Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Hafta'nın Konusu (https://www.forum.medineweb.net/113-haftanin-konusu)
-   -   Haftanın Konusu LA SÜNNİYE, LA ŞİİYE VAHDE VAHDE İSLAMİYE (https://www.forum.medineweb.net/haftanin-konusu/10923-haftanin-konusu-la-sunniye-la-siiye-vahde-vahde-islamiye.html)

MERVE DEMİR 22 Mart 2009 22:47

Haftanın Konusu LA SÜNNİYE, LA ŞİİYE VAHDE VAHDE İSLAMİYE
 
Birinci hafta riya konusunu işlemiştik katılım fena değildi.

Bu haftaki konumuz mehzep farklılığındaki pürüzler ve İslama yansıyan olumsuzluklar bunları tespit edelim görüş belirtelim...

Bir soru ile başlıyayım ilk cevabı bakiden bekliyorum:))

LA SÜNNİYE, LA ŞİİYE VAHDE VAHDE İSLAMİYE bu slogan sizler için ne ifade ediyor?

İmamHüseyin 23 Mart 2009 11:45

re: Haftanın Konusu LA SÜNNİYE, LA ŞİİYE VAHDE VAHDE İSLAMİYE
 
İmam Malik, Ebu Hanife, Şafii, Ahmed ibni Hanbel ve daha bir çoklarının ayrı ayrı mezhepleri var idi. Elbette siyasi etkenlerin zoruyla Ehli sünnet nezdinde yalnız dört mezhep resmileşmiş; bu yüzden Ehl-i sünnet fikrinden doğma bu dört mezhep haricindeki bir çok Ehli sünnet mezhebi yok olup gitmiştir.

Ama yine de geriye kalan bu dört mezhep de fıkhi meselelerin çoğunda birbirileriyle ihtilaf etmektedirler. Bütün bunların sebebi ise onların sünneti Nebevi'deki ihtilaflarıdır.

Birisi kendi nezdinde sahih olan bir sünnete dayanarak bir konuda bir fetva verirken diğeri ya kendi re'yine göre içtihad edip hükmediyor veya nass olmadığını iddia ederek onu diğer bir meseleyle kıyas ediyor ve hüküm vermeye çalışıyor.
soru cevaplara göre mezhepler hakkında görüşlerimizi belirtelim.ama diğer konular gbi bi zahmet kırıcı olamyalım.

Emekdar Üye 23 Mart 2009 12:12

re: Haftanın Konusu LA SÜNNİYE, LA ŞİİYE VAHDE VAHDE İSLAMİYE
 
İmam hüseyin sanırım şiisiniz..
ŞIKŞIKIYE HUTBESİNİ paylaşayım Hz.Ali kendinden önceki 3 halifeye bu sözleri söylemiş olabilirmi?Sahihliğini bize açıklayabilirmisniz
-----------



ŞIKŞIKIYYE HUTBESİ

Andolsun Allah'a ki filân, onu bir gömlek gibi

giyindi; oysa daha iyi bilirdi o, ben hilâfete nispetle

değirmen taşının mili gibiydim; hilâfet benim

çevremde dönerdi; sel benden akardı; hiçbir kuş,

uçtuğum yere uçamazdı. Hilâfetle arama bir perde

çektim; onu koltuğumdan silkip attım. Düşündüm;

kesilmiş elimle hamle mi edeyim; yoksa bu

kapkaranlık körlüğe sabır mı edeyim? Hem de öylesine

bir körlük ki ihtiyarları tamamıyla yıpratır; çocuğu

kocaltır; inanan da Rabbine ulaşıncaya dek bu

zulmette zahmet çeker.111

Gördüm ki sabretmek daha doğru; sabrettim; ettim

ama gözümde diken vardı, boğazımda kemik vardı;

mirâsımın yağmalandığını görüyordum. Birincisi, ona

falâna verip gitti112 (sonra A'şâ'nın şu beytini okudular:)Bugün deveye binmişim; yolculuk zahmetine

düşmüşüm;

Câbir'in kardeşi Hayyanla bulunduğum günle bu

günüm kıyaslanır mı hiç?113

Ne de şaşılacak şey ki yaşarken halkın kendisini

bırakmasını teklif ederdi; ölümünden sonra yerine

öbürünün geçmesini sağladı.114 Bu iki kişi hilâfeti,

devenin iki memesi gibi aralarında paylaştılar. O,

hilâfeti, düz ve düzgün olmayan çorak bir yere attı;

sözü sertti, insanı yaralardı; onunla buluşup görüşeniincitirdi. Meselelerde şüphesi çoktu; özür getirmesinin

sayısı yoktu. Onunla konuşan, arkadaşlık eden, serkeş

bir deveye binmişe benzerdi; burnuna geçen yularını

çekse burnu yırtılır, yaralanırdı; bıraksa üstündekini

helâk olma çukuruna götürür, atardı. Allah'ın bekasına

andolsun, halk, onun zamanında ne edeceğini şaşırdı;

yoldan çıktı; renkten renge boyandı; oradan oraya

yeldi-durdu.115 Uzun bir zaman, çetin mihnetleredüştüm; sabrettim; derken o da yoluna düzüldü;

halîfeliği bir topluluğa bıraktı ki ben de bunların biriyim

sanıldı.

