Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Namaz-Abdest-Teyemmüm (https://www.forum.medineweb.net/210-namaz-abdest-teyemmum)
-   -   Sabır ve Namaz (https://www.forum.medineweb.net/namaz-abdest-teyemmum/14592-sabir-ve-namaz.html)

neslihan 16Haziran 2007 16:50

sabır imtihanı
 
Hayat bir fırsat ve ganimettir. Harcandığında bir daha ele geçmez. Boşa gitmemesi, pişmanlıkla bitmemesi için sabır gerekir. Kurtulmanın tek çaresi sabretmektir.
Kişi, ilk olarak gayeye ermek ve ibadet edebilmek için tahammül göstermelidir. İbadet nefs için büyük bir zahmet ve ağırlıktır. Kişi, nefsinin karşı çıkışına ve ibadet lezzetine varamamış olanların hallerine uymayıp, kötü emsali örnek almayıp sabretmesi lazım gelir. Zira sabır kulluğun birinci basamağıdır.


İkinci olarak, fedakârlık isteyen taat ve ibadete riya ve gösterişin katılmamaya da sabretmek gerekir. Riya gibi, gösteriş gibi, ihlâssızlık gibi ibadeti bâtıl eden hallerden kurtulmak için yine sabır gereklidir.

Üçüncü olarak, sıkıntı, güçlük ve musibetlerle dolu dünya hayatına sabır lazımdır. Dünyanın kendisi beladır. Allah için olmayan bir dünya hayatı musibettir. Seni Allah’a götürmeyen dünya, nimet değil musibettir.

İnsan hayatı boyunca türlü meşakkatlere katlanır. Afetler, hırsızlıklar, uğradığı hakaret ve haksızlıklar... Çocukların, akrabaların ölümü, işlerin bozulması, iflâslar vs, vs... Türlü türlü musibetler yani. Fakat bütün bunlar üzücü olmakla beraber, Allah yolunda perde değildir. Kulluk için bir imtihandır ve bunlara sabretmek lazım gelir.

Allah Tealâ’nın sevgili kulları, en çok da peygamberleri sıkıntı çekmiştir. Daha sonra veliler, daha sonra da alimler bundan nasibini almıştır. Sıkıntı çekmek ahiret için olunca müminin sermayesidir, olgunluğuna sebeptir. Dünyanın kadr ü kıymete değmediğini anlamaya vesiledir.

neslihan 16Haziran 2007 16:50

RE: sabır imtihanı
 
Rabb-i Zülcelâl bir ayet-i kerimede buyuruyor: “And olsun ki, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihana çekileceksiniz.” (Âl-i İmran, 186). İmtihanının içine çeşit çeşit belalar, musibetler, dünya hayatının gidişatı... Kısaca acı tatlı bütün haller girer. Bütün bunlar ibadetten geri kalmak için değil, aksine yüzü Allah’a çevirmek için, onunla irtibatlı olmak birer vesiledir.

Sen yüzünü Allah’a çevirir, kulluk etmek istersin. Ama arkadaşların seni kötü alışkanlıklara, nefsin lezzetlerine çevirmeye çalışır. Dünya sana musallat olur. Bir bakarsın işlerin yolunda, dünyanın zevki sefası seni çağırır. Bir bakarsın hayat taş taşımaktan ağır hale gelmiş, içinden çıkılmaz işler olmuş... Ne olursa olsun, dünyanın da, hayatın da, bizim de sahibimiz Allah. Öyleyse dünyanın zevkine de ezasına da sabredip, kulluk etmeye devam edeceğiz.

neslihan 16Haziran 2007 16:50

RE: sabır imtihanı
 
Kıyamette yaptıklarımız ortaya çıkar. Gençken ölen bir kimse, yaptığı hatalara karşılık: “Henüz çok gençtim, hayatın tadına varamamıştım..” der. Ama kendisine denilir ki: “Yusuf Aleyhisselam kadar genç ve güzel mi idin, insanların nefsî ve şehevî duygularına onun kadar muhatap mı oldun?” Öyle değil tabii ki...

Bazıları da: “Öyle fakirdim ki, geçim sıkıntısından ibadet edemedim. Eğer rızkım bol olsaydı, daha iyi kulluk ederdim.” der. Ona da denilir ki: “İsa Aleyhisselam kadar fakir miydin? O bir gün barınmak için mağaraya girdi, oradaki ceylan dile gelerek: ‘Ey Allah’ın Nebisi, Allah bu mağarayı bana mesken kıldı. Sizin mekânınız evlerinizdir.’ deyince oradan da ayrıldı. Taşı yastık yaptı, toprağı yatak, semayı yorgan yaptı, yattı. Lanetli şeytan gelip ‘Ya İsa sende mi dünyaya meylettin, yastık olarak taşı kullanıyorsun!’ deyince, o taşı da kaldırıp şeytana fırlattı ve bir daha yastık da kullanmadı. Dünyadan ayrıldığında ondan geriye kalan bir iğne ve bir ibrik idi. Sen bu kadar fakir miydin?”

Zenginler huzura getirilir ve onlar da der ki: “Yarabbi sen bize o kadar çok dünya malı verdin ki, biz bunlarla uğraşmaktan ibadet ve taate zaman bulamadık.” Onlara da şöyle denir: “Siz Süleyman Aleyhisselam kadar zengin miydiniz? Ne kadar zengin olursa olsun, sabah namazını kıldıktan sonra düşkünlerin yanına gider, onlarla otururdu. Dünya malı ne kadar arttıysa da o bununla meşgul olmadı.”
ALLAH NE BÜYÜK İNSANLAR GETİRMİŞ DÜNYAYA BİZE ÖRNEK, ŞÜKÜR SANA YA RABBİ

neslihan 16Haziran 2007 16:51

RE: sabır imtihanı
 
Mal-mülk, zenginlik-fakirlik, güzellik-gençlik insanı eğriltmez. Eğrilik kişinin içindedir. Bu yüzden insan bir an önce içini doğrultmaya çalışmalıdır. Bunun için de Mevlâna Hazretleri’nin söylediği gibi: Güzel ve kalıcı bir dövmeyle süslenmek isteyen kişinin, dövmecinin iğnesine sabretmesi gerekir. Kalplerimize nurun, güzelliğin nakşedilmesi de sabırladır.

Medine-web 16Haziran 2007 16:52

RE: sabır imtihanı
 
konuları bu kadar derinden irdelemeniz yüreğimizi ferahlatıyor kardeşim...boğulmak üzere olan bir insanın aniden atmosfere kavuşması gibi..sizden öğreneceğimiz çok şey var inşaallah
konuyu okuduğumda bana ASR süresini hatırlattınız.;
orada tüm insanların husranda olduğu,istisna olanların İMAN EDEN,SALİH AMEL İŞLEYEN,HAKKI TAVSİYE EDEN,SABRI TAVSİYE EDEN...
Allah cümlemizi asr süresindeki istisnalardan eylesin.

neslihan 16Haziran 2007 16:54

RE: sabır imtihanı
 
Cehennem ehli* büyük bir çaresizlik içindedir. Başlarına gelen azap* hem korkunç derecede acı verici hem de sonsuzdur. Tek çare olarak sızlanmayı* yalvarmayı seçerler. Gördükleri herkese yalvarırlar. Cennet ehlini görürler* onlardan bir parça olsun su ve yemek isterler. Allah'a yalvarmaya* merhamet dilemeye çalışırlar. Ama hepsi boşunadır.

Yalvarmalarının bir kısmı* cehennemin bekçileri olan zebanileredir. Kendilerine en görülmedik işkenceleri yapan bu azap meleklerine bile yalvarır ve onlardan kendileri adına Allah'a seslenmelerini isterler. İçinde bulundukları azap o kadar yoğun bir azaptır ki* onun bir gün için olsun hafifletilmesi için yalvarırlar. Ama yanıt alamazlar:

Ateşin içinde olanlar* cehennem bekçilerine dediler ki: "Rabbinize dua edin; azabtan bir günü (olsun) bize hafifletsin." (Bekçiler"Size kendi Resulleriniz açık belgelerle gelmez miydi?" dediler. Onlar: "Evet" dediler. (Bekçiler "Şu halde siz dua edin" dediler. Oysa kafirlerin duası çıkmazda olmaktan başkası değildir. (Mümin Suresi* 49-50)

Bunun yanında Allah'tan merhamet dilemeye de çalışırlar. Ancak yine boşunadır:

Dediler ki: "Rabbimiz* mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi* biz sapan bir topluluk imişiz. Rabbimiz* bizi (ateşin) içinden çıkar* eğer yine (inkara) dönersek* artık gerçekten zalim kimseler oluruz."

Der ki: "O'nun içine sinin ve benimle söyleşmeyin. Çünkü gerçekten benim kullarımdan bir grup: "Rabbimiz* iman ettik* sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et* sen merhamet edenlerin en hayırlısısın* derlerdi de* siz onları alay konusu edinmiştiniz; öyle ki* size benim zikrimi unutturdular ve siz onlara gülüp duruyordunuz. Bugün ben* gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar* 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenlerdir." (Müminun Suresi* 106-111)

neslihan 16Haziran 2007 16:55

RE: sabır imtihanı
 
“Allah hiç kimseye taşıyabileceğinden daha fazlasını yüklemez. Kişinin yaptığı her iyilik kendi yararına, her kötülük de kendi zararınadır.

Ey Rabbimiz! Unutur veya hata yaparsak bizi sorgulama. Ey Rabbimiz ! bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Güç yetiremeyeceğimiz yükleri bize taşıtma ve günahlarımızı affet, bizi bağışla ve bize acı. Bizim sahibimiz ve efendimiz sensin. Senden gelen gerçekleri örtbas eden kafirlere karşı bize yardım eyle. (2 Bakara 286) Allah’ta evet öylece yaptım, buyurdu.

Emekdar Üye 04 Eylül 2007 11:19

Sabır Direniştir...
 
[B]Düşünsenize bir, hastalık olmasaydı sıhhatin, ölüm olmasaydı hayatın, yaşlılık olmasaydı gençliğin, yokluk olmasaydı varlığın, kötü olmasaydı iyinin, küfür olmasaydı imanın, cehennem olmasaydı cennetin, karanlık olmasaydı aydınlığın, çirkin olmasaydı güzelin kıymeti bilinir miydi?

Hayat yolu dümdüz ve pürüssüz olsaydı, yürümek bu kadar cazip olur muydu? Her şey birbirinin aynı olsaydı, öğrenmenin merak taşı olan merak tahrik olur muydu? Tüm insanlar aynı planyadan çıkmış gibi birbirinin tıpkısı olsaydı, tanımak için küçük parmağımızı oynatmaya gerek kalır mıydı?

Eğer her zorluğun bir kolaylığı, her derdin bir dermanı, her ıstırabın bir bilgeliği, her çekilen acının bir hasılatı, her musibetin bir nasihati, her kederin bir bedeli olmasaydı hayat yaşamaya değer miydi? Hepsinden öte sabır bu kadar değerli olur muydu?

Sabır. Birçok kavram gibi kirlettiğimiz, kargaşaya kurban ettiğimiz, içeriğini darmadağın ettiğimiz, sonra da dönüp haksızlık ettiğimiz muhteşem bir kavram.

“Sabreden derviş, muradına ermiş” gibi gibi harika bir deyim, nasıl oldu da “Sabreden derviş sabrede ede gebermiş” gibi soysuz ve haysız bir lafa dönüştü?

Nasıl olacak, sabır kavramının zihnimizde uğradığı tahrif sonucu elbette.

Sabır, herkesin her istediğini “Hemen, şimdi!”sloganıyla elde etmeye çalıştığı acele ve ecele giden kendini bilmezler çağında, “Asla vazgeçmem, zamanı gelinceye kadar beklerim” diyebilme kararlılığıdır.

Şeyh Bedrettin Varidat’ında diyordu ki “İvme (acele etme)! Unutma ki her yemişin bir mevsimi vardır: Sen de mevsimini bekle!

Yakıcı gaz güneşinin altında sabırla zamanını beklemeyi bilmeseydi, çağla şekerpare, koruk üzüm, kelek kavun olur muydu?

Sabır, omuzladığın mukaddes yükü götürürken rüzgar tersinden esmeye başladığında geri dönmemek, yükü atmamak, yolu satmamak, yola yatmamaktır. Sırtını yüke verip göğsünü rüzgara siper etmektir.

Her rüzgarın bir ömrü, her Nemrud’un bir İbrahim’i her Firavun’un bir Musa’sı, her kışın bir yazı, her gecenin bir sabahı, her derdin bir dermanı olduğu unutulmamalıdır.

Sözün özü, sabır direniştir. Kur’an, “ALLAH sabredenleri sever” derken işte bunu demiş olur: ALLAH direnenleri sever. Yine Kur’an, “Ey iman edenler! Sabredin” derken bunu demiş olur. Yani: Ey iman edenler! Direnin!

Hepsinden öte Asr Suresi, işe bu nedenle “sabır” suresidir:

Asra yemin olsun ki insanlık hüsrandadır! Ancak iman edenler, Salih amel işleyenler, hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna!

Son ayetin açılımı şudur: Hakkı tavsiye etmenin bir bedeli vardır. Çünkü siz hakikate talip olup onu tavsiye ettiğinizde, varlığını yalana adayanlar ister istemez bundan rahatsız olurlar. Hakikat güneşinin doğuşundan rahatsız olan yarasalar, ülkeyi mağaraya çevirmenin yolunu ararlar.

Bu durumda hakikati savunmanın bir faturası vardır ve size bunu pahalıya ödetmeye çalışırlar. Ayetin son kısmı işte bunu söyler: Hakikati savunmanın bedelini ödemek gerektiğinde ise, sabrı tavsiye edin. Hakikat üzerinde direnin ve asla geri adım atmayın.

Öyle ya, hem hakkı savunacaksınız hem de başınız sıkışınca savunduğunuz hak siperi terk edip kaçacaksınız. Bu yakışır mı? Günah işlemenin bile bir bedeli olsun da sevap işlemenin bir bedeli olmasın mı? Kumarbazlar bile risk alırken hakikati savunanlar hiçbir risk almasınlar mı?

Hakikate olan sadakatiniz, onun uğruna nereye kadar ne bedel göze aldığınızla orantılıdır. Ne diyordu Kur’an: “İnanıyorsanız, üstün gelecek olan sizsiniz!

Mustafa İslamoğlu-Ayetler Işığında sh. 33-34

inzar 04 Eylül 2007 11:52

RE: Sabır Direniştir...
 
“Sabreden derviş, muradına ermiş” gibi gibi harika bir deyim, nasıl oldu da “Sabreden derviş sabrede ede gebermiş” gibi soysuz ve haysız bir lafa dönüştü? :-)

“Asra yemin olsun ki insanlık hüsrandadır! Ancak iman edenler, Salih amel işleyenler, hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna!”
muhakkak ki Allah doğru söylemiştir..
sabırlarımızıda tüketiyoruz..olmadık ve aslında hiç bir değeri olmayan şeylere öylesi sabırlar harcayıp duygusal bir yıpranmanın içine girisyoruz ki benliğimizde ve ruhumuzda mevcut olan sabır hazinesini boş yere zayi etmiş oluyoruz..sonrasında öylesi anlarla karşı karşı karşıya kalıyoruz ki sabrı gösterememenin çaresizliğiyle yakınmalarla zarar veriyoruz kendimizi..
sabrı tüketmeyiniz diye bir alıntı okumuştuk..sabrında mertebeleri vardır..sabrında hakkı hakikati vardır..
aslına uygun sabradenlerden ve sabır ile zafere ulaşanlardan olmak duasıyla..
sabır kime?ve neye karşı?..
düşündürücü bir konu aslında..
saygı ve muhabbetle..

aadiguzel 04 Eylül 2007 14:26

Cvp: Sabır Direniştir...
 
[COLOR=#4f6128]Haklısın güzel insan sabır biz insanlara bahşedilmiş çok üstün bir nimet.

Biz insanlar ancak “ sabrederek ve namazı vesile kılarak Allah’tan yardım dileyin” hitabı mucibince ancak sabırla yardım dileyebiliriz ve umduklarımıza kavuşuruz..

iyiliğe de kötülüğe de sabır.

“Sakın yılmayın,Üzüntüye kapılmayın,Eğer iman ediyorsanız..Mutlaka üstün gelirsiniz.” Sabır yarışında yılmamalıyız.

“ bilin ki dünya mutluluğu da ahiret saadeti de Allahın yanındadır.” İki mutluluğu da sabredersek yakalayacağız.

Güzel insan imkanım olsa da senin paylaştığın bu yazılarının hepsini okuyabilsem.

