Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Serbest Kürsü (https://www.forum.medineweb.net/658-serbest-kursu)
-   -   Osman Ünlü Hocamız İle Huzura Doğru MEDİNEWEB (https://www.forum.medineweb.net/serbest-kursu/33965-osman-unlu-hocamiz-ile-huzura-dogru-medineweb.html)

nurşen35 08 Ağustos 2018 14:31

Mekke’ye ihramsız girmek

Hac için, Hilde oturanlar Hilde, Harem-i Mekke’de oturanlar Haremde ihrama girer.

Sual: Hac, umre veya ticaret için Mekke’ye giden bir kimse, ihram giymek mecburiyetinde midir, ihramsız Mekke’ye gidilemez mi?
Cevap: Hac, umre, ticaret için veya herhangi bir şey için uzaktan Mekke’ye gelenlerin, mikat denilen yerleri, ihramsız geçerek, Mekke-i mükerreme Haremine girmeleri haramdır. Geçenin, geri mikata gelip ihrama girmesi lazımdır. İhrama girmezse, ceza olarak kurban kesmesi lazım olur. Mikat denilen yerler ile, Harem-i Mekke arasına Hil denir. Mikattan geçerken, bir iş için Hilde kalmaya niyet edenlerin ve Hilde oturanların, hacdan başka niyet ile, ihramsız Hareme girmeleri caizdir. Mesela Cidde şehri Hildedir. Harem, Mekke-i mükerremeden biraz daha geniş olup, hududunu İbrahim aleyhisselâmın diktiği taşlar göstermektedir. Bu taşlar, çok kere yenilenmiştir. Mescid-i harama Harem-i Kâbe veya Harem-i şerif denir. Hac için, Hilde oturanlar Hilde, Harem-i Mekke’de oturanlar Haremde ihrama girer. Mikat yerlerini geçerken, niyet ederek ve telbiye yaparak, yani emir olunan şeyi okuyarak, usulü ile, ihrama girilir. Mikat yerinden önce, hatta kendi memleketinde de ihramı giymek caiz, hatta daha iyidir. Hac aylarından önce giymek de caiz ise de, mekruhtur. Mekke ve Medine şehirlerine Haremeyn-i şerifeyn denir.
***
Sual: Yedi kişi bir sığırı ortak olarak alıp kurban ettikten sonra, etini tartmadan, göz kararı ile taksim etmeleri uygun olur mu?
Cevap: Kurbanda ortak olanlar, kurban kesildikten sonra, faiz olmaması için, eti tartarak, müsavi, eşit ağırlıkta olarak paylaşmaları lazımdır. Tartmadan bölüşüp helalleşmek caiz olmaz. Çünkü helalleşmek, hediye vermekte olur. Taksimi mümkün olan bir şeyde ortak olanların hisselerini ayırmadan önce hiç kimseye hediye etmeleri caiz değildir. Altı kişiye et ile birlikte deri veya bacak da verilirse tartmadan paylaşmaları caiz olur. Başının da, derisi gibi olduğu Hindiyyede ve Mecmû'a-i Zühdîyyede yazılıdır.
***
Sual: Namaz kılmak için temiz bir yer, abdest için su ve teyemmüm için toprak bulamayan hapisteki kimse, namazlarını nasıl kılar?
Cevap: Namaz kılmak için temiz yer, abdest için su ve teyemmüm için toprak bulamayan ve hapiste olan bir kimse, okumadan, namaz kılar gibi yapar. O hâlden kurtulunca, hepsini iade veya kaza eder.

nurşen35 10 Ağustos 2018 23:19

Oruçta ve kurbanda hilali görmek

Kurban Bayramının birinci günü, Zilhicce ayının hilalini görmekle anlaşılır.

