O zaman bize de ölmeden önce uyanmak, ya da ölmeden önce ölmek düşüyor. Bu da Aşk ile olur. Rüya alemine dalmadan, gerçeklere yönelmek daha akıllıca olmaz mı? Rüya alemi bu dünya... Gerçekler ise; ayakta, otururken, yatarken, kısaca her halimizde Allah ile olmak. Ölmeden önce ölmek için yaptığımız her işte Allah ile olmalıyız: İşlerinde Allah yoksa, ya sende iş yok ya da işlerinde, demişler… Allah yolunda Allah ile olmak için de insana aşk gerek. Buyrun Aşk ile Aşk'ta, Aşk namazına... Aşk'a kurban olmak üzere, kurban bayramınız mübarek olsun... Aşk ile... Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Aşk'a Aşk'la Aşk'ta Yolculuk/Ali Parlak Alıntı:
ALLAH razı olsun .. |
Cevap: Aşk'a Aşk'la Aşk'ta Yolculuk/Ali Parlak Kalabalık toplanmış delikanlıyı izliyordu. Cezası ahali önünde uygulanıyordu. Kırbaçlar sırtında şakladıkça, derin yaralar oluşturuyordu. Kan revan içinde kalmıştı. Ama gıkı çıkmıyordu. Gıkı çıkmadığı gibi yüzünde bir memnuniyetsizlik belirtici ifade de yoktu. Yani ha bir aaaahhh etse... Cık... Hiç bir serzeniş gören olmadı... Nihayet kırbaç cezası bitti... Ahali dağıldı... Delikanlıyı serbest bıraktılar... Yorgun ve bitkin vaziyette bir köşeye çekildi... Nefes nefese kalmıştı... Biri yanaştı yanında: - Kardeş... Cezan ne bilmiyorum... Beni hiç ilgilendirmez ama... Çok dikkatimi çekti... Senin için sakıncası yoksa sorabilir miyim? - Efendim kardeş neyi soracaksın? - İki saattir dayak yiyorsun. Her yerin yara bere. Ama senin bir Aaaahhh dediğini duymadım. Acı hissin mi yok oldu? - Yok kardeş yok... Acılar içindeyim. Ama ben dayak yerken, ahali içinde sevdiğim kız da bana bakıyordu. O bana bakarken nasıl Aaahh derdim... Kıssadan Hisse: Her halinizde Allah sizi izlerken ve o acıların O'ndan geldiğini bilip dururken nasıl Aaaah diyebiliyoruz ki... Hem de O'na seni seviyorum derken... |
Cevap: Ve Aşk Kulunun Alnından Öpüverir/Ali Parlak ALLAH'IN KULUNUN ALNINDAN ÖPMESİDİR SECDE SECDEYE BUYURMAZ MISINIZ? Dendi ki, Secde etmek seni yaratan Allah'a yaklaşmaktır. Bir gün olup secde etsen, yaklaşanı kendin mi sanırsın? Emre icabet edip, secde için yönünü çevirmişsin kabeye, Sen taş ve topraktan Kabe'ye mi secde ettiğini sanırsın? Zamanlardan birinde, emir geldi, ademe secde edin diye, İblis isyan etti, dedi, ben ateştenim o topraktan diye, Melekler itaat etti, düşünmedi, kapandı hemen secdeye, Sen orada gördüğün Ademi sadece topraktan mı sanırsın? Meleklerin secde ettiği Adem görünüşte toprak idi, Ama melekler aslında Ademin Rabbine secde etmişti. İblis ise emre itaat etmedi kibirle kendini beğendi, Onun kovulmasına sebep olanı sadece topraktan mı sanırsın? Bir gün yeryüzünde inşa edildi Adem'in bir benzeri, Evlerin en güzeliydi, o Adem'in adına da Kabe dendi. Çağırdı İbrahim Allah'ın kullarını, burası secde yeri, Sen hala secdeye çağıran İbrahim'i topraktan mı sanırsın? Dünya'daki secde yerinin adını Beytullah diye koydular, Dünya üzerindeki mescitlere Beytullah'ın şubesi dediler. Namaza, secdeye, itaate çağıran müezzine Bilal dediler, Sen seni çağıran Bilalleri hala topraktan mı sanırsın? Ruh melek