![]() |
Cvp: Aşk'a Dair..(aşk ne diye soranlara)? Galib Dede ve "Efendim" dediği Mevlânâ’ya göre, neydeki yanık nağmeler aslında birer hava değil ateştir ve o ateşi tadmayanlar aşktan behremend olamazlar. Aşk ateşi, kalpte hararetin artmasıyla tutuşan ve insanın bütün benliğini yangınlara veren değerli bir varlıktır ve gönlünde bu ateşi taşımayanlar hiç yaşamamış sayılsalar yeridir. Nitekim tasavvufa göre insan ateşin sınavından geçerek arılık kazanır ve aslı nur olan melekler derecesine ancak ateşten sonra yükselir. Ateş, şeytanın yaratıldığı madde olmak bakımından da insan nefsinin imrendiği bir varlıktır. O yüzdendir ki ham insan şeytanî konulara daha fazla meyleder, ama aşk ateşi ile yandıkça varlığındaki ateş ihtiyacını giderir ve Rahmanî’liğe yönelir, insan-ı kâmil olur. Bu bakımdan ateş mahremdir, kalbimizde yaşar. Gizlidir, çünkü maddenin içinde ya potansiyel olarak veya cevher olarak mevcuttur. Alevleriyle oynamak isteyenlerden mutlak itaat ister, yaktıkça acı verir ama sonuçta mürebbiyeliğini de icra eder. Allah’ın Celal ve Cemal sıfatları gibi. Cehennemin ateş fikriyle izahı belki de ateşin temizleyiciliği üzerine bina edilmiş bir düşüncenin sonucudur. Mademki kirli olanlar cennete giremez, o halde Allah da kullarını kirlerinden arıtmak için cehennemi yaratmıştır. İbrahim’e karşı serin ve selamet olan (yani içinde yakmama vasfı da gizli olan) ateş, elbette O’nun emrine itaat için yakar ve bu yanış aşkın gereği bir yanış ise kişi dünyada cenneti yaşar. Çünkü ateşin yandığı yer gönüldür ve şamanın ateşe tutkusu da, zerdüştün ateşi kavramak isteyişi de aslında gönlü ele geçirme gayretinden öte değildir. Gönül ki içinde ateş yanar, sakın onu avuç içi kadar yürek ile ölçüp bir kandil sanmayınız... Gönül ki bir ülkedir ve yangın bir uçtan bir uca bütün kentleri yalayıp yutmaktadır. İsterseniz bu yazıyı bir de ateş denizlerini gözünüzün önünden ayırmayarak okuyunuz; ta ki kendi yangınınızı ve ateşinizin cesametini görebilesiniz. .(iskender pala dan) aşkın rengide,kokusuda O ndandır. aşk olunuz inşaalah..tanıma işidir.oda nasi olursa... |
Aşka Dair.. Muhteşem.. Ali Şeriati'den aLi ŞeRiaTi/KeViR 'den aŞK,TaT aRaMaK;SeVGi, SıĞıNaK aRaMaKTıR... aşk, görme engelli bir coşku, görmezlikten kaynaklanan bir bağdır. oysa sevgi, bilinçlice bir bağ; apaçık, duru bir görmenin sonucudur. aşk genellikle içgüdüden su içer, içgüdüden kaynaklanmayan başka bütün olgular değersizdir. oysa sevgi ruhun içinden doğar, bir ruhun yükselebileceği bütün yerlere, sevgi de onunla birlikte doruğa tırmanır. aşk, gönüllerin genelinde benzer biçimler ve renklerde gözlenmekte olup, ortak nitelik, durum ve görünümler taşır. oysa sevgi her ruhta kendine özgü bir albeni taşır. ruhun kendisinden rengini alır. ruhlar da içgüdülerin tersine kendilerine özgü ayrı ayrı renk, tırmanış, boyut, tat ve kokular taşıdığından; ruhların sayısınca sevgiler olduğu söylenebilir. aşk, kimlikle ilişkisiz değildir. dönemlerin ve yılların ilerleyişinden etkilenir. oysa sevgi; yaş, zaman ve kişiliğin ötesinde yaşar. onun yüksek yuvasına günün, çağın eli yetişmez. aşk, her renkte, her düzeyde, somut güzellikle bağlantılıdır. schopenhauer'ın deyişiyle: "sevgilinizin yaşına bir yirmi yıl daha ekleyin de onun duygularınızda bıraktığı doğrudan etkileri gözlemleyin." oysa sevgi, ruhun içine öyle bir dalgınlıkla dalar; ruhun güzelliklerine öyle tutulup kendinden geçer; somut güzellikleri bambaşka bir biçimde görür. aşk; tufan, dalga, coşku niteliklidir. oysa sevgi durgun, dayanıklı, ağırbaşlı, arılıkla dolup taşar bir durumdadır. aşk, uzaklık ve yakınlığa göre değişir. uzaklık uzun sürecek olursa azalır. ilişki sürecek olursa değerini yitirir. ancak korku, umut, sarsıntı ve acı çekmenin yanı sıra "görüşüm-uzaklaşım"la diri, güçlü olarak kalabilir. oysa sevgi bu durumları bilmez. dünyası başka bir dünyadır. aşk, bir yönlü bir coşkudur. sevgilinin kim olduğunu düşünmez. "öznel bir özcoşu"dur. işte bu yüzden hep yanlışlık yapar. seçimle hızla sürçer. ya da hep bir yönlü kalır. yine de yer yer benzeşmeyen iki yabancının arasında bir aşk kıvılcımlanır, olay karanlıklar içinde geçip birbirlerini görmedikleri için ancak bu yıldırımın düşüşünden sonra onun ışığında birbirlerini görebilirler. oysa sevgi aydınlıkta kök salar. ışığın gölgesinde yeşerir; büyür. işte bu yüzen hep tanışıklıktan sonra ortaya çıkar. gerçekte başlangıçta, iki ruh birbirinin yüzünde tanıma çizgilerini okur. "biz" oluşları ise "tanışım"dan sonra olur, iki ruh, iki kişi değil daha sonraları; birbirlerinin söz, davranış ve konuşma biçiminden yakınlığın tadını, yakınlığın kokusunu, yakınlığın sıcaklığını duyumsarlar. işte bu konaktan sonra birden, iki yoldaş kendiliklerinden sevginin uçsuz bucaksız çölüne ulaştıklarını, sevginin karartısız açık göğünün başlarının üzerinde sere serpe serilmiş olduğunu, "inanış"ın aydın, arı içtenlikli ufuklarının kendilerine açıldığını, tatlı okşayıcı bir esintinin hep başka göklerin, başka ülkelerin yepyeni esinlerinin iletileri ve başka bahçelerin güzel, gizemli çiçeklerinin kokularının birlikteliğinde oyuncu, tatlı, şen bir sevgi ve albeniyle kendisini hep bu ikisinin yüzüne, başına vurduğunu... kendi gözleriyle görürler. aşk, çılgınlıktır. çılgınlık ise "anlayış" ile "düşünüş"ün bozulmuşluk ve yıpranmışlığından başka bir şey değildir. oysa sevgi tırmanışının doruğunda, beyin ötesini aşar, anlamayı ve düşünmeyi