Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Ölüm-Ahiret-Sırat-Mizan-Kader (https://www.forum.medineweb.net/656-olum-ahiret-sirat-mizan-kader)
-   -   Kabir azabı... (https://www.forum.medineweb.net/olum-ahiret-sirat-mizan-kader/1500-kabir-azabi.html)

YaŞuHa 07Haziran 2011 23:01

Kabir azabı ve mutluluğu
 
Kabir azabı ve mutluluğu
Kabir azabı ve mutluluğuna Kur'an'da ve sahih sünnette bildirildiği şekliyle inanmak gerekir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Allah o adamı kurtarmak istedikleri tuzaktan korudu. Kötü azab Firavun'un adamlarını sardı. Onlar sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet çattığı gün: "Firavun'un adamlarını azabın en ağırına sokun" denir."
(Mü'min: 45-46)
Allah (c.) Firavun'un taraftarlarını iki türlü azabla korkutuyor. Onlara sabah akşam cehennem arzediliyor. Bundan sonra kıyamet günü geldiğinde de daha şiddetli bir azaba sokulacakları bildiriliyor. Bu ayette her iki türlü azaba da işaret ediliyor. İkinci azab kıyametten sonra olduğuna göre birinci azab kıyametten öncedir. Yani kabir azabıdır.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Allah'a karşı yalan uydurandan veya kendisine bir şey vahyedilmemişken: "Bana vahyolundu" "Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim" diyenden daha zalim kim olabilir? Bu zalimleri can çekişirlerken melekler ellerini uzatmış: "Canlarınızı verin. Bugün Allah'a karşı haksız yere söylediklerinizden, O'nun ayetlerine büyüklük taslamanızdan ötürü alçaltıcı bir azabla cezalandırılacaksınız" derken bir görsen." (En'am: 93)
Bu ayet ölümden sonra azab olduğuna işaret etmektedir.
İbni Abbas (r.a) bu ayet hakkında şöyle diyor:
"Bu azab ölümden sonradır. Melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak onlara azab ederler."
İbni Hacer el-Askalani: "Melekler onların yüzlerine ve arkalarına vururken onların halleri ne olur?"(Muhammed: 27)ayeti kerimesi de bu görüşü destekler" der.(Feth'ul Bari c: 3 s: 180)
Kabir azabı hakkında mütevatir derecesine gelmiş hadisler vardır.
Zeyd b. Sabit dedi ki:
"Rasulullah (s.a.s) Neccar oğullarına aid bir bostan içinde kendi katırı üzerinde bulunduğu sırada biz de maiyyetinde idik. Katır birden bire yoldan saptı ve koşturdu. Nerede ise Rasulullah'ı yere atacaktı. Orada birdenbire altı yahut beş yahud da dört tane kabirle karşılaştık. Rasulullah (s.a.s):
"Bu kabirlerin sahiplerini kim tanıyor?" diye sordu. Bir adam: "Ben tanıyorum." dedi.
"Bunlar ne zaman öldüler?" buyurdu. O zat: "Müşriklik devrinde öldüler" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s):
"Şüphe yok ki bu ümmet, kabirleri içinde imtihana tabi tutuluyorlar. Şayet ölülerinizi gömmeyi terk etmeniz endişesi mevcut olmasaydı, bu kabristandan işitmekte olduğum kabir azabından birazını sizlere işittirmesi için muhakkak Allah'a dua ederdim" buyurdu. Sonra yüzünü bize döndürüp:
"Kabir azabından Allah'a sığınırız" buyurdu. Sahabeler:
"Kabir azabından Allah'a sığınırız" dediler. Rasulullah (s.a.s) tekrar:
"Kabir azabından Allah'a sığınırız" buyurdu. Sahabeler:
"Kabir azabından Allah'a sığınırız" dediler. Rasulullah (s.a.s) yine:
"Fitnelerden, onların görünenlerinden ve görünmeyenlerinden Allah'a sığınırız" buyurdu. Sahabeler:
"Fitnelerden, onların görünenlerinden ve görünmeyenlerinden Allah'a sığınırız" dediler. Rasulullah (s.a.s):
"Deccal fitnesinden de Allah'a sığınırız." buyurdu. Sahabeler:
"Deccal fitnesinden de Allah'a sığınırız" dediler. (Müslim)
Rasulullah (s.a.s) iki mezara rast geldi ve şöyle buyurdu:
"Bunlar insanlarca mühimsenmeyecek bir suçtan azab görüyorlar. Biri bevlettikten sonra korunmadığı ve dikkatsiz davranıp pislikten kaçınmadığı için, diğeri de dedikodu yaptığı için." (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
Abdullah b. Ömer (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Sizden biriniz öldüğünüzde sabah, akşam ahiretteki yeri kendisine gösterilir. Eğer ölü cennet ehlinden ise kendisine cennetliklerin makamları gösterilir. Eğer cehennemlik ise cehennemliklerin yerinden gösterilir." (Buhari, Müslim)
Kabir azabı, mutluluğu ve ruhun cesede nasıl döneceği konularına yalnız Rasulullah (s.a.s)'den gelen sahih hadislerde bildirildiği şekilde inanmak gerekir. Bu meseleler gaybi gerçekler olduğundan kişilerin kafalarına göre eklemeler yapmaları doğru değildir. Bütün bunlara bize bildirildiği şekliyle inanmak gerekir. Bunların gerçek mahiyetini ise ancak Allah bilir.
Kabir azabı berzah azabı demektir. Kişi kabir azabını hak ettiği halde ölürse ister gömülsün, ister yırtıcı hayvanlar tarafından yensin, ister yakılsın, ister boğulsun, muhakkak bu azab kendisine verilecek ve kişi bu azabı ruh ve bedeniyle tadacaktır.
Kabir azabı hakkında Rasulullah'ın bildirdikleri dışında yorum yapmamak müslümana yakışan yegane tavırdır.

bilinmez 05 Ağustos 2011 18:42

Kabir azabı yoktur
 
Kur’an’da 250 den fazla ayette azaptan bahsedilir. Hepsinde de ahiretteki ve dünyadaki azap söz konusudur. Kabir azabı ile ilgili bir tek ayet yoktur.

*** Hasılı, o küfredenlere dünyada ve ahirette şiddetli bir azap ile azap edeceğim; hem onlara yardımcılardan eser yoktur. ( 3/56 ) ***
*** Fakat onlar, Allah’a verdikleri sözü ve kendi yeminleri birkaç paraya satanlar, işte onların ahirette hiç nasibi yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacak. Onların hakkı acı bir azaptır. ( 3/77) ***

*** Ve şüphesiz, o kıyamet gelecektir. Onda hiç şüphe yoktur. Ve muhakkak, Allah kabirlerdeki kimseleri diriltilecektir. *** ( 22/7 )

Dinimizde ve Kur’an’da yeri olmayan bazı konular yalnızca Peygamber’imize dayandırılan ve gerçekle ilgisi olmayan sözlerle – ki onlara bilindiği gibi hadis deniyor – dini literatürde yer almış ve ne yazık ki gerçek olup olmadığı araştırılmadan geniş kabul görmüştür.
Bunlardan bazıları;
Kıyamet alametleri
Peygamber’imizin - haşa – miraçta Allah’la görüşüp 5 vakit namaz için pazarlık etmesi
Ve, kabir azabı gibi
Kur’an iyice ve dikkatlice incelendiğinde görülür ki; insan ölür, bedeni ceset olarak toprakta çürür. Cesetten ayrılan ruh ancak kıyamette tekrar bedene döner. Melekler ve ruhlar bizim bilmediğimiz ve erişemeyeceğimiz farklı bir boyutta ve alemdedirler.
Kur’an’da ruhun kabirde bedene döndüğüne ve sonuçta burada bir azap gördüğüne dair hiçbir bilgi ve işaret yoktur.

Peki nasıl oluyor da, Kur’an’da olmayan ve gerçek olmayan ; Kur’an dışında, Kur’an’a aykırı hiçbir söz söylemeyecek ve bilgi veremeyecek sevgili Peygamber’imize dayandırılan bir kabir azabı edebiyatı oluşturulıyor ?
Kur’an hükümlerine devam edelim:

*** Gözleri düşkün, düşkün kabirlerinden çıkarlar, sanki zıplayan çekirgeler gibi. Çağırana koşarak der ki kafirler, ‘ bu pek zorlu bir gündür ‘ *** ( 54/7,8 )
*** Vah bize bu ceza günüdür ! dediler. *** ( 37/20 )

Şayet kabir azabı olsaydı kıyamet günü hesap için toplanan suçlular ‘’ Vah bize bu ceza günüdür ‘’ demezlerdi. Çünkü şiddetli bir ceza görmüş olanlar, bu cezaya ara verildiğinde sevinerek, ‘’ Nihayet cezamız bitti ‘’ derlerdi.

*** O günkü saat gelir, kıyamet kopar, suçlular bir saatten fazla ( kabirde ) durmadıklarına yemin ederler. Daha önce de böyle çevriliyorlardı. Kendilerine ilim ve iman verilenler derler ki, Allah’ın kitabınca dirilme gününe kadar durdunuz. İşte bu dirilme günüdür. Ancak siz bilmezler güruhu idiniz ! *** ( 30/55,56 )

Ayetlerden de anlaşıldığı üzere suçlular, kabirde bir saatten fazla kalmadıklarına yemin etmektedirler. Bu onların kabirde azap görmediklerini göstermektedir. Şayet bunlar kabirde ceza görmüş olsalardı, bunu hem dile getirirlerdi, hem de zamanın bu kadar kısa olduğunu yeminle iddia etmezlerdi. Çünkü sıkıntılı zamanlar insana daha uzun gelir ve sıkıntı bittiğinde insan bunu beyan ederek rahatlar.
Bundan da anlaşılıyor ki kabirde olanlar, kıyamet gününe kadar uyuyorlar ve ancak kıyamet gününde uyandırılıyorlar.

*** Sura üflendi. İşte onlar kabirlerinden Rabblerine koşuyorlar. Dediler ki ‘ Vah bize , uykuya bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip kaldırdı ? İşte Rahman’ın vadettiği şey budur. Gönderilen peygamberler doğru söylemiş. *** ( 36/51,52 )

Ayetten de anlaşılacağı üzere sura üflendikten sonra insanlar uyandırılıyor ve bu insanlar karşılaştıkları durumu sorguluyorlar. Bu da gösteriyor ki, o insanlar öldükten sonra ancak kıyamet gününde diriltiliyorlar.

*** Ve saat mutlaka gelecektir, onda şüphe yoktur. Ve Allah kabirde olanları diriltecektir. *** ( 22/7 )

Evet, kabirlerde ölü olarak yatan insanların, ta kıyamet gününe kadar hiçbir şeyden haberleri olmayacaktır. Kıyamet gününde ise onlar diriltilerek hesap meydanına çağırılacaktır. Oysa, şayet onlar kabirde hesap görselerdi, diri olmaları gerekirdi. Diri olanların ise dirilmeleri değil, çağrılmaları söz konusu olurdu.

Son bir şeyi daha hatırlayalım. Kıyamet bir yargılanma günüdür. Yargılanma olmadan ceza olmaz. Kabirde de yargılanma söz konusu değildir. Ayrıca bir suçun cezası bir defa verilir. Aynı bir suçtan döne döne cezalandırmak YÜCE ALLAH’IN ŞANINA YAKIŞIR MI ?

kamer34 05 Ağustos 2011 19:51

Cevap: Kabir azabı yoktur
 
Sayın la diyebilmek adlı üyemiz sizin kabir azabı ile ilgili verdiğiniz deliller ve ve delillere getirmiş olduğunuz yorum son derece güçlüdür bunu kabul ediyorum.


Bu konuyu yıllar evvel çok detaylı bir şekilde işlemiş ve gerekli notlarımı arşivime almıştım. 28 şubatta dini konularının üzerine yapmış olduğumuz çalışmaların çoğunu yok etmiştik kalanların içerisine baktım konuyu bulamadım.


Bakın mealcilerin bir kısmıda şöyle derler.. Eğer Kuran da lafız olarak bir konu geçmiyorsa o konuyu hadislerden kabul etmemiz söz konusu değildir derler.

Bende diyorumki


Bazı konular lafız olarak Kuran da geçmemiş olabilir fakat bu konunun kuran da ipuçlarını aramamız gerekmektedir.Bulduğumuz ip uçlarını Peygamber efendimizden rivayet edilen sahih kriterlerine ulaşmış hadislerin açıklanması için bir zarurettir.


Evet, kabirlerde ölü olarak yatan insanların, ta kıyamet gününe kadar hiçbir şeyden haberleri olmayacaktır. Kıyamet gününde ise onlar diriltilerek hesap meydanına çağırılacaktır. Oysa, şayet onlar kabirde hesap görselerdi, diri olmaları gerekirdi. Diri olanların ise dirilmeleri değil, çağrılmaları söz konusu olurdu.
la diyebilmek adlı üyeden alıntı



Sayın üyemiz şimdi sizin burdaki söyleminizle size sunacağım şu ayeti bir kıyas yapalım.


En nâru yu’radûne aleyhâ guduvven ve aşiyyâ(aşiyyen) ve yevme tekûmus sâah(sâatu), edhılû âle firavne eşeddel azâb(azâbi). Mümin/46

bu ayetin türkçe meali şöyledir

1.en nâru: ateş
2.yu'radûne: arz olunurlar
3.aleyhâ: ona, onun üzerine
4.guduvven: sabah
5.ve aşiyyen: ve akşam
6.ve yevme: ve gün
7.tekûmu: ikame olur, vuku bulur
8.es sâatu: saat, vakit
9.edhılû: dahil edin, sokun
10.âle firavne: firavunun ailesi
11.eşedde el azâbi: azabın (en) şiddetlisi

"Öyle bir) ateş ki, onlar sabah akşam ona sunulurlar. Kıyametin kopacağı günde de, “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun” denilecektir."

