Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Tasavvuf-Tarikat (https://www.forum.medineweb.net/647-tasavvuf-tarikat)
-   -   Tasavvuf nedir? (https://www.forum.medineweb.net/tasavvuf-tarikat/225-tasavvuf-nedir.html)

Medine-web 26 Ocak 2008 21:50

Cvp: Tasavvuf nedir?
 
[quote=maşuk]
öyle kulaktan dolma bilgilerle kapatılacak bir konu değildir tasavvuf.cahil cesurdur derler.işin aslını astarnı öğrenip bir 2. kez düşüncelerinizi gözden geçirin derim




haklısın ustad öğrenir geliriz inşaallah.ayrıca bu kadar güzel bilgileri copy paste ile bize paylaştığınıza da sevindim.isteseydin sana yardım ederdim ya:)aramızda kalsın marifetname var bende.istifadene veririm istediğin kadar malzeme var orda
emma ba'd...

1-ben tasavufa karşı olduğumu mu söyledim size ki,bunca ikna edici malzeme delil bulmuşsunuz?
2-ben size tasavufun özüne değil,onu yürüten günümüzdeki bazı laçkalaşmış kişilere karşı olduğumu söyledim.
3-ben size tasavuf ağalarının hala müslüman kızlarımızı cariye yapan ,9.koğuş 10.sıra 5.eşlerden bahsediyorum.
4-sen bana Abdulkadiri geylanileri göster kurban olayım,bana nazım kıbrisi denen zibidileri getirirsen sana tasavuf hakkında düşüncelerimi açıklarsam,beni recm edersin..!
5-günümüzde yaşayan,tasavuf kollarını incelediğinde,esasta nur,tatbikatte nar vardır.(kıbrısi,kalkancı,gündüz vs vs vs )ben falan şeyhin falan referanslı falan tavsiyeli falan halifesiyim..hadi ordan....!
son olarak;
ben tasavufu inkar etmem etmedim edemem asla ...bir kardeşimizin deyimiyle,kasaplar ameliyatta girdiğinden beri ,ben bu kasaplarda tedavi görecek kadar akıllı değilim...! evimde oturur okurum yaşarım...

bazıları bizi cahil görsede saygı duyarız

maşuk 26 Ocak 2008 22:07

Cvp: Tasavvuf nedir?
 

admin kardeş
neden üstüne alınırsın ?
ben sadece sadakayı cariyem ola istedim.
............
hem benim tarikime bağlanmam öyle kolay kolay olmadı bilir misin abdulmelik kardeşim.
çünkü ben de tıpkı sizin gibi bin bir şek şüphe taşıyor ve tek başıma gemimi yürütebiliceğimi zannediyordum..
ama en sonunda yalvardım.
Rabbime
'' ben ne yaptığını bilmeyen bir cahilim ey Allah'ım
ve
kendimi sana emanet ediyorum rabbim
Sen beni en doğru yoldan,en güzel şekilde sana ulaştır '' diye
yakardım ...
Bu bocalamalar içinde ne oldu bilir misin?
belki de bana ufak atta civcivler yesin dersin__?__
..........
bu bocalamalar içinde ister inan ister inanma
şeyhim beni buldu.
Ben sadece rabbimden istedim.
O da bene nasib etti.
............
Bu bir nasib işidir.
Allah'a emanet olunuz........

Medine-web 26 Ocak 2008 22:17

Cvp: Tasavvuf nedir?
 
hayırlı uğurlu olsun maşuk kardeşim...şeyhin hakkında negatiflik düşünmekten haya ederim.çünkü tanımam bilmem.
vefat etmişse Allah rahmetiyle muamele eylesin o na da cümlemize de...yaşıyorsa selam saygılarımızı sunarız..dua eder dua bekleriz..

ihdina sıratel mustakiym..

sakin 18 Mayıs 2008 10:56

Cvp: Tasavvuf nedir?
 