İbret ve ayetlerle dolu bu dünya hayatını Rabbimizin hoşnut olacağı şekilde iyiliğe ve kötülüğe sabrederek geçirip iki dünyada da saadet dolu günler yaşamamız ümidiyle.

Selam ve dua ile…

Emekdar Üye 04 Eylül 2007 15:54

Cvp: Sabır Direniştir...
 

1. “Ey iman edenler! Sabredin, sabır yarışında (düşmanlarınızı) geçin!”

Âl-i İmrân sûresi (3), 200

Felah ve kurtuluşun temel şartlarını açıklayan âyet-i kerîme, ilk olarak, sabırlı olmayı sabır yarışında düşmanları geçecek bir dayanıklılık göstermeyi istemektedir. Devamında da sürekli uyanık bir şekilde sınır bekçiliği yapmayı ve Allah’a karşı daima saygılı bulunmayı tavsiye etmektedir.

Âyet-i kerîme, kurtuluş ve mutluluğun en başta gelen şartının sabır olduğunu, imtihan ve sıkıntılara sabırla göğüs germesini bilmeyenlerin başarıya ulaşamayacaklarını açıklamaktadır.

Kısaca “Zafer ve başarı, gösterilecek sabra bağlıdır” mesajını vermektedir. Elmalılı merhum Âl-i İmrân sûresinin son âyetinde, Allah’tan, kâfirlere karşı yardım ve zafer isteyen mü’minlere Allah Teâlâ’nın bu âyetle cevap verdiğini belirtmektedir.


GameOwer 04 Eylül 2007 16:58

RE: Sabır Direniştir...
 
ALLAH SABREDENLERİ SEVER
3/146: ...Şüphesiz ki Allah, sabredenleri sever.
2/153: ... Allah, sabredenlerle beraberdir.


PEYGAMBERLER SABIR EDENLERDİ

21/85-86: İsmâil'i, İdrîs'i, Zülkifl'i de hatırla. Bunların her biri de sabır edenlerdi. Hepsini rahmetimize soktuk...
46/35: O halde azim sahibi peygamberlerin sabrettikleri gibi, sen de sabret...

ALLAH HÜKÜM VERİNCEYE KADAR SABRET

10/109: Sana vahyedilene uy ve Allah hüküm verinceye kadar sabret. O, hakimlerin en hayırlısıdır.
2/177: ... Takva sahipleri sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder...
3/200: Ey iman edenler! Sabredin ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin...

MUTLAKA İMTİHAN EDİLECEKSİNİZ
2/155: Biz sizi korku, açlık, mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele.
3/186: Yemin olsun ki, mallarınız ve canlarınız hususunda mutlaka imtihan edileceksiniz... Sabreder, takvaya sarılırsanız işte bu, iş ve oluşların en zorlularındandır.

SONUÇTA MUTLULUK SABIR EDENLERİNDİR

11/49: ... Sabırlı ol. Sonuç takva sahiplerinindir.
2/157: İşte sabredenlerin üzerine Rablerinden selâmlar, bereketler var, bir rahmet var. İşte bunlar iyiye ve güzele ermiş olanlardır.

SABIR VE NAMAZ İLE YARDIM İSTEYİN


2/153: Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile yardım isteyin. Hiç şüphesiz ki, Allah sabredenlerle beraberdir.
6/34: Yemin olsun ki, senden önce de Peygamberler yalanlanmış fakat yalanlanmalarına ve eziyet görmelerine sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız onlara ulaştı.
16/127: Sabret! Senin sabrın da ancak Allah'ın yardımıyladır. Onlara karşı üzülme. Yaptıkları hileden dolayı sıkıntıya düşme.
90/17: İman edip de sabır... öğüt edenlerden olmaktır.
103/13: Yemin olsun zamana ki, insan mutlak bir zarardadır. Ancak iman edip ... birbirine hep sabrı öğütleyenler bunun dışındadır.

Emekdar Üye 12 Ocak 2008 11:16

Sabır
 
Selamun aleykum..
Sabır..

ALLAH teâlâ hazretleri buyurur:
"O sabredenler, namaz kılanlar ve kendilerine verdiklerimizden gizli veya açık yoksullara dağıtıp verenler ALLAH'a yakın olur ve O'nu görürler." (Ra'd/ 22)
"Behemehal sizi biraz korku, biraz açlık ve biraz mal , can ve mahsul eksikliği ile sınarız. Sabredenleri müjdele!" (Bakara/155)
"Olur ki bir şey hoşunuza gitmez.Fakat o sizin için hayırdır. Bir şeyi de seversiniz, fakat, sizin için şerdir. ALLAH bilir. Siz ise bilemezsiniz. " (Bakara/216)
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurdular :
-Her ibadetin aslı sabırdır.
-Başına gelen musibeti kimseye söylemeyen ve şikâyet etmeyene ALLAH iman lezzetini ihsan eder ve bütün günahlarını bağışlar.
Bir hadis-i kudside buyurulmuştur:
" Kullarımdan bir kuluma bedeni, yahud malı, yahud evlâdı yüzünden bir musibet verirsem, o da buna sabr-ı cemil ile mukabelede bulunursa kıyamet günü kendisi için mizân dikmekten yahud defter-i a'malini açmaktan hayâ ederim."
- Öyle ise siz de girin cennete, derler.
Enes bin Malik radıyallahu anh'den rivayete göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurdular:
"ALLAH bir kula hayır murad ettiği, yahud onu kendisine dost edinmeyi murad ettiği zaman ona belâlar yağdırır. Üzerine yağan bu belâlalar neticesinde kul RABBiına dua edince melekler: "Ya RABBi, bizce yabancı olmayan bir ses işitiyoruz!" derler. İkinci defa dua edip de, "Ya RABBi" dediği anda ise ALLAH teâlâ ve tekaddes hazretleri şöyle der:
-Buyur ey kulum! İstediğin her şeyi sana verdim. Senin için hayırlı olmayan her şeyi senden uzaklaştırdım. Senin için en şerefli olan şeyleri indinde hazır ettim.
Kıyamet günü olunca, dünyada iken iyi ameller işlemiş, fakat hiç felâketlere mâruz kalmamış olanlar getirilir. Namaz oruç, sadaka, zekât, hacc.. gibi ameller mîzana vurulur. Böylece mükâfatları ödenir. Yine iyi ameller işlemiş olmakla beraber, aynı zamanda felâketlere mâruz kalmış olanlar getirilir. Fakat bunların amelleri için mîzanlar kurulmaz, amelleri tartılmaz, defterleri açılmaz. Bilakis üzerlerine dünyada musibetlerin dökülmesi gibi kendilerine ecirler, mükâfatlar dökülür. Bu arada dünyada iken ehl-i rahattan olduklarını gören diğer zümre "Keşke biz de dünyada iken böyle musibetlere düçar olsaydık da bugün büyük mükâfatlar alsaydık!" derler. ALLAH teâlâ ve tekaddes hazretleri:
"Ancak sabredenlere ecirleri hesapsız ödenecektir" buyurur. (Zümer/10)
Akıllı insan musibete uğradığı zaman sabır ve metânet göstermek suretiyle büyük derece ve makamlara nail olur. Böyle zahiren keder verici hadiseler karşısında kula düşen Cenab-ı Hakk'ın emrine tam teslim olup, gönül hoşluğunu muhafazaya azimli olmaktır.
Bizler, kudretsizliğimizi bilerek Cenab-ı Hak'dan daima sıhhat ve afiyet, dünyevî ve uhrevî seadet niyazında bulunabilirsek bu her şeye şâmil olmuş olur. Meselâ kıldığımız namazların ka'delerinde tekrar tekrar okuduğumuz duaları, namazların haricinde de okumalıyız. Şöyle ki : "Ey RABBiımız, bize dünyada da iyilik, güzellik ver, ahırette de iyilik, güzellik ver. Bizi ateş azabından koru." (Bakara: 201)
1970 senesinde, merkezi Gediz olmak üzere Emet ve Simav'a kadar uzanan büyük bir zelzele felâketi olmuştu. Binlerce kişi ölmüş, büyük sayıda bir zümre evsiz, barksız kalmıştı.
Muhterem Üstaz Hazretleri bazı yakınlarını huzuruna celbedip, kazazedelere muhakkak surette hem maddî yardımda bulunulmasını, hem de sert bir lisanla nasihat edilmesini emir buyurmuşlardı.
Zahiren, felakete uğrayanları yumuşak bir lisanla teselli edip gönüllerini almak icab ederdi.
Sonradan anladık ki, yıkıntılar altında, İtalya'daki lavlar altında kalan Pompei şehrindeki insanlarda görülen pek kötü manzaraların aynısı burada da görülmüştü.
Bir taraftan zelzele, bir taraftan aynı zamanda vuku bulan büyük yangın felaketi kasabayı yerle bir etmişti. Yıkıntılar arasında dolaşırken insanı ürperten müdhiş manzaralara şahid oluyorduk.
Hatta bir kadıncağızın derin bir keder içinde elinde bir çöp ile toprağı karıştırdığına şahid olduk.
-Ne yapıyorsun? diye sebebini sorduğumuzda, cevaben:
-Annem, babam, kocam, dört tane çocuğum bu toprak altında kaldı, dedi. Sabırlı idi.
Bu saydıklarından başka kadıncağız evinden ve eşyalarından da olmuştu. Ona rağmen ağzından en ufak isyankar bir söz çıkmıyordu.
Hakikaten kadın çok büyük bir imtihan karşısında idi.
Denirse ki: Bundan büyük bir felaket mi olur?
Tereddüt etmeden şu cevabı veririz:
-İmansızlık felâketi!

Altinoluk Dergisi - Sadik DANA
ves´Selâm..

Seleme 12 Ocak 2008 22:45

Cvp: Sabır
 

[JUSTIFY]Sabır ruhun bir melekesidir, güzel bir huydur. Tahammülü zor ve nefse ağır gelen şeylere katlanmak ancak sabır ile olur. Bir hakkı müdafaa ve muhafaza etmek için gösterilen sebat, sabretmekle mümkündür. Allah'ın emirlerini yerine getirmek, aklın ve dinin hoş görmediği ve nefsin meşrû olmayan istek ve arzularına mukavemet edebilmek, hayatta elde olmadan başa gelen ve insana büyük elem ve keder veren bela ve musîbetlere karşı koyabilmek ve bunların üstesinden gelebilmek için sabırlı olmak ve sabretmeye alışmak lazımdır.[/JUSTIFY]
[JUSTIFY]Sabrın sonu selamettir, başarıdır. Sabır acıdır. Fakat sonucu tatlıdır. Hz. Peygamber (s.a.s); "Sabreden başarıya ulaşır' ; "Sabır başarının anahtarıdır"; "Sabır bir ışıktır"; "Sabır cennet hazinelerinden bir hazinedir"; "Sana sıkıntı veren şeylere karşı sabretmende bir çok hayır vardır" buyurarak sabrın faziletini anlatmıştır.[/JUSTIFY]
[JUSTIFY]Hz. Peygamber (s.a.s); "Sabır, acı bir olayın yaptığı sarsıntıya karşı ilk anda gösterilen tahammüldür" (Buhârî, Cenâiz, 32) sözüyle bir felaketle ilk karşılaştığı zamandaki sabrın önemini vurgulamıştır. Sabretmek, mahkûmiyete, meskenete ve zillete razı olmak, haksız tecavüzlere, insan haysiyetine gölge düşürecek saldırılara katlanmak ve bunlara ses çıkarmamak anlamına gelmez.Çünkü meşru olmayan şeylere karşı sabretmek caîz değildir. Bunlara karşı içten elem duymak ve bunlarla mücadele etmek gerekir. İnsanan kendi gücü ve iradesiyle üstesinden gelebileceği kötülüklere katlanması ya da karşılayabileceği ihtiyaçları karşısında gevşemesi sabır değil, acizlik ve tembelliktir. Rasulullah (s.a.s); Ya Rabbi! Acizlikten ve tenbellikten sana sığınırım” (Buhari, Cihad, 25) diye dua etmiştir.[/JUSTIFY]

iklimya 13 Ocak 2008 12:52

Sabır
 
[B]_Yalnız sabredenlere, ecirleri sonsuz olarak ödenecektir. (Zümer Suresi /10)

_Sabır, imanın yarısıdır. (Hadis-i Şerif)

_Bedende baş ne ise, imanda da sabır aynıdır.
Başsız beden olmayacağı gibi, sabırsız da iman olamaz. (Hz. Ali r.a.)

_Sabır, kurtuluşun anahtarıdır. (Mevlana)

_Sabır acıdır, ama tatlı meyvesi vardır. (Sadi)

_Her güç sabır ile zaman birleştirilerek sağlanır. (Balzac)

_Hoşlanmadığına sabretmedikçe, hoşlandığını ele geçiremezsin. (Hz.İsa a.s.)

_Sabırlı bir adamın öfkesinden sakınınız. (La Rochefoucauld)

_Sabrın en büyüğü, Allah'ın emir ve yasaklarına karşı sabretmektir. (Ka'bül-Ahbar)


Emekdar Üye 14 Ocak 2008 01:44

Cvp: Sabır
 
[HIGHLIGHT=#ffff00]Eklemeler için Allah razı olsun...[/HIGHLIGHT]



SABIR EDENLER

[FONT=Arial]Sabır; acıya, zorluğa, haksızlığa ve başa gelen üzücü olaylara dayanma gücüdür. Bir felakete veya belaya uğrayanın telaş ve feryat etmeden, her şeyin Cenâbı Allah'tan geldiğinin bilinci ile, bu sıkıntıya sonuna kadar tahammül göstermesidir. İman sahibi; Cenâbı Allah'a sığınıp tevekkül ederek her türlü ıztıraplara isyan etmeden katlanır ve sonunda ise mutlaka Cenâbı Hakk'ın vereceği en iyi karar ile esenliğe kavuşacağını bilir. Kalem 68/48: " Rabbinin hüküm vermesi için sabret..."

İlâhî Yasa'ları yerine getirmelerde yani emir ve yasaklar da nefsin kötü isteklerine direnebilmek sabrın zaferidir. Sıkıntı, hastalık, kötülüklere karşı koyma; ancak sabır gücü ile mümkün olur. Kulun sabırlı olması dışında, başkalarına da tavsiye etmesi, Kur'ân hükmü gereğidir. Sabır sırrı ile benlikler, olgunlaşarak sonsuz kurtuluşa ulaşırlar.

ALLAH SABREDENLERİ SEVER

[FONT=Arial]3/146: ...Şüphesiz ki Allah, sabredenleri sever.
2/153: ... Allah, sabredenlerle beraberdir.


Allah, şüphesiz ki sabredenleri sever. Allahü Teâlâ'nın bir isim sıfatı da Sabur'dur. Sabır sahibi olanlarda Yüce Yaratıcı'dan bir belirti, bir görünüş var demektir. Cenâbı Allah, sabredenlerin dostu ve velisidir, onların bütün yardım dileklerini kabul eder ve onlarla hep beraberdir.

PEYGAMBERLER SABIR EDENLERDİ

[FONT=Arial]21/85-86: İsmâil'i, İdrîs'i, Zülkifl'i de hatırla. Bunların her biri de sabır edenlerdi. Hepsini rahmetimize soktuk...
46/35: O halde azim sahibi peygamberlerin sabrettikleri gibi, sen de sabret...


Sabır, Cenâbı Allah'ın lütfettiği en büyük nimetlerdendir. Kur'ânı Kerîm'de ismi geçen bütün peygamberlerin en belirgin özelliklerinden biri de sabır sahibi oluşlarıdır. Onlar; sıkıntılara, eziyetlere, imansızların düşmanlıklarına azim ile tahammül ederek sabreden Büyük Ruh'lardır.

ALLAH HÜKÜM VERİNCEYE KADAR SABRET

[FONT=Arial]10/109: Sana vahyedilene uy ve Allah hüküm verinceye kadar sabret. O, hakimlerin en hayırlısıdır.
2/177: ... Takva sahipleri sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder...
3/200: Ey iman edenler! Sabredin ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin...


Sabır; acılara ve zorluklara dayanma gücüdür. Her şeyin Allah'tan geldiğini bilen iman sahibi, Allahü Teâlâ'ya sığınarak sabreder. İnsanların olgunlaşması ancak sabır sırrı ile mümkündür. Sabredilmeli, sonunda iman edenler için en hayırlı hükmü Cenâbı Allah verecektir.