Ayet açıkca kıyametten önce Firavun ve ailesinin ateşe sunulduklarını ahiretteki azaplarınında bilahere verileceiğini bize bildirmektedir.

Bu ayeti kabir azabı ile ilgili hadislerle tefekür ettiğimizde son dererece uyumlu olduğunu görebiliriz..

Allah'a emanet olunuz

bilinmez 05 Ağustos 2011 22:36

Cevap: Kabir azabı yoktur
 
sayın baş editör kamer34,burdaki SABAH AKŞAM deyimdir ve dolayısıyla buda süresizlik[DEVAMLILIĞI] ifade eder,ayrıca,BU AYET KABİR İLE İLGİLİ Bİ AYETTE DEĞİLDİR...

Ve şanı yüce rabbimiz peygamberleri toplumlara tebliğini yaptıkları zaman KARŞI ÇIKANLARI AHİRETTEKİ HESAB ZAMANINA BIRAK BEN ONLARA GÖSTERECEM DİYOR,Hiç bir yerde KABİR DE ONLARA AZAP EDECEM VEYA
CEZALANDIRACAMDA DEMİYOR ,kabirdeki zamanına bırakta demiyor....Değerli başeditör kamer34 ,mümin 46 ayetini vermeniz ve kabirle bağlantısı ne onu anlayamadım...

kamer34 05 Ağustos 2011 23:59

Cevap: Kabir azabı yoktur
 

BAKIN sayın bilinir bilinmez bıra ben konuda çokta iddialı değilim.
bu vermiş olduğum ayet bana öyle düşünmemi sağlıyor.

Şimdi ayetin tefsirini fizilalden okuyalım.



46- Onlar sabah-akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet çattığı gün, `Firavun'un adamlarını azabın en ağırına sokun' denir.

Ayet-i kerime bu sabah-akşam ateşe sunulmalarının ölümden sonra fakat kıyametin kopmasından önceki bir zaman dilimine rastladığını ima ediyor. Bu kabir azabı da olabilir. Çünkü bundan sonra şöyle deniyor: "Kıyamet koptuğu gün Firavun adamlarını azabın en şiddetlisine sokun". Öyle ise bu azap kıyamet gününden öncedir. Ve bu gerçekten çetin bir azaptır. Sabah ve akşam ateşe sunulmaya onu görme, acısını ve sıcaklığını gerçekten hissetme şeklindeki bir cezalandırmadır. -Aslında bu da ağır bir azaptır- Veya bu sunulma, bilfiil oraya girme şeklinde gerçekleşmektedir.
"Arz" (sunma) sözcüğü çoğu zaman dokunma ve bir şeyi bizzat yapma anlamında kullanılır. Bu ise daha dehşet vericidir... Sonra kıyamet günü olduğunda daha şiddetli bir azaba sokulurlar!

Şimdi gelecek olan ayette ise kıyamet artık kopmuştur. Kur'an onların ateşteki manzaralarından bir kesit sunmaktadır. Burada onlar birbiriyle çelişmekte
dirler

Yitiksevda 06 Ağustos 2011 00:23

Cevap: Kabir azabı yoktur
 
Kabir azabı İlk insanlarla kıyamete yakın ölen insanlar arsında adaletsizlik değil mi?
hz. adem (as) ile başlayan insanlık tarihi, kıyametin kopması ile son bulacağına göre binlerce yıl önce ölen günahkar biri kıyametin kopacağı güne kadar azap görecekken, kıyametin kopmasına yakın ya da çok az bir zaman kala- örneğin bir gün önce- ölen birisi, hiçbir kabir azabı görmeyecektir. yani birisi binlerce belki de on binlerce yıl kabir azabı görecekken; kimileri de bir gün ya da daha az azap görecektir. bu adaletsizlik olmaz mı? allah hiç böyle haksızlık yapar mı?

3-kabir’de azap olacaksa cesedi kabirde olmayanlar ne olacak?

Kabir azabı ile ilgili hadis olduğu söylenen sözlere bakılırsa kabrin, insanın bir metre yer altında gömüldüğü yere dendiğini görmekteyiz. şayet kabir, insanların bir metre yer altında gömülmesi ise, kabre konmayanlar kabir azabından kurtulmuş mu oluyorlar? cesetleri yangında yanarak kül olanlar, suda boğulup kaybolanlar, vahşi hayvanlara yem olanlar veya bunlara benzer nedenlerle kabre konmamış olanlar kabir azabı görmeyecekler mi? veya başka inanç sahiplerinin (budistler’de olduğu gibi) ölülerini yaktıklarını ve ölünün küllerini de suya serptiklerini/attıklarını biliyoruz. şayet, kabir (mezar) azabı varsa bunlar kabre konmadıklarından, azaptan kurtulmuş mu oluyorlar? eğer kurtuluyorlarsa o zaman biz de kurtarmak için ölülerimizi yakmalı değil miyiz?

KURAN bütünlüğünde KABİR hayatı

evet biraz kur’an okuyalım; rahman rahim allah adına;

16/21 onlar cansız, ölüdürler. ne zaman dirileceklerine dair şuurları da yoktur.
yukarıdaki ayet-i kerime açıkça bizlere ölülerin diriliş saatine yani kıyamete kadar şuursuz bir halde bir yokluk içinde olacaklarını bildirmektedir. şuursuz bilinçsiz nefsimizin yani kişiliğimizin kabirde sorgu suale çekilmesi düşünülebilir mi?

44/56- orada, ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar.
bu ayete göre eğer insanlar kabirde diriltilirlerse iki defa ölümü tatmış olurlar ki bu, ayete terstir.
ayrıca İnsanlar kabirde hesaba çekilirlerse ahiretteki hesaba çekilme, ahirette hesaba çekilirlerse kabirdeki hesaba çekilme gereksizdir. eğer kabirde de ahirette de hesaba çekilirlerse bir fiilden dolayı iki defa hesaba çekilmiş olurlar ki bu da anlamsız olur. ancak kur’an der ki sorgulanma ancak ahirettedir...

40/11- onlar: "rabbimiz! bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. biz de suçlarımızı itiraf ettik, bir daha çıkmaya yol var mıdır?" derler.
yukaridaki ayet cehennemliklerin içlerinde bulunacakları durumu tasvir etmektedir. bu ayette iki defa ölümden ve iki defa diriltilmekten bahsedilmektedir. bu ayet genel kabule göre şu anlama gelir: anne rahmine düşmeden önceki yokluk durumu yani ölüm hali(1. ölüm), doğduktan sonraki diri halimiz(1.diriliş) ecelimizle ölmemiz (2. ölüm) ve kıyamet günü yeniden diriltilmemiz. (2.diriliş) eğer kabir azabı olsaydı üç defa ölüm üç defa diriliş yaşamamız gerekirdi...

17/52. sizi çağırdığı gün, o'na hamd ederek davetine
uyarsınız ve kabirlerinizde pek az bir müddet kaldığınızı
sanırsınız.
yüce rabbimiz bu olayı da uykuya benzetir. nasıl saatlerce uyduğumuz halde zaman kavramını yitirip bir göz kırpması kadar uyuduğumuzu sanırız. benzer şekilde öldükten sonra diriltilinceye kadar bir yokluk yaşarız.

6/60 o'dur, geceleyin sizi öldüren, gündüzün ne işlediğinizi bilen, belli yaşam süresi dolsun diye gündüzleyin sizi dirilten... sonra dönüşünüz o'nadır ve yaptıklarınızı size haber verecektir.
yukarıdaki ayette dikkati çeken diğer bir nokta da rabbimizin ancak ahirette diriltildiğimizde bizlere iyi ve kötü amellerimizi bildireceğidir. bu bilgi aşağıdaki ayetlerle bütünlüklü olarak okunduğunda daha bariz biçimde anlaşılmaktadır. ama kabir hayatı inanışında bunun tam tersi bir durum söz konusudur. kur’an okumaya devam edelim;

36/51. sura üflenince, kabirlerinden rablerine koşarak
çıkarlar.
36/52 "vay halimize" derler, "yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? bu, rahman'ın söz verdiği şeydi. demek elçiler doğru söylemişti."
yukarıdaki ayetlerde de büyük bir şaşkınlık ve pişmanlık görülüyor. ancak insanlar kabir azabı gibi bir ön hazırlık azabı çekseler hiç te şaşırmazlardı inkar ettikleri şeylerin gerçek olduğuna!! kur’an’a geri dönelim:

79/42 senden kıyametin ne zaman gelip çatacağını sorarlar.
79/43 onu bildirmek, (ey muhammed) senin görevin değildir.
79/44 onun bilgisi rabbine aittir.
79/45 sen sadece kıyametten korkanı uyaransın.
79/46 kıyameti gördükleri gün dünyada ancak bir akşam yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış olduklarını sanırlar.
akla şu soru geliyor. akıl almaz işkenceler geçiren biri için bir dakika bile yıllar kadar geçmek bilmez bir süreyi ifade ettiği halde rabbimiz bu dünyada insanların geçirdiği süreyi (canlı ve cansız olarak geçirdiğimiz dünya süresini) çok kısa bir süre olarak tasvir eder.

bir de şu ayete bakalım:
2/259 yahut altı üstüne gelmiş bir kasabaya uğrayan kimseyi görmedin mı? "allah burayı ölümünden sonra acaba nasıl diriltecek?" dedi. bunun üzerine allah onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra diriltti, "ne kadar kaldın?" dedi, "bir gün veya bir günden az kaldım" dedi, "hayır yüz yıl kaldın, yiyeceğine içeceğine bak, bozulmamış; eşeğine bak ve hem seni insanlar için bir ibret kılacağız kemiklerine bak, onları nasıl birleştirip, sonra onlara et giydiriyoruz" dedi; bu ona apaçık belli olunca, "artık allah'ın her şeye kadir olduğuna inanmış bulunuyorum" dedi.

ayette görüldüğü gibi ölümü ve dirilişi merak eden şahıs allah tarafından öldürülüyor ve tekrar diriltiliyor. ne kadar kaldın sorusuna verdiği cevap ise gayet açık: ne kadar kaldın?" dedi, "bir gün veya bir günden az kaldım" dedi.

vahye kulak vermeye devam edelim:
82/4. kabirlerin içi dışa çıktığı zaman,
82/5. İnsanoğlu, ne yaptığını ve ne yapmadığını görür.

ama kabir azabı inancına göre kişi zaten daha kabirde ne yaptığını ne yapmadığını görmüş bundan dolayı azaba ya da mükafata tabi tutulmamış mıydı?!

100/9-10. İnsan, kabirlerde bulunanların çıkarılacağı ve
kalplerde olanların ortaya konulacağı bir zamanın
geleceğini bilmez mi?

ama kabir hayatı inancına göre kalplerde olanlar bir sorgulama ile ortaya çıkarılmıyor mu?
3/185. her insan ölümü tadacaktır. kıyamet günü,
ecirleriniz size mutlaka ödenecektir. ateşten
uzaklaştırılıp cennete sokulan kimse artık kurtulmuştur.
dünya hayatı, zaten, sadece aldatıcı bir geçinmeden
ibarettir.
kur’an ecirlerimizin kıyamet günü ödeneceğini söylerken kabir hayatı inanışına göre ecirlerimizden dolayı kabrimizin cennet bahçelerinden bir bahçe olması ecirlerimizin kıyamet gününden önce ödeneceği anlamına gelmez mi? bu kur’an’ın söylediğinin zıttı bir sonuç değil mi?
kur’an’ın bu ölüm kıyamet ve ahiretle ilgili tüm ayetlerinde hesabın ahirette verileceği vurgulanırken yargısız bir infazı andırırcasına “ölmüş” bedene nasıl sorguda bulunulur? allah (cc)’ın aşağıdaki ayetlerinde belirttiği gibi yok iken bizi bu dünyada ruh ve bedenimizle bir bütün olarak var edip bizi canlı kılan rabbimiz aynı şekilde bizi yaratmadan önceki halimize döndürüp öldürmektedir. yani yokken var ettiği gibi varken yok etmektedir. ve yokluktan tekrar kıyamet günü var edecektir.

30/25. göğün ve yerin o'nun buyruğu ile ayakta durması
o'nun varlığının belgelerindendir. sonra sizi
kabirlerinizden bir çağırmaya görsün, hemen
çıkıverirsiniz.
30/26. göklerde ve yerde olanlar o'nundur; hepsi o'na
boyun eğmiştir.
30/27. önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten
o'dur. bu, o'nun icin daha kolaydır. göklerde ve yerde
olan en üstün sıfatlar o'nundur. o, güçlüdür, hakimdir.
22/6-7. bunlar, yalnız allah'ın gerçek olduğunu, ölüleri
dirilttiğini, gücünün her şeye yettiğini, şüphe götürmeyen
kıyamet saatinin geleceğini, allah'ın kabirlerde olanı
dirilteceğini gösterir.

yukarıdaki apaçık ayetler kabirde bir hayat olmadığını kabirlerde olanın kıyamet günü diriltileceğini söylüyorlar...

bir de kabir azabına delil olarak bulunabilen ve kur’an bütünlüğünden cımbızlanarak kelami polemiklerde argüman olarak sunulmaya çalışılan kur’an’daki tek ayete bakalım:
mümin 40/45-46;
“allah onu (kavminin) şeytani tuzaklarından korudu. firavunun ailesi ise şiddetli bir azabın pençesine düştü (öteki dünyadaki) ateş (in ki o ateşe) sabah akşam rastgele sokulacaklar: nitekim son saatin gelip çattığı gün (allah) “firavun ailesini en şiddetli azabın içine atın! (buyuracaktır). (muhammed esed meali)

40/45. allah o (muttaki) adamı, kurmak istedikleri tuzaktan korudu.
kötü azap firavun'un adamlarını sardı.
40/46. onlar, sabah akşam ateşe sunulurlar. kıyamet
çattığı gün, "firavun'un adamlarını azabın en ağırına
sokun"denir. (diyanet meali)

yukarıdaki ayetteki azabın kıyamette olacağı anlamı çıkmaktadır. ancak azap kıyamette verilmese de kabir azabına delil olamaz. çünkü kur’an ayetleri bir birini açıklar. sabah-akşam tabiri arapça’da süreklilik anlamında kullanılır. 6/52. sabah akşam, rablerinin rızasını isteyerek o'na yalvaranları kovma.” ya da 18/28. “sabah akşam rablerinin rızasını dileyerek o'na yalvaranlarla beraber sen de sabret.” ayetlerinde kullanıldıkları gibi.

ayrıca kafirler bu dünyada da azaba çarptırılırlar:
3/56-ayrılığa düştüğünüz hususlarda aranızda
hükmedeceğim. _inkar edenleri de dünya ve ahirette
şiddetli azaba uğratacağım. onların hiç yardımcıları
olmayacaktır."