gibidir, hep huzur içinde şimdi şimdi diyerek, Nefs ise şeytan gibidir, kaçar hep sonra sonra diyerek. Gel beri, ahirinde kovulmak istemiyorsan şeytanı dinleyerek, Melek ile şeytanı sen kendinden gayrı da mı sanırsın? Müezzin ezan okurken çağırıyor kulları namaza ve secdeye, Mevla soruyor; ''Ben sizin Rabbiniz değil miyim?'' diye, Tam zamanıdır, ''Bela'' demek üzere haydi koşuşturun camiye, Sen seni çağıran sesi hala müezzinin sesi mi sanırsın? Bela dedikten sonra sıra gelir Resulullah'ın kabulüne, Bundan sonra da huzura gelmelisin haydi salah için camiye. Kurtuluşundur bu senin hiç kaçılır mı gel sen de itaatine, Sen huşu ile ikame ettiğin namazı sadece spor mu sanırsın? Kıyamda dur Allah için, bil, bu senin mahşerdeki kıyam/et'in, Tezellül ile eğil huzurdasın, sanma ki çarşıda pazardasın, Secdeye varınca düşündün mü hiç, sen ne yüce bir makamdasın? Huşu ile kıldığın namazda, kendini hiç kendin mi sanırsın? Secdede kafa mim, kollar ha, kasıklar mim, dal ise ayakların, Okuyunca Muhammed(sav) yazıyor, sen vücudunu kendinin mi sanırsın? Secdede fısıldadığın yakarışlarının reddedileceğini mi sanırsın? Hala anlamadın mı, sen kendini Rabbinden gayrı mı sanırsın? Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Ve Aşk Kulunun Alnından Öpüverir/Ali Parlak SECDELERİ ÖZLEMEK Dediler ki secde edenin alnı Allah'tan gayrıya değmezmiş. Sana hasretle geldim, Secdelerdeki kokunu buseni hissederek... Usulca fısıldadım kulağına, Hani aşıkların ömrü hep secdeymiş ya, İşte secdede geçen bir ömür dilerim... Sana... Kaldırmak istemiyorum başımı, ne olur kaldırma. Bak işte dayadım alnımı sana... Bazen dalınca Senden gayrılara, Nasıl da özlenirmiş secdeler... Özlerim secdelerimi... Çünkü o tatlı buseni hissederim orada... Hani demişsin ya, bana bir adım gelene, Bak... Attım adımımı.. Sana... Bu alın kurban olsun sana... Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Aşk'a Aşk'la Aşk'ta Yolculuk/Ali Parlak İNANCIN GÖNÜLLERE YERLEŞMESİ Her müslümanım diyen bilir ki, Cenab-ı Hak birdir, ortağı ve benzeri yoktur. Eşsizdir. Mekandan münezzehtir. Yarattıklarından hiç birine benzemez. Aynı zamanda da her mekanda hazır ve nazırdır. Ve her mümin bu bildiğinin şahididir. Ama bu iman ve şehadet, bazı kalplere pek nakşetmez. Sadece dildedir. Söyler ve düşünmez. Sadece sorarsan hatırlar ve ayrıntıya girmez. Şu ayeti kerime belki de buna işaret etmektedir: Bedeviler: 'İnandık' dediler, de ki: 'İnanmadınız ama İslam olduk deyin; inanç henüz gönüllerinize yerleşmedi; eğer Allah'a ve Peygamberine itaat ederseniz, işlediklerinizden bir şey eksilmez; doğrusu Allah, bağışlar, merhamet eder.' (Hucurat Suresi 14) Peki inancın gönüllere yer etmesi için ne yapmak gerekir. İşte bunun için aşk lazımdır. bizim hedefimiz de işte o aşka adım adım gitmektir. Biz sadece İslam olmak istemiyoruz. Aynı zamanda inancımızı gönüllerimize yerleştirmek (Hucurat 14) ve oraya nakşetmek kazımak istiyoruz. Hz. Ali efendimiz buyurmuşlar ki: ''Gayb perdesi açılsa, mevcut imanımda en ufak bir artış olmaz.'' Bu sözü söyleyebilmenin ilk şartı aşktır işte. Aşık olan kişiye eğer