Sıkıntı, eziyet, haksızlık, hastalık, sakatlık, fakirlik v.s. gibi ıztıraplar da, isyan etmeden onlara karşı koymak, direnmek ve sabır ederek tevekkül (Allah'ı vekil etme) sahibi olunmalıdır. Nefsin kötü eğilimlerini dizginleyerek, İlâhî Yasa'ların emir ve yasaklarına uyma sabırlılığı gösterilmelidir. Savaş zamanlarında; düşmana karşı hazırlıklı olmak, yılmamak, bütün gücünü seferber ederek sonuna kadar sabırla karşı koymak suretiyle düşman geçilmelidir. Ancak sabır ile zafere ve mutluluğa ulaşılır.

MUTLAKA İMTİHAN EDİLECEKSİNİZ

[FONT=Arial]2/155: Biz sizi korku, açlık, mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele.
3/186: Yemin olsun ki, mallarınız ve canlarınız hususunda mutlaka imtihan edileceksiniz... Sabreder, takvaya sarılırsanız işte bu, iş ve oluşların en zorlularındandır.


İnsanlar, yaşam boyunca birçok zorluklarla karşılaşması bir yaratılış gereğidir. Olgunlaşarak kemale erme bu devreleri geçirmekle mümkündür. Kur'ân; bütün bu acılara sabır sırrı ile karşı koymamızı, ilâhî imtihan'ı ancak böylelikle kazanabileceğimizi vurgulamaktadır.

Aile fertlerinin ve yakınların ölümleri ile yaşanan büyük sıkıntılara sebep olan can kayıpları; gayrimenkul, altın, para, zinet gibi mal kayıpları; ölüm korkusu, hastalık korkusu, savaş korkusu, açlık korkusu, malların yok olabileceği gibi korkular; ticarî yatırımlardaki zararlar ve pek çok emeklerle yetiştirilen meyve, sebze, tahılın bozulması ile uğranılan muhsül kayıpları gibi sıkıntılar, maddî manevî acılar hep olgunlaşma için gerekli birer imtihandır. İman sahipleri, karşılaştıkları her sıkıntıyı tabii olarak karşılar ve sabır gücü ile onlara katlanır, Allahü Teâlâ'ya sığınarak da şöyle yakarır: Bakara 2/156: " Biz Allah içiniz ve sonunda dönüp O'na gideceğiz. " Kemale ermiş benlikler de, herşeyin Cenâbı Allah'tan geldiğinin gerçeği ile, acıları da mutlulukları da aynı zevk içinde yaşarlar. Çünkü iman sahibinin başına gelen her şey bir gizli sebebin gereğidir. Mü'minler; her oluşun Dünyadaki ve ahiretteki kurtuluş ve mutlulukları için yaratıldığı gerçeğini bilmektedirler.


SONUÇTA MUTLULUK SABIR EDENLERİNDİR

[FONT=Arial]11/49: ... Sabırlı ol. Sonuç takva sahiplerinindir.
2/157: İşte sabredenlerin üzerine Rablerinden selâmlar, bereketler var, bir rahmet var. İşte bunlar iyiye ve güzele ermiş olanlardır.


Allah'ı tanımayanların, zalimlerin, kibirlilerin, bozguncuların durumları sizi aldatmasın. Onların sonu çok kötü olacaktır. Âli imrân 3/196-197: " Allah'ı tanımayanların öyle bolluk içinde şehir şehir dolaşmaları seni sakın aldatmasın. Azıcık bir nimetlenmedir o. Sonra onların varacağı yer cehennem olacaktır. O, ne kötü döşektir." Allahü Teâlâ'ya sığınarak Kur'ânı Kerîm'i uygulayanların sonu mutlaka, takvaya sarılanlarda olduğu gibi zafer ve mutluluk olacaktır. Öyle ise inkarcıların gösterişli gibi görünen hayatlarına hiç aldırma, sabırlı ol!

Cenâbı Allah'a tam bir teslimiyet gösteren, sabır sahibi kullar üzerine Rablerinden müjdeler var: Onlara selâm olsun, affa uğrayanlar, rahmet ve sevgiye ulaşmış olanlar, onların ta kendileridir.

SABIR VE NAMAZ İLE YARDIM İSTEYİN

2/153: Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile yardım isteyin. Hiç şüphesiz ki, Allah sabredenlerle beraberdir.
6/34: Yemin olsun ki, senden önce de Peygamberler yalanlanmış fakat yalanlanmalarına ve eziyet görmelerine sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız onlara ulaştı.
16/127: Sabret! Senin sabrın da ancak Allah'ın yardımıyladır. Onlara karşı üzülme. Yaptıkları hileden dolayı sıkıntıya düşme.


İlâhî yasaları tatbik etmek, bir takım zahmet ve eziyetlere katlanmayı gerektirir ki, bu da nefse zor gelmektedir. Nefsin bir takım alışkanlıklarından ve isteklerinden fedakârlık etmek mecburiyeti ile karşılaşılır. İşte bu zorlukları yenmenin sırrı, sabırdır. Cenâbı Allah: " Sabır ve namazla Ben'den yardım isteyin. Zaten Ben hep sabredenlerle beraberim. " diye buyurmakla sabrın erdirici sırrını vurgulamaktadır.

Ey Resulüm! Senden önce birçok Peygamberler de yalanlanmış ve eziyet görmüştü. Ancak onlar hep sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız da kendilerine yetişmişti. İşte sen de onlar gibi sabret. Yardımımız mutlaka gelecektir. O zamana kadar çekeceğin sıkıntılara katlan. Zaten senin sabrın da ancak Allah'ın yardımıyladır. Allah'tan sabır ve namaz ile yardım isteyin, sabrının sonu mutlaka zafer ve mutluluk ile bitecektir.

BAŞKALARINA DA SABRI ÖNER

90/17: İman edip de sabır... öğüt edenlerden olmaktır.
103/13: Yemin olsun zamana ki, insan mutlak bir zarardadır. Ancak iman edip ... birbirine hep sabrı öğütleyenler bunun dışındadır.


İman edenler için, sabır sırrını bilmek ve nefsine uygulamak yeterli değildir. Bunu başkasına da tavsiye etmek, öğretmek bir kulluk görevidir.

Emekdar Üye 14 Ocak 2008 01:44

Cvp: Sabır
 
SABIR

Sabır, yücelme ve fazilete ermenin mühim bir esası ve iradenin zaferidir. O olmadan, ne ruhu inkişaf etdirmeden, ne de yücelip benliğin sırlarına ermeden bahsedilemez. Sabırla insan, toprağa, ete, kemiğe bağlılıkdan kurtulur. Onunla yüce âlemlere ermeğe namzet bir kutlu olur. Sabır, öteler ötesi saltanatlara ulaşmak için dar bir geçit, aşılmaz bir zirve ise, gönlünü o âlemlere kapdırmış hakikat eri de, geçilmez ve aşılmaz gibi görünen geçitlere ve şahikalara meydan okuyan bir Heraklit’dir. En sarp yokuşları dümdüz ve ovaları da pürüzsüz gören bir Heraklit...
Sabır, fıtratın sînesinde cereyan eden armoninin, insan tarafından sezilmesi, kavranması ve taklid edilmesidir. Evet, o, eşyâ ve hâdiselerin dilini anlama ve onlarla “diyalog”a geçme gayretidir. Bu dili anlayacağı âna kadar sebat gösteren, sonra da, varlığın zaman seli içindeki akışıyla, kendi davranışları arasında bir köprü kurarak tabiatla bütünleşen insan ne mübeccel; kâinatdaki bu ilâhî musîki ne ulvî ve bu ahengin sezilip görülmesi ne âlî bir temâşâdır...!
Sabır; zamanın, eşya üzerindeki te’sirinin kavranması ve vak’aların, zamanın, keskin dişleri arasında öğütülerek, şekilden şekile, hâlden hâle girmesinin idrâki demekdir. Zamanın bu sessiz eriticiliği ve değiştiriciliği karşısında, yerinde polat ve yerinde de buz olmasını bilenler, onun cereyan çizgisinde ayrı bir buûda yükselerek yok olmadan kurtulurlar. Bunu idrak edemeyenler ise, onun demir pençeleri arasında ezilir giderler.
Evet fıtrat, onu tanımayan ve yürüyüşünde ona ayak uyduramayan ayakları kırar, ruhları da çiğner geçer. Onu tanıyan, hareket ve davranışlarıyla onun ruhundaki sessiz infiâllere dem tutan ve ona yeni yeni Dâvûdî nağmeler kazandıranların elinde de balmumu gibi olur.
Ah, bu sırrı kavramayan ve bir türlü sabretmeye yanaşmayan aceleci yaramaz çocuklar..!
Evet, nice kendini bilmez ve fıtrat tanımaz kimseler vardır ki; yıllar yılı dolu dizgin gitmiş, fakat bir çuvaldız boyu mesafe alamamışlardır. Ve nice sessiz, gürültüsüz kimseler de vardır ki, derin nehirler gibi durgun ve hareketsiz görünmelerine rağmen, durmadan yürümüş; adım adım ilerlemiş önünü kesen karanlıkları teker teker tepelemiş ve karşısına çıkan engelleri en sezilmedik şekilde tozduman etmişlerdir. Sessiz, gürültüsüz; gösterişsiz ve âlâyişsiz... Tıpkı mercan gibi. Deniz derinliklerinde ızdırap görmüş; ızdırab yaşamış; kanda boğulmuş ve zeberced ufkuna ulaşmış mercan...
Tohum bu sessizlik ve sebat içinde taşı toprağı deler, gün-yüzüne çıkar. Tomurcuk, yüz defa bağrını güneşe açar ve yüz defa gecenin karanlıkları karşısında gerilime geçer, sonra varlığa erer. Ya yavru? Bir “rüşeym” halinde anne karnında belirip, karanlıkdan karanlığa intikâl eden yavru; onun serencâmesi hepden garib ve garib olduğu kadar da sabır ve teennî gamz etmektedir. Evet, şekillerin ve kalıpların her çeşidine gire gire, tam dokuz ay sonra, o gül-endam kametiyle dünyâya ayak basar.
Bir de, bu muhteşem kâinatların ve koca “kozmoz”un yaratılışına bakalım. Herşeyi, bir “ol!” deyivermekle varlığa erdirecek olan Kudret-i Sonsuz’un elinde, bütün mekân ve eşyanın, milyarlarca sene şekilden şekile, tavırdan tavıra intikâl etdikten sonra belli bir vaziyete gidip ulaşması, ne kadar manîdar ve ne çarpıcı bir dersdir!
Varlık âleminde herşey, ama herşey sabırlı bir bekleyiş, bitmeyen bir azim ve direnişle, hedefine doğru adım adımdır. Acele etmeden; fıtratda carî kanunları gözeterek ve yön-yol değiştirmeden...
Ah, aceleci insan! Sabırsızlık gösteren sadece sensin. Sensin, eşya arasındaki tertibe riayet etmeyen! Sensin, yükselirken mesafelere tahammülü olmayan ve tırmanmada birkaç merdiveni birden atlamak isteyen! Sensin, sebebleri gözetmeden netice bekleyen! Sensin, olmayacak kuruntulara gömülerek hayâlden sırça saraylar kuran! Sonra da yalancı vehmin ve aldatıcı ümniyelerin altında tükenip giden! Sensin, düşünmeden konuşan, konuşduklarına pişmanlık duyan ve birbirini ta’kib eden pişmanlıklardan ders almayan, uslanmayan! Bir bilsen; bu halinle, ne kadar sevimsiz ve ne kadar uğursuzsun..! Keşke, herbiri beliğ bir hatib ve herbiri bir dil olan çevrendeki hâdiselerden ders alarak, eşyâ arasında bulunan tertibe riayet etmeyi; sebeb ve neticelerin hakkını gözetmeyi ve hayâlinle değil; imanın, azmin ve iradenle var olmayı bilseydin...!
Sen, sabretdiğin kadar var ve Hakk’ın katında da sabrın kadarsın. Kitabı’nın güzel diye parmak basdığı en güzel haslet ve en güzel huyları, ârızasız ve ara vermeden yaşamadaki sabrın ve azmin kadar... Ve çirkin diye tesbit etdiği sevimsiz şeyler karşısında da dayanma gücün ve sebatın kadar... Nihayet, tepeden inme başa gelenler karşısında, tavrını değişdirmeden:
“Gelse celâlinden cefâ, yahut cemâlinden vefâ;İkisi de cana safâ, lütfun da hoş kahrın da hoş”
gerçeğine dilbeste, yürekliliğin ve hoşnutluğun kadar...
Bütün yükseltici şeyleri, ara vermeden sürekli olarak yaşama; alçaltıcı şeylere karşı devamlı teyakkuz ve direnme; nihayet, beklenmedik anda ve beklenmedik şekilde, seni ırgalayan ve örseleyen umum belalara karşı yılgınlık göstermeden dayanma; evet, işte acılardan acı ve neticesi itibariyle de zülâllerden zülâl sabır budur!
Kol kanat verip yerinden ayrılmama... Mum gibi eriyip gitme; yine yerinden ayrılmama...
Nerdesin azim, nerdesin irade! Nerdesin civanmertlik ve nerdesin yiğitlik! Durmadan yön ve yol değiştirme bizi şaşkına çevirdi. Hergün ayrı birşeye dilbeste olma bizi bitirdi. Ve durmadan mihrabdan mihraba koşma, bizi kıblesiz hâle getirdi...
Bir Hakk dostu; “beni bir kedi irşâd etdi” der. Avını beklediği delik önünde, sabahlara kadar gözünü kırpmadan bekleyen bir kedi... Ya sen, insanoğlu! Tavrını değiştirmeden, nazarını ayırmadan ne kadar bekledin ebedî mihrabında..? Evet, kaç defa düzenin bozuldu; hizmetin hebâ oldu da, gönül koymadan darılmadan yeni başdan deyip yürüdün yoluna..? Ve kaç defa, kapılardan kovuldun, diyar diyar sürüldün de, dönüp yine başını koydun sevgilinin eşiğine..? Yoksa sen, senden evvel gelip geçenlerin hâlleri batına gelmeden cennete gireceğini mi sandın? Oysa onlara öyle ezici sıkıntılar, öyle kımıldatmaz ızdırablar dokundu ve öylesine sarsıldılar ki, Nebi (sav) ve maiyetindeki inananlar: “Ne zaman Allah’ın yardımı?” dediler. Bil ki, O’nun yardımı yakındır. Sabredip kulluğunu sürdürenlere; canını dişine takıp günahlara karşı koyanlara; bin defa düzeni bozulduğu hâlde ümit ve azmini yitirmeyenlere.
Evet “Cânân yolunda, dağdağa-i câna düşmeyenlere; Girdik reh-i sevdaya, gayrı bize birşey lazım değil” diyenlere...

Medine-web 13 Şubat 2008 23:33

Cvp: Sabır
 
SABR,'darlıkta kendini tutmak'demektir,'sabertü'd-dabbe',hayvanı yemsiz hapsettim;'sabertü fülânen',falanın ardından,kurtulumayacğı şekilde tutum manâsınadır. Sabr'da böyle bir hapis manâsı olup,'aklın ve Şeriat'ın gerektirdiği hallerde nefsi hapsetme,kendine hakim olma'demek olur.
Sabr, manâ ve muhtevası geniş bir kavram olup,sözgelimi,musibet anında dayanmak sabırdır,zıddı acelecilik ve dayanıksızlıktır;savaşta savaş meydanından kaçmayıp ayak direme,sabırdır,zıddı korkaklık ve firardır;gerktiğinde sır saklama,dili gereksiz sözlerden koruma sabırdır,zıddı 'boş boğazlık'tır.Bunlar gibi,sabrın çok geniş bir sahası ve çağrışımları vardır.