Allah'ım, sana sığınırım; ne de danışma

topluluğuydu bu. Onlardan benim hakkımda,

birincisiyle ne vakit bir şüpheye düşen oldu ki bu çeşit

kişilere katıldım ben? Fakat inerlerken onlarla indim;

uçarlarken onlarla uçtum; inişte, yokuşta onlarla

beraber oldum. İçlerinden biri, hasedinden gerçekten

saptı; öbürü, damadı olduğundan ona uydu, benden

yüz çevirdi; öbürleri de öyle işler ettiler ki anmak bile

çirkin.116Derken kavmin üçüncüsü kalktı; hem de bir halde

ki iki yanı da yelle dolmuştu; işi gücü, yediğini

çıkaracak yerle yiyeceği yer arasında gidip gelmekti.

Onunla beraber babasının oğulları da işe giriştiler;

Allah malını ilk baharda devenin otları, çayırı-çimeni

yiyip sömürmesi gibi yediler, sömürdüler. Sonunda

onun da ipi çözüldü; hareketi tezce yaralanıp

öldürülmesine sebep oldu, karnının dolgunluğu onu bu

hale getirdi; işini tamamladı gitti.117Derken, halkın benim etrâfıma, sırtlanın

boynundaki kıllar gibi üşüşmesi kadar beni üzen bir

şey olmadı; her yıldan, birbiri ardınca çevreme

üşüştüler; bir derecede ki kalabalıktan Hasan'la

Hüseyn, ayaklar altında kalacaktı neredeyse.

Koyunların ağıla üşüşmesi gibi çevreme toplandı-lar;

bu hengamede elbisem bile yırtılmıştı.118....
111 - Hutbenin baş tarafında geçen "filân"dan maksat

birinci halife Ebubekir'dir.

112 - Buradaki falan"da ikinci halife Ömer'dir.

113 - A'şâ, Ebu-Basir Meymûn b. Kays'tır. Cahiliyye şâirlerinden

olan, sesi de gayet güzel bulunan bu zat, İmri'ül-Kays

ve Nâbıga gibi ünlü şâirlerden sayılmıştır. Vakt-i Saâdete

erişmiş, Hz. Rasûl-i Ekrem'e (s.a.a) methiyeler yazmış; onları,

huzurunda okumaya giderken Ebu-Süyfan mâni' olmuş,

avdetinde, Menfuha denen yerde deveden düşüp ölmüştür.

Heyyan, boyunun ulusu olan bir zattı; İran şâhıyla dostluğu

vardı, A'şâ ile de dosttu; sohbet arkadaşıydı. Bâzı sebeplerle

ondan uzaklaşmıştı; o münasebetle söylediği kasîdede bu

beyit geçer.

Emir'ül-Mümi'nin (a.s), bu beyti inşad ederek Hazreti Rasûl-i

Ekrem (s.a.a) zamanındaki haliyle ondan sonraki haline işaret

buyurmaktadır.

114 - Ebubekir'in biatten sonra "Bırakın beni, ben sizin en

hayırlınız değilim" dediği rivayet edilmiştir. Bu sözü, "Sizin en

hayırlınız olmadığım halde beni, başınıza getirdiniz; siz beni

veliyy-i emr ettiniz" tarzında söylediği de rivayetler arasında-dır

(Muhammed Abduh Şerhi, s.32, 3. not). Hz. Emir'i, Ebubekir'e

götürdükleri zaman, Ömer, biat etmedikçe senden el çekmeyiz

deyince Ömer'e, "İyi sağ bu sütü, yarısı senin olacak; bugün

onun faydası için düzüp koştuğun bir iş yarın sana dönecek"

dediği rivayet edilmiştir.