Sual: Oruca başlamakta, bayram yapmakta, hac etmekte ve kurban kesmekte, dinimizdeki ölçü, hilali görmek ve buna göre hareket etmek midir?
Cevap: Konu ile alakalı olarak İbni Âbidînde deniyor ki:
“Ramazan-ı şerifin birinci gününü anlamakta takvimlere güvenilmemelidir, buyurdular. Çünkü oruç, gökte yeni ayı görmekle farz olur. Peygamber efendimiz; (Hilali görünce oruca başlayınız!) buyurdu. Halbuki hilalin doğması, görmekle değil, hesapladır ve hesap sahih olup, hilal, hesabın bildirdiği gecede doğar. Fakat, o gece görülmeyip, bir gece sonra görülebilir ve oruca, hilalin doğduğu gece değil, görüldüğü gece başlamak lazımdır. Çünkü İslâmiyet böyle emir buyurmuştur.”
Ramazan-ı şerif hilalini aramak, bir ibadettir. Görülüyor ki, Ramazan-ı şerif başlangıcını önceden haber vermek, İslâmiyeti bilmemek alametidir.
Kurban Bayramının birinci günü de, Zilhicce ayının hilalini görmekle anlaşılır. Zilhicce ayının dokuzuncu Arefe günü, hesapla, takvimle anlaşılan gün veya bundan bir gün sonra olur. Bundan bir gün önce Arafat'a çıkanların hacları sahih olmuyor.
Ramazan ve bayram aylarının şahitlerle meşru olarak anlaşılmadığı yerlerde, çeşitli hesaplama usulleri ile Zilhicce ayının birinci günü ve buradan da onuncu yani Kurban Bayramının birinci günü hesap edilir. Bayramın birinci günü, bu hesap ile bulunan gündür. Yahut, bir gün sonradır. Bir gün evvel olamaz. Çünkü, gökte, ay, doğmadan önce görülemez. İhtiyatlı hareket etmiş olmak için, kurbanları, hesap ile bulunan bayramın ikinci günü kesmelidir. Sevabı mevtalara, ölülere gönderilecek olanı ise, hesap ile bulunan birinci günde kesmelidir. Çünkü bunlar, Arefe günü de kesilebilir.
***
Sual: Bir kimse, ölmeden önce, kendi malından ve kendisi için kurban kesilmesini vasiyet edebilir mi?
Cevap: Bir kimse, ölürken, bıraktığı maldan kendisi için kurban kesilmesini, vârisine vasiyet edebilir. Vasiyet edilen kurban, bayram günleri kesilir. Bunun etinden, kesen kimse, fakir olsa da yiyemez. Etinin hepsini fakirlere vermesi lazımdır. Vasiyet etmemiş meyyit için, varisi veya başkaları, her zaman kendi malından hayvan kesip sevabını o kimseye hediye edebilir. Sevabı, kesenin olur. Meyyite de hediye edilir. Bunların etinden, kesen de yiyebilir

nurşen35 20 Ekim 2018 18:35

Kâinat tesadüfen yaratılmamıştır!..





Hiçbir dine inanmayanlar, her şey rastgele, tesadüfle var olmuş diyor!..

