Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > Soru Cevap Arşivi

Konu Kimliği: Konu Sahibi karlofca61,Açılış Tarihi:  07 Ocak 2008 (14:55), Konuya Son Cevap : 05 Nisan 2012 (12:38). Konuya 7 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 07 Ocak 2008, 14:55   Mesaj No:1
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:karlofca61 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 136
Üyelik T.: 11 Eylül 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 115
Konular: 34
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Rüyadayken ruh bedenden ayrılırmı?

Rüyadayken ruh bedenden ayrılırmı?

Rüyada iken ruh cesetten ayrılır mı?
Efendimiz, hususiyle ahir zamanda çok sadık rüyalar görüleceğini ifade buyururlar. Nübüvvetten uzaklaşıldığı, mânâ âleminde tatmin edecek şeyler azaldığı böyle bir dönemde insanlar rüyalarda teselli olurlar.
Rüya, âlem-i misale açılan menfez ve kapılardan, misal âlemine ait temessülatı seyretmek demektir. Rüya, şehâdet âleminden alakası kesilen insanın, kendisini tenteneli bir perde gibi çepeçevre saran bir çeperin aralıklarından, âlem-i misale doğru nazarını çevirmesi ve nazarına misal ve berzah âleminden bir kısım levhalar aksetmesinden ibarettir. Ancak her rüyada böyle olmayabilir. Mesela, şuur altı hadiselerin rüyalara aksedişi böyle değildir. Siz, bir hadisenin tesirinde kalırsanız, mütemadiyen rüyada onu görürsünüz. Susayan bir insanın kendisini, çağlayanların kenarında, aç bir insanın kendini ekmek fırınında görmesi bu kabildendir. Bazen de bir kısım müheyyiç hadiseler, o türden görüntülere sebebiyet verebilirler. Öyle ki insanın yaşadığı bir kısım olaylar belli kalıplarla rüyalarda da devam ederler. İnsan bunları adeta görme mecburiyetinde kalır gibi olur. Bunların da bir hakikati yoktur ve bu görüntüler hiçbir manaya delalet etmez. Biz bu iki sınıfı, -Kur'an-ı Kerim'deki ifadesiyle- "Adğasü ahlâm- karışık düşler" içinde mütalaa ediyoruz. (Bkz. Yusuf Sûresi, 12/44) Bu kategoride mütalaa edilen bir tür daha vardır ki, onlar apaçık şeytan ilkaâtıdır.
Bunlardan başka bir de, istikbale ait bir kısım hadiselere dair insanın gördüğü rüyalar vardır ki, zamanı geldiğinde bunlar birer birer zuhur eder. Ehl-i keşif ve şühud bunları yakazaten (uyku hali olmaksızın), bizim gibi avam halk ise rüyalarında görürler. Efendimiz, hususiyle ahir zamanda çok sadık rüyalar görüleceğini ifade buyururlar. Nübüvvetten uzaklaşıldığı, mânâ âleminde tatmin edecek şeyler azaldığı böyle bir dönemde insanlar rüyalarda teselli olurlar. Öyle de olsa ahir zamanda müminlerin gördüğü rüyaların çoğu sadıktır. Aslında, olmuş-olacak her şey belli sembollerle âlem-i misalde mevcuttur. Buna temessülat (misal âlemi) ve daha ötesine de âyân-ı sâbite denilmektedir.
Rüyada ruh bedenden ayrılır mı?
Rüyada ruh bedenden ayrılır mı meselesine gelince; ruh, madde gibi belli bir yeri ihraz etmez. Madde, boşlukta bir yer işgal eden veya Newton'un görüşüne göre yer çekimine tabi olan hacimli bir şeydir. Ruh ise bütün bunlardan müberradır. Çünkü o, âlem-i halka değil âlem-i emre aittir. Avamca anlayışımızla ifade edecek olursak, ruh, Cenab-ı Hakk'ın "kün" demesiyle olan bir varlıktır; görüp kavrayacağımız, yakalayıp tutabileceğiniz bir şey değildir. O, şuurlu bir kanundur ve bir manada hayyizden (vüs'at, mekan, yön) müstağnidir. Bir anda değişik yerlerde temessül edebilir. Tıpkı bin aynayı güneşe mukabil tuttuğunuz zaman bu aynalar içinde güneşin temessülünü gördüğünüz gibi, ruhu da, nuraniyeti ve ruhaniyeti itibarıyla bin insanın mir'at-ı ruhunda görmek mümkündür. Ama bu her zaman böyle olur demek de değildir. O, dilediğinde olur. Onun için Efendimiz bir gecede belki bir milyon insanın rüyasına girer ve onlara temessül eder. Bu açıdan, ruhun bedenden ayrılması meselesi bahis mevzuu değildir. Kur'an, uykuya "sübât" demektedir (Bkz: Nebe Sûresi, 78/9) ki, o da, değişik faktörlerden ötürü bünyeye adem-i merkeziyet havasının hakim olması ve dinlenmek üzere, seni uyutmayan ve gözlerini açık tutan mekanizmanın devreden çıkmasından ibarettir. Ne var ki, bu durumda da ruh, bedenle alakasını kesmemektedir. Çünkü beden hâlâ bütün fonksiyonlarını icra etmekte ve teneffüsünü sürdürmektedir.
Öyleyse rüya halindeyken ruhun çıkması bahis mevzuu değildir. Uykuyla insanın gözleri âlem-i şehadete kapandığı için, bu defa ruh, âlem-i gayba açılan gözlerle âlem-i misali müşahede etmektedir.
Evet, ruhu iyi anlarsak rüya halindeyken onun bedenden ayrılmadığını da anlamış oluruz.
M.Fethullah GÜLEN
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi karlofca61 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Peygamberimiz s.a.v Hakaret edenin sonu........ Bilgi Dağarcığı Tuba_ 3 2345 09 Eylül 2008 13:48
Yaratıcı Bir Öğretmendir Allah(c.c) Mihrinaz 1 1894 13 Mart 2008 20:04
Ey Ağlamak........ Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler Beytül Ahzan 3 2134 13 Mart 2008 19:50
***Birinci Muradın Duası...** Dua Bölümü karlofca61 0 2285 04 Mart 2008 17:00
seccadenin feryadı Namaz-Abdest-Teyemmüm Kara Kartal 2 2004 25 Şubat 2008 11:55