Hz.Ali(r.a),imanın dört direk üzerine oturduğunu ve bunlardan sabrın dört şubesi bulunduğunu belirtmiştir;bu dört şube arzu,korku,zühd ve gözetmedir:"Cennet'i arzulayan şehvetlerden soyulsun;Ateş'ten korkan haramlardan yüz çevirsin;dünyada zühd sahibi olana musibetler kolay ve hafif gelir;ölümü gözeten de hayırlarda acele eder."
Kur'ân,sabredip salih amel işlemekten,cihad edip sabretmekten,sabredip takva sahibi olmaktan söz eder.(Hud:11,Nahl:110,Âl-iİmran:120,125)Sabredenlere kafirlerin hiç bir hilesi dokunmaz.(Âl-iİmran:120)
İslâmî hareketler,her zaman sabr ister.Bütün rasûller gibi hz.Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)de gönderildiğinde Allah kendisine sabr'ı emretmiş,"dediklerine sabr et ve onlardan güzel bi uzaklaşmayla uzaklaş;Ben'i ve o nimet sahibi yalanlayıcıları başbaşa bırak ve onlara biraz süre tanı."(Müzemmil:10-11;yine "Kötülüğü en güzel olanla sav;o zamna seninle arasında düşmanlık bulunan kimse,sanki sıcak bir dost oluvermiştir.Buna ancak sabr edenler kavuşturulyr,buna ancak büyük pay sahibi olan kavuşturulur."(fussılet:34-35)buyurularak,tebliğcinin aceleci olmaması,tebliğde sabr ve sebat ettiği gibi,karşılığında gördüğü ezalara aynıyla karşılık vermeyip,kötülüğe iyilikle mukabele etmesi emr olunmakta ve bunun da kolay bir iş olmadığı,ancak sabr edebilenlerin bunu yapabileceği belitilmektedir.
Şu halde,tebliğde feverana,görülen eziyetlere aynıylakarşılık vermeye kalkıp,nefsî davranmaya yer yoktur.Her zaman için yalanlıyıcıların işkenceleri,alayları ve karşı koymaları bitmeyecektir.Rasûl-i Ekrem'in de zaman zaman gördüğü işkence ve yalanlamalardan dolayı göğsü daralıyodu ki,Cenâb-ı Allah(c.c.) yine şöyle teselli etti onu:"Andolsunki biliyoruz,onların söylediklerine göğsün daralıyor.Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol."(Hıcr:97-98)"Andolsun biliyoruz,onların dedikleri elbette seni üzüyor;gerçekte ise onlar seni yalanlamıyorlar;fakat o zalimler;bile bile Allah'ın âyetleri karşısında diretiyorlar:Senden önce de rasûller yalanlenmıştı da ,yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine sabr ettiler;nihayet kendilerine yardımımız yetişti.Allah'ın kelimelerini değiştirecek yoktur.Sana da rasûllerin haberinden geldi."(En'am:33-34)
[SIZE=3]İşte,her türlü ezaya,yalanlamaya,dövülmeğe ve sövülmeğeAllah için sabreden tebliğciler,sabrla olduğu gibi namazla da Allah'tan yardım isterler.(Bakara:45); birbirlerine sabrı, merhameti ve hakkı tavsiye edip(Asr:3,Beled:17) eziyet ve işkencelere sabr ettikleri gibi,Allah'a hamd,tesbih ve secde konusunda ihmalkâr olmamaya da sabr ederler,sabrda adeta yarışırlar.(Âl-iİmran:200)..sonra Allah kendilerine yapılana karşı mukabele izni verip de silahlı cihadı emrettiğinde,yine sabra devam ederler.Savaşalanından kaçmazlar,her türlü tehlike karşısında ayak direrler,düşmanlarından korkmazlar,üzerlerine sabryağdırması ve ayaklarının yere sağlam basıp,kaçmamaları için Allah'a dua ederler.Allah,sabr edenler5in ortaya çıkması için onları belâlarla,korkudan,açlıktan yana ve mallardan,canlardan ve ürünlerden yana eksiltme ile imtihan eder.(Nahl:110,Bakara:250,Tâ-Ha:130,Bakara:155,Âl-iİmran:142)
Büyük azim gerektiren bu sabrdan sonra Allah,sabredenler üzerindenimetini tamamlar,düşmanlarından intikamını alır,daha önce kendilerine işkence edenleri mü'minlerin elleriyle yer ile yeksan eder,sabredenler içinden Kendi emriyle hidayet eden imamlarvar eder:
Müstaz 'af kılınan o kavmi,içini bereketle donattığımız yerin doğularına ve batılarına mirasçı kıldık.Rabbi'nin İsrail Oğulları hakkındaki güzel sözü sabretmeleri sebebiyle tam yerine geldi,Fir'avn ve kavminin yapageldiklerini ve yükseltme olduklarını da darmadağan ettik.(A'raf:137)
Sabrettikleri ve âyetlerimize yakînen inandıkları zaman içlerinden emrimizle hidayet eden imamlar var ettik.(Secde:24)
Demek ki sabr, selâmetin ve başarını anahtarıdır.Fakat,Sabrmezellet demek değildir.Nefsî davranmaktan kaçınmak ve her durumda Allah'ın emrettiği şekilde olmak için elden gelen gayreti göstermek,gerektiğinde öfkeyi,kin ve intikam duygularını bastırmak,nefsin temayüllerine gem vurmak,Allahı'ın imtihan için gönderdiği ve O'nun yolunda gelen her türlü belâ ve musibete katlanmak ve şikâyetçi olamamak sabırdır.Ayrıca sabr,günahlardan kaçınmak ve Allah'ın emirlerini yerine getirmek konusunda nefsî zorlamaktır.
Rivayetlerde,sabrın musibet anında,Allah'a itaat üzere olmak ve günahlardan kaçınma konularında olduğu belirtilmiştir.Yine,rivayette gelmiştir ki,RasûL-İ Ekrem (s.a.s.),"İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o zamanında mülke ancak öldürmekle ve zorla erişilir:ancak gasp ve cimrilikle zengin olunur;ancak dinden çıkmak ve hevaya uymakla sevgi kazanılır.Kim bu zamana ulaşır da, zenginolmaya gücü yettiği halde fakirliğe sabreder(yani,gasp ve cimriliğr başvurmaz),sevgi kazanmaya gücü yettiği halde buğz olunmaya sabreder(yani,dinden çıkıp,hevâsına uymaz.),izzete gücü yettiği halde alçaltılmaya sabr ederse(yani,cana kıymaktan kaçınırsa),Allah,kendisine beni tasdik eden elli tasdik edici sevabı verir"buyurmuşlardır.

Ali Ünal / Kur'an'da Temel Kavramlar

Huzurİslam 03 Ağustos 2008 20:47

Dört mevsim sabır
 
Çiçeksen,baharı bekleyeceksin sabırla...Erken açmayacaksın,kış soğukları vurur...Baharın gelmesinden ümit kesip,toprağın karanlıklarına teslim olmayacaksın,çürür,yokolursun...

Sabır,Rabbin halikiyyetine,ibdasına güveni,bir iç direnci koruyarak baharı bekleme eylemidir.

Tohumsan,toprağın bağrında saklanmaktır mukarrer bir vakte kadar sabır...karanlığa boyun eğmemektir.Üstündeki yük altında ezilmemektir.Misyonunu unutmamaktır...Zamanı geldiğinde cidarı çatlatabilmek,toprağın üstüne doğru,ışığa doğru tırmanabilmektir.

"Rabbimin dilediği bir gün var,ışığa çıkmak için,yaratılış misyonumu ifa etmem için..."Bunu vird haline getirmektir sabır...Sabır,Rabbin halikiyyetine,ibdasına güveni,bir iç direnci koruyarak baharı bekleme eylemidir.Güneşsen,bekleyeceksin karanlığın koynunda doğum anını...

Enerjin yaratılış sırrında saklıdır...Aydınlığı ve karanlığı yaratana teslim olacaksın.

Baharsan,kışın soğuklarında saklayacaksın binbir rengini,çiçeğini...Kış geçecek ve geleceksin.Buzların içinde çıkacak kardelenler...Toprak bir sır gibi saklayacak seni ve kara topraktan al-mor menevşeler boy verecek...Sabrın,binbir tomurcuk demek,yaprakların,yeşilin çağlayanlar gibi hayata koşması demek...Kışın buzulları içinde iraden çürümeyecek,çözülmeyecek,ebedi buzullaşmalara mahkum etmeyeceksin dünyayı...


Bebeksen,karanlıkları aşacaksın dünyaya gelmek için,sabredeceksin 9 ay on gün,damarlarında Rabbin verdiği sabır akacak... Anneysen,sabrı bir doğum sancısı gibi yaşayacaksın...Çilelerde tükenmeyeceksin,teslim olmayacaksın zor zamanlarda...Bir ödül arıyorsan nur topu gibi,onun bedeline katlanacaksın...


Mü'minsen,sabrı bir gönül dokusu olarak bileceksin.İmanın olmazsa olmaz boyutu olarak görecek,mü'minin her an ayakta kalabilme sırrı,Allaha'a itimadın yüreğe yansıması olarak telakki edeceksin...Nasıl "sabûr" ismi şerifinde, Allah’ın insana yönelik ümidlerisaklıysa, insanın sabrında da, Alllah’ın yardımına, lütfuna, keremine olanümid saklı olacak.Bileceksin ki, her işin özünde Allah’ın dilemesi var... Allah’ınistediği yerde duracaksın ve O’na tevekkül edeceksin, güven duyacaksın.


Her ne olacaksa, O, izin verdiği için olacak ve O, kendisine gönül bağlayanları hüsrana uğratmayacak. Sabır bir atalet değil; tükeniş, bitiş ve karanlıkta kayboluş değil.Şartlara teslim oluş değil sabır. Sabır, sınırları koruma direnci... İlkede sebat."Ey inananlar, sabredin... Sabır yarışında bulunun... Ribatlaroluşturun, yani sınırları korumak için nöbet bekleyin..." Elmalılı HamdiEfendi’nin ifadesiyle "sağlam yürekli olun!" Ayak direyin, inançlarınızı korumak için. Sabır bir nimete kavuşmak için ileri atılmamak, ya da bir fedakârlık söz konusu olduğunda gerilememek...


Ganimet dağıtılırken emanet edilen siperi terketmemek, ya da Peygamber’e gelen oka göğsünü siper etmek... Bir iç direnç, nefsin eğilimlerine karşı sabır. Gerçek bir gönül terbiyesi...


iqra88 11 Ağustos 2008 19:39

"sabır direniştir "
 
[FONT=Tahoma][COLOR=#00b050][COLOR=#c00000]Düşünsenize bir: Hastalık olmasaydı sıhhatin, ölüm olmasaydı hayatın, yaşlılık olmasaydı gençliğin,...[SIZE=9]
[COLOR=#00b050]yokluk olmasaydı varlığın, kötü olmasaydı iyinin, küfür olmasaydı imanın, cehennem olmasaydı cennetin, karanlık olmasaydı aydınlığın, çirkin olmasaydı güzelin kıymeti bilinir miydi?


[FONT=Tahoma][COLOR=#00b050][SIZE=9][COLOR=#00b050]Hayat yolu dümdüz ve pürüzsüz olsaydı, yürümek bu kadar cazip olur muydu? Her şey birbirinin aynı olsaydı, öğrenmenin temel taşı olan merak tahrik olur muydu? Tüm insanlar aynı planyadan çıkmış gibi birbirinin tıpkısı olsaydı, tanımak için küçük parmağımızı oynatmaya gerek kalır mıydı?
Eğer her zorluğun yanında bir kolaylık, her derdin bir dermanı, her ıstırabın bir bilgeliği, her çekilen acının bir hasılatı, her musibetin bir nasihati, her kederin bir bedeli olmasaydı hayat yaşanmaya değer miydi?
Hepsinden öte sabır bu kadar değerli olur muydu?
Sabır. Birçok kavram gibi kirlettiğimiz, kargaşaya kurban ettiğimiz, içeriğini darmadağın ettiğimiz, sonra da dönüp haksızlık ettiğimiz muhteşem bir kavram.
“Sabreden derviş, muradına ermiş” gibi harika bir deyim, nasıl oldu da “Sabreden derviş, sabrede ede gebermiş” gibi soysuz ve hayasız bir lafa dönüştü?
[COLOR=#00b0f0]Nasıl olacak? Sabır kavramının zihnimizde uğradığı tahrif sonucu elbette.
Sabır, herkesin her istediğini “Hemen, şimdi!” sloganıyla elde etmeye çalıştığı acele ve ecele giden kendini bilmezler çağında, “Asla vazgeçmem, zamanı gelinceye kadar beklerim” diyebilme kararlılığıdır.
Şeyh Bedreddin Varidat’ında diyordu ki “Evme (acele etme)! Unutma ki her yemişin bir mevsimi vardır: Sen de mevsimini bekle!”
Yakıcı yaz güneşinin altında sabırla zamanını beklemeyi bilmeseydi, çağla şekerpare, koruk kayısı, kelek kavun olur muydu?
Sabır, omuzladığın mukaddes yükü götürürken rüzgar tersinden esmeye başladığında geri dönmemek, yükü atmamak, yolu satmamak, yola yatmamaktır. Sırtını yüke verip göğsünü rüzgara siper etmektir. (alıntıdır)

Emekdar Üye 11 Ağustos 2008 21:34

Cvp: "sabır direniştir "
 
''Asra yemin olsun ki insanlık hüsrandadır! Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna!''

asır süresi..

TÜRKcan 28 Ağustos 2008 21:27

Rabb'imiz insanlardan nasıl bir sabır istiyor????
 
Rabbimiz İnsanlardan Nasıl bir Sabır İstiyor?

İnsanları karanlıklardan nura çıkaracağı bildirilen Kuran’da (İbrahim Suresi,1), emredilen tavırlardan biri “sabretmek”tir. Kuran’da öğretilen gerçek sabır, sadece zorluklar karşısında değil, aksine hayatın her anında yaşanan bir ahlak özelliğidir. Gerçek sabır, zorluklarda olduğu kadar rahatlık ve nimet içindeyken de güzel ahlakta kararlılık ve istikrar göstermeyi, bir an olsun bunlardan taviz vermeyerek bir ömür süresince bu ahlakla yaşamayı gerektirir.

Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret. (Mearic Suresi, 5)

Sabır, Allahın Rızasını Kazanmak İçin Bir Anahtardır

Müminler yalnızca Allah için sabrettiklerinden dolayı sabırlarının karşılığında mutlaka somut bir karşılık beklentisi içine girmezler. Gösterdikleri üstün ahlak neticesinde Rabbimiz’in rızasını kazanacaklarını ummak, onlar için alabilecekleri tüm karşılıkların en güzelidir.

“… Sabır gösterenleri müjdele.” (Bakara Suresi, 155)

Allah Kur’an’da “sabredenlerle beraber” olduğunu (Bakara Suresi, 153) bildirerek, sabrın müminlere pek çok güzelliğin kapısını açan eşsiz bir anahtar olduğunu bildirmektedir.

Sabır, Ancak Allah Rızası İçin Gösterilir

Bir ömür boyu devam eden gerçek sabrın asıl kaynağı müminlerin Allah’a olan imanlarıdır. İman eden bir mümin tüm olayların ardında Allah’ın yarattığı binlerce hayır ve hikmetin gizli olduğunu bilir. Rabbimizin kendisi için belirlediği kadere tereddütsüz teslim olur ve rıza gösterir. Bu nedenle sabır mümin için zorlanarak yaşanan bir ahlak özelliği değil, tüm ibadetler gibi gönül rızasıyla ve hoşnutlukla yaşanan ve zevk alınan bir nimettir.

“Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel.” (Rad Suresi, 24)

Toplumda yaşanan yanlış sabır anlayışı: Tahammül etmek

Kuran’da öğretilen sabır anlayışını bilmeyen kimseler sabrı, hiçbir çaba göstermeden, sadece “söylenerek” bekleme şeklinde algılarlar. Hatta bu şekilde aciz bir tavır sergilemenin son derece erdemli bir davranış olduğuna da inanırlar. Oysa Allah Katında makbul olan sabır aklın, vicdanın ve maddi manevi tüm imkanların kullanılarak zorlukların ortadan kaldırılmasını teşvik eder.

“… sürekli olan ’salih davranışlar’ ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.” (Kehf Suresi, 46)

Tahammül Göstermek dünyada azap kaynağı olur

Dünyada imtihan gereği Allah kullarını güzelliklerle deneyebileceği gibi zorluklarla da deneyebilir.

Andolsun Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 155)

Allah’ın zorlukları sabretmek için kaderde yarattığını düşünmeden hoşa gitmeyen durumlara ‘katlanmak’, ‘tahammül etmek’ dünyada da bir azaptır. Çünkü tahammülün karşılığında bir beklenti içine giren insan, dünyada her zaman bir karşılık bulamayabilir. Bu durumda hem zorluk içinde geçirdiği zamanı kaybeder hem de karşılığında dünyevi bir mükafat elde edemez.

Dünyevi Çıkarlar uğruna sabredenler, Allah’ın hoşnutluğundan mahrum kalırlar

Yüce Allah zorlukları, sabır gösterenleri ortaya çıkarmak için yaratmaktadır. Rabbimiz “Yoksa siz, Allah, içinizden cehd edenleri (çaba harcayanları) belirtip-ayırdetmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırdetmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” (Al-i İmran Suresi,142) ayetiyle bu sırrı kullarına bildirmiştir. Dünyevi çıkarlar uğruna bir olay karşısında tahammül edenler Allah’ın hoşnutluğundan ve vaat ettiği cennetten mahrum kalabilirler, ancak Allah’ın rızasını kazanmayı amaçlayarak sabır gösterenler Allah’ın izni ile cennete girmeyi umabilirler.

