Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > Muhtelif Konular

Konu Kimliği: Konu Sahibi MusabBinumeyr,Açılış Tarihi:  08 Nisan 2012 (23:26), Konuya Son Cevap : 09 Şubat 2019 (11:10). Konuya 1 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 08 Nisan 2012, 23:26   Mesaj No:1
Medineweb Sadık Üyesi
MusabBinumeyr - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:MusabBinumeyr isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13855
Üyelik T.: 22 Mayıs 2011
Arkadaşları:3
Cinsiyet:
Memleket:Güneşin Doğduğu YerdeN..
Yaş:37
Mesaj: 745
Konular: 254
Beğenildi:50
Beğendi:0
Takdirleri:160
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Yaratılışın gayesi

Yaratılışın gayesi

Yaratılışın gayesi: Allah’ı bilmek ve O’nu ibadetlerle birlemektir. Bu hususta Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Allah’tan gayrı ilah olmadığını bil...”
Muhammed: 19
“Ben cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.”
Zâriyât: 56
“Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları eğlenmek için yaratmadık, onları gerçek bir sebeple yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.”
Duhân: 38, 39
Zâriyât suresi 56. ayette ifade edilen gerçek sebep Allah’a kulluk olduğu kesindir.
“Allah gökleri ve yeri gerçek olarak yarattı, ta ki her nefis kazandığının karşılığını alsın. Onlara haksızlık edilmez.” Casiye: 22 ayetinde de “her nefsin kazandığı...” ifadesi kişinin kulluk edip etmemekle ilgili, kazandığı sevap veya günahı olduğuna şüphe yoktur. Dolayısıyla kula gerekli olan, fıtratına uygun hareket edip Allah’a karşı ubudiyetini hakkıyla yerine getirmesidir. Çünkü Allahu Teâlâ kuşların fıtratına uçma, balıkların fıtratına suda yaşama ve yüzme özelliği verdiği gibi insan ve cinlerin fıtratına da ibadet etme özelliği vermiştir. Bu onlardan kaçınılmaz meydana gelecektir. Bu nedenle onların bazısı Allah’a kulluk ederken diğer bazısı da ağaç, taş, kendi hevası vb. Allah’tan gayrı şeylere kulluk etmektedir. Bu tapınmaların yaklaşık hepsine Kur’an’dan delil bulmak mümkündür:
“İbrahim dedi ki: Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa sizi de, yaptığınız (bu şeyler)i de Allah yaratmıştır.”
Sâffât: 95, 96
“O gün, onların hepsini mahşerde toplar sonra meleklere: Bunlar size mi tapıyorlardı? deriz. (Melekler): ‘Seni tesbih ve tenzih ederiz. Bizim velimiz sensin onlar değildir. Hayır, onlar cinlere tapıyorlardı. Çokları onlara iman ediyorlardı’ derler.”
Sebe: 40
“Heva ve hevesini ilah edinen kimseyi gördün mü, onun üstüne sen mi bekçi olacaksın?”
Furkan: 43
Yukarıda ifade edildiği gibi Allahu Teâlâ cin ve insanları kendisine kulluk etsin diye yaratmış ve kulluğu onların fıtratlarına bir özellik olarak nakşetmiştir. Bunun akabinde onlardan fıtratlarının gereği kulluğu yerine getirmeleri için de mîsak almıştır:
“Rabb’in Âdem oğullarından, bellerinden zürriyetlerini almış ve: Ben sizin Rabb’iniz değil miyim? diye onları kendilerine şahit tutmuştu evet buna şahidiz dediler. Kıyamet günü, biz bundan habersizdik demeyesiniz.”
A’raf: 172
Allah, cin ve insanlardan istediği kulluğu onlara izah edip göstermek için rasuller göndermiş ve kitaplar indirmiştir. Dünya ve ahiretin yaratılışı, kıyametin kopuşu, amel defterlerinin düzenlenmesi, sırat köprüsünün ve terazinin kuruluşu gibi şeylerin hepsi, yapmakla mükellef olduğumuz bu kulluk içindir. Dolayısıyla kulun ilk öğreneceği kulluğunu gerçekleştireceği şeylerdir. Ancak bu mîsak, kulun ehli cennet veya ehli nar olması için yeterli değildir.
İmanın Rükünleri