Alt 07 Ocak 2008, 14:59   Mesaj No:2
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:karlofca61 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 136
Üyelik T.: 11 Eylül 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 115
Konular: 34
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Rüyadayken ruh bedenden ayrılırmı?

RÜYA
RÜYA hepimizin bildiği bir gerçek. Her gün görüyoruz, yaşıyoruz ve biliyoruz. Nasıl uyanık haldeyken zihnimizden birtakım hayal ve hatıralar geçiyorsa, uykuya dalınca da rüya olayı devreye giriyor.
Rüya bir görme işi. Kafa gözüyle değil, ruhumuzun göze ihtiyaç duymadan gördükleri, duydukları, hissettikleri... Rüya, görünen âlem sınırları içinde gayb âlemine açılan bir pencere, bir temâşa, bir seyir ânı.
Meselenin aslına bakılacak olursa, rüya Kur’ân’ın sahip çıktığı bir şuur olayıdır. Kur’ân’da yedi yerde ‘rü’yâ’ kelimesine yer veriliyor ve âyetlerin içinden rüyanın anlamı ve tanımı çıkıyor.
“Allah, Resûlünün gördüğü rüyayı hak ile tasdik etti” (Fetih, 48:27) ifadesiyle, “Sen rüyanda emrolunana uydun” (Sâffât, 37:105) cümlesinde ‘sâdık-doğru rüya’ anlatılıyor ve asıl rüyanın bu ‘rüya’ olduğu belirtiliyor. Sâdık rüyanın da “Eğer rüya tabirini biliyorsanız, benim bu rüyamı tabir edin” (Yûsuf, 12:43) âyetiyle tabire değer, tabir edilebilen bir rüya olduğu bildiriliyor.
Sâdık rüyayı görünce kime anlatılacağı noktasında da, Yakub aleyhisselâmın oğlu Yûsuf aleyhisselâma tenbih ettiği, “Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma yavrum, yoksa sana bir tuzak kurarlar” (Yûsuf, 12:5) ölçüsüne bakılarak rüyanın dost kimselere anlatılmasının gereğine işaret ediliyor.
Zaten, Efendimiz(a.s.m.) de, “Biriniz sevdiği bir rüyayı görürse, onu sevdiği birisinden başkasına anlatmasın” (Müslim, Rü’ya: 5) ve “Rüya yorumlanmadıkça bir kuşun ayağı üzerindedir. Yorumlanınca çıkar. Rüyayı gören onu sevdiği kimseden, bilgi ve dirayet sahibi olandan başkasına anlatmasın” (İbn Mâce, Tabirü’r-rü’yâ: 7) buyurarak rüyayı gördükten sonra kime anlatılacağını bildirmiş oluyor.
Kur’ân’da ifade edilen ‘edğâsu ahlâm’ (Yûsuf, 12:44) şeklinde bir çeşit rüya daha vardır ki, bunlar asıl itibarıyla rüya değil, karmakarışık görüntülerdir, tabir ve tevil etmeye bile gerek yoktur. Sâffât sûresinde geçen ‘rü’yâ’ ise, İbrahim aleyhisselâmın oğlu İsmail aleyhisselâmı kurban etmek için Allah’tan aldığı emre uymasıdır.
Kur’ân’ın açık biçimde öğrettiği üzere, uykuda görünen, duyulan ve yaşananlar üç türlüdür. Hadisin anlattığı da aynı: birisi Allah’tan bir müjde olan meleklerin telkin ettiği sâdık rüya, diğeri uyanıkken hayalde kalan şeylerin uyuyunca karmakarışık ve anlamsız bir şekilde görünmesi, üçüncüsü de şeytanın uykuda iken insanın kalbine attığı korkular.
Üzerinde durulan, dikkate ve ciddiye alınan, tabire ve tevile değer görülen rüya, sâdık rüyalardır. Bunun dışında kalanlar rüyalar ‘rüya’ tasnifine bile girmemektedir.
Ruh, insanın özünde bulunan ilâhî bir latife olduğu için, dünya ile ilgimiz kesilir kesilmez gayb âlemiyle bir bağlantı kurar, oradan bir pencere açar, o pencereden meydana gelen hadiselere bakar. Levh-i Mahfuzun bir cilvesi ve kader mektubunun bir numunesi türünden birine rastlar, birtakım hakikî vak’aları görür. İşte sâdık rüyalar bu kısımdandır.
Sâdık rüyaların bir kısmı göründüğü gibi çıkar, bir kısmı ince bir perdeye bürünmüş olarak belirir, bazıları da çok kalın bir perdeye sarılır. Sâdık rüyaların en mükemmelini Peygamberimiz özellikle vahyin ilk aylarında görmüş ve gördüğü gibi çıkmış, bu rüyalar için hiçbir biçimde tevile ihtiyaç duyulmamıştır.
Sâdık rüyalar hadisin ifadesiyle bir müjde, mü’min ruhlara bir ferah ve sevinç kaynağı, ayrıca nübüvvet nurundan kalan bir parçadır. Hadisler bu konuya şu açıklığı getirirler:
“Ey insanlar! Peygamberliğin belirtilerinden yalnız güzel rüya kaldı.” (İbn Mâce, Tabirü’r-rü’yâ: 1)