Sual: Kendilerini bilim adamı diye tanıtan bazı kimseler, "bu kâinat ve içindekiler rastgele, tesadüfen olmuştur, bir yaratıcısı yoktur" diyorlar. Bunların sözlerinde gerçeklik payı olabilir mi?
Cevap: Dünyanın her yerinde ayrı ayrı manzaralar var. İnsan bakmaya doyamıyor. Bunlar kendi kendisine mi var olmuş? Her varlık, hep hesaplı ve düzenli, sanki her şey aynı bir makineden çıkmış gibi. Her şey fizik, kimya, biyoloji, astronomi kanunlarına bağlı. Hele, insanın yaratılışındaki ahenk ve nizam! İçimizdeki organların, bir makinenin parçaları gibi, birlikte çalışması, anlayanları hayran bırakmaktadır. Darwin bile;
“Gözün yapısındaki intizamı, incelikleri düşündükçe, hayretten tepem atacak gibi oluyor” demiş.
Bütün varlıklar, birbirlerine değişmez kanunlarla bağlı. Dine inanan bütün din sahipleri, bunları yaratan, bilen, bir Hâlık yani Yaradan var diyor. Hiçbir dine inanmayanlar ise, her şey rastgele, tesadüfle var olmuş diyor. Her şeyin sahibi yaratıcısı, Peygamberleri ile haber de gönderiyor.
(Her şeyi ben yarattım. Hepinizin sahibi benim. Bana inanırsanız, sizi Cennetime koyacağım. Sayısız nimetler vereceğim. Sonsuz zevk ve saadet içinde yaşayacaksınız. Peygamberlerime inanmayanları Cehennemde sonsuz cezalandıracağım) diyor.
Cennet ve Cehennem yok ise, Peygamberlere, ahirete inanmış olanlar, aldanmış ise, bunlar hiç zarar görmeyecek. Fakat Peygamberlerin sözleri doğru olduğundan, bunlara inanmayanlar ve bunların sözlerini değiştirenler, sonsuz azap göreceklerdir.
***
Sual: Allahü teâlânın, Âdem aleyhisselamdan itibaren gönderdiği kitapların adedi ne kadardır ve isimleri belli midir?
Cevap: Allahü teâlâ, yeryüzüne, yüz sayfa ve dört büyük kitap indirmiş, göndermiştir. Bunların hepsini, Cebrail aleyhisselâm getirmiştir. On sayfa âdem aleyhisselâma; elli sayfa Şît aleyhisselâma; otuz sayfa İdris aleyhisselâma; on sayfa da, İbrahim aleyhisselâma gönderildiği hadîs-i şerifte bildirilmiştir.
Sayfa; küçük kitap, risale demektir. Bizim bildiğimiz bir yaprak kâğıdın bir yüzü demek değildir.
Dört büyük kitaptan, Tevrat Musa aleyhisselâma; Zebur Davud aleyhisselâma; İncil İsa aleyhisselâma; Kur'ân-ı kerim de, ahir zaman yani son Peygamber Muhammed aleyhisselâma inmiş, gönderilmiştir.

nurşen35 28 Kasım 2018 16:04

Muhammed aleyhisselamın ahlakı





"Resûlullah efendimiz, kimseden bir şey beklemezdi. Saadet, huzur isteyen, Onun gibi olmalıdır...”

Sual: Peygamber efendimiz, her bakımdan üstün olduğu gibi, ahlaken de üstün değil midir?
Cevap: Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine verdiği iyilikleri, ihsanları sayarak, Onun mübarek kalbini okşarken, kendine güzel huylar verdiğini, (Sen güzel huylu olarak yaratıldın) mealindeki âyet-i kerime ile bildirmektedir. Hazret-i Akreme;
“Abdullah ibni Abbas’tan işittim. Bu âyet-i kerimedeki Huluk-ı azim yani güzel huylar, Kur’ân-ı kerimin bildirdiği ahlaktır” buyuruyor. Hadâik-ul-hakâyık kitabında diyor ki:
“Âyet-i kerimede, (Sen huluk-ı azim üzeresin) buyuruldu. Huluk-ı azim demek, Allahü teâlâ ile sır, gizli şeyleri bulunmak, insanlar ile güzel huylu olmak demektir. Çok kimsenin Müslüman olmasına, Resûlullah efendimizin güzel ahlakı sebep oldu.”
Muhammed aleyhisselamın bin mucizesi göründü, dost düşman herkes de bunu söyledi. Bu kadar mucizelerin en kıymetlisi, edepli olması ve güzel huyları idi. Kimyâ-i Se'âdet kitabında diyor ki:

“Ebû Sa'îd-i Hudrî hazretleri buyurdu ki: Resûlullah efendimiz, hayvana ot verir, deveyi bağlardı. Evini süpürür, koyunun sütünü sağardı. Ayakkabısının söküğünü diker, çamaşırını yamardı. Hizmetçisi ile birlikte yer, hizmetçisi el değirmeni çekerken yorulunca, ona yardım ederdi. Pazardan öteberi alıp torba içinde eve getirirdi. Fakirle, zenginle, büyükle, küçükle karşılaşınca, önce selam verir, bunlarla müsafeha etmek için, mübarek elini önce uzatırdı. Köleyi, efendiyi, beyi, siyahı ve beyazı bir tutardı. Her kim olursa olsun, çağırılan yere giderdi. Önüne konulan şeyi, az olsa da, hafif, aşağı görmezdi. Akşamdan sabaha ve sabahtan akşama yemek bırakmazdı. Güzel huylu idi. İyilik etmesini severdi. Herkesle iyi geçinirdi. Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Söylerken gülmez, üzüntülü görünürdü, fakat, çatık kaşlı değildi. Aşağı gönüllü idi, fakat, alçak tabiatlı değildi. Heybetli idi, yani saygı ve korku hasıl ederdi, fakat, kaba değildi, nazik idi. Cömert idi, fakat, israf etmez, faydasız yere bir şey vermezdi. Herkese acırdı. Mübarek başı hep önüne eğik idi. Kimseden bir şey beklemezdi. Saadet, huzur isteyen, Onun gibi olmalıdır.”
Eshâb-ı kiramdan Enes bin Mâlik hazretleri de;
“Resûlullah efendimiz insanların en güzel huylusu idi” buyurmuştur.