Kaynak: İlmi Mercek

antivirüs 11 Kasım 2008 23:35

Sabır Yokuşu..
 
[SIZE=18]Gerçeği görüp bildikten sonra her faniye sırt çevirmek, ebediyyen ebedi nağmeyi terennüm etme azmi içinde olmak ve yakin gelip çatıncaya kadar her işkenceye katlanmak… İşte sabır yokuşu…!

En sarp sabır yokuşu içimizdedir.

Nefsimizin terennüm ettiği nağmelere kulak tıkamak, ondan gelen isteklere kıymet vermemektir.

Nefis, günde bin defa önümüze zehirli ballardan sofralar sürerken, cemiyet içimize isyan tohumları saçarken ve şeytan her köşebaşında yolumuzda pusu kurmuş beklerken, yol ve yön değiştirmemek ve mutlu sona doğru emin ve kararlı adımlarla yürümektir.

Gözün görüşüne, dilin söyleyişine, kulağın duyuşuna bir ölçü tayin etmek, daha doğrusu, tayin edilen ölçü çerçevesinde bir sınır çizmektir.


Binbir çirkef ve labirentin içinde sabredebilmek ve kurtuluşa doğru azimle didinmek en büyük yokuştur. Ve iman aştığı bu yokuşlara göre kıymet kazanır.

En büyük insan en sarp yokuşları aşmıştır. Aşılmazları aşmış ve akılların anlamaktan aciz kaldığı makamlara ulaşmışken, en sarp yokuşu aşarak, yoluna diken serpenlerin, kendisini yurt ve yuvasından kovanların, kadir bilmezlerin arasına dönmüş ve böylece bize yokuşların nasıl aşılması gerektiğini öğretmiştir. Her sabır yokuşu çileli ve ızdıraplı olduğu kadar zevkli ve tatlıdır. Çünkü mutlu son sabır yokuşunun zirvesindedir.

Fedakârlık bekleyen her iş bir sabır yokuşudur. Ve ona el uzatan her fedakar da iç âlemindeki binbir yokuşu tırmanan insandır.

Her muhasebe bir yokuştur.

Her sabır yokuşu ümitle aşılır. Ümitsiz insan sabır yokuşunu aşmak için gereken enerjisini kaybetmiş bir iradesizdir.


Sabır yokuşunda en sarp geçit sürçmemektir. Fakat bir kere sürçüp düştükten sonra yeniden doğrulup sabır yokuşunu tırmanmak, hatta yeni bir güç ve enerji kazanmış olarak tırmanmak da mümkündür.

Sabır yokuşunu tırmanmak için Bilal’i tanımak gerek. Bilal sabır yokuşunun muzaffer bir kahramanı, kızgın çölün bağrına döktüğü her damla ter ve kan ise zafer narasıdır. Aslında, saadet asrının her ferdi bir Bilal olmuş ve yokuşlar hep böyle aşılmıştır.

Hicret sarplardan sarp bir yokuştur. Çoluk-çocuk cıvıldaşırken, at kişnemeleri kuzu melemelerine karışırken ve dünya her şeyiyle tebessüm ederken, Elveda diyerek sonsuzluk kervanına, ebed yolculuğuna katılmak ve Pişdarın işaret ettiği beldeye doğru yol almak… İşte bir başka sabır yokuşu!

Bedir sarp bir yokuştur. Fakat sabır yokuşunu aşmış erlerin cengidir. Uhud, sabır yokuşunu aşanlarla aşamayanları ayıran bir ibret tablosudur.

Her gönül eri nefsiyle yaptığı çetin mücadeleler neticesinde, ebed yolcusu olmaya karar vermişse, kendisi için gayri yolların yokuş olduğunu da bilmelidir. Fakat unutulmamalıdır ki mutlu son sabır yokuşunun zirvesindedir. Akabe böyle bir yokuştur.


Gerçeği bütün çıplaklığıyla gören insanların, bunu dünyanın dört bir bucağına ulaştırmak için bir araya gelerek and içmesi, sabır yokuşunu aşmaya azmetmeleridir.

Bugün dostlar şaşkın, düşmanlar çetindir. Dert büyük, yol yokuştur. Ve çeşitli taarruz ve tahriklere kapılmadan, sağa sola toslamadan Hak istikametinde yol almak en sarp yokuş halini almıştır…


Herşeye rağmen bilmeliyiz ki en sarp yokuş içimizdedir. Ve mutlu son bu yokuşun zirvesindedir.

Gözlerin hayata kapandığı son demde sabır yokuşunu aşmış olan insan, mutlu sona ulaşmış insandır…

RABBİM (c.c.) cümlemizi sabır yokuşunu aşıp, mutlu sona ulaşan müminlerden eylesin..Amin..

Alıntı..


havra 11 Kasım 2008 23:56

Cvp: Sabır Yokuşu..
 
Fedakârlık bekleyen her iş bir sabır yokuşudur. Ve ona el uzatan her fedakar da iç âlemindeki binbir yokuşu tırmanan insandır.

Her muhasebe bir yokuştur.

Gözlerin hayata kapandığı son demde sabır yokuşunu aşmış olan insan, mutlu sona ulaşmış insandır…

RABBİM (c.c.) cümlemizi sabır yokuşunu aşıp, mutlu sona ulaşan müminlerden eylesin..Amin..

amin
amin
amin

Belgin 02 Aralık 2008 08:34

Sabır Hakkında
 
Fasil:SABIR BÖLÜMÜ
Konu:Sabır Hakkında
Ravi:Enes
Hadis:Resulullah (sav), (ölen) çocuğu için ağlamakta olan bir kadına rastlamıştı: "Allah`tan kork ve sabret" buyurdu. Kadın (izdırabından kendisine hitab edenin kim olduğuna bile bakmadan): "Benim başıma gelenden sana ne?" dedi. Resulullah (sav) uzaklaşınca,kadına: "Bu Resulullah idi!" dendi. Bunun üzerine, kadın çocuğun ölümü kadar da söylediği sözden dolayı (utanıp) üzüldü. (Özür dilemek için) doğru Aleyhissalatu vesselamın kapısına koştu. Ama kapıda bekleyen kapıcılar görmedi, doğrudan huzuruna çıktı ve: "Ey Allah`ın Resulü, (o yakışıksız sözü) sizi tanımadan sarfettim (bağışlayın)" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Makbul sabır, musibetle karşılaştığın ilk andakidir" buyurdu.HadisNo:3232

Fasil:SABIR BÖLÜMÜ
Konu:Sabır Hakkında
Ravi:Ümmü Seleme
Hadis:Resullah (sav)`ı şunları söylerken işittim: "Kendisine bir musibet gelen müslüman Allah`ın emrettiği: "İnnalillahi ve inna ileyhi raci`un, allahümme ecirni fi musibeti vahluf li hayran minha: "Biz Allah`ınız ve ancak O`na döneceğiz. Bana bu musibetim için ücret ver. Ve bana bunun arkasından daha hayırlısını ver" derse Allah o musibeti alır ve mutlaka daha hayırlısını verir." Ümmü Seleme der ki: "Ebu Seleme (ra) vefat ettiği zaman ben: "Ebu Seleme`den daha hayırlı olan hangi müslümar var? Resulullah (sav)`la ilk hicret eden hane, onun hanesiydi" dedim. Ben bunu söyledikten sonra Allah, onun yerine bana Resullah (sav)`ı verdi. Şöyle ki: Resulullah (sav), bana Hatib İbnu Ebi Belte`a`yı göndererek kendisi için beni istetti. Ben: "Benim (küçük) bir kız çocuğum var, ayrıca ben kıskanç bir kadınım. (Resulullah`ın ise birçok hanımı var, imtizacsızlıktan korkarım)" diye cevap verdim. Resullah (sav): "Kız çocuğuna gelince, Allah`a dua ederiz, onu kendisinden müstağni kılar, kıskançlığı için de Allah`a gidermesini dua ederim" buyurdular.HadisNo:3233

Fasil:SABIR BÖLÜMÜ
Konu:Sabır Hakkında
Ravi:Ebu Sinan
Hadis:Oğlum Sinan`ı defnettiğimde kabrin kenarında Ebu Talha el-Havlani oturuyordu. Defin işinden çıkınca bana: "Sana müjde vermeyeyim mi?" dedi. Ben: "Tabii, söyle!" dedim. "Ebu Musa el-Eş`ari (ra) bana anlattı" diye söze başlayıp Resulullah`ın şu sözlerini nakletti: "Bir kulun çocuğu ölürse, Allah meleklere şöyle söyler: "Kulumun çocuğunu kabzettiniz mi?" "Evet" derler. "Yani kalbinin meyvesini elinden mi aldınız?" Melekler yine: "Evet" derler. Allah tekrar sorar: "Kulum (bu esnada) ne dedi?" "Sana hamdetti ve istircada bulundu" derler. Bunun üzerine Allah Teala hazretleri şöyle emreder: "Öyleyse, kulum için cennette bir köşk inşa edin ve bunu Beytu`l-Hamd (hamd evi) diye isimlendirin."HadisNo:3234

Fasil:SABIR BÖLÜMÜ
Konu:Sabır Hakkında
Ravi:Ebu Hüreyre
Hadis:Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allah Teala hazretleri şöyle demiştir: "Ben kimin iki sevdiğini almışsam ve o da sevabını umarak sabretmişse, ona cennet dışında bir mükafaat vermeye razı olmam." [Buhari`deki ibare şöyle: "Hz. Enes (ra) anlatıyor: "Resulullah (sav)`ın şöyle söylediğini işittim: "Allah Teala hazretleri buyurdu ki: "Ben kulumu iki sevdiğiyle imtihan edersem o da sabır gösterir (ve sevap umarsa) onlara bedel cenneti veririm." (Buradaki "iki sevdiği" ile gözlerini kastediyor. Doğruyu Allah bilir.")]HadisNo:3235

Fasil:SABIR BÖLÜMÜ
Konu:Sabır Hakkında
Ravi:Abdullah İbnu Amr İbnu`l-As
Hadis:Resulullah (sav) buyurdular ki: "Mü`min kul, arz ahalisi içindeki has sevdiği (evladı) dinden alındığı zaman sabreder ve mükafaat umarsa Allah o kulu için cennetten aşağı bir mükafaata razı olmaz."HadisNo:3236

Fasil:SABIR BÖLÜMÜ
Konu:Sabır Hakkında
Ravi:Ata İbnu Ebi Rabah
Hadis:İbnu Abbas (ra) bana: "Sana cennet ehlinden bir kadın göstereyim mi?" dedi. Ben de; "Evet göster" dedim. "İşte" dedi, "şu siyah kadın var ya, o, Resulullah`a gelip: "Ben saralıyım, (nöbet gelince) üstümü başımı açıyorum, Allah`a benim için dua ediver (hastalıktan kurtulayım) dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Dilersen sabret, sana cennet verilsin, dilersen sana şifa vermesi için Allah`a dua edivereyim" dedi. Kadın: "Öyleyse sabredeceğim, ancak üstümü başımı açmamam için dua ediver" dedi. Resulullah da ona öyle dua etti."HadisNo:3237


Fasil:SABIR BÖLÜMÜ
Konu:Sabır Hakkında
Ravi:Ata İbnu Yesar
Hadis:Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kul hastalandığı zaman Allah Teala hazretleri ona iki melek gönderir ve onlara: "Gidin bakın, kulum yardımcılarına ne diyor bir dinleyin!" der. Eğer o kul, melekler geldiği zaman Allah`a hamdediyor ve senalarda bulunuyor ise, onlar bunu, her şeyi en iyi bilmekte olan Allah`a yükseltirler. Allah Teala hazretleri, bunun üzerine şöyle buyurur: "Kulumun ruhunu kabzedersem, onu cennete koymam kulumun benim üzerimdeki hakkı olmuştur. Şayet şifa verirsem, onun etini daha hayırlı bir etle, kanını daha hayırlı bir kanla değiştirmem ve günahlarını da affetmem üzerimdeki hakkı olmuştur."HadisNo:3238

Fasil:SABIR BÖLÜMÜ
Konu:Sabır Hakkında
Ravi:Habbab İbnu`l-Eret
Hadis:Resulullah (sav) Ka`be`nin gölgesinde bir bürdeye yaslanmış otururken, gelip (müşriklerin yaptıklarından) şikayette bulunduk: "Bize yardım etmiyor musun, bize dua etmiyor musun?" dedik. Şu cevabı verdi: "Sizden önce öyleleri vardı ki, kişi yakalanıyor, onun için hazırlanan çukura konuyor, sonra getirilen bir testere ile başının ortasından ikiye bölünüyordu. Bazısı vardı, demir taraklarla taranıyor, vücudunda sadece et ve kemik kalıyordu. Bu yapılanlar onları dininden çeviremiyordu. Allah`a kasem olsun Allah bu dini tamamlayacaktır. Öyle ki, bir yolcu devesine bindi mi San`a`dan kalkıp Hadramevt`e kadar gidecek, Allah`tan başka hiçbir şeyden korkmayacak, koyunu için de sadece kurttan korkacak. Ancak siz acele ediyorsunuz."HadisNo:3239

Fasil:SABIR BÖLÜMÜ
Konu:Sabır Hakkında
Ravi:Üsame İbnu Zeyd
Hadis:Resulullah (sav)`ın kızı (Zeyneb), babasına birisini göndererek "Oğlum ölmek üzere, son nefesini verirken yanında hazır ol" diye rica etti. Resulullah (sav), adamı geri çevirirken: "Selamımı söyle ve şunu hatırla!: Alan da Allah`tır, veren de Allah`tır. Her şeyin O`nun yanında muayyen bir eceli vardır.Sabretsin ve Allah`ın (sabredenlere vereceği) mükafaatı düşünsün!"HadisNo:3240

Fasil:SABIR BÖLÜMÜ
Konu:Sabır Hakkında
Ravi:Enes
Hadis:Ebu Talha`nın bir oğlu hastalandı. Sonunda Ebu Talha evde yokken vefat etti. Çocuğun öldüğünü bilmiyordu. Hanımı, çocuğun öldüğünü görünce (çocuğun defni için gerekli) hazırlığı yaptı, onu evin bir kenarına koydu. Ebu Talha (akşam olup) eve gelince: "Çocuk nasıl oldu?" diye sordu. Hanımı, "Sükunete erdi, istirahate kavuşmuş olmasını umarım" (diye yuvarlak bir) cevapta bulundu. Ebu Talha hanımının doğru söylediğini zannetti. Sonra hanımı, akşam yemeğini getirdi. Yatağını hazırladı. (Sonra kocası için süslendi. Ebu Talha temasta bulundu.) Sabah olunca Ebu Talha gusletti. Evden çıkacağı zaman hanımı çocuğun ölümünü haber verdi. Ebu Talha, Resulullah (sav)`la sabah namazı kıldı. Sonra kadının yaptığını bir bir anlattı. Resulullah (sav): "Allah gecenizi hakkınızda mübarek kılmış olsun" buyurdular. Sonra onlara (Allah Teala Hazretleri) dokuz evlat verdi, hepsi de Kur`an`ı okudular.HadisNo:3241

Belgin 02 Aralık 2008 08:35

Cvp: Sabır Hakkında
 
Fasil:SABIR BÖLÜMÜ
Konu:Sabır Hakkında
Ravi:Kasım İbnu Muhammed
Hadis:Hanımım vefat etmişti. Bana, Muhammed İbnu Ka`b el-Kurazi, ta`ziye (baş sağlığı dilemek) maksadıyla uğradı. Ve şunu anlattı: "Beni İsrail`de fakih, alim, abid, gayretli bir adam vardı. Onun çok sevdiği bir karısı vefat etmişti. Onun ölümüne adam çok üzüldü, öyle ki, bir odaya çekilip kapıyı arkadan kapattı, yalnızlığa çekildi, kimse yanına giremedi. Onun bu halini, Beni İsrail`den bir kadın işitti. Yanına gelip: "Benim onunla bir meselem var, kendisine bizzat sormam lazım" dedi. Halk oradan çekildi. Kadın kapıda kalıp: "Mutlaka görüşmem lazım" dedi. Birisi adama seslendi: "Burada bir kadın var, senden bir şeyler sormak istiyor, "mutlaka bizzat görüşmem lazım, bizzat sormam lazım" diyor. Herkes gitti kapıda sadece o kadın var ve ayrılmıyor." İçerdeki adam: "O`na müsaade edin gelsin" dedi. Kadın yanına girdi. Ve: "Sana birşey sormak için geldim" dedi. Adam: Nedir o? deyince kadın anlattı: "Ben komşumdan iareten bir gerdanlık almıştım. Onu bir müddet takındım ve iareten kullandım. Sonra onu benden geri istediler. Bunu onlara geri vereyim mi?" Adam: "Evet, vallahi vermelisin!" dedi. Kadın: "Ama o epey bir zaman benim yanımda kaldı. (Onu çok da sevdim)" dedi. Adam: "Bu hal senin, kolyeyi onlara iade etmeni daha çok haklı kılıyor, zira onu iare edeli çok zaman olmuş" demişti(ki, bu cevabı bekleyen kadın) atıldı: "Allah iyiliğini versin! Sen Allah`ın sana önce iare edip, sonra senden geri aldığı şeye mi üzülüyorsun? O, verdiği şeye senden daha çok hak sahibi değil mi?" dedi. Adam bu nasihat üzerine içinde bulunduğu duruma baktı (ve kendine geldi). Böylece Allah, kadının sözlerinden adamın istifade etmesini sağladı."HadisNo:3242