Ubade bin Samit, Resûlullah’a, “Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjde vardır” (Yunus, 64) âyetindeki ‘müjde’yi sorunca Resûlullah(a.s.m.) âyeti şöyle tefsir eder:
”O güzel rüyadır. Onu Müslüman kişi görür veya onun için görülür.” (İbn Mâce, Tabirü’r-rü’yâ: 1)
“Salih rüya Allah’tandır. Biriniz sevdiği bir rüyayı görürse onu sevdiği bir kimseden başkasına anlatmasın.” (Müslim, Rü’yâ: 5)
“Salih bir kişi (veya salih bir kadın) tarafından görülen güzel rüya nübüvvetin kırkaltı parçasından bir parçadır” (Tecrid-i Sarih Tercemesi, 12:272).
Efendimizin peygamberlik süresi 23 sene olmuş, vahyin ilk altı ayı sâdık rüyalar şeklinde geldiği için sâdık rüyalar peygamberliğin nurundan bir parça sayılmıştır.
En sâdık rüyaların seher vaktinde görülen rüyalar olduğunu (Tirmizi, Rü’yâ: 3) bildiren Efendimiz, hadis kitaplarında bildirildiğine göre, her sabah namazından sonra sahabileriyle sohbet ederlerken “Bu gece içinizden rüya gören var mı?” diye sorarlar, çoğu zamanlar da kendileri görmüş oldukları rüyaları anlatır ve tabir ederlerdi.
Başta Hz. Yûsuf ve Hz. İbrahim olmak üzere peygamberlerin gördüğü rüyalar bir vahiy ikliminde gerçekleşmiştir. Yûsuf aleyhisselâm küçüklüğünde gördüğü ve Yûsuf sûresinde anlatılan rüyayı kastederek sûrenin sonunda babası Yâkub’a, “İşte baba, evvelce gördüğüm rüyanın tabiri budur” demesi, bu sırdandır. Bu sûreden anlaşılacağı üzere, büyük bir peygamberin hayat seyri bir rüyanın açılımı biçimindedir.
Efendimizin hayatında sâdık rüya çok yer tutmuş, savaşlardan önce görmüş oldukları rüyalar savaşın seyrini önceden işaret etmiştir.
Söz buraya gelmişken, konuyu ele almamıza vesile olan rüyalarla amel etme, rüyaların dinî hükümlere esas teşkil edip etmemesi meselesine paragraf açalım.
Bu meselenin ölçüsünü bize hem Kur’ân veriyor, hem de Efendimizin bizzat kendi uygulamaları öğretiyor. Hz. Yûsuf’un rüyasını hatırlayacak olursak, Hz Yûsuf babasına anlattığı rüyasında onbir yıldızın, ayın ve güneşin kendisine secde ettiğini görmüştür. Babası da rüyayı kardeşlerine anlatmamasını, aksi halde onların kendisine zarar vereceklerini hatırlatır. Yûsuf aleyhisselâm rüyada gördüklerinin başına geleceğini bildiği halde kadere teslim olmuş, sabırla karşılamıştır. Rüyadan sonra kuyuya atılmış, köle olarak satılmış, iftiraya uğramış, zindana konmuş. Bütün bunları rüyanın işaretiyle, rüya tabiri konusunda ilâhî bir mevhibeye ulaşmasıyla ve asıl olarak nübüvvet gözüyle bildiği halde herşeye büyük bir teslimiyetle boyun eğmiştir.
Peygamberimiz Uhud savaşına çıkmadan ve henüz savaşın nasıl ve nerede yapılacağı hususunda bir karar vermeden önce bir rüya görürler ve rüyalarını kendileri bizzat anlatır ve yorumlarlar. Mesele hakkında çok önemli bir ölçü olması bakımından hadisi arzetmek gerekiyor:
“Ben vallahi bir rüya gördüm, hayra yordum. Kendimi sağlam bir zırh içinde gördüm. Kılıcım Zülfikar’ın ağzında bir gedik açıldığını gördüm. Boğazlanmış bir sığır gördüm. Arkasından da bir koç gördüm.”
Rüyasını bu şekilde anlatan Efendimiz, tabiri de yine kendileri yaparlar:
“Sağlam zırh giymek, Medine’de kalmaya işarettir, orada kalınız. Kılıcımın ağzından bir gedik açıldığını görmem, bir zarara uğrayacağıma işarettir. Boğazlanmış sığır, sahabilerimin şehid olacağına işarettir. Arkasından bir koç görmem ise, askerî bir birliğe işarettir ki, inşaallah onları Allah öldürecektir.” (A. Köksal. Hz. Muhammed ve İslâmiyet, 3:62-63.)
Bu gayet açık ve net olarak gördüğü rüyaya rağmen Resûlullah Efendimiz rüyada gördüklerine göre amel etmemiş, konuyu sahabilerinin istişaresine getirmiş ve kendi fikirlerinin aksine olduğu halde çıkan kararı uygulamıştır, rüyada gördüklerini de teslimiyetle karşılamıştır.
Rüyanın bir müjde ve beşaret olduğunu bildiren hadisler asıl olarak rüyanın mü’minin hayatındaki yerini tesbit ediyor. Bunun için, bir mü’min gördüğü bir rüya sonucu hayatına çekidüzen verebilir, ibadet ve takvasını geliştirebilir.