ALİMLER PEYGABLERİN VARİSLERİDİR

NE ANLIYORUZ Kİ BU HADİSTEN

ALLAH DOSLARI İLE PEYGAMBERLER ARASINDA
BİRTEK PEYGAMBERLİK VARDIR ONLAR ÖYLE MERTEBELERE
CIKARLARKİ AKLIMIZ ALMAZ BUNU BİR ŞEYHE BAGLANMADANANLAYAMAZSINIZ
TARİKATA GİRMEK FARZ DEGİL VACİB DEGİL AMA BAGLANDINMI VACİB OLUYOR
NASILKİ BİR ADAK ADIYORUZ ONUN GİBİ SAHABELERİN ÖNDERİ EFENDİMİZDİ
BİZLERİN ÖNDERLERİDE ALLAH DOSLARI ONLAR AYNADIR ARACIDIR BAGLANMAYA BİLİRSİNİZ
AMA HAKLARINDA İLERİ GERİ KONUŞMAYALIM SEVMEKYETERLİ SİZİNBİZİM KONUŞMAMIZ ZANDAN ÖTE GECMEZ
SEVMEMİZ YETERLİ SAPIK CEMAATLEREDE DİKKATEDECEGİZ İST 600 TANE ŞEYH VAR İSTİBARATINBİLDİRMESİYLE
KAÇ TANESİ ŞEYH DİKKAT GEREKİYOR KONUŞMAMAK GEREKİYOR BAZI HALLERİ BİZLER ANLAYAMAYIZ EFENDİMİZ NASILMİRACA CIKTI İSE ALİMLERDE BAZI HELLERİ OLUR CÜNKÜ KERAMETLETR HAKTIR SAYGILARIMLA ZANDAN KACINALIM İNŞ

Medine-web 18 Mayıs 2008 14:32

Cvp: Tasavvuf nedir?
 
Maşuk Lütfen ya okumuyorsun yazdığımı,ya okumak istemiyorsun,ya da anlamak istemiyorsun..beni tasavufa karşı bir insan gibi lanse etmekten,alaycı tavrından vazgemeni öneriyorum.biraz da yazdıklarıma tefekkür etsen diyorum.farklı bi şey düşünmüyoruz aslında...ben ne demişim bakalım:
5-günümüzde yaşayan,tasavuf kollarını incelediğinde,esasta nur,tatbikatte nar vardır.(kıbrısi,kalkancı,gündüz vs vs vs )ben falan şeyhin falan referanslı falan tavsiyeli falan halifesiyim..hadi ordan....!
4-sen bana Abdulkadiri geylanileri göster kurban olayım,bana nazım kıbrisi denen zibidileri getirirsen sana tasavuf hakkında düşüncelerimi açıklarsam,beni recm edersin..!
bu konuda sorun varmı sizce..!
Ah basiret nerdesin sennn

AŞK'ÜL İSLAM 18 Mayıs 2008 18:06

Cvp: Tasavvuf nedir?
 
Tam Dayaklık :)

Maşukcum,Tek bişi diyim sana,
Şu Kopyalayıp yapıştırdıklarının, yarısını Yaşamadıysan , o yapıştırdıklarının hiçbir önemi yoktur tasavvufta, bal yemeyen, balın tadını bilmez derler, sen buyapıştırdıklarının tadına baktın mı hiç ?.. Tabi gerçek anlamda... Çünkü tasavvufun özü, bilmek değil, bitmektir, yaşamadıgın şeyi yazmamaktır, anlatmamaktır, Bugun mürşidin bu yapıştırdıklarını ve bu tasavvuf konusunu okusa, gel evladım der, gel hele az bi konuşalım senle :)))

maşuk 18 Mayıs 2008 18:34

Cvp: Tasavvuf nedir?
 