Fasil:SABIR BÖLÜMÜ
Konu:Sabır Hakkında
Ravi:Ebu Musa
Hadis:Resulullah (sav) buyurdular ki: "İşittiği şeyin verdiği ezaya aziz ve celil olan Allah`tan daha sabırlı kimse yoktur. Çünkü O`na şirk koşulur, evladlar nisbet edilir. O, yine de onlara afiyet ve rızık vermeye devam eder."HadisNo:3243

Fasil:SABIR BÖLÜMÜ
Konu:Sabır Hakkında
Ravi:İbnu Mes`ud
Hadis:Ben, peygamberlerden (as) birinin acıklı bir hikayesini anlatmış olan Resulullah (sav)`ı şu anda sanki tekrar seyrediyor gibiyim. Demişti ki: "Kavmi ona şiddetle vurup yaralamıştı. O hem akan kanlarını siliyor, hem de: "Allah`ım, kavmimi mağfiret et, çünkü onlar bilmiyorlar" demişti."HadisNo:3244

Fasil:SABIR BÖLÜMÜ
Konu:Sabır Hakkında
Ravi:Abdurrahman İbnu`l-Kasım
Hadis:Resulullah (sav) buyurdular ki: "Benim (yokluğumdan hasıl olan) musibet, müslümanları musibetlerinde teselli etmelidir." (Bir başka rivayette şöyle denmiştir: "Kim bir musibete uğrarsa, benim yokluğum sebebiyle maruz kaldığı musibetini hatırlasın. Çünkü bu, en büyük musibettir.")HadisNo:3245

Fasil:SABIR BÖLÜMÜ
Konu:Sabır Hakkında
Ravi:Yahya İbnu Vessab
Hadis:Yahya İbnu Vessab, Resulullah (sav)`ın Ashabından bir yaşlıdan naklediyor: "Resulullah (sav) buyurdular ki: "İnsanlara karışıp onların ezalarına katlanan müslüman, onlara karışmayıp, ezalarına katlanmayandan hayırlıdır."HadisNo:3246

Aysima 09 Şubat 2009 15:17

Sabır Çiçeği
 
[CENTER][Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Sabır güldür zamanda,sabır özlenen gerçek;
[COLOR=black]Gizlenmek avuçlara ümit ile beklemek.

Terk edilmiş yanlızlık düşerken aynalara,
[COLOR=black]Sabır güzel te'vildir korkulu rüyalara.

Sabır ruha kıvılcım,sabır kalbi bilemek,
[COLOR=black]Ebedi bir dergahta,sonsuzluğu dilemek

Uslanmaz karanlığın,aydınlık şafağıdır
[COLOR=black]Sabır varlık ağacının solmaz yaprağıdır[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...].

Sabır umut güneşi,sabır kalbde gül bahçe
[COLOR=black]Hüsrandan kurtulmaya ezelden gelen hece[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...].

Hüzünlü nağmelere yürekten gelen beste,
Sabır,çıkmaz sokaktan kurtuluş deste deste.

Her baharın kalbine esen o güzel rüzgar,
Sabır her şeyin kalbi,sabır gül,sabır gülzar.

Elbet gecedir,gelir,gündüze ermek de hak!
Sabır büyük fazilet,onunla birlikte hak[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...].

Her sevdanın kaderi,sabrın bağrında büyür,
Visalin adımları,sabrın elinde yürür[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...].

Gizlenmek avuçlara ümit ile beklemek,
Sabır güldür zamanda,sabrın özlenen gerçek

Seher Yeli 16 Mart 2009 15:04

Sabır
 
[size=large][align=center]SABIR


Belki Sen şu Anda çok Dertlisin..
Belki Artık Yeter Diyorsun...
Belki Kendinden Geçmişsin...
Belkide Ağlıyorsun...
Belki Bu Musibetlerin Sonunda
Eline Bir şey Geçip Geçmeyeceğini Düşünmektesin...
Duy!!! Rabbin Sana Söylüyor..
"Sabredenlere Felaketlere Karşı
Dişlerini Sıkıp Göğüs Gerenlere
Mükafatları Hesapsız ödnecektir.."
Belki De Onca Insanın Arasında
Neden Senin Seçildiğini Soruyorsun...
Oysa Rabbinin Seçtikleri Kıymetlilerdir...
"içinizden Mücahidlerle Sabredenleri Ortaya çıkarıncaya
Kadar Elbette Sizi Deneyeceğiz"
Hayat Bir Imtihan Değil Mi ?
Her Soru Ebedi Hayatında Yer Alan Bir Tuğla...
Nefes Alıp Verdiğin Her An Yeni Bir Soruya Gebe...
Onlar Olmasaydı Sonsuzluk Yurdunda
Sana Ait Hiçbirşey Olmayacaktı...
Derdin Yoksa üzül asıl!
Dertliysen Bil Ki...
O Seni Seviyor....
Bak ! Sevdiğin Ne Diyor ?
Alah Hayrını Dilediği Kişiyi Sıkıntıya Sokar!"
Belki Sen Ashab-uhdud Kadar Acı çekmedin...
Hani Kralları Onları Iman Ettikleri Için
Ateş Dolu Hendeklere Atmıştı Ya...
Belki Sen Ebu Zer (r.a) Kadar Acı çekmedin...
Amcası Inandığı Için Onu Hasıra Sarıp Yakmıştı Ya...
Belki Sen Vahşi Kadar Acı çekmedin...
Sevgilisi Ona "bana Görünme!" Demiştiya...
Belki Sen Yakup (a.s) Kadar Acı çekmedin...
Yusuf'u (a.s) Elinden Alınmıştı Ya...
Belki Sen Hatice(r. Anha) Kadar Acı çekmedin...
Muhammed (s.a.s) Yurdundan Kovulmuştuya....
Unutma! Rabbin Kimseye Dayanabileceğinden Fazlasını Yüklemez...
Belki Kalbindir Acıyan... Belki Bedenin...
Bekki De Ruhundur Kıvranan....
Belki Yokluktur Seni Saran....
Belkide Bin Bir Türlü Muamma...
Her Ne Durumda Olursan Ol
Diline Yakışır Bu Dua...

La Ilahe Ente Subhaneke Inni Küntü Minezzalimin...

Senden Başka Ilah Yoktur!
Sen Bütün Noksanlıklardan Münezzehsin...
şüphesiz Ben Nefsime Zulmedenlerden Oldum...
alıntı
[/align]
[/size]

Emekdar Üye 08 Nisan 2009 08:58

Sabır hakkında bilgi verirmisiniz
 
Rabbimiz İnsanlardan Nasıl bir Sabır İstiyor?İnsanları karanlıklardan nura çıkaracağı bildirilen Kuran’da (İbrahim Suresi,1), emredilen tavırlardan biri “sabretmek”tir Kuran’da öğretilen gerçek sabır, sadece zorluklar karşısında değil, aksine hayatın her anında yaşanan bir ahlak özelliğidir Gerçek sabır, zorluklarda olduğu kadar rahatlık ve nimet içindeyken de güzel ahlakta kararlılık ve istikrar göstermeyi, bir an olsun bunlardan taviz vermeyerek bir ömür süresince bu ahlakla yaşamayı gerektirir
Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret (Mearic Suresi, 5)

Sabır, Allahın Rızasını Kazanmak İçin Bir Anahtardır

Müminler yalnızca Allah için sabrettiklerinden dolayı sabırlarının karşılığında mutlaka somut bir karşılık beklentisi içine girmezler Gösterdikleri üstün ahlak neticesinde Rabbimiz’in rızasını kazanacaklarını ummak, onlar için alabilecekleri tüm karşılıkların en güzelidir
“… Sabır gösterenleri müjdele” (Bakara Suresi, 155)
Allah Kur’an’da “sabredenlerle beraber” olduğunu (Bakara Suresi, 153) bildirerek, sabrın müminlere pek çok güzelliğin kapısını açan eşsiz bir anahtar olduğunu bildirmektedir
Sabır, Ancak Allah Rızası İçin Gösterilir

Bir ömür boyu devam eden gerçek sabrın asıl kaynağı müminlerin Allah’a olan imanlarıdır İman eden bir mümin tüm olayların ardında Allah’ın yarattığı binlerce hayır ve hikmetin gizli olduğunu bilir Rabbimizin kendisi için belirlediği kadere tereddütsüz teslim olur ve rıza gösterir Bu nedenle sabır mümin için zorlanarak yaşanan bir ahlak özelliği değil, tüm ibadetler gibi gönül rızasıyla ve hoşnutlukla yaşanan ve zevk alınan bir nimettir
“Sabrettiğinize karşılık selam size (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel” (Rad Suresi, 24)

Toplumda yaşanan yanlış sabır anlayışı: Tahammül etmek

Kuran’da öğretilen sabır anlayışını bilmeyen kimseler sabrı, hiçbir çaba göstermeden, sadece “söylenerek” bekleme şeklinde algılarlar Hatta bu şekilde aciz bir tavır sergilemenin son derece erdemli bir davranış olduğuna da inanırlar Oysa Allah Katında makbul olan sabır aklın, vicdanın ve maddi manevi tüm imkanların kullanılarak zorlukların ortadan kaldırılmasını teşvik eder
“… sürekli olan ’salih davranışlar’ ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır” (Kehf Suresi, 46)

Tahammül Göstermek dünyada azap kaynağı olur

Dünyada imtihan gereği Allah kullarını güzelliklerle deneyebileceği gibi zorluklarla da deneyebilir
Andolsun Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz Sabır gösterenleri müjdele (Bakara Suresi, 155)

Allah’ın zorlukları sabretmek için kaderde yarattığını düşünmeden hoşa gitmeyen durumlara ‘katlanmak’, ‘tahammül etmek’ dünyada da bir azaptır Çünkü tahammülün karşılığında bir beklenti içine giren insan, dünyada her zaman bir karşılık bulamayabilir Bu durumda hem zorluk içinde geçirdiği zamanı kaybeder hem de karşılığında dünyevi bir mükafat elde edemez
Dünyevi Çıkarlar uğruna sabredenler, Allah’ın hoşnutluğundan mahrum kalırlar

Yüce Allah zorlukları, sabır gösterenleri ortaya çıkarmak için yaratmaktadır Rabbimiz “Yoksa siz, Allah, içinizden cehd edenleri (çaba harcayanları) belirtip-ayırdetmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırdetmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” (Al-i İmran Suresi,142) ayetiyle bu sırrı kullarına bildirmiştir Dünyevi çıkarlar uğruna bir olay karşısında tahammül edenler Allah’ın hoşnutluğundan ve vaat ettiği cennetten mahrum kalabilirler, ancak Allah’ın rızasını kazanmayı amaçlayarak sabır gösterenler Allah’ın izni ile cennete girmeyi umabilirler


Kaynak: İlmi Mercek

Yitiksevda 12 Mayıs 2009 08:11

Sabır ve Namaz
 
Ey iman edenler... Sabır ve namazla (Allah'tan) yardım isteyin; muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir. Allah yo*lunda öldürülenlere «ölüler» demeyin: Aksine onlar diridirler ama siz (bunun) farkında değilsiniz. Andolsun sizi korku, aç*lık, (mallar(ınız)dan, canlar(ınız)dan ve ürünler(iniz)den eksiltmek gibi şeylerle imtihan edeceğiz; kendilerine bir bela eriştiğinde: «Inna Lillahi ve İnna İleyhi Raciun - Biz Allah'a aitiz ve (sonunda) muhakkak O'na döneceğiz» diyerek sabredenleri müjdele. İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır ve (doğru yolu bulup) hidayete erenler de onlardır. »(Bakara: 153-157)

Bu ayetlerin genel içeriği ve üslubu, Müslüman insanın, hayatını etkisi altına alarak onu bir kuşku ve sarsıntı dairesinde sarsıp sallayan çeşitli engeller, sorunlar ve facialara karşı koyan gerçeğe ilişkin derin manaların hareketi içersindeki derinliklerinde gizli olan imani birikimine yönelten, Kur'ani bir yaklaşıma işaret etmektedir. Bu gerçeğe sahip olan Müslüman insan, bütün bunların karşısında, Allah'ın koymuş olduğu ilahi sünnetler (kanunlar) temeli üzerine kurulu olan hayatın hikayesini, bilen kapsamlı ve kapasiteli bir iman duruşuyla durur. Bu hikayenin başından sonuna tamamı zorluk ya da tamamı kolaylık değildir. Aksine bu hikaye kolaylık yolunda zorluklar, zorlukların sonunda ve sonucunda kolaylıklar*dan ibarettir.

İşte insan Allah'a giden bu yolda bazı zorluklarla karşılaştığında veya hedeflere ulaşmak yolundaki yükümlülükler ve bunların getirdiği sıkıntılar kendisine ağır geldiğinde, bu yoldaki iradesini destekleyip güçlendirmesi ve ona bağlılık ve sarsılmazlık ruhunu verebilmesi için, sarsılmaz bir konuma ve bağlı bir şahsiyete ulaşabilmesi için sabırla Allah'tan yardım istemesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Yine aynı bağlamda, namaz ile Allah'tan yardım istemesi de aynı kaçınılmazlıkla zorunludur. Çünkü namaz, kalbe hikmeti insanın hayatını yine kendisi için maslahat (faydayarar) ve hikmet temeli üzerinde yükselten ve rahmeti insanın ruhunu hoşnutluk, lütuf ve sıcak bir ilişki ile sarıp sarmalayan, (her şeye gücü yeten) Kadir, Hâkim ve Rahim olan Allah'a yönelik pencereleri açar. Böylece insanın başına gelecek imtihanlar, insanın kaldırmaya gücü yetmeyeceği bir düzeyde ağır gelmez. Aksine insan başındaki imtihanla beraber namaz ile alabildiğine bir uzay genişliği içersinde tecrübeleri ve ümit ufukları ile yaşar. Sahip olduğu güç, bütün güçlükleri sarsacak ve bütün karşı güçleri kahredecek bir düzeye gelir ve hayatı, bütün içersindekilerle kavrar. İnsan, bütün bu güçlüklerin içinden, ruhunun sorunlar ve güçlükler ile daralmadığı, engeller ve karşı saldırılar karşısında yenilmediği ve güçlükler karşısında zayıf düşmediği bir uzay genişliğine çıkar. İradeyi hayat ile hareketi kuvvet ve iman ile dolduran patlama derecesinde canlı bir ümit içersinde olur.

Böylece sabır gibi ruhi değerler, namaz gibi ibadet amelleri faal güçlere dönüşür. İnsan üzerine, düşman kuvvetleri saldırdığında, kendi dışındaki güçlerden yardım aldığı gibi, zayıf noktalarını güçlendirmede bu faal güçlerden yardım alır. Sabır ve namaz, bazı kimselerin zannettiği gibi bir zayıflık ve gerilik unsuru değildir. İnsanı dondurup geriletmez. Yine bazılarının düşündüğü gibi, sabır insanı hareketten alıkoyan, onu yaşanan gerçeklerin gereğini yapmak noktasında donduran bir şey değildir. Yine bazılarının düşündüğü gibi namaz yumuşak başlı sofuca bir yokluğun içersine gömmez. İnsana yaşanan gerçekler içersindeki hareketi noktasındaki rolünü ve sorumluluğunu unutturmaz. Duyarlığını köreltip hayat yolundaki atılımlarını zayıflatmaz.