nurşen35 26 Mart 2019 21:28

İslâmiyeti beğenmemek, kötülüktür

İnsanların en kötüsü 'Zındık'lardır. Bunlar, İslâmiyeti istedikleri şekle sokarlar!..

Sual: İslâmiyeti beğenmeyen veya Müslüman görünüp İslâmiyeti değiştirmeye çalışan kimseler kötü müdür ve bunlarla arkadaşlık yapılabilir mi?
Cevap: Kötü, fasık olan birisi ile arkadaş olmanın sonu felaket olur. Kötü insan, İslâmiyeti beğenmeyen kimse demektir. Muhammed aleyhisselamın emirlerine ve yasaklarına İslâmiyet denir. İnsanların en kötüsü Zındıklardır. Bunlar, Müslüman ismini taşır, büyük sarık, eski cübbe içinde gizlenirler. Peygamber efendimizi ve İslâmiyeti methederler, överler. Fakat Kur’ân-ı kerime ve hadîs-i şeriflere yanlış mana vererek, İslâmiyeti istedikleri şekle sokarlar. Bu tipler, genelde, İngilizlere uşaklık ederler. Londra’daki mason merkezinden aldıkları bol para, sahte diploma, şöhret ile, kâfirlere satılmış ahmaklardır. Aklı olan, Ehl-i sünnet kitaplarını okumuş olan, bunlara aldanmaz. Peygamber efendimiz, bu münafıkların geleceğini ve Cehennemde çok acı azapta sonsuz olarak kalacaklarını haber verdi. Bilhassa gençlerin bu sinsi düşmanlara aldanmaktan korunması ve bunun için de Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okuması lazımdır. Aklı olana bu kitaplar çok faydalı olacak, onlara rehberlik edecektir. Zira; “Aklı olana nasihat dinlemek saz, aklı olmayana davul, zurna az” sözü meşhurdur.
***
Sual: İnsana zarar veren bir şeyi, helal de olsa, yemek veya içmek günah olur mu?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Hadîkada deniyor ki:
“Yemesi, içmesi zararlı olanlar üçe ayrılır:
Birincilerinin zararını herkes bilir. Bunlar öldürücüdür. Her zehir, cam tozu, demir ve cıva bileşikleri, kireç ve benzerleri böyledir. Bunları yemek, içmek haramdır.
İkincilerinin zararlı olduğu bilinir ise de, öldürücü değildirler. Toprak, çamur, kil ve benzerleri böyledir. Bunları çok yemek, içmek mekruh olup, zararsız miktarları mubahtır.
Üçüncüleri, organlarında zafiyet olanlara zarar verirler, sağlam olanlara zarar vermezler. Bazı kimselere balık eti, süt, yumurta, pastırma, turşu, konserve eti, bal, zeytinyağı, biber zarar verir. Bunlar, yalnız zarar verenlere haram, mekruh olur. Zarar vermeyenlere ise mubahtırlar.”
***

nurşen35 27 Nisan 2019 19:18

Allahü teâlâ için darılmak



"Amellerin, ibadetlerin en kıymetlisi, hubb-i fillah ve buğd-ı fillahtır."