Alıntı:

YAĞMUR Üyemizden Alıntı
Tam Dayaklık :)

Maşukcum,Tek bişi diyim sana,
Şu Kopyalayıp yapıştırdıklarının, yarısını Yaşamadıysan , o yapıştırdıklarının hiçbir önemi yoktur tasavvufta, bal yemeyen, balın tadını bilmez derler, sen buyapıştırdıklarının tadına baktın mı hiç ?.. Tabi gerçek anlamda... Çünkü tasavvufun özü, bilmek değil, bitmektir, yaşamadıgın şeyi yazmamaktır, anlatmamaktır, Bugun mürşidin bu yapıştırdıklarını ve bu tasavvuf konusunu okusa, gel evladım der, gel hele az bi konuşalım senle :)))


kardeşim
ben yaşar mıyım yaşamaz mıyım bunu bilen sahibimdir
tasavvufu bana tanımlıyorsun teşkr edrm. biz de aldık ilmen, yaşama gayretindeyiz aynen , ede vasıl Hak aynen......

tasavvufun içindeyiz inşaallah. Bunu bilmiyor musun da soruyorsun ?))
tadını almaz mıyız ?
darısı almayan başlara.....

istersen gel misafirim ol da bir ölç ne dersin ??
:)
benim mürşidimle aramın ne minvalde olduğunu mürşidim hakkıyla bilir
yaptıklarımızdan bihaber değildir
yeri geldiğinde taltif eder, yeri geldiğide ikaz
sen merak eyleme canım kardeşim
...
( kendinizi şeyhim yerine koyup, şöyle derdi böyle derdi diyorsunuz,
farkında değilsiniz ama bu üslup doğru değil, çünkü o zaten ne yaptığımızı bilir çok şükür, gizlimiz saklımız yoktur......)

Aysima 11 Şubat 2009 14:26

Cvp: Tasavvuf nedir?
 
tasavvufun güzel ve net açıklanması yagmurcum


Tasavvuf, güzel ahlâktır. (İ. Kettânî)

Tasavvuf, kalbi temizlemektir. (Ebû Ali Rodbârî)

Tasavvuf, edebe riâyettir. ( Ebû Muhammed Cevîrî)

Tasavvuf, i'tirâzı bırakıp, emredilene peki demektir. (Ebû Sehl Sa'lûkî)

Tasavvuf, nefsin kötü isteklerini terk etmektir. (Ebû Hüseyn Nûrî)

Tasavvuf, faydasız işleri terk etmektir. (Ebû Saîd İbni Arabî)

Tasavvuf, vakti değerlendirmek ve vaktin kıymetini bilmektir. (İbni Osman Mekkî)

Tasavvuf, Allahü teâlânın ahlâkı ile ahlâklanmaktır. (Cüneyd-i Bağdâdî)

Tasavvuf, kimseye ezâ ve cefâ vermemek, herkese lütûf ve ihsânda bulunmak, hastalık ve musîbetleri herkese izhâr etmemek, düşmanlarını affetmek, insanlık mertebesinin en yüksek derecesine kavuşmayı usûl ittihaz etmektir. (Ahmed Şirbâhî)

Armagan 11 Şubat 2009 15:05

Cvp: Tasavvuf nedir?
 
Tasavvuf, kalbi saf yapmak, kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmak demektir. Tasavvuf hâl işi olduğu için, yaşayan bilir, tarif ile anlaşılmaz.

Tasavvuf, dinin emirlerine uyup, yasaklarından kaçarak kalbi kötü huylardan temizleyip, iyi huylarla doldurmak demektir.
Tasavvuf, sünnet-i seniyyeye yapışmak ve bid'atlerden kaçmaktır.
Tasavvuf, fâni olan her şeyden yüz çevirip, baki olana bağlanmaktır.

Tasavvuf, İslam ahlakı ile süslenmektir.

Tasavvuf, ölmeden önce ölmektir.

Tasavvuf, baştan başa edeptir, tamamen edepten ibarettir.

Tasavvuf, kadere rızadır.

Tasavvuf, Hak teâlâya inkıyaddır, kayıtsız şartsız teslimiyettir.

Tasavvuf, emeli bırakıp amele devam etmektir.

Tasavvuf, kalbi kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmaktır.