Bir seferinde Abdullah bin Ömer rüyasında iki melek görür ve melekler kendisine, “Namazı da çok kılsan, ne iyi adamsın sen” derler. Bu rüyayı Hz. Abdullah, kızkardeşi ve Efendimizin hanımı Hz. Hafsa’ya anlatır, Hz. Hafsa da Peygamberimize arzeder. Peygamberimiz de “Çokça gece namazı kılsa, Abdullah gerçekten salih bir kuldur” buyururlar. Hz. Abdullah’ın talebesi ve bir hadis deryası olan Hz. Nâfi der ki: “Bundan böyle Abdullah gece namazlarını artırdı.”
Sahabilerin hayatında bu tarzda uygulamayı görüyoruz.
Bir zât Hz. Ömer’e gelir, rüyasında ay ile güneşin birbiriyle savaştıklarını görür. Hz. Ömer, “Sen hangisiyle beraberdin?” diye sorar. Adam, “Ay ile” diye cevap verir. Hz. Ömer, “Sen mahvedilmiş âyetle (ışığı kendinden olmayan bir gökcismi ile) beraberdin; asla bir iş üstlenemezsin” der ve rüyayı gören adamın karakter yapısını dile getirir.
Bu hadisi ve rivayeti nakleden İslâm hukuku usulcüsü eş-Şâtibî şu bağlayıcı açıklamayı getirir:
“Bu çeşit rüyalarla amel edilebilmesi için aranan şartlar üzerinde durmak gerekir. Sadece rüya ile değil, keşif ve ilham gibi yolların dikkate alınıp onlarla amel edilebilmesi için mutlak surette dinî bir hükme veya şer’î bir kaideye ters düşmemesi gerekir. Çünkü dinî bir kaide ve hükmü ihlal eden birşey haddizatında hak olan birşey değildir. O ya hayaldir, ya vehimdir veya şeytanın bir telkinidir. Bunlar bazen içlerinde bir hak unsuru taşıyabilir, bazen de haktan hiçbir şey taşımayabilir.
“Bu durumda bunların dikkate alınması doğru değildir. Çünkü dinen sabit olan birşeye ters düşmektedir. Şöyle ki: Hz Peygamberin getirmiş olduğu dinî hükümler geneldir, özel değildir. Onun esasları bozulamaz. Durum böyle olunca, dinin belirlediği esaslara ters düşen herşey sakat ve bâtıldır.
“Bu konuya verilecek misallerden biri de İbn Rüşd’e sorulan bir sorudur. Bir hâkim, kendisine gelen bir davada adaletiyle bilinen iki şahidin şahitlikte bulunmasından sonra rüyasında Hz. Peygamberin kendisine, ‘Bu şahitlikte hüküm verme, çünkü o bâtıldır’ dediğini görür.
“Bu durumda ne yapacaktır? İşte böyle bir rüya dinî kaidelerden birisiyle (yani âdil şahidin şehadeti prensibine) ters düşmekte ve dinî bir hükmü ihlal etmektedir.”
(Ebû İshak eş-Şâtibî, el-Muvafakat, müt: Doç. Dr. Mehmed Erdoğan, 2:264-268)
Bediüzzaman Said Nursî de, “Hayâlâtlara karşı kapısı açık olan rüyaları tahkiki bir surette mevzubahis etmek, tahkik mesleğine tam uygun gelmez” demekte, bir başka ifadesinde ise “Rüya dahi, hayır iken bazı aks-i hakikatle göründüğü için şer telâkki edilir, ye’se düşürür, kuvve-i maneviyeyi kırar, sû-i zan verir. Çok rüyalar var ki, sûretleri dehşetli, zararlı, mülevves iken, tabiri ve mânâsı güzel oluyor” tesbitinde bulunmaktadır. (bkz. RNK, s 511) Bu arada Bediüzzaman “Uykunuzu bir dinlenme vasıtası kıldık” (Nebe’, 78:9) mealindeki âyete “Rüyada ve nevmde (uykuda) perdeli olarak ehemmiyetli hakikatler var olduğunu gösterir” (RNK, s. 511) şeklinde bir açıklama getirir ki, rüyadaki hakikatlerin yoruma, tabire ve tevile müsait olduğunu ifade eder. Cenâb-ı Hakkın, keşfiyatta ve rüya-yı sâdıkada bir kısım gaybî hakikatleri ihsas ettiğini bildiren Bediüzzaman, “O hakikatlerin hususî suretleri vukuundan sonra bilinir” der. (RNK, s. 1653) Sâdık rüyaların hiçbir şekilde ‘delil ve hüccet’ olamayacağına da işaret ederken, rüyaların hadiste bildirildiği üzere birer müjde mahiyetini taşıdığını dile getirir (RNK, s. 2063).
Rüyaların dinde, Kur’ân’da ve sünnette, özellikle tasavvufta yeri vardır ve önemlidir, ama dinî bir hüküm içermez, dinî bir meseleyi hükme bağlamaz ve bu mânâda onunla amel de edilmez.
Alıntı ile Cevapla
Alt 07 Ocak 2008, 15:29   Mesaj No:3
Medineweb Paylaşımcı Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:maşuk isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 523
Üyelik T.: 04 Kasım 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:35
Mesaj: 394
Konular: 1
Beğenildi:2
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Rüyadayken ruh bedenden ayrılırmı?