Bütün bu anlamları ayetteki hitaptan, bütün kapasiteleri insanın emrine veren imanın canlı içeriğinden, insan hayatı için güç oluşturmak yolunda ahlaki değerlerin ve pratik ilahi ilkelerin canlı tabiatına dikkat çekmek üzere Allah'tan sabır ve namaz ile yardım istenmesine yönelik açık ilahi çağrıdan ilham alıyoruz. Fakat insanlardan birçoğu, inandıkları değerlerde ve yapıp ettikleri amellerde bulunan gizli, ruhi güçlerden gafil olabilmektedirler. Böylece de hayat, çevrelerinden güçle dağılıp yittiğinde onu bir zekâ kıvraklığı ile toparlayabilecekleri halde, zayıflık hallerine teslim olabilmektedirler.

Allah’u Teala’nın Ayeti Kerimeyi «Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir» sözü ile bitirmesi, Allah'ın sabredenleri engeller, karşı saldırılar, kötü haller ve zorlu durumlarda tek başlarına bırakmayacağını, aksine onlara kendi ruhundan «iyi ruhu» kendi gücünden «büyük kuvveti» rahmetinden de lütuf, hoşnutluk, sevgi ve selameti (esenliği) bağışlamak üzere hep onlarla beraber olacağını .

FECR 28 Mayıs 2009 14:34

RE: Sabır Aktif Bir Direniştir
 
Yokluğa sabır kolaydır. Ama varlığa sabır zordur.

Belgin 24 Eylül 2009 09:00

Iztırap karşısında sabır imandandır!
 
“Bir yakınımızın, anne, baba veya evlâdımızın âhirete intikalinde üzüntümüz ne derece olmalı? Veya nasıl olmalı ki, imanımıza zarar gelmesin?”

Kur’ân’da peş peşe gelen üç âyet var ki, sıkıntıya düşenlerin, musîbete uğrayanların, ayrılık, acı ve ölüm yaşayanların hiçbir zaman unutmayacağı mesaj, müjde ve tesellileri taşıyor. Kur’ân diyor ki:

“And olsun ki, Biz sizi bir takım korkularla ve açlıklarla ve mal, can ve mahsul eksikliğiyle imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele. O sabredenler ki, başlarına bir musîbet geldiğinde, ‘Biz Allah’ın kullarıyız, Allah için yaşıyoruz ve muhakkak Allah’a döneceğiz’ derler. İşte Rablerinin mağfiret ve rahmeti onların üzerinedir. Hidayet (doğru yol) üzere hareket edenler de onlardır.” 1

Allah’a inanıyoruz, Elhamdülillah. Kur’ân’a inanıyoruz. Resûlullah Efendimize (asm) inanıyoruz. O halde bize Allah tarafından gelen dertleri de, devaları da, acıları da, müjdeleri de baş tâcı yapacağız. Allah acı vermesin. Ama acıyı sadece biz çekmiyoruz. Peygamber Efendimiz (asm), bir beşerin çekebileceği acıların tamamını çekti. Meselâ; babasız doğdu. Altı yaşında annesi vefât etti. On iki yaşında dedesi vefat etti. Peygamberlik süreci başladığında o vahşî kavmin içinde yapayalnızdı. Bir amcasına dayanıyordu. O da kendisine iman etmemişti. Her türlü cefâya katlandı. Yollarına diken serptiler, mübarek vücuduna saygısızca ve sevgisizce taşlar attılar, kanattılar, yaraladılar, üzerine işkembeler koydular, hakâret ettiler, sövüp saydılar. Defalarca öldürmeye teşebbüs ettiler. Nihayet, tek dayanağı olan amcasını kaybetti. Çok sevdiği eşi Hazret-i Hatice validemizi (ra) âhirete gönderdi. Hazret-i Hatice’den (ra) dünyaya gelen üç oğlu Kasım, Abdullah ve Tahir’in henüz bebek iken vefâtlarını yaşadı. Uhud’da çok sevdiği ve kendisini çok seven amcasının parçalanmış cesedini gördü. Oğlu İbrâhîm’in (ra) vefâtını gördü.

İbrâhim henüz on altı aylıktı. Hastalanmıştı. Peygamber Efendimiz (asm) onun hastalandığı haberini aldı. İbrâhîm’in yanına gitti. İbrâhîm sessiz ve sâkindi. Ebedî âleme yolcu olduğunu âdetâ haykırmak istiyordu. Peygamber Efendimiz (asm) sevgili oğlunu kucağına aldı, bağrına bastı. O’nun kucağında iken yavaş yavaş kayan gözlerini görünce, “Allah’ın takdirine karşı elden ne gelir ey İbrâhîm!” demekten kendini alamadı. Az sonra İbrâhîm vefat ettiğinde ise, Peygamber Efendimiz’in (asm) mübârek gözlerinden sessizce ve sicim gibi yaşlar akmaya başladı.

Yanında Abdurrahman bin Avf (ra) bulunuyordu. Abdurrahman bin Avf (ra):

“Yâ Resûlallah! Siz de mi ağlıyorsunuz? Böyle ağlamaktan halkı men etmiş değil miydiniz?” diye sordu.

Peygamber Efendimiz (asm):

“Ey Avf oğlu! Ben günah ve isyanın ifâdesi olan şu iki halden sizi men ettim: Nimete kavuşulduğu sıradaki şükürsüz şımarıklıktan. Musîbet ve felâket sırasında yüz göz tırmalayarak, üst baş yırtarak isyan bağırışından. Benim sessizce gözyaşı dökmem ise şefkatin eseridir. Merhametten kaynaklanır. Merhamet etmeyene merhamet edilmez.”

Mübârek gözleri tekrar yaşla dolunca da, Peygamber Efendimiz (asm):

“Göz yaşarır, kalp mahzun olur. Fakat biz Yüce Rabb’imizin râzı olacağı sözden başkasını söylemeyiz. Ey İbrâhîm! Senin ayrılığın bizi hüzne boğdu” buyurdu.

Ardından iki cihan güneşi Efendimiz (asm) karşıdaki dağa baktı. Buyurdu ki:

“Ey dağ! Eğer bendeki üzüntü sende olsaydı, muhakkak yıkılıp gitmiştin! Fakat biz, Allah’a teslim oluruz, Allah’a dayanırız ve Allah’ın bize emrettiğini söyleriz: ‘İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn’ (Biz, Allah için yaşıyoruz ve muhakkak Allah’a döneceğiz)” 2

Anlaşılıyor ki, Cenâb-ı Hak’tan acı ve musîbet, ayrılık ve ölüm istenmez. Ancak verildiğinde sabredilir. Sabır sırasında isyan veya sitem içermeden gözyaşı dökmenin, gizlice ve sessizce ağlamanın, mahzun olmanın, üzülmenin bir sakıncası yoktur. Hattâ merhametin gereğidir. Sevap olan da budur.

Ölçümüz şu olacaktır: Üzülmek, ama isyan etmemek! Mahzun olmak, ama Allah’ın işine sitem etmemek! Ağlamak, ama feryat etmemek, Allah’a küsmemek ve insanların kalplerini rikkate getirecek ve Allah’a küsmelerini netice verecek şekilde bağırıp çağırmamak, saçı başı yolmamak!

Eğer bu ölçüyü korumaya güç yetirirsek, Cenâb-ı Hakk’ın müjdelediği şekilde—İnşaallah–“sabreden kimselerden” oluruz ve “Rabb’imizin mağfiret ve merhametini” yanımızda buluruz.

Nitekim Üstad Bedîüzzaman Hazretleri'nin, Kur'ân'dan ilhamen kaleme aldığı şu satırlar da, ölüm karşısında insana teselli bahşetmeye kâfîdir:

"Sizlere müjde! Mevt (ölüm) idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî (sonsuz ayrılık) değil, adem (yokluk) değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in'idam (yok edilme) değil. Belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal (kavuşma) kapısıdır."3



Dipnotlar:

1- Bakara Sûresi: 155, 156, 157.

2- Müslim, 4/1808; Tabakat: 1/138; Belâzurî, Ensab, 1/452.

3- Mektubat, s. 221

Süleyman Kösmene

Yitiksevda 24 Eylül 2009 13:16

RE: Iztırap karşısında sabır imandandır!
 
Ölçümüz şu olacaktır: Üzülmek, ama isyan etmemek! Mahzun olmak, ama Allah’ın işine sitem etmemek! Ağlamak, ama feryat etmemek, Allah’a küsmemek ve insanların kalplerini rikkate getirecek ve Allah’a küsmelerini netice verecek şekilde bağırıp çağırmamak, saçı başı yolmamak!

Belgin kardeşim İnşaallah ölçüyü koruyanlardan oluruz güzel bir paylaşım teşekkürler.

Esma_Nur 14 Mart 2011 18:06

Cevap: Sabır Aktif Bir Direniştir
 
Sabrın Sonu SeLâmet, Sabır Hayra Alâmet... Belâ Sana Kahretsin; Sen Belâya Selâm Et..."

Esma_Nur 06Haziran 2011 21:59

Cevap: Sabır Aktif Bir Direniştir
 
GünümüZde sabıra çok ihtiyacımız var. ****netli olunmalı, güçlü olunmalı. Kalleşlerin kışkırtmalarına gelinmemeli. Şu dünyada hoş kalan hoş bir sada ise güzel şeyler söylemeli. Sabırlı olunmalı . Her şeye rağmen ama her şeye rağmen sabır diyoruz.Kanımız çekilse de, dilimiz tutulsa da... Sabır,sabır,sabır... Hep gereklilik kipinde yaşıyoruz. Evet, biz hastaya değil hastalığa karşıyız. Şiddet sarmalında kendini kaybedenler devekuşu misali kafanızı kuma gömmeyin. Zira her tarafınız açıkta. Allah (c.c.) yâr ve yadımcımız olsun. Hayırlı geceler arkadaşlar. SELAMETLE

YaŞuHa 06Haziran 2011 22:08

Sabır, teslimiyet değil mücadeledir.”
 
Sabır, teslimiyet değil mücadeledir.”
Sabır, öfkenin ertelenmesidir.

Sabır, öfke yangınının söndürülmesidir.

Sabır, isyan ve tuğyana karşı verilen sözlü ve sessiz direniş mücadelesidir.

Sabır, umudu, ümit etmeyi isteme duasıdır.

Sabır, acılara karşı tahammül enerjisi, kuvvet ve güç potansiyelidir.

“Sabır, tükenişi değil direnişi ifade eden bir şifredir.”

Sabır, esenliktir.

Sabır, tükenmek değil kuvvet almaktır.

Sabır, ****nettir.

Sabır, istikrardır.

Sabır, azimkar bir iradedir.

Sabır, hayata tutunma ve hayatta var olabilme mücadelesidir.

Sabır, musibet ve belanın şifahanesidir.

Sabır, bütün olumsuzluklara karşı verilen bir savaştır.

Sabır, güçlüklere karşı bir direniş azmidir.

Sabır, bilenmiş bir iradedir.

Sabır, boyun eğmeden dik durabilmeyi bilmektir.

Sabır, merhametin yüreğidir.

Sabır, akl-ı selimin kararlılığıdır.

Sabır, beklemek değil, hareket edebilme dinamizmidir.

Sabır, belaya ve ifrata karşı bir eylem seferidir.

Sabır, suskunluk değildir.

Sabır, zora karşı bir duruş kararlılığıdır.

Sabır, aktif bir tahammüldür.

Sabır, himmetin ve inayetin anahtarıdır.

Sabır, kendine mukayyet olmadır.

Sabır, kendi olma... kendini sahiplenmedir.

Sabır, yaşanan zorlukları kritik ederek çare bulma tefekkürüdür.

Sabır, insan fıtratını sağ duyuya yönlendiren bir güç kaynağıdır.

Sabır, mutluluk adımlarının ilkidir.

Sabır, insan sağlığının şifası ve hazinesidir.

Sabır, hayatın olmazsa olmaz yaşama reçetesidir.

Sabır, kavganın freni barışın ödülüdür.

Sabır, kasvetle savaşır, umutla kucaklaşır.

Sabır, tehlike karşısında erken bir uyarıcıdır.

Sabır, insanın yaşama azminin nirengi noktasıdır.

Sabır, niteliğin egemenlik umudu ve utkusudur.

Sabır, niteliğin balansı, niceliğin ümididir.

Sabır, zoru aşabilmenin ilk sermayesidir.

Sabır, tehlike ve tehdit dolu karanlık yolların aydınlatan ışığıdır.

Sabır, engelleri aşabilme azmi ve gayretidir.

Sabır, bir mücadele enerjisi ve bir sonuç alma girişimidir.

Sabır, hayatı okumak ve tanımaktır.

Sabır, hayatı öğrenmek ve anlamak ilmidir.

Sabır, umut ve ümidi şiar edinmiş bir çare bulma arayışıdır.

Sabır, çaresizliğin çaresidir.

Sabır, örselenmiş yüreklerin acıdan umuda ulaşabilme teennisidir.

Sabır, bir durulma ve duraklama sükünündan sonra mobilize olma aktifliğidir.

Sabır, zor karşısında yeise kapılma değil, bilakis umutla ümitvar olabilmektir.

Sabır, meşakkatler karşısında vakurlu duruş

Sabır, acılar karşısında ****netle dayanabilme takatidir.

Sabır, hayatı yaşatan gücün yaradılış mayasıdır.

Sabır, hayatı hayat yapan değerlerin çekici gücüdür.

Sabır, hayatın asli dinamiği.

Sabır, hayata tutunabilmenin müjdesi ve kurtuluşudur.

Sabır, sade, sessiz bir direniş ve var oluştur.

Sabır, bir çözümsüzlük değil bir çözümdür.

Sabır, çaresizlik değil, bir çare arayışıdır.

Sabır, insanın yaradılışının özündeki en önemli kemal noktasıdır.

Sabır, insan-ı kamil olabilme erdemliliği,

insani asaleti yakalayabilme soyluluğudur.

Sabır, uyumak değil uyanmaktır.

Sabır, yan gelip yatmak, beklemek değil; bilakis hareket edip koşmak, ümitle aramak ve

bulmaktır.

Sabır, iyiliğin güzellikle buluşma noktasıdır.

Sabır,” her zorluktan sonra bir kolaylıktır.”

Sabır, aşkın güce dosdoğru inançla verilen bir dayanabilme emeğidir.

Sabır, aşkın güçten ilham alarak yürümektir

Sabır, özü hakikati bulmak olan kutlu bir arayıştır.

Sabır, sonu selamet olan sebatlı bir eylemliliktir.

Sabır, Allah ile birlikte olmaktır.

Allah’a tevekkül etmektir.

O’na teslim olmaktır.

Sabır, oruçtur; “sabırla/ oruçla ve namazla

Allah’tan yardım dilemektir.”

Sabır,” namazdır;” ehline namazı emretmek

Ve onda sebat etmektir.

Sabır, infaktır; nefsin cimriliğine direnmek, onu alt etmektir.

Sabır, haccdır; tavaftır, sa’ydır

Arafat deryasında katre olmaktır.

Sabır, Allah yolunda başa gelenlere katlanmak

ama gevşememektir.

“Allah’ın hükmü gelinceye kadar sabret” emrine

amade olmaktır.

“Allah sabredenlerle beraberdir.”vahyi gerçeğiyle yaşamaktır.

Sabır, insanın kendi çabalarının karşılığını kendinden beklemek değil;

bilakis dilediği kadar verenden

dilediği kadar vermesinden beklenmelidir.

Sabır, bir mücadele ile umudu arama ve bu umutta buluşabilmedir.

Sabır, sürekli susmak ve atalet içinde beklemek değil…

Sabır, konuşmaktır, araştırmaktır ve efor vermektir.

Sabır, emek vermektir.

Sabır, bir özür dileme suskunluğu değil; bir çare ve çözüm çabasıdır.

Sabır, özü hakikat olanı bir arama keyfiyetidir .

Sabır, kendini davaya vakf etmektir.

Sabır, musibet anında kendini tutmak

işkence, baskı ve hakaretlere tahammül etmektir.

Sabır, her güçlükten sonra kurtuluşu bulmaktır.



Sabır, hastalıkta EYYÜB

. hasrette YAKUB

zindanda YUSUF

ateşte İBRAHİM olmaktır.

Sabır, müjdedir..

Sabır, kötüyü def etme, iyiyi arama istidadıdır

Sabır, musibetlere karşı akl-ı selimin aldığı bir tedbir kararıdır.

Sabır, hakikatte sadakat ile salah bulmadır.

Sabır, kendine vefadır.

Sabır, imtihandır… bir arınma çabasıdır.

Sabır, bir otokritik yapma eylemidir.

Sabır, tedbirdir.

Sabır, vefadır… sadakattir…

Sabır, vicdanla bütünleşen bir haslettir.

Sabır, yaratan, yaşatan, yöneten, yok edip diriltene şartsız bağlılıktır.

