![]() |
Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin Tenkidi Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin Tenkidi TARİH BOYUNCA HADİS İNKARCILIĞI |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T 1-CEVAP: Usul Alimleri sahabeleri rivayet ettikleri hadis sayısına göre ikiye ayırmıştır. Birinci guruptakiler en çok hadis rivayet edenlerdir Şöyle ki : Ebu Hureyre 5375 -Abdullah İbn. Ömer 2630 – Enes İbn. Malik 2286- Hz. Aişe 2210- İbn. Abbas 1969- Cabir Bın.Abdullah 1540- Ebu Said El-Hudri 1170 Hadis rivayet etmişlerdir. Bu Sahabelerden başka Binin üzerinde hadis rivayet eden yoktur. Hadisler üzerine araştırma yapıp ta bu sahabe ve rivayet sayılarını görmemek mümkün değil buna rağmen yazar diyor ki Sahabenin çoğunluğu rivayet etmeli değimliydi. Bu yukarıdaki tablodan habersiz olan birinin soracağı sorudur. Çünkü bize ulaşan Hadislerin yüzde yetmişi hemen, hemen bu sahabeler tarafından rivayet edilmiş. O zaman çoğunluğu rivayet etmemiş diye bunlardan gelen diğer rivayetleri de kabul etmeyelim. Binin altında Hadis rivayet edenler de ilk dört Halife ve Sahabenin çoğunluğu, bunun muhtelif sebepleri vardır. Sahabelerin Hz. Peygamberle sohbet sürelerinin azlığı bu sebeplerden biridir. Halifelerin az rivayeti ise Devlet işleriyle Fazla meşgul olmalarıdır. Çünkü ikinci gurupta ki çoğu sahabe Ebu Hureyre ve Enes bin malik gibi ashabı suffadan olmadıkları için fazla hadis ilmiyle meşgul olamamışlardır. Hadis Usulü kaynaklarında şu bilgiler vardır. 100 bin civarında ki sahabe arasında hadisle meşgul olanların sayısı çok azdır ve bu azlık hadislerin sıhhati için sağlam bir garanti teşkil eder. Çünkü bu hadisin daha sahabe devrinde bir ihtisas olarak belirdiğini ve bununla yalnız gücü ve kaabiliyeti bulunanların meşgul olduklarını diğer sahabelerin ise bu sahaya el atmadıklarını gösterir. Hadis rivayet eden bütün sahabelerin hadislerini Mesned adlı eserinde topladığı söylenen Bakıy İbn Mahled, 1300 sahabe ismi zikretmiştir. İbnul Cevzi ise 1060 sahabe ismi zikreder.( M. Zubeyr Sıddıki Hadis edebiyatı tarihi s.41) Bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere hadis rivayetiyle çok az sahabe iştigal etmiştir. Bu tarihi vaka karşısında Hocamızın hala sahabenin çoğunluğu niye rivayet etmemiş demesi böyle bir çalışma yapan insanla bağdaşmıyor. Şunu da unutmamak gerekir ki bugün bile bir ülkenin kalabalık nüfusuna rağmen çeşitli ihtisas dallarında bulunanların sayıca çok az oldukları bilinen bir şeydir ve bunların diğerlerine nazarla sahalarında otorite oldukları bir gerçektir. 2-CEVAP: Hocamızın verdiği tablo da zaten Annelerimizden Hz. Aişe var İbn Abbas ve Abdullah İbn Mesud gibi fakih sahabelerde var bunları hazırlarken görmemiş mi ki Peygamberin eşleri ve özellikle kavrayış bakımından fakih olan sahabeler bunu rivayet etmeli değimliydi diyor. Bu tutarsızlıktır. 3-CEVAP: Yazarın verdiği hadislerin kaynak ravilerine ait tabloyu incelediğimizde bazı sahabelerin adının geçmediği görülür. Yazarın eksik bıraktığı tabloyu biz tamamlayalım. Birincisi yazar yukarıda diyor ki: Hz.Ebu Bekir,Ömer,Osman, Ali bu hadisi rivayet etmemişler. Yazar Hakim el-Müstedrek c.4.449(KitabulFiten ve Melahim)bölümüne ayrıca Tebarani (el-Kebir) de ve Ebu Yala el-Mecma7/278 de geçen Ömer İbnul Hattab ve Zeyd b.Erkam rivayetini görmemiş anlaşılan görseydi tabloya dahil eder böyle bir iddia ileri sürmezdi. Aksi halde yapılan bir eylem kasıt taşır. Kasıt ise ilmi bir çalışmayla bağdaşmayan bir unsurdur. Gelelim diğer kaynak ravilere Buhari c.8/149 (Kitabul İtisam) Muğire b. Şube ve Muaviye b. Ebi Süfyan rivayetleri- Müslim c.6/52.53 (Kitabul Cihad) Sad b.Ebi Vakkas ki Hz. Peygamberin (s.a.v) Anne tarafından akrabasıdır. Ahmed Müsned c4/104 Mesleme b. Nüfel – İbni Mace Mukaddime h.6 Muaviye b. Ebi kurre- ayrıca yazar ne kadar gariptir. Müslimin sahihinde 10 hadis olduğunu yazmış ama verdiği isimlerde bu on hadis ravilerin den Cabir b. Semure ve Muaz b. Cebel’in ismi yok. Hadisleri görüp de bu isimleri görmemek şaşılacak şey doğrusu. Tebarani 879.880 n.hadis Ukbe b. Amir. Görüldüğü gibi buraya kadar yaptığımız açıklamalar bile bu çalışmanın hiçbir ilmi dayanağının olmadığını ortaya koymuştur sanırım. Şimdide Hocamızın verdiği kaynak eserlerin eksik olanlarına gelelim. Yazarın verdiği tabloda nedense İSRAİLİYAT kabilin den olan rivayetlere yer vermemesiyle ünlü İbn Atıyyenin el-Muharrarul- Veciz isimli Tefsiri yok. Levamiul Envaril-Behiyye isimli eserin sahibi Muhammed b. Ahmed es-Seferani- Ruhul-Meani sahibi Mahmud el-Alusi- Muhammed b. Cafer el-Kettaninin Nazmul-Mütenasir- Muhammed Ali Azam İzaletuş-Şubuhatil-Izam fir-redd Ala Münkiri Nuzuli İsa Aleyhisselam- M. Habibullah eş-Şınkıyti el-Cevabul Makniul-Muharrar fir-redd Men Tağa ve Tecebere bi dava ennehu İsa evil Mehdi el-Muntazar-Muhammed el Ğumari Akidetu Ehlil İslam fi Nuzulü İsa Aleyhisselam. Bu eserde yazar 50 hadis zikretmiş ve fiilen hadislerin Mütevatir olduğunu göstermiştir. Aynı yazarın İkametul Burhan ala Nuzulü İsa Aleyhisselam diye bir eseri daha vardır. Yazar kaynak edindiğini söylediği el-Keşmirinin Akidetul İslam fi Hayati İsa Aleyhisselam adlı eserini de tabloya dahil etmemiş. Bu arada yazarın bu hadislerle alakalı verdiği tabloda ki bilgiler kaynak edindiği el-Keşmirinin el-Taşrih bi-ma tevatera fi nuzulil Mesih adlı eserden alınmıştır. Biz böyle bir çalışmayı yapan ilim adamından konu ile ilgili hadisleri kaynaklardan kendisinin çıkarmasını ve böyle bir tabloyu kendisinin oluşturmasını beklerdik . Hocamız diyor ki: Hz. İsa’nın nüzulü ile alakalı hadisler nakledenlerin başında gelen Ebu Hureyre, Cabir b. Abdullah, Huzeyfe b. Yeman, Ebu Said el Hudri, Abdullah b. Abbas vb. isimlere gelince başta Ebu Hureyre ve Abdullah b. Abbas olmak üzere bunların bazılarının geç Müslüman olmaları ve Hz. Peygamber zamanında yaşlarının küçük olmaları vb. sebeplerle zapt açısından ciddi eleştirilere maruz kaldıkları ve isimlerin’in bir takım israiliyat rivayetlerine karıştığı göz önüne alınacak olursa bu gibi kaynak ravilerinin güvenilirliği tartışmalı bir hal almaktadır. 1-CEVAP: Hocamız sahabenin bu muaddis ve fakih olan sahabelerinin rivayetini onları kusurlu hale getirerek saf dışı edip tezini doğrulamak istiyor. Çünkü Hz. İsa (s.a) ile ilgili hadisleri en çok bu sahabeler rivayet etmiştir. Bunlar saf dışı kalırsa o zaman iddiasını rahat sergileyecektir. Verdiği tabloda Ebu Hureyre 21 Cabir b. Abdullah 7 adet ve Huzeyfe b. Yeman 6 adet hadis rivayet etmiş. Bence bunlar zekice seçimler. Bunlar saf dışı kalırlarsa diğerleri zaten birer ikişer rivayette bulunmuş onları da başka şekilde elekten geçirerek iddiasını doğrulayacak yazık. Hocamız bu sahabelerin güvenilirliklerin de tartışma var diyor. Bizce hocamız da var bir problem. Çünkü Hadis usulünde sahabelerin adalet vasıfları ve güvenilir olmaları ittifakla ve nasla sabittir. Kuranda: İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir. İslâm’ı ilk önce kabul eden muhâcirler ve ensar ile, iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Allah, onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük başarıdır. Tevbe 20-100 ve Bak. Bakara 218- Haşr 9- Enfal 74 gibi ayetlerden dolayı onlar “Udul” addedilmişlerdir. Yani ister hadis rivayetinde olsun ister sair hususlarda olsun, yalan söylemezler, tashif ve tahrif yapmazlar. Nihayet onların da bir beşer olmaları sebebiyle bazen unutkanlık illetine maruz kaldıkları ve hataya düştükleri görülse bile bu onların rivayet ettikleri hadislerden şüpheye düşmek için bir sebep teşkil etmez. Alimler zaten Cerh ve Tadil bölümlerinde bunları toplamışlardır. Tarih boyunca Hocamızın yaptığı gibi bir çok sözde alimler bütün mesailerini sahabelerin tenkidine ayırmaları bu ulu neslin sanki bütün yaşayışlarını yalan üzerine bina etmiş gibi, onların yalanlarını kusurlarını araştırıp dil uzatmaktan geri kalmamalarını ne ile izah edeceğiz. Hem de onlar hakkında açık ayetler varken.Karar sizin. 2-CEVAP: Sahih hadislerde aranan Zabt, Adalet gibi özellikler sahabe için değil. Onlardan o hadisi rivayet eden raviler için geçerlidir. Hadis usulünün bu temel prensibini Hocamız hangi ilmi gerçeğe dayanarak değiştiriyor ve onların güvenilir olmadıklarını ima ediyor acaba. Bilmiyorum? beklide kendi çıkardığı yöntemlere ters düştüğü içindir. 3-CEVAP: Huzeyfe b. Yeman (r.a) Rasulullah’ın sır katibidir bunu bilmeyen yok. Rasulullah (s.a.v) 4 halife de dahil bir çok sahabeye söylemediği sırlarını din adına bu sahabeye söylemiştir. Bunun münafıklarla alakalı listesi ve Hz. Ömer’le olan kıssası çok meşhurdur. Rasulullah bu insana güvenmiş de Hocamız neye dayanarak güvenilir olmadığını söylüyor. Rasulullahtan (s.a.v) daha mı iyi tanıyor acaba sormak lazım kendisine. 4-CEVAP: Hocamız bazılarının yaşlarının küçük olduğundan zabt açısından sakıncalı diyor. Küçük yaşta Kuran hafızları yetiştirmiş bu millet yüzlerce yıl, bu hafızlar içerisinde yirmi yaş üzerinde çok nadir hafızlık yapan vardır. Küçükken ise hafız olanlar daha çoktur. Çünkü küçükken ezber daha kuvvetli, sağlam ve kalıcı olur. Bunu günümüz bilimi dahi söylerken yazar hiçbir ilmi dayanağı olmadan bunu söylüyor. Bir an onun dediği gibi farz edelim o zaman kuranın günümüze kadar gelişinde ve kuranda da ciddi sıkıntı var. Çünkü çoğu (çocuk yaşta ezberlenen) hafızlarla taşınmış kuran günümüze kadar. Böyle bir şey olmayacağına göre Hocamızın gerekçesi zandan başka bir şey değil. Zaten Batılı Müsteşrikler de hadisleri devreden çıkara bilmek için insan unutkanlıktan hali değildir. Bu hadisleri ezberin de tutanların çoğu unutmuş ve ilaveler yapmışlardır. Gibi iddialarda bulunurlar. Bunların amacı Edip Yükselin de bir zamanlar iddia ettiği gibi hadislerin güvenilirliğini tespit etmek değil, kuranın tahrif olduğunu ve ona beşeri sözlerin bulaştığını iddia ya gidebilmek ve kuranın güvenilirliğini rencide etmek ve insanların inancını sarsmak için yapılan bir eylemdir. Çünkü Kuran ayetleri yazıdan çok sahabeler tarafından ezberlenmiştir. Hz. Ebu Bekir zamanın da iki kapak arasına toplandığı zaman kemik, deri vb. parçalarına yazılı olanlar dan daha çok hafızlar dan aktarılmış ve yazılmıştır Kuran. Edip Yüksel de Kuran da 19 Mucize adlı kitabın da sırf tezini doğrulamak için bu noktadan hareket etmiş ve Tevbe Suresinin son ayetlerinin sonradan katılmış beşer sözleridir iddiasın da bulunmuştur. (Çünkü o ayetleri bir tek sahabe ezbere biliyor ve o ayetler başka hiçbir yerde de yazılı değildi.) İşte sahabeye tan atmanın onların zabt açısından güvenilirliği sağlam değildir gibi sözleri sarf etmenin doğuracağı sonuçlara bir bakın. Kuranın Allah tarafın dan korunduğu inancımızı sarsmaya kadar gidiyor. Eğer onların iddiası doğru ise o zaman biz kuranın korunduğunu nasıl iddia ederiz ve ona beşeri sözler karışmamıştır nasıl deriz. Eğer bu iddiaları kabul edersek bizim de varacağımız sonuç edip yükselle aynı değimli dir. 5-CEVAP: Hocamız diyor ki bu sahabelerin bazılarının geç Müslüman olmarı….. O sahabelerden biri Ebu Hureyre dir. Onun geç Müslüman olmasıyla bunun ne alakası var. Onun geç Müslüman olduğunu görüyorsun da Rasulullahın dizinin dibinde gece gündüz hizmet edip hadis ve ilim tahsil ettiğini, bu açığı fazlasıyla kapadığını rivayet ettiği 5375 adet hadisten de anlamıyor musun bunu niçin görmüyorsun? Zaten ebu Hureyrenin de ne kadar çok hadis rivayet ediyorsun diyenlere verdiği cevap bu söylediklerimizi teyit eder. Ebu Hureyre buyuruyor ki: Muhacirler çarşıda ticaretle, ensariler bağ ve bahçelerin de ziraatla uğraşırken Ebu Hureyre karın tokluğuna Hz. Peygambere hizmet ediyor ve hadis topluyordu. Başkalarının bilmedikleri şeylere şahid oluyordu. Diyor (Buhari 1,37-38- Ahmed Müsned2,240-274) |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Hocamız bu hususu da gözden kaçırmış anlaşılan ki geç Müslüman olmaları sebebiyle güvenilirliği tartışmalı bir hal alıyor diyor. Hadis Usulünden biraz nasibi olan bir insan böyle bir iddia da asla bulunmaz. Hocamızın “hadis ilmine katkımız olsun diye bu çalışmayı yaptık” dediği gibi hiç de masum gözüken bir tarafı yok bu çalışmanın. Bu ve bunlara benzer ilahiyatçıların benim nazarım da hiçbir ilmi otoriteleri yoktur. Bunların yazılarını okudukça tarihin tekerrür ettiğini görüyorum. Hocamızın yaklaşımının daha iyi anlaşılması için tarih den bu tür insanların yaptıkları çalışmalara değineceğim sizlerde çok net göreceksiniz ki bu tür çalışmalar hiç de zannedildiği gibi masum değiller. Bunlar toplumun çoğunluğunun bu tür kavramları anlamadıklarını bu konularda fazla bilgi sahibi olmadıklarını bildikleri için bu tür çalışmaları dine hizmet eder gibi göstererek toplumun imanını zedeliyorlar. Oysa bu olay Hz. Peygamberin bir buçuk asır önce haber verip ikaz ettiği fitne ateşinin yeniden alevlendirilmesinden başka bir şey değil. İslam ile hesaplaşmak isteyenler Kurana sahip çıkma bahanesiyle hadislere karşı bir savaş başlattılar bunlar önce hadisleri sonra Peybamberi (a.s) hayatımızdan çıkarmayı hedeflemişlerdir. Sonra sıra Kurana gelecekti bunu da ince bir siyasetle başardılar. Günümüzde bunu medyayı da kullanarak yaptıklarını görüyoruz. İlahiyatçı kisvesi altında neye ve nereye hizmet ettikleri bilinmeyen bu insanlar Kuranın müteşabih ayetlerin de teviller yapıp oynuyorlar ve bunu saf, cahil halkımızın beynine bu tevilleri dinle bağdaşmayan şeyleri asıl din budur diye empoze ediyorlar. Başörtüsüz namaz kılınırdan tutunda Alim ve Salih insanları tekfire kadar bir çok hususta Kuranın ve hadislerin üzerinde teviller yapıyorlar. Bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür. Evet tarihe bakarsak eğer ilk hadis ve sünnet inkarcılığı hariciler denilen gurupla başlamıştır. Bunlar Huneyn günü ganimetlerin taksimin de Hz. Peygambere “adil ol ey Muhammed sen adil davranmıyorsun” diyerek ortaya çıkan, daha sonra Hz. Ali ve Muaviyenin savaşında Hz. Aliyi hakem tayin edip sulh yaptı diye Maide44-47 ayetlere dayanarak kafir ilan eden. sonra onunla savaşan ve sahabelerin bir çoğunu dışlayan, sünneti inkar eden, kabul etmeyen, Kuranı kendi kafalarına göre tevil eden bir guruptur. Bunlar ameli noktada sünnet çizgisinden ayrılarak “bir kadın ile teyze veya halasını aynı nikah altında bulundurmayı caiz görmeleri, recmi kabul etmemeleri Allah ve Rasulünün bir çok haram ettiği şeyi helal etmeleri” sebebiyle ehli sünnetten ayrılmışlardır. Biz Kuran da helal gördüklerimizi helal haram gördüklerimizi haram sayar Rasulullahın ayetlere getirdiği ilave ek ve içtihatlarını, izahını kabul etmeyiz Kuran bize yeter demişlerdir. Bu insanların attığı fitne ateşi günümüze kadar şekilden şekle geçerek gelmiştir. Bunlarla alakalı daha geniş bilgi edinmek isteyenler hadis kaynaklarında “Hurucul Havariç) bölümlerine baka bilirler. Diğer bir gurup ise şiadır. Bunlar Hz. Osmanın şehit edilmesiyle birlikte ortaya çıkıp Hz. Alinin Peygamberin gerçek vasisi olduğuna inanan hatta onu ilah yerine bile koyan kendi içinde gurupların çıkmasına sebep olan Cehmiyye, Muşebbihe, Cebriye ve Kaderiye gibi felsefi itikadi mezheplerin de zuhur etmesine sebep olan bir guruptur. Kendi yollarının ve davalarının haklı olduğunu kanıtlaya bilmek için hadis uyduran ve Kuranın ayetlerini kendilerine göre tevil eden bu gurup da Hicri 2 asırdan itibaren süratle yayılmış ve ümmetin arasına tefrika ve saçma fikirlerini atmışlardır. Diğer bir gurup ise Vehhabiyye denilen bidat fırkadır. Oryantalistlerin ve Masonların Şia ve Harici zihniyetiyle tahrif ve başka manalara tevil edilen, uydurulan hadisleri kullanarak Müslüman aleminin içine fitne sokmak onların itikadını zedelemek için bu türlü fikirleri kullandıkları açıktır. tarih boyunca hemen, hemen her dönemde bu tür çalışmalar yapmışlar ve kendi fikirlerine Müslümanlar arasında yandaşlar bile bulmuşlardır. İşte bu fitne fikirleri üzerine oturtulmuş bir bidat mezhep olan Vehhabiye zuhur etmiştir. Bu mezhep temel ilkelerini Mutezile ve Müşebbihe fikirlerle beraberlik arz eden ve adına da Selefiyyun denilen kurucusu ibni Teymiye den almıştır. Bunun ortaya attığı fikirler o dönemler de pek rağbet bulmamıştır. Ta ki Masonların kurdurduğu Vehhabiye adlı mezhep ortaya çıkana kadar. Vehhabiye adını kurucusu şia mezhebine mensup olan Abdulvehhab dan almıştır. İbni Teymiyenin “Rasulullah ile tevessül edilmez, onun kabrindeyken selam verilmez. Türbelerde dua edilmez. Bunları yapan günahkardır” gibi fikirleri Vehhabiye Mezhebinde çok rağbet bulmuş ve bunlarda bu fikirleri geliştirerek İslam’a ve Müslümanlara çok tahrif ve fitneler sokmuşlardır. Günümüzde bile Ehli sünnet içerisinde olup da Vehhabi fikirlerini benimseyen insanlar vardır. Vehhabiler genelde fikirlerini İslami ilimlerde bilgi sahibi olmayan insanlara aşılayarak onların cahilliğinden faydalanmış ve kısa zaman içinde ümmetin arasında şöhret bulmuştur. Masonların 1723’lü yıllarda ektikleri tohumları bu gün ümmetin arasından biçiyor olmaları ne kadar acı verici bir olaydır. Bu Hakikatler’e rağmen hala ümmetin içerisinde ilim ehli vasfına sahip olan insanların bile bu fikirleri benimseyip desteklemeleri ve bu fikirlerin yayılmasında yardımcı olmaları dikkat çekicidir. Onlarında birer dinde reformcu ve oryantalist oldukları fikri ister istemez akla geliyor. Evet bir İngiliz ajanının hatıraları olan İslamı Nasıl yok edelim adlı eser den bazı bölümler sunacağım sizler de çok net göreceksiniz ki Vehhabilik özünü Kurandan değil Masonlardan alıyor ve yönlendiriliyor. Günümüzde bazı çevreler tarafından İslam adına savunulan bu hurafelerin İslam ile bağdaşan bir tarafı yoktur. Sömürgeler bakanlığı Abdulvehhabın yapacağı vazifeleri şöyle sıralıyor: 1- Abdulvehhab Mezhebine katılmayan tüm Müslümanları tekfir etmelidir. 2- Mümkün olduğu takdirde, Kabe binasının putperestlik eseri olduğu gerekçesiyle yıktırılması sağlanmalı, Müslümanların Hac farizasını ifa etmelerine mani olunmalıdır. 3- Arap kabilelerin Halifenin (Osmanlının) emrini dinlemelerini engelleyerek Osmanlı devleti ile savaşmaya teşvik etmek. ( Nitekim bunu başardılar Osmanlılar Vehhabilerle savaşmıştır. Hicri 1227-1228 yıllar) 4- Mekke, Medine ve diğer şehirlerde Müslümanların ziyaret ettikleri türbeleri, mezarları putperestlik işareti ve Allah’a şirk olduğu, Hz. Muhammed (s.a.v) ve halifelere ve islam’ın seçkin şahsiyetlerine ihanet olduğu gerekçesiyle tahrip etmek.(Nitekim bunu da yaptılar Vehhabi olan Abdülaziz bin Suud hicri 1215 yılında Mekke, Medine ve Taifi ele geçirerek yakıp yıkmış, kadın, çocuk, ihtiyar demeden işkencelerde bulunmuş ve bu maddeleri aynen uygulamıştır. Geniş bilgi edinmek isteyenler Eyüp Sabri Paşanın Tarihi Vehhabiyyan adlı eserine bakabilirler) 5- Eksiltilmiş ve artırılmış yeni Kuranlar bastırıp dağıtmak ve mevcut kuranda fazlalık veya eksiklik olduğunu yaymak ve bu görüşlere kaynaklık edecek hadisler uydurmak. Bakan bu maddeleri sıraladıktan sonra sözlerini şöyle sürdürdü: sakın ola ki bu planın zorluğu seni korkutmasın hepimizin görevi o topraklara İslam’ın yok oluş tohumlarını ekmektir. Ta ki gelecek nesiller bizim bu yolumuzu kolaylıkla sürdüre bilsinler ve tam bir sonuca varabilsinler. Büyük Britanya Devleti uzun süre sabretmeye alışıktır. Biz bu uzun yolları teker, teker güvenli adımlarla kat edeceğiz. Muhammed (s.a.v) böyle büyük bir inkılabı gerçekleştirirken tek bir kişi değimliydi? Muhammed Abdulvehhab da İslam peygamberi gibi tek başına bizim geleceğe yönelik olarak düşündüğümüz İnkılap ateşini tutuşturacaktır. Gördüğünüz gibi bunu başarmışlardır. O zaman ektiklerini şimdi biçiyorlar. Yazar devamla diyor ki: bu maddelerin samimi bir şekilde uygulanacağına dair Abdulvehhab tan güvence aldık. Bununla birlikte Abdulvehhab iki hususta kesin söz vermemişti. Bunlardan biri Kaben’in tahrip edilmesi idi. Zira Abdulvehhaba göre oranın şuan ele geçirilmesi tehlikeli ve faydasızdı. Müslümanlar Kabe’yi ziyaret etmekle putperst olunacağı iddiasını kesinlikle kabul etmezler. Diğeri ise yeni bir Kuran yazma hususunda kendini güçsüz kabul ediyordu. Eğer Kabe’yi harap edip ve yeni bir Kuran yayınlarsak Osmanlıların Arabistan’a güçlü bir ordu göndererek kendisini yok edeceğinden korkuyordu. Ben onun mazeretini yerinde buldum. Zira bugünkü siyasi, Dini havada Müslümanlar yeni bir Kuran ve Kabenin yıkılışını kabul edemezlerdi. Birkaç yıl içinde Abdulvehhabın yeni Mezhebi yayılarak başarılar elde etti. Necd yakınlarında Dariye şehrini başkentleri haline dönüştürmeye başardılar. Merkezi hükümet tüm Arap yarım adasına nüfuz ve tasallutunu yaymayı başarmıştır. İstenmeyen bir gelişme veya büyük bir facia olursa İslam topraklarında tohumunu ektiğimiz yeni bir fidan öncekinden daha çabuk gelişir, olgunlaşır, tadı güzel meyveler verir. Gelelim bu ifadeler den sonra sömürgeler bakanlığının yüzyıl içinde İslam ve Müslümanları yenmek için takip edecekleri çizgiyi belirleyen maddelere. 1- İran ve Osmanlı arasında ki çok eskiye dayanan anlaşmazlıkları körüklemeli, Türkler ile Farslar arasında ırk düşmanlığı ateşini alevlendirmeliyiz. Irak ve İranın büyük şehirleri civarında yaşayan kabile ve aşiretler arasındaki anlaşmazlığı kışkırtmalıyız. İslam’dan önceki din ve mezhepleri yaymalıyız. Hatta İran, Mezopotamya ve Mısırda unutulmuş gelenekler yeniden canlandırılarak buradaki Müslümanlar ile diğer dinlere mensup olanlar arasında geçimsizlik ateşlendirilmelidir. 2- Fransa ve Rus imparatorları ile bölgede bulunan Müslüman devletleri içten ve dıştan yıkmak hususunda geniş planlar düzenlemek için işbirliği yapılmalıdır. 3- Güçlü Osmanlı ve İran devletlerini parçalayarak küçük yerli yönetimler icat etmek çatışma ve anlaşmazlık çıkarmak. Diğer taraftan bu gün Hindistan da uygulanan program gibi “Böl Yok et” planını uygulamak için çok dakik ve uygulanabilir haritalar hazırlamak. 4- Düzgün ve planlı bir şekilde İslami bölgelerde uyduruk mezhep ve inanışların propagandasını yapmalıyız ki müsait fikri zeminler oluşturulabilsin. Dört Sünni mezhep arasında da uydurma mezhepler icat edilmelidir. Bu fırkalar arasında da şiddetli çatışmalar çıkarılmalı, her fırka kendini gerçek Müslüman ve diğerlerini kafir, Mürted ve katli Vacip addetmelidir. 5- Zina, Livata, içki içmek, kumar oynamak Müslümanlar arasında yaygınlaştırılmalıdır. Bu fesatların yayılmasında İslam’dan önceki mezheplerden azami derce de yararlanılmalıdır. 6- Arap olmayan Müslüman kabilelerde arap dilinin yayılması önlenmelidir. Böylece Müslümanların Kuran ve sünnetle bağları kopmuş olur. 7- Müslüman toplumlarda daha iyi bilgi toplamak ve Hristiyanlığı daha iyi yaymak amacıyla, İslam topraklarında kurulan kilisilerde Rahip, Papaz ve Rahibe adıyla İngiliz casuslarını görevlendirmeliyiz. Bu papaz gürünümlülerin bazıları İslam bilimcisi, Müsteşrik ve diğer adlar altında tarihi gerçekleri tahrif etmeğe çalışmalıdırlar. İslam ülkeleri hakkında gerekli bilgileri edindikten sonra İslam’ın zararına ve Hristiyanlığın yararına makaleler, kitaplar yazılmalıdır. Müslüman genç erkek ve kızlar arasında kayıtsızlık ve dinsizliği yaymalıyız. Mümkün olan her vesileyi kullanarak Müslüman gençleri tuzağa düşürmeliyiz.