İnsan gündüz gönlünü ne ile meşgul etmiş ise,
gece rüyada da onunla meşgul olur derler...

Ama rahmani tecelliler büyük lütuflardır...

Şeytaniler ise sade suya anlatılmalıdır..

Allah rüyamızı Efendi miz ile şereflenmeyi bizlere nasib ede...
Gündüz onla meşgul ede ki
Gece de onu misafir ettire..
Amiiiiiin..
Alıntı ile Cevapla
Alt 07 Ocak 2008, 15:32   Mesaj No:4
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:karlofca61 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 136
Üyelik T.: 11 Eylül 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 115
Konular: 34
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Rüyadayken ruh bedenden ayrılırmı?

Alıntı:
maşuk Üyemizden Alıntı
İnsan gündüz gönlünü ne ile meşgul etmiş ise,
gece rüyada da onunla meşgul olur derler...

Ama rahmani tecelliler büyük lütuflardır...

Şeytaniler ise sade suya anlatılmalıdır..

Allah rüyamızı Efendi miz ile şereflenmeyi bizlere nasib ede...
Gündüz onla meşgul ede ki
Gece de onu misafir ettire..
Amiiiiiin..

aminnnnnnn..........
Alıntı ile Cevapla
Alt 07 Ocak 2008, 19:50   Mesaj No:5
Medineweb Sadık Üyesi
AŞK'ÜL İSLAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:AŞK'ÜL İSLAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38
Üyelik T.: 30Haziran 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:43
Mesaj: 984
Konular: 245
Beğenildi:29
Beğendi:0
Takdirleri:146
Takdir Et:
Standart Cvp: Rüyadayken ruh bedenden ayrılırmı?

Alıntı:
maşuk Üyemizden Alıntı
İnsan gündüz gönlünü ne ile meşgul etmiş ise,
gece rüyada da onunla meşgul olur derler...

Ama rahmani tecelliler büyük lütuflardır...

Şeytaniler ise sade suya anlatılmalıdır..

Allah rüyamızı Efendi miz ile şereflenmeyi bizlere nasib ede...
Gündüz onla meşgul ede ki
Gece de onu misafir ettire..
Amiiiiiin..