Allahu Teâlâ Kitabında şöyle buyuruyor:
“Rasul, Rabb’inden kendisine indirilene iman etti. Müminler de hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve rasullerine iman ettiler.”
Bakara: 285
“Ey iman edenler, Allah’a, Rasulüne, Rasulüne indirdiği Kitaba ve daha önce indirmiş olduğu kitaplara iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, rasullerini ve ahiret gününü inkâr ederse o, uzak bir sapıklığa düşmüştür.”
Nisâ: 136
“Yüzlerinizi doğu ve batıya çevirmeniz birr (iyilik) değildir. Asıl birr: Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve rasullere iman eden kimsenin biridir.”
Bakara: 177
“Biz her şeyi bir kadere göre yarattık.”
Kamer: 49
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“İman: Allah’a, meleklerine, kitaplarına, rasullerine, ahiret gününe iman etmen ve bir de kadere; hayrına ve şerrine iman etmendir.”
Müslim: 8/1
Mezkur ayet ve hadislerle zikredilen bu altı mesele imanın usûlleridir. Bu usuller, rasullerin gönderilme ve kitapların indirilme sebepleridir. Bu usullere Kur’an ve Sahih Sünnet çerçevesi altında iman etmeden hiç kimsenin imanı sahih olmaz. Bu usûllerden bir usûlü inkâr eden kimse iman dairesinden dışarı çıkar ve kâfirlerden olur.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi MusabBinumeyr 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Bİr fİrakın ardından Makale ve Köşe Yazıları YaŞuHa 1 2456 09 Aralık 2013 21:01
Hikaye okumakta fayda var Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler GÖKCEN_AZRA 2 2348 25 Kasım 2013 13:27
Köle Olabilmek Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler mehmet akif2 2 2410 17 Kasım 2013 12:01
Nereye atıyorsun adımlarını /medineweb Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler su damlası 3 2525 17 Kasım 2013 11:50
Suriyeli Kardeşimizin Feryadı Videolar/Slaytlar YaŞuHa 1 1843 10 Kasım 2013 12:57

Alt 09 Şubat 2019, 11:10   Mesaj No:2
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:61
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.476
Konular: 1144
Beğenildi:4415
Beğendi:3686
Takdirleri:14203
Takdir Et:
Standart

İnsanoğlu kendini tanımaya başladığından beri 'Ben neyim?,'Nereden geldim?', 'Niçin varım?, 'Nereye gideceğim? sorularına cevap bulmaya çalışmıştır. Beşer aklı, bu çetin ve devasa sorular karşısında hep bocalayıp durmuş, felsefe ise bu konuda, yüzyıllar boyu birbirini nakzeden izahlarıyla hep aciz kalmıştır.



Evet, insanın mutlaka bir yaratılış gayesi, bir varlık sebebi ol*malıdır. Akl-ı selimin kabulde tereddüt etmediği ilk gerçek bu*dur. Bu yüzdendir ki, insan denilen yaratık, ta ilk günden beri, 'Niçin yaratıldım? sorusunu cevaplamak için beyninin sınırları*nı zorlayıp durmuştur.



-Acaba insan boş yere mi yaratılmıştır?

Akl-ı selim sahiplerinin ittifak edebileceği tek cevap herhalde şu olacaktır:

-Kesinlikle hayır!

İnsan, gaye ve amaçlan için yaşar. Herhangi bir işe başlarken, hedeflenen bir takım amaçlar yoksa, başarıya ulaşmak güç olur. Çünkü niçin çalışıldığı belli değildir ve ne kadar mesafe alınması gerektiği de aynı şekilde belirsizdir. İşte bu yüzden, insanı yaşatan, onun yaşamını anlamlı hâle getiren gayeleridir.