de yerden çekip, doğuşun yüksek doruğuna götürür. aşk, sevgilide içinin çektiği güzellikleri yaratır. oysa sevgi, içinin çektiği güzellikleri sevgilide görür, bulur. aşk, büyük güçlü bir kandırmacadır. oysa sevgi; sonsuz, salt, dosdoğru, içten bir doğruluktur. aşk, denizin içinde boğulmaktır. oysa sevgi, denizin içinde yüzmektir. aşk, görme duyumunu alır, oysa sevgi, verir. aşk, kabadır, şiddetlidir. bununla birlikte dayanıksız, güvensizdir. oysa sevgi, tatlıdır, yumuşaktır. bunun yanı sıra dayanıklı, güven içindedir. aşk hep kuşkuyla bulunur. oysa sevgi, baştan başa kesin inançlıdır. kuşkuya yer vermez. aşktan içtikçe kanarız, sevgiden içtikçe susarız. aşk korundukça eskir. oysa sevgi yenilenir. aşk, sevenin içinde varolan bir güçtür. kendisini sevgiliye çeker. oysa sevgi sevilende varolan bir albenidir. seveni sevilene götürür. aşk, sevgiliye egemenliktir. oysa sevgi, sevilende yok olma susuzluğudur. aşk, onun baskısı altında kalabilmek için sevgiliyi belirsiz, kimliksiz olarak ister. aşk, kişinin bencilliği ile alım-satımsal, hayvansal ruhun bir çekiciliğidir. kendisi kendi kötülüğünün bilincinde olduğu için de onu bir başkasında görünce ondan nefret eder, ona kin besler. oysa sevgi, sevileni sevgili, değerli olarak ister.bütün gönüllerin de kendisinin sevdiği için beslediğini , beslemelerini diler. sevgi, kişinin Tanrısal ruhu ve Ahurasal doğasının bir çekiciliğidir. kendisi kendi doğaötesi kutsallığını görebildiği için onu bir başkasında görünce onu da sever. kendisine tanış, yakın bulur. aşkta, rakip sevilmez. oysa sevgide, "köyünün tutkunlarını kendi özleri gibi severler." kıskançlık aşkın özelliğidir. aşk, sevgiliyi kendi lokması olarak görür. bir başkası onun elinden kapmasın diye hep acılar içinde kıvranır durur. kapması durumunda ise ikisine de düşmanlık beslemeye başlar. sevgiliden nefret edilir. sevgi ise inançtır. inanç ise salt bir ruhtur. sınırsız bir sonsuzluktur. bu gezegenin türlerinden değildir. aşk, doğanın kementidir. doğadan almış olduklarını kendi elleriyle geri verip; ölümün aldıklarını aşkın oyunlarıyla ellerinden bıraksınlar diye başkaldıranları yakalar. oysa sevgi, kişinin doğanın gözlerinden uzak, kendi yarattığı, kendi ulaştığı, kendi "seçtiği", bir aştır. aşk, içgüdünün tuzağında tutsak olmaktır. oysa sevgi, isteklerin baskısından kurtulmaktır. aşk, bedenin görevlisidir. oysa sevgi, ruhun elçisidir. aşk, kişinin yaşama dalıp güncel yaşamla oyalanmasına yönelik büyük, aşırı bir "bilinçsizlendirim"dir. oysa sevgi, yabancılıktan dolayı yabansıllıktan doğma, kişinin bu pis, gereksiz yabancı pazar içerisindeki, korkunç özbilincidir. aşk, tat aramaktır. oysa sevgi, sığınak aramaktır. aşk, aç bir düşkünün yemek yiyişidir. oysa sevgi, "yabancı bir ülkede dildaş bulmak"tır. aşkın yer değiştirdiği olur. soğuduğu olur. yaktığı olur. oysa sevgi; yerinden, sevdiğinin yanından kalkmaz. soğumaz, kızgın değil; yakmaz, yakıcı değil. aşk, kendinden yanadır. bencildir, kendisi için ister. kıskançtır. sevgiliye tapar, onu kendi için över. oysa sevgi, sevilenden yanadır, sevilencildir. sevgili için ister. kendini sevdiği kişi için ister. onu onun için sever. kendisi ortada değildir. |
Cvp: Aşk'a Dair.. Anlatildigina göre sahici muhabbet, su üc davranista belli olur: 1 — Asik, sevdiginin sözünü digerlerinin sözlerine tercih eder. 2 — Asik, sevgilisi ile oturup kalkmayi baskalari ile birareda olmaya tercih eder. 3 — Yine asik. sevgilisinin rizasini kazanmayi, baskalarinin hosnutlugunu elde etmeye tercih eder. (El Münteha - Nam Kitapta da böyledir.) Söylendigine göre «ask» perdeyi yirtmak ve sirlari kesfetmektir. «Vecd» hali ise zikrin lezzetine varildigi anda ruhun, arzunun taskinligina katlanamamasidir. Öyle ki, bu haîi yasayan kimsenin ezalarindan biri kesilse hic bir sey duymaz. |
Cvp: Aşk'a Dair.. İnsan kendisine verilen baki duyguları FANİler için kullanınca hep sonu hüzünle bitiyor. "Gayri meşru muhabbetin akibeti, mükafatı; Mahbubun gaddarane Adavetidir." Aşk ALLAH için olmalı. |
Cvp: Aşk'a Dair.. Aşıkların neşesi de odur, gamı da, hizmetlerine karşılık aldıkları ücret de! Aşık, sevgiliden başkasını seyre dalarsa bu, aşk değildir, aslı yok bir sevdadır. Aşk, o yalımdır ki parladı mı sevgiliden başka ne varsa hepsini yakar. "Lâ kılıcı", Allah'tan başka ne varsa hepsini keser, silip süpürür. Bir bak hele "Lâ"dan sonra ne kalır? "İlla Allah; kalır, hepsi gider. Neşelen, sevin, ey ikiliği yakıp yandıran şiddetli aşk!" |
Cvp: Aşk'a Dair../Aşk ve delilik.. Aşk Ve Delilik.. Bir gün Delilik yakin dostlarını kahve içmek üzere evine davet etmiş.Herkes gelmiş. Kahveler içildikten sonra Delilik dostlarına saklambaç oynamayı önermiş. -Saklambaç mı? O da nedir? diye sormuş Merak. -Saklambaç bir oyundur. Sizler saklanırken ben yüze kadar sayacağım.Saymayi bitirdiğimde ilk bulacağım kişi benden sonraki ebe olacaktır. Korku ve Tembellik dışındakiler Delilik'in önerisini derhal kabul etmişler. -1..., 2..., 3... diye yüksek sesle saymaya başlamış Delilik. Acelecilik, ilk bulduğu yere kendini atıvermiş. Utangaçlık, her zamanki alışkanlığıyla bir ağacın gölgesine ilişmiş. Neşe, bahçenin orta yerine doğru yönelmiş. Hüzün, saklanacak yer bulamadığından ağlamaya koyulmuş. Kıskançlık, Basari'nin peşinden giderek yanıbaşındaki bir kayanın ardına sığınmış. Delilik saymayı sürdürmüş... Umutsuzluk, Delilik'in doksan dokuza geldiğini duyduğunda iyiden iyiye