Muhteşemsin maşuk kardeş.. Duana yürekten amiiin...
Ne çok dünyalık işlerle uğraşıyoruz...
Aklıma "YALAN DÜNYA DEĞİL MİSİN" isimli şiir geldi..
Aziz Mahmud Hüdai Hz.. (K.S)nin...


Kim umar senden vefâyı,
Yalan dünyâ değil misin?
Muhammed-ül-Mustafâyı,
Alan dünyâ değil misin?

Yürü hey vefâsız yürü,
Sensin hod bir köhne karı,
Nice yüzbin erden geri,
Kalan dünyâ değil misin?

Kimisini nâlân edip,
Kimisini giryân edip,
Âhir-i kâr üryân edip,
Soyan dünyâ değil misin?

Kasdedip halkın özüne,
Toprak doldurup gözüne,
Ehl-i gafletin yüzüne,
Gülen dünyâ değil misin?

Eğer şâh u eğer bende,
Her kişiyi salan bende,
Kimse mekân tutmaz sende,
Virân dünyâ değil misin?

Sihr ile donatıp kendin,
Meydana salan semendin,
Âleme mihnet kemendin,
Salan dünyâ değil misin

İşin gücün dâim yalan,
Çok kişiden arta kalan,
Nice kere boşalarak,
Dolan dünyâ değil misin?



AZİZ MAHMUT HÜDAİ...
Alıntı ile Cevapla
Alt 08 Nisan 2009, 10:27   Mesaj No:6
Medineweb Emekdarı
Belgin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Belgin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 7
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:1
Cinsiyet:
Yaş:43
Mesaj: 1.277
Konular: 640
Beğenildi:16
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Biz uykudayken ruhumuz bedenimizden ayrılırmı?

İnsan beden (vücut) ve ruhun birleşiminden oluşur Beden et ve kemik olan aslı toprak olup, topraktan gelen kimyasal ve fiziksel değişime uğramış proteinler sayesinde yaşayan, ölünce yine toprak olacak olan bir yapıdır

Ruh ise Allah’tan gelen, vücudu canlı, gören, hisseden kılan ilahi bir emirdir

Ölü bir insan düşünelim Eli, kolu, beyni, gözleri, kalbi vücudu tam olarak yerindedir Bu insana fıkra anlatsak, bilmece sorsak, korkunç hikayeler anlatsak, hüzünlü olaylar anlatsak bir tepki verir mi bu ölü insan

Canlı iken her fıkraya gülen, hüzünlü her olaya üzülen, korkan, sevinen, üzülen bu insana ne olmuştur Daha doğrusu can alıcı soru şu: Ölürken bedendan eksilen nedir ki o olmayınca neşe, sevinç, hüzünde olmuyor İşte o ruhtur

Demek ki duygularımızı var eden, hissiyatın kaynağı olan ruhtur Yoksa sevinme, üzülme, fikir, düşünce gibi kavramları, kuru bir vücut organları arasındaki elektrik akımı ile izah etmek imkansızdır Ruhla duygu vardır Ruh emaneti geri alınınca, duygu, his, düşüncede vücudu terk eter

Rüya esnasında ruh bedenden ayrılmamaktadır Ruh bedenden ayrılmadan da başka yerlerde bulunabilme özelliğine sahiptir Nitekim nefislerini terbiye etmiş insanların ruharı bir anda bir çok yerde bulunabilmektedir Abdulkadiri Geylani Hazretleri aynı anda kırktan fazla yerde görülebilmiştir

Rüyada da insanın ruhu yine cesede bağlıdır Ancak rüyada farklı yerlerden ve alemlerden pencereler açılır ve ruh o pencereden o alemleri seyreder Başka insanların ruhlarıyla görüşebilir

Uyku, insan için mühim bir ihtiyaç olup Cenâb-ı Hakk, gündüzü maîşet temini için çalışma, geceyi de uyku ve dinlenme vakti olarak yaratmıştır Uyku bir yokluk değil dinlenme vaktidir

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet Editör
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Ocak 2012, 09:58   Mesaj No:7
Medineweb Emekdarı
Esma_Nur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Esma_Nur isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 4458
Üyelik T.: 19 Ekim 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:kadın
Memleket:sivas/istanbul/
Mesaj: 5.442
Konular: 575
Beğenildi:4532
Beğendi:6129
Takdirleri:24126
Takdir Et:
Standart Cevap: Biz uykudayken ruhumuz bedenimizden ayrılırmı?

Uykunun bir nevi ölüm, uyanmanın da dirilmek olduğunu düşünmelidir! Hz. Lokman, oğluna (Oğlum, ölümden şüphen varsa, uyuma! Uyumak mecburiyetinde kaldığın gibi, ölmeye de mahkumsun. Eğer dirilmekten şüphe ediyorsan, uykudan uyanma! Uykudan uyandığın gibi öldükten sonra da dirileceksin.) buyurmuştur.