Şu uçsuz-bucaksız kâinattaki her şey, bir gaye için var edilmiştir. Canlı-cansız bütün varlıkların belli işlevleri, görevleri vardır. Bu gerçeği ifade eden âyetlerden biri şöyledir:



وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ ** مَا خَلَقْنَاهُمَا إِلاَّ بِالْحَقِّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ



"Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun olsun diye yaratmadık. Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyor."Duhan 38,39

Allah'ın yarattığı varlıkların en şereflisi ve kıymetlisi ise insandır. Yüce Allah, biz. insanları en güzel şekilde yaratmış ve binlerce mahlûkati istifademize sunmuştur. Emrimize amade kıldığı sayısız nimet vardır. Bu husus, Kur'an-ı Kerîm"de şöyle açıklanır:



هُوَ الَّذِي خَلَقَ لَكُمْ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا

"Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan O'dur."Bakara 29



Kendisine- bunca nimet verilen insan, boşuna mı yaratılmıştı? Tabii kî hayır! Onun da yaratılış gayesi vardır. İnsanın var edilip dünyaya gönderilişi, öylesine bir hâdise değildir. Bu duruma işaret eden âyet-i kerîme şudur:

أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لاتُرْجَعُونَ

"Sizi boş yere yarattığımızı ve bize geri döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?"( Müminun 115 )



O halde insan, hangi gaye için yaratılmıştır?

Vahy-i ilahi, insanoğlunu bu amansız soru sağanağından kur*tarır ve beşer aklına huzur ve sükun veren gerçekleri, tatmin edi*ci cevapları açıklar;

İnsan, yeryüzünde Allah'ın emirlerini uygulamaya ve tebliğe memur bir halife olarak yaratıldı.



وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الْأَرْضِ خَلِيفَةً

Hani Rabb'in meleklere 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.' de*mişti. (Bakara: 30)

وَهُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلَائِفَ الْأَرْضِ



"Yeryüzünde sizi halifeler kılan O'dur. (Enam,165)



İmam Kurtubi gibi bazı müfessirler bu ayetleri şöyle tefsir etmişlerdir:



"Kendi irademden kudret ve sıfatımdan ona bazı yetkiler vereceğim, o Bana bağlı olarak, Bana vekil olarak yarattıklarım üzerinde bir takım tasarruflara sahip olacak. Benim namıma hükümlerimi yürütüp uygulayacak. O bu hususta asîl olmaya*cak, kendi zatı ve şahsı namına asil olarak hüküm yürütecek değil, an*cak benim bir vekilim olacak.

Şu halde insanın bir tek yaratılış vasfı vardır: Hilafet.. Eşrefi mahlukat olan insanın, yeryüzünde Allah'ın halifesi ol*makla yüklendiği birtakım sorumlulukları vardır. Yeryüzü ve içindekiler tümüyle onun emrine verilmiştir; ama o bunları dile*diği gibi tasarruf etme yetkisine sahip kılınmamıştır.

Kişinin halife olması her istediğini yapması değil, yaptığı her işte sorumlu davranmasıdır. Halifenin, kendisini halife*lik makamına getiren Yüce Allah'in emir ve yasaklarına kesin olarak uymak zorunluluğu vardır. Aksi halde, Yaratıcıya karşı nankörlük yapmış ve ihanet etmiş olur.

Muhterem Mü'minler!

İnsan, madem ki boş yere yaratılmadı. Acaba yaratılışındaki hikmet ne idi, niçin yaratılmıştı? Bu sonumuzun cevabını almak için diğer âyetlere kulak verelim:

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنْسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ

"Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zariyat, 56)



الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا



_



"Hanginizin daha güzel amel sahibi olduğunu denemek için ölümü ve hayatı yaratan O'dur.""(mülk ,2)



O halde, dünyadaki hiçbir şey, boşuna değildir. Cinler ve insanların da Allah'a (c.c.) kulluk yapmak, O'nu yegâne yaratıcı bilip sadece O'na ibadet etmek gibi çok önemli bir ödevleri vardır.



İbadetin önemi Kur'an ayetlerinde türevleriyle beraber sadece "a-be-de" maddesinden 340 kez geçmesiyle de anlaşılır. Namaz, oruç, hac, cihad vs. gibi müfredatı bu sayının dışındadır. İnsan ibadet için yaratıldığına göre, bu ibadet kelimesinin anlamı nedir?



İbadet Kelimesinin Sözlük Anlamları şunlardır:

1- Kul ve köle olmak.

2- Boyun eğmek,itaat etmek

3- O'nu ilah tanımak

4- O'na yapışmak ve ayrılmamak

5- Kendini ibatede vermek

(Zariyat,56yı bu kelime anlamlarına göre mana verelim.)



Terim olarak ise, ibadetin biri genel, diğeri özel olmak üze*re iki anlamı vardır.