(bu madde de İslam Bilimcisi(İlahiyatçı) Müsteşrik ifadelerini görüyor musunuz? Maalesef bunu da başardılar.) 8- İslam ülkeleri içinde ve dışında Müslüman fırkalar arasındaki ittihadını zayıflatmalıyız. 9- Müslümanların ellerinde bulunan Kuranları tahrif etmeliyiz. Özellikle Yahudi ve Hristiyanlıkla alakalı ayetleri çıkartarak yeni Kuranlar bastırmalıyız. (Nitekim bunu da yaptılar 1980’li yıllarda Tayyar Altıkulaç’ın Diyanet işleri başkanlığı yaptığı dönemde aynı böyle 500 bin civarında Kuran Türkiye’ye sokulmuş, bu kuranlar Diyanet tarafından tespit edilip toplatılmıştır.) Arap olmayan hükümetler, Kuran, namaz ve ezan gibi ibadetlerin Arapça okunmaması hususunda kışkırtılmalıdır. Diğer önemli bir konuda hadis ve rivayetler hususunda şüphe uyandırmaktır. Hadislerde de Kuran ayetleri gibi tahrifat yapılmalıdır.(Türkiye de son günler de Türkçe ibadet yaygaralarının nereye dayandığını ve bunu savunan İlahiyatçılarında neye ve kime hizmet ettikleri bu maddeden çok net anlaşılıyor.) 10- Cami, Okul, Eğitim merkezleri, hayrat kavramları gibi tesislerin yapını teşvik eden İslami gelenekler kaldırılmalıdır. (Yani Sadakayı Cariye Fikri) 11- İslam öğretilerini kesinlikle evrenselliği reddedilmeli, İslam’ın aslında genel anlamda bir hidayet dini olmadığı bir kabile dini olduğu vurgulanmalıdır. 12- Müslümanların zihinlerine özgürce düşünme fikrini, niçin ve nedenleri yerleştirmeliyiz. 13- Peygamber soyundan gelen Seyyidlere gösterilen ilgi ve bağlılığı onların Peygamberin soyundan olup olmadıkları hususunda kuşku uyandırarak bertaraf etmeliyiz. 14- Müslümanların mübarek ve mukaddes türbeleri ziyaret etmelerini engellemek bidat ve şeriata aykırı olduğunu, Peygamber döneminde bu teşrifatın bulunmadığını ölülere ibadet yapılmadığını delilleriyle ispat etmek. |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T 15- İmamlara ve ceme ata yönelik çeşitli ithamlarda bulunarak cemaat namazlarının ortadan kaldırılmasına çalışılmalıdır. 16- Müslüman kadınların tesettürden vazgeçmeleri için olağan üstü çaba sarf etmeliyiz. Kadının hicabı ortadan kalkınca ajanlarımız gençleri sevişmeye, gayri meşru cinsel ilişkilere teşvik etmelidirler. Gayri Müslim kadınlar açık saçık dolaşmalıdırlar ki Müslüman kadınlar onları taklit etsinler. 17- İslam’ı kışkırtıcı bir din olarak tanıtmalıyız. 18- İslam Peygamberinden Yahudi dini inkar eden hadisler naklolmuştur. Bu tür hadislerin doğruluğunda kuşku uyandırmalıyız. Örneğin bu tür hadisler doğru olsaydı Peygamber hiçbir zaman Yahudi bir kadınla evlenmezdi. Talha gibi bazı sahabeler Yahudiler ile evlenmezdi veya Hristiyanlar ile barış antlaşması imzalamazdı. 19- İçki, kumar, fesat ve fuhuşu yaymak , domuz eti kullanmayı teşvik etmek. Bu tür faaliyetlerde, Yahudi, Hristayan, Zerdüşt gibi azınlıklar birbirleriyle işbirliği yapmalıdırlar.dolayısıyla içki, kumar, fuhuş ve domuz eti yeme gibi dörtlü fesadı her şer şeyden fazla yayacak kişiler hazırlanmalıdır. İslam ülkelerinde ki ajanlarımız her türlü vesileyi kullanarak para, hediye vererek gizli ve açık bu fesadın yayılmasına çalışmalılar. Diğer taraf tan Müslümanların İslam Ahkamının ayaklar altına almalarını Allah’ın emrettiği nehiylere uymamalarını teşvik etmek. Örneğin Faizcilik Kuranda şiddetle kınanmış ve büyük günahlardan addedilmiştir. O halde faiz ve haram alış verişin yaygınlık kazanmasına çalışılmalı ve ekonomi dağıtılmalıdır. Şu da unutulmamalıdır ki Kuran-ın bir emrini dinlememek diğerlerini de dinlememeğe, hiçe saymaya zemin oluşturacaktır. 20- Din alimleri ile halk arasında ki karşılıklı saygı ve dostane ilişkiler bozulmalıdır. Bu yolda iki iş yapılmalıdır. a) Din Alimleri ve Müçtehitleri töhmet altına almak, iftira etmek. b) Din Alimleri arasına, Sömürgeler bakanlığı memurlarını din alimi kisvesinde yerleştirmek. Bu sözde alimleri özellikle, Mısır da El-Ezher Üniversitesine, İstanbul’da bulunan ilim merkezlerine Necef ve Kerbela ilim merkezlerine yerleştirmek gerekir. 21- Müslümanları şuna inandırmak gerekir ki Peygamberin dinden maksadı sadece İslam dini değildir. Kuranda zikredildiği gibi Yahudi,Hristiyan ve diğer dinlerin takipçisi de Müslümanlardır. Kuranda Hz. Yusufun Allah’tan Müslüman olarak ölmeyi istediği kaydedilir. Nitekim İbrahim ve İsmail gibi peygamberler: Allah’ım bizi Müslümanlardan ve ailemizi İslam ümmetinden kıl” diye dilekte bulunmuştur. Bakara 128) İşte bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere Vehhabiliğin fikirlerinin bu maddeler üzerine oturduğu görülmektedir. Abdulvehhab Keşfüş-Şübuhat adlı eserinde Kelime-i Tevhidi de kendine göre açıklamış ve kendi yolundan gitmeyen, fikirlerini tasdik etmeyen bütün Müslümanları kafir ilan etmiştir. Özellikle Peygambere tevessül ve kabir ziyaretleri hususunda aksini iddia edenlerin katlinin vacip olduğu fetvasını vermiştir. Ehli sünnet alimlerinin bunlara yazdıkları reddiyeleri ve cevaplarla alakalı daha geniş bilgi edinmek isteyenler Tarihi Cevdet Paşanın 7 cildi- Eyüp Sabri Paşanın Tarihi Vehhabiyyun- Hamher İslamı Nasıl Yok Edelim Nehir yay.- Dinde Reformcular ve Din adamının din düşmanlığı H.Hilmi ışık Vehhabiliğin iç yüzü Muhammed Fadlurrasul-Vehbi Zuhayli Mezhepler tarihi –Ahmed Davutoğlu Din tahribcileri – Vehhabiliğe Reddiye Zeyni Dahlan – Sadreddin Yüksel Teymiyecilik ve Vehhabilik adlı eserlere baka bilirler. Bu bilgilerden sonra Hadis inkarcılığını körükleyen oryantalistler ve Müsteşriklerden de birkaç örnek verelim. Ignaz Goldziher (1923) Macar Şarkıyatçısı olan Golddziher 22 Haziran 1850 de (Zigetvar)da doğdu 13 Kasım 1921 de Rotlaufda öldü. Yahudi olan bu şahıs oryantalistlerin en ünlüsü ve saldırgan olanıdır. Sami dilleri üzerine yaptığı araştırmaladn sonra Arap ve İslam araştırmalarına yöneldi Müsteşriklerin şeyhi sayılan bu zat “Muhammedanische Studien” adlı eserinde hadis usulünü kendince tenkide tabi tuttu. Ona göre hadisler İslamın ilk iki asrındaki tecrübelerdir. Dozy(1883) Sünnetin büyük kısmının Sahabe ve tabiinin hafızasında sağlam bir tarzda muhafaza edildiğini kabul etmekle beraber hadislerin çoğunun uydurma olduğunu da beyan etmekten geri kalmamıştır. 1958 tarihinde Mahmud Ebu Reye tarafından neşredilen “Edva ales-sünnetil Muhammediyye” adlı eser sünnet inkarcılığı ve sahabeyi tenkit eden en saldırgan kitaplardandır. Buhari ve Müslim gibi kaynaklarda ki hadisleri tekzip eden sahih hadis kitaplarındaki hadisler “İSRAİLİYAT VE MESİHİYYATLA” doldurulmuştur diyen hadis Alimlerinin koydukları Cerh, Tadil ve Usüle ait bütün temelleri inkar eden bu hususta şahsının çizdiği prensipler dışında hiçbir ilke kabul etmeyen Ebu Reye şöyle diyor: Peygambere nispet edilen hadisler hususun da olgunluğa kavuştum hadislerden dilediğimi alıp dilediğimi terk ediyorum ve böyle yapmakla kendime bir günah da görmüyorum”. (Dr. M.Mustafa Dirasetünfil hadisin-Nebevi 1-2 N.Hatipoğlu Kuranın anlaşılmasında Hadislerin önemi s.28) Çok ilginçtir bu şahısta Ebu Hureyre kanalından gelen muhteşem bir hadis külliyatını yok saymıştır. Bu yine açıkça reddetmiş H.Kırbaşoğlu gibi güvenilirliğinde şüphe var diye ima etmemiş. Rasulullah’ı müdafaa iddiasıyla sünnete karşı çıkanlardan biride çağdaş düşünürlerden Dr.Ahmed Zeki Ebu Şadi dir. “Sevretül İslam” adlı eserimde şöyle diyor: İşte şu İbni Mace, şu Buhari ve bütün hadis ve sünnet kitapları aklın sıhhatini kabul edemeyeceği hadis ve haberlerle doludur. Aynı kitabında hadis Alimlerini tenkit ederken oryantalistleri övüyor. (H.Kırbaşoğluda makalesinin sonlarında aynı yaklaşımı sergiliyor veİbni Mace’yi zayıf addediyor.) Bu arada Hint yarım adasında gelişen sünneti inkar hareketinin tanınmış simalarından Seyyid Ahmed Han (1898)- Çarağ Ali (1895) Ahmeddin el-emristeri (1936) ve perviz sayılabilir. Bunların bir kısmı Kadıyani bir kısmı ise Ehli Kuran diye tanınır ve hepsinin ortak niteliği sünnete karşı olmalarıdır. Hicri 1353-1933’te Mısırda ortaya çıkan İsmail Edhem hadis tarihi hakkında bir kitap yazdı sünnetin uydurma olduğunu şüpheyle karşılanması gerektiğini iddia etti. ( Yukarıda maddeler halinde verdiğim İngiliz ajanın ifadelerin de geçen Kuranı tahrif etmek sünneti tahrif etmek gibi fiiller ve bu hareketlerin yapılacağı, filizleneceği şehir ve Ülke isimleri hep aynıdır.) Oryantalistlerin bu çalışmalarını İslam alemine taşıyan çalışmalar Mısırda başladı bir tıp doktoru olan Tevfik Sıdki(1920) El-Menar dergisinde “İslam sadece Kurandır” başlığı ile iki makale yayınlamıştır. Yazılarında sünnetin tarihselliği iddiasını ön plana çıkarmıştır. Ona göre tek kaynak Kurandır. Sünnetin Rasulün zamanında yazılmadığını onun uydurma olduğunu söylemiştir. Hiçte onun dediği gibi değildir yeri gelmişken bununla alakalı kısa bir bilgi vereyim. |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T İLK YAZILI HADİSLER Ashap Hz. Peygamber den duymuş oldukları herhangi bir sözü veya görmüş oldukları herhangi bir fiili kendi aralarında daima müzakere etmişler ve günlük hayatlarını bu söz ve fiilin ifade ettiği manaya uydurmaya çalışmışlardır. Onların sünnet ve hadise karşı gösterdikleri bu yakın ilgi Kuranın yanında İslam’ın en önemli kaynağı ile ilgili geniş bir külliyatın vücut bulmasında en büyük etken olmuştur. Sahabede Hz. Peygamberden hadis dinlemek ve öğrenmek için bir nevi hırs ve derin bir iştiyak belirmiştir. Buhari tarafından da nakledilen bir Ebu Hureyre hadisinde, hadise karşı duyulan bu iştiyakı çok rahat görebiliriz. Ebu Hureyre Kıyamet günü Hz. Peygamberin şefaatine nail olacak kimseler hakkında ona bir sual sorduğu zaman Hz. Peygamber: diğerlerine nispetle hadise karşı daha fazla hırdın olduğunu bildiğim için bu konuda bana ilk sual soracak olan kimsenin sen olacağını tahmin ediyordum cevabını almıştır.( Buhari1.31 ahmed Müsned 2.373) Peygamber (s.a.v)’in de hadiste ifade ettiği bu hırs ve iştiyak belki bütün sahabeler de vardı: Nitekim Ebu Hureyrenin Abdullah İbn Amr hakkında ki söyledikleri bizim sözümüzü doğrular niteliktedir. Abdullah İbn Amr’in kendisinden daha fazla hadis bildiğini zira onun hadislerini yazdığını kendisinin de yazmadığını açıklamıştır.(Buhari Sahih 1.36) Hz. Peygamber henüz hayatta iken hadislerin düzenli bir şekil de yazılmadığı bir gerçektir. Ama buna rağmen bazı sahabelerin yukarıda da ismi geçen Abdullah İbn Amr gibi yazı bilen ve Hz. Peygamberin vefatından sonra yazı yazmasını öğrenmiş olanlarda hadisleri yazmışlar ve sahifelerde toplamışlardır. Şunu da belirtelim ki İslam’ın ilk dönemlerinde yazı yazmayı ve okumayı bilen sahabe çok azdı ama daha sonraları Peygamberimizin de girişimiyle bu sayı çoğalmıştır. Bedir savaşı esirlerinin okuma yazma öğretme karşılığı serbest bırakılmaları buna güzel bir örnektir. Bunun yanı sıra yazmayı değil de okumayı bilenlerde vardı Hz. Aişe ve Ümmü Seleme annelerimiz buna güzel misaldir. Hz. Peygamber hayatta iken düzenli bir şekilde hadislerinin de yazılmamasının en büyük sebeplerin den biri de gelen Vahiy ile hadislerin bir birine karışmasını engellemek içindir. Bunun yanın da yazı yazmayı iyi bilen sahabelere Peygamberimizin izin verdiği kaynaklar da bildirilir. Hz. Alinin de elinde bir hadis sahifesinin bulunduğunu gelen haberler de görmekteyiz. Hz. Ali bir gün minbere çıkıp şöyleder: “Hiç kimse zannetmesin ki biz kurandan ve şu Sahifeden başka şeylerde okuyoruz.” Buyurarak elinde ki sahifeyi göstermiştir. (Müslim 5.115-Davut sünen 2.275- Ahmed Müsned1.81,102,118,119) Sahifede “esirlerin Salı verilmesi ve bir Müslüman’ın bir kafirden dolayı öldürülemeyeceği” yazılı olduğu da gelen rivayetler arasındadır.(Buhari ilim 39- Tirmizi Diyat 16) Yukarıda da Ebu Hureyrenin benden daha fazla Hadis biliyor dediği Abdullah İbn Amr’ın da hadisleri yazdığını Ebu Hureyre belirtiyor. Enes bin Malik’inde kendisine çok fazla hadis rivayet ediyorsun diyenlere yanın da bulundurduğu sahifeyi çıkarıp “bu Hz. Peygamberden işiterek yazdığım ve sonrada ona okuyup tahsis ettiğim hadislerdir” dediği gelen kaynaklar içinde yer alır. (Hatıb el-Bağdadi Takyidul-ilim s.95-96) Kaynaklarda bunlara benzer başka örnekler de bulunmaktadır. Görüldüğü gibi onların iddia ettiği gibi değil Hz. Peygamber döneminde ve sonrasın da hadisleri yazan sahabeler bulunmaktadır. Ama bu bir Kuranın yazılışı gibi elbette düzenli değildir. Neyse oryantalistlerle alakalı bilgilere kaldığımız yerden devam edelim. Müsteşriklerin Alois Sprenger (1893) ile başlayıp J.Schacht’la (1969) devam eden saldırı süreci sünneti gündemden kaldırma çalışmalarından başka bir şey değildir. Ancak bazı kişiler hala bunları görmezlikten gelmekte sebebi bilinmeyen bir ısrarla bu zararlı fikirleri tekrar etmekte ve kendi orijinal fikirleriymiş gibi sunmaktadırlar. Hal bu ki bu görüşler müsteşriklerin eski fikirlerinden başkası değildir. Mesela bunlardan biri de Fazlurrahmandır. Görüşleri orijinal olmayıp hocası J.Schacht’ın görüşlerinin tekrarıdır. Fazlurrahmanın da eserlerinde hadis inkarcılığı yaptığı ve batılı müsteşriklerin sözlerine katıldığını açıkça gösteren bölümler hayli çoktur. Mesela “Mucizelere gelince Kuranı Kerim bu mucizelerin gerçekliğini daha önceki peygamberler nezdinde kabul etmiş olmakla birlikte Hz. Muhammedin bizzat kendisinin hiçbir mucizesi olmamıştır. Dolayısıyla Allah her ne kadar mucizeler yaratmaya kadir ise de artık modası geçmiş olması sebebiyle mucize olmayacaktır.” Gibi. (İslam geleneğinde Sağlık ve Tıp 51-2) Ayrıca bu Mucizelere inanların da şirk üzere olduklarını Modernitenin İslam Üzerin de Tesiri adlı makalesinde de dile getirmiştir. Görüldüğü gibi açıkça Rasulullahın mucizelerini inkar ediyor bu metinlerin de. Üstelik bu Mucizelere inanları da şirk işliyorlar diye itham ediyor. Nedendir bilinmez buna rağmen hala Fazlurrahman hayranlığı bazı İlahiyatçılar nazarın da geçerliliğini koruyor. Sıradan bir müslümanın bile kabullenemeyeceği bu ve buna benzer sözlerini Fazlurrahman Dini Moderinleştirme adına yapıyor, ve bu söz de Alimler de onun inkarcılığını görmemezlikten geliyor. Saf, cahil Müslümanlar da sırf Fazlurrahmanın adını duymuş belki hiç kitaplarını okumamış olmalarına rağmen bu kervana katılmış gidiyorlar. Eğer kitaplarını okuyup da bunu yapıyorlarsa zaten onlar da bir hadis münkiridir. Öbür türlü Fazlurrahmanın bu görüşlerini Kamil bir mümin kabul edemez. Bu batıl silsileden biride Nazzamdır (835) bunun Ebu Hureyreye saldırıları Hz. Ömeri teravihle ilgili tutumu, Hudeybiye gününde ki tavrı ve benzeri şeylerden dolayı tenkit etmesi, asırlar sonra oryantalistler ve sünnet karşıtları için eşsiz birer malzeme oluşturmuştur. Nazzam’ın kinaye lafızlarla talak vaki olamaz, karısının karnını veya cinsel organını annesininkine benzeterek zıhar yapanın zıharı meydana gelmez, uyku abdesti bozmaz, farz namazları terk eden kılmayan sonra onları kaza edemez tarzında ki bütün görüşleri sonraki yıllarda birçok batıl düşünceye mesned teşkil etmiştir. Kuran bize yeter diyen insanların da zaten başka bir fikir sergilemeyeceği aşikardır. Gördüğünüz gibi Nazzamın atmış olduğu bu sapık fikirler günümüzde bile yandaş bulmakta, özellikle namazların kazasıyla alakalı sözleri fazla rağbet bulmuştur.( Bu mevzu ile alakalı Aliyül Karinin Mevzuatına Abrurrahim fetvası ve Mevizei Haseneye bakaka bilirsiniz.) Unutmamak lazım ki tek başına Kurana amel edilemez Rasulullahın beyanı ve ilave hükümlerini reddetmek akıl karı değildir. Hem Allah (c.c) Rasulün beyanı ve getirdiği emirleri kabul etmemizi istiyorken Kuran bize yeter diyen insanların bu ayetleri okumamış olmamaları mümkün değildir. O halde geriye bir tek seçenek kalıyor Şianın yaptığı gibi Rasulün getirdiği hükümlerden işlerine geleni alıp işlerine gelmeyeni de bu hadis tevatür değil, zayıf veya ahad haber ahad haberse zandır. Allah ise zannın hiçbir şey olduğunu ona uymamamız gerektiğini söylüyor diye iddiada bulunup direkt olarak değilse de dolaylı olarak hadisi inkara kalkışıyorlardır. Hatta bazıları da gelen hadisleri kurana arz edip ona göre davranmak gerektiğini kuran da yoksa bu haber hadis değildir diye kendilerine göre hadis tetkik ekolleri bile geliştirmişler. Bu tür iddialara da kısaca deyinmeden geçemeyeceğim. İddia 1- Ahad Haber zandır ona uyulmaz ve Rasulün beyanını reddetmek. |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T HABERİ AHADIN HUCCET KABULEDİLMESİ 1- Rasulullahın sünnetinin beyan olduğuna dair ayetler: Nisa 65,69,59- Cuma 2- Necm 1,4- Maide 92- Ali İmran 31,32,132- Enfal 1,20,46 – Taha 90- Nur 52,54,56- Muhammed 33- Ahzap 57- Tevbe 61- beyanı kabul etmeyenler bu tür ayetlerin tehdidi altında kalarak ahretlerini yakıyorlar farkında değiller. 2- Haberi Vahidin delil oluşu: haberi ahadla amel edilmesini Kuran, sünnet, akıl ve icmaya dayanarak birkaç örnek vereceğiz. Bilindiği üzere Haberi Vahid tek kişinin haberidir. a) Kurandan Deliller: 1- Bu hususta Buharinin ibadetlerle ilgili bölüme geçmeden önce Tevbe 122 ayetindeki “ onlardan he topluluktan (taifeden) bir gurup dini ilimlerde bilgi elde etmek ve kavimleri döndüklerinde korkutmak için geride kalmalıdır” ayetini delil getirip ayette geçen taife kelimesini bir ve daha yukarısı için kullanıldığını söyler. İbni Abbas, Nehai ve Mücahidden nakledilen de böyledir. Nitekim Rağıbta taife lafzı ile çoğul kastedilir ama tek kişide taifedir ve onunla tekin kastedilmesi de mümkündür der. (Dr.Aşkar Adva s.40) 2- Fasıkın haber getirmesiyle ilgili ayette: fasık olarak tanınan kişi size bir haber getirdiğinde onu araştırın (Hucurat 6) buyurulur. Fasık olarak bilinmeyen kişinin haberinin itibar görmesi gerektiğine bir işarettir. İbn Hacer bu ayetin Haberi Vahidin kabulüne delalet ettiğini söyler. (Dr.Aşkar Adva s.41) 3- Kasas 21 ayetinde Hz. Musa’nın yanına gelip şehrin ileri gelenlerinin aleyhinde karar alındığını ileten kişinin haberini Hz. Musa Hüccet ve kati ilim kabul etmiş ve bunun üzerine bulunduğu şehri terk etmiştir. 4- Kuran-ı Kerimde Yüce Allah Peygamberlerinden bahsederken onların yalancı olmadıkları, kendiliklerinden konuşmadıkları, deli olmasdıkları gibi vasıflarını sayarak onlara ittibayı emretmiştir. Peygamberler her ne kadar melek yoluyla vahye muhatapsa da ümmetlerine iletme bazında ferdirler. Bu da haberi vahidin muteber oluşuna delildir. b) Sünnetten deliller: Peygamberimizin hayatında kendilerinin haberi ahadı hüccet kabul ettiğine dair bir çok örnek vardır. Bunlardan birkaçı şunlardır. 1-Rasulullah (s.a.v) bir seferinde öğle namazını beş rekat olarak kıldı kendisine Zülyedeyn adlı kişi namaz rekatları çoğaltıldı mı? diye sordu. Peygamberimiz neden diye sorunca kendisine beş rekat kıldınız diye cevap verdi. Bunun üzerine peygamberimiz selam vermiş olduktan sonra iki secde yaptı.(Tirmizi salat172-Buhari ezan 69 sehv 4- Müslim Mecid97,98) Rasulullah o sahabenin sözünü kabul etmiştir. Eğer tek kişinin sözü hüccet olmasaydı Rasulullah mescittekilere bu adam doğrumu söylüyor diye araştırmaz mıydı? 2- Bilindiği üzere Hz. Peygamber İslam’ı tebliğ niyetiyle her tarafa elçiler gönderdi. Giden elçiler bir yandan Peygamberimizin mektubunu iletirken bir yandan da gerekli açıklamaları iletiyorlardı. Tek kişi hüccet olmasaydı Rasulullah elçileri tek göndermezdi. 3- Peygamberimizin yanında 20 gün kalan Malik b. Hüveyris ve arkadaşlarını evlerine gönderdiğinde “Ailenize dönün onlara namaz kıldırın, onlara öğretin ve emredin buyurdu buda haberi vahide bir deildir.(Buhari ezan 18) 4- Kıblenin Beytül Makdisten Kabeye döndürüldüğü haberini Medine’nin uzak semtlerindeki mescit cemaatleri anında işitemedi benu seleme Mescidindekiler olayı ikindi namazında işittiler. Cemaat Beytül Makdise doğru namaz kılarken gelen biri Rasulullahın Kabe’ye yöneldiği haberini verdi. Cemaat aynı anda namazın rükusun da yönlerini Kabeye çevirdiler. Benzeri bir olay kuba mescidinde de oldu. Buda gösteriyor ki sahabe tek kişinin haberine itimat ediyor. c) Akli Deliller: Niteliği çok farklı olsada Hz. Peygamber Cebrail tarafından intikali ile Hz. Peygamberin Vahyi sahabeye nakli arasında geçen aşama temel espri itibariyle Vahid kaynaklara dayanmaktadır. Esasen haberi Ahadın hüccet sayılmaması prensibi kabul edilmeseydi aynı istidlalin Vahyin aşamalarında da söz konusu olması gerekirdi ki bu aklen ve naklen mümkün olamaz. O halde Haberi Ahad prensip olarak hüccet kabul edilmelidir. 2- Rasulullah tebliğle yükümlüdür. Kuranda: “Ey Peygamber sana Rabbinden geleni tebliğ et.” Buyurulur.(Maide67) Rasulullah bütün insanlara gönderilmiştir. Eğer haberi ahad makbul olmasaydı Rasulullahın tebliğinin bütün insanlara ulaşması imkansız olacaktı. Zira Rasulullah her insana tek, tek şifahi olarak ulaşamayacaktır. Haberin her aşamada Mütevatir bir sıfatla insanlara ulaşması da böylece imkansız olacaktı. d) İcmadan Deliller: 1- Hz. Osman ebu Saidin bacısının “Kocasının vefatından ötürü iddet bekleyen kadının vefat eden kcasının evinde iddet bekleyeceği” hususunda ki sözünü kabul etmiştir.(İsam Akide s.368- Dr.Aşkar Advas.45) 2- Abdurrahman b. Avfın : Mecusilerden cizyenin alına bileceği ve taun meselesi hakkında ki sözlerine Hz. Ömer itimat etmiştir. 3- Dahhak b. Süfyanın, kadın kocasının diyetine mirasçıdır sözünü Hz. Ömer kabul etmiştir. 4-Amr b. Hazmın (parmakların kopması meselesinde) bütün parmakların diyeti eşittir sözünü Hz. Ömer kabul etmiştir. Netice itibariyle Kuran, sünnet ve ümmetin selef ve haleflerinden ulemanın içtihad ve icması, sened ve metinde sıhhat şatlarını taşıyan Haberi Ahadın makbul ve kabul edilmesi yönündedir. İddia 2- Hadislerin Kurana Arz olunması: sünnetin hüccet olmasını ve kurana ek hüküm koymasını uygun görmeyenler “hadisin kurana arzı ile ilgili rivayetleri delil olarak getirirler. Bu nedenle de hadislerin kurana arzını öngeren bu türden rivayetlerin sened ve metin itibariyle tahlili gerekmektedir. (İsnad ve Metin yönünden hadis nasıl tahlil edilirmiş bu arada H.Kırbaşoğlu da belki öğrenir.) Değişik kanallardan gelen bu rivayetlerde Peygamber (s.a.v) “size herhangi bir hadis ulaştığında onu kuranla karşılaştırınız eğer kurana uygunsa onu alıp onunla amel ediniz. Yok eğer kurana uygun değilse onunla amel etmeyin ve onu reddedin” buyurmuşlardır. Buna göre hadisler ancak Kuranın temas ettiği konulara değindiği ve ek bir hüküm koymadığı zamanlar itibara alınır. Aksi halde hadisler itibara alınmaz manası çıkar. Şimdi sened kritiği itibariyle sıhhatlerine, metinleri benzer olan rivayetlerden bir kaçını ele alarak değinelim. a) Hadislerin Tahrici: 1- Halid b. Kerime ebu Caferden oda Rasulullatan (s.a.v) rivayet ettiğine göre: Rasulullah Yahudileri çağırıp onlara sordu. Yahudiler Rasulullahın sorusu üzerine konuşmaya başladılar taki Hz. İsa!ya yalan uydurdular bunun üzerine Rasulullah minbere çıkıp şöyle buyurdu. Benden sözler yayılacaktır. Size benden ulaşıp Kurana uygum olanları ben demişimdir. Size ulaşıp da Kurana muhalif olanı ise ben demedim.(Suyuti Miftah s.36) Hadisin Ravisi üzerine: Hadisin ravisi Halid b. Ebi Kerime el-İsbehani kufede yaşadı. İbni Hacer onun sadık olmadığına hata ettiğini ve irsalda da bulunduğunu söylüyor. İbni Hacer Takri 1218) Zehebi: ahmed ve Ebu Davud onu sıka saymışlardır. Der.