Tasavvuf, namaz, oruç ve geceleri ibadet etmek demek değildir. Bunları yapmak her insanın kulluk vazifesidir. Tasavvuf, insanları incitmemektir. Bunu yapan, vasıl olmuş, yani maksada kavuşmuştur.

Tasavvuf, insanı, ibadetlerde gereken ihlasa ve insanlara karşı gereken güzel ahlaka kavuşturan yoldur. İnsana bu yolu mürşid-i kâmil öğretir.

Tasavvuf, her sözünde, her işinde, dine yapışmaktır.

Tasavvuf, ızdırap çekmektir. Sükun ve rahatlıkta, tasavvuf olmaz. Yani, aşıkın maşuku aramaya çalışması, maşuktan başkası ile rahat etmemesi gerekir.

TÜRKcan 11 Şubat 2009 21:19

Cvp: Tasavvuf nedir?
 
seven sevdiğinden sorgulanabilir mi???

sevginin dereceleri vardır....

hattab aşıktır...

Allah(c.c),Peygamber(s.a.v),sahabeler,tabiin,eşi,ç ocukları ,arkadaşları maşuğudur...

şeyhi de...

siz istediğinizi sevin..

onun bunun şeyhini sevmeyin saymayın kimse sizi zorlamıyor sevmeye...

mecnun olmak isteyen olur...

siz akıllı olun...

TÜRKcan 11 Şubat 2009 21:52

Cvp: Tasavvuf nedir?
 
Ben Leyla'nın aşkından namaz kıldığını görmezken sen Mevla'nın aşkıyla beni nasıl gördün????

by Mecnun

Not:kıssadan hissenin daha kısası oldu...
leb dedik anlayana.....

hattaboğlu 12 Şubat 2009 13:22

Cvp: Tasavvuf nedir?
 
hatipoğlu değil "hattaboğlu" her yazılanı bu şekilde anlarsanız anlaşmak elbette zor olur..

---

"allahtan ve resullerınden baska kımseye masuk olamaz "
maşuk allah ise peygamber ne ? eğer yegane maşuk allah ise peyagamber neden şirkerete girdi ?
evvela ne söylediğimizi ve neye inandığımızı bilmemiz lazım.eğer yegane sevilen Allah cc ise o nun sevgisine ortaklık olmaz peygamberde dahil!
ama sevgiler allah içinse o zaman peygamberi de koy ailenide şeyhinide!!!! sonuçta herşey o na varır..
--
hz ali ye sorulan soru yu okuyun demiştim.
rabbi rab olduğu için ,rasulunu rasul olduğu için ,çocukları baba şefkati ile ,şeyhi alim öğretmen kabilinde severiz..hiçbirisi diğerine alternatif değildir.bilakis hepsinin sebebi allah dır..kaldıki rasullah ı (sav)da allah için severiz.dolayısı ile aşk tek ise maşuk allah..aşk allah için ise diğerleri de maşuktur.
derine inmeyim oksijen yetmezliğinden telef olur bazıları.
--
deniz baykal a mı benzettin ..aferim.
bende "kılıç ali" ye benzetiyim sizi .."sanığın idamına savunmasının bilahere dinlenmesine"..
pis pis sırıtan smi..

Armagan 12 Şubat 2009 17:11

Cvp: Tasavvuf nedir?
 
HATTABOGLU BASTA HAKLISIN ISMINI YANLIS YAZMISIM KUSURA BAKMA


AMA DIGERINE GELINCE ISTER KUSURA BAK ISTERSEN BAKMA BENIM KONUMDA _SEFAAT SENDEN YA RESULALLAH YAZIPTA

_SEFAAT VAR MIDIR? YOK MUDUR? DIYE SORAN BIRI BENI YERIN ONBINKAT DIBINDE BILE OKSİJENSIZ BIRAKAMAZ SEN SEYH DIYE BASINDA TUTUGUN ADAMI PEYGAMBERIMLE ALLAHIMLA KI BUNU YAPDIRMAZLAR ADAMA AMA KIYASLAMAYA KALKARSAN O KILIC ALİLER VARYA GERCEKTEN CEKERLER KILICI......................