umutsuzluğa kapılmış. -YÜZ ! diye haykırmış Delilik, Saklanmayan ebedir, aramaya başlıyorum.... İlk sobelenen Merak olmuş. Birinci kurbanın kim olacağını o kadar merak ediyormuş ki, saklanmayı ihmal etmiş. Bahçe duvarına baktığında, Delilik Kararsızlık'i fark etmiş;üzerine tünemiş olduğu duvarın hangi tarafına saklanacağını düşünmekle meşgulmüş. Ve hemen ardından Neşe'yi, Hüzün'ü, Utangaçlık'ı sobelemiş.Herkes yeniden bir araya geldiğinde Merak sormuş: -Aşk nerede? Hiç Aşk'ı gören oldu mu? Delilik, Aşk'ı aramaya koyulmuş. Dağlara cıkmış, nehirlerin yataklarına bakmış, ama Aşk'ı hiç bir yerde bulamamış. Çaresiz arayışını sürdüren Delilik, bir gül ağacı ile karsılaşmış.Eline geçirdiği bir çalıyla ağacın dallarını, yapraklarını yoklamış.Aniden tiz bir çığlıkla irkilmiş. Acıyla bağıran Aşk, diken batan gözünü tutuyormuş. Delilik ne yapacağını bilememiş. Özür dilemiş, yalvarmış yakarmış Aşk'a kendisini affetmesi için. O kadar üzülmüş ki, bir daha hayat boyu yanından ayrılmayacağını bile vaat etmiş. Acısı biraz dinen Aşk sonunda özürleri kabul etmiş. O GÜNDEN BERİ AŞKIN GÖZÜ KÖRMÜŞ. ..VE DELİLİK HEP AŞKIN YANI BAŞINDA OLMUŞ.... |
Cvp: Aşk'a Dair.. «Leylâ ile Mecnun'un Ask hikâyesini herkes duymustur» Mecnuna adin nedir diye sorarlar. «Leylâ» diye cevap verir. Bir gün yine Mecnuna "Leylâ ölmedi mi" derler. «Hayir, Leylâ kalbimde yasiyor ölmedi, Leylâ benim» diye karsilik verir. Yine bir gün Mecnun, Leylâ'nin evi önüne gider ve gözlerini gökyüzüne diker. Ona «ey Mecnun, gök yüzüne degil, Leylâ'nin odasinin duvarina bak, belki onu görürsün» derier. O böyle diyenlere «gölgesi Leylâ'nin evine düsen yildiz bana yeter» diye cevap verir. Anlatildigina göre Hallac-i Mansur'u (rehimehullahu) seksen gün hepsetmistler. imam-i Sibli (rehimehullahu) bir gün ziyaretine gitmis ve «ey Mensur. Muhabbet nedir» diye sormus. Mansur «bu soruyu bana bugün degil, yarin sor» demis. Ertesi gün olunca Mansur'u zindandan cikarirlar, ve üzerinde boynunu vurmak üzere yere yaygi yayarlar, bu sirada imam-i Sibli çika gelerek karsisinda dikilir. Bu anda Mensur ona seslenir, «ey Sibli! Sevginin basi yangin, sonu ise ölümdür. Hallac-i Mcnsur'un nazarinda Allah (C.C)'dan baska her seyin batil olduguna kesin kanaat gelince ve yalniz Allah (C.C)'in hak oldugunu bilince, hak isminin onun kendi adi oldugunu unutmus ve sen kimsin sorusuna muhatap olunca «ben hakkim» diye cevap vermistir. Anlatildigina göre sahici muhabbet, su üc davranista belli olur: 1 — Asik, sevdiginin sözünü digerlerinin sözlerine tercih eder. 2 — Asik, sevgilisi ile oturup kalkmayi baskalari ile birareda olmaya tercih eder. 3 — Yine asik. sevgilisinin rizasini kazanmayi, baskalarinin hosnutlugunu elde etmeye tercih eder. (El Münteha - Nam Kitapta da böyledir.) Söylendigine göre «ask» perdeyi yirtmak ve sirlari kesfetmektir. «Vecd» hali ise zikrin lezzetine varildigi anda ruhun, arzunun taskinligina katlanamamasidir. Öyle ki, bu haîi yasayan kimsenin ezalarindan biri kesilse hic bir sey duymaz. |
Cvp: Aşk'a Dair.. Cüneydül Bagdadî (rehimehullahu): «Tasavvuf ihtiyari terketmektir» demistir. Hikâye edildigine göre Zunnun'ül Misri (rehimehullahu) bir gün Mescid-i Haram'a girer. sütunlardan birinin altinda çirilçiplak, yerde yatan hasta bir delikanli görür, delikanli yanik bir sesle inlemektedir. Bundan sonrasini Seyh'in kendisinde dinleyelim: «Yenine sokuldum, seiâm verdim ve «ey delikanli. sen kimsin» diye sordum. «ben asik bir garibim» diye cevap verdi. Ne demek istedigini anlamistim, «ben de senin gibiyim» dedim. Bu sirada aglamaya basladi, onun aglamasi beni de aglatti. Bana «sen de mi agliyorsun» diye sordu, «ben de senin gibiyim» diye karsilik verdim. Bunun üzerine daha yüksek bir sesle aglamaya basladi ve gür yüksek bir nara atti, hemencecik ruhunu teslim etti. Elbisemi üzerine örttüm, kefen bulmak için yerimden ayrildim, kefen satin alip dönünce onu yerinde bulamadim. Saskinlik içinde «sübhanallah» dedim. Bu sirada kulagima bir ses geldi, söyle diyordu: «Ey Zün-nun! O öyle bir garibdir ki, onu dünyada seytan aradi bulamadi. Malik aradi, bulamadi, cennette Ridvan aradi, o da bulamadi.» «O nerededir?» diye seslendim. Kulagima su cevap geldi: «Samimi muhabbeti, çok ibadet etmesi ve hatasindan derhal tevbe etmesi sayesinde Muktedir Malik'in (ulu Allah'in) yaninda sadekat koltugundadir.(Zehr-ur Riyaz) Seyhlerden birine «Allah (C.C)'i seven nasil olur, alâmetleri nelerdir» diye sormuslar, su cevabi vermis: «Insanlarla az münasebet kurar, zamaninin çogunu kendisi ile basbosa geçirir, devamli düsünme halindedir, çok az konusur, bakar fakat görmez, cagrildiginda duymaz, kendisine söyleneni anlamaz, basina gelen belâya üzülmez, aciktigini hissetmez, vücudunun bir yeri çiplak kalsa farkina varmaz, kendisine agir söz söylense korkmaz. Yalnizliginda Allah (C.C)'a nazar eder. O'nunla ünsiyet kurar. O´na yalvarir. Dünya ehliyle dünya isleri için hiç bir tartismaya girismez. |