(Zehebi Mizan 1.639) Beyhaki: Halid meçhuldür. Ravilerden Ebu Cafer ise sahabi değildir. Hadis bu nedenle münkati dir. Der[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...](Münkati: İsnat da tabiiye varmadan önceki bir ravinin kendisinden hadis naklettiği şahsı işitmeden ondan rivayetidir. Hadis Usulü Prof.Dr. Talat Koçyiğit s.76) İmam-ı Şafii: hadisleri reddedenler bana Rasulullahın söylediği ifade edilen “Bana sizden ne gelirse onu kurana arz edin ona uyuyorsa ben dedim ona muhalif olanı ise ben demedim” hadisini delil getiriyorlar. Bende onlara şöyle dedim. Bu hadisi hadisine itibar edilecek bir kimse rivayet etmiş değildir. Bu hadis meçhul bir şahıs olan (Halid b. Ebi Kerime)den rivayet edilen münkati bir rivayettir. Biz böyle rivayetleri değerli kıymet ifade eden bir şey olarak kabul etmiyoruz.(Suyuti Miftahs.36) |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T İbni Ömerden rivayet edildiğine göre “Yahudilere Hz.Musa hakkında soruldu. Fazla ve eksik şeyler söylediler. Neticede küfre girdiler. Hristiyanla Hz. İsa hakkında sorulda (aynı şeyi yaptılar) (Rasulullah buyuruyor) Benden hadisler yayılacaktır. Size bir hadisim geldiğinde Allahın kitabını okuyun ve düşünün. Allahın kitabına uygun olanı ben demişimdir. Allahın kitabına uygun olmayanı ben dememişimdir. Acluni hadisle ilgili şöyle der: şeyhimiz ibni Hacer bu Hadisin geldiği bütün senedlerin sözden hali olmadığını (tenkid edildiğini) belirtmiştir. Sağani: benzeri bir hadisin metnini verdikten sonra mevzudur (uydurma) der. Heysemi: hadisi Taberaninin Kebirinde rivayet ettiğini orada Ebu Abdulmelik b. Abdi Rabbih olduğunu ve onun hadislerinin terk edildiğini söyler.(Heysemi Mecmeuz-Zevaid ve Menbeül Fevaid1-10) 2- Metinlerin Tahlili: sened itibariyle muteber kabul edilmeyen “sünnetin Kurana arzı” hadisleri metin itibariyle şu şekilde yorumlanmıştır. Bir an hadislerin sened itibariyle sağlam olduğunu varsaysak bile hadisler den Sünnetin inkarı anlamı çıkmaz. Zira Rasulullahın benden ulaşıp Kurana uygun olanı ben demişimdir. Uygun olmayanı ben dememişimdir. cümlesi Kuranın genel prensibine uygun olan şeklinde anlaşılır. Çünkü Peygamberimizin Kuranın İtikad, ibadet, hudud ve benzeri prensiplerine aykırı hüküm ifade etmesi mümkün değildir. O halde hadis Kuranın prensip ve ruhuna aykırı hüküm anlamında ele alınır. Yani bu anlamda uydurulan hadisler den bahsediyor demektir. İmamı Şafii bu rivayetlere cevap olarak şöyle der: Sünnetin hepsi Allahın kitabının tefsiridir. Allahın kitapta farz kıldıklarını kabul eden herkes, Rasulünün sünnetlerini de kabul eder. Çünkü Allah insanlara Peygamberine itaat etmeyi ve kendi görüşlerinden vazgeçip onun hükmüne dönmeyi farz kılmıştır. Allahın Rasulünün hükmünü kabul eden Allahın hükmünü kabul etmiş olur. Şu halde Allah ve Rasulünden kabul edilen şeylerin sebepleri her ne kadar farklı da olsa Allahın kitabının da ve Rasülünün sünnetinde olanları kabullenmede bunların her birini Allahın emri olarak kabullenmeyi neticelendirir.(Şafi Risale s.33) İmamı Şafii çok zarif bir tarzda Rasulullanın beyanlarının niteliği ne olursa olsun kabul edilmesi gerektiğini ifade ederek bu tür rivayetlerin senedlerinin yanı başında metin itibariyle de mana ifade etmediğini belirtmiş oluyor. Çünkü sünnet beyan olduğuna ve Rasulullah da teşri yetkisine sahip olduğuna göre hadislerde Kuranda olan hükümlerin beyanı olabileceği gibi Kuranda olmayan ek hükümlerde olacaktır. Şatıbi: Hadislerin Kurana arzı ile ilgili rivayetlere çok daha farklı bir boyut getiriyor. Ona göre bu rivayetleri zendika ve hariciler tarafından uydurulduğuna dair kanatları serdediyor. Şatıbi hadislerin metin itibariyle Rasulullahtan duyulmasının mümkün olmadığını hadisler üzerinde uzman olan kişilerin bu rivayetler deki lafızların Rasulullaha ait olmasının mümkün olmadığını söylediklerini de nakleder (Şatıbi Muvafakat 4.1920) Şatıbinin diğer yorumu da şudur: Hadis Kurana uygun olduğunda ve muarız olmadığında itibar edilir( Şatıbi a.g.e.4.33) “ Muarız olmadığında” ifadesi son derece manidardır zira burada sünnetin Kurana getireceği bütün beyan, tefsir, tevil ve ek hükümler kabul edilmiş olmaktadır. Kurtubi: Hadislerin Kurana arzı ile ilgili hadisler için net ifadeler kullanır. Esasen tek olan ama değişik varyantları olan hadis için “ bu hadis batıl bir hadistir ve aslıda yoktur.” Der. (Kurtubi Tefsilu Kurtubi 1.VIII) Özet olarak tahlillerden anlaşılan Hadislerin Kurana arzı hadisi sened itibariyle sahih olmadığı gibi, metin itibariyle de Hz. Peygamberin söylemeyeceği anlamlar yüküdür. Çünkü bu uydurma hadis temelinde Rasulullahın misyonunu, sünnetinin Kurana beyan olduğunu ve Peygamberin Kuranı beyan etmek için gönderildiği hakikatlarını inkar etmiş oluyor. Peygamber (s.a.v)’in ise böyle bir şey demeyeceği açıktır. öğleyse Şatıbinin de söylediği gibi bu hadis bazı gurupların değişik menfaatler için uydurdukları bir hadistir ve Kuranın temeline de aykırıdır. Bu uydurma hadis Hz. Peygamberi ve onun sünnetini devreden çıkarmaya, Kuranı beyansız bırakmaya yönelik bir faaliyettir. Nitekim çağımızda da görülen “Kuran İslamı” iddiası böyle bir hareketin devamıdır. Yaşar Nuri Öztürk gibi bazı ilahiyatçıların bu tür fikirlerin başını çektiği görülür. Yaşar Nurinin de Kuranda ki İslam adlı eserinde hadis inkarcısı ve oryantalist olan yukarıda bahsettiğimiz Ebu Reyyenin eserlerinden ve fikirlerin den alıntı yaptığı görülür. Buraya kadar verdiğimiz bilgiler ışığında bu konunun hiç de hafife alınacak bir tarafı yoktur. Hadis inkarcılığı dün de vardı bu gün de, bize düşen akıllı bir mümin davranışı sergilemek ve bize dinimizin hangi konusu olursa olsun bir şeyler söyleyen, yazan insanları ve yazdıkları şeyleri iyi tahlil edip o konuyla ilgili iyice bilgi edinip, kasıt ve gayelerini anlamadan inanmamaktır. Yoksa falanca hoca şöyle diyor filancası böyle diyor diyerek o konuyu araştırmamak ve ona öyle inanmak bize, imanımıza zarardan başka bir şey getirmez bunu asla unutmayın! Neyse Hocamızın makalesine kaldığımız yerden devam edelim. Hocamız diyor ki: Konu İslam dan önce Yahudi ve Hristiyan kültüründe mevcut olan Mesihin ikinci dönüşü… 1-CEVAP: Suriye Hristiyanları ve bu bölgeye yakın olan Mısır Hristiyanları gerçeğin farkın da olup itiraf ediyorlar ki Yahudiler Hz. İsa’yı öldürmediler. Bu hususta onlarla aynı noktada birleştik diye Hristiyanlıktan İslama batıl bir hurafe bulaştı demek ilmi dayanağı olmayan zandır. Olaya birde şu noktadan bakın madem öyle: Resmi Hristiyanlığın “apokrif” (Uydurma) ilan ettiği Barnabas İncilinde Kuranın haber verdiği birçok hakikatin yer aldığı biliniyor. Bu durumda onlar Hz. İsa ile ilgili ayetlerin doğruluğunu tasdik. Kuranın da İncil deki ayetleri tasdik ederliliği gerçeği ortaya çıkmaz mı? İkiside özü itibariyle aynı kaynaktan Allahtan değimlidir. İncil de ki ayetleri aşağıya yazıyorum siz de çok net göreceksiniz ki bu ifadeler Kuranın Hz. İsa olayını anlattığı gibidir. Barnabas incilinde çarmıh hadisesi (215-221 Bablar dan özetle) şöyle anlatılır. Askerler Yehudayla birlikte İsanın bulunduğu yere yaklaştıklarında isa çok sayıda kişinin yaklaştıklarını işitip korkuyla geri çekildi ve on bir (Havari) uyumakta idiler. O zaman kuluna gelen tehlikeyi gören Allah, elçileri Cebrail, Mikail, İsrafilve Uriele (Azrail) isayı dünyadan almalarını emretti. Kutsal melekler gelip İsa’yı güneye bakan penceredençıkardılar. Onu götürüp üçüncü göğe, daima Allah’ı tesbih ve takdis etmekte olan meleklerin yanına bıraktılar. Yehuda herkesin önünden hızlı, hızlı İsa’nın yukarı alındığı odaya daldı. Ve Şakirtler uyuyorlar. Bunun üzerine mucizeler yaratan Allah yeni bir mucize daha yarattı öyle ki, Yehuda konuşma ve yüz bakımından İsa’ya o şekilde benzetildi ki onun İsa olduğuna inandık. Ve o bizi uyandırdı. Muallimin bulunduğu yeri arıyordu. Bunun üzerine biz hayret ettik ve cevap verdik: Sen İsa Bizim Muallimimizsin bizi unuttun mu? O gülümseyerek dedi. Şimdi benim Yehuda iskoriyot olduğumu bilmeyecek kadar budalalaştınız. Ve o bunu derken askerler içeriye girdiler ellerini Yehudanın üzerine koydular, çünkü o her bakımdan İsa’ya benziyordu. Biz. Yehudanın dediklerini duyup yığınla askeride görünce delirmiş gibi kaçtık. Ve keten beze sarılı olan Yuhanna da uyanıp kaçtı ve askerlerin biri kendisini keten bezden yakalayınca keten bezi bırakıp çıplak olarak kaçtı. Çünkü Allah İsa’nın duasını duymuş ve on bir (havari) korumuştu. Askerler Yehudayı tutup alay ede, ede bağladılar çünkü o gerçekten İsa olduğunu inkar ediyordu. |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Sonra onu suçluları astıkları kalveri dağına götürdüler ve orada daha çok rezil olsun diye çıplak olarak çarmıha gerdiler. Yehuda bağırmaktan başka bir şey yapmadı. Allah suçlunun kurtulup gittiğini ve benim de haksız yere öldürüldüğümü göre, göre beni neden terk ettin. “Kanonik İnciller” de denen resmi İncillerde çarmıha gerilenin Hz. İsa olduğu ve bu ifadeleri onun söylediği nakledilir. Bakınız Markos 15 bab. Matta 27-28 Bablar Luka 23-24 Bablar Yuhanna 17-19 Bablar. Çarmıh anlatıldığı halde yuhanna incilin de bu sözler yer almaz. Barnabas incilinin kilise Hristiyanları tarafından yasaklanıp “apokrif” ilan edilmesinin ardındaki sebep elbette ki Kuranın ifade ettiği gibi Peygamberimizin (s.a.v) gelişini müjdelemesi (mesala bak. 17.Bab) ve Hz. İsa’nın çarmıha gerilmediğini nakletmesinden başka bir şey değildir. Yukarıya aldığımız pasajlarda çarmıh hadisesi Kuran ve sünnete uygun bir şekilde anlatıldığı açıktır. Şu halde bu hususta bir kısım Hristiyanlarla aynı noktada buluşuyor görüntüsü vermeyelim” endişesi veya onlarla aynı beklenti içindeyiz iddiasıyla Kuran ve sünnetin hakikatlarını inkar etmek, zedelemek yada görmezden gelmek bizim imanımıza zarar vermekten başka bir işe yaramaz. Bir de Hocamız makalesinde Barnabas incilinden örneklere yer vermemiş nedense Kanonik İnciller den örnekler vermiş. Ölçü olarak tahrif edilen İncilleri tercih edişi de bize göre kasıtlı bir harekettir. Öbür türlü o da Barnabas incilinden neden örnekler vermemiş düşündürücü. Şunu da hatırlatalım ki biz demiyoruz ki sünnete diğer dinler den kültürler, söylemler girmemiş böyle bir iddia hakikatı saklamak olur. Dine giren bu söylemler ister Yahudi ister Hristiyan kanalından gelsin İsrailiyat adı altında toplanır. Bu bilinen bir şeydir gerek Müfessirler gerekse Hadis alimleri Usul kitapların da bunları dile getirmiş tespit etmiş ve İsrailiyat üzerine müstakil eserler bile hazırlamışlardır. Aslen başka dinlerden İslama girenlerle bu tür haberlerin girdiği açıktır. Ama bu Hocamızın makalesinde sergilemiş olduğu fikirleri gibi bu tür haberlerin özellikle de Hz. İsa ile ilgili haberlerin tamamının İsrailiyata dayandığını göstermez. Bu iddia da bulunmakta aynen İsrailiyat yoktur iddiası gibi hakkı örtmek, saklamak olur. Ehli Kitabın Müslüman olmalarıyla beraber bu tür rivayetlerin islama gireceğini Hz. Peygamber hesap edememiş midir ki Kuranın Ruhuna aykırı olmayan konular da buyurmuş ki: Ehli Kitaptan haber nakledin bunda beis yoktur” (Ebu Davut 2.289) bunun sebebi elbette ki diğer kitapların tamamının tahrif olmadığın dan kaynaklanıyor ve için de doğru haberler bulunduruyor olmasıdır. Yani kısacası bu tür bilgiler den dolayı alimler İsrailiyat haberlerini üç kısma ayırmıştır. Bunlar: a) Sıhhatı bilinip, Kurana muvafık olanlar. Bunlar makbul olan haberlerdir. b) Yalan olduğu bilinip, Kitaba muhalif olanlar ki, bunların rivayeti asla tecviz edilemez. c) Sıhhatini tam olarak bilmediğimiz bu bakımdan ne kabul ve ne de yalanlaya bildiğimiz rivayetlerdir. Bu üçüncü madeye binaen Ebu hureyre kanalıyla gelen rivayette Rasulullah (s.a.v) : Ehli kitabı tasdikte Tekzipte etmeyin, Allah’a ve onun tarafından indirilene inandık deyiniz. Buyurmuştur. (Buhari Sahih 6.25-Ebu Davut 2.286) Daha geniş bilgi için (Bakz. Tefsir Usulü İ.Cerrahoğlu s.245) Yukarıda ki maddelerden de anlaşılacağı üzere bu tür haberleri iyi tahlil edip içerisinde doğrunun da bulunduğu haberi tekzip etmemek lazım. Hz. İsa ile ilgili Haberlerin tamamını İsrailiyata dayandırdığı için Hocamıza tekrar soruyoruz. Hadisler üzerine araştırma yapmış bir insanın bu hakikatları görmemesi mümkün mü? Ve bu hakikatlara rağmen Hocamız bu haberlerin tamamını eleştirmiş içlerinde doğrunun olma ihtimali üzerin de hiç durmamış. İşte bu ilim adamına yakışmayan bir harekettir ve hakikatları saklamaktır. Evet Hocamız tablolarda geçen hadisleri değerlendirirken diyor ki: bu tabloda yer alan toplam 178 rivayetten tekrarlar çıkarıldığında geriye 85 rivayet kalmaktadır. Bunlar içerisinde Mürsel (tabiinin Hz. Peygamber den rivayeti arada sahabe olmadan) olanlarında bulunduğunu burada hatırlatırım. 1-CEVAP: Bir kere tekrarlar çıkarıldığı zaman geriye 85 hadis değil 82 hadis kalır. 2-CEVAP: Bu 82 Hadis içerisinde Mürsel hadis bulunmamaktadır. Hocamızın mürsel diye okuduğu veya kasıtlı olarak söylediği Mevkuf(Senedi Sahabede son bulan rivayettir) hadistir. Yani Hocamız el-Keşmirinin et-Tasrih eserini dikkatle incelememiş maalesef o eseri tekrar gözden geçirmesini tavsiye edriz Kırbaşoğlu, Hz. İsa’nın nüzülünden bahseden 52 kitap içerisinde yer alan 178 hadisle Keşmiri’nin et-Tasrih’inde yer alan hadisleri aded yönünden birbirine karıştırmış. Ebu Ğudde’nin ilave ettikleri de dahil edildiğinde et-Tasrih’te 121 hadis olmasına rağmen, Kırbaşoğlu 178 gibi bir rakamdan bahseder. Böyle bir çalışmada buraya kadar sunduğumuz tutarsızlıklar bu çalışmanın ne kadar gafletle ve başarısız bir çalışma olduğunu sergilemiyor mu? Piyasada maalesef böyle ilahiyatçı kisvesinde çalışmalar yapıp ta hiçbir ilmi dayanağı bulunmayan çalışmalar o kadar çok ki bunların çoğu zanna dayalıdır. Akıllı bir Müslüman’a düşen ise böyle zanna dayalı çalışmalara itibar etmemeleridir. Yukarda tarihten örnekler verdim bu tür yaklaşımlar tarihin her dönemin de olmuştur ve hiçbir zaman muvaffak olamamışlardır. Bunlar toplumun cahilliğinden faydalanarak bu çalışmaları yapıyorlar. Bunların sözlerine inanmakla ve Ehli Sünnetin o eşsiz Alimlerini arkamıza almakla biz zannederiz ki doğru olanı kabul ettik oysa öyle değil cahilliği kabul etmiş oluruz. İsnad tenkidi bölümünde Hocamız diyor ki: Ravilerin güvenilirlikleri açısından bakıldığında konuyla ilgili hadisleri rivayet edenlerin tamamının sika (Güvenilir) olmadıkları görülmektedir. |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T CEVAP: Bu kadar saçma bir iddia olur mu? Kendisinin de dediği gibi geriye 85 (bize göre82) hadis kalıyor bu 85 hadisin ravilerinin hepsi nasıl olurda güvenilir olmaz ilginç. İçlerin de güvenilir olmayanlarda bulunuyor dese neyse. Bu saçma ifadeye izah yapma gereği bile duymuyorum. Hocamız bu çalışmasında iftira atmaktan ve olayları saptırmaktan başka hiçbir şey yapmamış. Bir de utanmadan bilimsel çalışma iddiasın da bulunuyor. Tevatür bölümünde Hocamız Mütevatirin tanımını yaptıktan sonra şöyle diyor: daha önceki tablolar da görüldüğü gibi, konuyla ilgili hadisleri nakletmiş görünen birinci tabakada ki (yani Sahabeler) kaynak ravilerin sayısı otuz üçtür. Bu otuz üç kişinin gerçekten Hz. Peygamber den bu hadisleri işittiklerini varsaysak bile, bu sayı acaba yalan üzere ittifak etmeleri imkansız olan bir kalabalık anlamına gelir mi? CEVAP: Yukarıda da bahsettiğimiz üzere sahabelerin yalan üzerine bırakın birleşmelerini onların ferdi anlamda bile yalan söylemeyecekleri ve Allah’ın onlardan razı olduğu ayetler ile sabitken ve bu naslardan dolayı Alimlerin hepsi onları “udul” (adaletli) vasfına sahiptirler diye ittifak etmişlerken yazar neye dayanarak 33 sahabeyi adaletsizlik ve yalan ile itham ediyor. Allah’tan da utanmıyor. Onların yalan üzere birleşeceklerini ima ediyor. Yukarı da verdiğim ayetler de Tevbe 20-100 gibi Allah onlardan razı olduğunu çok açık bir şekilde söylüyor. Allah’ın Kuran da kınamış olduğu bir vasıf olan yalan eğer sahabe de olsaydı Allah daha onlar hayattayken razı olur mu idi? yazara soruyorum: Bu ayetler onun için hiçbir mana ifade etmiyor mu acaba. Unutmayın ki dinin yarısı bu sahabelerin haberleriyle bize ulaşmıştır. Böyle bir tutum sergilemek o gelen haberlerin de yalan olduğunu akla getirir ki bu Muhal bir şeydir. Kırbaşoğlunun bu sahabelere ithamına rağmen Allah’ın onlardan razı oluşunu bir kenara koyup bu ifadelere bu ayetlerden dolayı karşı çıkacağı yerde hala birilerinin kalkıp ta Kırbaşoğlunun çalışmasını beğenmesi ve ona destek vermesini ne ile izah edeceğiz. Eğer Allah doğru söylüyorsa ki elbette sadakallahül Azimdir. O zaman Hocamızın onlara karşı yorumu iftiradır. Bunun başka da bir izahı olamaz. Kırbaşoğlu’nun birinci tabakada yer alan ravilerin sayı itibarı ile otuz üç olmalarını tevatür için yetersiz görmesine gelince, malumdur ki, tevatür için belirlenen ravi sayısı ictihadidir. Bu durumda şu kadar olmalıdır, aşağısı ya da fazlası tevatürü ihlal eder demek doğru değildir. Asıl olan, ilk üç tabakada (sahabi, tabii, tebe-i tabii) ravilerin yalan üzere ittifak etmelerinin imkansız oluşudur.( Vehbe Zuhayli, Usulu’l-Fıkhi’l-İslami, Beyrut, 1998, I, 452.) Hadislerin mütevatir addedilebilmeleri için ravilerin adedinin ne olacağı, ictihadi bir mesele olduğundan farklı tayinler ortaya çıkmıştır. Bu da dörtten başlar ve sırasıyla, beş, yedi, on, on iki,… olmak üzere yukarıya doğru devam eder. Fakat burada asıl olan ravilerin yalan üzere birleşmelerinin muhal olmasıdır. Ayrıca 33 küçümsenecek bir rakam ise Hocamıza soruyorum: Cibrilin İslamı öğretmesiyle alakalı hadiste islamın temel beş şartın dan ( Şehadet, Namaz, Zekat, Oruç, Hac) bahseden hadiste ki şartlara inanıyor mu? (İslamın temel beş şartının olduğunu biz hadisler den öğreniyoruz. Bu hadis olmasa idi diğer yüzlerce geçen emirleri biz İslamın temel şartı olarak görürdük). Çünkü bu hadisi 8 kişi rivayet etmiş ama Mütevatir olduğun da ittifak olunmuş bir hadistir. Veya Abdestsiz namazın kabul olunmayacağına inanır mı? Bu hadisi de 14 kişi rivayet etmiş. Çünkü Allah’ın Kuran da Namaza kalktığınız da abdest alın emrinden kılacağı namazın kabul olup- olmamasıyla alakalı bilgi geçmez. Bu hadiste Mütevatir kabul edilmiştir. Veya Kabir ahvaliyle alakalı hadisi de kabul etmiyor mu? Bu hadisi de 28 kişi rivayet etmiş. Veya Recm ile ilgili hadisi de kabul etmiyor mu (oryantalistler de buna inanmazlar.) Eğer yazar kabul ediyorsa bu hadisi de 27 kişi rivayet etmiş. Veya hanımıyla ters ilişki de bulunmayı men eden hadisi çünkü ayette Allah tarla olarak kadının kendisini zikretmiş ve nereden istersek oradan tarlaya girmemizi emretmiştir.(bak.Bakara 223) Rasulullah ise bu ayetten kastın Helal olan yerin ön edep yeri olduğu arka taraf olmadığını beyan etmiştir. O zaman Hocamız gibi zihniyette olan insanların bu olayı helal görmeleri gerekir. Yok biz de haram görüyoruz diyorlarsa o zaman onlar da Şianın yaptığı gibi işlerine gelen hadisi kabul edip işlerine gelmeyeni tekfir ediyorlardır. Bunun başka da izahı yoktur. Bunun gibi daha çok örnek var Mütevatir hadisle ilgili.(Konularla alakalı hadisler için Meşhur imam Suyutinin El-Fevaid et-Mütekasire fil ahbar el-Mütevatire adlı eserine baka bilirsiniz) Ama en önemli kısmı Haberi Ahad kanalıyla gelen hadisler. İslam dininin yüz de seksenini teşkil eder. Eğer kişi sayısı önemli ise Hocamız yüzde seksen dini hükümleri kabul etmiyor ve yaşamıyor demektir. Eğer böyle ise dinin yüzde seksenine inanmayan bir insanın dinle ne alakası var ve din hakkında konuşmaya ne hakkı var. Mesela yellenmekten dolayı veya kusmak tan dolayı abdest lazım geldiğine inanıyor mu? Çünkü bu hususta Hadisle sabittir. Kuran da sadece tuvalette ihtiyaç giderildiği zaman abdestin gerekliliği vurgulanır.(Maide 6) Eğer inanıyor ve yapıyorsa bilsin ki bu hadis Ahaddir. Mütevatire inanmayanın buna inanmasını tutarsızlıktan başka nedir. Karar sizin. Gördüğünüz gibi Hocamızın yaklaşımını hadis usulü ilmin den birazcık anlayan insanın bile sergilemeyeceği bir gerçektir. Kaldı ki Hocamız gibi İlahiyatçı bir uzmanın yapmayacağı hatalarla dolu bu çalışma. |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Tevatür meselesinde Ebubekir Sifil hocamızın bir makalesini buraya yazıyorum. NÜZUL-İ İSA (a.s) MESELESİNDE İTİRAZ NOKTALARI-2 Milli Gazete - 8 Ocak 2004 Hz. İsa (a.s)'ın ruh ve bedeniyle göğe kaldırıldığı ve kıyamete yakın yeryüzüne ineceği inancına itiraz edenlerin ileri sürdüğü bir diğer gerekçe, "beklenen kurtarıcı" inancının diğer din ve inanç sistemlerinde de bulunmasıdır. İddiaya göre "nüzul-i İsa (a.s)" inancı, özellikle Yahudilik ve Hristiyanlık'ta bulunan "kurtarıcı Mesih" inancının İslam'a intikal etmiş bir versiyonu olmalıdır. Buna "delil" denemeyeceği açıktır; zira müddeayı tek başına isbatlayıcı özellikte değildir. İlk olarak herhangi bir inanç unsurunun başka din ve inanç sistemlerinde de bulunması, tek başına onun "batıl/asılsız" olduğunu göstermeye yetmez. İkinci olarak da bu inanç unsurunun İslam'a hangi sebeplerle, nasıl ve ne zaman geçtiğinin ortaya konması gerekir. İtiraz sahiplerinin bu noktaya tatminkâr herhangi bir açıklama getiremediği dikkatten kaçmıyor. Bir diğer gerekçe, konuyla ilgili rivayetlerin "tevatür" seviyesine ulaşamayıp, "haber-i vahid" (yahut "birkaç rivayet"!) seviyesinde kaldığı, bu tür haberlerin ise "kesin ilim" değil, "zann" ifade ettiği şeklinde ortaya konmaktadır. (Bu hadisleri nakleden sahabî sayısının 30'lu rakamları bulmasının "tevatür" için yeterli olmadığını söyleyerek "tevatür" olgusu hakkında "serbestçe" kelam edenlere, Sahabe'den kaç kişinin Kur'an'ı baştan sona ezberlediğini, bunlardan kaçının isimlerini ve senetlerini bildiğimizi ve dahi bu hususların zikredildiği senetlerin ve eserlerin "tevatür"ünü isbat edip edemeyeceklerini sormak gerekir...) Burada hemen belirtelim ki "nüzul-i İsa (a.s)" hadislerinin "mütevatir" olduğunu söyleyenler , Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu'nun iddia ettiği gibi (İslâmiyât dergisi, c.3, s. 4, Ekim-2000, 156) bu hadislerin önce "lafzî mütevatir" seviyesinde olduğunu ileri sürüp, bilahare "geri adım atarak" "manevi mütevatir" kategorisinde olduğunu söylemek durumunda kalmış değildir. Bu hadislerin "mütevatir" olduğunu söyleyenler, bu konuda "lafzi tevatür" bulunmadığının pekala farkındadır; zira hadislerin metinleri ortadadır. Onların başından beri kasd ettiği "manevi tevatür"dür ve bir çoğu da bunu açık bir şekilde belirtmişlerdir. (Konuyla ilgilenenler için Prof. Dr. Kırbaşoğlu'nun, "nüzul-i İsa (a.s)" rivayetlerine "hiç rastlanmaz" dediği eserler arasında Abdürrezzâk'ın el-Musannef'inde, başka vesilelerle sevk edilmiş tek tek rivayetler dışında "Bâbu Nüzûli Îsâ b. Meryem Aleyhimesselâm" başlığını taşıyan müstakil bir bölüm (bkz. a.g.e., XI, 399 vd.) bulunduğunu hatırlatmış olalım bu vesileyle.) "Manevi tevatür"ün özelliği, bahse konu edilen rivayetlerin lafızları veya ana temaları farklı olmakla birlikte, hepsinde ortak bir noktanın bulunmasıdır. Hatta bu rivayetlerde dile getirilen başka hususlar arasında zahiren çelişki bulunsa bile bu durum, tevatüre esas teşkil eden "ortak nokta"ya bir halel getirmez. Kaldı ki –02 ve 04 Ekim 2003 tarihli yazılarda da ortaya koymaya çalıştığım gibi– "nüzul-i İsa (a.s)" hadisleri arasında bir "çelişki" bulunduğunu söylemek de mümkün değildir. Bir diğer gerekçe de ("Mehdi inancı"yla birlikte) "nüzul-i İsa (a.s)" inancının kitleleri tembelliğe ve "kurtarıcı bekleme"ye ittiği tesbitidir. Bu tesbitin de itiraza "delil" teşkil etmeyeceği açıktır. Zira herhangi bir doğrunun bazı toplum kesimleri veya bir kısım insanlar tarafından yanlış bir tavra gerekçe yapılmış olması bizatihi o doğrunun doğruluğu için bir nakisa teşkil etmez. Aynı durum, tarih içinde ortaya çıkmış "sahte Mesih"ler vakıası için de geçerlidir. Kaldı ki rivayetler, Hz. İsa (a.s)'ın, Müslümanlar'ın zaten fiili bir hareket içinde bulunduğu bir zaman diliminde ineceğini açık bir şekilde anlatmaktadır. Hocamız diyor ki: Konuyla ilgili Hadisler ilk dönem hadis kaynaklarında hiç yer almaz mesala Hemmam b.münebbihin Sahifesi: |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T CEVAP: Hemmam b. Münebbihin sahifesini bizzat Ebu Hureyre den işitip yazdığı 135 Hadisi ihtiva eder. Bu sahife de geçme ihtimali olmadığını bilmiyor mu ki soruyor. Hem bu sahifede geçseydi inanacakmıydı? Çünkü bu 135 hadisin hepsi Hocamzın güvenilirliğin de şüphe var dediği ebu Hureyre rivayetidir. Demek ki Hocamız bunları kasıtlı soruyor. Bir de madem bu sahifeye bu kadar değer vermiş ise niçin Ahmed b. Hanbelin Müsnedini zayıf kaynak olarak zikrediyor. O bilmiyor mu ki Hemmam b. Münebbihin sahifesi olduğu gibi Müsnedde geçiyor. Demek ki amacı doğruları ortaya koymak değil. Ayrıca İbni Mesudun ve İbni Ömer gibi bazı ravilerin de Müsned de sahifeleri bulunur. Onları neden sormuyor da Hemmam b. Münebbihin sahifesini soruyor. Gelelim İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammedin eserlerin de niçin geçmiyor sorusuna: CEVAP: İmamı Azam onların hocası hem de onlardan önce gelen birisidir. Yukarıda ki sorduğumuz sorunun aynısını burada da soruyoruz. Niçin Hocamız İmamı Azamın beş eserinde bu mevzu var mıdır diye sormuyor da kendilerini hep fıkıh dalına ağırlık vermiş ve eserlerini hep fıkhi mevzular üzerine hazırlayan talebelerini soruyor. Hem bilmiyor mu ki ilk ehli sünnet itikadını ve Ehli sünnet kavramlarını imamı Azam başlatmıştır. Talebelerinin ondan farklı bir itikat taşıyacağını mı sanıyor. Nedeni gayet açık çünkü imamı Azamın bu konuda Hz. İsanın gelmesi haktır, itikadı elzemdir dediğini bildiği için olayı burada da saptırmış.