gayb perdeleri açılsa, emin olun imanında en ufak bir artış olmaz. Çünkü o kadar kesin bir şekilde iman etmiş, inancını gönlüne yerleştirmiştir(Hucurat 14), nakşetmiştir. Hani anlatırlar: Adamın birisi gelmiş bir aşığa ve demiş ki: -Ben Allah'ın varlığını 99 değişik yoldan ispatlarım. Aşık gülmüş: - Bana ne ya, demiş. Benim ispata ihtiyacım yok ki. Ben zaten inanıyorum. İşte böyle aşıklardan yapsın bizi de Mevlam. Çünkü bu aşıkların imanı ruhuna hakim olmuştur. Ruhunu kuşatmıştır. Beden sadece Ruhun mabedi olmuştur. Bedenden geçmişlerdir. Her an ilahi mürakabe içindedirler. Bütün rabıtaları Allah'adır. Yani tüm fiillerini Allah ile yaparlar. Böylece yüce Mevla da o kişinin, ''tutan eli, gören gözü, yürüyen ayağı ... olur.'' İşte bu marifettir. Marifet için de ilk basamak tarikattır. Ama bazılarının yaptığı gibi tarikata girmekle şeriat terk edilmez. Mevlana gibi, bir ayak şeriatte sabit duracak, diğer ayakla tüm alemleri dönüp duracaksın. Marifette ise bir son yoktur. İnsan Allah'a marifet kazandıkça huzurla dolar. Namazlarına huşu girer. Öyle bir hale gelir ki, Hz. Ali'nin dediği gibi: ''Görmediğim Allah'a secde etmem'' der. İşte ondan sonra kul anlar ki akıbeti gerçekten son nefestedir. Devamlı olarak, yaşadığı müddetçe akıbetinden endişe edip durur. Hz. Ömer efendimiz, cennetle müjdelendiği halde devamlı akıbetinden endişe etmiş, münafık olma korkusuyla ömrünü geçirmiştir. Peygamber efendimiz de: ''Eğer benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız'' diye buyurmuştur. Çünkü Allah'ın iradesine mani olacak bir başka irade daha yoktur. İşte marifet sahibi buna yakinen inanmıştır. Allah'ın büyüklüğü karşısında kendi hiçliğinin farkına varmıştır. Her zerrede Allah'ın tecellisini ''Oku'' (Alak Suresi)'maya başlamıştır. Bir kapı gıcırtısı bile Allah'ı hatırlatır. çünkü gönlünde Allah'tan başkası yoktur. Bunun içinde insana lazım olan şey... AŞK'tır... Zaten Aşkı bulan neyi kaybetmiştir ki, Aşkı kaybeden de neyi bulmuştur ki... Aşkı bulan insanın önüne cenneti serseniz de dönüp bakmaz ve onun nazar ufkuna girmez. Peygamber efendimiz miraca çıktığında, tüm alemler ayağının altına serilmiştir. Cennet, cehennem, arş, kürsü, felekler... Hiç birine dönüp bakmamıştır. Ve hiç bir şey onun nazar ufkuna girmemiştir. Zaten Allah ile olan birisi başka yöne bakabilir mi? Rabbimiz buyuruyor: "Kulum bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir zira yaklaşırım, o bana bir zira' yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim." (Buhari) Bakın attık adımımızı... Şahit ol ya Rab... Aşk yolunda Aşk ile buyrun sefere... Ali PARLAK [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Aşk'a Aşk'la Aşk'ta Yolculuk/Ali Parlak ZÜMRÜDÜ ANKA EFSANESİ “Her ne istiyorsan kendinde ara. Senin içinde bir can var, o canı ara. Senin dağının içinde hazine var, o hazineyi ara. Eğer yürüyen dervişi arıyorsan; Onu senden dışarıda değil, Kendi nefsinde ara!” Mevlana Mevlana’mızın bu sözüyle kendi nefsimize doğru bir yolculuğa çıkalım. Çünkü “Gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.” Yalnız konumuzun taaa