Cvp: Aşk'a Dair.. sevende hal olur sevdiğinden !!! var demekle olmaz kendiliğinden..(aşık) satır aralarına sıkıştırılmış bir halin yansıması olurmu okuyana.. ve aşk her yazılanda kendi rengini yansıtırmı.. ne idi aşk.. aşmaktan gelen bir aşkınlıkla kendi seyretmekten değilmiydi her aynaya bakışta.. ne idi aşk.. bir suretle yeniden bulabilmek ve keşfetmek değilmiyddi hayatın ahengini.. duru bir ruha ermesi değilmiydi kalbin o mübarek nur ile.. aşk nur ikliminde koşmak ve gül kokmanın adı değilmiydi. .. adı aşk olan kaç hikaye dinledik bunca zaman.. bunca zaman adına şiirler,yazılar ve kara bakışlar yansıyan kaç aşkın sessini duyduk,yüzünü gördük..aşkmıydılar,aşmışmıydılar.bir gönül deryasında yanmışmıydılar.. aşk..şiddeti okunuşunda saklı olan ve varoluşu okutan bir bilmeceydi.. ve belkide bilinmek için içimizin en mahrem yerinde saklanan gizli bir sesin çağrısıydı.... aşk, bir bütüne ulaşmak için açık bırakılan,aralanan bir kapı aralığı.. aşk ;bir eşikten geçmek için atılacak o ilk adım..aşk kadahte zehir yada zemzem tatındaydı..ama içilen her yudum ab ı hayat namınaydı. ilahi aşk.illaki aşk. bana bir yol göster adınla arşınlayayım.. adı vuslat olan Aşkına kavuşayım.. inşaalah. |
Cvp: Aşk'a Dair.. Aşk ezelden bir merhaba idi;halaki odur. Fatih'in veziri olan şair Ahmet Paşa bir beytinde, aşkındaki sadakati ve tutarlılığı anlatabilmek için, " Cânıma bir merhaba sundu ezelde çeşm-i yâr Şöyle mest oldum ki gayrın merhabâsın bilmedim" deyiverir. Kolay bir söyleyişe göre çok güçlü bir hayal!.. Öyle ki Ahmet Paşa hakkında tezkirelerin "Türk şiirine parlaklık ve güzelliği ilk o vermiştir." hükmünü doğru çıkartır. Günümüz diliyle şöyle demek: "Ezel gününde sevgilinin gözü bana bir merhaba lûtfetti. O gün bu gündür, o bakışın mestliğiyle başka birinin merhabasını hiç tanımadım." Aşk... Kainatın yaratılış vetiresini, özünü ve esasını oluşturmak bakımından başlangıcı ezel gününe dayanan ve ebede kadar süreceğinde şüphe bulunmayan macera... Gönülleri terbiye eden, ruhlara derinlik katan, dimağlara yükseklik veren bir hüzün ve neş'e. Varlıkla birlikte var olan, ve varlıkta en son yok olacak olan. Başlangıcı ta ezel gününde; şöyle: Kur'an'da anlatılır ki (Âraf, 171-172) Allah, dünyada hiçbir şey yok iken, hatta dünya yok iken ruhlar âlemini yarattı. Orada bütün ruhları bir araya toplayıp sordu: "Elestü bi-Rabbikum?" Yani, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Ruhlarımız bu soru karşısında "Kâlû: Belâ!" Yani "Dediler ki; -Evet (şüphesiz Sen bizim Rabbimizsin)". Bu meclis (ezel bezmi, elest meclisi), varlığın ilk toplantısı idi ve bütün ruhlar orada birbirlerine şahit tutuldular; ta ki dünyaya geldikleri vakit, bir bedene girdikleri, ete kemiğe büründükleri vakit bu sözlerinden dönmesinler... Dönenler olursa, o mecliste rahmet ve merhametiyle kullarına muamele eden Rab Taala'nın rahmet ve merhamet çizgisinin dışına itilsinler... Ezel bezmi öyle bir meclis idi ki, orada yan yana olanlar, yakın olanlar, birbirlerini görenler, birbirleriyle konuşanlar; bu dünyaya geldiklerinde de birbirleriyle yan yana ve yakın olur, buluşur veya konuşurlar. İnsanlar arasındaki çağ farkları, uzaklık ve yakınlıklar ile biganelik ve âşinalığın temeli işte o ezel gününe dayanır. Bu durumda dünya, ezelde kader olarak yazılanın vuku bulduğu (kaza) bir duraktır; o kadar. Bu durakta aşkın ve âşıkın nasîbi de ezel günündeki durumuyla bağlantılı olarak bu dünyada görünürlük ve yaşanırlık kazanır. Bu durumda ya Hüsn ü Aşk yazarı Galib Dede'nin benzetmesiyle dünyaya ait desenleri ve çizgileri olan kader kumaşları ruhlarımız arasında bölüştürülürken âşıka da sevgi hissesi olarak terzilerin makas artığı kırpıntılar misali paramparça olmuş bir kalb düşecek veya yukarıda Ahmet Paşa'nın dediği gibi âşık, ezel gününde öyle bir çift göz ile karşılaşacak ki aşktan pay almayı, veya aşktan gayrı pay almayı unutup dünya hayatını öyle yaşayacaktır. Söylediğine göre Ahmet Paşa, ezel gününde henüz ruhlar alemindeyken, güzellerden bir güzel, kendi güzelliğinin farkında olarak (istiğna halinde) göz süzüp de kendisine âşık ararken, gözleri bir an, yalnızca bir an, Ahmed'in canına da değip geçmiştir. Aşk adına Ahmed'e ne olduysa işte o bir an içinde olmuş ve o güzellik karşısında mest ve hayran düşüp kendini kaybedivermiştir. Bu öyle bir mestliktir ki aradan milyonlarca yıl akıp giderek dünya kurulacak; Adem yaratılıp yine on binlerce yıl insanoğlu dünyada ezel macerasını sürdürecek, nihayet Ahmed'in ruhu da bir beden ile dünyaya geldiğinde hâlâ ezeldeki o sarhoşluğu geçmemiş olacaktır. Bunun diğer yönden okunuşu, Galib'in dediği gibidir ve Ahmet, ezel gününde gördüğü güzelin aşkını kendisine zoraki kader edinerek dünyayı da onun uğrunda her türlü belalara, sıkıntılara, ayrılık acılarına vs. katlanarak mest ve hayran yaşayıp gider. Yani ki aşkında bu derece sadakat ve doğruluk, tıpkı ruhların Allah'a verdikleri söz gibi bir ağırlık ve sorumluluk taşır. Ta ki âşık, ruhlar meclisinin sözünde duran yegane kişisi olabilsin. Öyle ya hemen hepimiz o gün verdiğimiz sözü çoktan unutmuş, kendimize (masivadan, paradan, ihtiraslardan, gururlardan, maldan, mülkten vs.) yüzlerce tanrılar edinmiş durumdayız. Oysa âşık ezelde verdiği aşk sözüne sadakatle sarılmış, aşkın bunca ayrılık belasına da katlanarak âşıklıkta bir gömlek daha derece kazanmanın yollarını aramaktadır. Aşkın belası öyle bir tatlı bela ki, ezelde başlamış olup ebede kadar uzanacaktır. Nitekim ruhlarımız, "Elestü bi-Rabbikum?" sorusuna karşılık olarak "Evet" anlamına gelebilecek pek çok kelime arasından "bela"yı seçmiştir. Kul, belayı kendisi istemeyince Allah neden versin ki?!.. Velev aşkın belası da olsa!.. İ.PALA |
Cvp: Aşk'a Dair.. her fani de olduğu gibi vardır aşkında emitasynu her maşuk a uydurulur ayrı bir versiyonu !! |