Genel anlamda iba*det, mükellefin Allah'a karşı duyduğu say*gı ve sevginin sonucu olarak 0'nun rıza*sına uygun davranma çabasını ve bu şe*kilde yapılan iradî davranışları ifade eder. Böylece tamamen dinî olan görevlerden başka,kişilerin Allahın hoşnutluğunu kazanmak için yaptığı her fiil ibadet olarak nitelendirilir. Bu amaçla fert ve toplum yararına gerçekleştirilen her olumlu davranış dini ve manevi bir anlam taşır.



Özel anlamda ibadet ise mükellefin yaratanına karşı saygı ve boyun eğmesini simgeleyen, Allah ve Rasülü tarafından yapılması istenen belirli davranışlara denir.



İbadet kavramında, niyet şart koşulduğunda fıkıhta ki namaz , oruç gibi hususi fiillere, niyetsiz olursa Allah için yapılan her doğru eyleme taat ve kurbet anlamında ibadet denilir.



Bütün bu sözlük ve terim anlamlara bakıldığında az önce sözü edilen (51/56) ayetin ne demek istediği daha iyi anla*şılır. Yani cinler ve insanlar sadece ibadet için yaratılmışlarsa, halbuki, yeme, içme, yatma, cinsel ilişki... gibi tabii ihtiyaçlanrını gidermek zorunda da iseler, öyleyse bu eylemlerinin de ibadetleştirilmesi gerekir.



Bu bir eylemin;

(1)-Allah'ın çizdiği öl*çülere göre olması

(2)-O'nun rızası istikametinde olması gerekir.

İşte bu iki şartla, her eylem ibadete dönüşür ve insan da yaratılış gayesini gerçekleştirmiş olur. İnşallah bu konuyu biraz sonra geniş bir şekilde anlatmaya çalışacağız.

.



Evet Aziz Mü'minler!

İbadet; Allaha Söz Vermedir

Misak lûgatta «Bir şeyi korumak, hâlden hâle onu muha*faza etmek, » gibi mânâ*lara gelir.

İslâmî ıstılahta «Ahd-ü Misak» denilince: ruh*lar âleminde Allahü Teâlâ (c.c.) ile insanlar arasında tahakkuk eden «Mukavele» akla gelir. Bu ahd-ü misak sadece müslümanlarla değil, bütün insanlarla tahakkuk etmiştir. Şimdi Ahd-ü Misak âyetlerine dikkat edelim :

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَنِي آَدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنْفُسِهِمْ أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلَى شَهِدْنَا أَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ

«Hani Rabbin Adem oğullarından, (insanlardan) on*ların sırtlarından zürriyetlerini çıkarıp, kendilerini nefis*lerine şahid tutmuş : "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (Demişti). Onlar da : "Evet (Rabbimizsin) şahid olduk" demişlerdi. (îşte bu şahidlendirme) kıyamet günü : "Bi*zim bundan haberimiz yoktu" dememeniz içindi.» (Araf 172)



Bu «Ahd-ü Misak'm» tabiî sonucu olarak însan emaneti yük*lenmiştir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de :



إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

«Biz emaneti göklere, yere ve dağlara arz (ve teklif) ettik de, onlar bu emaneti yüklenmekten çekindiler, bundan endişeye düştüler. însan(a gelince, o tuttu) bunu sırtına yüklendi. Çünkü o çok zulümkâr, çok cehûldür.» (Ahzab, 72) buyurulmaktadır.

Müfessirler, bu âyet-i kerîme'de zikrolunan emanet'in, İlâhî tekliflerin tamamı ol*duğu hususunda müttefiktirler. Usûl-i Fıkıh'ta emanet; Allahü Teâlâ (e.c.)'nın gerek kendi hukuku, gerekse ya*ratılmışların hukuku ile ilgili bütün vazifelerine verilen isimdir.(Molla Hüsrev,Mir'at)

Hz. Enes (r.a.)'ten rivayet edilen bir Hadîs-i Şerîf'te Resûl-ü Ekrem (s.a.v.)'in :

«Emanete riayeti ol*mayanın îmanı da yoktur, ahde vefası olmayanın dini de yoktur» (Beyhaki, S.Kübra) buyurduğu bilinmektedir. Buradaki «Emanet» ve «Ahde Vefa»; ruhlar âleminde tahakkuk eden «Zimmet'le» yakından alâkalıdır.