başından beri süregelen paylaşımlarımız, Aşk’ı Aşk’ta arayanlar içindir. Gayrıları için zehir olabilir bu dereye girmesinler. Çünkü bu dere yokluk deresidir, giren yok olur. Çünkü Aşk, kendisine yöneleni yok eder… Mistik bir kuştur Zümrüd-ü Anka. Ya da diğer ismiyle Simurg. Çeşitli mitolojilerde çeşitli şekillerde resmedilir. Pençeleri olan, insan yüzlü vb... Çeşitli milletlerde ise farklı şekillerde isim alır. Örneğin: İbranicede Anak, Yunancada Fonix, Türkçede Tuğrul, Arapçada Anka, Farsçada Simurg, Eski Mısır’da Bern Bern, Batı kültürlerinde Phoenix, Doğu mitolojilerinde Şirenk, Hüma Kuşu, Anka’yı Mugrip, Zümrüt gibi isimler alır. Her ne ismi alırsa alsın, ortak bir noktada buluşurlar. Kaf dağında yaşayan efsanevi hükümdar. Zümrüd-ü Anka kuşların efendisidir. Kaf dağında yaşar. Her hayvandan iz taşır. Sesi güzeldir. Rengarenk tüyleri vardır. Tektir. Eşsizdir. Ömrünün sonuna gelince yanarak ölür ve küllerinden yeniden doğar. İnsan yüzlüdür. Yaşadığı yer fazlasıyla sulaktır. Yılanlara karşı bir düşmanlığı vardır. Ölümsüzdür. Bilgi ağacında bir yuvası vardır. İran efsanesine göre dünyanın yıkılışına üç kez tanık olmuştur. Tüm zamanların bilgisine sahiptir. Persler, dünya ile gök arasındaki birliği sağlayacağına inanırlardı. Tüyleri bakır rengindedir. İyiliksever bir doğası vardır. Uçuşa kalktığında, bilgi ağacının yaprakları titrer ve her bitkinin tohumlarının dökülmesine yol açar. Bunun sayesinde de tüm hastalıkları tedavi eder. Yani bir kanat dokunuşu ile tüm yara ve hastalıklara şifa veren bir kuştur. Bu kuşun gözyaşları da şifalıdır. Bilgi Ağacının dallarında yaşadığı için de her şeyi bilir. Tüm kuşlar ona inanır ve onun kendilerini bir gün kurtaracağına inanır. Kuşlar mutlu mesut yaşarlarken, işler her ters gittiğinde, Zümrüd-ü Anka’yı bekler ve onu arar dururlar. Ne var ki Zümrüd-ü Anka hiç görünmez. Sonunda kuşlar Zümrüd-ü Anka’nın varlığından şüphelenmeye başlarlar. En sonunda da umutlarını keserler. Derken bir gün uzak ülkelerden birinde Zümrüd-ü Anka’ya ait bir tüy bulunur. Zümrüd-ü Anka’nın var olduğunu sonunda anlayan kuşlar, hep birlikte onun huzuruna çıkmaya karar verirler. Bütün kuşlar toplanır ve aralarında en bilge kuş olan Hüdhüd’den yardım isterler. Hüdhüd kuşlara, ‘’Sizin padişahınız Zümrüd-ü Anka’dır. Kaf dağının ardında yaşar. Ancak binlerce nur ve zulmet perdelerinin ardında gizlidir. O, bize bizden yakın, biz ise O’nda uzağız. Ona ulaşmak için 7 dehşetli, dipsiz ve çok çetin vadilerden geçmek gerek. Eğer ona ulaşmak isterseniz size kılavuzluk edebilirim.’’ der. Karar verirler ve tüm kuşlar Hüdhüd başkanlığında yola çıkarlar. Önlerinde 7 dipsiz ve tehlikeli, aşılması çok zor vadiler vardır. Bu vadiler sırasıyla şöyledir: 1. Vadi: İstek Vadisi 2. Vadi: Aşk Vadisi 3. Vadi: Marifet Vadisi 4. Vadi: İstiğna(ihtiyaçsızlık) Vadisi 5. Vadi: Tevhid/Vahdet Vadisi 6. Vadi: Hayret Vadisi 7. Vadi: Yokluk Vadisi (Fena ve Beka) Kuşlar hep beraber yola çıkarlar çıkmasına da, daha birinci vadiye gelmeden pek çoğu vazgeçer ve geri döner. Bunlar, isteği az olanlar ve sebat edemeyenlerdir. Hepsi de Zümrüd-ü Anka’yı