Cvp: Aşk'a Dair.. her hissediş,her duyuş,her duygu aşk değildir.onu gerçek kimliğiyle karşınıza çıktığında anlamış olursunuz. yani toz dağıldığında altındaki atmı eşekmi o zaman görürsünüz:) bu hem ilahi hem beşeri aşk için geçerlidir. |
Cvp: Aşk'a Dair.. güzel olan sevgili değildir,sevgili olan güzeldir. düşünmeye devam :) |
Cvp: Aşk'a Dair.. Alıntı:
o zaman bir şeylerin aslına kavuşmak için önce sahtesinimi tanımak gerekli?? |
Cvp: Aşk'a Dair.. Kimin aşka meyli yoksa kanatsız bir kuş gibidir. Hz. Mevlana |
Cvp: Aşk'a Dair.. Altın ne oluyor Can ne oluyor inci,mercan da nedir?.. Bir sevgiye harcanmadıktan,bir sevgiliye feda edilmedikten sonra.. HZ.Mevlana. bu arada hoş geldiniz..hayırlı paylaşımlar. |
Cvp: Aşk'a Dair.. Alıntı:
hayır..öz duruken yan sanayi seçiminde ,varacağımız nokta hüsrandır.doğru kişi,doğru yer,doğru zamanda ki meyiller,doğrudur. bu ilahi aşkta da geçerlidir.nasılki Allah indinde din islamdır uyarısını göz ardı edip,kafa adedince islamlardan birine yönelmenin neticesi hep hüsran ise.. Allah ve Resulu dururken,kulaktan dolma bilgileri islam zannediyorsak.. islamın içine hurafe bidat uydurmaları serpiştirerek,suyun kokusu tadı rengini değiştirirsek.. vs.. beşeri aşklarda olduğu gibi,ilahi aşkta da evrensel bir sünnetullah sözkonusudur.. öküze kebap,kurda ot vermek zülümdür... öküze kebap verdiğimizde,öküzü suçlayacağımıza,sünetullaha ters hareket ettiğimiz için lewme bizim olsun.. saygılar.. |
Cvp: Aşk'a Dair.. Alıntı:
o zaman önce öz denilen kavramı tanımak gerekli.. bihabersek yada basiret sonradan uyarırsa kişiyi.. bu demek olmuyormu yaşadıklarınla bir öze doğru yürüyorsun. yanmak sadece yanmaksa şayet;Ya odundan ibret al,Ya od'undan.!! |
Cvp: Aşk'a Dair.. Aşk yolunda mecnun olunca, gökler gibi dönmeğe başlar. Ey aşıklar, ey aşıklar! Onun yüzünü görenin aklı başından gider, huyu değişir. Deli divane olur, kendinden geçer. Kendine gelince, sevgiliyi aramaya koyulur. Onda dünya sevgisi kalmaz Dükkanı bile yıkılır. Zerredeki su gibi, yüz üstü sürünerek ona doğru koşar durur. Aşk yolunda mecnun olunca, gökler gibi dönmeğe başlar. Böyle bir hastalığa tutulan, sonunda onun dermanını bulur. Aşk, nice gönülleri yaraladı. Nice uykuları kaçırdı. Onun büyüleyen nergis gözleri Firavun´un sihirbazlarının bile ellerini bağladı. Bütün padişahlar o benzeri olmayan sevgilinin dilencisi, bütün güzeller onun güzelliğinden kırıntılar almışlardır. Arslanlar bile onun mahallesindeki köpeklere karşı kuyruklarını kısmışlar, ona teslim olmuşlardır. Göklere bir bak, ermişlerin kalesini seyret! Onun burcunda, kale bedeninde nice ışıklar var, nice meş´aleler yanıyor. Ey karanlık gecelerde, göklerde parlayıp duran ay, sen onun yüzünü mü gördün? Güzelliği, nuru ondan mı aldın? Ey gece! Sen onun saçlarını mı gördün? Hayır hayır, olsa olsa onun siyah saçlarının bir telini mi gördün? Bu gece siyah elbiseler giymiş, her halde yaslı olacak, kocası ölmüş bir kadın gibi siyah elbiselere bürünmüş. Ey gece! Bu feryadıma, bu fıganıma senden yardım istemiyorum. Çünkü, sen de benim gibi onun çevgeninin önünde bir top gibi yuvarlayıp duruyorsun. Onun çevgenine top olan, saadet topunu elde eder de, gönül gibi onun çevgeninin önünde top olur, başsız ayaksız koşar. Sen aşka dayan, çünkü aşk baştanbaşa odur, onun yüzüdür. Onun gözüdür. Bu tarafa dönmüştür. Seni gözetmektedir. Zaten aşkın varlığı yüzünden gözden, görüşten başka bir şey değildir. Aşkın şekli yoktur. Fakat işi gücü şekil yapmaktır. Ey gönül! Sen bir türlü şekilden suretten geçemiyorsun. Çünkü onun cinsinden değilsin. Temiz, lekesiz gönüle sahip olan herkes, gönül sesi ile topraktan meydana gelen bedenin sesini ayırt eder. Bu ses onun ceylan şekline girmiş arslanının kükreyişidir. Bu aşk bana misafir oldu. Canımı vurdu, yaraladı. Bu aşk, herkese nasip olmaz. Bu sebeple bu hal bana yüzlerce lütuftur. Yüzlerce ihsandır. Bana vuran, ele, kola yüzlerce aferin. Ben elimden, ayağımdan vazgeçtim, araştırmayı bıraktım. Ey araştırması ile bizim araştırmamızı süpüren, yok eden aziz dost! Ne zamana kadar, ´´Hey gönül!´´ deyip duracaksın? Şu gönül sevdasından vazgeç de sus artık! Gönül onun ´´Hu´´ sesini duyunca, artık benim hay ve huyumun bir değeri kalmaz. HZ.MEVLÂNÂ (K.S) |
Cvp: Aşk'a Dair.. ***AŞK SIZ OLMA Kİ ÖLÜ OLMAYASIN AŞKTA ÖL Kİ DİRİ KALASIN*** UNUTMA O DİLEMESSE HERŞEYİ OLDUĞU YERDE ŞAŞIRIP KALIR NE BİR ADIM ÖNE GİDEBİLİR NEDE GERİ DÖNEBİLİR öyle bir aşk var ki yüceden yücedir üzdürmez gülüm der ki ecedir hangi yana baksan ondan eser var sır dolu çözülmez bir bilmecedir AŞK SAYESİNDE DİKENLER GÜL OLUR AŞK SAYESİNDE SİRKE TATLI ŞARAP OLUR AŞK SAYESİNDE KEDER NEŞEYE DÖNÜŞÜR AŞK SAYESİNDE HASTALIK SAĞLIK OLUR AŞK SAYESİNDE ÖFKE MERHAMETE DÖNÜŞÜR.. Aşktır gerisi vesairedir... |
Cvp: Aşk'a Dair.. Aşık Kendi Kanını Helal kıldı ma'şuka aşık kendi kanını Ma'şuk nakşından okur aşk eri Kur'anını Yardan ayrı olunca asılıp ölmek yeğdir Aşık kendi bırakır boynuna urganını Gitmez aşık gözünden hergiz ma'şuk hayali Nitekim zilha verir Yusuf'un nişanını Dirlik budur aşıka ma'şuk yolunda öle Sorarlar ise aydam aşıkın burhanını Belkıys ile Süleyman aşka düştü bir zaman İsteyip bulmadılar bu derdin dermanını Gökteki Harut Marut aşk için indi yere Zühre yüzün görecek unuttu Rahman'ını Güzaf görmen siz aşkı kime oğradı ise Sultanı iltir baştan yitirir hanmanını Ferhat bu aşk yolunda başın külünge tuttu Hüsrev Şirin derdinden dosta verdi canını Leyli'yle Mecnun işi acebdür ( ür ) bu halka Abdürrezzak terk etti aşk için imanını Zemane vefaları cefa gelir yunüs'a Bir doğru yer bulucak fidi kılar canını Yunus Emre |