Yatarken yarınki hayırlı işleri yapabilmek için istirahat etmeye, sabah namazına kalkmaya ve ertesi gün hayırlı işler yapmaya niyet etmeli! Böyle niyet edenin uykusu ibâdet olur. Gece uyanınca duâ etmeyi adet haline getirmeli! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Uykudan uyanınca, "Allahümmağfir li" derse, duâsı kabul olur.) [İ. Ebiddünya]

Henüz sabah namazının vakti girmeden, yani seherde kalkmaya çalışmalıdır. Seher vakti kalkmak berekettir. Hele sabah namazının vakti girdikten sonra, güneş doğana kadar uyumak rızık yönünden de zararlıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Sabah uykusu, rızka manidir.)

İbni Abbas hazretleri, sabah vakti oğlunu uyur görünce buyurdu ki: (Oğlum, rızıkların dağıtıldığı saatte uyunur mu? Bu saatte uyumak, tembellik alametidir, unutkanlığa sebep olur.) [Şira]
__________________
Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım...

Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE....
Alıntı ile Cevapla
Alt 05 Nisan 2012, 12:38   Mesaj No:8
Medineweb Emekdarı
Esma_Nur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Esma_Nur isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 4458
Üyelik T.: 19 Ekim 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:kadın
Memleket:sivas/istanbul/
Mesaj: 5.442
Konular: 575
Beğenildi:4532
Beğendi:6129
Takdirleri:24126
Takdir Et:
Standart Cevap: Rüyadayken ruh bedenden ayrılırmı?

Günümüzün ortalama üçte biri uyku ile geçmektedir. Gafletle geçmemesi için uykuyu da değerlendirmek gerekir.


Müminin her hareketi şuurlu olmalıdır. Gafletle yatıp gafletle kalkmamalıdır!

Rastgele yatağa girip uyumak doğru değildir.

1- Yatağa abdestli girmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Abdestli yatanın ruhu Arşa yükselir ve gördüğü rüyalar doğru olur. Abdestsiz yatanın ruhu yükselmez, gördüğü rüyalar, karışık olur, doğru çıkmaz.) [İ.Gazali]

(Abdestli yatan, gece ibâdet eden ve gündüz oruç tutan kimse gibi sevab kazanır.) [Hakim]

2- Misvaklanıp sağ yanı üzere kıbleye karşı yatmak sünnettir. Uyku, ibâdetleri kuvvetle ve sağlam yapmak niyetiyle olursa ibâdet olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Âlimlerin uykusu ibâdettir.) [İ.Gazali]

Vasiyetini Yazmalı

3- Borçları ve önemli işleri olan kimse, vasiyetini yazmadan yatmamalıdır! Çünkü sabaha çıkacağını kimse bilemez. Eğer vasiyetsiz ölürse, Kıyamete kadar konuşamaz. Ölüler kendini ziyaret eder, onunla konuşmaya çalışırlar, fakat o cevap veremez. O zaman (Bu miskin vasiyetsiz ölmüş.) derler. Vasiyet olarak, varsa kul borçlarını, namaz ve oruç kazaları gibi Hak borçlarını yazmalı, ölümünden sonra ne yapılmasını istiyorsa bildirmelidir!

4- Günahlarına tevbe edip uyumalıdır! Herkese iyilik yapacağına, uyandığı zaman kimseye fenalık etmiyeceğine niyet ederek yatmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Hiç kimseye zulüm ve kin hissi duymadan yatanın günahları affolur.) [İ.Ebiddünya]

5- Yatarken, gece ibâdete kalkmaya niyet etmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Gece ibâdet etmek niyetiyle yatan, fakat uyku galebe çalıp sabaha kadar uyanamayan, niyeti sebebiyle gece ibâdet etmiş gibi sevaba kavuşur. Uykusu da kendisine Allahü teâlânın ihsan ettiği bir sadaka olur.) [İ.Mace]

6- İyice uyku gelmeden yatmamalıdır! Kıymetli ömrü uyku ile geçirmemelidir! İhtiyaç kadar uyumalıdır!

7- Yatarken Ayet-el-kürsi, üç İhlas ve bir Fatiha, iki Kuleuzüyü okumalıdır! Salevat-ı şerife getirmelidir! "Amenerresulüyü yatsıdan sonra okumayı adet edinmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Gece Bekara suresinin son iki ayetini okuyana, bu iki ayet, herşey için kâfidir.) [Müslim]

8- Uykunun bir nevi ölüm, uyanmanın da dirilmek olduğunu düşünmelidir! Hz. Lokman, oğluna (Oğlum, ölümden şüphen varsa, uyuma! Uyumak mecburiyetinde kaldığın gibi, ölmeye de mahkumsun. Eğer dirilmekten şüphe ediyorsan, uykudan uyanma! Uykudan uyandığın gibi öldükten sonra da dirileceksin.) buyurmuştur.