görmek istemelerine rağmen, kendilerince mazeretler bularak yolculuktan birer birer vazgeçerler. Çünkü gönüllerinde yatan daha basit ve kolay olan dünyevi şeylerdir. Örneğin: Bülbül’ün isteği gül, dudu kuşunun arzuladığı abı-hayat, tavus kuşunun amacı cennet, kazın mazereti su, kekliğin aradığı mücevher, hümanın istediği nefsi kibir ve gurur, doğan mevki ve iktidara sevdalı, üveyik ihtirasla denizi arzular, baykuş viranelerdeki defineleri, kuyruksalanın zafiyeti kuyudaki Yusuf, mazeretler mazeretler… Özürler bahaneler… Sahi sizin bahaneniz nedir? Hüdhüd bütün mazeretlerin hepsine doğru ve inandırıcı cevaplar verir. Hüdhüdü dinleyelim: Zümrüd-ü Anka hiç olmasaydı eğer, Ez Zahir olarak hiç gölgesi olur muydu? Zümrüd-ü Anka’yı göremiyorsanız eğer, gönül aynanız temiz değil demektir. O’nun güzelliğinden bizim takatimiz kalmadı. O önceleri görünmezdi. O görünmek için lütfedip bir ayna icat etti. Varlığını yine kendisi O aynada seyretti. İşte o ayna sizin gönlünüzdür. Gönlünüze bakın da O’nu görün orada. Ama mazeret arayanlar dinlemedi Hüdhüd’ü. Ayrıldılar birer birer… Önce Bülbül ayrıldı. Güle olan aşkını ve özlemini hatırlayarak. Baykuş viranelerini özledi. Balıkçıl bataklığının hasretine dayanamadı… Ayrılık vadisi, hırs ovası, kıskançlık gölü derken birer birer döküldüler. Her kuş kendine uygun bir tepeye indi ve yolculuktan vazgeçti. Kimi aşk denizinde kaldı, kimi ayrılık vadisinde... Kimi hırsını yenemeyip hırs ovasına düştü. Kiminin kıskançlığı depreşti ve kıskançlık gölüne düştü… Herkes kendi fıtratına göre bir yere saplanıp kaldı. Heyhat… Yol çok uzun ve zahmetli. Menzil uzak… Hastalananlar mı dersin, bitkin düşenler mi? Nefsani arzular, servet istekleri, mal mülk biriktirme arzusu, ayrıldığı evini-köşkünü özleyenler, geride bıraktığı sevgilisini özleyenler, ölümden korkanlar, ümitsizlik, endişe, küskünlük, kibir, kararsızlık gibi bir sürü bahaneler bahaneler… Hepsi de yolculuğu bırakıp geri döndü… Ancak Hüdhüd’ün açıklamalarına ikna olanlar onunla beraber, yola devam ettiler. Sırayla bütün vadileri birer birer geçtiler. 7. Vadiye geldiklerinde yokluk onları hiçliğe gömer. Yok oluş ile bütün kuşları bir gariplik kaplar. Artık hepsi gariptir. Yok olmuştur. Hiçliği yaşarlar. Bütün ümitler, istekler, arzular bitmiştir. Hiçbir emelleri kalmamıştır. Sonunda Kaf dağına varırlar. Geriye 30 kuş kalmıştır. Meğer ‘’Si’’ 30 demekmiş. ‘’Murg’’ ise kuş demekmiş. 30 Kuş… Zümrüd-ü Anka’yı sorarlar. Bir müddet beklemeden sonra, Zümrüd-ü Anka tarafından bir görevli gelir ve her bir kuşa başlarından geçenleri anlatan bir kitap verir. Her bir kuş işte orada kendi kitabını okur. İşte o anda Zümrüd-ü Anka tecelli eder. O an anlarlar ki, Simurg da aradıkları Sultan da kendileridir. Tam o sırada Zümrüd-ü Anka’dan ses gelir: '' Siz buraya 30 kuş geldiniz. Eğer daha fazla gelseydiniz, o kadar görünürdünüz. Çünkü burası bir aynadır. Ne kadar bakarsanız o kadar görürsünüz. '' Bu şaşkınlık ve yok oluşla kendi küllerinden yeniden doğarlar. İşte bu 30 kuş, kendilerine doğru bir yolculuk yapmışlardır. Zaten gerçek yolculuk da insanın kendine doğru yaptığı yolculuktur. Kıssadan Hisseler: 1. Hiç kimse, Zümrüd-ü Anka’yı aramayı göze almadıkça, kendi bataklığından kurtulamaz. 