Cvp: Aşk'a Dair.. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cvp: Aşk'a Dair.. bir feryat yıllarca cevapsız kaldı öyle bir feryat ki bu duyan ağladı hasret dolu çile dolu sevgi dolu dert dolu böyle aşk dünyada hiç yaşanmadı hasret dolu çile dolu sevgi dolu dert dolu böyle ask bir daha hiç yaşanmadı aşkımın gözyaşları tek ümidim hala döktüğüm kanlı yaş yalnızlık ne fena mahşerde seni seni leylaa leylaaaaaa leylaaaaaaaaaa.... leylaeaeaaa...(leyleaeae..) ölmek bir sonm değil bize seven ölümsüzdür leyla dünya döndükçe biz varız sevdikçe leyla biz varız leyla bir efsane olduk dertle çilede hep sordular mecnun leylan nerede? dedim ki leyla bende gündüzümde hem gecemde kaderimde feryadımda son nefesimde dedim ki leyla benim gündüzümde hem gecemde kaderimde kederimde her nefesimde aşkımın göz yaşları tek ümidim hala döktüğüm kanlı yaş yalnızlık ne bela mahşerde seni senii leylaaa leylaaaa leylaaaaa... leyleaea leylaea leylaea ölmek bir son değil seven ölümsüzdür leyla dünya durdukça biz varız sevdikçe leyla sevdikçe leyla leylaaa mecnuuuuun leylaaaaaa mecnuuuuun leylaaaaaaaa mecnuuuuun...... |
Cvp: Aşk'a Dair.. Yanıklığıyla ve ceylanlarıyla Kendini aşka çağıran çöldedir mecnun. Dolaşır bir baştan bir başa. Yüreğinden aşka ırmaklar akar çöl kumlarında. Gönlünü avutur. Dolaştığı günlerden bir gün... Fark edemez namaz kılan bir dervişin önünden geçtiğini. Leyla’dan başkasını görmeye yasaklı gözleriyle Göremez, namaz kılan dervişi. Namaz biter. Kırk yıllık bekleyiş yükünü bilen derviş Kızar mecnun'a. özür kuşanmış kelimelerin ardından, Paslı vicdanlara bir hançer gibi saplanan sözler dökülür Ley la kitabı okuyan dudaklardan : " Kusura bakma derviş baba, Ben leyla'nın aşkından seni göremedim. Ya sen, huzurunda bulunduğun mevla'nın aşkından Beni nasıl gördün?" |
Cvp: Aşk'a Dair.. Mecnun’un zamanında Görünüşte Leyla’dan daha güzelleri de vardı. Fakat Mecnun’un aklı fikri hep Leyla’daydı. Onu hepsinden daha güzel Daha alımlı görüyordu. Mecnun’a geldiler ve ona ;" Leyla’dan daha güzelleri var. Sana bunları getirelim." dediler. Mecnun onlara şöyle cevap verdi :" Hayır, ben Leyla’yı Dış görünüşü ve güzelliği için sevmiyorum. Çünkü o sadece görünüşten ibaret değildir. Ley la benim elimde bir kadeh gibidir. Ben o kadehten şarap içiyorum. Sizin gözünüz hep kadehte kalmış." |
Cvp: Aşk'a Dair.. Bir hac kervanı Mecnun’un yurdu olan Çöllerden geçiyordu. Mecnun’u görünce Saygıyla durdular Ve birisi sordu: a yok, yoksul âşık, A dillere destan deli, Ley la hakkında ne biliyorsun? Adamın sorusu biter bitmez Mecnun yere yığılıp kaldı. Neden sonra onu gül sularıyla ayıltabildiler. gözlerini açınca soru sorana dedi ki: haydi, bir kere daha ley la de!.. Ley la hem soru, hem cevaptır. Her soruya ley la cevabı elvermez mi? Ne kadar mana incisi delinse Yine de leyla'nın adı kadar değerli değildir. Leyla’nın adını andın mı, ? Cihan içinde cihanlarca sır söyledin demektir. Her an "ley la" deme imkânım varken Başka bir adı anmam küfürdür bana . |
Aşk-a Dair Herkesin dilinde bir aşk sözüdür gidiyor. Ve âlem halkı bunları aşk zannediyor. Halbuki yüce Mevlâ’dan gayri bir temâşâsı olan sevgi aşk değildir. Aşkı bilmeyenler, şehvetin adını aşk koydular. Aslında aşk; şiddetli sevgi, sevginin koyulaşmış şekli, iptilâ, düşkünlük, aşırı muhabbet. Sarmak, sıkmak ve yanmak gibi mânalar taşır ve (a-ş-k) dan türemiştir. İnsanı sarmaşık gibi sıkarak onu kuvvetsiz bırakması nedeniyle böyle söylenir. Alevlerin bir şeyi kuşatmasını anlatır; aşk sözü, yoklukla doğrudan ilişkilidir. Sôfîlerce aşk, kâinatın varlık sebebidir. Aşk, muhabbetten dallanır. Aşk ikidir. Mecâzî ve hakîkî aşk. Aşk Hakk’ın sıfatıdır. Kendisini aşkla sevenleri, Allah da aşkla sever. İnsandan başka kimse aşka tahammül edememiştir. Bu yüzden aşk ateşi, en büyük âzaptır ve herkesin kârı değildir. “Aşk ile gel imdi Allah diyelim Dert ile gözyaşı ile ah!.. edelim” S. Çelebi “Aşk, her gafili agâh eder Cahili ârifi billah eder” Fazıl Aşk, şiddetli sevgidir. Sevgi ve muhabbetin kaynayıp koyulaşması ve süzülmesidir. Aşk, muhabbet ufkunun zirvesidir. Aşk, insan yaratılışındaki güzellik ve varlığın temelidir. “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi istedim ve âlemi yarattım” kudsî sözünün içinde aşk vardır... İnsan, ahsen-i takvîm, Allah ise hüsn-i mutlaktır. Aşkın temelinde güzellik vardır. Güzelliğin temeli, Allah’ın tarifsiz güzelliğidir. Allah’a karşı duyulan aşk, maddeden mânâya, halktan Hakk’a, fâniden bâkiye, yönelir. Aşk, Allah Tâlâ’ya karşı sevginin kemâle erişi, âşığın aşkta yok oluşudur. Aşk, tasavvuf düşüncesinin temel sözcüklerindendir. Tasavvufta aşk,varlığın aslı ve yaratılış sebebi, sevenin sevgilide kendini yok etmesi; âşığın yok, mâşukun var olması, her şeyin ondan ibâret olmasıdır. “Aşk, her an secde hâlidir, aşk, imanın kemâlidir.” (K.Rifâi) “Aşk hâline, arzularını azaltıp, şükrünü artırarak erişebilirsin.” “Bir aşk armağanı almak istiyorsan, kalbini mürçidene aç.” “Hüşyâr gönüllerde hasıl olan aşkın sırlarına nâil olmak istersen, bir gönül sahibinin gönlüne gir. Bunun için başka yol yoktur.” “Aşk yoluna revan olmak istersen, dikkat et, o yolda ezelî ahde vefâ isterler…” “Allah’ın huzuruna kabul edilenlerden olmayı istiyorsan, tevâzu’ içinde yaşamaya çalış.” “Unutma ki Hak, hidâyetini, ancak kendisine