(Fıkhul Ekber s.210) Hocamızın bu iftira ve tutarsız çalışmasın dan sonra gelelim Hz. İsanın Nüzulu ile ilgili bölüme. HZ. İSANIN NUZULÜ Hz. İsanın yeryüzüne tekrar indirilmesi olayı eskiden beri bir takım çevreler tarafından tartışma konusu yapılmış ve türlü bahanelerle inkar edilmiştir. Yukarıda ki örneklerden de anlaşılacağı üzere bu konu kimi zaman Mütevatir haberle bize ulaşmamış, kimi zaman tamamı İsrailiyat kabilinden haberlerden sayılmış, kimi zaman da itikadi değildir zannı ile eleştirilere maruz kalmıştır. Ehli sünnet içerisin de bu tür tartışmalar asla olmamış, bazı çevreler bu tartışmaları Ehli sünnetin içine sokmaya çalışmışlar, ama o güzide Ehli sünnet Alimlerinin aşırı titiz çalışmaları ve onların eleştirilerine güzel reddiyelerle karşılık vermeleri neticesinde fazla muvaffak olamamışlardır. Bizim diğer itikadi mevzular da olduğu gibi bu mevzuda da şüphemiz yoktur. Hz. İsa’nın Nüzulüne dalalet eden ayetler: 1- Hani Allah isaya demişti ki: Ey İsa doğrusu seni ben vefat ettireceğim ve seni kendime yükselteceğim…Ali İmran 55) Altı çizili ayetlerin Arapça karşılığı incelendiğinde Hz. İsa’nın bildiğimiz manada ölmediğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu ayetler de geçen ve Türkçe mealler de öldürme veya vefat ettirme olarak geçen kelime Arapça “Teveffa” kökünden türemiştir ve manası da canın geçici olarak alınması anlamına gelir. Allah bu gerçeği bize Zümer 42 de şöyle buyurur: Allah ölecekleri (Mevt) zaman canlarını alır(Teveffa) ölmeyeni de uykusunda (canını alır) Böylece kendisi hakkın da ölüm kararı verilmiş olanı tutar öbürünü ise adı konulmuş bir ecele kadar Salı verir. Şüphesiz bun da düşünen bir kavim için ayetler vardır”. Aynı kelimenin geçtiği diğer ayet ise Enam 60 dır. Allah bu ayetler de uyku halini ölüme benzetmiştir. Bu ayetler de Ali İmran 55 ayetin de olduğu gibi Allah “Teveffa” kelimesini kullanmıştır. İnsanın uyku hali ölüm olmadığına göre nedir. Demek ki Hz. İsa’nın da uykudakine benzer bir şekil de canının alındığı ve Allah’ın katına yükseltildiği ortaya çıkar. Eğer Hadislerde de varit olduğu üzere tekrar gelmeyecekse neden anladığımız bir şekilde ölüm gerçekleşmedi. Bu olay Nuh Suresi ayet 17,18 de bildirilen insanların topraktan yaratılıp tekrar toprağa girip ve kıyamette tekrar diriltileceğin den bahseden hakikata ters değilmidir. Oysa Allah’ın ayetler de bahsettiği olay Sünnetullah tandır. Ayrıca devamlı gök yüzün de kalacaksa kıyamette tekrar topraktan dirileceğimize dair o kadar çok ayet var ki mesala (Rum19) Hz. İsa tekrar gelmeyecekse Nasıl diriltilecek ve bu ayete de ters deyimlidir? Yoksa Allah’ın Kitabın da Haşa tutarsızlık ve tezatmı var. Bunu nasıl izah edeceğiz. 2- yukarıda ki ayeti kerime de Ali İmran 55’te : Sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. ifadesi de dikkat çekicidir. Hz. İsa’ya gerçekten tabi olan bir guruptan bahsedilmektedir. Peki kimdir bunlar Hz. İsa hayatta iken ona uyanların sayısı çok azdı ve onun dünya dan ayrılmasından sonra hızla dejenerasyon başladı. Ayrıca Havariler olarak tanınan insanlar ciddi bir baskı altında yaşamak zorundaydılar. Sonraki iki yüz yıl boyunca da Hz. İsa’ya iman edenler aynı baskılara maruz kaldılar. Bunlar bilinen şeylerdir. Bu durum da geçmişte yaşayan Hristiyanların inkar edenlere üstün geldikleri söylenemez. Şu halde: sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim ifadesi kıyamete yakın geleceğini ve ayette anlatılan üstünlüğün o zaman olacağına işaret etmiyorsa bu ayet ne zamandan bahsediyor. 3- Nisa 156.158 ayetlerin arkasından Allah 159 ayette şöyle buyurur: Andolsun, Kitap ehlinden ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü oda onların üzerine şahit olacaktır. Bu ayette geçen o zamiri üzerine Kurandır manası verenler vardır. Eğer gramatik olarak ayetlere 157 den itibaren bakarsak o zamirinin hep Hz. İsa ya dalalet ettiği görülür. 157: Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. 158: Allah onu kendine yükseltti. bu ayetler de o zamirinin Hz. İsa ya baktığı görülür. Ayetlerin sıyak ve sıbak açısından bakıldığında 159 da ki o zamirinin de Hz. İsa olduğu görülür. o zamiri kurandır manası verildiğin de diğer ayetlere de aynı manayı vermek gerekir o zaman kuranı astılar ve kuranı kendine yükseltti gibi bir mana çıkar. Eğer sade 159 ayette o zamiri kurana işaret ediyor diyorlarsa o zaman ayette bahsedilen kıyamet günü şahit kuran olmuş olur. Oysa biz kuran da insanın kıyamet günü kendi aleyhine dilinin, ellerinin ve ayaklarının (Nur24-Yasin65) işitme görme duyularının (Fussilet20-23) şahit olacaklarını ama kuranın ise böyle bir şahitliğini kuran ayetlerin de göremiyoruz. Ayetlerin sıyak ve sıbak açısından bakıldığında o zamirinin kurana başka konularla alakalı ayetler de geçtiği de görülür. Mesala Adiyat 6-8- Tekvir19- Tarık13- Neml 77 gibi. 4-Ölümün den önce : ifadesinin yorumu ile ilgili: “kitap ehlinin kendi ölümlerinden önce inanması anlamını taşıdığını söylemek.” Eğer bu yorum doğru ise Hz. İsa’ya kitap ehlinden olan her kişi iman edecektir. (O zamirinin kurana işaret etmediğine dair açıklamayı yukarda zikrettik.) oysa Hz. İsa döneminde bırakın ona iman etmelerini Yahudilerin onu öldürmeye çalıştıkları bir gerçektir. Ayetleri bilgiler doğrultusun da ele alırsak: Birincisi ayette gelecekten bahsedildiği açıktır. Hz. İsa bizim anladığımız şekilde ölmemiş ve Allah katına yükseltilmiştir. Hz. İsa’ya tüm ehli Kitabın imanı söz konusudur. Bu da henüz gerçekleşmemiştir. O halde Hz. İsa’nın Kıyamete yakın gelişi anlaşılır. 5- Ali İmran 45-48 ayetlerin de geçen: Ona Kitabı Hikmeti, Tevratı ve İncili Öğretecek” ibaresidir. İncil den, Tevrat dan başka bir kitabı Allah ona öğreteceğini söylüyor. Bu kitaba Zebur dur diyemeyiz birincisi içerik olarak üçte ikisi ilahiler den oluşmaktadır Ahkam ayetleri çok az bulunur. İkincisi Kitabı Mukaddes içerisin de eski Ahit bölümünde bulunur. Bu kitaplar dan başka yeryüzünde bilinen kuran dan başka kitap var mıdır? Ayrıca Maide 110 ayetin de : Sana Kitabı, Hikmeti, Tevratı ve İncili öğrettim” geçmektedir. Burada ki Kitap kelimesi genelde Mealler de “Yazı yazma” diye manalandırılsa da bu kelime Kuran da 11 ayrı manada zikredilmiştir. Ama en meşhuru Kuran-ı Kerim manasına gelmesidir.(Bakz.El-Mevarid Arapça-Türkçe Lügat) Biz bu kitap kelimesini anlamak amacıyla yine Kurana bakıyoruz. Ali İmran 3 ayetinde : Kitap kelimesi İncil ve Tevratın yanında Kuranı ifade etmek için kullanılmıştır. O halde Hz. İsa’ya öğretilecek Kitabın Kuran olduğu anlaşılır. Kuranı Kerim Hz. İsa’dan 600 sene sonra geldiğine göre Kuranı ne zaman öğrendi. Mantıklı olan Hz. İsa’nın Tekrar geldiğin de ona tabi olacağıdır. 6- Zuhruf 61 ayetinde: “şüphesiz o (İsa) kıyamet saati için bir ilimdir” buyrulur. Bu ayette açıkça o zamirinin Hz. İsa’ya delalet edildiği görülür. Burada ki o zamirine de Kurandır manası verenler olmuştur ama ayetlerin 57’den başlayıp 67 ayetine kadar gramatik olarak bakarsak o zamirinin Hz. İsa ya dalalet ettiği görülür. Zaten bizim bu sözümüzü de Müfessirlerin çoğunluğu destekler. Bu o zamiriyle alakalı İbn Abbas, Ebu Hureyre, İkrime, Katade gibi sahabeler Hz. İsa olarak rivayet etmişlerdir. (Daha geniş bilgi için Tefsirlere müracaat edin.) 7- Ali İmran 59 ayetinde: Allah katında İsanın durumu Ademin durumu gibidir” buyrulur. Müfessirlerin çoğu bu ayette her iki peygamberin Ademin (a.s) anasız ve babasız İsa’nın (a.s) da babasız yaratıldığına dikkat çekmişlerdir. Ama bu ayet Hz. Ademin cennetten yeryüzüne indirilişi gibi Hz. İsa’nın da Kıyamete yakın indirileceğine bir işaret olabilir. Allahu alem Bissevap. Evet görüldüğü gibi hadis inkarcılığı tarih boyunca şekilden şekle girmiş günümüze kadar ulaşmıştır. Ahir zamanın bu fitne ve desiseleri karşısın da Kurana ve Sünneti en iyi şekilde izah eden Ehli sünnet çizgisine daha çok sarılmamız ve Ehli Sünnet itikadını çok iyi okuyup anlamamız gerektiği ortaya bir kez daha çıktı. Yukarı da örneklerde de gördüğünüz üzere bu çerçeveden bakmayanların (Oryantalistlerin) Kuranla iman ile bir alakası yoktur. Okun yaydan fırladığı gibi bu insanlar dinden çıkmışlar peşlerine de cahil Müslümanları katıp götürmeyi ve onların da başını yakmayı hedeflemişlerdir. Bu zaman da bu tür akımlara çok dikkat etmek lazımdır. Tekrar söylüyorum ki İMANIN ASLA ŞAKASI YOKTUR: Okuyanlara faydalı olur ümidi ile Allah sizi ve bizi Ehli Sünnet çizgisinden ayırmasın ve bizi mağfiret etsin Amin. Vesselam Veddua. Haydarı KERRAR ANKARA 2007 |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Esadullah kardeşim size cevabı ben vereyim Mehdi ve İsa hususundaki rivayetlere Hayri Kırbaşoğlu Hocamın tenkidi haklıdır ....Size sunacağım delilleri bir bir okumanızı ve hadis usulüne göre ele almanızı rica edecem .... |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Asırlardan bu güne kadar, tüm din mensupları arasında var olan Mehdiyet ve Mesih inancı, Müslümanlar arasında, Allah Resulü Muhammed (s.a.a) efendimizin soyundan zuhur edecek olan, dini güçlendirecek ve yeryüzüne hakim kılacak şahsiyet olarak bilinmektedir. Deccal ve diğer kıyamet alametleri mehdinin zuhurundan sonra ortaya çıkacak bir görüş olarak savunulmaktadır. Allah katında olan İsa (a.s) tekrar yeryüzüne indirmeye çalışanların belirttiği anlayışa göre,İsa (a.s) Mehdi’den sonra zuhur edecek veya Mehdi ile birlikte Deccali öldürecekler ve İsa (a.s) Mehdinin arkasında namaz kılacaktır. Hadis terminolojisinde Cerh:Hadis rivayet eden ravinin, günahkarlığı, yalancılık, taassup, unutkanlık… Gibi nedenlerden güvenilir kabul edilmeyip, aktardığı rivayetlerin reddedilmesidir. Ta’dil ise: Ravinin güvenirlik vasıflarını taşıdığının ve dolayısı ile aktardıklarının kabul edilmesidir. Ebubekir İskafi nin ‘’Fevaidül-Ahbar’’ isimli eserinde zikrettiği rivayet: İskafi hadisi Malik bin Enes’e, o Muhammed bin münkedir’e, o da Cabir’e dayandırmaktadır. Cabir Şöyle diyor:‘’Mehdi’yi yalanlayan Kafir olmuştur, Deccali ise yalanlayan ise yalan söylemiştir.’’Abartı olarak bunu bilmek bile yetiyor. Çünkü Hadis otoritelerince Ebubekir İskafi, hadis uydurma ile itham edilen biridir. Mesih (İsa)’in ineceği iddiasında bulunup, bunu imani bir esas olarak, delil olarak kaynaklarında sunan İslam alimlerinin, bu tavırlarından vazgeçip hakikatleri açıklamak ve aktarmak ile meşgul olmalıdırlar. Delil olarak şu sözleri her daim meşhurdur. Allah’ın kadiri mutlak olduğu ve isterse ‘’Kun Feyekun’’ emri ile istediği her şeyi yapabileceği hususunda elbette şüphe yoktur. Lakin Allah’ın İsa (a.s) gökten indireceğine dair kesin bir kanıt yoktur. Allah kadiri mutlak olduğu gibi Hakimdir de İsa (a.s) yeniden yeryüzüne inişi ile ilgili ne gibi bir hikmetinin olacağını da izah etmek gerekir? . Bunu izah edemeyenler bu İşi Allah’ın mutlak gücüne havale edip işin içinden çıkmak adına kolaycılığı tercih etmektedirler. Hakikatler apaçık ortada iken halen birileri İsa (a.s) gökten indirmek ile meşgul olmak istiyor ise ben buna, taassupçuluk, kör cehalet ve taklit derim ve zerre kadar da değeri yoktur derim. Bu husuta İcma olduğunu söyleyenlere sözüm şudur. İcma’nın dayanağı hatalar üzere ise ve bu dayanaklar delilleri ile tenkit ediliyor ise Ümmetin bu hususta birleşemeyeceği hakikatini yeniden gözden geçirilmelidir. O zaman Allah: "Ey İsa!" demişti, "Seni ölüme yollayacağım ve Katıma yücelteceğim ve seni hakikati inkara şartlanmış olanlar(ın arasın)dan çekip arındıracağım; sana tabi olanları, Kıyamet Günü, hakikati inkara şartlanmış olanların (kat kat) üstüne çıkaracağım. Sonunda hepiniz Bana döneceksiniz ve aranızda anlaşmazlığa düştüğünüz her konuda Ben hüküm vereceğim." (A’li İmran-55) Ben onlara (söylememi) emrettiğin şeyden başkasını söylemedim: 'Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz (olan) Allaha kulluk edin (dedim). Ve onların arasında yaşadığım sürece yaptıklarına şahitlik ettim: Ama Sen bana ölümü verdikten sonra onların koruyucusu yalnız Sen oldun: Zaten Sen her şeye şahitsin. (Maide-117) Teveffeyteni: Ayeti kerimesini Kuran Gramerine göre ele aldığımızda: Kur’an’da 44 hal ve Hal Anlamları ile birlikte 88 yerde geçer . (Tevbe-111) Daha iyi ifa eden Necm-41 Tam, Tam Tamına Necm-37 Tam yerine getirmek Nur-39 Tamamen halletmek, güzelce (hesabını) görmek Hud-15 ve 111 Nisa 173 Nur 25 Fatır 30 Ahkaf 19 A’li İmran 25 Zümer 70 ayetlerde Tamamen eda etmek, tam vermekA’li İmran 185 (Tam olarak almak) Bakara 40 (İktiza ettiği şekilde tama olarak) Yerine getirmek Yusuf-59 Eksiksiz yapmak ve daha birçok ayeti kerimede Ruhunu kabzetmek, öldürmek, vefat ettirmek, yeryüzü hayatına son verip göğe çıkarmak gibi anlamlarında kullanılan. Ayeti kerimenin hakikatine rağmen İsa (a.s) Ruhunun kabzedilmediğini, vefat ettirilmediğini iddia etmek Kuran ayetlerin terstir ve geçersizdir. (İsa'ya gelince,) o sadece (bir insandır) kendisini (peygamberlikle) onurlandırdığımız ve İsrail oğulları için örnek kıldığımız bir kul(umuz).Ve eğer isteseydik, (siz ey meleklere tapanlar,) sizi yeryüzünde birbiri ardından gelen melekler yapardık!Bakın, bu (ilahi kelam) Son Saati(n geleceğini) bildiren bir araçtır; o halde (Son Saat) hakkında hiçbir şüpheye kapılmayın ve Bana uyun; dosdoğru yol (yalnız) budur.(Zuhruf-59-60-61) İsa (a.s) geleceğini bu ayetlere dayandıranlar, Ayetlerdeki manayı kendi nefsani istekleri doğrultusunda yorumlamaktadırlar.Allah Resulü Muhammed (s.a.a) efendimiz ile Peygamberlik son bulmuştur. Kendisinden sonra hiçbir şekilde başka birinin gelmeyeceği hakikatine rağmen,İsa (a.s) gökten indirmek yanlıştır. Çünkü İsa (a.s) Eğer peygamber olarak gelmeyecek ise o zaman bana onun Peygamberliğinin alındığına dair bir delil getirebilirmisiniz.Getiremezler çünkü kimsenin peygamberliği verildikten sonra kendisinden alınmamıştır. Tevrat izahatlarında Mesih hakkında söylenenler:Ve onun zevki Rab korkusunda olacak Ve gözlerinin gördüğüne göre hükmetmeyecek ve kulaklarının işittiğine göre karar vermeyecek; fakat fakirlere adaletle hükmedecek ve memleketin hakirleri için doğrulukla karar verecek... (İşaya, 11: 3-4) Deccal’ın İsa (a.s) tarafından öldürülmesinden sonra Tevhid inancının hakimiyetine dair. Tevrat'ta bu dönemin diğer özelliklerini anlatan birçok benzetmeler yapılmıştır: "Ve kurt kuzu ile beraber oturacak ve kaplan oğlakla beraber yatacak ve buzağı ve genç aslan ve besili sığır bir arada olacak ve onları küçük bir çocuk güdecek. Ve inekle ayı otlanacak; onların yavruları birlikte yatacak ve aslan sığır gibi saman yiyecek. Ve emzikteki çocuk karayılanın deliği üzerinde oynayacak ve sütten kesilmiş çocuk elini engerek kovuğu üzerine koyacak. Bütün mukaddes dağımda zarar vermeyecekler ve helak etmeyecekler; çünkü sular denizi nasıl kaplıyorsa, dünya da Rab bilgisi ile dolu olacak." (İşaya, 11: 6-9) Bu örneklemeleri hadis olarak rivayet edilen sözler ile karşılaştırdığımızda bire bir aynı şeyler söylenmekte. Bu tür rivayetlerin asli kaynaklarının Allah resulü olmadığı ve Tevrat ve incilden alındığını anlamaktayız. Bu tür rivayetlerin ‘’Ka’bu’l Ahbar’’ tarafından rivayet edilerek İslam inançları arasına girdiği. Müslüman geçmişe takılmayan ve gelecek olaylar ile oyalanmayan bir şahsiyet olma adına, kendini ütopyalardan arındırmalıdır. Mehdi ve Mesihçilik ütopyaları, her daim Müslümanların izzetli duruşlarını sergileme adına, bir kurtarıcı bekleme politikası ile engellenmeye ve yozlaştırılmaya çalışılmıştır. Bunun en bariz örneği mehdi ve Mesih beklentisi adı altında, İslam inancı içerisine dayatılmaya çalışılan hayallerden ibaret olan senaryolardır. Deccal kelime anlamı ile baktığımızda Ahir zaman’da farklı inançlara göre Mesih ve Mehdi denen olguların ikinci kez yeryüzüne intikal etmesinden önce vukuu bulacak olan Zulüm Sömürü Katliam vb olayların yaygınlaşmasını sağlayacak olan Beşeri güce verilen isimdir. İslam dinine en büyük zararı veren sahış olarak anlayabileceğimiz zat 1900- 2000’li yıllar arasında Zuhur etmiştir. Ümmeti Muhammed arasına serpmiş olduğu Nifak tohumları halen izini sürdürmektedir! Deccal, ahir zamanda farklı inançlara göre Mesih'in veya Mehdi'nin ikinci kez yeryüzüne gelmesinden önce insanlığı kötülüğe ve imansızlığa yönelteceğine inanılan hükümdar. Hadislere göre: Deccal kıyamete yakın bir zamanda gelmesine inanılan Mesih'in dünyaya zuhurundan önce insanları kötü yola ve imansızlığa çağıran, tüm fitnelere verilen isimdir. Sonra Mehdi Deccal'ı aramaya koyulur. Rivayete göre Mehdi Mesihle beraber Deccali yenecek kişidir. Mehdi Deccal'ın yanına varır. Deccal ona kendisine iman etmesini söyler. Fakat Mehdi kabul etmez. Deccal dev bir kılıçla mehdiyi ortadan ikiye keser ve iki parçasını çok uzak ayrı iki noktaya gönderir. Sonra bu parçaları çağırır ve birleştirir ve tekrar iman edip etmediğini sorar. Mehdi gene iman etmez bu sefer Deccal Mehdi'yi boğazlamak ister ama Allah’u Teala mehdinin boğazına bakırdan çok sert bir halka koyar ve Deccal onu boğamaz. Sonra İsa Şam'daki Ümeyye Camii'nin minaresine iner ve daha sonra deccalı yener ve insanlığı İslama davet görevine başlar. Eski Ahit ve Yeni Ahit'de benzer bir varlıktan bahsedilmektedir: Şimdi bu bilgilere KURAN gözü ile bakalım : Allah’ın İslamında Mehdi diye bir inanç yoktur. Şia Kendi İmamlarından yaşayıp kaybolduğuna inandığı ‘’Sahibuzzaman’’ olarak nitelediği kişiye, Mehdi İsmini verir ve Şia şu an hali hazırda ‘’MEHDİ’’ ordusu diye bir orduyu hazır bekletmektedir. Sünni vb diğer kesimler de aynı şekilde Mehdiyet İnancını benimserler, hatta Her Cemaat her Tarikat ve Her Üstada tabii olanlar Kendi Tabii oldukları kişileri ‘’MEHDİ’’ ilan etmekten çekinmezler örneklerini vermek istemem çünkü bu iş belli bir kesimde değil.İslamın içine bilinçli olarak sokulmuş olan bir UYUŞTURMA/BEKLETME ve gayretleri kırma politikasıdır. Kurana ilişemeyen kesimler, Müslümanların her zaman rehavete kapılmalarını sağlama adına, KURTARICI bekleme politikalarını yaymışlardır. Kısa ve Öz bir cevap vermek gerekir ise MEHDİYET ve MESİH inancı diğer tahrif olmuş dini kaynaklarında ve mensuplarında da mevcuttur. ‘’KURAN’’ inancına göre Mehdi denen bir olgu yoktur. Hurafe ve zulümlerin yaygınlaştığı bir dönem neticesinde, birer umut olarak kurtarıcı bekleme anlayışının uydurmalarından başka bir şey değildir. Çünkü 1400 yıl önce Allah tarafından Hatemül Enbiya’nın Zuhuru ile Nasıl tüm İnsanlık esas duruşa geçip teslim olmamış ve kendi inançlarından kopmamış iseler. Günümüzde, Mehdi ile Dünyanın Adaletle dolacağını iddia edenler, Mehdiyi Allah Resulünün üstünde gördüklerinin farkına varmalıdırlar. Çünkü O Mümtaz Rehber Canlı Kuran Örneği Olan, Allah Resulünün (MUHAMMED) (s.a.a)’in Tebliğ esası önce yaşa sonra anlat idi.Bu kadar üstün bir mevkie sahip iken, çektiği çile, ızdırab, zulümlere karşı insanların çoğunluğu Hakk dine İslama girmemiş iken. Bir ‘’MEHDİ ve MESİH’’ inancı ile Her Tarafın Adaletle dolacağını iddia etmek, Mehdi denen yanlış inancı Allah Resulünün üstünde görmek olur. Hurafe ve Bidatlerin kökeni, her zaman İslam’ın özüne zarar veremeyen, Kur’an’a ilişemeyen kesimler tarafından, İslam’ın içine serpiştirilerek insanları uyuşturma ve kurtarıcı bekleme siyasetleri ile Halis Dinden uzaklaştırmaktır. Allah bizleri Hakk Din olan İslam’dan, Kuran ve Peygamber örnekliğinden esinlenerek yaşayanlardan eylesin. MEVLÜT HÖNÜL MALAZGİRT [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Konuyu iyce okuyun inşaallah kardeşim siz zaten hazırda olanları dökmüşsünüz Allah razı olsun ama hemen okumadan ben doğruyu hemen yazayım demek le olurmu? Bu kadar kısa sürede nasıl okudunuz bu kadar yazıyı ? Bakın delilleri ve açıklamalrı ile yazılmış bir reddiye emeğe saygı duymak lazım, ben sizin yazdıklarınızı baştan sona okuyorum... Yani sizi Allah için sevdim hakkı savunan herkes başüstüne ama haklı olan hep siz olursanız ve palaşımlarımız sadece başlığından ele alınırsa üzülürüz... Ben Allah a c.c. kulluk etmeye çalışan ve Resulünün s.a.v yolunda gayret gösteren aciz bir kulum eğer hak olan buysa neden kaale alınmıyorum ? Amacım fitne değil zaten sizin yaklaşımınızında ve mütevaziliğinizinde övülesi olduğu aşikar inşaallah konuyu okuyun kardeşim ... vesselam veddua |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Esadullah kardeşim sunmuş olduğunuz ayetleri inşallah sarf nahiv usulü ile ele alacam ve sizin tenkidinize bende reddiye ile cevap yazacam bu konuda Hamdolsun binlerce kez temel kaynağım Kuran ve Canlı Örneği Allah Resulü Muhammed'dir (s.a.a) konuyu lütfen tüm delilleri ile hak ile batılı birbirinden ayırd edene kadar devam ettirelim... |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Esadullah kardeşim sunmuş olduğum deliller kendi şahsıma ait araştırmamdır hazıra konma anlayışım yoktur bakın dikkat ederseniz sonraki mesajımda açıklamamı yaptım inşallah hayırlısı olur temennisi ile ... |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Alıntı:
Ben Allah c.c ile kendini bir gören ve peygamberin Emrini çiğneyen bir yerde barınamam eğer tasavvuf böyle olsaydı çoktan dönmüştüm sırtımı yani siz Allah c.c. diyorsunuz bende Allah c.c. diyorum kardeşim, Rahman anlayış ve değerinizden dolayı razı olsun... vesselam veddua |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T esadullah abi yazının mehti (as) çıkışına dair hani bu yüzyılda çıkmadı diyo alimler bu konuda bi bilgin varmı?bide bi peygamber hz zülkarneyn olması lazım onun kavmine yecüc mecüc adında bi topluluk bulaşmış tarlalarını bütün herşeyi yiyip bitiriyomuş bunu hz zülkarneyn e şikayet edince oda onları bi dagın arasına hapsetmiş onlar şuan o dagın arasında saklımıymış ne kıamete yakın kıyamet alameti olarak ortaya çıkacakmışlar bi sohbette bahsedilmişti bu konu hakkında bilgin varmı abim? yazınızı tam okuyamadım ama şuan kaldıgım yerden devam ediyorum inşallah sordugum sorulara cevap yazında varsa lütfen mazur gör |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Alıntı:
Estafirullah ben sizin daha evvel yazmış olduğunuz kastı ile o şekilde yazdım sizin ilminiz zaten kelimelerinizde saklı ... vesselam |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Deliller elbette sunulmuş buna itirazım yok...Sizin delil olarak sunmuş olduğunuz ayeti kerimeleri Kuran bütünlüğü ile ele alıp konuda sunacam ayrıştığımız nokta Kur'anın ayetlerini açıklayanlar kime neye göre açıklamışlar arapçasından bakarım meallere çok fazla itibar etmem yanlış anlaşılmasın elbette mealler gereklidir faydalıdır lakin kendi namıma arapçasından faydalanır ve manasını İslam tarihinde herkesin otorite kabul ettiği alimlerin yorumundan Kuran ayetlerinin birbirini tefsir eder anlayışı ile alırım ve neticeye varırım kardeş hayırlısı olsun sabredelim reddiyenizde haklı olup olmadığınız çalışma neticesinde belli olacaktır Allah hepimizi halis din anlayışına yöneltsin yaşamamızı nasip etsin.... |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Alıntı:
Mehdi gelse ne gelmese ne kardeşim Kişi kendini o güne hazırlamadıktan sonra kişi Allaha c.c. kulluk ve Resule s.a.v itaatinde eksik olduktan sonra Mehdi değil mehdiler gelse ne olur? Mehdinin bir misyonu var işi odur gelir yapar görevini , kul kendi görevini yapmalıdır. Biz Mehdinin geleceğine iman ederiz ama Mehdi gelince nasılsa kurtulacaz diyerek yan gelip yatmayız Allahın c.c. emirleri ve Resulün s.a.v emirleri bellidir.Bunları yapmayan bir kişiy Ne Mehdi kurtarır nede başkası... Dediğim gibi bu saydıklarına biz iman ederiz Ehli Sünnet olarak ama yapmamız gereken neyse onu yaparız inşaallah güzel kalpli kardeşim... vesselam veddua velmahabbe |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Esadullah kardeşimden ricam hocamız dediğiniz zatın ismini alabilirmiyim Muhammed Bin Abdulvehhab ve Ebu Reyye hakkındaki görüşler mesnetsizdir bunu söyliyim öncelikle Sünnet hususunda sizinle aynı fikirde değilim bu hususta aylarca yapmış olduğum çalışmalarım mevcut sırasıyla işleyeceğiz inşaAllah... |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Alıntı:
Allah c.c. Nefsini koruyan ve Temizleyen ve Muttakiler arasına giren sonrasında Nefsi Radiye ve Mardiyye safhasını aşıp, Salihlerden olup ta Cennete Gir nidaısna mazhar olanlardan eylesin ...amin amin amin ya Mucib ya Muin vesselam |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Ve (bilin ki) göklerin ve yerin bilinmeyen gerçekleri (yalnızca) Allah'a aittir. Ve o Son Saat'in gelip çatması ancak bir göz kırpması kadar yahut bundan da kısa (bir an içinde) olup bitecektir. Çünkü şüphe yok, Allah'ın her şeye gücü yeter. (Nahl-77) Kur’an Gerçeklerine Sünnetullah’a aykırı düşen Allah’tan başkasının bilemeyeceği Gaybi haberler uydurmadır Aksini iddia eden varsa Kur’an’a Muhalefet etmiş olur. Aşırı yüceltme ve yerme tahriftir, Hissiyatın aklın önüne geçmesi sayesinde değil Mehdiyet inancı Allah Resulü Muhammed (s.a.a) bile bu aşırı rivayetlerden pay almıştır. Allah Resulü yaşadığı alemden öte göklerden indirmeyen ve hayat ile bağını kesen rivayetler asla Allah Resulünün yaşamına uymayan uydurmalardır. Çünkü onu yaşam biçim Kur’an’ın ta kendisi idi Kur’an ile anladı yaşadı anlattı. Allah’ın islamına göre Üstünlük ancak ve ancak Takva iledir, Akrabalık soy bu hususta etken değildir. İmam Ali, Hasan, Hüseyin, Zeynep, Fatıma, Aliyyul Ekber, Caferi sadık (a.s) vb Bunlar Bütün Müminlerin baş tacıdır hiçbir Mü’min bunlar hakkında yanlış düşünmemiştir. Bunların üstünlüğü ve sevilmeleri Peygamber soyundan olmak değil bilakis Üstün ahlak iman inanç takva ve Adalet ehli olmalarından ötürüdür. Emevi ve Abbasilerin zulüm ve baskılarının had safhaya ulaştığı zaman dilimi içerisinde başka din ve kültürlerden Müslüman olmuş/olmamış kimseler kendi inançlarında varolan anlayışlarını Hadis adı altında İslam’ın kaynakları arasına sızdırmışlardır. Eğer akrabalık bağının Allah katında kurtarıcı bir özelliği olmuş olsa idi Bütün herkesin kurtuluşa ermesi gerekirdi Şöyle ki Hepimiz Âdemoğullarıyız ve bu anlayışa göre herkesin peygamber çocuğu torunu ve soyu olması lazım gelirdi. Lakin bu husus Allah nezdinde ancak Takva ile değerlendirilmektedir. Kur’an’da İmamet Önderlik/Rehberlik/Yöneticilik soy bağı ile değildir. Bütün Müminlerin ortak görüşü ‘’ŞURA’’ iledir Kur’an soy bağını değil Şurayı emretmektedir. Şura neticesinde Ehil olan İmameti yüklenir Kur’ani prensiplere uygun olanı yapar. Kıyamete yakın iddia edilen gelecek olan Mehdi gelse ne değişecek? Bu güne kadar o kadar Mümtaz Alim mücahid ve şahidler geldi geçti ne değişti? Biz kendimizi değiştirmedikçe kim neyi değiştirebilir... 1400 yıldır İnsanları hidayete Rabbe çağıran İlahi kelam kişinin kendisi yönelmedikçe yöneltme imkanına sahip olmadığı, Biz ona yönelmedikçe Dinimize İmanımıza Hayatımıza aktaracağımız fiilleri ondan öğrenip uygulamadıkça Hurafe İnanç ve Kültürlerin etkisinden kurtulamayız buda bizleri Yahudileşmeye gün geçtikçe götürmekte! "İbni Mace'de yer alan "siyah bayraklı bir ordunun Horasan'dan zuhur ettiği zaman, kar üzerinde emekleyerek dahi olsa o orduya iltihak edilmesi gerektiği, zira onun içinde Halife Mehdi'nin olduğunu" ifade eden rivayet için Hadis alimi Veki" Hadis olarak bir değeri yoktur" derken Zehebi ise "Bu sahih değildir" demiştir. Mehdi'nin doğudan ve Horasan'dan zuhur edeceğine dair rivayetler Horasan isyanın lideri Ebu Müslim'in komutasındaki siyah bayraklı ordunun gerçekleştirdiği hareketi teşvik ve tasvir etmek Ona zemin hazırlamak için uydurulduğu görülüyor. İbni Kesir de " Siyah bayraklı ordu" rivayetlerindeki dikkat çeken bir nokta da "kar üzerinde emekleyerek dahi olsa" ifadesidir. Halbuki sıcak Arap yarımadasında kar üzerinde emeklemek tabiri kolay anlaşılacak bir tabir değildir. "Mehdinin zuhur ettiği zaman Şam'dan üzerine bir ordu gönderilmesi, bu ordunun Beyda mevkiinde batması ile ilgili rivayetler Abdullah bin Zübeyrin hilafeti sırasında uydurulmuştur. Çünkü zalim Mervan'ın komutanı Haccac bin Yusuf Kabe üzerine yürümüş ve Mekke'yi kuşatmıştı. "İsmi ismime, babasının ismi babamın ismine uyan biri çıkmadıkça ve Araba hükmetmedikçe " gibi rivayetler de Nefsüz Zekiyye lakabıyla maruf ve Abbasi meliki Ebu Cafer Mansur'a karşı Medine'de kıyam eden Muhammed bin Abdullah için tertip edilmiş ve ona zemin oluşturmak amaçlı uydurmalardır... Halife Osman’dan sonra ortaya çıkan çeşitli fırkalar, fikirlerin yayabilmek için iki kaynağa başvurdular: Kur'an’i Kerim ve hadisler... Kur'an’i Kerim'i kendi fikirleri doğrultusunda tevil etmek; görüşlerini destekleyen hadisleri yaymak; görüşlerine uymayan hadisleri zoraki tevil etmek Nihayet fikirlerine uygun hadis yoksa uydurmak... Tevbe etmiş bir ihtiyar haricinin şu sözü bunu gösterir: "Dininizi kimlerden aldığınıza dikkat edin, çünkü biz bir şey istedik mi onu hadis şekline koyuverirdik (Mevzuat, 1/38 Beykuniyye, 172) Yine Ebu Nuaym, Abdullah İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Başında ben, sonunda Meryem oğlu İsa ve ortasında ise Mehdi olan bir ümmet helak olmaz.” Bu hadisler, senetleri itibariyle zayıflık ve gariplikler içerisinde birbirlerini desteklemek amacı ile uydurulmuşturlar. Mehdi, Hz. Ali'nin oğlu Hasan'dan değil de, Hüseyin'in neslinden olan Muhammed İbnü'l Hasan el-Askeri el-Muntazar (beklenen)dir. Her yerde hazır, gözlerden uzak, (Hz. Musa'nın) asa(sın)a sahip olup "ve yehtimu'l fezadır. Beş yüz yıl kadar önce küçük bir çocuk iken Samerra'daki evinin bodrumuna girip bundan sonra hiçbir göz onu görmemiş, onunla ilgili bir habere ve bir ize rastlanılmamıştır. İşte onu, her gün beklerler, bodrum kapısının önünde atın üzerinde durup kendilerinin yanına çıkması için ona: Ey Efendimiz! Çık. Ey Efendimiz! Çık' diye seslenirler. Daha sonra (çıkmayınca,) perişan ve bitkin bir şekilde geri dönerler. Şöyle diyen ne güzel söylemiş: Bodrumun, cehaletiniz sebebiyle hakkında konuştuğunuz kimseyi artık doğurma vakti daha gelmedi mi? Siz aklınızı yitirmişsiniz. Çünkü siz, (böyle bir şeyi beklemekle, Zümrüdü) Anka ile Gulyabani (efsanesine bir) üçüncüsünü eklediniz. Mağribilerin Mehdisi: Bu, Muhammed. Tumert'tir. Bu kişi; yalancı, zalim ve batlı hakim kılan birisi olup zulmüyle, haksızlığıyla, hileciliğiyle tanınmıştır. Batıl davasını güçlendirmek için insanları öldürmüş, Müslümanların kadınlarını cariye gibi kullanmayı mubah görmüş, çocuklarını esir alıp mallarına el koymuştur. Kötülük yönünden İslam milletine/toplumuna/dinine, Haccac’ı Zalim'den çok daha fazla zararı olmuştur. Yerin altına bir kabir kazdırıp kendi arkadaşlarından bir grubu diri-diri oraya indirip onlara: "Kendisinin Mehdi olduğunu" insanlara söylemelerini emreder, sonra da kendisini yalanlamasınlar diye onların üzerlerini örterdi. İlim ile iman ehlinden kendilerine muhalif olan kimseleri öldürmeyi mubah saymış ve (kendisini) "Masum Mehdi" diye isimlendirmiştir. Daha sonra Mehdi olan Ubeydullah b. Meymun el-Kaddah ortaya çıktı. (Bu sahte Mehdi,) Ehl-i Beyte, birçok yalan ve iftira nispet etti. Kendisinin Mehdi olduğunu iddia etti. Allah bu ümmeti onlardan Selahaddin Eyyub'la kurtarıp İslam'ın zafere ulaşmasına kadar açıktan devam etti. Selahaddin Eyyubi, İslam milletini/toplumunu/dinini onlardan kurtarıp onların idarelerine son verdi. Mısır, onların zamanında nifak ve ilhad yurdu olmasından sonra yeniden İslam yurduna döndü. Burada anlatılmak istenilen husus; bunlar, kendilerinin bir Mehdisi olduğunu, Muhammed b.Tumert'in taraftarları da kendilerinin bir Mehdisi olduğunu ve diğerleri de on ikinci imamın kendilerinin Mehdisi olduğunu ortaya koymaktır. Bu fırkaların hepsi, varlığı imkansız, asılsız Mehdiler hakkında: "Masum İmam, Malum Mehdi, olduğunu iddia edip Yahudilerin ahir zamanda ortaya çıkıp davalarını yüceltecek, dinlerini yerleştirecek ve bütün topluluklara karşı kendilerini üstün getirecek olan bir liderin geleceğini beklemeleri gibi bu fırkalar da, bu geleceğini iddia ettikleri Mehdi'yi beklemektedirler. Hıristiyanlar da, kıyamet gününden önce İsa'nın yeniden gelip Hıristiyanlığı yerleştirip diğer dinleri iptal edeceğini beklemektedirler. Hıristiyanların inançlarına göre; "Hak ilah olan Mesih, hak ilah'tan çıkıp babasının cevherinden Tamina'ya iner şeklinde kıyametten önce gelmesi bekle (nil)mektedir. Üç dininin müntesipleri, ahir zamanda ortaya çıkacak olan bir imamı ve lideri beklemektedirler. İbn Kayyim Yahudilerde, Hıristiyanlarda ve Müslümanlar arasında beklenen Mesih/Mehdi meselesini, el-Hidayetül fi-Yahudi Ven-Nesara’da güzelce bir şekilde açıklamıştır. İslam inancı ile uzaktan yakından alakası olmayan Mesih/Mehdi inancı Hrıstiyanlık ve Yahudilik İnançlarından İslam kaynaklarına aktarılmış olup gerçekliği yoktur... Yeryüzü zulüm fesat azgınlığa boğulduğu zaman, İnsanlar hiçbir zahmete girmeden çaba göstermeden güllük gülistanlık olması için Mehdiyi bekleyecek ve onun gelişi ile yeryüzü Adalet ile dolacakmış ‘’İmam Hüseyin’in’’ Heyhat minezzilleh haykırışı (Zillete Boyun Eğmeyiz) ne kadarda basite alınmaya başlanmıştır. Allah Resulü Muhammed (s.a.a)’in zuhuru ile inkişaf eden Nurun Ala Nur, Kur’an bir tarafa bırakılmış sahte kurtarıcılar peşine düşülmüş, Allah Resulü bizleri şikayet edeceği vakit biz Mehdiyi bekliyorduk mu diyeceğiz.? Resul «Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar.»(Furkan-30) Bu ve bunun benzeri İslam inancı ile uzak yakın alakası olmayan inançları kutsayan beyefendiler tekkelerde,medreselerde,vakıflarda,derneklerde kurtarıcı bekleye duranlar yerlerinde oturmaya devam etsinler nede olsa onları kurtaracak Mehdi ve Mesihleri gelecek!!! Hayatlarını Allah’ın dini uğrunda feda etmekten çekinmeyen Peygamberler, Alimler, Mücahidler, Şahidler yerlerinde oturarak Mehdi beklemediler ve İnandıkları gibi Yaşamak adına zulüm, fesat, Yahudileşme ile mücadele ettiler. Fitnenin kökü kazınıp Allah'ın dini kesinlikle egemen oluncaya kadar onlarla savaşınız. Eğer yaptıklarından vazgeçerlerse, hiç şüphesiz Allah onların ne yaptıklarını görür. (Enfal-39) |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Alıntı:
|
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Sen onların inanç sistemine uymadıkça ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar senden memnun olmayacaklardır. De ki: "Dinleyin! Allah'ın rehberliği tek doğru rehberliktir." Ve doğrusu, sana ilim geldikten sonra onların sapık görüşlerini takip etmeye devam edersen ne seni Allah'ın elinden alacak bir kimse bulursun, ne de yardımcı. (Bakara-120) Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim ona sırt çevirirse bilsin ki biz seni onların başına korucu olarak göndermiş değiliz. (Nisa-80) Bu ve Benzeri bir çok ayeti kerimede Elçiye itaatin Allah’a itaat etmek olduğu açık vurgusu Elçinin kişisel beşeri görüşlerinden öte Ona Elçiliği gereği vahyedilen İlahi mesaja itaat etmek olduğu bu sebeple Allah ve Elçisini iki ayrı kaynak olarak değilde Allah’a ve Elçisine itaatin Allah’ın vahyetmiş olduğu ilahi mesaja (Kur’an’a) itaat ile mümkün olmaktadır. Allah resulüne mal edilen birçok rivayetin onun Kur’an’i yaşamı ile alakası olmadığı ve uydurma oldukları Kur’an ile açıkça gözler önüne serildiği halde halen başkalarını takip etmek İlahi mesajı terk etmektir... Mehdi inancının çıkmasındaki en büyük etken zulüm ve işkenceleri arttığı her dönemde Hrıstiyanlık, Yahudilik, Zerdüştlük, Mecusilik ve ne Yazık ki Müslümanlar arasında dahi bir kurtarıcı misyonu yüklenmiş karakterler üretilmeye ve çıkacağına inanılmaya başlanmıştır... Bizler Allah’ın rehberliğinin tek doğru rehberlik olduğu inancı ile bu rivayetleri ele almaya çalışacağız. Mecusi kaynaklarına göre Zerdüşt'ün soyundan geleceğine inanılan ve 'Saoşyant' diye tabir olunan Mehdi ile ilgili haberler Zerdüşt'ün açıklamalarına dayanır. Kutsal kitapları Avesta'nın çekirdeği sayılan Gaihalar'da ‘’Saoşyant’’ kelimesi genellikle kurtarıcı anlamında kullanılmaktadır. Saoşyant dünyaya gelmeden önce, dünyaya yalan ve kötülükler hakim olacak, küfür ve ahlaksızlık yayılacaktır. O, şeriatın yasaklarını tutup Avesta'yı rehber edinerek yalan ve kötülüklerle mücadele edecektir. Tabiat değişecek, yıllar, aylar ve günler git gide kısalacak, toprak verimsizleşecek. Ekinler büyümez olacaktır, Güneş kararacak, zelzeleler birbirini takip edecek, ülkeye fakirlik ve felaket yayılacaktır. Saoşyant gerçek bir hükümdar olarak dünyayı hakimiyeti altına alacak, ülkesini ilahi kanunlara göre idare edecek, zamanın bitimine (kıyamete) 57 yıl kala iki ayaklı cinsin bütün şeytanlarını yok edecek ve sonuçta hakimiyeti Tanrı Ahura Mazda'ya devredecektir. Daha sonra bunu umumi haşir ve hesap günü takip edecektir. (Sarıkçıoğlu a. g. m. s. 2-6 ) Mecusi ve Zerdüşt inançlarındaki Mehdi tasavvuru Hindistan’daki Budizm ve Hinduizm’e dayanmaktadır. Yahudilere göre gelecek ‘’Mehdi’’ (goyim) inancı Davud (a.s) soyundan gelecek Zerdüştlük ve Mecusilikte var olan aynı görüşleri yansıtmaktadır... Gelecek olan (goyim) roma hegemonyasını kaldıracak ve İsrailoğullarına dünyanın hakimiyetini sunacak olan kişidir. Yahudilerin beklemiş olduğu Mehdi yerine İsa(a.s) gelişi onları hayal kırıklığına uğratmış ve onu öldürmek için ellerinden geleni yaptıkları halde Allah buna izin vermemiş ve Resulünün vaktini tayin ederek ölümünü gerçekleştirmiştir.. Yahudilerin MESİH/MEŞİAH dediklerine Grekler/yunanlılar ‘’Christ’’ derler ve buna inananlara da hrıstiyanlar derler... Bu Mesih inançlarına ekleme yaparak İsa (a.s) kabzedilmiş olan ruhunun ölmediğine inanarak Kıyamete yakın tekrardan yeryüzüne ineceğine inanırlar. (A. Houtin, Hıristiyanlığın Kısa Tarihi, A.Ü.I.F.D. 25, s. 439) Kıyamete yakın geleceği, Peygamber efendimiz tarafından haber verilen ve İslâmiyet'i ve adaleti yeryüzüne hakim kılacak olan mübarek zat. Yeryüzünü küfür kaplamadıkça ve her yerde küfür ve kafirlik yayılmadıkça Mehdi gelmez. (Hadis-i şerif-El-Kavl-ül-Muhtasar) Mehdi ile müjdelenmiş olun. Mehdi, Kureyş kabilesinden ve benim Ehli beytimden biridir. O, insanların ihtilaf içinde oldukları ve ictimai sarsıntılar içinde bulundukları bir zamanda çıkar. Mehdi, daha önce zulüm ve eziyet ile dolu olan dünyayı adalet ve insaf ile doldurur. (Hadis-i şerif-El-Kavl-ül-Muhtasar fi Alamat-il Mehdi) Mehdi'nin başı hizasında bir bulut olacaktır. Buluttan bir melek; "Bu Mehdi'dir. Sözünü dinleyiniz" diyecektir. (Hadis-i şerif-El-Kavl-ül-Muhtasar) Beklenilen Mehdi, hazret-i Fatma’nın soyundan olacaktır. Mekke'de ortaya çıkacaktır. O zaman Müslümanlar halifesiz olacaktır. O istemediği halde, zor ile halife yapılacaktır. Ortaya çıkacağı zaman, yaşı ve ömrü kesin olarak bildirilmiş değildir. (Ahmed Zeyni Dahlan) Allahü Teala, İslamiyet'i nasıl Resullullah ile başlatmışsa, Mehdi ile sona erdirecektir. Sayıları Bedir gazasında bulunan Ashabı kiram kadar olan bir grup insan hazret-i Mehdi'ye biat edecek (emrine girecek) ve her zalim onun karşısında mağlup olacaktır. Zamanı son derece imrenilecek bir şekilde adaletle dolacaktır. (İbn-i Hacer-i Mekki) Bu ve benzeri rivayetlerin kaynağı incelendiğinde bunların Yahudi ve Hrıstiyanlık inançlarından İslama girmiş kişilerin Kabul Ahbar, Vehb b Münebbih, Temimüd Dari gibilerin rivayetleri olduğunu bilmekteyiz. Vehb İran asıllı Yemen Yahudilerinden hrıstiyanlığı bilen İsa (a.s) gökten indirmeye çalışan rivayet zincirinin kaynağıdır. Temim ise, Yemen Hıristiyanlarındandır. Hıristiyan mitolojisini İslam'a sokma görevini çok iyi yerine getiren kıssa anlatımına başlaması gibi özellikleriyle tanınır. Tebük Gazvesi'nden sonra İslam'a girmiş, Halife Osman'ın ölümünü müteakip Şam'a yerleşmiş Cessas, Şeytan, Deccal vs. hakkındaki kıssalarıyla ortalığı doldurmuştur. Kabul Ahbar’da Yahudi bilginlerinin büyüklerinden olup, Halife Ömer döneminde Yemen'den gelerek İslam'a girmiş, amacını gerçekleştirmek için giriştiği faaliyetleri Halife Ömer engellemiş, kendisini adeta göz hapsinde tutmuştur. Halife Osman döneminde ilminin çokluğundan (!) dolayı, Muaviye'nin danışmanı olmak üzere Şam'a göçmüştür. Şam diyarında kendisine kıssalar okumayı emreden bizzat Muaviye'nin kendisidir. Birçok Talmud/Yahudi sözlü geleneğine dair kıssaları İslam sözlü geleneği hadislere doldurmakla ne kadar başarılı olduğu herkesçe bilinmektedir. Bu sahtekar kılavuzların rehberliği ile Kur’ana yanaşmaya başlayanlar ‘’Ref’ ve ‘’Sema’’ kelimelerini tevil etme sureti ile İsa (a.s) İdris (a.s) ölümünü gerçekleştirmeden bedenen Allah’ın katına yükseltmeye başlamışlardır. Kur’an tefsirlerinde başlayan Bidat ve Hurafelerin temelleri bu üç şahıstan alınma bilgiler ile doludur. Onların çoğu sadece zayıf bilgiye, zanna dayanıyor. Oysa zan, zayıf bilgi, gerçeğin bir noktasının bile yerini tutamaz. Hiç şüphesiz Allah onların ne yaptıklarını bilir. (Yunus-36) Kelamcılar ilmi şu şekillerde tarif etmişlerdir. İlim bir şeyin gerçekliği ve sıhhati hakkında zıddına ihtimal vermeyecek şekilde kesin delil ile sabit olan bilgidir. Yahut, ilim aklın zorunlu bilgisinden veya kesin delilden dolayı meydana gelen gerçeğe tam uygun olan itikadı cazim (kesin bilgi)'dir. Bir şey hakkındaki bilginin sübutu kesin delillerle kat'i olursa, bu bilgiye o şey hakkında sübutu kat'i bilgi denilir. Gerçeğe uygunluğu kesin delillerle sabit olmayan bir inanç ve bilgi ilim (bilim) sayılmaz. Buna zann denilir. Allah Resulü Muhammed (s.a.s)' in Allah'tan tebliğ ettiği Kur'an tevatür yoluyla bize kadar gelmiştir. O halde Kur'an ayetlerinin sübutu kat'idir. Kur'an ayetlerinden kesin bilgi edinmek için sübutunun kat'i olması yanında manaya delaletlerinin de kat'i olması lazımdır. Müteşabih ayetleri hariç Kur'an'ın manaya delaleti de kat'idir. İsterse herkes, saadetleri için ilmi seviyesi ve kabına göre Kur’an'dan kesin bilgi elde edebilir. Peygamberimizin hadislerinin de kesin bilgi ifade edebilmesi için hem sübutu ve hem de mana'ya delaletlerinin kat'i olması gerekir. Mütevatir hadisler için "sübutu kat'i" sözü kullanılır. Mütevatir hadislerin adedi gayet azdır. Sadece "sübut, sabit" sözleri sahih hadisler içinde kullanılır. Akaid sahasında nakli delillerden Kur'an ayetleri ve mütevatir hadislerin dışındakiler kat'i delil sayılmaz. Son katılım adına diyeceklerim şu sözlerden ibarettir. Müslüman/Müminim diyenler hakikati iyice idrak ederek Akidevi hususlardan İnaç kriterlerinin oluşumunda Temel kaynak KUR’AN’ dır. Eğer halen birileri mehdi/Mesih iddiaları ile onların geleceğini iddia ediyor ve gelişleri ile hacı kırıp, domuzu öldürmesi, cizyeyi kabul etmemesi inanç hususunda muhayyer bırakmayacaksa o zaman ‘’La İkrahe Fid’din’’ (Bakara-256) ayeti kerimesi hükmünce dinde zorlama yoktur hükmü kaldırılmış olmayacak mı? Hani Mehdi/Mesih iddia ettikleri zatlar İslam hükmü ile hükmedeceklerdir İslama göre dinde zorlama yoktur ama onların gelişleri ile yapacakları fiiller Muhammedin şeriatı olacaktı Kur’an kıyametin kopuşuna kadar baki idi onların gelmeleri ile yapacak olacakları fiiller Muhammed şeriatına uygunmu onun hükmetmeleri gerekir iken İnsanları din hususunda zorlamaları hangi kültürün versiyonu... Her İnanca saygı göstermek ile beraber Hurafe ve Bidatlere saygı duymadığımı belirtmek isterim lakin kimse kimse üzerinde zorlayıcı değildir Asıl Hüküm Sahibi Allah’tır... Bu tür basit ve İnac ile alakası olmayan Ütopya konular ile uğraşmak istemediğimi izah etmeme rağmen başka sitelerde bazı kardeşlerimiz tatmin etmiş olmayacak ki buyrun İspat edebiliyorsanız demesi üzerine konuyu ele aldım ama lütfen bu tür boş işler ile beni meşgul etmeyin Daha Kur'andan öğreneceğim(iz) çok şey var iken bu tür boş işler ile zaman kaybetmeyelim derim. Hakka Şahid olanlardan olma dileği ile Hepiniz En Emin Olana Allaha emanet olunuz .. Eleştiri başkadır Saldırı başkadır İlim ehli insanlar asla saldırmaz bilakis hakkı hakk adına ortaya koyma çabası içinde olurlar kardeşlerim... MEVLÜT HÖNÜL MALAZGİRT |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Hayri Kırbaşoğlu Hocamın kaynağından yararlanarak kısaca ele aldığım Sünnet konusu... Esadullah kardeşim Sünnet hususundaki araştırmalarımı buraya aktarmayacam linkleri verecem bakın devam ederiz... |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Alıntı:
Sünnet vahiy ise,namazın,orucun, sünnetini yapmayan vahiyi yapmamış mı olur... |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Esadullah kardeşim yazıyı okudum inceledim gereken cevapları daha önceki çalışmalarımdan verdim...Lakin Vahhabi,Şia,Mutezile vb İslam ekollerinin bu denli karalanması ilmi değil bilakis kendini haklı çıkarmak adına yapılmış karalamalardır... Kardeşime şunu izah edeyim Hiçbir mezhebe bağlı değilim ...Lakin fıkıhta bilmediğim hususlarda Şiayı taklit ederim.İtikadi Hususlarda Başta Mutezile ekolünü benimser Şirk Hususunda ise Vahhabiyi örnek alırım Muhammed Bin Abdulvahhab hakkında yazılanlar iftiradan başka bir şey değil daha öncesinde Kamer34 abim bu konuda tüm iftiralara cevap niteliğinde ele almış olduğu yazıları sitede mevcut Muhammed Ebu Reyye hususunda yazılanlar çok çirkin iftiralar ..Reddiye olarak yazılmış olan bu araştırmanın ilmi hiçbir değeri olmayıp yıllarca taassubi anlayışı savunanların fikirlerinin temcid pilavı gibi yeniden sunulmasıdır... Sizden ricam hocam dediğiniz zatı bu siteye davet edermisiniz gıyabında değilde açıkça onunla ilmi münazarada bulunalım gerekir ise site yöneticilerimiz kendisini haftanın misafiri olarak belirlerler konuya soru cevap şeklinde ordan devam edelim... Sahabe hususunda delil olarak sunduğunuz Allah onlardan onlarda Allah'tan razı olmuşturlar ayetleri hayatları boyunca onlara hata yapmama lüksü yada hayatları boyunca yapacakları hatalardan muaf tutarmı? Dikkatimi çeken hususlardan biride Muaviye'den hadis nakledilmesi ...Değerli kardeşim insan olarak hiçbir kimsenin günahını sevmesini bekleyemeyiz değilmi ama ben açıkça söylüyorum Günahımı dahi Ebu Süfyandan Muaviyeden Çiğer Yiyen Hindudan değerli görürüm ... İslam dini her zaman dinamik bir yapıya sahiptir. Durağan değildir Vahiy ve akıl insanın din anlayışını ortaya koyar. İslamın temeli ‘’Tevhid merkezli’’ iman ibadet ve diğer evrensel ilkelerdir. İnsanların dini doğru anlayabilmeleri için doğru bir tarih bilincine sahip olmaları gereklidir. Her ne kadar geçmiş olarak kullanılıyorsa da bizlere ulaştırdığı vesikalar yaşamsal olaylar vb bizlere ibret ve ders vermek için önemlidir. Mezheplerin çıkış süreci din anlayışında farklı anlayışların kurumsallaşması sonucu ortaya çıkan beşeri oluşumlardır. Temel iman esasları olan Allah’a ahiret gününe peygamberlere meleklere kitaplara vb inanıyor ve iman ediyor ise Müslüman’dır İslam dairesi içerisindedir. Hiç bir mezhep imamı ben mezhep kuruyorum iddiası ile çıkmamıştır. Bilakis kendi asırlarında karşılaştıkları sorunlara çözümler bulmak için uğraşmışlardır bunları kurumsallaştıranlar sonraki takipçileridir. Mezhepli olmayı bir kenara bırakıp günümüzde ‘’Mezhepçilik’’ yapan anlayışlar İslama hiçbir şey kazandırmadıkları gibi İslam dairesi içerisinde yaşamaya çalışan Müslümanları bölmeden başka bir işe yaramamışlardır. A ve B gibi isimlendirmeler etrafında sosyal ve ekonomik alandan uzak insanların sorunları ile ilgilenmeyen kafa yapıları oluşturmuşlardır… Mal biriktiricilerinin egemen olduğu bir toplumda insanları bölme hareketlerine daha çok imkan sağlayarak. Sosyal adalet sağlanmadan Kur’ani müeyyideleri uygulamaya çalışarak sözde Kur’ani ruhu inşa etmeye çalışmak kadar Kur’an ruhuna aykırı hiçbir şey yoktur. Bu dönüşüm, Allah resulünün yaşamış olduğu dönemde ruhları harekete geçiren Kur’an örnekliği ile tarihi şartlara uygun sorumluluk bilincini kuşanma anlama ve çözme ile gerçekleştirilebilir. Asırlar boyunca yapıla gelen Bizans veya Pers imparatorluklarına yakın olan Emevi ve Abbasi monarşisini Kuran’dan bazı ayetler ile meşrulaştırmaya çalışanların yapmış oldukları aldatmalardan arınarak. İnanç sistemi ne olursa olsun, bütün insanların en büyük düşmanı para putperestliği, ekonomik gücü elinde bulundurmadır. Bu düşman güçlere karşı insanları harekete geçirecek gerçek kaynaklara dönmek, sosyal adaletsizliklere karşı bir bütünlük içerisinde birleşmek ile olur. İslam’ın hayranlık uyandıran en büyük özelliği, her yönü ile evrensel olmasıdır. Allah’ın insanoğlunu yaratmasından bugüne kadar var olan en önemli esas evrensel bir anlayış olan İslam ahkamının hakim olduğu yaşamsal şartların oluşturulmasıdır. Bu yaşam şartları oluşturulmadan İslam adına ‘’Şeriat’’ı uygulanamaz.Sosyal adalet ve tevhid inancını tesis etmek ile ancak hayata hakim kılınabilir. İslam tarihinde Kur’an’i bir emir olan hırsızlık yapanın elini kesme hakikati Hz Ömer döneminde sosyal adalet sağlanamadığı ve kıtlık olduğu için uygulanmamıştır. İnsanların emeğini gasp eden hakkını tam olarak vermeyen mülkü kendi tekellerine alarak Mülk yalnızca Allah'ındır ayetini görmezden gelen anlayış sahibi Müslümanlar sayesinde insanlar dinden uzaklaşmış ve sapkın yollara düşmüşlerdir eğer amacımız Hakka şahidlik ise gelin sosyal sorunlar üzerinde konuşup insanlara faydalı olabilmek için yek vücut olmayı deneyelim Allaha emanet olunuz..... Mevlüt HÖNÜL |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T "(Ben), Tevrat'tan günümüze kalanın doğruluğunu tasdik etmek ve (önceden) size yasak edilen şeylerin bazısını helal kılmak için (geldim). Ve size Rabbinizden bir mesaj getirdim; öyleyse Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varın ve bana tabi olun." "Kuşkusuz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; öyleyse (yalnız) O'na kulluk edin: Bu, dosdoğru bir yoldur." İsa, onların hakikati reddettiklerinin farkına varınca sordu: "Kim Allah yolunda benim yardımcılarım olacak?" Beyazlara bürünmüş olanlar cevap verdi: "Biz, (Allah yolunda) senin yardımcıların olacağız! Biz Allah'a inanırız: Sen de şahit ol, biz O'na teslim olmuşuz! Ey Rabbimiz! Bize yücelerden indirdiğine inanıyor ve bu elçi'ye tabi oluyoruz; o halde bizi (hakikate) şahitlik yapanlarla bir tut!" İnanmayanlar İsa'ya tuzak kurdular; ama Allah onların tuzaklarını boşa çıkardı: çünkü Allah, tuzak kuranların tümünün üstündedir. Allah: "Ey İsa!" demişti, "Seni ölüme yollayacağım ve Katıma yücelteceğim ve seni hakikati inkara şartlanmış olanlar(ın arasın)dan çekip arındıracağım; sana tabi olanları, Kıyamet Günü, hakikati inkara şartlanmış olanların (kat kat) üstüne çıkaracağım. Sonunda hepiniz Bana döneceksiniz ve aranızda anlaşmazlığa düştüğünüz her konuda Ben hüküm vereceğim." "Hakikati inkara şartlanmış olanlara gelince, onlara bu dünyada ve ahirette şiddetli bir azap çektireceğim ve onlar kendilerine yardım edecek kimse bulamayacaklar; ama iman edip doğru ve yararlı işler yapanlara Allah mükafatlarını tam olarak verecektir: Zira O, zalimleri sevmez." (A'li İmran 50-51-52-53-54-55-56-57-58) Siyak ve Sibak ile Ayetleri ele aldığımızda İsa (a.s) ile ilgili durum Kıyamet gününde ortaya çıkacak hakikatler ile alakalıdır ve Ölüm ile ilgili ayeti daha öncesinde tüm Kuran ayetlerini baz alarak sunmuştum... Kuran'ın bu kadar apaçık ifadelerine rağmen Ölmüş Ruhu kabzedilmiş Olan ve Peygamber olarak Allah katına alınmış olan İsa (a.s) Peygamberliği elinden alınmış olarak yeniden yeryüzüne indirmeye çalışanların amacı Acaba İslamın hakikatleri ilemi yoksa Tahrif olmuş inanç sistemlerinemi hizmet ... |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Selamun aleykum Esadullah bey Öncelikle Sizin avatarınızın altına hz. Hamza ile ilgili yazılmış kahramanlık destanına bir kaç söz söylemeden geçemiyecem Birgün bir arkadaşım Samandırada dursun ali erzincanlı ve başka sanatçılarda gelmiş gidip izleyelim demişti merak ediyordum gittim. Muazam bir sahne yukarıda bir tarafta türk bayrağı diğer tarafta ataputun dev posteri vardı çokta yakışıklı bir posterdi. Derken bizim papyonlu yakışıklı güzel traj olmuş sanatçılarımız sahne aldı. Bu zatlardan biri başladı bedir savaşını anlatmaya öyle anlatıyorki salonda herkes nerdeyse baygınlık geçiriyordu. Ben bir müslüman olarak bu anlatımı dinledikten sonra şunu bir kes daha gördümkü geleneksel din anlayışı islam diye isimlenidirilen dinin neden bu kadar dejenere olduğunu çok daha iyi anladım. Elbetteki hz. Hamza şehitlerin efendisidir ve o bir müslümandır fakat şunu unutmayalım oda bizim gibi etten kemikten yaratılmış ademoğluydu. Onunda bizler gibi zaafları hataları ve kahramanlıkları vardı. Bir vuruşta dağı ikiye yarmıyordu hatta vahşinin attığı mızrakın farkına bile varmadı o mızraka karşı ölümüde kendinden savamadı. İslam dinini böyle ucuz abuk subuk hikayelerle basitleştirerek sahabileri insan üstü göstermeye çalışanlar şüphesiz yalancıdırlar. Bazen islamcı tvilerdede görürüm sözüm ona klip yapmışlar ve uhudları bedirleri şiirleştirip anlatıp asıl anlaşılması gereken tevhidi mücadeleyi perdelemeye çalışırlar. Bu işi yapanlar günü geldiğinde Allah’ın hükümleri ile hüküm vermeyen batı kuklası rejimleride (tağutlarıda) müslümanların başına musallat etmek için sandığa ilk koşanlarda bunlardır. Neyse biz konumuza geri dönelim. Bakın arkadaşlar bizler aylarca peygamberlik makamının ve peygamberin nasıl anlaşılması gerektiği ile ile çok makaleler yazdık çok tartıştık. Medineweb forumda bu konuyla ilgili çok sayıda mülaza vardır. Şimdi öncelikle sünnet ve hadis dediğimiz kavramları bir kere birbirinden ayıralım. Size şöye birşey teklif ediyorum. Bu konuya merakı olanlar esadullah beyin asmış olduğu yazının tamamını okusunlar sonra onara sorum şu. Yazıya bakmadan esadullah beyin yazdıklarını bena harfiyen aktarsınlar. İçinizde kim bu kadar uzun bir yazıyı bakmadan tam olarak aktarabilecek? Tabiki hiç kimse, bunu şunun için örnek verdim. Bazı sahabilere atfen binlerce hadis isnat ederlerler. Bu sahabilerin beyni kayıt makinası olsa yine o nakilleri Allah rasulunun (sav) ağzından çıktığı gibi aktarmaları imkansızdır. Fakat sünnet öyle değil bir örnek verelim. 100 tane sahabi ben rasulullah (sav) i namaz kılarken gördüm demesi asla ezber gerektirmeyen pratik bir uygulamadır. Bu sebeple sünnet kuranın pratiğe aktarılmış şeklidir. Fakat hadis öyle değildir. Her bir Muhadis hadisleri toplarken kendince belirlemiş olduğu kriterleri vardır. Kimi muhadisler ravi zincirine önem verirken kimi muhadislerde isnat edilen sözün (hadisin) kurana uygun olmadığına önem vermiştir. Sahih hadis kaynaklarının en muteberleri olan kaynaklara baktığımızda buhari dahil olmak öyle şeyler varki bunları kuran ile karşılaştırdığımız takdirde ne kadar uydurma oldukları peygamberin böyle birşeyi demediği, dediği takdirde şah damarının kesileceği açıkça anlaşılmaktadır. Bu sebepten dolayı peygamberin söylediği söylenen sözlerin dinin özünü teşkil etmez. Bu konuyla ilgili forumda çok çalışmalar vardır. Dileyen bakabilir. Esadullah bey bu astığınız yazı amacını çok aşmış müslüman insanlara iftira dolu zehir zemberek güyya birilerine reddiye olmuştur. Diyaceksinizki siz Muhammed bin Abdulvahabın avukatımısınız evet ben tüm tevhid ehli müslümanların avukatayım. Mezarlara kümbetler inşa ederek oraları şirk batağı haline getiren osmanlı furyasının ciğerlerini adeta söken onların şeyhulislamlarının DELİLLERİYLE fikirlerini paramparça eden Muvvahid müslümanların avukatlığını yapmak bir şereftir. Bugün bile yok terlik baba, yok koyun baba, yok telli baba, yok oruç baba vs. Lerin manevitlarına sığınıp onları Allah’a ortak koşanlar tabiki müslüman alimleride ingiliz ajanı olarak lanse etmekten geri durmazlar. Çünkü yeryüzünde en büyük zulüm şirktir. Allah’a karşı şirk işleyen bir zihniyet elbetteki müslümanlarada çamur atmaktan geri durmyacaktır. Muhammed bin Abdulvahabın günümüze ulaşmış kendi yazdıklarından islama aykırı bir fikir bir düşünce veya yaşantısından islama aykırı bir amel bilen varsa onu buraya aktarsın birlikte eleştirelim. Eğer bunu yapamzasanızki ki yalancılar asla sözlerini yerine getiremezler o halde Allah’ın laneti müslüman alimlere iftira atanların üzerine olsun. Muhmammed bin Abdulvahahabları eleştirenlerin hayatlarına baktığımızda kendi tağuti rejimleri ile nasıl barışık olduklarını görebiliyoruz. Dertleri sadece müslüman alimler olan zihniyetler her nedense Allah’ın hükümleri üstüne hüküm koyan tağutlarla hiçbir sorunları yoktur. Ben Muhammed bin Abdulvahabın tüm kitaplarını okudum Seyyid kutubun İbn-i Teymeyyenin ibn-i Kesirin ibn-i Kayyımın imamların imamı Ahmed bin Hanbelin imam Şafiinin daha doğrusu birçok müslüman alimin kitaplarını okudum bu kitaplarda ne şirk gördüm nede küfür. Esadullah bey eğer siz benim bilmediğim bir kaynaktan Muhammed bin Abdulvahhabın kitaplarını okuduysanız o okuduğunuz islama aykırı olan görüşlerini lütfen yazında bizde bilelim. Ama bazı insanların hocalarının şirk küfür dolu fikirlerini bu sitede çok yazdım yazmayada devam edeceğim inşallah. 4- Mekke, Medine ve diğer şehirlerde Müslümanların ziyaret ettikleri türbeleri, mezarları putperestlik işareti ve Allah’a şirk olduğu, Hz. Muhammed (s.a.v) ve halifelere ve islam’ın seçkin şahsiyetlerine ihanet olduğu gerekçesiyle tahrip etmek.(Nitekim bunu da yaptılar Vehhabi olan Abdülaziz bin Suud hicri 1215 yılında Mekke, Medine ve Taifi ele geçirerek yakıp yıkmış, kadın, çocuk, ihtiyar demeden işkencelerde bulunmuş ve bu maddeleri aynen uygulamıştır. Geniş bilgi edinmek isteyenler Eyüp Sabri Paşanın Tarihi Vehhabiyyan adlı eserine bakabilirler) Alıntı Öncelikle bilmeyen arkadaşlara şunu hatırlatayım Muhammed bin Abdulvahhab 1700lü yılının başında doğmuş 1700 lü yılı sonlarına doğruda müslüman olarak vefat etmiştir zahirine göre. 1-Şimdi sizin osmanlıdan miras aldığınız halen mevcut olan şu türbeleriniz islamın hangi emrinde mevcuttur delillendirimisiniz? 2- Bu türbelerde namaz kılmak hangi hadise uygundur bunu delillendirmisiniz? 3- Bu türbelerde yattığı söylenen zatların ruhlarından yardım istemek islamın hangi emridir bunun deillerini yazarmsınız? 4- Medine ve taifi ele geçirerek insanlara işkence yaptılar diyorsunuz Allah’tan korkun hiçbir müslüman başka bir insana işkence etmez bunu bilemeyecek kadar aciz olan insanlar bu sözlerinide delillendirmek zorundadırlar. 5- Eyüp Sabri Paşa dedeğin zat ikinci abdülhamid zamanında yani 1800lü yıllarda yaşamış bir denizcidir. Bu zat osmanlının bir askeri olduğundan dolayı osmanlının borusunu ötmüş yalan yanlış iftira dolu şeyler yazmıştır. Şimdi bize delil olarak bu zatın yazdıklarınımı gösteriyorsunuz. Daha evvelde söyledim Muhammed bin Abdulvahhab osmanlı islam! Ulemasını getirmiş olduğu delilleri ile alt etmiştir. Irakın üzerine yürümüş tüm şirk kümbetlerini yerle bir etmiştir. Eline sağlık diyorum her müslümanın imkanları yettiği takdirde yapması gerekeni bundan asırlar önce o müslüman yapmıştır. Bu islama uygun bir ameldir. Muhammed bin Abdulvahhab ile savaşan ister islamcı ister gayri islamcı olsun osmanlı uleması tarafından yüksek mevkiler verilerek ödüllendirilmişlerdir. Eğer zahmet edip Muhammed bin Abdulvahhabın kitaplarını okumuş olsa idiniz onunla osmanlı uleması arasındaki ihtilafları daha iyi analiz eder onada iftira atmazdınız. Sadece şunu söylüyorum Allah’tan korkun, Allah’tan korkun ,Allah’tan korkun Allah sizlere hidayet nasip etsin inşallah. |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T @yitiksevda Kardeşime şunu izah edeyim Hiçbir mezhebe bağlı değilim ...Lakin fıkıhta bilmediğim hususlarda Şiayı taklit ederim.İtikadi Hususlarda Başta Mutezile ekolünü benimser Şirk Hususunda ise Vahhabiyi örnek alırım Muhammed Bin Abdulvahhab hakkında yazılanlar iftiradan başka bir şey değil daha öncesinde Kamer34 abim bu konuda tüm iftiralara cevap niteliğinde ele almış olduğu yazıları sitede mevcut Muhammed Ebu Reyye hususunda yazılanlar çok çirkin iftiralar ..Reddiye olarak yazılmış olan bu araştırmanın ilmi hiçbir değeri olmayıp yıllarca taassubi anlayışı savunanların fikirlerinin temcid pilavı gibi yeniden sunulmasıdır... Esselamu aleyküm Başlamadan evvel demek isteriz ki aslında bu konuyu açma amacımız az da olsa bizi anlayabilmenizdir. Bizim savunduğumuzu ve size karşı nasıl göründüğümüzü anlayıp inançlara ters paylaşımlar olduğunda neden savunma ihtiyacı duyulmasıdır. Evvela sizin Ehli Sünnet inancı taşımadığınızı ve bu inancı şirklere bürünmüş olarak gördüğünüzü, Sünnetin ehemmiyeti olmadığını, kula sadece Kuranın yeteceğini ve Peygamberin s.a.v sadece bir elçi ve insan olduğunu savunduğunuzu ve Tarikatlarında şirk yerleri olduğunu savunduğunuzu bilmekteyiz, Yanlış anlaşılmasın sakın, bu sizi yermek için yazılmış bir yazı değil aksine Aile ve Akrabalarımızda da sizin görüşlerinizde olan ve sık sık Münazara ettiğimiz dostlarımız olduğundandır…. Şimdi yukarıdaki alıntıda hiçbir mezhebe bağlı olmadığınızı bildirmiş fakat peşinden üç mezhepten yararlandığınızı dile getirmişsiniz sevgili kardeşim O zaman demek değimlidir ki sizinde mezhebiniz var? Ve hem de üç ayrı mezhep ve bu mezheplerin kurucuları , Fikir adamları da sizin imamınız Mürşidiniz olmuyor mu? Kuranı ve içindekileri ve görüşlerinizi bu şahıslardan elde etmiş olmuyor musunuz? Fıkh-i konuları siz Şiaya bende Ehli Sünnete göre yapıyorsam sizin ben hiçbir mezhebe bağlı değilim demeniz abes olmamış mı acaba ? Şimdi bakalım bu mezhepler hangi görüşleri benimsemişler ; Şia ; Komple bir tarihi ele almıyacağım Şia dan faydalandığınızı söylediniz , Bugün Tarikatlar Şirk batağından diyirsunuz Şeyhler kendilerini İlah ilan etmiş diyorsunuz bakın fıkıhta taklit ettiğiniz Şia mezhebinin 22 grubu aynı kaynaktan ve farklı düşüncelerden kendi içlerinde bile ayrılmışlar , Şimdi şirksiz bir yol isteyen size Şia kaynaklarından bazı akatarmalar yapmak isterim ; 1. Hz. Peygamberin (sav) vefatından sonra üç kişi hariç herkes İslam’ı reddetti: Mikdad, Ebu Zer ve Selman-ı Farisi! (Kur’an-ı Mecid, Makbul Hüseyin Dehlevi, Sayfa 134) 2.Tüm imamlar makam ve mertebe olarak Hz. Muhammed (sav)’e denktirler. (Usûl-u Kâfi, Cilt 1, Sayfa: 270) 3. Gerçek Kur’an-ı Kerim’de 17.000 ayet vardır! (el Şafi, Cilt 2, Sayfa 616) 6. Bizler Allah’ın nazarında kullarının gözleriyiz ve tüm insanlık için nihai otoriteyiz. (Usûl-u Kâfi, Cilt 1, Sayfa 145) 7. Kur’an-ı Kerim’in tam bilgisine İmamlar hariç kimse sahip değildir. (Usûl-u Kâfi, 1, Sayfa 228) 8. “Bidat”; Allah (cc) haşa yalan söylüyor. (Türkiye’deki Şii Caferiler de dahil tüm Şiilerin en temel eseri olan Usûl-u Kâfi, Cilt 1, Sayfa 148) 9. Hz. Ebubekir (ra) öldüğü sırada kelimeyi (şehadet) söyleyemedi! (Israr-ı Muhammed, Sayfa 211) 10. Ali İlahtır! (Cila’ul-Uyûn, Cilt 2, Sayfa 66) 11. İmamlar İlahtır. (Cila’ul-Uyûn, Cilt 2, Sayfa 85) 12. Pakistan hakiki Kur’an-ı Kerim’de bahsedilmiştir, şimdiki Kur’an anlamsızdır. (Hazar Tümhari Das Hamari, Sayfa 554) 13. Hz. Ömer (ra)’in kafirliği hakkında şüpheye düşmek küfürdür! (Cila’ul-Uyûn, Sayfa 63) 14. Abdullah İbni Sebe İmamet’in zorunlu olduğunu savundu ve Hz. Ali (ra)’nin gerçek ilah olduğunu iddia etti. (Envar-ı Nu’maniye, Cilt 2, Sayfa 234) 15. Hz. Ali (ra)’in ilk halife olduğunu inkar edenler kafirlerdir. (Envar-ı Nu’maniye, Cilt 3, Sayfa 264) 16. Hz. Ayşe (ra) kafir bir kadındı. (Hayat’ul Kulûb, Cilt 2, Sayfa 726) 17. Bizler halifesi Ebubekir olan ne Allah’ı ne de Peygamberi kabul etmeyiz! (Envâr-ı Nu’maniye, Cilt 2, Sayfa 278) 18. İmam Peygamberin (as) sahip olduğundan daha fazlasına sahiptir. (Usûl-u Kâfi, Cilt 1, Sayfa 388) Şimdi bu denli açık ve seçik bir Şirk işleyen mezhebi nasıl taklit edebiliriz ki sevgili kardeşim? Fıkıh konusuna gelince; Evvela şunu bildirmek isterim konu “Hakkı konuşmaksa utanmak olmaz” şimdi size şunu soruyorum Şia Mezhebinde Bakara – 222 ayeti gerek gösterilerek kişi hanımı ile ters ilişki kurabilir. Buna kanıtları da ayette gecen “haysu” kelimesidir oysa bu kelime tamamen mekana baktığından hayız olarak adlandırılamaz. Şimdi bu denli sapık bir fıkhi görüşe mensup olan mezhebe nasıl bağlı olur bir insan yada benimser? Bu ayet ve hadisle sabitken hemde, bu sapıklık değimlidir?Ve şia da bu hüküm hala mevcuttur……. Böyle bir iananışın fıkhi hükümleri nasıl güvenilir olurki ? Şimdi Mutezile itikatına bakalım ; Beş temel inanış şekilleri vardır tarihte ve Mutezile hakkında ki görüşler zaten ortadadır.Ehli Sünnetle ayrıştığı noktalarda zaten kendilerine cevap verilmiştir.Mutezile mensupları Hz Osman ve Hz Ömer zamanın da da bir çok savaştan uzak durmuş ve Müslümanları yalnız bırakmışlardır.Bu da kaynaklarda geçmektedir.Elbette bu böyle olmadı diyen yazılarıda sunacaksınızdır…..Ayrıca bir dönem Emevi ve Abbasilerde bu görüş benimsenmiş ve Ehli Sünnet inancını savunan bir çok Alim şiddete maruz kalmış ki İmam Hambel bunlardan birisidir.Bu da Kurana ve İslama nasıl bağdaşlaştırılır şaşmak lazım … Ayrıca Vasıl bin Ata nın sahabeler ve Günahkarlar hakkındaki Kurana ters görüşleri ,Cad bin Dirhemin Allahın c.c. Kuranda açıkça belirtmesine karşı sıfatlarını yok sayması gibi bir çok ihtilaf sebeplerinden Mutezileninde nasıl yanlışlıklar içinde olduğunu görmekteyiz… Konuda yüzler eser olduğundan bir sürü kaynak eklemeye ihtiyaç duymadım zaten … Vahhabilik; Bu konuda tek bir soru soracağım Vahhabiliğin Fikir babası olan İbn Teymiyyenin bana Allah dostları ve Mürşidler hakkında olumsuz tek bir yazsısını gösterin ,Oysa biz biliyoruzki Allah dostlarını öven bir çok yazısı mevcuttur.Şirk olsaydı zaten kendisi bunu dile getirmezmiydi? Şimdi gelelim Vahhabilikteki “İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn” anlayışına madem bu ayete bu vahhabiler gibi inanmak lazım o zaman sizde şirk ehli olmuyormusunuz ? Nedenmi? El cevap; eğer sadece Allah c.c. tan yardım isteyeceksek , hastalanınca doktora gitmek Şirktir.Şafii olan Allahtır c.c doktordan medet ummak ve hastalanınca doktora gitmek Şirk olur. Herhangi hukuki bir durumda avukata başvurmak Şirktir.