2. Neyi arıyorsan osun sen. (Mevlana) 3. Sen O’nu O’nunla tanı. O’nu kendinle tanımaya kalkarsan çamura saplanırsın ve çıkamazsın işin içinden. O’na gidilecek yolun kılavuzu akıldan gelmez. O’ndan gelir. 4. İnsanlar her iki alemde de O’nu arar. Bulduğunu sananlar vardır. Ama şunu bil ki, hiçbir şey O değildir. Çünkü hiçbir şey O’nun eşi veya benzeri olamaz. İşte O’nu buldum dediğin şey O değildir, senin tasavvurundur. 5. İçindeki hazineyi bulmak istiyorsan, yık evini. Belki altında kalırsın ama hazine de ortaya çıkar. 6. Zümrüd-ü Anka olduğunu anlayanlar için artık ortada ne yolcu kalır, ne yol, ne de kılavuz. Çünkü hepsi birdir. 7. Can sevgiliye vermek içindir. Canı sevgiliye kurban vermek gerekir. 8. Hüdhüd aslında peygamber tasviridir. Bu sözleri sanma her insan anlar, Kuş dilidir bunu Süleyman anlar. Bu sırrı müphemi arifan anlar, Çünkü cahillerden pinhan eyledik. Edip Harabi Aşkı arayan her kuş, aslında bir Anka kuşudur. Zümrüd-ü Anka’nızı bulana kadar pes etmeyin. Sizin için bir Hüdhüd gönderilmiş. Kılavuz olarak da Kur’an’ı Kerim. Bir elinize Kur’an-ı Kerim’i alın, diğerine de Sünneti… Bir ayağınız şeriatten ayrılmasın. Diğer ayağınızla da alemleri dolanın. Sakın pes etmeyin. Samimi olun. Peygamber efendimiz buyurmuş: Din samimiyettir, din samimiyettir, din samimiyettir. Gerçek keramet istikamet üzere olmaktır. Bu yola baş koyduysanız asla ümitsizliğe kapılmayın. Bütün kötü huylarınızı gerilerde bırakın ve onları bir daha da özlemeyin. Zamanı geldiğinde, O(cc) sizi elinizden tutacaktır. Kaynak: (Mantık-üt Tayr – Feridüddin-i Attar) Ali PARLAK [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Aşk'a Aşk'la Aşk'ta Yolculuk/Ali Parlak SİZİ DE FİİLLERİNİZİ DE... Gözlerimizi çevirip de kainatı inceleyelim. Nasıl da her şey yörüngesinde yüzüp gidiyor. Rabbimiz buyuruyor: ''İsteyerek veya istemeyerek... '' Her kul isteyerek veya istemeyerek emre itaat ediyor. Ama her şey isteyerek itaat ediyor. İnsan hariç... Güneşin bir yörüngesi var, dönüp duruyor. Galaksiler de öyle... Dünya, gezegenler... Ağaçlar, dereler, tepeler, bulutlar, yağmurlar, balıklar, börtü böcekler, mikroplar... Hepsi ama hepsi... Allah'ın kudret eli ile hareket ediyorlar. Bunu kısaca şöyle özetleyebiliriz: Her şeyi yapan, eden Allah... Başka yok... Peki insan bu durumun neresinde? Rabbimiz buyuruyor: ''Sizi de fiillerinizi de...'' Sahabe efendilerimizden birisi bir gün, Peygamber efendimizin(sav) kapısını tıklatır. Peygamber efendimiz(sav) içeriden seslenir. ''Kim o?'' Sahabe efendimiz cevap verir: ''Beeeennn...'' Peygamber efendimiz(sav) kapıyı açar açmasına da devamlı olarak şunu söylemektedir: ''Ben, ben, ben, beenn...'' Durum anlaşılmıştır ki ''Beeeennn'' cevabı hiç de hoş bir cevap değil. Ben cevabından Peygamber efendimizin(sav) hiç de hoşlanmadığı gayet açıktır... Zaten insana günah olarak benliği yeter. Şu benliği öncelikli olarak unutmamız gerekiyor. Çünkü bizde bize ait ne var sanıyorsak, hepsi Allah'a