İbadet; Bir Tevhid Eylemidir



Allah'a hizmet etmek, Allah için yaşamak, Allah için kıyam et*mek, O'nun yolunda ölmek demektir".

ibadetin bu anlamıyla ilgili olarak Yusuf el-Kardâvî de şunla*rı söyler: "İbadet; Allah'ın koyduğu kuralların helali helal, hara*mı haram, farzı farz kılan ve bütün dinî hükümle*rine istisnasız boyun eğmektir..

Dini konularda emretme ve yasaklama yetkisi yalnızca Allah'a aittir. Mü'minin görevi ise, bu emir ve yasaklara tereddütsüz itaat etmek ve uymaktır.

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبِينًا

Allah ve Rasûlü bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir er*kek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Rasûlü'ne isyan ederse, artık gerçekten o apaçık bir sapık*lıkla sapmıştır. (Ahzab: 36)

Kulun, Allah'ın hükmü karşısındaki bu tavrı, ibadet ve itaatin ta kendisidir. İslami konulardaki Şari ise, Yüce Mevlamız ve O'nun Peygamberleridir . Biz kullara o ikisinin verdiği kesin ve bağlayıcı hükümleri beğenip- beğenmeme, bazısını kabul edip bazısını kabul etmeme, hor ve hakir görme seçeneği verilmemiştir.

İslam dinin vazettiği kurallar, inanç esasları açısından bir bütündür. Bu bütünden birini kabul etmemek kulu, küfre götürür ve dinden çıkmasına sebep olur. Mesela Müslüman olduğunu zanneden bir insan, İslamın ahlak konularını kabul ediyorum ama faiz ve baş örtü gibi meseleleri çağdaş bulmuyorum deme hakkına sahip değildir. Bu sapık düşünce kişinin kendi nefsini ilahlaştırmasından ileri gelmektedir.

Bakınız! Yüce Rabbimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır.

اتَّخَذُوا أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا إِلَهًا وَاحِدًا لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ



Onlar Allah'ı bırakıp da bilginlerini, rahiplerini rabler (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar, yalnız tek olan bir ilah'a ibadet etmekten başkasıyla emrolunmadılar. O'ndan başka ilah yoktur. O, bunların eş tutageldikleri şeylerden münezzehtir. (Tevbe:31)

Adiyy bin Hâtem' in , "Onlar din adamlarına ibadet etmezler!" şeklindeki itirazına Allah'ın Rasûlü -s- şu karşılığı verdi:

Evet. Onlar (din adamları) onlara helali haram, haramı da helal kı*lıyorlar. Onlar da bunu kabul edip ona uyuyorlar. İşte bu, onların onlara ibadetidir.

O halde, helal ve haram kılma yetkisini Allah'a ait bilmek, tevhid ve Allah'a ibadet demek olurken; bu yetkiyi Allah'tan baş*kasına vermek şirk ve Allah'tan gayrısına kulluktur.

Bazı insanlar kendi heva ve hevesini ilahlaştırarak Yüce Allahın kesin olarak belirttiği emir ve yasakları hafife almaktadırlar. "Bu bana göre böyledir" "bu asırda faiz haram mı olurmuş" "bu çağda örtünmeye ne gerek var" "ben içkimi de içerim , kumarımı da oynarım , hiç kimse bana karışamaz" "Kur'an bu çağa hitap etmiyor" gibi sözler kişinin kendini ilahlaştırmasından başka bir şey değildir.



ibadet: Yaşanan İslâmın Tümüdür



Evet! ibadet; Cenab-ı Hakk'ın razı olduğu ve sevdiği gizli-açık bütün fiil ve sözleri içine alan oldukça geniş kapsamlı bir kavramdır. Namaz, oruç, hac, doğru söz, ma'rufu emretmek, münkerden sa*kındırmak, Allah yolunda cihad etmek; zulme uğrayana yardım etkek ve seyirci kalmamak, komşuya, yetime, yoksula, yolda kalmışa, hayvanlara yardımda bulunmak, Kur'ân okumak, dua etmek, zikretmek ve benzeri fiil ve hareketlerin hepsi ibadet ve kulluk kapsamına girerler.