muhabbet edene verir!..” “Bil ki hazineyi açan anahtar, aşktan başka bir şey değildir.” “Aşk semtinden başka yolda oturma; aşksız hayat boştur…” “İlâhî aşkın lezzetinden mahrum, dünya hayatına mağrur, hayvânî maîşete meftûn, rûhânî lezzetten yoksun olanlardan uzak ol.” [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] “Hâdiseler senin kalbini kırmışsa üzülme. Mevlâ onu mahsus kırdırtmıştır. Kendi bulunsun için…(Ben kırık kalplerleyim) diye açık adresini resmen ilân etmemiş midir?” “Eğer bu dünyada belâlara uğramışsan, Hakk’ın seni sevdiğini bil. Bu ezel kısmetidir anla.” “Mevlâ’nın dayağından lezzet almayan, muhabbet davasında sâdık olmadığını bilsin.” (Rabiatül Adeviyye) “Aşk nedir bilmiyorsan gecelere sor, şu sapsarı yüzlere, şu kupkuru dudaklara sor.” “Bin düşmanın yıktığını bir aşk yeniden yapabilir.” “Hayır, hayatın değil, hakikatin, muhabbetin, aşkın adamını yetiştirmeliyiz. Hayatın hesapları aşkımızın düşmanıdır.” (Topçu) “Unutma ki:Aşk şarabıyla yıkanmayan kalp, mudgadan ibarettir.” “Kalplerine aşkın sıcağı dokunmadan yaşayan fosiller, yürüyen cesetler, canlı cenazelerdir.” “Aşk yolu, ehl-i hevâya kapalıdır. Bu yol ancak ciğeri yanık sâdıklara açıktır.” “Evet, göz yaşı olan yere rahmet yağar, Allah Teâlâ’nın korkusundan akan bir damla, cehennemleri söndürür.” “İlâhî aşka nisbeti olan kimsenin yanında güneş, bir lamba dahi olamaz.” “Aşkın tatlı ateşiyle yanan kalpten çıkan âh, âşıkı, hakîkî mâşûku olan Allah’a bir anda vâsıl edecektir.” “Rahmet deryasının feryâd ve figân ile cûşa geldiğini unutma! Zira “Mevlâ’nın en çok sevdiği amel, mü’minlerin seherlerde âh u vâh ile inleyip sızlanmalarıdır.” “Aşkın odu ciğerimi-Yaka geldi yaka gider” “Aşkın aldı benden beni-Bana seni gerek seni Ben yanarım dünü günü-Bana seni gerek seni” (Yunus) “Rahmet kapısının seherlerde göz yaşlarına açılacağına dâir ilân vardır. Zirâ Hakk’ın en çok sevdiği amel, “ümmetin seherlerde âh u vâh edip inlemeleridir.” “Değil mi ki bir aşk yarası taşımayan yürek, ya deliye aittir, ya ölüye.” “Aşk olmadıktan, kalb yanmadıktan sonra muhteşem kubbelerin altında haykırarak “Allah” demekten ne çıkar?..” “İlim, bizi aşkın kapısına götürmüyorsa o bizim için yorgunluklar, yılgınlıklar ve bezginlikler getirecektir.” İlim Cibril ise aşk, refreftir. Cibril’in bizi götüreceği Sidre’ye kadardır. Halbuki menzil-i maksûda ancak aşk ile varılır. “Evet boynuna aşkın zinciri takılmayan kimse, henüz mânevî hayata kavuşmamış demektir. Hakiki hayata kavuşmayan, hayatı “cidal” diye tarif eder, “hayat mücadeledir” der. “Feyiz ve ihsan kapısı her zaman herkese açıktır. Oradan hiç kimse men edilmez, avucunu açanı boş döndürmez, kapısına geleni geri çevirmezler. O kapıdan henüz eli boş dönen olmadı. Yeter ki istemesini, almasını ve her birini irfan hayatımıza mal etmesini bilenlerden olalım.” [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] “Aşk ve muhabbet sarayına girmek istersen, bırak bütün sûrî amellerini yağma etsinler…Gözyaşı ile abdest alabiliyorsan ne mutlu. O namazda mi’rac muhakkaktır. Yalnız bu iş, İlâhî aşk ile olur. İlâhî aşk da, akl-ı maaş ile alınır. Yânî o fedâ edilmeden, bu şarâb içilmez.” “Ey insan!...Can bahçesine gam fidanı dikmeyi bırak. Ecel makası ömür ipini kesmeden gönül erlerinin güzelliğinden renkler almaya bak. Kim onlar gibi bir dostun halkasına girerse, Allah’ı ve Resulünü hoşnut eder!..” (Mevlânâ) “Ey aşk, ey gönlümüzün derûnî mânâsı! Ey ektiğimiz tohum! Ey biçtiğimiz mahsul! Şu hâle bir bak; tıyneti toprak olan insanlar artık eskidiler…Bizim çamurumuzdan şimdi bambaşka ve bize yabancı bir insan meydana geldi…” (Mevlânâ) Muhammed İkbal şöyle feryâd ederdi: “Yazıklar olsun! Artık aşkın vecdi ve heyecânı kalmadı…Artık Müslümanların damarlarındaki kan dahi kurudu. Namazlara bakın; saflar eğri, secdeler ruhsuz, kalplerde huzur yok! İçten gelen o İlâhî cezbe kaybolmuş!..” “Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryân düştü Toplumun gündemine koyu bir isyân düştü” (N.Genç) Akşemseddin Hazretlerini dinleyelim: “Aşk hastası olanların, dost derdidir dermanları Aşka esir olanların, dosta fedâdır canları.” “Bu aşkı ben bilmez idim, bu bir acep sevdâ imiş Bir zerresi ây u güneş, bir damlası deryâ imiş” “Aşka esirdir ehl-i hâl, bu aşka sığmaz kıyl ü kal Aşkın acep halleri var, kul eyledi sultanları.” (Akşemseddin) “Bir şâha kul oldum ki kulu sultan-ı cihandır Bir şâha kul oldum ki cihan ona gedâdır.” (Avnî) “Duânın çabuk kabul olmasını istersen kalbini Hakk’ın dostunun kalbine bağla. Sakın Allah dostunu incitme!” “İnsan her şeyiyle yağma edilecek bir metâ gibidir: Azrâil canını alınca varisler malını, makamına göz dikenler makamını, kabirdeki haşereler cesedini, alacaklı olanlar da hasenâtını-sevaplarını yağma ederler.” “Beşeriyet ne kadar uğraşırsa uğraşsın, sevip sevilmedikçe ıstırap ve felâketten kurtulamaz.” “Aşk eri Hak’tan ayrı değildir, o dâimâ öndedir, baştadır. Onlar dağlara baksalar, baktıkları dağı altın ederler.” (Akşemseddin) “Ey âşıkları coşturup mâşûka sevkeden rehber! Kalk, sevgilinin adıyla gönüllerimize hayat üfle!” (Mevlânâ) Aşkın menbaı olan yüce Mevlâ’ya emânet olunuz. |