115 - Ömer'in, zâtı içtihatlarına işarettir. Meselâ, 9. sûrenin

(Tevbe) 60. âyet-i kerîmesinde zekâtın, yoksullara, hiçbir varlığı

olmayanlara, zekât toplayan memurlara, müellefet'ül-kulûb'a

(gönülleri Müslümanlığa malla, servetle ısındırılmak

istenenlere), kölelere, tutsaklara, borçlulara, yolda kalmışlara,

Allah yolunda savaşanlara verilmesi buyrulmuşken, Ebubekir'in

zamanında Ömer, artık müellefet'ül-kulûba vermeye lüzum

kalmadı demiş, onlara zekât verdirmemişti. 8. sûrenin (Enfâl)

41. âyet-i kerimesinde ganimetin beşte biri Allah yolunda

sarfedilecek, Peygamber'e ve yakınlarına, yetimlerine, hiçbir

şeyi olmayanlarına ve bu yolda savaşanlarına verilecekken bu

payı kaldırmış, Mâlik b. Nüveyre'yi, Müslüman olduğu halde

öldürten ve şer'i süresini beklemeden zevcesini alan Halid b.

Velid'i, evvelce onun şiddetle aleyhinde bulunduğu halde, kendi

zamanında bağışlamış, hac töreninden umreyi, törenden nisâ

tavafını kaldırmış, Müslim'in rivâyetine göre kendi zamanında

bile yapıla gelen muvakkat nikâhı yasak etmişti. Ezandan,

"Hayye alâ hayr'il-amel-haydin en hayırlı işe" sözünü, halk

ibâdete koyulur da savaşı boşlar diye okutmamış, bir kerede

üç talak vermeyi, kadın boşamaktan halkı çekindirmek için

câiz görmüş, sünnet ve nâfile namazlarda cemâat olmadığı

halde terâvih namazını cemaatla kıldırmış, su bulunmadığı

vakit teyemmümle namaz kılınmamasını emretmiş, miras ve

iddet meselelerinde içtihatlarda bulunmuştu. Daha bu çeşit

birçok içtihatları olmuş, sabah ezanına "namaz uykudan

hayırlıdır" sözünü katmıştı (Ali kuşçı'nın "Şerh-u Tecrid"inde,

"imâmet" bahsinîn sonlarında; "En-Nass-u ve'l-İçtihâd"a da

bakınız, 1383-1943, s. 199-220). Mâlik'in "El-Muvatta"ı ve

Zerkaanî'nin Şerhi, cüz' 1, s.25.Abdül-Huseyn Ahmed'il-

Emini'nin "El-Gadir-u fi'l-Kitâbı ve's-Sünneti ve'l-Edeb"inin 7.

cüz'üne de bakınız; 2. basım, Tehran-1372, s.63-64).

116 - Ömer yaralanınca vefat edeceğini anlayıp yanındakilere

Ebu-Ubeyde sağ olsaydı onu halife yapardım; Huzeyfe'nin

kölesi Sâlim sağ olsaydı bu işi ona verirdim demiş, sonra yedi

kişinin adını söylemiş, bunlardan Sâid b. Zeyd'i kendi soyundan

olması dolayısıyla öbürlerine katmamış, Sa'd b. Ebi-Vakkas,

Abdurrahman b. Avf, Talha, Zübeyr, Osman ve Ali'den meydana

gelen bir şûrâ kurulma-sını, şûrâya Abdurrahman'ın riyâset

etmesini söylemişti. Ancak bunlardan Sa'd'i serttir,

Abdurrahman b. Avf'ı, bu ümmetin Karûn'udur diye yerdi.

Talha'nın kibirli, Zübeyr'in nekes olduğunu, Osman'ın boyunu

sevdiğini, Ali'nin de halifeliğe haris bulunduğunu söyledi. Sonra

Suheyb'e, üç gün halka namaz kıldırmasını emretti. Ebu-

Talha'yı, elli kişiyle, şûrâ erkânının topladığı evi kuşatmaya

memur edip bunların beşi birleşir, birisi ayrılırsa onun

öldürülmesini, üçü birini üçü de başka birini tutarsa

Abdurrahman'ın bulunduğu tarafın kabûl edilmesini söyledi.

Abdurrahman kendisini ve Sa'd'i bu işten ayırdı. Sa'd ise ona;

Osman sana biat ederse üçüncü biat eden ben olurum; fakat

Osman'ı tayin edersen Ali tarafını tutarım dedi. Nihayet

Abdurrahman, Ali'ye, Ebubekir ve Ömer'in yolunu tutup

tutmayacağını sordu. Ali, ben Allah'ın kitabı, Peygamber'in

sünneti üzere ve kendi içtihadımla hareket ederim cevabını

verdi. Aynı suali üç kere Osman'a sordu; Osman her üçüne de

müspet cevap verince ona biat etti. Bir de şu var:

Şûrâda riyaset eden Abdurrahman'ın zevcesi ana tarafından

Osman'ın kız kardeşiydi. Sa'd b. Ebi-Vakkas, Abdurrahman'ın

amca oğullarındandı, ikisi de Zühre oğulları boyundandı; ayrıca

Hazreti Emir'le de arası açıktı. Sa'd'in anası, Süfyan b. Ümeyye

b. Abdüşşem'in kızıydı; Ali, bu boydan bir çoğunu savaşlarda

öldürmüştü. Talha Teyim boyundandı; bu boyun Hâşim

oğullarıyla arası açıktı. Nitekim sonradan, Osman'ın kanını

almak bahanesiyle isyanı da, gizlediği fikri açığa vurdu. Zübeyr,

Ebubekir'in hilâfetinden beri Ali'ye taraftar görünmekteydi,

fakat halifeliğe özendiği sonraki isyanıyla meydana çıktı.

Şûrâdan sonra Mikdâd b. Esved'in, Abdurrahman'a,

"andolsun Allah'a ki Ali'yi terk ettin ama o, hak üzere hüküm

veren ve gerçek olarak adalete riayet edenlerdendi" demiş,

"Kureyş'e bakıyorum, en doğru söyleyen, en gerçek olarak

hükmeden kişiyi bırakıyor" sözlerini de sözüne eklemişti.

Abdurrahman, korkuyorum fitneye kapılmandan, Allah'tan

çekin sözüyle Mikdâd'a cevap vermişti. Sonra Osman'ın

zamanındaki ayaklanma sırasında Abdurrahman'a, bu,

ellerinle hazırladığın şey demiş, o da, ben böyle sanmıyordum,

fakat Allah'a and olsun, onunla konuşmayacağım artık demiş,

sözünü de tutmuş, ölüm hastalığında kendisini dolaşmaya

gelen Osman'dan yüzünü duvara çevirmiş, ona bir söz bile

söylememişti (Muhammed Abduh Şerhi, s.34-35, 1. not).117 - Osman, Abdüşşems oğlu Ümeyye oğlu Ebi'l-Âs'ın oğlu

Affan'ın oğludur. Yetmiş beş, yetmiş altı, diğer rivayette

seksen, yahut seksen sekiz yıl yaşamış, hicretin yirmi dördüncü

yılında halifelik makamına gelmiş, on iki yıldan on iki, yahut

sekiz gün eksik bir müddet hilafet makamında kalmış, hicretin

otuz beşinci yılı zilhiccesinin on sekizinci günü öldürülmüştü.

Hazreti Rasûl'ün (s.a.a), Rukayye, sonra da Ümmü Külsûm adlı

iki kızını aldığından Zü'n-Nûreyn, yâni iki nur sâhibi diye

anılmıştır. Kavmin üçüncüsünden maksatları Osman'dır.

Osman, ana tarafından kardeşi Velîd b. Ukbe'yi Kûfe'ye

tayin etmiş, beytülmâli, sıla-i rahimde bulunuyorum diye

Ümeyye oğullarına pay etmiş, Hazreti Rasûl'ün (s.a.a)

Medîne'den sürdüğü Hakem'i ve oğlu Mervan'ı Medine'ye

getirtmiş, kızını Mervan'a vermiş beytülmâlden ona yüz bin

dirhem verdiğinden başka Fedek'i de demlik etmiş, Hakem'e

yüz bin, Abdullah b. Hâlid b. Üseyyid'e dört yüz bin dirhem

ihsanda bulunmuş, diğer kızını Hâris b. Hakem'e verip ona da

beytülmâlden yüz bin dirhem bağışlamıştır. Ebu-Süfyân'a iki

yüz bin dirhem vermiş, Medine yaylaklarını Ümeyye oğullarının

hayvanlarına tahsîs edip Trablus'tan Tanca'ya dek bütün Afrika

gelirini Abdullah b. Sa'd b. Ebi-Serh'a bağışla-mıştır. Bütün

bunlar, Velid b. Ukbe'nin, Kûfe'de beytülmâli istediği gibi

harcaması, şarap içtiği sabit olduğu halde kendisine had

vurulmaması, Abdullah b. Mes'ud'un, Ammâr'ın dövülmesi,

bunlarla beraber Ebû-Zer'in ve diğer birçok sahâbinin

sürülmesi, ehliyle buluşana, kendisinden inzâl olmadıkça gusûl

icâb etmediği hakkındaki fetvâsı, 46. sûrenin (Ahkaaf) 15.

âyetinde haml müddetiyle çocuğun sütten kesilmesinin otuz

ay, 2. sûrenin (Bakara) 233. âyetinde süt verme müddetinin

tamamının iki yıl olduğu bildirilmesine göre haml müddetinin

en azının altı ay olduğu anlaşıldığı halde evlendikten altı ay

sonra çocuk doğuran bir kadını recmettirmesi, bayram

namazını dört rek'at kıldırması, seferde namazları

kasretmemesi, umreyi men etmesi, bayram hutbelerinin

namazdan önce okunması gibi şeyler de ashabın, Osman

aleyhine dönmesine sebep oldu. Başta Âişe, Abdurrahman b.