9/55. artık onların malları ve çocukları seni
imrendirmesin. allah bunlarla onlara dünya hayatında
azap etmek ve canlarının inkarcı olarak çıkmasını ister.

9/74.allah ve peygamberi bol nimetinden onları zenginleştirdi
ve öç almaya kalktılar. eğer tevbe ederlerse iyiliklerine
olur; şayet yüz çevirirlerse, allah onları dünya ve
ahirette can yakıcı azaba uğratır.

9/85. malları ve çocukları seni hayrete düşürmesin; allah
bunlarla onlara dünyada azap etmek ve canlarının inkarcı
olarak çıkmasını ister.

13/34. onlara, dünya hayatında azap vardır, ahiret azabı
ise daha çetindir. allah'a karşı onları bir koruyan da
yoktur.
dolayısıyla kabir azabına delil olabilecek kur’an’daki tek ayet te kur’an bütünlüğünde diğer ayetlerin açıklayıcılığı ile anlaşılmalıdır.

kur’an dışı bir inanç olan kabir hayatında azap ya da mükafat inancına kur’an öncesi vahiy metinlerinde de rastlanmamaktadır. muhtemelen bu inanış, İslam inancının hz. muhammed sonrası geniş coğrafyalara yayılma süreciyle beraber tanışılan İran inanışlarından etkilenme sonucu müslümanların gündemine girmiştir. ayrıca insanları günahlardan sakındırmak için etkili bir korku aracı olarak kullanılmıştır. çünkü avami yığınları görmediği ve gerçekleşmesi sonra olacak olan kıyamet ve ahiretle korkutmak ve uyarmaktansa her an hayatın içinde olan somut mezarlarda azap görüleceği inancı daha etkili olmaktadır. ancak gaybla ilgili zan barındıran bu tür inanışlar dinin masallaşmasına, bir korku sistemi olmasına yol açmaktadır. dokuz tahta altında yılanlarla boğuşmak ve meleklerin demir topuzları altında parçalanmak tehdidi insanlara din diye sunulmaktadır. yapılması gereken tek şey İnançların rabbimizin koruduğu kur’an’la belirlenmesidir.

kamer34 06 Ağustos 2011 01:19

Cevap: Kabir azabı yoktur
 
Kabir azabı İlk insanlarla kıyamete yakın ölen insanlar arsında adaletsizlik değil mi?
hz. adem (as) ile başlayan insanlık tarihi, kıyametin kopması ile son bulacağına göre binlerce yıl önce ölen günahkar biri kıyametin kopacağı güne kadar azap görecekken, kıyametin kopmasına yakın ya da çok az bir zaman kala- örneğin bir gün önce- ölen birisi, hiçbir kabir azabı görmeyecektir. yani birisi binlerce belki de on binlerce yıl kabir azabı görecekken; kimileri de bir gün ya da daha az azap görecektir. bu adaletsizlik olmaz mı? allah hiç böyle haksızlık yapar mı?

ALINTI

Şimdi konuyu kendi aramızda inşallah bir güzel mülaza edelim en doğrusu ne ise ona uyalım..

Daha evvelde dediğim gibi bu konuda çokta katı düşünmüyorum.

Sadece konuyu kafamda netleşmeye çalışıyorum.

Hayır kesinlikle adaletsizlik olmaz nedeni şu: İnsanların dünyada işlemiş oldukları amellerine göre ceza ve mükafat göreceklerine göre kabirde yada ahirette sürekli ceza görecek olmaları yüce rabbimizin adaletinin tecellesidir.

Şöyle düşünelim dünya hayatında Allah'ın rızasını umarak salih amel işlemiş kulların nefislerine zulm eden kulların görecekleri karşılık elbetteki farklı olmalıdır.

KURAN bütünlüğünde KABİR hayatı

evet biraz kur’an okuyalım; rahman rahim allah adına;

16/21 onlar cansız, ölüdürler. ne zaman dirileceklerine dair şuurları da yoktur.
yukarıdaki ayet-i kerime açıkça bizlere ölülerin diriliş saatine yani kıyamete kadar şuursuz bir halde bir yokluk içinde olacaklarını bildirmektedir. şuursuz bilinçsiz nefsimizin yani kişiliğimizin kabirde sorgu suale çekilmesi düşünülebilir mi?


Alıntı

Onların cansız ölüler olduları doğrudur. Fakat bu kavram henüz ölmemiş insanlar için geçirlidir. Yani bizler için

Örneğin bir ayette mealen "onlar sizi işitmezler işitseler bile cevap veremezler" başka bir ayette sanırım enam suresinde olması lazım."şehitler için mealen" Allah yolunda ölenlere ölüler demeyiniz onlar rableri katında nimetlendirilmektedirler.Ve arakalarından geleceklere müminler için hiçbir korku olmadıklarını müjdelemek isterler"buyurulmaktadır.

Bu ayetleri birlikte düşündüğümüzde Allah yolunda ölenlere korku olmadığı nimetlendirİldikleri kafir olarak ölenlerin için zor bir kabir süreci başladığı anlaşılmaktadır.

Şehit olarak ölen insanlar bizim için ölü olarak kabul edildiği halde cenabbi Allah onların bilinçli bir şekilde arkalarından gideceklere mesaj göndermekteler. Bu mesajı kuranın vasıtasıyla diri insanlara göndermektedirler.

44/56- orada, ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar.
bu ayete göre eğer insanlar kabirde diriltilirlerse iki defa ölümü tatmış olurlar ki bu, ayete terstir.
ayrıca İnsanlar kabirde hesaba çekilirlerse ahiretteki hesaba çekilme, ahirette hesaba çekilirlerse kabirdeki hesaba çekilme gereksizdir. eğer kabirde de ahirette de hesaba çekilirlerse bir fiilden dolayı iki defa hesaba çekilmiş olurlar ki bu da anlamsız olur. ancak kur’an der ki sorgulanma ancak ahirettedir...
alıntı

Ölen insanların kabirde hesabı çekildiğini söylemedik.sadece dünyada işlemiş oldukları amellerinin karşılığı olarak azap görebileceklerini söyledik.
Vermiş olduğun ayetin anlamı şu dur. ahirette başka ölüm olmayacaktır. Hem müminler için hemde kafirler için.Çünkü bazı ayetlerdende anlaşıldığı üzere kafirleri ölümü dileyecek fakat artık ölüm ölmüştür tekrar bir ölüm söz konusu olmayacaktır.

3-kabir’de azap olacaksa cesedi kabirde olmayanlar ne olacak?

Kabir azabı ile ilgili hadis olduğu söylenen sözlere bakılırsa kabrin, insanın bir metre yer altında gömüldüğü yere dendiğini görmekteyiz. şayet kabir, insanların bir metre yer altında gömülmesi ise, kabre konmayanlar kabir azabından kurtulmuş mu oluyorlar? cesetleri yangında yanarak kül olanlar, suda boğulup kaybolanlar, vahşi hayvanlara yem olanlar veya bunlara benzer nedenlerle kabre konmamış olanlar kabir azabı görmeyecekler mi? veya başka inanç sahiplerinin (budistler’de olduğu gibi) ölülerini yaktıklarını ve ölünün küllerini de suya serptiklerini/attıklarını biliyoruz. şayet, kabir (mezar) azabı varsa bunlar kabre konmadıklarından, azaptan kurtulmuş mu oluyorlar? eğer kurtuluyorlarsa o zaman biz de kurtarmak için ölülerimizi yakmalı değil miyiz?


alıntı


Bunu şöyle açıklayabiliriz. İnsanların azap görmeleri cesetlerinin kabire konulması yada konulmaması ile alakalı bir durum değildir. Cesetler belirli bir zaman sonra çürür ondan sonra cenabbi Allah o ruhlara cesetleri tekrar giydirir.

Eğer sizin gibi düşünürsek kabire konulmamış hiç bir insan ahirettede azap görmeyeceği anlamı çıkarkı bu anlayış Kurana aykırıdır.

Önemli olan beden değil ruhtur yani azabı görecek olanda ruhtur.

Bedenin yakılmış olması yada okyanusların derinliklerine gömülmesi yada vahşi hayvanlar tarafından parçalanmış olması o ruhun azap görmeyceği anlamına gelmez güzel abim.

En doğrsunu Allah bilir:
Allah'a emanet ol

kamer34 06 Ağustos 2011 01:37

Cevap: Kabir azabı yoktur
 
Kabir azabı ve mutluluğu
Kabir azabı ve mutluluğuna Kur'an'da ve sahih sünnette bildirildiği şekliyle inanmak gerekir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Allah o adamı kurtarmak istedikleri tuzaktan korudu. Kötü azab Firavun'un adamlarını sardı. Onlar sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet çattığı gün: "Firavun'un adamlarını azabın en ağırına sokun" denir."
(Mü'min: 45-46)
Allah (c.) Firavun'un taraftarlarını iki türlü azabla korkutuyor. Onlara sabah akşam cehennem arzediliyor. Bundan sonra kıyamet günü geldiğinde de daha şiddetli bir azaba sokulacakları bildiriliyor. Bu ayette her iki türlü azaba da işaret ediliyor. İkinci azab kıyametten sonra olduğuna göre birinci azab kıyametten öncedir. Yani kabir azabıdır.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Allah'a karşı yalan uydurandan veya kendisine bir şey vahyedilmemişken: "Bana vahyolundu" "Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim" diyenden daha zalim kim olabilir? Bu zalimleri can çekişirlerken melekler ellerini uzatmış: "Canlarınızı verin. Bugün Allah'a karşı haksız yere söylediklerinizden, O'nun ayetlerine büyüklük taslamanızdan ötürü alçaltıcı bir azabla cezalandırılacaksınız" derken bir görsen." (En'am: 93)
Bu ayet ölümden sonra azab olduğuna işaret etmektedir.
İbni Abbas (r.a) bu ayet hakkında şöyle diyor:
"Bu azab ölümden sonradır. Melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak onlara azab ederler."
İbni Hacer el-Askalani: "Melekler onların yüzlerine ve arkalarına vururken onların halleri ne olur?"(Muhammed: 27)ayeti kerimesi de bu görüşü destekler" der.(Feth'ul Bari c: 3 s: 180)
Kabir azabı hakkında mütevatir derecesine gelmiş hadisler vardır.
Zeyd b. Sabit dedi ki:
"Rasulullah (s.a.s) Neccar oğullarına aid bir bostan içinde kendi katırı üzerinde bulunduğu sırada biz de maiyyetinde idik. Katır birden bire yoldan saptı ve koşturdu. Nerede ise Rasulullah'ı yere atacaktı. Orada birdenbire altı yahut beş yahud da dört tane kabirle karşılaştık. Rasulullah (s.a.s):
"Bu kabirlerin sahiplerini kim tanıyor?" diye sordu. Bir adam: "Ben tanıyorum." dedi.
"Bunlar ne zaman öldüler?" buyurdu. O zat: "Müşriklik devrinde öldüler" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s):
"Şüphe yok ki bu ümmet, kabirleri içinde imtihana tabi tutuluyorlar. Şayet ölülerinizi gömmeyi terk etmeniz endişesi mevcut olmasaydı, bu kabristandan işitmekte olduğum kabir azabından birazını sizlere işittirmesi için muhakkak Allah'a dua ederdim" buyurdu. Sonra yüzünü bize döndürüp:
"Kabir azabından Allah'a sığınırız" buyurdu. Sahabeler:
"Kabir azabından Allah'a sığınırız" dediler. Rasulullah (s.a.s) tekrar:
"Kabir azabından Allah'a sığınırız" buyurdu. Sahabeler:
"Kabir azabından Allah'a sığınırız" dediler. Rasulullah (s.a.s) yine:
"Fitnelerden, onların görünenlerinden ve görünmeyenlerinden Allah'a sığınırız" buyurdu. Sahabeler:
"Fitnelerden, onların görünenlerinden ve görünmeyenlerinden Allah'a sığınırız" dediler. Rasulullah (s.a.s):
"Deccal fitnesinden de Allah'a sığınırız." buyurdu. Sahabeler:
"Deccal fitnesinden de Allah'a sığınırız" dediler. (Müslim)
Rasulullah (s.a.s) iki mezara rast geldi ve şöyle buyurdu:
"Bunlar insanlarca mühimsenmeyecek bir suçtan azab görüyorlar. Biri bevlettikten sonra korunmadığı ve dikkatsiz davranıp pislikten kaçınmadığı için, diğeri de dedikodu yaptığı için." (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
Abdullah b. Ömer (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Sizden biriniz öldüğünüzde sabah, akşam ahiretteki yeri kendisine gösterilir. Eğer ölü cennet ehlinden ise kendisine cennetliklerin makamları gösterilir. Eğer cehennemlik ise cehennemliklerin yerinden gösterilir." (Buhari, Müslim)
Kabir azabı, mutluluğu ve ruhun cesede nasıl döneceği konularına yalnız Rasulullah (s.a.s)'den gelen sahih hadislerde bildirildiği şekilde inanmak gerekir. Bu meseleler gaybi gerçekler olduğundan kişilerin kafalarına göre eklemeler yapmaları doğru değildir. Bütün bunlara bize bildirildiği şekliyle inanmak gerekir. Bunların gerçek mahiyetini ise ancak Allah bilir.
Kabir azabı berzah azabı demektir. Kişi kabir azabını hak ettiği halde ölürse ister gömülsün, ister yırtıcı hayvanlar tarafından yensin, ister yakılsın, ister boğulsun, muhakkak bu azab kendisine verilecek ve kişi bu azabı ruh ve bedeniyle tadacaktır.
Kabir azabı hakkında Rasulullah'ın bildirdikleri dışında yorum yapmamak müslümana yakışan yegane tavırdır.
YaŞuha adlı üyeden alıntı

bilinmez 06 Ağustos 2011 10:28

Cevap: Kabir azabı yoktur
 
Onların cansız ölüler olduları doğrudur. Fakat bu kavram henüz ölmemiş insanlar için geçirlidir. Yani bizler için

Örneğin bir ayette mealen "onlar sizi işitmezler işitseler bile cevap veremezler" başka bir ayette sanırım enam suresinde olması lazım."şehitler için mealen" Allah yolunda ölenlere ölüler demeyiniz onlar rableri katında nimetlendirilmektedirler.Ve arakalarından geleceklere müminler için hiçbir korku olmadıklarını müjdelemek isterler"buyurulmaktadır.