aittir. O halde her halimizde şu rabıta içinde bulunmamız gerekiyor: Her şeyi yapan Allah'dan başkası değil... İşte bu hal içinde geçen bir rabıta ile 1 saat veya yapabilirseniz 1 gününüzü geçirmenizi istiyorum... Şöyle etrafınızı bu rabıta ile gözlemleyin. Yapan eden Allah... Gününüzü sadece Allah'ın yaptıklarını izleyerek geçirin. Örneğin; Ezan okunurken imamı dinlemeyin, Allah'ı dinleyin. (Sonuçta her şeyi yapan/yaratan O). Bir arkadaşınızla konuşuyorsunuz. Size bakıyor. Sizinle konuşuyor. Peki bakan/baktıran, konuşan/konuşturan Allah rabıtasıyla seyredin olayları... Rüzgar esiyor saçlarınızı dağıtıyor. Rüzgarı yaratan Allah. Allah'ın saçlarınızı okşadığı rabıtasını kurdunuz mu hiç? Rabıtanız Allah ile olsun. Sadece Allah ile... . Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Aşk'a Aşk'la Aşk'ta Yolculuk/Ali Parlak Yemek yiyorum: Rabıtam... Rabbim elimle(el de O'nun aslında) kaşığı tutuyor ve yemeğe daldırıp ağzıma götürüyor. Yemeği çiğneyebilmem için dişlerimi aşağı yukarı değirmen misali yaratıyor. Yemeği ağzımda çiğnerken, tadı ve aromasını ağzımda yayıyor. Muhteşem bir zevk. Sonra lokmayı yutmam için yaratıyor. Lokmayı mideme gönderiyor. Her meyve, sebze ve yemek insanda fena olmak(fenafilinsan) istermiş. Rabbim yedirdiğini bende fena yapıyor... Yediklerim bende fena olmuş, ben olmuş... |
Cevap: Allah ile Konuşmak/Ali Parlak DOSTLA ÇOK GİZLİ BİR SOHBET Çok dertliydi çok, Belki çoğu insan buna dert bile demez ama, İşte... Herkesin de kendine göre bir derdi var. Kime anlatabilirsin ki derdini? Kimseye... Kimseye anlatamazsın. Yakar içini derinden derinden. En yakınlarına açsan... Iııııhhh... Hayatını paylaştığın insanlara anlatsan... Bunu senden beklemezdim... Dostuna söylesen... O da gider dostuna söyler... Oooofff off.. Ne yapmalı? Heeeyy, dedi... Benim çok güvendiğim bir dostum var. Onunla dertleşsem... Herkes beni ters anlar ama o... O beni asla yanlış anlamaz ki... Hiç bir zaman beni yanlış anlamadı ki.. Ne demek istiyorsam, derdimi olduğu gibi ancak o anlar... Ben ona derdimi gönlümle söylesem bile duyar beni... Melekler bile duymaz gönlümün sesini ama ancak o duyar... Ama ama ama... Ben onu dinlemek, tavsiyelerini almak istiyorum. Ben onunla konuşuyorum ama onun da benimle konuşmasını istiyorum. Hemen gitti, raftan onun kitabını aldı... Göğsüne bastırdı... Gönlünden onunla sohbet ediyordu... Tüm dertlerini anlattı anlattı anlattı... Sonra açtı onun kitabını rastgele bir sayfa... Artık o susmuş, kitabın sahibi konuşuyordu... Her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattı anlattı... O anlattıkça ferahlıyor, gözünden şebnemler dökülüyordu yüreğine... Artık okuyamaz oldu... Yüzüne bastırdı kitabı... Konuşmalar artık gönülden gönüleydi... Dinleyen meleklerin duyduğu sadece hıçkırıklardı... Sadece hıçkırıklar... Ali Parlak [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
SAAT: 16:25 |
vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
User Alert System provided by
Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) -
vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.