Çünki Hükmü Allah verir başkasından medet ummak Şirktir. Çalışıyorsanız Şirk işliyorsunuz çünkü Rezzak olan Allahtır siz çalışmadanda Allahtan istemeli ve almalısınız aksi takdirde Yalnız Senden İsteriz sözüne ters düşersiniz ve Şirk ehli olursunuz… O zaman bu ayete göre bunları yapmanız birer Şirktir çünki yalnız Allahtan c.c. istemeniz lazım araya kimseyi sokmadan doğru değimli? Şimdi bu denli tutarsız davranışları olan üç ayrı görüşü benimsiyorsanız ki bu üç ayrı görüşte her şeyi Şirk görürken nedense kendilerinin hükümlerini hiç görmemekteler …Buda bir muamma zaten Son olarak bu makale ve reddiye başından sonuna kadar ilmi deliller ile doludur lütfen bunu görmemezlikten gelmeyin sayın yitiksevda zaten öyle olmasaydı cevap vermeye dahi deymezdi bizde kalkıp paylaşmazdık emin olun emeğe saygı duymak lazım inşaallah.. @Yitiksevda………Bu yaşam şartları oluşturulmadan İslam adına ‘’Şeriat’’ı uygulanamaz.Sosyal adalet ve tevhid inancını tesis etmek ile ancak hayata hakim kılınabilir. İslam tarihinde Kur’an’i bir emir olan hırsızlık yapanın elini kesme hakikati Hz Ömer döneminde sosyal adalet sağlanamadığı ve kıtlık olduğu için uygulanmamıştır. İslamda Adaletin en üst sevyede olduğu dönem Hz Ömer zamanıdır bu Tarih kitaplarında büyük puntalarla yazılı iken siz nasıl olurda “Hz Ömer döneminde sosyal adalet sağlanamadığı ve kıtlık olduğu için uygulanmamıştır.” Bu şekilde bir idda da bulunursunuz şaştım doğrusu …… @Yitiksevda……Sahabe hususunda delil olarak sunduğunuz Allah onlardan onlarda Allah'tan razı olmuşturlar ayetleri hayatları boyunca onlara hata yapmama lüksü yada hayatları boyunca yapacakları hatalardan muaf tutarmı? Çok basit bir yaklaşım Sahabelerin hayatları ortada açıp okumak lazım ki Hülafa-i Raşidin olan Sahabeler Hz Ebubekirler, Hz Ömerler, Hz Osmanlar, Hz Aliler, Allah bu kişilerin ağzından çıkan kelimeleri , bazende onları temize çıkarmak için onlarca Ayet indirmiştir.Hal böyleyken kalkıp sahabeyi nasıl basit görebiliriz…?Allah c.c “ben razı oldum” diyen bir kişiye nasıl bu kadar basit yaklaşabiliriz anlamıyorum , aslında normaldir benimsediğiniz görüşler zaten bu konuda fikirleri katı olan guruplardır.Ehli Sünnet sahabeyi sever ve gıbta eder … Bazı kişiler cihad cihad cihad nidaları atmakta çok merak ediyorum şu an bir savaş olsa kaçtanesi bu şevkini koruyacak ? Korkmadan saldıracak , Ali İmran 172 de ve devamında Allahın c.c. övdüğü kendileri yara bere içindeyken kalkıp tekrar cihada çıkan bir Mücahid gibi olabilecek kaç nefis var şimdi ki? Kalkıpta sahabeleri bu kadar basit eleştirebilelim …. @Yitiksevda….İnsanların emeğini gasp eden hakkını tam olarak vermeyen mülkü kendi tekellerine alarak Mülk yalnızca Allah'ındır ayetini görmezden gelen anlayış sahibi Müslümanlar sayesinde insanlar dinden uzaklaşmış ve sapkın yollara düşmüşlerdir eğer amacımız Hakka şahidlik ise gelin sosyal sorunlar üzerinde konuşup insanlara faydalı olabilmek için yek vücut olmayı deneyelim Allaha emanet olunuz..... Bizim amacımız ve duamız İTTİHAT-I İSLAMDIR başka bir amacımızda olamaz zaten ama bakın günlerce de yazsak fikirlerimiz değişmeyecek , daha evvel dedimya çevremde de bu şakilde münazara ettiğim dostlarım var.Ama duamız belli Allah c.c. bizleri Hak yolundan ayırmasın inşaallah … Ayrıca hocanız demişsiniz ben hocam diye bir şey söylediğimi hatırlamıyorum , ama evet bizimde dizinin dibinde acizane oturup Allah c.c. için ilim öğrendiğimiz bir hocamız var.Devetiniz içinde Allah razı olsun, yalnız kendisi sanal ortamda tatışmayı pek sevmez eğer arzu ederseniz sizi yada isteyen her kimse Hocamla Zahiren görüştürebilirim hemde Kuran dan yada herhangi bir ilimden istediğiniz kadar konuşabilir , Münazaralarda bulunabilirsiniz delil , ispat ve kaynakları ile ….vesselam |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Sevgili Kamer evvela şunu söylemek isterim ki Allah c.c. sizlerede hidayet ihsan etsin ve Kendisinden Korkanlardan eylesin inşallah… Şimdi Abdulvahhab ile ilgili konuda geçen bir yer var sanırım okumadnız ; İşte bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere Vehhabiliğin fikirlerinin bu maddeler üzerine oturduğu görülmektedir. Abdulvehhab Keşfüş-Şübuhat adlı eserinde Kelime-i Tevhidi de kendine göre açıklamış ve kendi yolundan gitmeyen, fikirlerini tasdik etmeyen bütün Müslümanları kafir ilan etmiştir. Özellikle Peygambere tevessül ve kabir ziyaretleri hususunda aksini iddia edenlerin katlinin vacip olduğu fetvasını vermiştir. Ehli sünnet alimlerinin bunlara yazdıkları reddiyeleri ve cevaplarla alakalı daha geniş bilgi edinmek isteyenler Tarihi Cevdet Paşanın 7 cildi- Eyüp Sabri Paşanın Tarihi Vehhabiyyun- Hamher İslamı Nasıl Yok Edelim Nehir yay.- Dinde Reformcular ve Din adamının din düşmanlığı H.Hilmi ışık Vehhabiliğin iç yüzü Muhammed Fadlurrasul-Vehbi Zuhayli Mezhepler tarihi –Ahmed Davutoğlu Din tahribcileri – Vehhabiliğe Reddiye Zeyni Dahlan – Sadreddin Yüksel Teymiyecilik ve Vehhabilik adlı eserlere baka bilirler. Buradan olaya bakablirsiniz inşallah şimdi elbette savunduğunuz bir kişinin hitabı size göre yanlış olmayabilir kardeşim, siz nasıl ki Mürşidler ve Velilere isnatlarda bulunuyor ve delil sunuyorsanız elbette bunu yapmak herkesin de hakkıdır.Sonuçta Tarih ortada ve yazılı deliller de ortada bu yazılanlar uydurulupta yazılmadı buna emin olun ….Öyle olsaydı gine konunun başında şu şekilde bir giriş yapılmazdı ; Evet Tarih boyunca her dönem de hadisleri ve İslam’ı tahrife yönelik çalışmaların bulunduğunu ve günümüzde bile bu tür faaliyetlerin Kuranda ki İslam bu veya dini hurafeler den, Bidatlar dan temizleme bahanesiyle gücünü ve fikirlerini batılı oryantalistlerden alan bir takım dinde reformistler hala var ve ümmetin içine fitne sokmaktalar. Bizde samimi mümin kardeşlerimizin bu tür fikirlere kendilerini kaptırmamaları, onlara inanıp kanmamaları amacı ile emri bil maruf nehyi anil münker noktasında tarih boyunca süregelen bu sünnet inkarcılığını örneklerle göstermek ve Müslüman kardeşlerimize fayda sağlamak amacıyla kısaca bu konuya değinerek bu küçük risaleyi hazırlıyoruz. Yoksa bizim hiç kimsenin şahsiyetiyle işimiz yoktur.Allah’tan istiyorum ki; bizi bu risaleyi hazırlarken nefsani davranış ve yaklaşımlardan korusun ve bu Risaleyi faydalı kılsın. Amin. Hidayet, Güç, Kuvvet ve Tevfik Alemlerin yegane Sahibi Allah’tandır. Şunuda unutmayın biz Muhammet Abdulvahhab yada başka hiç kimseyi Şirk ehli yada Kafir ilan etmeyiz ama biz ve yolumuzda olan herkes Şirk ehli Küfür ehli olarak nitelendirilir . Oysa İnanan insan ve Müslüman olduğunu söyleyen bir insana Kafir yada Şirk ehli denemez …. Hem siz nasıl böyle bir savunma yaparak az da olsa hiddetinizi ortaya koyuyorsanız demekki savunduğumuz değerlerde bu şekilde olmalıyız, Sizde hakkı savunuyorsunuz bizde nasılki siz hakkı savunmak için kükremeye hazırsanız bizde buna hazırız, Allahın c.c. yolu bir olduğundan neden bu çekişme içinde oluruz biz Müslümanlar bunuda anlamıyorum, sanırım hırs ve ihtiras yüzünden olsa gerek…. Alim bir şahsa hakaret ve küçümseme bu acize ters olan bir davranıştır.İbni Teymiyye olsun , Abdulvahhab olsun elbetteki İslam adına başarılı eserler vermişlerdir.Ama Kurana ve Şerita ters bir hareket varsa Kırbaşoğlunun yaptığı gibi bunada susup oturmak yerine Hak için cevap vermek Müslümanın vazifesidir.Bu Kırbaşoğlunun her şeyi ile yanlış olduğu anlamına gelmez zaten…. Sahebe konusuna ve İmzama yazdığınız eleştiriye gelince bu konuda çok hassasım ve yazmak istemiyorum kalp kırıcı olmamak için , ama emin olun siz Abdulvahhabı nasıl bu denli kükreyerek savunuyorsanız ki “yukarda sahabelere karşı verdiğiniz tutuma ters düşsenizde bu hareketinizle” , sükut etmeyi yeğelerim ki daha fazla hiddetlenip te Öfkeye kapı açmıyayım çünki sahabeler ve hayatları benim için kılavuzdur ve çok değerlidir…… |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Esadullah kardeşim yine taasup önyargı ile yaklaşmış bilakis yazmış olduğunuz reddiyediki hatalara vermiş olduğum delillere değilde Şia Sünni ayrımı ile mezhepçilik sunumu yapmışsınız sizin bu konuda itirazlarınıza cevapları sunacam sabır kardeş... |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Alıntı:
İnşaallah sizden ricam benim sorularıma cevap vermeniz sorularım zaten belli yukarda mavi renkte olanlar... İşlerim dolayısı ile herzaman bulunamıyorum ama takipteyim inşaallah ... vesselam |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Esadullah Kardeşim: Esselamu aleyküm Başlamadan evvel demek isteriz ki aslında bu konuyu açma amacımız az da olsa bizi anlayabilmenizdir. Bizim savunduğumuzu ve size karşı nasıl göründüğümüzü anlayıp inançlara ters paylaşımlar olduğunda neden savunma ihtiyacı duyulmasıdır. Evvela sizin Ehli Sünnet inancı taşımadığınızı ve bu inancı şirklere bürünmüş olarak gördüğünüzü, Sünnetin ehemmiyeti olmadığını, kula sadece Kuranın yeteceğini ve Peygamberin s.a.v sadece bir elçi ve insan olduğunu savunduğunuzu ve Tarikatlarında şirk yerleri olduğunu savunduğunuzu bilmekteyiz, Yanlış anlaşılmasın sakın, bu sizi yermek için yazılmış bir yazı değil aksine Aile ve Akrabalarımızda da sizin görüşlerinizde olan ve sık sık Münazara ettiğimiz dostlarımız olduğundandır…. Cevap: Başta şunu belirteyim Ehli Sünnet veya başka isimlendirmeler yapaydır İslamın özünden olmayıp daha sonradan türemiş kavramlardır.Hiçbir ehemmiyeti olmayıp fırkalaşmalar neticesinde ortaya çıkmış isimlerdir...Kendilerini kutsamak isteyen hemen her ekol Allah resulüne ait olmayıp onun sözüymüş gibi uydurmalar ile kendilerini aklamayı başarmışlardır..Hadisler ile konuyu ele alır isek istediğiniz kadar aynı düşünceleri red eden ve kabul eden rivayetleri bulmak hiçte zor değil çünkü herkes kendi düşünce sistemini kabullendirmek için Allah resulüne kendilerini yaslamış ve onun adına sözler üretmişlerdir.. Sünnet'i kabul etmediğimi düşünmeniz bile çok büyük bir hatadır...Kur'an'ı Sünnet olmadan anlayabiliriz mantığına her daim karşı durmuşumdur Sünnetsiz Kuran Kuransız Sünnet olmaz anlaşılamaz.... Namaz,Zekat,Hac,Oruç vb ibadetlerden tutunda ceza,miras,evlenme, gibi hukuki konular gibi pek çok konuda Kuran'i Kerimde temel ilkeler verilmiştir, Lakin bir çoğunda tafsilata girilmemiştir.Böyle bir durum söz konusu iken Kuran dışında başka hiç bir bilgiye gerek kalmaksızın yeterlidir demek kendi kanımca her şeyden önce Hakikatlere ters düşer.Çünkü Peygamber efendimiz kendi döneminde,Kuran'ın anlaşılması ve uygulanması bazında teferruatlar ile ilgili hususları belirtmiştir. Kuran'i kerimi bir ansiklopedi kitabı gibi görmek ve her konu ve hususta en ince ayrıntıya kadar,beşer hayatının her alanını düzenleyici nitelikte olduğunu iddia etmek yanlış bir yaklaşımdır.Çünkü İnsanların yaşamları boyunca karşılaşacakları Bireysel toplumsal evrensel problemler sınırsızdır bu hususlarda Kuran bizlere TEMEL ilkeleri vermiştir.Dinin tamamlanması hususu TEMEL ilkeler bazındadır demek doğru bir görüştür. Bu görüşe dayanarak Peygamber efendimizin SÜNNETİ ile bizlere ulaşmış olan açıklamaları reddetmek için yeterli bir sebep teşkil etmez. Hadislerin ve Sünnetin İslam dininde delil olmadığını savunanların dayandığı Ayeti kerimeyi verip öyle devam edelim: Hiç şüphesiz, zikri (Kuran'ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz. (Hicr 9) Bu ayeti kerimede Kuran'ın korunacağı garantisi verilmiştir. Ve Bu ayeti kerimeyi deli olarak alanlar Allah'ın Kuran'ı koruyacağı garantisini verdiğini . Şöyle bir yaklaşım sergiliyorlar ''Şayet'' Sünnette Kuran gibi korunmuş olsa idi Allah onuda korurdu şeklinde bir mantık ile yaklaşmaktadırlar. Lakin Ayetin nüzuluna siyak ve sibakına baktığımızda burada anlatılmak istenen konunun Sünnetin korunup korunmadığı meselesi değildir.Bilakis ayeti kerime Kuran’ın gerçekliği ile alakalı tartışmalara cevap niteliğindedir. Ayeti kerimeye birde şöyle bakalım? Ayeti kerime’de ‘’Biz sadece Kuran’ı Koruyacağız’’ ifadesi geçmediği için,Kuran dışındakiler (Sünnet) korunmamıştır sonucu çıkarılamaz.Düşünen insanlar olarak Kuran indirilmeye başlandığı günden bugüne kadar bizlere İnsanlar aracılığı ile ulaşmıştır.Vahyin iniş sürecinde Peygamber efendimizin onu yazdırması,Ezberletmesi ve nesilden nesile aynı metod ile bizlere kadar ulaşması ‘’Tevatüren’’ suretiyle gerçekleşmiştir. Aynı metod ile bizlere ulaşan ‘’SÜNNET’’ tevatüren olduğuna göre,Kuran’ın özü ile mütevatir olması arasında fazlaca fark yoktur..Mutezilenin deyimiyle ‘’Yaşayan Sünnetler ‘’.Yalnız şu noktayı belirtelim.Mütevatir olmayan ve Ahad hadisler aracılığı ile bize gelen ‘’SÜNNET’LERİN’’ Kesinlik ifade etmediği,sadece görüş olarak ileri sürülebilir, Bu görüşü mesnetsiz olarak değilde Birçok İslam Ulemasının aynı görüşte olduğu bellidir. Yalnız ‘’Ahad’’ hadisler yolu ile bizlere ulaşmış olan,Sünnet’lerin Kuran gibi korunduğu söylenemez.Bu söylenemeyeceği gibi Sünnet’in Müslümanların bilgi kaynağı olduğu ve bu durumunda olan Hadislerin tümünün uydurma ve asılsız olduğu anlamınada gelmemelidir.Böyle bir düşünce sistemi kesinlikle kabul edilemez bir olgudur. ‘’SÜNNET’İ’’ Delil olmaktan çıkarma amacında olanların başvurdukları Ayeti kerimelerden biride şudur: "Sizin Allah'tan başka taptıklarınız, Allah'ın kendileri hakkında hiç bir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah'ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler." (Yusuf 40) Bu ayeti kerime’de ‘’HÜKÜM YALNIZCA ALLAH’INDIR’’ kısmı bir dönemler Haricilerin ayaklanmalarında kullandıkları ‘’Sloganları’’ idi.Bu ayeti kerime Kuran’i Kerim’de 3 yerde geçmektedir. De ki: "Ben, gerçekten Rabbimden kesin bir belge üzerindeyim, siz ise onu yalanladınız. Sizin kendisine acele ettiğiniz (azab) yanımda değildir. Hüküm yalnızca Allah'ındır. O, doğru haberi verir ve O, ayırd edenlerin en hayırlısıdır." (EN'AM/57) Ve dedi ki: "Ey çocuklarım, tek bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ben size Allah'tan hiç bir şeyi sağlayamam (gideremem). Hüküm yalnızca Allah'ındır. Ben O'na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O'na tevekkül etmelidirler." (YUSUF/67) (Enam suresi 57 )Bu ayeti kerimeye bakarak, ‘’HÜKÜM’’ verme yetkisinin Allah’a ait olduğu .’’Onun’’ dışında kimsenin dinde Hüküm verme yetkisinin olmadığı ve Peygamber efendimizin ‘’KURAN’’ dışında hüküm koyamayacağı öne sürülmektedir ve Bu ayeti kerimeler ile ‘’Sünnet’in ‘’ delil olamayacağı sonucu çıkartmaktadırlar. Bu sonucun doğru veya yanlış olduğu kanısına varmak için Ayetleri incelemeye tabii tutalım: Ayeti kerimelerde açıkça Yasama yetkisine kimin sahip olduğu ve kiminde olmadığı hususu ile ilgili değildir. Konu ‘’Müşriklerin’’ Peygamber efendimizi susturmak için ortaya attıkları ‘’Kendilerine azabın gelmesi ‘’ İsteğinin gerçekleşmesinin. Peygamber efendimizin elinde olmadığının, Allah’ın yetkisinde olduğu ile ilgilidir. Bu ayetlerin ‘’Sünnetin’’ delil olmadığını ispat etmek için kullanılması apaçık Ayetleri saptırmaktan başka bir şey değildir. (Yusuf suresi 40.) Ayeti kerimesinin ‘’Sünnet’in otoritesi ile alakalı olmadığını ispatlayalım: Ayeti kerimede Yusuf (a.s) tarafından Zindan’da bulunan arkadaşlarını ‘’ŞİRK’TEN’’ kurtarmak amacıyla söylenmiştir.Ayeti incelemeye tabii tuttuğumuzda ‘’SÜNNET ‘’ile alakalı olmadığı bizzat ‘’ŞİRK’İN ‘’ yanlışlığı ve ‘ULUHİYET’İN ‘’ sadece Allah’a ait olduğu hususudur.Bu ayetin de siyak ve sibakını gözardı ederek ‘’Sünnet’in’’ otorite olamayacağını söylemek Ayet’i kerimeyi saptırmaktan başka bir gaye taşımamaktadır. (Yusuf suresi 67) Bu ayeti kerimede’de Yakup (a.s) evlatlarına yaptığı nasihatler ile alakalıdır.Yakup (a.s) Mısır melikin huzuruna vardıklarında onlara nasıl gireceklerini ve şayet bir sorun ile karşılaştıklarında , Bunun ‘’ALLAH’IN TAKDİRİ ‘’ olduğunu ve bu konuda hiç bir şey yapamayacağını anlatmak bazında Ayeti kerimedeki sözleri söylemiştir.Önceki ayeti kerimelerde değindiğimiz gibi Bu ayetinde ‘’SÜNNET’İN ‘’ otoritesi ile alakalı bir durum söz konusu değildir. Vermiş olduğumuz ayeti kerimelerde zikredilen Ayetlere dayanarak ‘’SÜNNET’İN ‘’otorite olmadığını çıkarmak mümkün değildir. Bizim anlayacağımız ‘’Hüküm ancak Allah’ındır’’ demek, Allah ihtiyaç duyduğumuz ve karşılaşabileceğimiz her konuda detaylı hükümleri tek tek göndermiştir, demek değildir. Bilakis ‘’Hüküm Vermede’’ başvurulması gereken ‘TEMEL’’ ilkeleri ve değerleri vazetmek sadece ‘’ALLAH’A ‘’ ait olduğudur.Peygamber efendimizin bu esasları göz önünde bulundurarak ‘KURAN’DA’’ açıkça çözüm olmayan konulara çözüm getirmesi ‘’HÜKÜM ANCAK ALLAH’INDIR’’ ilkesine aykırı değildir..KURAN’SIZ bir SÜNNET anlayış olamaz. Zaten Peygamber efendimizin yaşamı KURAN ile bire bir di..Konu çok uzun yazmaya çalışsam günlerce sürer eğer takıldığınız hususlar olursa Allah’ın bahşetmiş olduğu ve gayret ile geliştirmeye çalıştığım bu tür konularda her tür kafa karışıklığını giderme hususunda buradayız. Bu güne kadar Klasik ''Sünneti'' reddetme eğiliminde olan kesimler, Yalnızca KURAN'IN yeterli olduğunu savunanlar,Peygamber efendimizin Görevini sadece ''Kuran'ın'' Tebliğcisi konumunda görerek, adete Peygamber efendimizi bir ''Postacı'' konumuna getirmeye çalışmakla Kurandaki Peygamber tasavvuru dışında bir olguya doğru hızla kaymaktadırlar.Bu tür görüşlerin İslam ümmetine zarar vermekten başka yanı yoktur. Bizim ''SÜNNET'' anlayışımız şu ilkeler kapsamındadır. 1:Kuransız bir sünnet anlayışı Kuran'ı anlayamamaktır. 2:Sünnet İslamın esas gerçeklerindendir. 3:Bu islam gerçekliği Peygamber efendimizin tabiatı gereği olduğu gibi, Kuranın bir çok ayetinde açıkça beyan edilmektedir. 4:Sünnet Peygamber efendimizin bizzat Kuran'ı yorumlayarak uygulama biçimidir.Sünneti sünnet yapan ana esas Şekilcilikten ziyade ihtiva ettiği mana yönü hiç bir zaman unutulmamalıdır. 5:Sünnetin günümüzde anlayışın aksine hem lafzi hemde manası ile çoğu zaman da şekilden ziyade o şeklin altında yatan ilkesi kavranarak bizlere rehberlik edebilmelidir.Yoksa Şekil ile anlamadan uymak rehberliği anlayamamaktır. 6:Günümüz Sünnet anlayışlarına doğru bir bakış açısı ortaya koymak adına Kuran'ın pratik hayattaki yaşama biçimi olarak tanımlanan bir Sünnet anlayışı sayesinde Sünnet'i anlamayan kesimlere net bir cevap Kuran'ı ve sünneti beraber ele almakla sonuçlandırılabilir. 7:Sünnetin getirmiş olduğu hükümleri Kuran ile karşılaştırma yapmak ve bu karşılaştırma ile Sünnet'in getirmiş olduklarını temellendirmek sağlıklı bir yaklaşım ile sonuçlanır. 8:Bir hadisin Sünnet konusunda bizlere bilgi verebilmesi için, Onun sağlam olmasını anlayabilmek adına ''KURAN'' ile uyumu ve Peygamber efendimizin yaşamına ve Kuran'ın Ruhuna ters düşmemesi gereklidir. Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır. (Ahzab 21) Sonuç olarak:Peygamber efendimizin en zor durumlarda bile hiç bir zaman dik duruşunu bozmadığını,Alemlere rahmet olabilmenin,Bütün İnsanlığa örnek Model olmanın adı,duruşu,yaşantısı,modeli bizlere ''SÜNNET'' olarak uymamız hususunda bu ayeti kerime ve daha bir çok ayetle emredilmiştir. O zaman demek değimlidir ki sizinde mezhebiniz var? Cevap: Mezhepli olmak ayrı Mezhepçilik Mezhep holiganlığı ayrıdır... Ve hem de üç ayrı mezhep ve bu mezheplerin kurucuları , Fikir adamları da sizin imamınız Mürşidiniz olmuyor mu? Cevap: Üç İmam yada daha fazlası Kur'an ve Sünnete uygun fikirleri açıklamış iseler Alimdirler ...''Ayeti kerimede ''Sizden olan Otorite/Ulul Emr (Emir Sahiplerine) '' Uyma emri gereği uyulur .Bu uymada yine Esas ölçü Kur'an ve Canlı Örneği Allah resulü ve Sapmadan onu takip edenlerdir...Burda Mürşid edinme mevzuuna gelince ... يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَابْتَغُوا اِلَيْهِ الْوَسٖيلَةَ وَجَاهِدُوا فٖى سَبٖيلِهٖ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ Ya eyyuhellezine amenuttekullahe vebteğu ileyhil vesilete ve cahidu fi sebilihi leallekum tuflihûn. Ey müminler, Allah'tan korkunuz, sizi ona yakınlaştırabilecek her yolu arayınız, onun yolunda cihad ediniz ki, kurtuluşa eresiniz. (Maide-35) Değerli kardeşim Ayeti kerimede Allah'a ulaşma/yakın olmak için yollar/vesileler aranması emrini Yine Allah açıkça İbadetlerimiz takvamız olarak belirlemiş iken ne yazık ki Bu ayet üzerinden kendilerini vesile/aracı gösterme mantığına sahip olanlar ayeti kendi heva ve hevesleri amacında yormakta ve insanlarada o şekil anlatmaktadırlar... Mezhep:(Arapça: مذهب mazhab, çoğ. مذاهب mazahib), bir dinin çeşitli görüş ayrılıkları nedeniyle ortaya çıkan kollarından herbirine verilen isimdir. İslam dininde Sünnilik, Şiilik ve Haricilik olmak üzere 3 ana mezhep vardır. Bu mezhepler de çeşitli açılarından kendi içinde alt mezheplere sahiptir. Sünniler günümüzde inanç açısından Maturidilik ve Eşarilik, fıkhi açıdan da sırayla Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli mezheplerine bağlıdırlar. Bu dört mezhepten ilki olan Hanefi mezhebi Maturidilik'e diğer üç mezhep (Şafii, Maliki ve Hanbeli) ise Eşarilik'e bağlıdır. Bu mezhepler dışında, Sünnilik'te icma-i ümmete, kıyasa ve reye başvurulmasını kabul etmeyen, her sorunun çözümünü Kur'an'da, sünnette, sahabe ve tabiunun görüş ve uygulamalarında arayan bir grup daha vardır. Bunlar; Selefiyye veya Selefiyyun (geçmişe bağlılar) olarak anılır. Hanbeli mezhebi, Selefiyye anlayışına en yakın sünni mezhep olarak tanınır. Ayrıca günümüz Sünni alimleri tarafından Selefiler Sünni olarak görülmezler, Mücessime olarak görülürler.Bu alimlerin onları farklı görmesi onların yanlış olduğu anlamı taşımaz.. Şiilerin günümüzde bağlı olduğu en büyük fırka ise İmamiye (Caferiyye) dir. Bunun dışında sayıları az olmakla birlikte Zeydiyye ve İsmailiyye fırkaları da günümüze ulaşmıştır. Peygamber'in zamanında ‘mezhep’ var mıydı? Mezhepler ayet ve hadisleri farklı anlamaktan kaynaklandığına göre, Peygamberin zamanında mezhep olması düşünülemez.Çünkü Peygamber zamanında bir mesele olduğunda, sahabiler Peygambere geliyor, soruyordu. Peygamber hüküm veriyor, muhakeme için gelenlerin davalarını neticeye bağlıyordu. Şayet sorulan şey yeni ve hakkında ayet bulunmayan bir konu ise bekliyordu. Bu soru üzerine o konuda Allah (cc) tarafından bir ayet indiriliyor, konu hakkında hüküm bildiriyordu. Eğer ayet açıklamaya muhtaçsa, Peygamber o ayeti izah ediyordu. Peygamber bir meselede ne diyorsa, Sahabiler onu yapıyorlardı. Çünkü bununla ilgili Allah’ın emri vardı: De ki (ey Peygamber): "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı affetsin; zira Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır." (Ali İmran 31) Başka bir ayet de şu anlamdaydı: “Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı şiddetlidir.