Bu ayetleri birlikte düşündüğümüzde Allah yolunda ölenlere korku olmadığı nimetlendirİldikleri kafir olarak ölenlerin için zor bir kabir süreci başladığı anlaşılmaktadır.

Şehit olarak ölen insanlar bizim için ölü olarak kabul edildiği halde cenabbi Allah onların bilinçli bir şekilde arkalarından gideceklere mesaj göndermekteler. Bu mesajı kuranın vasıtasıyla diri insanlara göndermektedirler.KAMER34 TEN ALINTI...

Şimdi güzel abim,Allah yolunda öenlere ÖLÜLER DEMEYİNİZ hitabı ŞEHİD DİR DEYİNİZDİR bunu anlamak için çokta uğraşmamk gerekir ve ayetin devamındada,onları katımızda bi katat beslenmektedir,ise MÜSLÜMANların Allah yolunda ölmeye TEŞFİKTİR,Çünkü her insanda fıtri olarak ÖLMEKTEN korkar,....

Ayrıca ayetetde rabbimizin dedği gibi bi ayırıma gidilmekte ÖLÜLER arasında ve buda gayet adilene bi AYIRIMDIR,bu gün insanlar için yatakta döşekte ölmek ne kadar güzel geliyorsa ŞANI YÜCE RABBİMİZ içinde KENDİ, YOLUNDA ÖLENLER hoş ve tekdir olunuyor ve rabbimizde BENİM YOLUMDA ÖLENLERLE ,YATAKTA DÖŞEKTE ölenler bir değildir ha kişi Allah yolunda cehd etmiştir ama şehidlik değilde sıddıklık nasip olmuştur buda daha güzel bi kademe üstte olan bi konumdur ..Burda yatakta ölmeden bahsettiğimiz kişiler sıradan yaşamışlar içindir hiç bir islami mücadelesi olmayan sadece amacı dünya olanlar içindir...

not...burda yaptığınız ayetlerle olan yorumlarınızın hepside KABİR İLE İLGİLİ AYETLERDE DEĞİLDİR,ÖLÜM İLE İLGİLİDİR...Bu konu hakkında yazanlar lütfen kabirile ilgili bi çok ayet olmasına rağmen niye BAŞKA KONULARLA İLGİLİ AYETLERİ ALIYORLAR HALEN ANLAMIŞ DEĞİLİM...

Şehidlik[Allah yolunda ölmek] konusu başkadır..

ölüm konusu başkadır...

kabir konusu başkadır ,karıştırmayalım lütfen...AYRICA MÜMİN 46 ayetet kabirle ilgili değildir tekrar tekrar ediyorum...

07 Ağustos 2011 14:28

Cevap: Kabir azabı yoktur
 
Bismillahir-Rehmanir-Rahim
Kabir azabi vardir bu peygamberimizin (s) hadislerinde vardir.Biz o hadisleri kabulleniyoruz cunki Rabbimiz Kurani-Kerimde Peygamberiniz (s) neyi kabullaniyorsa siz de kabullenin diyor

07 Ağustos 2011 14:54

Cevap: Kabir azabı yoktur
 
Muminun suresi aye 100:" Onlar karsida kiyamete kadar bir muddet berzex aleminde kalicaklar"
Kuleyni,Yunisden revayet ediyor Hz.Rizaya (e) sordum :"Dar agacindan asilarak olmus insana kabir azabi olunurmu? Hz.Riza (e) soyle buyurdu :"Evet Allah havaya emr eder hava o insani sikisdirir"

Hz.Sadiq (e) buyurur:"Topragin,havanin,suyun yaratani Allahdir.Allah onlara emr verir onlar o insana ezap verirler hatta bu kabir azabindan daha korkuncdur"

bilinmez 08 Ağustos 2011 11:36

Cevap: Kabir azabı yoktur
 
Alıntı:

BELIEVE_TO_ALLAH Üyemizden Alıntı (Mesaj 139688)
Muminun suresi aye 100:" Onlar karsida kiyamete kadar bir muddet berzex aleminde kalicaklar"
Kuleyni,Yunisden revayet ediyor Hz.Rizaya (e) sordum :"Dar agacindan asilarak olmus insana kabir azabi olunurmu? Hz.Riza (e) soyle buyurdu :"Evet Allah havaya emr eder hava o insani sikisdirir"

Hz.Sadiq (e) buyurur:"Topragin,havanin,suyun yaratani Allahdir.Allah onlara emr verir onlar o insana ezap verirler hatta bu kabir azabindan daha korkuncdur"

verdiğiniz bilgilerele bi ilke imza attınız,artık kabir AZABININ DIŞINDA,TOPRAK,SU,VE HAVA AZABIDA ÇEKER ÖLÜLER...

HESAP ,CEZA,MÜKAFAT YERİ SADECE CENNET VE CEHENNEMDİR ....Buda tekrar HAŞR olunduktan sonra olur,çünkü fatiha süresinde DİN GÜNÜNÜN MALİKİ OLAN ALLAH din gününde bu hesabı yapacaktır din günü MAHŞER ALANINDAKİ GÜN DÜR.....Ben bu itikat üzereyim..ayrıca müminun 100 ayetinde verdiğiniz BERZAK a tabiki inanıyıoruzda ORDA AZAP VAR,SORGU VAR BU TÜR DURUMLAR MESNETSİZDİR...Peygambere nispet edilerek yapılmıştır bu tür bilgiler...

YaŞuHa 13 Aralık 2011 12:32

Kabir Herkese Daralır
 
Kabir Herkese Daralır


îmam Ahmed, Hakim-İ Tirmizi, Beyhaki, Huzeyfe aköı) 'den rivayetlerine göre şöyle demiştir:
Bir cenazede Resûlullah ile beraberdik, kabre vardığımızda Re­sûlullah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) kabrin kenarında oturdu, sık sık kabrin içine bakmaya başladı ve sonra şöyle buyurdu:
Burada mümin Öyle sıkıştırılır İd damarları ve kasları şiddetten
kopar. Kâfir ise üstü ateşle dolar.
imam Ahmed, Ibn-i Cerir, Beyhaki (Radıyallahû anhâ)'dan vâyet ettiklerine göre Resûlullah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) ;ŞöJr-le buyurdu:
Kabrin öyle bir sıkıştırılması vardır ki, eğer kimse ondan tulabilseydi Sa'd ibn-i Muâz da kurtulurdu.
îmam Ahmet, Hakim-i Tirmizi, Taberani, Beyhaki, Câbir binjj Ap-dullah1 dan rivayet ettiklerine göre:
Sa'd bin Muâz defnedildiği zaman peygamber teşbih getirdi. Millet de uzun uzun teşbih getirdiler. Sonra tekbir getirdi Millet de tekbir getirdi, «ya Resûlallah neden teşbih getirdin» dediler. Buyur­du ki:
Bu salih adama kabir çokça sıkıştı. Sonra Allah sıkıntısını gi­derdi.
Said bin Mansur, Hakim-i Tirmizi, Taberani, Beyhaki, ibn-i Ab-bas (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet ettiklerine göre;
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Seilem) Sa'd bin Muâzı defnet­tiği zaman kabrinin başında durdu. «Eğer kabrin sıkıştırmasından bir kimse kurtulsaydı Sa'd kurtulurdu. O bir sefer sıkıştırıldı sonra gevşetildi» diye buyurdu.
Nesai ve Beyhaki Abdullah bin Ömer (Radıyallahû anhüma) ta­rikiyle Resûlullah (Sâllallâhû Aleyhi v& Seilem) 'den rivayet ettikle­rine göre:
Sai'd bin Muâz (Radıyallahû anh) 'in Ölümü için Arş sevincinden titredi, semânın kapıları ona açıldı. Ve yetmiş bin melek cenazesine hazır bulundu. Bunun beraber o da kabir sıkıntısını çekti. Sonra genişlenerek ona ferah verildi.
Hâkim-i Tirmizi, İbni Ömer (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Seilem) Sad bin Muâz'ın kab­rine girdi ve içinde biraz durdu. Çikmca:
«Yâ Resûlullah niye kabirden geç çıktın?» dediler.
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Seilem) cevaben:
«Kabir^Jia'da daraldı. Genişlemesi için Allah'a dua ettim» diye buyurdu.
Hakim-i Tirmizi ve Beyhaki, ibn-i îshak yoluyla Ümeyye bin Ab-dullah'dan rivayet ettiklerine göre;
Sa'd'ın bâzı akrabalarmdan, Resûlullah'ın «Sa'd için kabir da­raldı» sözünden ne anladınız diye sorulmuş.
Onlar cevaben:
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Seilem)'e ne kastettiği sorul-
du, küçük taharetten kusurlu davrandığından dolayı kabir ona sı­kıştı diye buyurdu, demişler.
k Taberani, Enes (Radıyallahû anh) 'den şöyle rivayet etmişti»:
Resûlullah'ın kızı Zeynep vefat edince Resûlullah'a vardık. Mah­zun olduğunu gördük. Kabrin yanında oturdu ve göğe bakmaya baş­ladı. Sonra kabrin içine indi. Mahzunluğu devam ediyordu. Kabirden çıkınca sevinçli olduğunu gördük. Hemen sebebini sorduk. Cevaben, kabrin darlığını ve Zeyneb'in zayıf olduğunu düşünüyordum. Hafif-Ienmesi için dua ettim. Kabul oldu. Amma yine de ins ve cinnin hari­cinde her şeyin duyacağı bir bağırmaya sebeb olan kabir daralma­sından kurtulamadı» buyurdu.
Yine sahih bir senedle Ebû Eyyub'dan rivayet edildiğine şöyle demiştir:
Küçük bir çocuk defin edildi. Resûlullah (Sallallâhû Aley| Seilem) :
«Eğer kabir daralmasından kimse kurtulsaydı bu çocuk kurtula­caktı dedi.
Saîd bin Mansûr ve İbn-i Ebi Dünya Za'zan'dan rivayet ne göre, İbni Ömer (Radıyallahû anhüma) dedi ki:
Resûl-i Ekrem kızı Rûkiye'yi defin edince kabrin yanında otur­du. Yüzünden sevinçli olmadığı belirleniyordu. Sonra sevinmeye baş­ladı. Bunun üzerine Ashabı Kiram'dan bâzıları sebebini sordular. Cevaben «Kabrin sıkıntısı ve Rukiye'nin zayıflığını hatırladım. Ko­laylaşması için dua ettim, kabri genişledi. Allah'a yemin ederim ka­bir onu öyle sıkıştırdı ki yer ve göklerin arasındaki her şey ısıttı, diye buyurdu.
Hennad bin Sırrı Zühd'de İbn-i Ebi Melike'den rivayet e göre şöyle demiştir: ,
Kabrin sıkıştırmasından hiç kimse kurtulmaz. S a'd bin Muâz Cennette, bütün dünyadan daha hayırlı mendillere sahip olduğu hal­de yine kabrin ilk sıkışmasından kurtulamadı.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Yine Hennâd'ın, Hasan (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre:
Resûlullah CSallailâhû Aleyhi ve Sellem) Sa'd bin Muâz defin edilince şöyle buyurdu:
Sa'd kabirde öyle sıkıştırıldı ki, bir kıl kadar înceldi. Allah'dan bu sıkıştırılmanın kolay geçmesi için dua ettim.
Ve bu sıkışmanın sebebi de bevl'den kendini korumadığındandır.
îbn-i Saicl, Saîd'el Makberi'den rivayet edip dedi ki:
«Eğer kabrin sıkıştırmasından bir kimse kurtulsa idi Sa'd, de kur­tulacaktı. O kabirde öyle sıkıştırıldı ki kaburgaları birbirinden geçti. Bunun sebebi ise küçük abdeste dikkat etmediğidir.
Abdürrezzak ...Mücahid'den rivayet edip dedi ki, peygamber­den duyduğumuz en şiddetli hadis, Sa'd ile ilgili hadis ve kabir du­rumunu bildiren hadistir.
Ali bin Mabed «Taat ve İsyan» kitabında îbrâhim el-Ganeyi ta­rikiyle bir adamdan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
Ben Âişe (Radıyallahû anhâ) 'nın yanmda idim. O anda oradan bir çocuğun cenazesi geçiyordu. Âişe (Radıyallahû anhâ) ağladı, Ömer bin Şeybe, Enes (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiğine gö­re;
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
Kabrin şiddetinden Esed'in kızı Fâtıma'dan başka hiç kimse kur­tulamadı, diye buyurdu. Oğlun Kasım da mı kurtulmadı? diye sor­dular :
Hayır oğlum İbrahim de kurtulmadı, diye buyurdu. İbrahim oğullarının en küçüğü idi. |
Başka bir rivayette Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Sa'd'ın kabri başında ayakta iken şöyle buyurdu:
«Sa'd öyle bir sıkıştırıldı ki, eğer ameliyle biri kurtulsa idi Sa'd kurtulacaktı.
îbn-i Asakir ve ibn-i Ebi Dünya, Abdulmecid bin Abdülaziz'den, o da babasından rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
İbn-i Ömer'in kölesi Nâfi sekerâta girince ağlamaya başladı, ni­ye ağlıyorsun? diye sorulunca s
«Sa'd bin Muâz'ı ve kabir şiddetini hatırladım» dedi.
Zübeyr bin Bekkâr «Münkıyat» adlı kitapda îbrâhim bin Muhammed bin İshak'dan rivayet ettiğine göre Abdullah bin şöyle dedi:
Sa'd bin Muâz vefat etti. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sel­lem) de cenazeye hazır bulundu. Cenazeyi kabre taşırlarken Re­sûlullah geride- gecikti. Bunun üzerine (sahabeler) durdular ve Re­sûlullah onlara kavuştu.
(Ashap) neden geride geciktiğini sordular
Resûlullah cevaben: «Sa'd'm kabirde sıkıştırıldığını işittîitt de onun için geciktim.»
Onlar:
«Yâ Resûlullah, Arş Sa'd için sallandı. Bu durumda olan bir kim­se kabir sıkıntısını çeker mi?» diye sordular.
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
«Evet. Sa'd mi efdal, yoksa Zekeriya Peygamber mi efdaldır? Al­lah'a yemin ederim ki, Zekeriya arpa ekmeğinden bir defa doyun­caya kadar yediği için o da kabir daralmasını çekmişti,» dedi.
Ben diyorum ki bu hadis Münkerdir. Senedinde iki halka kopuk­luk var ve meşhur olan odur ki, peygamberler kabir cezasını çek­mezler.
Ebu'l-Kasim es-Sadi «Ruh» kitabında demiş ki:
Ne salih, ne de salih olmayan hiç kimse kabrin daralıp sıkıştır­masından kurtulmaz. Mümin ile kâfir arasındaki fark ise, kâfirin sıkıştırılması devam eder, müminin ise başta daralır, sonra ferah­lanır.
Hakim et-Tirmizi demiştir ki:
Kabir sıkıştırılmasının sebebi kulların mutlaka bir hatayı işle­meleridir. Kabrinde sıkıştırılması bu hatâya keffârettir. Sonra rah­met imdada gelir.
Sa'd küçük abdestten taksirat yaptığı için sıkıştırıldı.
Peygamberler hakkında ise kabrin sıkışmasını bilmiyoruz-ve ma­sum oldukları için onlara sual de yoktur.
îmam Sübki, «Bahr'ül-Kelâm»da dedi ki:
«Muti» kullara kabir azabı yoktur, ancak kabrin sıkışması vardır. Kul, bunun şiddet ve korkusunu hisseder. Çünkü gerektiği gibi ni­mete şükür etmemiştir,
tbn-i Ebi Dünya, Muhammed et-Teymi'den rivayet ettiğine göre şöyle denilmiştir:
Kabir azabının sebebi kabrin insanların anası olmasındandır. Ve insanlar ondan yaratılmışlar. Uzun zaman analarından uzakta
kaldıklarından kabir, ananm kucaklaması gibi, onları kucaklar. Tıp ki çocuğunu bulmuş ana gibi... İşte kim ki, Allah'a itaat etmişse, bir onu şefkat ve yumuşaklıkla kucaklar. Kim ki, isyan etmişse kg bir onu kızgınlık içinde kucaklar. Kabir bu işi Allah için yapar. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Faidelî Bir Mesele