Allah'ı ve Rasûlü'nü sevmek, Allah 'dan korkmak ve O'na boyun eğmek, dinî amelleri Al*lah'ın rızasını kazanmak için yapmak, Allah'ın sana kötü görü*nen hükmüne sabır ve nimetine şükreylemek, kaza ve kaderine rıza göstermek, Allahu Teâlâ'ya tevekkül etmek, rahmetini ümit edip azabından korkmak ve benzeri bütün haller de ubudiyet (kulluk ve ibadet) kavramına dahildirler.



Böylece ibadet; bazı müslümanlann zannettiği gibi, sadece namaz kılmak, oruç tutmak, zekatını vermek, hacc ve umre yap*mak, dua ve zikr etmekten ibaret olmamaktadır. Bunlara ilave*ten; bütünüyle insan hayatını kucaklayan, yeme-içme adabından devlet idaresine, kadar tüm terbiye ve ahlak kuralları, nizam ve gelenek*leri de içine alan bir genişliğe sahip bulunmaktadır.



Hasılı ibadet; kulun Allah için yaptığı davranış ve eylemlerin tümüdür. Bir başka ifade ile ibadet; Allah için yaşanan hayattır.



Buna göre , Değerli Müslümanlar!



Helal Rızık Arayışı Bile Nafile ibadetten Sayılmıştır

Sabah namazını kılmış olan ashâb oturmuş Resûlül-lah'ı dinliyor, derin vecd ve huzura gömülmüş bulunuyor*lardı.

Bu sırada dışardan bir takım sesler işitildi. İşine gü*cüne giden insanlar, dünya meşguliyeti peşinde koşuşu*yorlardı. Bunu düşünen bir zat:

— Keşke bunlar da mescidde oturup bizim gibi Resû-
lüllah'ı dinleselerdi, dedi.

Bunu duyan Efendimiz şöyle açıklama yaptı:

- O kimseler şayet namazlarını kılmışlar da he*
lâl rızık peşinde koşuyorlarsa üzülmeyin, onların
kazancı sizden geride değildir!..

Demek ki namazını kılarak dünya peşinde koşmak da bir ibâdettir. Yeter ki farzlar kılınsın, helâl rızık peşinde koşulsun.



Nitekim Efendimiz bir başka gün de şöyle buyurmuş*tur:

- iki farz namaz arasındaki helâl meşguliyet na*file ibâdettendir!

Bundandır ki, mü'minler namazlarını kılar da helâl rızık peşinde koşarlarsa bu çalışma nafile ibâdet yerini al*mış olur. Böylece dünyevî çalışma da uhrevî ibâdet derece*sine çıkar. Yeter ki, namazlar bırakılmasın, farzlar ihmâ*le uğramasın.

Nitekim bir başka hadîslerinde Efendimiz (s.a.v.) şöy*le buyurmuştur:

- İki namaz arasındaki küçük günahlar, kılınan farzlar hürmetine afva uğrar.

Demek ki, sabahı kılan mü'min, öğleyi de kılarsa, bu iki namaz arasındaki küçük günahlar afva uğrayabilir. Yeter ki biri kılınıp, öteki terkedilmesin.

Şu kadar var ki, namazlarını böyle devamlı kılan kim*se, küçük de olsa günah işlemekten çekinir, küçük günah*larını da büyük görmeye başlar.

Nitekim Efendimiz bunu da bir hadîslerinde şu veciz ifadeyle beyan buyurmuştur:

- Mü'min günâhını üzerine yıkılacak dağ gibi büyük görür, münkir de burnu ucuna konmuş sinek gibi küçük bilir.

Öyle ise günahlarımızı büyük gördükçe manen ilerli*yor, inkişâf ediyoruz demektir. Şayet günah üstüne günah işlediğimiz halde kılımız kıpırdamıyor, basit görüyorsak, uçuruma doğru gidişimizin işaretidir. Kendimize çeki dü*zen vermeli; tevbe, istiğfar edip, günahlara son vermeliyiz



"Çalışmak da ibâdettir" sözcüğünü doğru anlama

Kimi Müslümanlar, namaz kılmamalarına bahane ola*rak, "Çalışıyoruz ya, çalışmak da bir ibadettir. Ailemizin rızkını kazanıyoruz" diyorlar.