Avf, Talha, Zübeyr olmak üzere bir çok kimseler, şiddetle

aleyhinde bulunmaya başladılar. Sonunda isyan başladı ve

Osman öldürüldü (Osman'ın icrââtı ve içtihatları için Şeyh

Zebihullâh'ı Mahallâti'nin, ana kaynaklara dayanarak meydana

getirdiği "Keşf'ül-bunyân der zindegânî-î Cenâb-ı Osmân b.

Affân" adlı kitabına bakınız, Tehran 1382, 430 sahife).

118 - Osman'ın öldürülmesinden sonra kendilerine biat

etmek hususunda halkın tehaccümünü anlatıyorlar. (9) Biatten

dönenler anlamında "Nâkisin" denmiştir. Bu sözde, 48. sûrenin

(Feth), "Şüphe yok ki seninle biatleşenler, ancak Allah'la

biatleşmişlerdir; Allah'ın (kudret) eli, onların ellerinin

üstündedir; artık kim dönerse zararı kendi nefsinedir ve kim

Allah'la ahitleştiği şeyde durursa ona, yakında büyük bir ecir

vardır" meâlindeki 10. âyetine işaret vardır. "Ok yaydan fırlar.....NEHC'ÜL - BELÂGA

Hz. Ali'nin (a.s) hutbeleri, vasiyetleri, emirleri,

mektupları, hikmet ve vecizeleri

(Metnin terceme ve şerhi)

Hazırlayan: Abdulbâki Gölpınarlı

Hk. 1418 - Mil: 1997

Seleme 23 Mart 2009 12:15

re: Haftanın Konusu LA SÜNNİYE, LA ŞİİYE VAHDE VAHDE İSLAMİYE
 
İslam tarihinde ortaya çıkan 72 fırkadan bahsetmek mümkün Efendimiz bunlardan sadece biri Hak üzeredir dediği söylendiği gibi tam tersi olarak sadece bir fırka cehennemliktir diye buyurduğu söylenmiştir daha sonra bu hadise uydurma diyenlerde olmuştur.İslamda bu tarz farklılıklar olmuştur olmaya da devam edecektir.Avamca bir tabirle ; her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdırla her yoğurdun bir yiğit yiyişi vardır cümlesi aynı anlama gelmektedir.Yeter ki yiyilen şey yoğurt olsun.Yani amaç aynı doğrultuda gitmek olduktan sonra yolun uzunluğu sadece yolcuyu yorar.Mezhepler doğru yol üzerine inşa edildikten sonra strateji ve yöntem farklılığı kişinin uslubudur.Algının yorumlarına benzedi yaw:)

Emekdar Üye 23 Mart 2009 12:29

re: Haftanın Konusu LA SÜNNİYE, LA ŞİİYE VAHDE VAHDE İSLAMİYE
 
Alıntı:

Abdulbakii Üyemizden Alıntı
Eğri ok doğru yol almaz. (Hz. Ali)

benim için tüm konuyu özetleyen bir cevaptır

başka birşey yazmaya hacet duymuyorum...

Bu sözü neye binaen söyledin daha açık yazarsan...

İmamHüseyin 23 Mart 2009 13:44

re: Haftanın Konusu LA SÜNNİYE, LA ŞİİYE VAHDE VAHDE İSLAMİYE
 
Şia, Allah'ın Kitabı'na ve Hz. Peygamber'in (s.a.a) sünnetine uyarak şer'î hükümleri çıkarmak, ortaya koymak için aşağıdaki şu dört temel kaynaktan istifade etmektedir:

1-Allah'ınKitabı 2-Sünnet 3- İcma 4- Akıl

Bu adı geçen kaynaklar arasında Allah'ın Kitabı ve Peygamber'in sünneti, Şia fıkhının en temel kaynağı konumundadır.

Allah'ın Kitabı Kur'ân

Şia mektebinin takipçileri, Kur'ân'ı, fıkıhlarının en temel ve sağlam kaynağı ve ilâhî hükümleri tanıma ölçüsü olarak kabul etmektedirler. Zira Şia imamları, İslâm'ın semavî kitabı olan Kur'ân'ı, fıkhî hükümleri elde etmek için en yüce kaynak olarak tanıtmışlardır. Şöyle ki her görüş, Kur'ân'a göre değerlendirilmeli ve Kur'ân ile örtüştüğü ve uyuştuğu takdirde kabul edilmelidir. Aksi takdirde ondan yüz çevrilmelidir.
Şia'nın altıncı önderi İmam Cafer Sadık (a.s), bu ko-nuda şöyle buyurmuştur:

"Kur'ân ile uyumlu olmayan hersöz, temelsiz birsözdür."