Bâzı âlimler demişler ki;
«Kim bir günahı işlese o günahın cezasından on şeyle muaf bilir.
Tevbe edip istiğfar ederse... o günaha bedel iyiliklerde bulunup günahin yok olmasına çalışırsa...
Ve dünyada musibete düçâr olup, günahına kefaret olursa... Ve­ya kabirde sıkıştırılıp günahına kefaret olursa... ,
Mümin kardeşleri onun için duada bulunsa... veya onun için istiğfarda bulunsalar... veya amellerinin sevabını ona hediye etse­ler... veya kıyamette şiddetlere düçâr kalıp günahına kefaret olur­sa;... veya peygamberin şefaati imdadına yetişirse... Bu on şekilde kurtulabilir.
Beyhakî, ibn-i Mende, Deylemi, ibn-i Necar, Saîd bin Müseyyib (Radıyallah'û anh)'dan rivayet ettiklerine göre, Hz. Âişe (Radıyal-lahû anhâ) Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'a şöyle demiş­tir:
.— Yâ Resûlullah; Bana Münker-Nekirin sesinden ve kabrin sı­kıştırmasından söz ettiğinden bu yana hiç bir şeyden yararlanamı­yorum.
— Ey Âişe! Münker-Nekir'in sesi, müminler kulağmda gözdeki sürme gibidir. Kabrin sıkıştırması ise şefkatle ananın kucaklaması gibidir. Çocuğu başının ağrıdığını ona anlatır. O da yumuşaklıkla ba­şını okşar. Fakat Ey Âişe, ne yazık o kimselere ki, Allah'dan şikâyet ederler. Taş, yumurtanın üstüne düşüp onu ezdiği gibi kabirlerinde ezilirler.
Ebû Nuaym'in «Hüye»de Abdullah bin eş-Şağir'den rivayet etti­ğine göre, Resûluliah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) dedi ki:
«Son hastalığında kim İhlâs sûresini okursa kabir fitnesinden emin kain- ve kabrin darahp sıkıştırılmasından da emin kalır. Kıyamet gününde melekler onu avucuna alarak Sırattan geçirip Cennete korlar.
îbn-i Ebi Dünya, «Kabirler» kitabında demiş ki:
Ölünün kabirde ilk olarak hissettiği şey, ayaklarının yanında bir kımıldanmanın varlığıdır. O zaman meyyit bağırıp o şeye «neci­sin diye sorar, cevaben:
«Ben senin amelinim» diye söyler.
îbn-i Ebi Dünya, Yezid, er-Rakkaş'dan rivayet ettiğine göre O demiş ki:
Ölü kabre konulunca amelleri onu sarar. Cenab-ı Hak (Celle Celâlühü) onun amellerini konuşturur. Onlar;
«Ey bu çukurda dostlarından ayrılıp yalnız kalan kul! Bugün bizden başka dost ve arkadaşın yoktur» derler.
Ata bin Yesar'dan rivayet edildiğine göre Meyyit kabre bırakılınca ilk olarak ona varan şey amelidir. Sol baldırına dokunup, «senin amelinim» der. Meyyit kendi amelinden sorar:
— Benim ehlim, çocuklarım, aşiretim ve nimetlerim nerde kal­dılar?
Ameli cevaben:
— Onlar seni unutup terkettiler. Benden başka seninle kabre giren olmadı, der.
Meyyit o zaman i
— Keşke dünyada seni ehlime, evladlarana ve aşiretime tercih
etseydim, der.
Başka bir rivayette de ölü kabre girince dünyada Allah'daiî baş­ka neden korkmuşsa o şeyle korkutulur. O şey ona temessül eder.
Tirmizi, Hasen gördüğü bir rivayetle Ebû Said (Radıyallahû anh)' dan nakline göre, Resûluliah {Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle bu­yurdu :
«Lezzetleri yıkan ölümü hatırlayınız. Zira kabir, her gün ko­nuşarak şöyle der * 'Ben gurbet ve yalnızlık eviyim. Ben topraktan bir evim. Ben böcekler eviyim.'
Mümin kul defin edilince' kabir ona «enlen merhaba» diyerek «üzerimde yürüyenlerin en sevimlisi sensin. Benimle başbaşa kaldı­ğında sana ne yapacağımı göreceksin,» der. Sonra, gözü kestiği ka­dar kabir ona genişleyip Cennete bir kapı açılır.
Zâlim veya kâfir ise, defin edilirken kabir «merhaba olmasın. Üzerimde yürüyenlerden en nefret ettiğim can sensin. Benimle baş­başa kaldığında sana ne yapacağımı göreceksin.» Kabir, onu öyle sıkıştırır ki kaburgaları birbirine geçer.
(Ravi dedi ki, Peygamber (Sallallâhû'Aleyhi ve Sellem) parmak­larını birbirine geçirerek böyle olur, buyurdu.)
Kabirde ona pis koku salan yetmiş ejderha eşlik edecekler, eğer birisinin üfürüğü yere isabet etseydi, yer yüzünde bitki bitmezdi.
Hesaba çekilinceye kadar onu rahatsız edip, kendisini parçalaya­caklardır.
Râvi dedi ki: Resûluliah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)
«Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennenjl çu­kurlarından bir çukurdur,» diye buyurdu.
Taberani, «Evsat»da Ebû Hüreyre CRadıyallahû anh)ıden rivâyetj ettiğine göre şöyle dedi:
«Bir cenaze ihtifalinde Resûlullah CSallallâhû Aleyhi ve .SeUem)| Ue beraber gittik. Kabrin yanma oturdu ve şöyle dedi:
«Her gün bu kabir anlaşılır bir lisanla şöyle çağırır: 'Ey Âdem oğlu! Nasıl beni unuttun, benim yalnızlık ve gurbet diyarı olduğumu bilmiyor muydun?. Ben, vahşet ve kurt diyarıyım, dar bir menzilim. Ancak Cenâb-ı Hak (Celle Celâlühü) benim geniş olmamı emrettiği zaman genişlenirim.'
Sonra Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) dedi ki: «Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çu­kurlarından bir çukurdur.»
(Resûlullah
Ebu Hacâc-es-Semâli'den rivayet edildiğine (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle ferman etti:
Ölü kabre konulunca, kabir ona der ki:
«Yazıklar olsun, benim fitne, zulmet, yalnızlık Ve kurtlar diyarı olduğumu bilmiyor muydun? Ey Âdem oğlu üzerimde neşeyle gez­diğin zaman beni nasıl unuttun.»
Eğer ölü salih birisi ise kabre karşı şöyle sorulup: «Bu adam em­ri marufu işlemişse, münkerden kaçmışsa yine liıi ona öfkelene­ceksin»
Kabir cevaben, «Öyle ise yeşilliğe dönüşürüm.! Cesedi nura dö­nüşerek ruhu öylece Allah'a doğru yükselir» der.
İbn-i Mendeh «Ruhlar» babında Mucâhid tarikiyle Berâ bin Azip (Radıyallahû anh)'den o da Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sel­lem) 'den naklettiklerine göre:
«Mümin sekerâta girince, güzel surette, güzel kokuyla ona bir melek gelir. Ruhunu kabz etmek için yanma oturur. Cennetten bir tabut ve kefenle iki melek daha gelir. Bunlar biraz uzakta oturur­lar. Ölüm meleği ruhunu çıkarınca uzakta duran o iki melek acele ile onu alırlar, onu ilaçlarlar. Ve iyice kefenlerler. Sonra semaya yük­seltirler. Semanın kapısı ona açılır. Melekler onun semaya çikmasiy-le birbirlerine müjde verirler:
«Bu güzel ruh kimindir ki semanm kapısı ona açıldı» derler. Ve dünyada iken en güzel ismiyle onu isimlendirirler.
Öylece semadan semaya yükselterek Cenâb-ı Hakk'm huzuruna eriştirirler. Ve ameli Âla'yı İlliyine bırakılır. Cenâb-ı Hak (Celle Ce­lâlühü) o meleklere:
«Siz şâhid olun ki ben bu amelin sahibini affettim.» der. Kitabı mühürlenir ve illiyuıe (en yüksek makama) konulur.
Sonra Cenâb-ı Hak «kulumun ruhunu yere götürün» der. «Zira onlara öyle söz vermiştim.» Kabre konulunca kabir der
«Üstümde iken en sevimli idin. Şimdi içime düştün. Sana yapa­cağımı göreceksin.» Gözünün kestiği kadar ona genişlenir. Ayakları tarafından Cennete bir kapı açılır. «Allah'ın sana hazırladığı mükafatı gör» denilir. Sonra baş ucunda bir pencere açılır. Cehennemi de gör. Allah seni nasıl kurtarmış, uykuya dal» denilir. Bundan sonra meyyit için en sevimli şey kıyametin kopmasıdır.
İbn-i Ebi Dünya, Abdullah bin Ebi Ubeyd (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle ferman etti:
«Ölü kabirde oturur, kabri başındakilerin ayak sesini işitir, onun­la ilk önce kabri konuşur ve şöyle der:
'Yazıklar olsun sana ey Âdem oğlu! Acaba darlığımdan, şidde­timden, korkulu ve kurtlu oluşumdan dünyada iken hiç uyarılma-dın mı? Sen buraya hazırlandın. Bana ne hazırladın?
İbn-i Ebi Şeybe Musannaf adlı kitapta Abdullah bin Ömer dıyallahû anh) 'den rivayet edip dedi ki:
Kul kabre konulunca kabir onunla konuşur:
«Ey Âdem oğlu yalnızlık, karanlık ve hak diyarı olduğumu bil­miyor muydun? Seni kandıran neydi ki, sevinçli olarak etrafımda gezerdin.»
Eğer ölü mümin ise kabir ona genişlenir, yeşilliğe dönüşür ve ruhu Cennete yükselir.
Yine İbn-i Ebi Şeybe, Yezid bin Şecere'den rivayet ettiğine göre kabir kâfirlere der ki:
«Karanlıklı olduğumu, vahşetli, yalnızlık ve dar bir yer olduğu­mu düşünmüyor muydun? Gam ve kederli olacağımı hatırlamıyor muydun?»
Yine ibn-i Ebi Şeybe, Ubeyd bin Ömer'den rivayet ettiğine göre kabir insana şöyle der:
«Ey Âdem oğlu! Bana neyi hazırladın. Yalnızlık, gurbet ve kurt­ların menzili olduğumu bilmiyor muydun?»
îbn-i Ebi Dünya, Ubeyd bin Ümeyr'den rivayet ettiğine göre; içinde defin edilen çukur (kabir) kendisine varan herkesle mutlaka şöyle konuşur:
«Ben karanlık, yalnızlık menziliyim. Eğer dünyada Allah'a itaat edenlerdensen, sana rahmet mekânı olurum. Allah a isyan edenler-densen ben sana bir bela bir musibet olacağım. Ben mutîlerin sevi­neceği, âsilerin helak olacakları bir mekânım.»
Câbir'den merfûan rivayet edildiğine göre:
Kabir konuşacak bir lisana sahiptir. Ve şöyle der:
«Ey insan oğlu! Beni nasıl unuttun? Vahşetli, gurbetti, kurtlu bir mekân olduğumu bilmiyor muydun?
Ebû Bekir bin Abdülaziz bin Cafer el-Hambeli, «El-Mesâni» ki­tabında müttesil bir sened ile Berrâ ERadıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre;
Bir cenaze merasiminde Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sel­lem) ile beraber çıktık. Kabir henüz tamamlanmamış idi. Resûlullah
(Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) oturdu. Biz de onun etrafında oturduk. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) dedi ki:
«Meyyit kabre bırakılınca yer onunla konuşur: «Vahşet, gurbet, ve kurtlar diyarı olduğumu bilmiyor muydun? Bana ne hazırladın» diye sorar.
Beyhaki Şuab'de Bilal bin Sa'd'dan rivayet edip dedi ki: Hergün kabir şöyle sesleniyor:
«Ben gurbet, kurt ve vahşet diyarıyım. Ben Cehennem çukurla­rından bir çukur veya Cennet bahçelerinden bir bahçeyim.» Mümin kabre konulunca kabir onunla konuşur: «Vallahi üstümde gezerken bana en sevimli idin. Şimdi içime düştün. Sana ne yapacağımı bundan böyle göreceksin, der ve gö­zünün kestiği kadar ona genişlenir.
Kâfir kabre konulunca, kabir ona da şöyle seslenir: «Vallahi üstümde gezerken bana en fazla nefret veren kişi sen­din. Şimdi ise, içime düştün. Sana ne yapacağımı göreceksin» der ve onu öyle sıkıştırır ki, kaburgaları birbirine geçer.
Deylemî, ibn-i Abbâs (Radıyallahû anhüma) 'dan rivayet ettiğine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Kabirleriniz için hazırlanınız. Çünkü kabir hergün yedi sefer şöyle der ki
'Ey zayıf olan insanoğlu! Bana gelmeden önce, kendine acı ki, ben de sana acıyayım.»
İbn-i Ebi Dünya «Kabirler» kitabında ve ibn-i MendeZer'den rivayet ettiklerine göre demiş ki:
Mümin kabre konulunca kabir ona şöyle seslenir:,
«Allah'a itaat edenlerden misin, yoksa isyan edenlerden misin?» Eğer salih biri ise, kabir köşesinden biri kabre, «yeşilliğe dönüş,
ona rahmet ol» emrini verir, «Sana gelen en iyi bir kuldur. Çok se­vimli biridir» der. Toprak da «işte şimdi ikrama müstahak oldu» der.
İbn-i Ebi Dünya «Kabirler» kitabında Muhammed bin Subayh'den rivayet edip şöyle demiştir:
Ölü kabre konulup azaba (işkenceye) verilince, ondan daha ön­ce ölen komşuları ona:
«Ey bizden sonra dünyada yaşayan komşu! Bizim ölümümüzden sana ibret olabilecek bir şey olmadı mı? Senden önce ölümümüz sa­na bir fikir vermedi mi? İşimizin sona erdiğini görmedin mi? Tüm bunlara rağmen işini ciddiye almayıp erteliyordun ve yapman gere­kenleri ifâ etmeye özen göstermiyordun» derler.
Kabir dahi, ona şöyle der-.
«Ey üstümde mağrurcasına dolaşan insan! Daha Önce içime dü­şen akrabalarından ibret almadın mı? Onlarında gafil dolaşıp ergeç bana vardıklarını görmedin mi? Ecelleri onları kabre götürürken, dostları onları teşyi* ederken görmedin mi?»
Süfyân es-Sevri demiştir ki
«Kim dünyada, kabirden çok bahsederse, kabir ona Cennet bah­çelerinden bir bahçe olur. Kim kabirden habersiz ve gafil olursa ka­bir ona Cehennem çukurlarından bir çukur olur.»
Hatip el-Bağdad «Tarihi»nde Yezid er-Rekkaş'dan rivayet edip dedi ki:
Ölü kabre konulunca amelleri onu sararlar. Allah onları şöyle konuşturur:
«Ey bu çukurda yalnız kalan! Dostların ve ehlin seni yalnız bı­raktılar; bizden başka bugün herhangi bir dostun yoktur.»
Ravi dedi ki: Yezid bunu derken, ağlamaya başladı. Ve şöyle devam etti:
«Müjdeler olsun o kimseye ki, amelleri salih olup ona eşfBİeder. Meyi olsun o kimseye ki, amelleri kötü olup ona eşlik eder.
Beyhaki «Şuab-ı İman»da Enes bin Mâlik (Radıyallahû) 'dan rijvâyet ettiğine göre şöyle demiştir: .
«Size duymadığınız, bilmediğiniz çok önemli iki gün ve iki ge­ceden haber vereyim mi? Bu iki günden biri, Allah taraf indan elçinin ya beraat veya cezayı getirdiği gündür. İkinci gün ise Allah'ın hu­zurunda kişinin hesaba çekileceği gündür. O gün kitabı ya sağma veya soluna verilir. İki geceden ilki ise, kabre ilk misafirlik gecesidir. ikincisi de Haşır arefesi olan gecedir.» [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
alıntı