Sual: Günah işleyenlere karşı mesafeli durmak, darılmak, dinimiz açısından uygun olur mu?
Cevap: Hicr, menetmek, dostluğu bırakmak, dargın olmak demektir. Günah işleyene, ona nasihat olması niyeti ile hicr eylemek, caizdir, hatta müstehaptır. Bu hâl, Allahü teâlâ için darılmak olur. Hadîs-i şerifte;
(Amellerin, ibadetlerin en kıymetlisi, hubb-i fillah ve buğd-ı fillahtır) buyuruldu. Hubb-i fillah, Allahü teâlâ için sevmek demektir. Buğd-ı fillah ise, Allahü teâlâ için sevmemek, dargın olmak demektir. Allahü teâlâ, Musa aleyhisselama;
-Benim için ne yaptın? buyurunca;
-Ya Rabbi, senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekât verdim, ismini çok zikreyledim, diye arz edince, Allahü teâlâ;
-Namaz, sana burhandır, kötü iş yapmaktan korur. Oruç, kalkandır, Cehennem ateşinden korur. Zekât da, mahşer yerinde gölge verir, sana rahatlık verir. Zikir, mahşerde karanlıktan kurtarır, ışık verir. Benim için ne yaptın? buyurdu.
-Ya Rabbi! Senin için olan işin ne olduğunu bana bildir, diye yalvarınca;
-Ya Musa! Dostlarımı sevdin mi, düşmanlarımdan kesildin mi? buyurdu. Musa aleyhisselam, Allahü teâlânın en çok sevdiği ibadetin, hubb-i fillah ve buğd-ı fillah olduğunu anladı.
Günah işleyeni, kabahat yapanı uzun zaman hicr eylemek caizdir. Ahmed bin Hanbel hazretlerinin haramdan geldiği bilinen hediyeyi kabul ettikleri için amcasını ve oğullarını hicr eylediği meşhurdur. Resûlullah efendimiz, Tebük gazasına gelemeyen üç kişiyi hicr eylemiştir.
***
Sual: Bütün Peygamberlerin iman ve ibadet olarak bildirdikleri hep aynı mıdır?
Cevap: Bütün Peygamberler, hep aynı imanı söylemiş, hepsi ümmetlerinden aynı şeylere iman etmeyi istemişlerdir. Fakat, dinleri, yani kalp ile, beden ile yapılması ve sakınılması lazım olan şeyleri başka başka olduğundan, Müslümanlıkları da ayrıdır.
***
Sual: İnsanlara maddeten yardım eden, hayır yapan kimse, zekât vermiş gibi ibadet sevabı alabilir mi?
Cevap: İhlas ile, yani Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmak ve sevap kazanmak niyeti ile, farzları, sünnetleri yapmaya ve haramlardan, mekruhlardan kaçınmaya, yani ahkam-ı islâmiyyeyi, İslâmiyetin hükümlerini yerine getirmeye İbadet etmek denir. Niyetsiz, ibadet olamaz. Önce iman etmek, sonra İslâmiyeti öğrenmek ve yapmak lazımdır

nurşen35 18 Mayıs 2019 15:00

BEYAZ ve SİYAH İPLİKTEN MAKSAT

Âyet-i kerime meali: "Beyaz iplik siyahtan ayırt edilinceye kadar yiyiniz, içiniz!"