SONSUZ OLAN RABBIM................. IKI YIL SONRA SEYHINI KAYBETTIGINDE BELKI ANLARSIN GERCEK MASUKU.....................

hattaboğlu 12 Şubat 2009 22:23

Cvp: Tasavvuf nedir?
 
ah anlayış ..
--
1-şefaat senden yazmadım "şefaat ya rasulallah" yazdım ...ayrıca bunda anlamayacak birşeyde yok üstte sordum şefaat sizce varmı yokmu diye altta da ben inanırım ve dilenirim şefaat babında şefaat ya rasulallah yazdım..
2-hala şeyhin sevgisi ile allah ın sevgisini alternatif görerek yazıyorsun ama aynı mantıkla ölümlü olan allah rasulu sav e de maşuk olabilir diyorsun ?
3-kılıç ali nin kim olduğunu öğrenmek lazım..ali nin kılıcı demedik "kılıç ali " dedik..(3 meşhur ali den biridir)
--

bu açıklamalardan sonra
bize aşkı meşki öğretecek gönül ehli burada yok henüz.aşkın maşuk un lugat anlamını bilemeyen derindeyim dese kim inanır.

hattaboğlu 19 Şubat 2009 00:34

Cvp: Tasavvuf nedir?
 
onca yıldır tasavvuf yolundayım ve tanımadığım gurup kalmadı desem yeridir bu yukarda ferdi nin saydığı maddeleri gördüğüm birtek yer olmadı ..ve tamamen objektif baktığım halde!
bunlar tamamen masabaşı kuruntularından ibarettir.hiç adamakıllı bir tasavvuf erbabını karşınıza alıp bu yukardaki soruları sordunuzmu ? ve sizin iddia ettiğiniz şekilde mi cevap aldınız ?
iddia edildiğinin tam zıddı inancına sahip tasavvuf ehli diyebilirim (son paragrafta ki bazı kavramlar şişirilmiş olduğundan onlarda dahil)
bakın bi başlık açıyım tek tek sorun tasavvuf ehli olarak bu konuya şu konuya nasıl inanıyorsunuz/yaşıyorsunuz sorun yakınen bilin derim..masabaşı varsayımlar vehimlerle değil!

Medine-web 19 Şubat 2009 01:01

Cvp: Tasavvuf nedir?
 
sapla samanı karıştırmamak lazımdır..tasavufa aba altında sopa göstermek için uçuk kaçık bir kaç kendini bilmezin saçmalıkları tasavvufa referans göstermek,ya cehalettir ya art niyetliliktir yada bağcıyı dövmektir..
tasavvuf tabiri caiz ise bir islam kurumudur.islam alimlerini yetiştiren tasavuftur..tasavuf olmazsa islam olmaz.takvadan,Allah korkusundan,edepten,saygıdan,sevgiden,tezkiyeden,d oğruluktan,sadakatten,ibadetten arındırılmış bir islam zekeriya beyazın islamıdır..
ağzıyla peygamber kesilen,yaşantısıyla şeytan gibi yaşayanların ekserisi tasavvuf düşmanlarıdır..
tekrar söylüyorum bizim savaşımız tasavvufla değil,kaçıklarla olmalıdır..