Ene Garip 14 Aralık 2012 19:06

kabir azabı
 
Kabir azâbı hakkındaki bu söz, ashâb-ı kirâmı kendilerinden geçirmeye yetti.

Hz. Osman bir kabrin başında durunca, gözyaşları sakalını ıslatacak derecede ağlardı. Biri ona:

- ?Cennetten, cehennemden söz edince ağlamıyorsun da, kabri görünce neden ağlıyorsun?? diye sordu. Peygamber Efendimiz?in cennetle müjdelediği on kişiden biri olan Hz. Osman ona şunları söyledi:

- ?Çünkü Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

?Kabir, âhiret duraklarının ilkidir.

İnsan orada yakasını kurtarırsa, gerisi kolaydır.

Eğer orada yakasını kurtaramazsa, daha sonrası çok daha kötüdür.?

Peygamber aleyhisselâm sözünü şöyle tamamladı:

?Ben hayatımda kabirden daha korkunç bir manzara görmedim? (Tirmizî, Zühd 5; İbni Mâce, Zühd 32; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 63-64).

İşte bizim Efendimiz, insanların bilmediğini bilir, görmediğini görür, duymadığını duyardı. Kâinâtın Rabbi ona böyle bir imtiyaz vermişti. Bu sebeple biz gönlümüzü onun eşiğine bağlamalı, hayatımıza onun buyruklarına göre yön vermeli, onun izinde yürümeye gayret etmeliyiz.



kimileri kuranda kabir azabının olmadığını söylüyorlar,kimileri var diyor

bir çok hadiste kabir azabının olduğundan bahsediliyor

açıkcası bu konuda aydınlanmak istiyorum bilgisi olan hocalarımızın bilgilerini paylaşmasını istiyorum

şimdiden Allah razı olsun.

bilinmez 14 Aralık 2012 20:32

Cevap: kabir azabı
 
".
Kur’an’da 250 den fazla ayette azaptan bahsedilir. Hepsinde de ahiretteki ve dünyadaki azap söz konusudur. Kabir azabı ile ilgili bir tek ayet yoktur.

Hasılı, o küfredenlere dünyada ve ahirette şiddetli bir azap ile azap edeceğim; hem onlara yardımcılardan eser yoktur. ( 3/56 )
Fakat onlar, Allah’a verdikleri sözü ve kendi yeminleri birkaç paraya satanlar, işte onların ahirette hiç nasibi yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacak. Onların hakkı acı bir azaptır. ( 3/77)

Ve şüphesiz, o kıyamet gelecektir. Onda hiç şüphe yoktur. Ve muhakkak, Allah kabirlerdeki kimseleri diriltilecektir. ( 22/7 )

Dinimizde ve Kur’an’da yeri olmayan bazı konular yalnızca Peygamber’imize dayandırılan ve gerçekle ilgisi olmayan sözlerle – ki onlara bilindiği gibi hadis deniyor – dini literatürde yer almış ve ne yazık ki gerçek olup olmadığı araştırılmadan geniş kabul görmüştür.
Bunlardan bazıları;
Kıyamet alametleri
Peygamber’imizin - haşa – miraçta Allah’la görüşüp 5 vakit namaz için pazarlık etmesi
Ve, kabir azabı gibi
Kur’an iyice ve dikkatlice incelendiğinde görülür ki; insan ölür, bedeni ceset olarak toprakta çürür. Cesetten ayrılan ruh ancak kıyamette tekrar bedene döner. Melekler ve ruhlar bizim bilmediğimiz ve erişemeyeceğimiz farklı bir boyutta ve alemdedirler.
Kur’an’da ruhun kabirde bedene döndüğüne ve sonuçta burada bir azap gördüğüne dair hiçbir bilgi ve işaret yoktur.

Peki nasıl oluyor da, Kur’an’da olmayan ve gerçek olmayan ; Kur’an dışında, Kur’an’a aykırı hiçbir söz söylemeyecek ve bilgi veremeyecek sevgili Peygamber’imize dayandırılan bir kabir azabı edebiyatı oluşturulıyor ?
Kur’an hükümlerine devam edelim:

Gözleri düşkün, düşkün kabirlerinden çıkarlar, sanki zıplayan çekirgeler gibi. Çağırana koşarak der ki kafirler, ‘ bu pek zorlu bir gündür ‘ ( 54/7,8 )
Vah bize bu ceza günüdür ! dediler. ( 37/20 )

Şayet kabir azabı olsaydı kıyamet günü hesap için toplanan suçlular ‘’ Vah bize bu ceza günüdür ‘’ demezlerdi. Çünkü şiddetli bir ceza görmüş olanlar, bu cezaya ara verildiğinde sevinerek, ‘’ Nihayet cezamız bitti ‘’ derlerdi.

O günkü saat gelir, kıyamet kopar, suçlular bir saatten fazla ( kabirde ) durmadıklarına yemin ederler. Daha önce de böyle çevriliyorlardı. Kendilerine ilim ve iman verilenler derler ki, Allah’ın kitabınca dirilme gününe kadar durdunuz. İşte bu dirilme günüdür. Ancak siz bilmezler güruhu idiniz ! ( 30/55,56 )

Ayetlerden de anlaşıldığı üzere suçlular, kabirde bir saatten fazla kalmadıklarına yemin etmektedirler. Bu onların kabirde azap görmediklerini göstermektedir. Şayet bunlar kabirde ceza görmüş olsalardı, bunu hem dile getirirlerdi, hem de zamanın bu kadar kısa olduğunu yeminle iddia etmezlerdi. Çünkü sıkıntılı zamanlar insana daha uzun gelir ve sıkıntı bittiğinde insan bunu beyan ederek rahatlar.
Bundan da anlaşılıyor ki kabirde olanlar, kıyamet gününe kadar uyuyorlar ve ancak kıyamet gününde uyandırılıyorlar.
Sura üflendi. İşte onlar kabirlerinden Rabblerine koşuyorlar. Dediler ki ‘ Vah bize , uykuya bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip kaldırdı ? İşte Rahman’ın vadettiği şey budur. Gönderilen peygamberler doğru söylemiş. ( 36/51,52 )

Ayetten de anlaşılacağı üzere sura üflendikten sonra insanlar uyandırılıyor ve bu insanlar karşılaştıkları durumu sorguluyorlar. Bu da gösteriyor ki, o insanlar öldükten sonra ancak kıyamet gününde diriltiliyorlar.

Ve saat mutlaka gelecektir, onda şüphe yoktur. Ve Allah kabirde olanları diriltecektir. ( 22/7 )

Evet, kabirlerde ölü olarak yatan insanların, ta kıyamet gününe kadar hiçbir şeyden haberleri olmayacaktır. Kıyamet gününde ise onlar diriltilerek hesap meydanına çağırılacaktır. Oysa, şayet onlar kabirde hesap görselerdi, diri olmaları gerekirdi. Diri olanların ise dirilmeleri değil, çağrılmaları söz konusu olurdu.

Son bir şeyi daha hatırlayalım. Kıyamet bir yargılanma günüdür. Yargılanma olmadan ceza olmaz. Kabirde de yargılanma söz konusu değildir. Ayrıca bir suçun cezası bir defa verilir. Aynı bir suçtan döne döne cezalandırmak YÜCE ALLAH’IN ŞANINA YAKIŞIR MI ?

NOT.BİZ BU KONUYU SİTEDE DAHA ÖNCE BAYAĞI TARTIŞTIK,SİTEDE OLMASI LAZIM BU KONU HAKKINDA DETAYLI AÇIKLAMALAR..