Sual: Kur’ânda, yeme ve içme zamanının sonunu bildiren beyaz ve siyah iplikten maksat nedir, ne anlatılmaktadır?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Rıyâd-un-nâsıhîn kitabında deniyor ki:
“Bakara sûresindeki bir âyet-i kerimede mealen; (Beyaz iplik siyahtan ayırt edilinceye kadar yiyiniz, içiniz!) buyurulmuştur. Bu ipliklerin, gündüzün beyazlığı ile gecenin siyahlığı olduklarını anlatmak için, daha sonra (Fecrin) kelimesi nazil oldu. Gündüzün beyazlığı ile gecenin siyahlığı, iplik gibi birbirinden ayrılınca, oruca başlanacağı anlaşıldı.” Mecma'ul-enhür ve Hindiyyede deniyor ki:
“Hanefî mezhebi âlimlerinin çoğuna göre, ufkun bir yerinde beyazlık başlayınca, İmsak vakti olup, oruca başlanır.”
Bundan 15 dakika sonra beyazlık ufuk üzerine ip gibi yayılınca, sabah namazı vakti başlar. Böyle yapmak ihtiyatlı olur. Yani tedbirli, iyi olur. Namazı da, orucu da, bütün âlimlere göre sahih olur. Oruca ikinci vaktinden sonra başlamışsa, şüpheli olur. Astronomik hesaplar ile birinci vakit bulunmakta ve takvimlere birinci vakit yazılmaktadır. Şimdi, bazı takvimlere ikinci vaktin hatta bundan sonra başlayan kızıllığın yayıldığı zamanın yazıldığı görülüyor. Bu yeni takvimlere uyanların oruçları sahih olmaz. İmsakın iki vakti arasındaki on dakika kadar zamana İhtiyat zamanı denir. Bu zamana temkin demek doğru değildir. İmsakı şüpheli zamana geciktirmenin mekruh olduğu, Bahr-ür-râık kitabı da bildirmektedir. Hele kızıllığın sonunda başlanılan oruçlar hiç sahih olmaz.
***
Sual: Ramazan ayına mahsus, Müslümanlar için bildirilen bir müjde var mıdır?
Cevap: Konu ile alakalı olarak, İmâm-ı Beyhekî hazretlerinin haber verdiği hadîs-i şerifte buyruluyor ki:
(Allahü teâlâ benim ümmetime, ramazan-ı şerifte beş şey ihsan eder ki, bunları hiçbir Peygambere vermemiştir:
1- Ramazanın birinci gecesi, Allahü teâlâ müminlere rahmet eder. Rahmet ile baktığı kuluna hiç azap etmez. 2- İftar zamanında, oruçlunun ağız kokusu, Allahü teâlâya, her kokudan daha güzel gelir. 3- Melekler, ramazanın her gece ve gündüzünde, oruç tutanların affolması için dua eder. 4- Allahü teâlâ, oruç tutanlara, ahirette vermek için, ramazan-ı şerifte Cennette yer tayin eder. 5- Ramazan-ı şerifin son günü, oruç tutan müminlerin hepsini affeder.)

nurşen35 18 Mayıs 2019 15:25

SADAKA-İ FITIR VERMEK

Fıtra ve kurban nisabı hesabına katılacak malın ticaret için olması şart değildir.

Sual: Ramazan ayında verilen sadaka-ı fıtrı, zengin olanların mutlaka vermesi gerekir mi?
Cevap: Sadaka-ı fıtır hakkında Redd-ül-muhtârda deniyor ki:
“İhtiyacı olan eşyadan ve borçlarından fazla olarak, zekât nisabı kadar malı, parası bulunan her Müslümanın, Ramazan Bayramı'nın birinci günü sabahı, tan yeri aydınlanırken, fıtra vermesi vacip olur. Daha önce ve daha sonra vacip olmaz. Fıtra ve kurban nisabı hesabına katılacak malın ticaret için olması şart olmadığı gibi, elinde bir yıl kalmış olması da lazım değildir. Bayramın birinci günü sabah namazı girdiği anda, nisap miktarı kadar mala malik olmak şarttır. O andan sonra nisaba kavuşanın, dünyaya veya imana gelenin fıtra vermesi vacip olmaz. Misafir olanın da fıtra vermesi lazımdır. Ramazan-ı şerifte veya ramazandan önce ve bayramdan sonra vermesi de caizdir. Hatta bir kimse, fıtra veya zekât, kefaret veya nezrettiği, adadığı şeyi vermeden ölürse ve verilmesini vasiyet etmedi ise, vârislerinden birinin, ölenin değil, kendi malından, bunları fakirlere vermesi caiz olur. Fakat vâris, bunları vermeye mecbur değildir. Eğer ölen kimse, hayatta iken vasiyet etmiş ise, bıraktığı malın üçte birinden verilmesi lazım olur. Mal bırakmadı ise, vasiyeti yapılmaz.”
***
Sual: Fıtrayı, bayram namazından önce mi vermek gerekir?
Cevap: Hanefi mezhebinde bayram namazından önce verilince, sevabı daha çok olur. Şafii mezhebinde ramazandan önce, Maliki ve Hanbeli mezhebinde ise bayramdan önce verilemez.
***
Sual: Bir kimse, fıtrasını bölerek birkaç fakire verebilir mi?
Cevap: Bir kişinin fıtrası, bir fakire veya birkaç fakire verilebildiği gibi, bir fakire birkaç kişinin fıtrası da verilebilir.
***
Sual: Küçük çocuğun ve delinin malı varsa, fıtrası, bu mallardan mı verilir?
Cevap: Küçük çocuğun ve delinin malları varsa, bunların fıtraları da, mallarından verilir. Velileri vermezse, çocuk büyüyünce, deli iyi olunca, eski fıtralarını da kendileri verir.
***
Sual: Erginliğe ulaşmamış küçük çocukların fıtralarını, babaları mı verir?
Cevap: Baliğ olmayan çocukların malı yoksa, bunların fıtrasını babaları, kendi fıtrası ile birlikte verir. Yani kendi zengin, nisaba malik ise verir. Hanımı ve büyük çocukları için vermez. Fakat verirse sevap olur.