Yine İmam Cafer Sadık (a.s), Hz. Peygamber'den şöyle nakletmektedir:

"Ey insanlar! Benden size gelen her söz, eğer Allah'ın Kitabı'yla uyum içindeyse, onu ben söylemişimdir; eğer onunla uyum içinde değilse, onu bensöylememişimdir."
Bu iki hadis, çok net bir şekilde Şia önderlerinin nezdinde şer'î hükümleri elde etmenin en sağlam kaynağının Müslümanların semavî kitabı olduğunu ortaya koymaktadır.

Sünnet
Allah Resulü'nün (s.a.a) sözleri, davranışları ve onay-ları anlamında sünnet, Şia fıkhının ikinci kaynağıdır ve Peygamber'in Ehlibeyti'nden olan imamlar, müstakil olarak Hz. Peygamber'in sünnetinin ve ilimlerinin aktarı-cıları olarak kabul edilirler. Elbette Hz. Peygamber'in sözleri, diğer sağlam yollardan elde edildiği takdirde de yine Şia tarafından kabul görmektedir.

Burada iki noktayı incelemek gerekir.
Hz. Peygamber'in (s.a.a) Sünnetine Sarılmanın Delilleri

Şia İmamları, takipçilerine Kur'ân'ı tavsiye etmenin yanı sıra, onlara Hz. Peygamber'in (s.a.a) sünnetini de tavsiye etmişlerdir. Kitap ve sünneti birlikte övmüşlerdir. Nitekim İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Size bir söz ulaştığında, eğer Allah'ın Kitabı'nda veya Peygamber'in sözlerinde onun bir kanıtını bulursanız, kabul edin. Aksi takdirde o söz, onu getiren kimseye daha lâyıktır."

Keza İmam Muhammed Bâkır (a.s), Hz. Peygamber-'in sünnetine sarılmayı, tüm şartları haiz bir fakihin te-mel şartı saymış ve şöyle buyurmuştur:
"Gerçek fakih, dünyadan yüz çeviren, ahirete rağbet eden ve Peygamber'in (s.a.a) sünnetine sarılan kimsedir."

Şia'nın önderleri, Hz. Peygamber'in sünneti hakkında işi o dereceye vardırmışlardır ki, Allah'ın Kitabı ve Hz. Peygamber'in sünnetine muhalefeti, küfür sebebi olarak kabul etmişlerdir.

Böylece anlaşılıyor ki Şia, diğer İslâm fırkalarından daha çok Hz. Peygamber'in sünnetine değer vermekte ve Şia'yı, Hz. Peygamber'in sünnetine itina göstermemekle itham eden kimselerin sözleri temelsiz ve mesnetsizdir.
(Not: (a.s) kavramı alışılageldiğimiz toplumlarda genellikle peygamberlere kullanınlmaktadır o şahışlara o makamı atfetmeden kullanmanın sakıncası yoktur)

NUR 23 Mart 2009 16:03

re: Haftanın Konusu LA SÜNNİYE, LA ŞİİYE VAHDE VAHDE İSLAMİYE
 
Alıntı:

Seleme Üyemizden Alıntı
İslam tarihinde ortaya çıkan 72 fırkadan bahsetmek mümkün Efendimiz bunlardan sadece biri Hak üzeredir dediği söylendiği gibi tam tersi olarak sadece bir fırka cehennemliktir diye buyurduğu söylenmiştir daha sonra bu hadise uydurma diyenlerde olmuştur.İslamda bu tarz farklılıklar olmuştur olmaya da devam edecektir.Avamca bir tabirle ; her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdırla her yoğurdun bir yiğit yiyişi vardır cümlesi aynı anlama gelmektedir.Yeter ki yiyilen şey yoğurt olsun.Yani amaç aynı doğrultuda gitmek olduktan sonra yolun uzunluğu sadece yolcuyu yorar.Mezhepler doğru yol üzerine inşa edildikten sonra strateji ve yöntem farklılığı kişinin uslubudur.Algının yorumlarına benzedi yaw:)

seleme bu hadis i şerif i esas alarak her mezhep kendinin kurtulaşa eren fırka olduğunu savunmuş, diğerlerine ağır ithamlarda bulunmuş, hicri ikinci y yıl bitmeden 72- 73 fırka tabloları hazırlanmış.daha sonra çıkan mezhepler hesaba bile katılmamış.mezhep olma seviyesine ulaşamayan görüşler bile burada mezhep diye yer almıştır. velhasıl mezheplerin çıkış noktalarından biri de bu hadis i ş eriftir.kimisi de bu hadisi şerifi uydurmadır deyip işin içinden çıkmak kolayına g eldiği için bunlarla hiç uğraşmamışlar.

ama bu hadise en mutedil bakış açısı bu sayının kesretten dolayı kullanılmasıdır.yani bir şeyin azlığını , çokluğunu bildirmek için 60 70 sayılarını kullanmamız gibi..

insanoğlu işte, birbirine düşmek için bahane arıyor adeta...mezhepler din seviyesinde algılanmasa sorun olmaz diye düşünüyorum.