Yitiksevda 14 Aralık 2012 22:09

Cevap: kabir azabı
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Ene Garip 15 Aralık 2012 00:12

Cevap: kabir azabı
 
sağol bilinmez
bir de ben kabir azabı konusunda şu soruyu sormuşumdur şayet kabir azabı varsa
daha önce ölmüş olanlar ve kıyamete yakın olanların cezası nasıl olacak diye
Şüpesiz rabbim çok adaletlidir

yitiksevda abinin verdiği linke bakıcam birazdan inşallah

Ene Garip 15 Aralık 2012 00:15

Cevap: kabir azabı
 
Kur’an’da 250 den fazla ayette azaptan bahsedilir. Hepsinde de ahiretteki ve dünyadaki azap söz konusudur. Kabir azabı ile ilgili bir tek ayet yoktur.
demişsin ya bilinmez
kişi öldükten sonra ahirete intikal etmiyor mu ki?

Yitiksevda 15 Aralık 2012 00:25

Cevap: kabir azabı
 
Sayın ablam bu tür hususlarda çok fazla yazma ve tartışılması taraftarı değilim. Genel itibari ile Gaybi hususlarda ''Lâ ya'lemu'l-ğaybe illâllah'' Ayeti gereğini yerine getirmeye çalışırım .

Ene Garip 15 Aralık 2012 00:48

Cevap: kabir azabı
 
Kur;an müfessirleri içerisinde en muteberi olarak kabul edilen, Mekke tefsir okulunun kurucusu ve sahabe-i güzinden olan, ayrıca ilim konusunda sevgili peygamberimiz (sav)in övgüsüne mazhar olmuş Hz. İbn-i Abbas;ın tefsirinde , Taha suresinde yer alan 124. ayetteki "danka" kelimesine "kabir azabı" anlamı verildiğini özellikle belirtmemiz gerekir.
alıntı...


bilinmez senin yazdıklarından çıkarsak yola kabirde hesap ta yok
bu hesabı soran münker ve nekir melekleride yok


kuranda münker ve nekir meleğide geçmiyor
kuranda sura üflendiği geçiyor ama bu görevi israfil meleğinin yaptığıda geçmiyor
ama biz bilgileri sadece hadislerden öğrenmiyoruz şuanda aöfnin verdiği ders kitaplarında da geçiyor bunlar islam da olmayan şeyleri neden yazsınlar ki

aöf demi rivayetlere göre biligi veriyor

ben tamamen çorba olmuş durumdayım.

vallahi bilinmez benim kafamı karıştıran sensin :)
bana doğru bilgi vermiyorsan vebalde kalırsın haberin olsun.

Ene Garip 15 Aralık 2012 00:52

Cevap: kabir azabı
 
Alıntı:

Yitiksevda Üyemizden Alıntı (Mesaj 210182)
Sayın ablam bu tür hususlarda çok fazla yazma ve tartışılması taraftarı değilim. Genel itibari ile Gaybi hususlarda ''Lâ ya'lemu'l-ğaybe illâllah'' Ayeti gereğini yerine getirmeye çalışırım .

en doğrusu bu
geçmiş ve gelecek ğaybı Allahtan başka kimse bilemez deyip ölünce görücem diyorum

bilinmez 15 Aralık 2012 08:01

Cevap: kabir azabı
 
Alıntı:

zilzal Üyemizden Alıntı (Mesaj 210180)
Kur’an’da 250 den fazla ayette azaptan bahsedilir. Hepsinde de ahiretteki ve dünyadaki azap söz konusudur. Kabir azabı ile ilgili bir tek ayet yoktur.
demişsin ya bilinmez
kişi öldükten sonra ahirete intikal etmiyor mu ki?


şuan halen dünyaya gelmeyenlerin RUHLARI NERDEYSE ORAYA GİDİYOR,kanaatindeyim..

ve bütün ruhlar aynı anda yaratılmış ve sırası gelen imtihanı için dünya hayatına gelir,ecel vaktine kadar yaşar ve tekrar aynı yere,taki kıyamete kadar bu devam eder...

bilinmez 15 Aralık 2012 08:08

Cevap: kabir azabı
 
Alıntı:

zilzal Üyemizden Alıntı (Mesaj 210183)
Kur;an müfessirleri içerisinde en muteberi olarak kabul edilen, Mekke tefsir okulunun kurucusu ve sahabe-i güzinden olan, ayrıca ilim konusunda sevgili peygamberimiz (sav)in övgüsüne mazhar olmuş Hz. İbn-i Abbas;ın tefsirinde , Taha suresinde yer alan 124. ayetteki "danka" kelimesine "kabir azabı" anlamı verildiğini özellikle belirtmemiz gerekir.
alıntı...


bilinmez senin yazdıklarından çıkarsak yola kabirde hesap ta yok
bu hesabı soran münker ve nekir melekleride yok


kuranda münker ve nekir meleğide geçmiyor
kuranda sura üflendiği geçiyor ama bu görevi israfil meleğinin yaptığıda geçmiyor
ama biz bilgileri sadece hadislerden öğrenmiyoruz şuanda aöfnin verdiği ders kitaplarında da geçiyor bunlar islam da olmayan şeyleri neden yazsınlar ki

aöf demi rivayetlere göre biligi veriyor

ben tamamen çorba olmuş durumdayım.

vallahi bilinmez benim kafamı karıştıran sensin :)
bana doğru bilgi vermiyorsan vebalde kalırsın haberin olsun.

evet yok diye saydıklarınızda yok...ama sura üfleme geçiyor...ayrıca yanılmıyorsam sura üflemeyi yapan israfilde geçiyor kuranda..

muallime 20 Aralık 2012 10:27

Cevap: kabir azabı
 
Kur'an'da şehitlerin kabir hayatıyla ilgili olarak şöyle buyurulur:

"Allah yolunda öldürülenleri, sakın ölüler sanmayın. Bilâkis onlar diridirler. Rableri katından rızıklandırılmaktadırlar" (Âlu İmrân, 3/169),

"Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilâkis onlar dirildirler. Fakat siz farkında değilsiniz." (el-Bakara, 2/154).

Belki dönüp yola gelirler diye onlara büyük azapdan önce mutlaka daha yakın azabı da tattıracağız.
(Secde 21)



Dediler ki: «Rabbimiz, bizi iki kez öldürdün ve iki kez dirilttin. Günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi şu ateşten çıkmak için bize bir yol var mı?»
(Mümin 11)

Onlar sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet çattığı gün: "Firavun'un adamlarını azabın en ağırına sokun!" denir.
(Mümin 46)

Yoksa kötülükleri işleyen kimseler kendilerini inanıp iyi ameller işleyenlerle bir tutacağımızı mı sandılar? Yaşamaları ve ölmeleri bir olacak öyle mi? Ne kötü hüküm veriyorlar.
(Casiye 21)

Korkudan bayılacakları günlerine kavuşuncaya kadar bırak onları. O gün, tuzakları kendilerine hiçbir yarar sağlamaz ve onlara yardım da edilmez. Zulmedenlere, şüphesiz bundan başka da azab vardır; fakat onların çoğu bilmezler.
(Tur 45 -46-47)

Gerek çevrenizdeki bedeviler içinde ve gerekse Medine halkı arasında ikiyüzlülükte uzmanlaşmış, kaşarlanmış münafıklar vardır. Sen onları bilmezsin, ancak biz biliriz. Onları iki kez azaba çarptıracağız, sonra da büyük azaba uğratılacaklardır.
(Tevbe 101)

Belki dönüp yola gelirler diye onlara büyük azapdan önce mutlaka daha yakın azabı da tattıracağız.
(Secde 21)


Her konuda ''Kurandan delili ne'' diyen kişilerin bu delilleri görmezden gelmesi manidardır.

Kabir azabına sünneten deliller;


Hz. Peygamber (asv) bir [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]lerinde şöyle buyururlar:

"Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçedir veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur." (Tirmizî, kıyamet, 26).


Kabir azabını inkâr eden Ehl-i sünnetten çıkar. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kabir azabı haktır.) [Buhari]

Kardeşiniz için istiğfarda bulununuz ve ona tespit için dua edin, zira o, şu anda sorguya çekilmektedir.”( Buhari, Cenaiz, 49, 51, 89; Nesai, Cenaiz, 44)

4) “Cenaze (tabuta) konup da omuzlara alındığı vakit, salih birisi ise der ki: ‘Çabuk çabuk, acele acele beni yerime götürünüz.’ Eğer Salih birisi değilse der ki: ‘Vah zavallı onu nereye götürüyorsunuz.’ Onun sesini insan hariç bütün mahlukat işitir. Şayet insan onun bu haykırışını duyacak olsa helak olur, ölür giderdi.’’(Buhari, Cenaiz, 49, 51, 89; Nesai, Cenaiz, 44)


İmam-ı a’zam hazretleri buyurdu ki: Kur'an-ı kerimde (Onlar, sabah akşam ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı günde, "Firavun hanedanını azabın en çetinine sokun!" denilecek) buyuruldu. (Mümin 46) [Sabah akşam görecekleri azap, Kıyametten öncedir. Âyetin devamında onların şiddetli azaba sokulacağı bildiriliyor. Birincisi kabir azabı, ikincisi ise cehennem azabıdır. (El-Kavl-ül fasl)]

İmam-ı Gazali hazretleri de, (Bu âyet kabir azabını gösteriyor) buyurdu. (İhya)

İmam-ı Süyuti hazretleri, kabir azabı ile ilgili Şerhussudur isminde müstakil bir eser yazmıştır. Buhari ve Müslim ve diğer hadis kitaplarındaki kabir azabıyla ilgili hadis-i şerifleri nakletmiştir. Her hadis kitabında kabir azabı bildirilmektedir. Kabir azabını inkâr eden, bütün hadis kitaplarını inkâr etmiş olur. Ehl-i sünnetin dışında kalır.

Altınoluk dergisindeki bir yazı;

Resûl-i Ekrem’in vahiy kâtiplerinden Zeyd İbni Sâbit radıyallahu anh anlatıyor:

Bir gün Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Neccaroğullarına ait bir bahçedeydi; O sırada biz de yanındaydık. Bindiği katır birden yönünü değiştiriverdi; hayvan az kalsın Hz. Peygamber’i yere düşürüyordu.

Orada altı veya daha az kabir bulunduğunu farkettik. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem:

- “Bu kabirlerin kime ait olduğunu bilen var mı?” diye sordu. Oradakilerden biri:

- “Ben biliyorum” dedi. Hz. Peygamber:

- “Bu kimseler ne zaman öldü?” diye sordu. Adam da:

- “İslâmiyet’ten önceki şirk döneminde öldüler” dedi.

O zaman Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:

- “Bu kabirlerde bulunan kimseler imtihan oluyorlar.

Eğer olup biteni duyduktan sonra birbirinizi defnetmeyi bırakmayacağınızdan emin olsaydım, benim şu anda işitmekte olduğum kabir azâbını size de duyurması için mutlaka Allah’a dua ederdim.”

Bu sözlerden sonra Resûl-i Ekrem yüzünü bize döndü ve:

- “Cehennem azâbından Allah’a sığınınız” buyurdu. Sahâbîler:

- “Cehennem azâbından Allah’a sığınırız” dediler.

- “Kabir azâbından Allah’a sığınınız” buyurdu.

- “Kabir azâbından Allah’a sığınırız” dediler.

- “Ortaya çıkan ve çıkmayan bütün fitnelerden Allah’a sığınınız” buyurdu.

- “Ortaya çıkan ve çıkmayan bütün fitnelerden Allah’a sığınırız” dediler.

- “Deccâl fitnesinden Allah’a sığınınız” buyurdu.

- “Deccâl fitnesinden Allah’a sığınırız” dediler (Müslim, Cennet 67; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 190).

Bu hadîs-i şerif sevgili Peygamberimiz’in bizim görmediğimizi gördüğünü, duymadığımızı duyduğunu açıkça göstermektedir. Çünkü onun sırdaşı Cebrâil aleyhisselâm’dı. Onunla her zaman görüşür, konuşur, ama bunu kimseler görmez, duymazdı.

Bir gün Resûl-i Ekrem Efendimiz:

- “Âişe! Bak, Cebrâil sana selâm söylüyor” buyurdu.

Efendimiz’in sevgili eşi, buna çok sevindi ve:

- “Allah’ın selâmı, rahmeti, bereketi onun üzerine de olsun, Yâ Resûlellah! Sen bizim görmediklerimizi de görüyorsun” dedi (Buhârî, Bed'ü'l-halk 6, Edeb 111, İsti’zân 16, 19).

Annemizin ifade ettiği gibi, görmediklerimizi gören Peygamberler Sultanı bize bilmediğimiz âlemlerden taze nefesler sunduğunda, onu tâ ciğerimizin içine çekmeliyiz. Yeni bir şeyi daha öğrendik diye düğün bayram etmeliyiz. Hadîs-i şeriflerin, Kur'ân-ı Kerîm’den sonra bizim en büyük servetimiz olduğunu iyi bilmeliyiz.

Peygamber Efendimiz yukarıdaki hadîs-i şerifte insanı bekleyen dört tehlikeye işaret etmekte, bunların cehennem azâbı, kabir azâbı, ortaya çıkan ve çıkmayan fitneler ve deccâl fitnesi olduğunu söylemekte ve bunlardan Allah’a sığınmamızı emretmektedir. Kendisi de pek çok duasında bu tehlikelerden Cenâb-ı Hakk’a sığınmıştır. Onun bir duası şöyledir:

“Allahım!

Cehennem azâbından,

kabir azâbından,

hayat ve ölüm fitnesinden,

kör deccâlin fitnesinin şerrinden sana sığınırım” (Müslim, Mesâcid 128, 130-134; Ebû Dâvûd, Salât 149, 179; Nesâî, Sehv 64).