Şu bahanedeki mantıksızlık apaçık ortada değil mi?

Her şeyden önce "ibadet" kelimesi, dinî bir kavram.

Bir söz veya fiile "ibadet" diyebilmemiz için onun Allah ve Re*sulü (a.s.m.) tarafından emredilmesi gerekir.

Kur'an'm neresinde, "Namaza gerek yok, çalışmanız da ibadettir" diyor? Hangi hadis kitabında, "Çalışırken namaz kılmayın, o da bir ibadettir" diyor?

Aksine Rabbimiz, hiçbir alış verişin kendilerini namaz*dan alıkoymayan mü'minleri bakın nasıl övüyor:



رِجَالٌ لَا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ ( ) لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَزِيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ

"Onlar öyle kimselerdir ki, ne bir ticaret, ne bir alışveriş, Allah'ı anmaktan, namazlarını dosdoğru kılmaktan ve ze*kâtlarını vermekten onları alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin dehşetten dönüvereceği bir günden korkarlar. Ta ki, Allah onları yaptıklarının daha güzeliyle mükâfatlandır*sın ve lûtfuyla daha da fazlasını versin. Allah dilediği kulu*nu hesapsız şekilde rızıklandırır." (Nur: 37-38)



Yüce Rabbimiz, dünya işlerinden dolayı Allah'tan ve O'na ibadetten uzaklaşanlar hakkında bakınız ne buyurmaktadır:

De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, ka*zandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret ve ho*şunuza gitmekte olan meskenler, size Allah'tan, O'nun Peygambe*ri'nden ve O'nun yolundaki bir cihaddan daha sevgili ise, Allah'ın emri (azab) gelinceye kadar bekleyedurun. Allah fasıklar grubunu hidayete erdirmez. (Tevbe: 24)



Bu ayetler, geçim için çalışmanın ibadete engel olamaya*cağını kesin bir şekilde ortaya koyuyor. Hem düşünsenize: Namazı emreden Rabbimiz, bizim çalışacağımızı bilmiyor muydu? Evet, çalışmak ibadettir. Sadece çalışmak değil, yaptığımız her mubah iş, ibadet olabilir. Ama bir şartla:

Önce namazı kılacaksınız, sonra güzel bir niyet taşıyacaksı*nız.

Yani, "Asıl mal sahibi Rabbimdir. Rızkımızı O veriyor. Ancak bu rızkı kazanmak için bizim çalışmamızı emredi*yor. Biz de Onun emri ve rızası dairesinde, helâl bir surette rızkımızı kazanmaya çalışıyoruz" diyecek, bu niyetle çalı*şacaksın, işte bu niyet ve namazla her yaptığınız davranış ibadet olabilir.



Ama namaz kılmadan, mubah işlerimiz ibadet olmaz. Hem ibadet olsa bile, bir ibadet bir başka ibadete bahane olamaz. Söz gelişi, "Namaz kılamam, oruç tutuyorum veya zekat veriyorum" demek, yanlıştır, çelişkidir. Çünkü, na*mazı da, orucu da emreden aynı zattır. Hiçbir ibadet bir başka ibadete engel değildir. Hele dünya menfeatleri buna hiç engel olmamalıdır.



Bu konuda Hz. Peygamber (s) şöyle buyurmaktadır;

Paranın kulu yüzüstü sürünsün, helak olsun! Dinarların kulu yü*züstü sürünüp helak olsun! Şatafatlı, gösterişli elbiselerin kulu yü*züstü sürünsün! Midesinin kulu yüzüstü sürünsün ve helak olsun! Yıkılıp başı aşağı gelsin! Bir kötülüğe uğrarsa kurtulmasın. Ki o, kendisine verildiği zaman razı olur, verilmezse kızar ve gazaplanır.

Evet, Değerli Müslümanlar!

Hz. Peygamber (s) İnsanın Eşiyle Beraber Olması nı bile İbadet saymıştır.