Emekdar Üye 15 Nisan 2009 22:47

re: Haftanın Konusu LA SÜNNİYE, LA ŞİİYE VAHDE VAHDE İSLAMİYE
 
Şiiler der ki, “Şia imamları Gaybı bilirler, helal ve haram koyarlar, zira

onlar günahtan masumdurlar.”(Kaynak Bkz, Kafi sf, 57 baskı hicri 1278)


-----------------------

Kuranı kerimde gayb konusu geçerken peygamberlerinde Allahın izin verdiği ölçü ile sınırlandırlandığıldığı belirtilir.
Şimdi yukardaki kaynak ne kadar sahih bilmiyorum.Ama tezat bir durum oluşmuyor mu?Yani peygamberlerin sınırlı olan gaybı bilme meselesini şia imamlarının bilmesi gibi....

NUR 15 Nisan 2009 23:01

re: Haftanın Konusu LA SÜNNİYE, LA ŞİİYE VAHDE VAHDE İSLAMİYE
 
Peygamberler dışında kimse masum değildir.Helal haram koyma yetkisi ise Allah u teala ve onun çizdiği daire içerisinde Hz peygambeRE AİTTİR..dolayısıyla yukarıdaki rivayet sahih değildir(ehl-i sünnet inancında olanlar için)

S Eyyubi 15 Nisan 2009 23:02

re: Haftanın Konusu LA SÜNNİYE, LA ŞİİYE VAHDE VAHDE İSLAMİYE
 
Ecrin Kardeş siz sormuşsunuz ben cevapliyim dedim.



İSLAM'DA MASUMİYET İNANCI


Şia, Ehl-i Beyt İmamlar'ının (12 İmam'ın) da Peygamber gibi hayatları boyunca açık veya gizli bilerek veya bilmeyerek bütün günah ve pisliklerden ma'sum olduğuna inanmaktadır. Şia peygamberler ve imamlar'ın hata ve unutkanlıktan da ma'sum olduğuna inanmaktadır. Zira İmamlar, dinin koruyucu ve uygulayıcısıdırlar. Bu konuda durumları aynen peygamberler gibidir. Peygamberlerin ma'sum olduklarına inanmamızı gerektiren deliller, aynı şekilde İmamlar'm da ma'sum olduklarını gerektiriyor.(1)

Şia Ehl-i Beyt İmamlar'ının Allah'ın emriyle Peygamber'in 12 tane vasileri olduğuna ilimierinin kesbi (öğrenmekle) değil, vehbi olduğuna ve yeryüzünde Allah'm kullarının hüccet i olduğundan, her türlü günah ve hatadan ma'sum olması gerektiğine inanmaktadır. İşte Şia'nın masumiyet konusundaki inancı budur. Acaba bu inanç Kur'an ve Sünnete aykırı mıdır, yoksa aklen imkansızmıdır? Veya İslam dininin reddettiği bir şey midir? Yoksa bu inanç Peygamber veya İmam'ın değerini mi düşürüyor? Bu inancı Allah'ın Kitabı ve Sünnet-i Nebeviye te'yit etmektedir ve akl-ı selimle belirlenen ilkelere de ters düşmemektedir. Bu konudaki bahsimize Kur'an-ı Kerim'in ayet-i kerimelerini ele almakla başlayalım:

Allah-u Teala Ahzap suresinin 33. ayetinde şöylebuyuruyor.

"Gerçekten de Allah yalmzca siz Ehl-i Beyt'ten her türlü pisliği gidererek sizi tertemiz kılmak istiyor."

Bu ayet-i kerimede geçen "her türlü pisliği gidererek_" sözü, Ehl-i Beyt imamlar'ının her türlü günah ve bütün kötülüklerden tertemiz olduklarının yani masumiyetlerini ifade etmiyorsa, neyi ifade ediyor?

Allah-u Teala A'râf suresinin 201. ayetinde şöyle buyuruyor.