Cvp: Aşk-a Dair Hüsnün Oldukca Füzûn Işk Ehli Artuk Zâr Olur Hüsnün oldukca füzûn ışk ehli artuk zâr olur Hüsn her mikdâr olursa ışk ol mikdâr olur Cennet içün men' eden âşıkları dildârdan Bilmemiş kim cenneti âşıklarun dîdâr olur Işk derdinden olur âşık mizâcı müstakîm Âşıkun derdine dermân etseler bîmâr olur Zâhid-i bî-hod ne bilsün zevkini ışk ehlinün Bir aceb meydür mahabbet kim içen hüşyâr olur Allah razı olsun.... Hakk'a aşık olanlardan olma duasıyla... Işk sevdasına sarf eyler Fuzûlî ömrünü Bilmezem bu hâb-ı gafletden kaçan bîdâr olur Fuzuli |
Cvp: Aşk-a Dair Ask Muhammed'e muhabbettir Ask guzellik letafettir Ask Bir Olan'a sehadettir Ask dedigin Yuce Mevla Ask ne tendir ne tende can Ask ne yusuf ne zuleyha Ask ne hevestir ne heyacan Ask dedigin Yuce Mevla Aşk ne ham söz ne ateştir Aşk ne yusuf ne züleyha Aşk deiğin yüce mevla |
Cvp: Aşk-a Dair [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ~~~*~~~*~~~*~~~*~~~ Ben ney'im? Delik deşik şimdi yüreğim. Ey sevgili tüm şarkılarımı sana söylerim. Duymazsın beni, kavuşmayacağımızı bilirim. Hep yaşlıdır gözlerim, yanan yüreğimlehep seni özlerim. Sesimi sana duyuracak yaralı bir gönül beklerim. O anlattıkça derdini, ben inlerim. Herkesle konuşmam, herkes anlamaz beni. Her yürek taşıyamaz bu ateşi. Her göz yağmurları çağırmaz. Her gönül aşk denizine dalamaz. Su ateşi söndürür. Marifet suyla ateşi birlikte taşıyabilmektir. Akıl erdiremez buna her ruh. Aklı erenlere mecnun denilir. Sıcak ellerine tutundum bir aşığın. Önce bastı bağrına, sonra götürdü dudaklarına... Nefesiyle titretti yüreğimi... Parmaklarıyla deşti yaramı, kanattı. Şimdi aşkımı anlatma zamanı. Ben başlayınca konuşmaya, susacak tüm dünya. "Ya Hu!" Susun şimdi ney'i dinleme zamanı. Feryadımla coştu neyzen. Aşkla dönermiş dünya, döner semazen. Haykırışlarımı duyan her kalp kanadı. Herkes kendi sevdasınca yandı. Gönülleri ayrılık acısı sardı. Aşklar gözyaşına kandı. Sevda aleviyle kanatlandı ruhlar, sonsuzluğa uzandı. "Ya Hu!" Şimdi ben konuşmalıyım. Sevgiliye aşkımı haykırmalıyım. Ben neyim? Küçük bir kamıştım sazlıkta. Kader bir bıçak oldu, kopardı toprağımdan. Aşk ateşiyle piştim. Hasretinden bağrımı deldim. Konuş dediler, ağladım, inledim... Şimdi aşkın ellerinde dolanan bir ney'im... Ney aşkın sesi... Ney ayrılığa yakılan ağıt. Ağlar ney aşk ateşiyle... Yüreklerle konuşur ney, yüreklere konuşur... Aç şimdi kalbinin kulağını: "Şu ney'in neler söylediğini can kulağıyla dinle!..." O ayrılıklardan şikayet etmededir. Parçalar dinler, parçalar yüreğin... parçalanmaktan ne fayda, paramparçaysa yüreğin... parlak birgelecek düşlersin de kuş kafesten uçmuş, ama çarpar yüreğin... ~~~*~~~*~~~*~~~*~~~*~~~ Göğe asılı bıraktığın bu sağnak, nice gönül tarlalarından 'hû' filizlendirdi. Kâinat vecde durdu. Ve... dünya elifle dönüyor, yürekler elife dönüyor. Aşk vesile... Dünyaya alıştım alışalı, denizi çakıl taşlarından tanıdım. İçimde ney seslerini büyüttüm. Belli ki yine bu ıssız limanda fırtına kopacaktı. Bir muammalı vakitti oysa ki yalnızlıklar. Aşkın tarifini sordum göçen kuşlara. Dediler göç... Dediler yanmaktır yaklaştıkça... Onun kaynağından tadan divanedir, sonra... Sonra bir şair kesti yolumu... 'En yüce bir düştür benim aşkım. Görmeye değmez ki küçük düşleri' dedi ve ekledi: 'Mecnun değilsen sus!...' Bense güneşin kol gezdiği ufuklar hayal ederdim alkımlı dünyamda, aşka dair... Düşlerim en kudsi duygularla bezenmişti oysa. Meğer küçük düşlerle avunmuşum... [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Muhayyel sevdalar bürüyor yüreğimin pencerelerini. Herbiri tül, herbiri hür. Hiç dokunulmamış, hiç yaşanmamış. Hikâyelerine hayal meyal tanıklık ettiğim... Bu efsane hikâyeler sürüldü masama. [Bense özgün sözlerin tadına alışıktım. Benim taatim, tahiyyatimdi Rab'le... Dünyanın perdesini şöyle bir aralayınca, aşka dair birçok şeyin öylesine ortalığa savrulmuş olduğunu hissettim ki; tanınmayacak haldeydi. Kadın olmuştu, para, makam, nefs, hırs, menfaat, sömürü olmuştu. O kutsalı aralarından arındırmak öylesine zordu... Kalan son sevgi sözlerini topladım avucuma... doldurmuyor bile! Dilden çıkıp, ancak kulağa kadar varabiliyordu; yüreğe değil... Aşka belki bir adım, belki asırlar vardı ama, sevgiyi diri tutmaktı, yaşatabilmekti esas olan. Ucuzcular pazarından kurtulup, sultanlar sofrasına hizmetli olabilmekti... İflah olmaz aşk kisvesini giyebilmekti. Gönülde maya tutup aşka, onu göklere armağan edebilmekti.... uçurtmalara... ][Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Celal-i Didar'a yâr olabilmekti benim en gerçek düşüm... Sen ezelî ve ebedi, arzsız, arşsız, cennet ve cehennemsiz öylesine bir sevdasın ki diyebilmekti... Mevlânaca bir tavır koyabilmekti. Naz makamına ulaşmayı gönül hedefinin tam ortasına yerleştirebilmekti... Ruhum firdevslere kayarken, dünyanın sahte makyajı bulaşıyor yüreğime. Her renk bir adım daha ulaşılmaz kılıyor seni. Kalbimde bir dünya kurup, binbirinin yıkılışını venüs bardağından seyretmek gibi bir şey sanırım ulaşılmazlığın.. Ey ulaşılmaz Matlubum!... Hırçın dalgalar Kahhar ismini vuruyor dünya sahiline, güller Cemal isminle raksa başlıyor bir seher, kuşlar Nur ismini zikrediyor bir şafak kızıllığında... Bense, Vedud cografyasında, 'seven' şahsında talibi oynamaktayım. Belki adaylığın adaylığına bile lâyık değilken; 'Bende Mecnun'dan fusun aşıklık istidadı var, Aşık-ı sadık benim, Mecnun'un ancak adı var...' diyebilme cürekârlığına koşmaktayım... |
SAAT: 23:56 |
vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
User Alert System provided by
Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) -
vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.