davetci 13 Kasım 2010 16:20

MUTASAVVIF MİSYONERLER


Yüzyıllardır İslam ümmetinin tevhid inancını bozmaya salıverilmiş tasavvufçu misyonerlerin şerrinden gafil ve halen bîhaber olan aydınlarımızın gündeminde hrıstiyan misyonerliği var... Halbuki ondan daha tehlikeli olan kalenin içinde girmeyi başarmış –gerçi yıllardır hrıstiyan gizli misyonerleri de kelenin içinde ama- mutasavvıf misyonerlik faaliyetleri ümmeti haçlının kucağına itmektedir. Ey! Ümmet-i Muhammed size muhabbetim ve merhametim mühim gerçekleri ayan beyan şimşek gibi parlatmayı gerektiriyor. Zira merhametlilerin en merhametlisi Rabbimizin gazabını hak edip dillerinden asılacak bilginlerimizin akıbetinden Allah'a sığınırım.
Birkaç sual ile konunun merkezine yaklaşmak istiyorum.
Yıllarca bir cemaatin liderliğini yapmış bir adam şimdi kalkmış ben hrıstiyan papazları çok seviyorum, onlar da beni seviyor, onlarla aramızda uzun boylu bir farklılık yok, onlar da cennete girecek biz de, gelin anlaşıp el sıkışıp dost olalım, dinler arası dialog kuralım demeye başladı.
Buna benzer ermişlikler kafayı sıyırmak veya iç yüzünü açığa çıkarmak da denilebilir, tasavvuf sapkınlarında pek sık görülür. Ene’l Hak diyeni mi ararsın, ben allahım iyi bilin de bana tapın diyenimi ararsın, etrafında tavaf ettireni mi ararsın, neler neler…
Sizce İsa Allah'ın oğludur diyen bir hrıstiyan mı yoksa ben allahım diyen bir tasavvufçu mu daha büyük bir laf etmiştir?
Siz ce bir peygamberi Allah'a eş koşan mı yoksa kendisini Allah'a eş koşan mı daha fazla şirk işlemiştir?
Sizce Allah yeryüzüne indi peygamberyle güreşti de peygamber onu yendi diyen bir Yahudi mi Allah'ın sıfatlarını inkarda öndedir yoksa Allah bana bir kadın olarak geldi… diyen bir tasavvufçu mu inkarda öndedir?
Sizce ben hiç kimsenin önünde secde etmem diyen kafir mi küfründe ileridir yoksa bazen ben Allah'a ibadet ederim, bazen Allah bana ibadet eder diyen bir tasavvufçu mu daha ileridir?
İşte bu adamlar yüzyıllardır peter pavlus adındaki bir yahudinn hrıstiyan oldum diyerek hrıstiyanların dinlerini bozduğu ve İsa’nın Allah'ın oğlu olduğu şiirkiini onların dinlerine bulaştırdığı gibi icad ettikleri tasavvuf şirkiyle İslam ümmetinin dinini bozmuş, onları binlerce parçaya ayırmış, sırat-ı müstakıymin sağına, soluna oturup insanlara bu tarafa gel diyen şeytanlar gibi bir çok yollara tarikatlara ayırmış, yoldan çıkarmışlardır.
Bu fasid davaları için yetiştirdikleri adamlarını halife olarak vekil olarak birçok şehirlere ve hatta memleketlere göndermişler, misyonerlik yaptırarak insanları İslam inancında şüpheye düşürmüşler, bir çoğunu da saptırmışlardır. Halen onların misyonerlik faaliyetleri devam etmektedir. Ya kapı komşunuz, ya camide yanınızda namaz kılan adam mutasavvıf misyonerdir, fırsatını bulduğu anda size bir şeyhin üstün vasıflarından, Süpermenliklerinden ve ilahlığından bahsedecek ve elinizi ona kaptırırsanız, daha nice ilahlarla tanışacak fakat hiçbirini inkar edemeyeceğiniz kadar onlardan korkutulacaksınız.