عن أبي ذرقال النبى (ص) إِنَّ بِكُلِّ تَسْبِيحَةٍ صَدَقَةً وَكُلِّ تَكْبِيرَةٍ صَدَقَةً وَكُلِّ تَحْمِيدَةٍ صَدَقَةً وَكُلِّ تَهْلِيلَةٍ صَدَقَةً وَأَمْرٌ بِالْمَعْرُوفِ صَدَقَةٌ وَنَهْيٌ عَنْ مُنْكَرٍ صَدَقَةٌ وَفِي بُضْعِ أَحَدِكُمْ صَدَقَةٌ قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ أَيَأتِي أَحَدُنَا شَهْوَتَهُ وَيَكُونُ لَهُ فِيهَا أَجْرٌ قَالَ أَرَأَيْتُمْ لَوْ وَضَعَهَا فِي حَرَامٍ أَكَانَ عَلَيْهِ فِيهَا وِزْرٌ فَكَذَلِكَ إِذَا وَضَعَهَا فِي الْحَلَالِ كَانَ لَهُ أَجْرًا

( Müslim, E. Davud, Ahmed)



İnsanları iyi Yönetmek de İbadettir.

İnsanları iyi yönetmek, devlet malına sahip çıkıp yakınlarına ve başkalarına hortumlatmamak, fakir-fukaraya ve kimsesizlere sahip çıkmak, emri altındaki insanlara eşit ve mütevazi davranmak, üstlendiği görevin hakkını vermek ve çalışma saatlerine riayet etmek, bulunduğu makamı zulüm aracı olarak kullanmamak da ibadet sayılmaktadır.



İbretli Bir Hıkaye;

Bir ülkenin çok acımasız, halkına zulmeden, kim*seye iyiliği dokunmayan bir Padişahı varmış.

Zalim Padişah, bir gün bir dervişle karşılaşmış ve dervişe sormuş:

- En iyi ibadet hangisidir? Derviş:

- Senin için öğleye kadar uyumak, diye cevap vermiş. Padişah bu cevaba çok şaşırmış:

- Anlamadım, demiş.

- Anlaşılmayacak bir şey yok, demiş derviş. Uyu*
duğun sürece halkına kötülük edemezsin.





Değerli müminler,

ibadet, Allah'ın kulları üzerindeki bir hakkıdır.

Muaz b. Cebel (r.a.) anlatıyor: Peygamberimiz bana:- Ey Muaz, Allah'ın kulları üzerindeki hakkı nedir, bilir misin?

diye sordu. Ben:

- Allah ve Resulü daha iyi bilir, dedim, Peygamberimiz:

- O'na ibadet etmeleri ve kendisine hiçbir şeyi ortak koşma-malandır, buyurdu. Sonra:

- Ey Muaz, kulların Allah üzerindeki hakkı nedir? buyurdu. Ben:

- Allah ve Resulü daha iyi bilir , deyince, peygamberimiz:

- "O'na ibadet edip, hiçbir şeyi ortak koşmadıkları takdirde, onlara azap etmemesidir."9 buyurdu.

ibadet, Allah katında insanlara değer kazandınr. Allah Teâlâ kendisine ibadet edeni sever ona değer verir, ibadet görevini yerine getirmeyenler Al*lah'ın sevgisinden mahrum kalır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de:

"(Ey Muhammed) de ki: ibadetiniz olmasa Rabbim size ne diye değer versin?"

Biz insanları , diğer mahlukattan yaratılış gayesi itibariyle ayırt edici özellik ibadettir. İbadet mefhumunu kaldırırsanız insanın diğer yaratıklardan hiçbir farkı kalmaz. Zaten insanı insan yapan da bu özelliktir . Bizler bunun için varız, ve imtihanımız da budur. Sakın bu amacımızı unutarak sınırı aşmayalım. Aksi taktirde diğer mahlukatlardan hiç farkımız kalmaz demektir.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Hayatın gayesi EyMeN&TaLhA Makale ve Köşe Yazıları 0 29 Mayıs 2014 10:12
insanın yaratılış gayesi nedir? talibetün Soru Cevap Arşivi 0 22 Mayıs 2012 21:12
Evliliğin Gâyesi NUR Evlilik-Nikah Konuları 0 14 Nisan 2009 23:09
Hutbe:İslam'ın Gayesi Güzel Ahlaktır Arasat Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat 0 20 Mart 2009 20:37
hutbe:İslamın gayesi güzel ahlaktır Verda_Naz Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat 0 27 Nisan 2008 18:59

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.