![]() |
Maşuk Makamı Maşuk Makamı Sevgilerin, aşkın türlü yansımalarını, farklı fazlarını ancak Fâtiha ile açabiliriz. Ne idraksizin şifre, ne nefsin küfre mecali kalmaz. Allah kendi güzelliğini Efendimizin gönlünde seyretmiş, Efendimiz kulluğu ve yokluğu (fena) ile övünmüştür. Gerçek bu kadar nettir. Bu fazları karıştırmak; hayatında sevgiyi bilmeyen nasipsiz ve kaba adamın konuyu el atmasından doğmaktadır. Allah güzelliğinin bir çeryan gibi an güzelliği sırrında yansıdığı an, bu akıma kim düşerse düşsün kendini aşk makamında bulur. Eğer Allah, kendi güzelliğini kalb-i Muhammedi'de seyrederken; bir kul bu mekandan çıkan aşk ışıklarına rastlarsa mâşuk makamına düşmüş olur. Her ikisi de; ilahi güzelliğin seyr coşkusudur. Ve kul daima kuldur; aşık da mâşuk da gönüldeki sırdır. Böylesine zor bir konunun Fâtiha'nın inceliği içinde en açık bir biçimde verilişi şöyledir: Fâtiha'da, yedi âyetin yedisi de Allah kelâmı , olduğu halde; ilk bölümlerde açıkladığım şekilde, ilk üç âyet aşk makamından, ondan sonraki üç âyet maşuk makamından yansımıştır. Son âyet yine emr-i ilahînin ilk makamından verilmiştir. İşte bu incelikleri bilen; dört, beş ve altıncı âyetler «kul niyazıdır» derse küfür olur. Allah güzelliğinin gönül ekranından, mâşuk mekanında dile gelmiş elması ve tek mâlikin kendisi olduğu sırrı bu incelik içinde bildirilmiştir. Allah bizim gönlümüzden bize kulluğu tarif ederek söylemektedir; «Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden istiane dileriz» dedirtmektedir. Âyetin bu tarzda doğuş hikmeti, Efendimizin, elestte bulduğu mâşuk makamıdır. Tekrar hatırlatmak istiyorum; Elest meclisinde Allah, varlıkların her zerresinden seslenince; bütün varlıklar paniğe kapıldı. Kendi iç ve özlerinde olanın da Allah olduğu gerçeğini yorumlama imkanı bulamadılar. Yalnız Efendimiz, bunun bir tecelli sırrı olduğunu sezerek mâşuk fazından Allah'a hitap etti, «Evet Rabbimizsin» dedi. İşte aşk makamı ilk üç âyette tamamlanıyor: [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Cenab-ı Hakk'ın kendi güzelliğini, bütün ayrıntılarında ilan etmesi ve de sonsuz hamd emretmesi bu sırrı işarettir. Zaten, kendi güzelliğine muhatap olabilen, Efendimizin gönlü olduğu için; aşk ceryanını da Muhammed kelimesinin san'atı olan Hamd'la başlatıyor. Üçüncü âyet, aşk fazından seslenişi kapatırken «Ben her şeyin mutlak mâlikiyim» emriyle dördüncü âyet sırrında şaşırmamamızı bildiriyor. Çeşitli fazlarda ilâhî tecellinin yansıması, onun aşk ve güzelliği açısından değişmez gerçeğin kendisine ait olduğu keyfiyetidir. Allah, hamd niyazında, yalnız inançla iktifa etmeyi yeterli görmemiş, kendisini hissetmemizi, duymamızı, ceryanını gönlümüze bağlamamızı istemiştir. «Sonsuz mekanlarda, benim sevda ceryanımla, âlemlere yansıdığım zaman (Âlem-i Kübra Sırrı) sakın kendinizi aramayın. O anda, siz benim esrarımı anlayan tek varlık Muhammedim gibi, O'nun İyyâke na'büdü ve iyyâke nestain çizgisinde olacaksınız.» Allah böylece kendi sevdasının sonsuz cazibesine kaptırdığı kulunu Efendimiz san'atı içerisinde görmek istemektedir. Çünkü böyle bir anda tüm varlıklar panik halindedir. Atomlar, galaksiler yine Kur'an'ın emriyle bu cazibeye dayanamayarak dağılırlar. Mekanlar ve mekan ötesi varlıklar, varlıklarını ayakta tutamaz, kül zerresi gibi solarlar. Yalnız Efendimiz, «Yalnız sana kulluk ederiz» sırrı içerisinde mâşukluk makamına geçiverir. Alıntı |
SAAT: 08:26 |
vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
User Alert System provided by
Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) -
vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.