davetci 13 Kasım 2010 16:22

ŞİRK-İ EKBER TASAVVUF
Kınayanın kınamasından korkmayan, tevhidi öğretme, şirki iptal etme azminde olan, hiç tanımadığı ve hatta görmediği bir yabancının bile cehennemden kurtulması için, hak olan tek ilahlı tek din İslam'ı öğretmeyi ve öğretmeyi en mühim vazife bilen muvahhidlere selam olsun.
Senelerdir okuduğum, tasavvuf terimi içeren dökümanlardan, enine boyuna araştırma niteliği taşıyan kitaplara kadar nice bilir kişi raporları, ümmet nezdindeki islamın bünyesine bulaşan tasavvuf mikrobunu tesbit etmelerine rağmen, kendi dinlerine bulaştırmasalar dahi, ümmeti bu şirkten sakındırma sadedinde hiçbir gayret göze çarpmamaktadır. Bu bilir kişiler -tasavvufçuların şerri bulaşır korkusuyla- ondan kaçmayı çare sanmışlardır. Halbuki tanıdığı bu mikroptan kaçmakla kendisini kurtarsa bile uyarıcı olmamak ve safını belirginleştirmemek yüzünden kendi neslini bile koruyamayacaklardır. Tâ ki apaçık tevhid safında yer aldığını ilan edip, şirke savaş açana kadar.
Sırtımızı yasladığımız dağ gibi ilahiyatçılar ordusu, küfrü tevil etmeyi kendilerine meslek edinmişken, ağzına baktığımız muvahhidler sus diyen olmadan dilleri tutulmuşken, canının derdine düşmüş gariplere, elif cüzü öğrenen hacı anneye, cami avlusunda ezan bekleyen ak sakallı dedeye merhamet eden bir alim bekliyoruz. "O, cehennemliklerin inancıyla ölmüş" denmesin diye çırpınan bir can bekliyoruz. Kendisini cehenneme yakıştıramayan milyonlarca insana şu şirkten vazgeçin diyecek, cennetin yolunu gösterecek bir muallim arıyoruz. Yok mu ?
İslam ümmetinin tevhidini şirke tahvil eden müşrikleri ilk rauntta nakavt etmek gibi bir hayalimiz olmasa da küfrün ve şirkin karşısına çıkacak cesaretimiz var elhamdulillah.
Tevhidi bilen alimlerimizin çeşitli maslahatlarla, ağır devirde yol aldığı ve -kendilerince- bazı mefsedetlerin def'i için geri geri gittiği şu mâkus zaman dilimi şeytanın tam kapasite çalışmasına zemin hazırlamıştır. Galiba alimlerin sustuğu dönemde (… gün, ay ve yıllar boyunca) şirk üzere ölenlerin hiç kıymeti yoktur!!
Şu tasavvufun tevhide aykırı şirkini, Kuran'a aykırı küfrünü, sünnete aykırı bidatlarını, hülasa İslam'a aykırı bir din olduğunu tesbit etmiş olmalarına rağmen, onu reddetmenin fazilet olduğunu kavrayamadıklarından mı, elini taşın altına koyamayacak kadar kalem tutan elleri kıymetli olduğundan mı nedir, bir türlü bu batılı reddedip, yalın İslam'ı savunamamışlardır.
İslam ümmetinin dağınıklığı her sahada olduğu gibi hakikatleri dile getirenlerin ferdi gayretlerini yalnız bırakma sahasında da maalesef yükselme yönündedir.
Bugün bırakın dünyaya nizam vermeyi, evinin içine nizam veremeyecek kadar aciz müslümanların bu içler acısı durumunun sebebi, inancının bünyesinde taşıdığı bulaşıcı mikroplardır. Bu mikropların hastalık sebebi olduğunu söyleyemeyecek kadar mikroptan korkan tabipler bu hastalıkla mücadele edemezler ve mücadele edilmeyen bu mikrop ümmetin iflahını kesmiştir. Ümmet aklını başına almalı mikroptan korkan tabipleri de, mikrop enjekte edenleri de terketmelidir ki ebedi hayatını hüsran etmesin.
Mikrobun varlığını biz nereden anlarız ? Bize göre mikrop nedir ?