nurşen35 10Haziran 2019 18:54

Ramazandan Sonra İki Gün Oruç Tutmak



“Ramazan olup olmadığı şüpheli olan günlerde, oruç tutmak, tahrimen mekruhtur."

Sual: Ramazanın başlaması ve bayram, hilalin görülmesi ile olmadığı zamanlarda, ramazan ayından sonra, başı ve sonu için iki gün oruç mu tutmak gerekir?
Cevap: Ramazan ayının ve bayramın, gökteki hilali görmekle değil de, takvimlerdeki hesaba göre başlatıldığı yerlerde, oruca ve bayrama hakiki zamanlarından bir gün önce veya bir gün sonra başlanılmış olabilir. Oruç tutulan birinci ve sonuncu günleri hakiki ramazana rastlamış olsalar bile, ramazan olup olmadıkları şüpheli olur. İbni Âbidînde deniyor ki:
“Ramazan olup olmadığı şüpheli olan günlerde, ramazan orucu tutmak, tahrimen mekruhtur. Müslüman memleketinde olup da, ibadetleri bilmemek özür olmaz.” Bunun için, ramazanın takvimlere uyarak başlatıldığı yerlerde, bayramdan sonra, iki gün kaza orucu tutmak lazımdır. Bazı kimseler; “Ramazandan sonra, iki gün kaza orucu tutmak da nereden çıktı? Hiçbir kitapta böyle bir şey yoktur” diyorlar. Kitaplarda yazılı değildir sözü yanlıştır. Çünkü her asırda, her yerde, ramazan ayı, hilali görmekle başlardı. İki gün kaza orucuna lüzum yoktu. Şimdi, ramazan ayı, hilalin doğma zamanını hesap etmekle başlatılıyor. Ramazanın başlaması, İslâmiyetin bildirdiği hükme uygun olmuyor. Bu hatayı düzeltmek için, bayramdan sonra iki gün kaza orucu lazım olduğu, Tahtâvînin Merâkıl-felâh haşiyesinde yazılıdır. Mecmû'a-i Zühdiyyede deniyor ki:
“Şevvâl, bayram hilalini gören bir kimse, iftar edemez. Çünkü bulutlu havada, Şevvâl hilalini, iki erkeğin veya bir erkekle iki kadının gördüm demeleri lazımdır. Açık havada, ramazan ve şevvâl hilallerini çok kimsenin gördüm demeleri lazımdır.” Kâdîhânda deniyor ki:
“Hilal, şafaktan sonra batarsa, ikinci gecenin, şafaktan evvel batarsa, birinci gecenin hilalidir.”
***
Sual: Bilerek orucunu bozan bir kimse, bu bir oruç yerine, kefaret olarak niçin altmış gün oruç tutuyor, bu haksızlık olmuyor mu?
Cevap: Kefaret cezası, mübarek ramazan ayının hürmet, namus perdesini yırtmanın karşılığıdır. İmâm-ı a'zam hazretlerine göre, dört mezhepte de sahih olan ramazan orucunu bile bile bozmanın cezasıdır. Şafii mezhebinde, fecirden önce niyet şart olduğundan, fecirden önce niyet etmeyen veya zorla, özürle bozan Hanefiler de, îmâm-ı a'zama göre kefaret yapmaz.


SAAT: 00:58

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306