"Allah'tan korkanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese geldiği zaman, durup düşünürler ve derhal gerçeği görmeye başlarlar. "

Takva sahibi bir mü'mini dahi şeytan saptırmak istediğinde Allah-u Teala onu şeytanın hilelerinden korur, böylece o da Allah'ı hatırlar ve hakka uyar. Öylese Allah-u Teala'nın seçip her türlü pislikten tertemiz kıldığı kimselerin daha yüksek vasıflara sahip olmaları asla garip bir şey değildir.

Allah-u Teala Fatır suresinin 32 ayetinde şöyle buyuruyor.

"Sonra kitabı, kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık"(1)

Allah'ın seçtiği kimseler, hiç süphesiz ki masumdurlar. Ehl-i Beyt imamlar'ından olan Hz. Imam Rıza, Abbasi halifelerinden olan Me'mun'un düzenlediği ilmi bir toplantıda alimlere cevap olarak bizzat bu ayeti delil göstermiş ve bu ayet-i kerime'den kendilerinin (yani Ehl-i Beyt imamlar'ının) kastedildiğini ve Allah-u Teala'nın kendilerini seçerek kitap ilminin varisi kıldığını isbatlamış onlar da bunu itiraf etmişlerdir.

Bu ayetler İmamlar'ın masum olduğunu belirten ayetlerden sadece bazı örneklerdi. Konuyu ispatlayan

"....Ve onları bizim emrimizle hidayet eden imamlar kıldık." ayeti gibi diğer ayetlerde vardır, fakat amacımız ihtisar (özetlemek) olduğundan bu kadarıyla yetiniyoruz.

Şimdi de konuyla ilgili Sünnet-i Nebeviye'yi inceleyelim: Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur.


"Ey insanlar, ben sizin aranızzda öyle bir şey bırakıyorum ki, eğer ona sarılırsanız asla dalalete düşmezsiniz; Allah'm Kitab'ınıI ve benim neslimden olan Ehli Beyt'imi."(1)

Görüldüğü üzere bu hadis Ehli Beyt imamlannın masum olduklarını açıkça belirtmektedir. Çünkü, evvela Ehl-i Beyt Allah'ın Kitab'ıyla aynı mertebede zikredilmiştir, Kur'an ise masumdur; ona ne önünden ve ne de arkasından batıl sızamaz; o Allah'ın kelamıdır ve kimin bunda şüphesi olursa kafir olur. Malumdur ki, Allah'ın kitabı gibi uyulmaya layık olanlar da onun gibi masum olmalıdırlar. İkinci olarak hadiste, onlara (Kitab'a ve Ehl-i Beyt'e) sarılanın dalalete (sapıklığa) düşmekten emin olacağı açıklanmıştır. O halde bu hadis, Kur'an ve Ehl-i Beyt'in hatadan masum olduklarını açıkça belirtmektedir. Zira insan ancak masuma uyduğunda sapıklıktan uzak kalabilir.

Yine Resuluııah (s.a.a) şöyle buyurmuştur.

"Benim Ehli Beyt'im sizin aramzda aynen Nuh'un gemisine benzer; gemiye binen kurtulur ve ondan geri kalan ise boğulur."(2)

Görüldüğü üzere bu hadiste de Ehl-i Beyt İmamlar'ının hatadan masum olduklarını açıkça belirtmektedir. Bunun için de onların gemisine binenler kurtulur ve ondan ayrı düşenler ise dalalette boğulup helak olur.

1 - Sahih-i Tirmizi. c5, s.328 - Müstedrek-i Hakim, c.3, s148 . Müsned-i Ahmed ibn-i Hanbel, c.5, s189.
2 - Müstedrek-i Hakim. c2, s.343 - Kenz'ul Ummal, c.5, s95 - Savaik'ul Muhrika

Yine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur.

"Her kim ki, benim gibi yaşamak benim gibi olmak ve Rabb'imin bana va'd ettiği Huld cennetine girmek isterse, Ali'nin ve ondan sonra da zürriyetinin velayetini kabul etsin. Çünkü onlarla hiç bir zaman hidayetten ayrılıp dalalete düşmezsiniz."(1)


Bu hadiste Ehli Beyt imamlarının, yani Ali ve zürriyetinin, hatadan masum olduklarını açıkça belirtmektedir. Zira bu hadiste, Ehl-i Beyt imamlarının kendilerine tabi olanları hiç bir sapıklığa götürmedikleri açıklanmıştır. Oysa hata etmesi mümkün olan bir kimsenin, halkı her türlü dalaletten uzak bir hidayete götürmesi mümkün değildir.

Yine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur.
"Ben sakındıran Ali ise hidayet edendir ve benden sonra ey Ali, hidayete erenler seninle hidayete ereceklerdir."


SAAT: 17:26

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306