Sabır, zafere giden yolun başıdır.

Sabır, ahlakın, ilmin ve salih amelin başıdır.

Sabır, acının, hüznün tedavülde olmayan tek ilacıdır.

Sabır, hakikate sadakatin karşılığı olarak verilen ganimetidir.

Sabır, vicdan adaletinin şefkat elidir.

Sabır, yaşanan bütün duygular trafiğinin kontrol merkezidir.

Sabır, bütün kötü duyguları elemine kabiliyeti olan bir ayrıştırma yeteneğidir.

Sabır, öfke çığlığının yatıştırıcı yaradılış düzeneğidir..

Sabır, çığlığın vicdanıdır.

Sabır, uyanış, feraset ve basiretin karar keyfiyetidir.

Sabır, sahih bir inancın moral enerjisidir.

Sabır, ciddi bir durum muhasebesidir.

Sabır, zulme karşı tek başına baş kaldırma gücüdür.

Sabır, dağları delmiş, müşkülü yenmiş bir zafer coşkusudur.

Sabır, edeb-i TAKVA dır.

Sabır, HAKKA ve verdiklerine RAZI olmaktır.

Sabır, açlığa karşı bereketi

susuzluğa karşı suyu

yoksulluğa karşı varsıllığı

kötülüğe karşı iyiliği

hastalığa karşı ifakatı

acıya karşı şifayı

çirkinliklere karşı güzellikleri sunan ve depolayan hesap edilemeyecek nimetleri varlığında taşıyan bir duygu ambarıdır. Velhasıl.

İSTİFADE EDENE… EDENLERE…

MECCANEN ARZ OLUNMUŞ BİR HAKİKAT MENBAIDIR.

NE MUTLU” SABRI BİRBİRLERİNE TAVSİYE EDENLERE”

NE MUTLU SABIRLA ZENGİN OLANLARA…

YaŞuHa 18 Ağustos 2011 22:54

sabır acı meyvesi tatlı
 
sabır acı meyvesi tatlı
Sabır acı, meyvesi tatlı

İslâm büyükleri sabrı çeşitli şekilde tarif
etmişlerdir: "Sabır, acı
şeyi
yüzünü ekşitmeden içmektir. Yâni, şikâyet ve feryatta
bulunmadan,
hoşnutsuzluk göstermeden, gelen belâya katlanmaktır."

"Sabır, muhalefetten sakınmak, belâların acılığını
yudum yudum
tadarken,
sâkin olmak, geçimde fakirlik başgösterince zengin
görünmektir."

"Sabır, belâ gelince güzel edeple durmak, şikâyetsiz
olmak, belâda,
fâni,
yok olmaktır."

"Sabır, âfiyet gibi belâ ile de arkadaş ve ahbab
olmak, onunla
bulunmaktır."

Belâlara sabretmek, kurtuluşa sebep olan güzel
huylardandır. Sabır,
Peygamberlerin hasletlerindendir. Allahü teâlâ,
habîbine sabrı
buyuruyor ve
Ahkâf sûresi onbeşinci âyetinde (O halde "Ey Resûlüm,
kâfirlerin
eziyetlerine karşı," ulûl'azm peygamberlerin
sabrettikleri gibi sabret
ve
onlar hakkında azâb için acele etme!) buyuruyor.

Bir farzı yapmak veya bir günâhtan kaçınmak sabırsız
ele geçmez. Çünkü,
Peygamber aleyhisselâma (îmân nedir?) diye
sorulduğunda (Sabırdır)
buyurdu.

Sabrın büyüklüğü ve fazîleti sebebiyle Kur'ân-ı
kerîmde yetmişten fazla
yerde sabır ve sabredenlerin sevaplarının hesapsız
verileceği
bildiriliyor.
Allahü teâlâ buyuruyor ki:

(Elbette sabredenlerle beraberim.)

(Muhakkak biz, sabredenlerin mükâfatını, yapmakta
olduklarının daha
güzeliyle vereceğiz.)

(Fakr ve meşakkat külfetlerine ve kâfirlerin
eziyetlerine sabredenlerin
elbette ecir ve mükâfatını, amellerinden güzel ve çok
ederiz.)


Sabrın fazileti büyüktür

(Ey habîbim, dâima sabredici ol! Senin sabrın ancak
Allahü teâlânın
tevfik
ve yardımı iledir.)

Sabrın fazîleti o kadar büyüktür ki, Allahü teâlâ,
sabrı çok aziz
eyledi.
Herkes sabır ni'metine kavuşamaz. Hadîs-i şerîflerde
buyuruldu ki:

(Size verilen en az şey, yakîn ve sabırdır. Bu
ikisinin kendisine
verildiği
kimse, çok nâfile namaz kılmasa da, oruç tutmasa da
korkmasın! Bugünkü
hâlinize sabredin, değişmeyin! Bu sabırlı hâlinizi,
bir kimsenin, bütün
insanların iyi amellerini yapmasından daha çok
severim. Sabreden tam
sevâb
alır.)

(Sabır, Cennet hazinelerinden bir hazinedir.)

(Eğer sabır insan olsaydı, çok kerîm ve cömert
olurdu.)

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

(Allahü teâlâ buyurdu ki: Belâ gönderdiğim kimseler
sabredip insanlara
şikâyet etmezse, onlara îmânla ölmeyi nasîb ederim.)

(Malı gitmeyen, parası bitmeyen ve hasta olmayan
kimsede hayır yoktur.
Zîrâ
Allahü teâlâ bir kulunu severse, onu belâya müptelâ
kılar. Ona belâ
verdiğinde, ona sabır ihsân eder.)

Kul, her anda nefsinin hoşuna giden veya gitmiyen bir
işten ayrı
değildir.
Her iki halde de sabra muhtaçtır. Mal, ni'met, makam,
sıhhat ve buna
benzer
şeylerde kendini tutmayıp, bu ni'metlere dalar ve
kalbini bunlara
bağlarsa
ve bu halde durursa, onda ni'metlere aşırı derecede
dalmak ve haddi
aşmak
meydana gelir. (Herkes mihnete katlanır, ama sıddîklar
hariç, âfiyette
sabreden pek azdır.) demişlerdir. Eshâb-ı kiram,
"Mihnet ve sıkıntı
içerisinde bulunduğumuz zamanlar sabretmek, bugün
içerisinde
bulunduğumuz
nimet ve zenginliklere sabretmekten kolay idi."
dediler. Bunun için
Allahü
teâlâ (Mal ve çocuklarınız ancak imtihan içindir.)
buyurdu. Ni'mete
sabır,
kalbi ona bağlamamak, ona sevinmemektir.

İyi ameller işlemek gibi kendi isteği ile olan
şeylerde de sabra
ihtiyâç
vardır. Çünkü ibâdetlerin namaz gibi, bir kısmı
tembellikten, zekât
gibi,
bazısı cimrilikten, hac gibi bazısı da her ikisinden
dolayı zor gelir
ve
sabırsız yapılamaz. Her iyi amelin başında, ortasında
ve sonunda sabra
ihtiyâç vardır. Başında olan, niyyeti ihlâsla yapmak,
riyâyı kalbinden
çıkarmaktır. Bunlar ise zordur. Tâ'at esnâsında
sabretmek ise, şart ve
edeplerini hiçbir şeyle karıştırmamaktır. Meselâ
namazda ise, hiçbir
tarafına bakmamalı, hiçbir şey düşünmemelidir.
İbâdetten sonraki sabır
da,
yaptığını izhâr etmekten, söylemekten kaçınmak ve
bununla ucuptan
sabreylemektir.


Sabır günahları engeller

Günâhlara gelince, sabretmeksizin el çekmek
imkânsızdır. Şehvet ne
kadar
kuvvetli ve günâh işlemek ne kadar kolay olursa, o
günâhı işlememeye
sabretmek o kadar zor olur. Bunun için dil ile işlenen
günâhlara
sabretmek
daha zordur. Çünkü dilin hareketi kolaydır. Hele çok
konuşursa, âdet
hâline
gelir. Dil ucuna gelip, kendisini başkalarına
beğendirecek bir kelimeye
sabretmek büyük eziyet olur.

Hadîs-i Kudsîde buyuruyor ki:

(Kazâ ve kaderime râzı olmıyan, beğenmiyen ve
gönderdiğim belâlara
sabretmiyen, benden başka Rab arasın. Yeryüzünde kulum
olarak
bulunmasın!)

Dünya ve âhıret hayatını kazanmak istiyenin geçim
sıkıntısına,
insanların
kötülemesine ve çeşitli musîbetlere sabretmesi
lâzımdır. Kim Allah'tan
korkarak sabrederse sıkıntılardan kurtulur. Sabreden
murâdına erer.
Eyyüb
aleyhisselâmın sabrı, dillere destan olmuş ve Allahü
teâlâ onu
sabrından
dolayı övmüştür. Allahü teâlâ sabredenleri sevdiğini
ve ecirlerinin
hesapsız
ödeneceğini bildirmiştir. Sabır, erişmek istenen
şeylerin anahtarıdır.
Her
hayra sabırla ulaşılır. Ne mutlu sabredenlere...

Esma_Nur 13 Ekim 2011 22:01

Cevap: Sabır Aktif Bir Direniştir
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]




Çektiğimiz Yanımıza Kâr Kalıyor

Allah Tealâ insanoğluna yaratılıştan bazı erdemler vermiştir. Yaşadığımız imtihan dünyasında bu erdemler sürekli olarak sığınacağımız güvenli kıyılardır. Sabır işte bu dingin kıyılardan biridir.Türkçemizde “Çektiğim yanıma kâr kalıyor” diye bir söz vardır. Verilen emeğin boşa gittiğini, yok yere sıkıntıya girildiğini ima etmek için kullanılır. Sabır da sıkıntılı bir iştir. Ama sabrettiğimiz zaman çektiklerimiz yanımıza gerçekten kâr kalır. Bize sayısız faydası dokunur. Tabii ki en büyük faydası ahirettedir ama ahlâkımızı güzelleştirdiği için dünyadaki kıymeti de azımsanamaz. Çünkü kanaat, tevekkül, hilm, tevazu gibi güzel ahlâka dair pek çok haslet sabırla kazanılır.

Sabır hakkında söylenmiş sözler, onun kapsamı ve kısımları hakkında da bilgi vermektedir. Mesela sahabenin büyüklerinden İbn Abbas r.anhüma hazretleri şöyle buyurmuştur:

“Kur’an-ı Kerim’de zikredilen sabır üç kısımdır:

• Emirleri yerine getirmekteki sabır,
• Yasakları terk etmekteki sabır,
• Musibetlere karşı sabır.”

Meşhur alim ve mutasavvıflarımızdan Ebu Talib Mekkî rh.a. de şunları söylemiştir:

“Sabır kısım kısımdır: Bunların en önemlileri nefsin isteklerine karşı direnmek ve Mevlâ’nın isteklerine hizmete devam etmektir. İnsanın var gücüyle çabalaması, kalbini nefsanî duygulardan, şeytanî arzu ve isteklerden, dünyevî süs ve gösterişten arındırması da sabır çeşitlerindendir. Afetlere feryat etmemek de sabırdandır.”

Günahlara kefaret
Başımıza gelen sıkıntıların da aslında birer ilâhi rahmet olduğuna dair pek çok hadis-i şerif vardır. Bunlardan birkaçını zikredelim:

“Malına zarar gelmeyen ve hiç hasta olmayan bir kulda hayır yoktur. Allah bir kulunu sevdiği zaman ona bazı sıkıntı ve musibetler verir. Sıkıntı ve musibet verdiğinde de sabır ihsan eder.” (Münâvî)

“Allah bir kulunun iyiliğini isterse (yaptığı kötülüklerin) cezasını dünyada verir.” (Ahmed b. Hanbel)

“Bir müminin başına bir sıkıntı gelse hatta diken batsa bu vesileyle günahları silinir.” (Buharî)

Halka Hak için sabır
Sabrın bazı şartları vardır. Sadece doğrudan Allah’tan gelene değil, halktan gelen eziyetlere de katlanmak bu şartlardan biridir. İnsanların yaptıklarına da Allah rızası için katlanılır. Hadis-i şerifte, “İnsanlar arasına karışıp onların sıkıntılarına katlanmak, insanlardan uzak durup uzlete çekilmekten daha hayırlıdır.” buyrulmuştur. (Tirmizî)

Tabiîn’in büyüklerinden Hasan Basrî k.s. şöyle demiştir:

“İyi komşuluk sadece komşuya eziyet etmemek değildir. Komşunun yaptığı eziyetlere sabretmek de gerekir.”

Musibet geldiğinde
Başa gelen sıkıntıya tahammül etmek ve söylenmemek de önemli bir şarttır.

Bir gün Allah Rasulü s.a.v., oğlu öldüğü için feryat eden yaşlı bir kadına rastlar ve ona:

– Allah’tan kork ve sabret, der.

Bunun üzerine kadın:

– Sen benim derdimi anlayamazsın, diye cevap verir.

Peygamber Efendimiz s.a.v. oradan uzaklaşır. Kadına o kişinin kim olduğu söylenince pişmanlık duyar ve özür dilemek üzere Rasulullah s.a.v.’in yanına gelir. Özrünü iletir. Rahmet Peygamberi s.a.v. şöyle cevap verir:

– “Sabır ancak bela ilk başa geldiği andaki tavırdır.” (Müslim)

Nimete de sabır
Allah dostları yalnız sıkıntılara değil nimetlere de sabredilmesi gerektiğini, hatta bu sabrın daha zor olduğunu belirtmişlerdir. Bu konuda yine Ebu Talip Mekkî rh.a. şunları söylemiştir:

“Sabrın bir çeşidi de afiyet ve sıhhat haline sabretmektir. Nefsin arzu ve isteklerine rağmen zenginlik halinde gereksiz harcama yapmamaya ve nimeti kötü yollarda kullanmamaya tahammül de sabırdır. Bir müminin bu hususlara katlanması ve Allah’tan kendisine güç vermesini istemesi gerekir. Bunlar da bela ve musibetler gibidir. Denilmiştir ki, bela ve musibetlere mümin sabreder, afiyet ve nimeteyse ancak sıddıklar sabreder.”

“Bize yollarımızı göstermişken neden biz Allah’a dayanıp güvenmeyelim? Elbette bize yaptığınız eziyetlere katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.”(İbrahim suresi 12.ayet)

Mükerrem Mete

su damlası 10 Ocak 2012 17:31

Cevap: Sabır Yokuşu..
 
Gözlerin hayata kapandığı son demde sabır yokuşunu aşmış olan insan, mutlu sona ulaşmış insandır…

RABBİM (c.c.) cümlemizi sabır yokuşunu aşıp, mutlu sona ulaşan müminlerden eylesin..Amin..
RAHMAN Razı olsun...

MusabBinumeyr 17 Ocak 2012 21:53

Sabır Çağrısı
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Sabır, müminin eskimeyecek, pörsümeyecek elbisesidir. Çünkü o şükür ve rıza desenleriyle süslüdür. Bu elbiseyi giyen mümini hiçbir bela ve mihnet rüzgârı savuramaz. Çünkü o müteessir değildir. Gönlü daima şad olmuştur. Sürekli bir huzur içindedir.

Sabır tezgâhında dokunan kumaş eskimezmiş, derdi büyük annem. Bu sözü çokça söylerdi. Dokuz yaşında ölen hafız-ı kelam oğluyla beraber on bir çocuğunu kaybetmiş, evlat ve torun acısıyla imtihan edilmiş bir Anadolu kadını… Sabır tezgâhında dokunan elbiseyi giymiş ve ömrünün sonuna kadar da çıkarmamış. Sabır elbisesi sayesinde Rabbine hep şükür makamında olmuş.
Çok sonraları anladım ki sabır tezgâhında dokunan elbise gerçekten eskimezmiş. Meyveler sabırla olgunlaşır, tohum çatlar, bahar olur gül kokarmış. Maksada sabırla erişilir, her gamı sabır giderir, sabırla Allah’ın rahmetine ulaşılırmış. Sabır ferahlığın anahtarıymış.
Şikayetten öfkeden nefsini, kötü sözden dilini uzak tutmaktır sabır. Musibetler karşısında: “Senden gelen her şey sevgilidir. Çünkü sen sevgilisin.” diyebilmektir sabır. Her türlü cefa ve mihnet anında Kitap ve Sünnet çizgisinden taşmamaktır sabır. Sabır ilaca benzer, başı acıdır fakat nihayetinde selamete ulaştırır. Yeter ki insan bela şimşeğinin çaktığı ilk anda “Ya Sabûr” sıfat-ı celilesini diline vird eylesin.


SAAT: 23:55

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306