Resûlullah Efendimiz’in sevdiği ve iyi bir âlim olması için dua ettiği Abdullah İbni Abbas’ın söylediğine göre, Allah’ın elçisinin bu duayı ashâb-ı kirâma, tıpkı Kur’an’dan bir sûre öğretir gibi öğretmesi (Müslim, Mesâcid 134; Nesâî, Cenâiz 115) ne kadar düşündürücüdür.

İşte bu meseleler bu kadar önemlidir.

Korkunç Manzara

Sonsuz âhiret hayatının ilk istasyonu olan kabir bizi düşündürmelidir. Özene bezene güzelleştirmeye çalıştığımız şu iğreti evlerimizden, orada daha uzun süre kalacağımız iyi bilinmelidir. Asıl orayı güzelleştirip sevgili Peygamberimiz’in deyişiyle, “cennet bahçelerinden bir bahçe” haline getirmemiz gerektiği unutulmamalıdır.

Ne yazık ki kabirlerden, kabristanlardan ders almıyoruz; gördüklerimiz üzerinde yeterince düşünmüyoruz. Çok duyarlı biri olduğumuzu söylesek bile, yeterince duyarlı davranmıyoruz.

Peygamberimiz’in dikkatli öğrencileri olan ashâb-ı kirâm efendilerimiz bizim gibi değildi:

Hz. Ebû Bekir’in kızı ve Efendimiz’in baldızı olan Esmâ anlatıyor:

Bir gün Allah’ın Resûlü kabirde insanın başına gelecek hallerden söz ediyordu. Onun anlattıklarını duyan Müslümanlar öyle bir çığlık kopardılar ki, Allah’ın elçisinin ne buyurduğunu anlayamadım. Herkes susunca, bana en yakın olan adama Hz. Peygamber’in sözünü nasıl tamamladığını sordum. O da Resûl-i Ekrem’in:

- “Allah bana şunu vahyetti: Siz kabirlerinizde Deccâl fitnesine yakın bir imtihandan geçeceksiniz” buyurduğunu söyledi (Buhârî, Cenâiz 86; Nesâî Cenâiz 115).

Kabir azâbı hakkındaki bu söz, ashâb-ı kirâmı kendilerinden geçirmeye yetti.

Hz. Osman bir kabrin başında durunca, gözyaşları sakalını ıslatacak derecede ağlardı. Biri ona:

- “Cennetten, cehennemden söz edince ağlamıyorsun da, kabri görünce neden ağlıyorsun?” diye sordu. Peygamber Efendimiz’in cennetle müjdelediği on kişiden biri olan Hz. Osman ona şunları söyledi:

- “Çünkü Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

‘Kabir, âhiret duraklarının ilkidir.

İnsan orada yakasını kurtarırsa, gerisi kolaydır.

Eğer orada yakasını kurtaramazsa, daha sonrası çok daha kötüdür.’

Peygamber aleyhisselâm sözünü şöyle tamamladı:

“Ben hayatımda kabirden daha korkunç bir manzara görmedim” (Tirmizî, Zühd 5; İbni Mâce, Zühd 32; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 63-64).

İşte bizim Efendimiz, insanların bilmediğini bilir, görmediğini görür, duymadığını duyardı. Kâinâtın Rabbi ona böyle bir imtiyaz vermişti. Bu sebeple biz gönlümüzü onun eşiğine bağlamalı, hayatımıza onun buyruklarına göre yön vermeli, onun izinde yürümeye gayret etmeliyiz.

Yüce Rabbim bizi onun yolundan ayırmasın (Âmîn, yâ Rabbe’l-âlemîn).
Kaynak:ALTINOLUK DERGİSİ

başka ;

İmam Ebû Hanîfe şöyle der: "Kabir azabını bilmem" diyen kimse helaka uğrayan Cehmiyye'dendir. Çünkü o kimse, kabir azabının ifade edildiği "Biz onları iki defa azaplandıracağız" (9/et-Tevbe, 101) ayetini ve kabirdeki azabı anlatan "Şüphesiz zulmedenlere bundan başka da bir azap var" (52/et-Tûr, 47) ayetini inkâr etmiştir.

Eğer bu kimse, "Ben ayete inanıyorum; ancak tefsir ve teviline inanmıyorum" derse kâfir olur. Çünkü Kur'an'da, tevili tenzilinin aynı olan (ne ifade ettiği konusunda ayrıca yoruma gerek bırakmayacak ölçüde açık olan) ayetler vardır. Eğer bunu inkâr ederse kâfir olur."[1]

muuskem 20 Aralık 2012 10:33

Cevap: kabir azabı
 
ArO*

“ Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

‘Kabir, âhiret duraklarının ilkidir.


İnsan orada yakasını kurtarırsa, gerisi kolaydır.

Eğer orada yakasını kurtaramazsa, daha sonrası çok daha kötüdür.’

Ya rab yakamızı kurtarmayı nasip eyle...

muallime 20 Aralık 2012 10:40

Cevap: kabir azabı
 
Zilzal kardeşim İlahiyat ikinci sınıfın Günümüz fıkıh problemleri kitabında 18ve 19.sayfalarda şu notlar var.
1-Modernist tarihselci yaklaşımlar,
2-Yeni selefici yaklaşımlar
3-gelenekselci yaklaşımlar (mezheplere uyanlar)
4-akademik yaklaşımlar
Önemli olan sizin kendinizi nasıl tanımladığınız, Mesela Ben ehli sünnet ve Hanefi mezhebindenim diyen bir kişi kendi mezhep inancına uymakla mükelleftir.

Yine Islam mezhepleri tarihi dersinde de Ehli sünnet vel cemaat,(çoğunluk),mutezile, şii,selefiyye alimlerinin görüşleri,bu fikirlerin doğuşu ve gelişimi hakkında oldukça Ufuk açıcı bilgiler var.



muallime 20 Aralık 2012 10:43

Cevap: kabir azabı
 
Daha detaylı Bilgi edinmek isteyenler bu sitedeki tartışmalları okuyabilirler.(Ben hepsini okuyamadım ama)

bilinmez 20 Aralık 2012 11:14

Cevap: kabir azabı
 
ilk başta KABİR HAYATI nediri anlayalım,bakalım asıl sıkıntı burdan başalıyor zaten,geleneksel olararak atalarının yanlışlarını günümüze taşıyanların şablonik olarak geçmişteki yanlışları taşımasıylaöyle kolay anlaşılmadığı gibi kuranın ayetlerinide hep tevil eder bu anlayış üzerinde olanlar..

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

muallime 20 Aralık 2012 11:25

Cevap: kabir azabı
 
Sayın bilinmez kendinizi boşuna yormayın,Ben hanefi mezhebindenim ,konu açıklığa kavuşalı asırlar olmuştur.

Sayın prof.da bence diye söze başladı zaten.Sitede konu iyice tarışılmış maksadım tekrarlamak değildi,bana sorulan bir soruya cevap niteliğinde idi.Zaten bazıları da ordan alıntıdır.

Allahu teala razı olacağı şekilde islamı anlayıp yaşamayı nasip etsin hepimize;Çıkmadık Candan ümit kesilmez.:)

bilinmez 20 Aralık 2012 11:40

Cevap: kabir azabı
 
konu 14 aralıkta açılmış,o kadarda asırlık olmamış ve konuya daha öncede katılım yapmışım.

yorulmaya gelince islam dininin vahiy merkezli anlaşılması için olacak yorulmada baş göz üstüne dir benim yanımda..

Ha bu arada meshebinizi mi soran oldu,relaks...sorgu sual malikiyevmiddin[din gününün sahibi Allahtır ve ahirettede ,böyle giderseniz hani çıkmadık can demişsinizya ondan diyorum,BEN HANEFİ MESHEBİNDENİM DERSİNİZ,imam ebu hanifenin Allahın hükmüyle hükmetmeyenlere karşı olan tavrını sizdende bekleriz inşaallah..

muallime 20 Aralık 2012 12:03

Cevap: kabir azabı
 
Alıntı:

bilinmez Üyemizden Alıntı (Mesaj 211749)
konu 14 aralıkta açılmış,o kadarda asırlık olmamış ve konuya daha öncede katılım yapmışım.

yorulmaya gelince islam dininin vahiy merkezli anlaşılması için olacak yorulmada baş göz üstüne dir benim yanımda..

Ha bu arada meshebinizi mi soran oldu,relaks...sorgu sual malikiyevmiddin[din gününün sahibi Allahtır ve ahirettede ,böyle giderseniz hani çıkmadık can demişsinizya ondan diyorum,BEN HANEFİ MESHEBİNDENİM DERSİNİZ,imam ebu hanifenin Allahın hükmüyle hükmetmeyenlere karşı olan tavrını sizdende bekleriz inşaallah..


Alemsiniz vesselam;Demek istediğim şu Kabir azbı meselesi 14 asır önce mezhep alimleri tarafından kuran ve sünnet ışığında karar bağlanmıştır ki ''Kabir azabı vardır.''



Bakın İmamı azamın tavrını yüceltiyorsanız (ki öyle )neden fıkhi fikirlerini Kabul etmiyorsunuz anlamış değilim..

Medine-web 20 Aralık 2012 12:48

Cevap: Kabir azabı...
 
Sitede daha önce kabir azabı ile ilgili muzakereler hepsi bu başlık altında birleştirilmiştir.

bilinmez 20 Aralık 2012 12:57

Cevap: kabir azabı
 
Alıntı:

muallime Üyemizden Alıntı (Mesaj 211759)
Alemsiniz vesselam;Demek istediğim şu Kabir azbı meselesi 14 asır önce mezhep alimleri tarafından kuran ve sünnet ışığında karar bağlanmıştır ki ''Kabir azabı vardır.''


imam ebu hanifenin Allahın hükmüyle hükmetmeyenlere karşı olan tavrını sizdende bekleriz inşaallah..[/QUOTE

Bakın İmamı azamın tavrını yüceltiyorsanız (ki öyle )neden fıkhi fikirlerini Kabul etmiyorsunuz anlamış değilim..

imam ebu hanife[Allah ondan razı olsun],nin fıkhi meselerinin tamamına diğer imamlarda katılmamış maalesef ,katılmış olsalardı diğer mezhepler çıkmazdı değilmi,,

yani şuan burda sizin yaptığınız hanefilik değil,ehli havalelik meshebidir.siz inancınızı başkasına havale etmişsiniz,onlar 14 asır önce nasıl olsa BENİM YERİME DÜŞÜNMÜŞLER,ve en doğrusunada karar vermişler diyorsunuz..

Bende tamda buna karşı çıkıyorum,yani imamların karşı çıktığı gibi,DİNİMİ GEÇMİŞTEKİ SEVDİĞİM VE SAYDIĞIMDA OLSA HİÇ BİR İMAMA HAVALE ETMEYİP,ALLAHIN BANA NİMET OLARAK VERDİĞİ AKLIMLA VAHİYİ KAVRIYOR VE ALLAHIN BANA VERDİĞİ AKILDAN DOLAYI ŞÜKREDİYORUM RABBİME..Bu alimlerede teşekkür ediyorum, ki hiç biri diğerine DİNİNİ HAVALE ETMEMİŞ,SİZİN VE SİZİN GİBİ OLANLAR GİBİ OLMAMIŞLAR,YANİ BEN O TAKDİRE ŞAYAN İMAMLARI ÖRNEK ALMIŞIM KENDİME SİZ İSE SADECE İDDADA KALMIŞSINIZ...

NOT.Yaptığım eleştiri şahsi anlamda anlamayın,genelde halkın meshebi anlayışı sizin gibidir..ve hanefi meshebinin bu günki versiyonu aslında,İMAM EBU HANİFENİN İÇTİHADLERİ DEĞİLDE,ONA İHANET EDEN TALEBELERİ EBU YUSUF VE MUHAMMED adındaki öğrencilerinin İÇTİHADLERİDİR...Yani hanefi meshebinin içtihadlerinin üçte ikisi EBU HANİFEYE AİT GÖRÜŞLER DEĞİL BU İKİ,SULTANLARIN KADILARI OLAN TALEBELERİNİNDİR..Bunuda not düşmek istedim....

bilinmez 20 Aralık 2012 13:01

Cevap: Kabir azabı...
 
Alıntı:

Abdulmelik Üyemizden Alıntı (Mesaj 211765)
Sitede daha önce kabir azabı ile ilgili muzakereler hepsi bu başlık altında birleştirilmiştir.

abi kaarrınıza saygı duyuyorum,lakin çorbaya dönüyor bu şekilde,bu konu aslında MÜZAKERE iken,ne olduğu anlaşılmayan bi hale dönüyor böyle,yanılıyorsam aydınlatın lütfen...:)

Ene Garip 21 Aralık 2012 10:32

Cevap: kabir azabı
 
Alıntı:

muallime Üyemizden Alıntı (Mesaj 211704)
Zilzal kardeşim İlahiyat ikinci sınıfın Günümüz fıkıh problemleri kitabında 18ve 19.sayfalarda şu notlar var.
1-Modernist tarihselci yaklaşımlar,
2-Yeni selefici yaklaşımlar
3-gelenekselci yaklaşımlar (mezheplere uyanlar)
4-akademik yaklaşımlar
Önemli olan sizin kendinizi nasıl tanımladığınız, Mesela Ben ehli sünnet ve Hanefi mezhebindenim diyen bir kişi kendi mezhep inancına uymakla mükelleftir.

Yine Islam mezhepleri tarihi dersinde de Ehli sünnet vel cemaat,(çoğunluk),mutezile, şii,selefiyye alimlerinin görüşleri,bu fikirlerin doğuşu ve gelişimi hakkında oldukça Ufuk açıcı bilgiler var.



abla ArO*


SAAT: 18:08

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320