9- Yatarken yarınki hayırlı işleri yapabilmek için istirahat etmeye, sabah namazına kalkmaya ve ertesi gün hayırlı işler yapmaya niyet etmeli! Böyle niyet edenin uykusu ibâdet olur. Gece uyanınca duâ etmeyi adet haline getirmeli! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Uykudan uyanınca, "Allahümmağfir li" derse, duâsı kabul olur.) [İ. Ebiddünya]

10- Henüz sabah namazının vakti girmeden, yani seherde kalkmaya çalışmalıdır. Seher vakti kalkmak berekettir. Hele sabah namazının vakti girdikten sonra, güneş doğana kadar uyumak rızık yönünden de zararlıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Sabah uykusu, rızka manidir.) [Beyhekî]

İbni Abbas hazretleri, sabah vakti oğlunu uyur görünce buyurdu ki: (Oğlum, rızıkların dağıtıldığı saatte uyunur mu? Bu saatte uyumak, tembellik alametidir, unutkanlığa sebep olur.) [Şira]

Yatarken

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Yatarken Fatiha ve İhlası okuyan, ölüm hariç, her şerden emin olur.) [Bezzar]

(Yatarken Kâfirun suresini okuyan şirkten beri olur.) [Tirmizî]

(Yatarken Mülk [Tebareke] suresini okumadan yatma! Çünkü ölürsen kabirde sana yoldaş olur.) [Ey Oğul İlmihâli]

Tok Karnına Uyumak

Mümkün mertebe yemeği yatarken yememelidir! Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

(Tok karnına uyumak, kalbi katılaştırır.) [Taberânî]

Yenilen yemekleri namaz kılarak veya helal kazanç yollarında eritmeye çalışmalıdır!

Çok Uyumak

Çok eser vermiş zatların hayatını incelerseniz, az uyuyup çok çalıştıkları görülür. Ancak zaruret veya ihtiyaç miktarı uyumalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Annesi, Hz. Süleymana "Evladım, çok uyuma, çok uyumak, Kıyamette insanı fakir bırakır" dedi.) [İbni Mace]

(Cehennemden kaçın, Cenneti isteyenin gözüne uyku girmez. Dünya, lezzet ve şehvetlerle kuşatılmıştır. Bunlar sizi ahıretten alıkoymasın.) [İ.Mende]

(Ümmetim için en çok korktuğum şey, göbek büyüklüğü, uykuya devam, tembellik ve iman zayıflığıdır.) [Deylemî]

Az Uyumak

Az ye kalbini pakla, fazla uykuyu mezara sakla! Az uyumak nimettir, çok uyumak gaflettir. Gaflet ise zarardır, kalbimizi karartır. Fazla uykuyu at, seherde dağıtılır murat.

Seher ne kadar kutludur, o vakit uyanık olan mutludur. Seherde rahmet kapıları açılır, uyanıklara nimet saçılır. Çok uyku eziyettir, az uyku meziyettir. Az ye, az uyu, çok konuşma, evliya olursan şaşma!

Çünkü evliyalığa bu üç meziyetle girilir, sonra sayısız nimet verilir. Çok uyumak çok fazilet götürür, gaflet ve tembellik getirir. Az ört yorganları, çünkü uyku tembelleştirir organları. Uyku ölüme eştir, gafletle uyuyanın sonu ateştir. Arifler sehere hasrettir, onlara çok uyumak musibettir. Cenab-ı Hak her gece, buyurur şöylece: "Duâ eden yok mu, duâsını kabul edeyim, benden isteyen yok mu istediğini vereyim) [Buharî]

Geceleri ne güneşler doğar, fakat gafletle yatanı zulmet boğar. Uyanıklık huzurda edeptir, çok uyku pişmanlığa sebeptir. Arif, huzurda durmaktan lezzet alır, gafiller bundan mahrum kalır. Az uyku kalbe ciladır, çok uyku ise belâdır. Sanma çok yemek kan olur. Çok uyuyan unutkan olur. Çok uyumak ayıptır, kıymetli vakitten kayıptır. Midesi boş olana uyku gelmez, az uyuyana korku gelmez.

Bir talebe, bir âlimi çok seviyormuş. Sohbetinde bulunmaya can atarmış. Âlime durumu bildirmişler. Âlim de (Gece beklesin, muhakkak geleceğim) demiş. Talebe saatin zilini kurarak biraz uyumak üzere yatmış. Âlim gelince talebeyi uyur hâlde bulmuş. Saatin zilini bağlamış. Cebine biraz ceviz ve üzüm koyarak gitmiş. Talebe sabah olup uyanınca yaptığı hataya pişman olmuş, uyuyarak beklenilmeyeceğini, sevenin gözüne uyku girmeyeceğini, girmemesi gerektiğini anlamış.

Kaynak semerkant
__________________
Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım...

Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE....
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.