…” (Haşr 7) Böyle olunca, Peygamber hayatta iken farklı mezheplere ihtiyaç yoktu. İtikadi Açıdan Mezhepler İtikadi açıdan mezhepler iki tanedir. • Maturidi mezhebi; İmam Maturidi tarafından kurulmuştur. • Eş'ari mezhebi; İmam Eş'ari tarafından kurulmuştur. Bu iki mezhep temelde birdir. Ancak teferruata ait kırka yakın konuda fikir ayrılığına düşmüşlerdir. Fikir ayrılığına düştükleri konular sadece ayrıntılardan ibarettir. Ameli Açıdan Mezhepler Ehl-i Sünnet itikatında, ameli konularda dört mezhep vardır: • Hanefi mezhebi; İmam-ı Azam Ebu Hanefi'ın adını taşıyan mezheptir. • Şafii mezhebi; İmam-ı Şafii'ın adını taşıyan mezheptir. • Maliki mezhebi; İmam-ı Malik'ın adını taşıyan mezheptir. • Hanbeli mezhebi; İmam-ı Hanbel'ın adını taşıyan mezheptir. Şiilik • Caferilik; İmam Cafer-i Sadık'ın adını taşıyan mezheptir. • Zeydilik; İmam-ı Zeynel Abidin'in oğlu Zeyd bin Ali'nin adını taşıyan mezheptir. • İsmaililik; İmam Cafer-i Sadık'ın büyük oğlu imam İsmail'in adını taşıyan mezhep. Kur'an’i Kerim'de Ayrılık ve Çekişme ”Sakın kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra parçalanıp çatışmaya düşenler gibi olmayınız. Böyleleri için büyük bir azap vardır..” (Ali İmran 105) ”Birbirinizle çekişmeyin, sonra korkuya kapılırsınız, gücünüz parçalanıp gider.” (Enfal 46) ”Dinlerini parça parça edip, fırka fırka ayıranlar var ya senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur.” (En’am159) ”O dini dosdoğru tutun, onda ayrılığa düşmeyin diye dinden Nuh’a tavsiye ettiği, sana vahyettiğimizi İbrahim, Musa ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi size de şeriat yaptı.” (Şura 13) İslam dininde, fıkıh yani İslam hukuku konusunda anlayış, metod ve uygulama açısından farklı düşüncelere sahip mezhepler bulunur.Bu mezheplerin başlıcaları şunlardır: Sünni mezhebinin takip ettiği dört büyük fıkıh mezhebi: • Hanefi mezhebi (Hanefilik) • Şafii mezhebi (Şafiilik) • Maliki mezhebi (Malikililik) • Hanbeli mezhebi (Hanbelilik) Şia mezhebinin takip ettiği fıkıh mezhepleri: • Zeydiyye mezhebi (Zeydiyye) • Caferi fıkhı (Caferiyye) (İmamiye) • İsmailiyye mezhebi Ayrıca diğer bağımsız fıkıh mezhepleri ve alimleri mevcuttur; • Zahiri mezhebi (Zahirilik) Mezhepler hakkında bu bilgiler ışığında Mezhepli olmak ve Mezhep Holiganlığı yapmak arasındaki farkı birbirinden ayıralım,Mezhepli olmak vardır yalnız Mezhepçi olmak Holiganlıktır. Mezheplerin çıkış noktasında farklı bakış açılarından yapılan yorumlardır,Hiç bir mezhep Kuran ve sünnet ile belirlenmiş itikadi konularda İmani hususlarda ayrılığa düşmemiştir sadece uygulamalardaki Farklılıklarda ayrılığa düşmüşlerdir. Mezhep imamları hiç bir zaman diğer mezhep imamlarının görüşlerine küçük düşürücü vs bir tutum sergilememişlerdir,aksine bunu yapanlar Mezhepleri dinleştiren ve İslamın olmazsa olmazı gösteren zihniyetlerdir. Bakın İmam Malik kendi yorumları hakkında şu görüşü beyan etmiştir: “Ben bir beşerim. Bazen hata, bazen de isabet ederim. Bu sebeple benim rey ve içtihadımı inceleyiniz. Kitap veya sünnete uygun bulursanız, kabul ediniz, bulmazsanız reddediniz.” demiştir. Bu üstünlüğü gösteren İmamlar kendilerinin de bizler gibi birer beşer olduğunu beyan ederek asıl baz almamız gerekeni Yani Öncelikle Kuran’ı ve Kuran’ın pratize edilmiş olan yaşam biçimi Sünneti esas almamızı belirtmiştirler. Buna rağmen halen birileri Mezhepsizlik dinsizliğe gider söylemleri ile mezhep holiganlığı ile sözde tutuculukları ile koruma yaptıklarını zannederek Müslümanları ayrılığa itmekten başka bir işe yaramıyorlar. Evet bugün İslam aleminde bu sunni gündem ile Müslümanı Müslümana kırdırma çabasında olan Tutucu ve Cahil kesimler,Şiiyi,vahabiyi,Mutezileyi vs Müslüman kabul etmeyerek sözde İslama hizmet ettiklerini zannediyorlar,İsimlerini zikretmiş olduğum vb Mezhep mensuplarının tümü Aynı Allah’a ve Aynı İmani konulara inanmış iken kimin işine geliyor bu tür suni gündemler ile Müslümanları meşkul etmek düşünür isek cevabı açıktır.Tabiki İslam düşmanlarının ve Bu düşmanlara hizmet eden zihniyetlerin... Bu kadar ortak noktamız var iken birilerini sapık vs ilan etmek ve ikilem oluşturmak isteyenler,ayrıntılar üzerinden Müslümanları bir birine kırdırmaktan başka gaye taşımamaktadırlar.Dikkat etmemiz gereken husus hiç kimse kimseyi ne cennete ne de cehenneme göndermeye hakkı ve hükmü yoktur,Kişi ancak hesabını Allah’a verir bizler beşer olarak kimseden hesap sorup hüküm vermek durumunda değiliz bunu iyice anlayalım. Mezhep Holiganlarına şunu açıkça ifade ediyorum,Günümüz İslam aleminde Mezhep holiganlığı yaparak,Müslümanların gücünü kırmaya çalışanlara Akli selim olan Müslümanlar alet olmayacaktır.Bizler birbirimiz ile varız çünkü KÜFÜR tek millet iken bizler bölünmelere asla izin vermeyeceğiz,Müslümanlara Mezhep HOLİGANLIĞI yakışmaz bize düşen İman kardeşliğidir bizler bir birimize sıkıca bağlanmadıkça Mazlumlar gün geçtikçe çoğalacaktır. Şunu iyice kavrayalım,Müslüman hangi Mezhepten olursa olsun Mezhepli de olmayabilir bunlar bizler için ayrılık meselesi olmamalıdır ve bu tür farklılıklar ile içimize ekilmek istenen FİTNE tohumlarına müsaade etmeyelim,Hepimizin ortak yönü olan TEVHİD inancı ile bir birimizi destekleyelim. Bizler bir birimiz içinde ayrılığa düşersek bizleri bölmeye ve parçalamaya çalışanların ekmeğine yağ sürmüş oluruz . İslamda MEZHEPLİ olmak vardır Ama Mezhepçi,Mezhep Holiganlığı yoktur. Asırlardan bu yana bu tür sapkınlıklar her daim İslam Ümmetini bölmüştür bizler bu tür oyunlara gelmeyelim.. Temel kaynak Kuran gibi bir cevher var iken Sünnet gibi bir hayat biçimi bizlere sunulmuş iken a veya b olmak o kadar sorun olmamalı Allah bizlere Akletmezmisiniz dediği halde Taklidi bir İman ile İnanmak Allah’ın mesajını anlayamamaktır. İnşaallah Tahkiki bir İman ile dinimizi yaşayanlardan oluruz .İslam tevhid ve Vahdet dinidir ayrılıklara düşmeyelim Allah’ın bizleri hesaba çekeçeği yegane kaynak KURAN’DIR Allah kimseye hangi mezhepten idin diye hesaba çekmeyeceğine göre Mezhep Holiganlarına karşı uyanık olalım: |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Şimdi Mutezile itikatına bakalım ; Beş temel inanış şekilleri vardır tarihte ve Mutezile hakkında ki görüşler zaten ortadadır.Ehli Sünnetle ayrıştığı noktalarda zaten kendilerine cevap verilmiştir.Mutezile mensupları Hz Osman ve Hz Ömer zamanın da da bir çok savaştan uzak durmuş ve Müslümanları yalnız bırakmışlardır.Bu da kaynaklarda geçmektedir.Elbette bu böyle olmadı diyen yazılarıda sunacaksınızdır…..Ayrıca bir dönem Emevi ve Abbasilerde bu görüş benimsenmiş ve Ehli Sünnet inancını savunan bir çok Alim şiddete maruz kalmış ki İmam Hambel bunlardan birisidir.Bu da Kurana ve İslama nasıl bağdaşlaştırılır şaşmak lazım … CEVAP: Bizler emevi dönemini konuştuğumuz için Abbasi dönemi memnun zamanına binaen eleştiri yapmışsınız haklı olarak lakin o dönemde yapılan zulüm ve haksızlıkları aklayacak kadar adaletsiz davranamam Zincire vurularak yargılanmak üzere götürülen Ahmed bin Hanbelin direnişi takdire şayandır… Memnun ve etrafındakilerin Müslümanlara zorla fikirleri empoze etmeye çalışması buna karşı çıkan kesimlere zulmedilmesine sebep olanlara sevgi ve muhabbet besleyeceğimi aklınızdan dahi geçirmeyin… Sizinle Muaviye Fasık/Zaliminin yapmış olduğu tüm cürümler hakkında deliller ile konuşmamıza rağmen o kadar delil sunmama rağmen bir türlü Zalime zalim diyemediniz bu taassup değilmi? Sizinle İslam tarihinde yaşanan zulümlerin asıl müsebbibi olan Beni Ümeyye hanedanlığının zorbalıklarını deliller ile konuştuk lakin siz Mutezile fırkasına kendi pencerenizden hatalı ve yanlış olduğunu izah ettiniz... Mutezile Fırkasının Kuran ve Sünnete uyan birçok fikrini benimsediğim gibi Şianın da taassuptan uzak birçok fikrini benimsemekteyim bu Sünni kesime karşı olduğumu ifade etmez. Çünkü Allah'ın rahmeti üzerlerine Olsun Sünni ekolün âlimlerinden İmam Ebu Hanife İmam Şafi İmam Malik İmam Ahmed B hanbel gibi şahıslar bu Zalim yöneticiler ile kıyasıya mücadele etmiş ve ŞEHİD olmuşlardır eğer çok oturaklı insanlar olsa idi Beni Ümeyye soyu bu saymış olduğum imamlar onlara biat eder ve onlar ile beraber hizmet ederdiler Ebu Hanife’nin şahadetinin sebebini siz daha iyi bilirsiniz? Allah Resulünün ''Ali'yyun minni ve ene minhu'' ''Ali bendendir ve ben de Ali'denim'' ve daha birçok sözüne rağmen Hutbelerde 80 yıl Lanetleyen Zalime nasıl saygı sözcüğü kullanılabilir? İmam Ahmet Bin Hanbelin Muhammed Ebu zehranın Mezhepler tarihinde nakli ile sabit olan bu zulmün neresi adilane bir davranış... Ehlibeyte yapılan kıyım Arapçı emevi zalimlerinin işi değilmi... Bizlere ulaşmış olan Kur'anın korunmuşluğu dışında kalan tüm bilgi ve belgeler Emevi zorbalarının saltanat dinciliği üzerinden gelmemişmidir... Size sunacağım şu tarihi vesika ile sonuca varalım: Dehşet Katliamı (Harre) Emevi zorbalarına karşı çıktıkları için medinede 80 kusuru sahabe olmak üzere yaklaşık on bin kişi katledildi. Cinayetlere ödül olarak Emevi katillerine üç gün boyunca yağma ve her tür ahlaksızlık serbest kılınması: Bu canilere verilen serbestiyet sayısı 1000 yakın Müslüman kadının ırzına geçmeye kadar varmıştır. Meskeni yağmalanan Sahabelerden Ebu Said el Hudri’nin sakallarının tek-tek yolunması gibi zulümlerin işlenmesine sebep olan Yezit (Lanetullahi aleyhi) İslam ümmetinin başına kral olarak atayan babası ne kadar masum olabilir ve bu yapılan zulüm, talan, ırza geçme gibi fiillere oğlunu bildiği halde zorla biat toplayan muaviye ye Hz denilirmi? (İbn Kuteybe El İmame ve’s siyase 1-180-190) Yezit in ordu komutanlarından olan Müslimin yapmış oldu katliamlardan sonra zorla biat yeniletmede kullanmış olduğu metod üzere biat etmeyenlerin katli ve Abdullah bin zübeyrin kabeye sığındığını bahane ederek Beytullahı mancınıkla tahrip etmesi ve Harre olayında Medineli Müslümanlara komutanlık eden Abdullah bin hanzala Allah’ın rahmeti babası üzere olsun Uhud savaşında Şehid olan ve Allah resulü tarafından ‘’Meleklerin yıkadığı şehit’’ diye anılan hanzalanın oğlunu öldüren gruha en büyük ödülü vermesi (Tarihçi İbn Sad) ve emevi taktiği olarak sonradan bu askerleri öldürtmesi Küfrüne kafi gelmiyor ise sözün bittiği yerdeyim… Harre olayını daha detaylı incelemek isteyen kardeşlerimiz İbn sad’ın tabakat İbni Kuteybenin El imame ve’s siyase İbn Abd Rabbih’in el ikdul ferid kaynalarına bakabilirler… Mevlüt Hönül Malazgirt (Esadullah kardeşim tüm sorularınıza cevapları vereceğim inşaallah hatalı veya yanlış gördüğünüz bölümleri lütfen belirtin bizde doğrumu yanlışmı olduğunu açıklayalım : ) |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Şia ; Komple bir tarihi ele almıyacağım Şia dan faydalandığınızı söylediniz , Bugün Tarikatlar Şirk batağından diyirsunuz Şeyhler kendilerini İlah ilan etmiş diyorsunuz. Cevap: (Halende diyorum Hepsi birer ilah'a dönüştürülmüş ve Şirk Bataklığındadırlar) Bakın fıkıhta taklit ettiğiniz Şia mezhebinin 22 grubu aynı kaynaktan ve farklı düşüncelerden kendi içlerinde bile ayrılmışlar , Şimdi şirksiz bir yol isteyen size Şia kaynaklarından bazı akatarmalar yapmak isterim ... Cevap: Bu fikirleri kabul edenlerde Şirk bataklığındadır...Fıkhi bağlayıcılığı yoktur...Şimdi değerli kardeşim siz Şianın bazı fırkalarında var olan sapkınlıkları sundunuz amenna kabul ediyorum asla ve asla benimsemiyorum ve karşıyımda...Bende kalkıp burda Sünni ekole ait hataları ifşa etsem bize ne faydası olacak bundan kimler nemalanacak ...Sünni alimler olarak isimlendirilen 4 İmam başımın tacıdır saygı duyarım ve ortaya koymuş oldukları görüşleri sizin deyiminiz ile Ehli sünnet diye adlandırmam Hakikat olarak alırım Kur'an ve Sünnete uygun olmayan görüşlerini ise benimsemem almam bu kadar rahatım... 1. Hz. Peygamberin (sav) vefatından sonra üç kişi hariç herkes İslam’ı reddetti: Mikdad, Ebu Zer ve Selman-ı Farisi! (Kur’an-ı Mecid, Makbul Hüseyin Dehlevi, Sayfa 134) 2.Tüm imamlar makam ve mertebe olarak Hz. Muhammed (sav)’e denktirler. (Usûl-u Kâfi, Cilt 1, Sayfa: 270) 3. Gerçek Kur’an-ı Kerim’de 17.000 ayet vardır! (el Şafi, Cilt 2, Sayfa 616) 6. Bizler Allah’ın nazarında kullarının gözleriyiz ve tüm insanlık için nihai otoriteyiz. (Usûl-u Kâfi, Cilt 1, Sayfa 145) 7. Kur’an-ı Kerim’in tam bilgisine İmamlar hariç kimse sahip değildir. (Usûl-u Kâfi, 1, Sayfa 228) 8. “Bidat”; Allah (cc) haşa yalan söylüyor. (Türkiye’deki Şii Caferiler de dahil tüm Şiilerin en temel eseri olan Usûl-u Kâfi, Cilt 1, Sayfa 148) 9. Hz. Ebubekir (ra) öldüğü sırada kelimeyi (şehadet) söyleyemedi! (Israr-ı Muhammed, Sayfa 211) 10. Ali İlahtır! (Cila’ul-Uyûn, Cilt 2, Sayfa 66) 11. İmamlar İlahtır. (Cila’ul-Uyûn, Cilt 2, Sayfa 85) 12. Pakistan hakiki Kur’an-ı Kerim’de bahsedilmiştir, şimdiki Kur’an anlamsızdır. (Hazar Tümhari Das Hamari, Sayfa 554) 13. Hz. Ömer (ra)’in kafirliği hakkında şüpheye düşmek küfürdür! (Cila’ul-Uyûn, Sayfa 63) 14. Abdullah İbni Sebe İmamet’in zorunlu olduğunu savundu ve Hz. Ali (ra)’nin gerçek ilah olduğunu iddia etti. (Envar-ı Nu’maniye, Cilt 2, Sayfa 234) 15. Hz. Ali (ra)’in ilk halife olduğunu inkar edenler kafirlerdir. (Envar-ı Nu’maniye, Cilt 3, Sayfa 264) 16. Hz. Ayşe (ra) kafir bir kadındı. (Hayat’ul Kulûb, Cilt 2, Sayfa 726) 17. Bizler halifesi Ebubekir olan ne Allah’ı ne de Peygamberi kabul etmeyiz! (Envâr-ı Nu’maniye, Cilt 2, Sayfa 278) 18. İmam Peygamberin (as) sahip olduğundan daha fazlasına sahiptir. (Usûl-u Kâfi, Cilt 1, Sayfa 388) Şimdi bu denli açık ve seçik bir Şirk işleyen mezhebi nasıl taklit edebiliriz ki sevgili kardeşim? Bu tür anlayışı kabul etmek ve bunları Şia'nın tümüne mal etmek bana şu sözü hatırlattı: ''Kişi Bilmediğinin Düşmanıdır'' Allah aşkına bu görüşler hangi Müslümana yakışır akli selim birinin bu görüşleri benimsemesi aptallıktan/sapkınlıktan başka bir şey değildir...Hz Aişe Annemizdir Son asrın Alimlerinden Allah'ın rahmeti üzerine olsun Muhammed Hüseyin Fadlullahın Hz Aişe Annemiz hakkındaki fetvası: İmam Cafer-i Sadık buyuruyor ki: ‘’Müminlerin annesine lanet etmek ,onlar hakkında kötü söz söylemek haramdır.her ne kadar Cemel savaşında yanılmış olsa da.Onlara ikramda bulunmak.Allah resulü Muhammed (s.a.a)’e ikramda bulunmaktır. Kaynak: Ayetullah Muhammed Hüseyin Fadlullah. Allah resulünün eşleri hususunda Kuran açıkça hükmü vermiştir bu hüküm üzerine kimse kalkıp hüküm veremez aşikardır...Annelerimizdir hepsi... Usuli Kafi hususunda haklılık yönleriniz var lakin Sizin vermiş olduğunuz kısımları bende olan Farsça Usuli Kafiden bakacam böyle bir şey var ise Adil olma anlayışı ile sunacam yoksa eğer bu iftiraları atanları Allah'a şikayet ediyorum: Fıkıh konusuna gelince; Evvela şunu bildirmek isterim konu “Hakkı konuşmaksa utanmak olmaz” şimdi size şunu soruyorum Şia Mezhebinde Bakara – 222 ayeti gerek gösterilerek kişi hanımı ile ters ilişki kurabilir. Buna kanıtları da ayette gecen “haysu” kelimesidir oysa bu kelime tamamen mekana baktığından hayız olarak adlandırılamaz. Şimdi bu denli sapık bir fıkhi görüşe mensup olan mezhebe nasıl bağlı olur bir insan yada benimser? Bu ayet ve hadisle sabitken hemde, bu sapıklık değimlidir?Ve şia da bu hüküm hala mevcuttur……. Böyle bir iananışın fıkhi hükümleri nasıl güvenilir olurki ? Bakara 222 Ayeti Kerime'de geçen ''Haysu'' Kelimesi Kur'anda 31 yerde geçer : Mübhem mekan zarfı olup kendisinden sonraki kelime yahut cümle kendisini açıklar.Mücerred olarak من harfi cerriyle birlikte getirilir....yerde...yerden manasını ifade eder.... Tefsir kaynaklarına bakmanızı rica edecem size burda bu konuyu sunmak isterdim lakin İmam Humeyninin bu iftiralara cevap niteliğinde 40 sayfalık bir yazısını buraya aktaramayacam Hiçbir Şia alim bu görüşü benimsememkte lakin Kur'anın bu ayetini açıklarken sarf nahiv gramer usullerine göre yorumlar mevcuttu ama kimse cevaz vermemiştir bu konuyu burda tartışmak dahi abestir ama siz isterseniz bu husustaki iftiralara cevap niteliğinde El Mizan tefsirinden ve İmam Humeyniden cevapları sizin mail adresinize atabilirim.... Baştada söylediğim gibi Kur'an ve Sünnete uygun fetvaları benimserim kimden geldiğine bakmam yeterki hakikat olsun Allah'ın kelamına Resulünün yaşamına sünnetine uygun olsun .... |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Kur'anı anlamak ve yaşamak zorundayız burda Sünnet hususunda görüşlerim açıktır bakmanızı rica edecem.... |
Cevap: Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. İsa’yı (a.s) Gökten İndiren Hadislerin T Esadullah bey şianın içerisinde şirk ve küfrün olduğu su götürmez bir gerçektir. Tasavvuf dinin birçok bozuk fikirlerinden diğer mezhepler gibi şiada gerekli kadar nasibini almıştır. Bu konu mevlüt abimin vereceği cevaptır. Muhammed bin Abdulvehhab Keşfüş-Şübuhat adlı eserinde Kelime-i Tevhidi de kendine göre açıklamış ve kendi yolundan gitmeyen, fikirlerini tasdik etmeyen bütün Müslümanları kafir ilan etmiştir. Cevap:Sayın güzel abim tevhidin elli türlü açıklaması yokki Muhammed bin Abdulvahhab kendi anlayışına göre tevhidi açıklmaış olsun. Bilemiyorum siz o kitabı okudunuzmu. Osmanlı ulemasının kişi ne yaparsa yapsın diliyle “lailaheillAllah” dediği müddetçe dinden çıkmaz müslüman olarak vasıflandırılır,işte bu mantığa muhammed bin abdulvahhab konuyu ele alır sözünü ettiğiniz kitabında ve diğer kitaplarında geniş şekilde delilleri ile bu mantığı çürütür. Muhammed bin abdulvahhabın bu fikirleri farklı birşeydir ingiliz ajanı olduğu ithamı farklı birşeydir. Tabiki insanların fikirleri tartşılabilinir red yada kabulde edilebilinir. Bu başka birşey iftira atıp bunu kanıtlayamamk başka birşeydir. Bugün medineweb forumda fecr hocamın ahmet kalkandan tevhidi bozan haller başlıklı bir yazısını gördüm. Tehvidi bozan hallerin başında da helal haram yetkisinin bazı insanlara yada mercilere tanılmasıdır. Mevcut olan günümüz cahilliye toplumları bu yetkiyi oy kullanmak suretiyle gerçekleştirmiyorlarmı? O halde açıkça şirk olan bu ameli işlyen toplumların olmayan tevhid akidesini bozduğunu söylemek sahibini dinin dışına ittiğini söylemek tevhidi kendi kafasına göre yorumlamak demekmidir? Melaen : Biz tevratı incili indirdik yahudi alimleri yada hakimleri onunla insanlara adaletle hüküm versinler diye maide/ sanada bu kuranı indirdik onunla hüküm veresin diye buyuran yüce rabbimizin bu buyruğu dururken bugünki mevcut yargı hangi dinin esaslarına göre hüküm vermektedir. “Ve enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı musaddıkan limâ beyne yedeyhi minel kitâbi ve muheyminen aleyhi fahkum beynehum bimâ enzelallâhu ve lâ tettebi’ ehvâehum ammâ câeke minel hakk(hakkı) li kullin cealnâ minkum şir’aten ve minhâcâ(minhâcen) ve lev şâallâhu le cealekum ummeten vâhıdeten ve lâkin li yebluvekum fî mâ âtâkum festebikûl hayrât(hayrâti) ilâllâhi merciukum cemîan fe yunebbiukum bimâ kuntum fîhi tahtelifûn(tahtelifûne).” ““Ve (Ey Muhammed) sana ellerindeki kitapları tasdik edici (doğrulayıcı) ve onu koruyucu olarak bu Kitab'ı hakk ile indirdik. Artık onların aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana Hakk'tan gelenden ayrılıp da onların hevâlarına uyma. Sizden hepiniz için (tek) bir şeriat, ve açık bir yol belirlemiştik. Ve Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Ancak bu sizi, verdikleri ile denemek içindir. O halde” hayırlarda yarışın! Sizin hepinizin dönüşü Allah'adır. O zaman hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri, size haber verecek.””MAİDE/48 "Ve enıhkum beynehum bimâ enzelallâhu ve lâ tettebi’ ehvâehum vahzerhum en yeftinûke an ba’dı mâ enzelallâhu ileyk(ileyke) fe in tevellev fa’lem ennemâ yurîdullâhu en yusîbehum bi ba’dı zunûbihim ve inne kesîran minen nâsi le fâsıkûn(fâsıkûne)." “”Ve onların aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, onların hevâlarına uyma. Allah'ın sana indirdiği şeylerin bir kısmından seni fitneye düşürmelerinden sakın. Bundan sonra eğer (Hakk'tan) yüz çevirirlerse, o taktirde bil ki artık Allah, bazı günahları sebebiyle, onları bir musibete uğratmak istiyor. Muhakkak ki insanların çoğu gerçekten fâsıklardır. “”Maide/ 49 Kişi bu amelleri işlediği müddetçe istediği kadar diliyle “lailaheillAllah” desin birşey ifade etmez. İşte bu Muhammed bin Abdulvahhab tüm kitaplarında vurgulamak istediği ana tema bu. Bunun nersi yanlış. Tevessül ile ilgili dün bir makale yayınladım tasavvuf dinindeki tevessül anlayışı bile tevhidi bozan hallerdendir. Sonuç: insnaların fikirlerini tartışmak farklı birşeydir onlara iftira atmak farklı birşeydir. Buradan olaya bakablirsiniz inşallah şimdi elbette savunduğunuz bir kişinin hitabı size göre yanlış olmayabilir kardeşim, siz nasıl ki Mürşidler ve Velilere isnatlarda bulunuyor ve delil sunuyorsanız elbette bunu yapmak herkesin de hakkıdır.Sonuçta Tarih ortada ve yazılı deliller de ortada bu yazılanlar uydurulupta yazılmadı buna emin olun ….Öyle olsaydı gine konunun başında şu şekilde bir giriş yapılmazdı ; Alıntı Bakın sayın abim benim kimseyi falan savunduğum yok . hak kimden gelirse gelsin doğrudur batıl ise kimden gelirse gelsin batıldır savunulamaz. Sizlerin içerisine düştüğü vahim hata kanımca şu olsa gerek. Alimler veliler ilim ehli insanlar ancak şu ayetin hükmü gereğini yerine getirdikleri takdirde itaat edilmeyi hak ederler. Ayete bakalım. “”Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat’ı indirdik. Kendilerini (Allah’a) vermiş peygamberler onunla yahudilere hükmederlerdi. Allah’ın Kitab’ını korumaları kendilerinden istendiği için Rablerine teslim olmuş zâhidler ve bilginler de (onunla hükmederlerdi).Hepsi ona (hak olduğuna) şahitlerdi. Şu halde (Ey yahudiler ve hakimler!) İnsanlardan korkmayın, benden korkun. Ayetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın. Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir. “”MAİDE 44. Allah'ın kitabını korumaları gerekirken kalkıp panteizmi kavram değişikliği yaparak tasavvuf adı altında islam diye lanse etmek Allah'ın kitabını korumak olmadığı gibi veli yada mürşit olmayıda hak ettirmez. İnsanlara itaat ancak Allah'ın belirlemiş olduğu sınırlar çerçevesinde gerçekleşebilir. Tağuti rejimlerlerle gönül bağı kurarak onları rey vermek suretiyle destekleyenler Allah'ın hükümleri ile hüküm etmeyen kafirlere velayet vermek, mürşitlik değil, düpedüz müşrikliktir. Bunu söylemek kuranın özünün ta kendisidir.Bunu söylemek ingiliz ajanlığı değildir. Kim bir hokkabazlık yaparsa cahil toplumlar tarafından hemen ya mürşit yada veli ilan edilirler. Maneviyatlarıyla bilmem kaçbin kilometre uzaktaki sözde bir müride yardım edebileceiğini iddia etmek Allah'a şerik koşmak anlamına gelmekten başka birşey değildir. Şimdi size daha evvelde astığım tevhidi bozan 40 maddeden meydana gelen ve islam dininin olmazsa olmazları olan hükümleri kurandan ve sahhih sünnetten delil getirerek yanlış olduğunu ispat etmeye davet ediyorum inşallah. Bu 40 maddeye uygun bir hayat tarzı seçen insanlar inşallah müslümandırlar. Tevhidin gereklerini yerine getirmeyen insanlar ise namaz kılasalar, oruç tutsalar, hacca gitseler bile onlar asla islam dairesi içerisinde yer alamazlar. Dinin aslını oluşturan konularda iman edenler ve imanlarına şirk küfür bulaştırmadıkları müddetçe zina etseler, hırsızlık yapsalar, üçkağıtçı olsalar yine dinden çıkmaz müslüman statüsünde değerlendirilerler. Şunuda unutmayın biz Muhammet Abdulvahhab yada başka hiç kimseyi Şirk ehli yada Kafir ilan etmeyiz ama biz ve yolumuzda olan herkes Şirk ehli Küfür ehli olarak nitelendirilir . Oysa İnanan insan ve Müslüman olduğunu söyleyen bir insana Kafir yada Şirk ehli denemez …. Alıntı Esadullah bey kusura bakmayın ama sizin hiç kimseyi şirk ve küfürle itham ettiğiniz tarih boyunca vaki olmuşmudur. Tasavvuf dinine göre hz. Musa ile firavunun mücadelesi bile boş bir mücadeledir. Hatta mevlana dahada ileri giderek “firavun ve musanın mücadelesinde firavun haklıydı”diyecek kadar sapıtmıştır. Müslüman olmak taraf olmak demekir. Müslüman olmak kafirlerin saflarından çıkıp müslümanların saflarına katılmak demektir. Müslüman olmak hakka teslim olmak demektir. Müslüman olmak önce red sonra kabulu gerektirir Müslüman olmak firavunlara karşı hz. Musa (a.s) ların saflarında yer almaktır. Daha düne kadar demirellere ecevitlere özallara rey verilmesi gerektiğinin fetvasını veren güyya mürş-it-ler nasıl Allah'ın dostları oluyorlar doğrusu anlamak mümkün değil Allah’a emanet olunuz |
SAAT: 04:21 |
vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
User Alert System provided by
Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) -
vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.