Öncelikle sağlıklı vücudun tanınması gerekir. İnançta sağlık sahih kaynağa müstenid (dayalı) olmak anlamına gelir. İslamın kaynağı Kur'an ve Sahih Sünnettir. Bundan başka din adına bir inanç, Kur'an ve sahih sünnette bulunmayan bir din anlayışı, bir ibadet işittiğimizde, biliriz ki bu, mutlaka sahih kaynağın muhalifi, düşmanı, bir mikroptur. Çünkü Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: " Sözlerin en güzeli Allah'ın kelamıdır. Yolların en hayırlısı Muhammed'in (S) yoludur. İşlerin en şerlisi dine sonradan sokulanlardır. Dine sonradan sokulan her şey bid'at, her bid'at sapıklık ve her sapıklık da cehennemliktir.
Bu gün İslam ümmetinin dağınıklığı, vurdum duymazlığı, gamsız, gayesiz, büyülenmiş gibi garip gidişatları, ne kan abdesti bozar mı ihtilafından ne şerbetle abdest alınıp alınmayacağından kaynaklanan mezhebî ayrılıklar değildir. Toplumların mübtelası olduğu israf düzeni, hayasızlığın teşviki ve yaygınlaşması mikrobundan da değildir. Bunların hepsine zemin hazırlayan asıl sebep, gerçek alimlerin suskun, deccallerin faal olmasıdır. Samimi Müslümanlara din diye mağara hayatının gösterildiği, mücadele ruhunun köreltildiği gûya dinî toplantılarla ümmetin pasifize edilmiş ve ediliyor olmasıdır.
Tasavvuf bunun neresinde sorusunun tam yeridir.
Önce kısa bir tanışma uygun olur sanırım.
Etini sütünü kuzu kuzu teslim etmeyen Müslümanları koyunlaştırma mesleğinin adı tasavvuftur. Hatta saf koyunların saf yünlerini de kullanmak, tasavvuf teriminin sırrına kadem basmaktır. Bu sırra kadem basan hrıstiyanı, yahudisi, mecusisi, emperyalisti, kapitalisti, komünisti ve her kimisi varsa, elini ayağını öptüre öptüre, camiye hapsedilmeyi reddeden müslümanı dergaha hapsetmiştir.
Dergâh mı ? Tezgah mı ?
Bu dergahlardan geçen veya orada kalan Müslümanların, islami bilgisi artmalı, din kardeşine sevgisi artmalı, dünyanın birçok yerinde ve burnunun dibinde katledilen Müslümanlar için sancısı, çare arayışı artmalı diye dört gözle bekleşirken bir de ne görelim! Milyonlarca bay mürid –tasavvufî telkinatlar gereği- şeyhinin kerametlerini ezber etmede; öyle ya hâfız (!) olacak ümmete kıraat edecek ki sevap kazana !
Tıpkı okusun da adam olsun, memlekete fenni tekniği getirsin diye Avrupa'ya gönderilen soytarıların, Şekspir bozması tiyatrocu olup, Avrupanın modasından ve hayasızlığından başka işe yarar hiçbir şey getirmedikleri ve Osmanlıyı yıkacak yönetimlerin başını çektikleri gibi, bu tasavvuf zâdeler de hem o zaman hem bu zaman avamın dinini ineğe tapanların dinine çevirmişlerdir. Allah'tan başka kutsal tertemiz bir inek de olsa koyun postunda oturan adam da olsa, şirk inancının objesi olduğundan teşbihte hata yoktur.
İslam dininin insanlar nezdinde tahrif olmasının birinci amili tasavvuftur. İslamla hiçbir alakası olmayan inançlar önce tasavvufta yerini bulmuş, sonra tasavvufa İslam kisvesi giydirilmiştir.
Tarihi gelişim safhalarını tek tek ele almak bu risalenin boyutunu aşar, fakat özetle belirtmek istediğimiz bir nokta var ki, toplumların İslam’ı kabul etmeleri, birden bire bütün eski inançlarını terk ederek olmamıştır. Hinduizm'in, Şamanizm'in öğretileri, nesilden nesile hikaye edilmiş ve bir türlü kökü kazınamamıştır. Bu inançlardan İslam’a bulaşan ölülerin ruhlarının diriler arasına geleceği, o ruhu memnun etme gereği sayılabilir. Bunun yanı sıra bu dinlerin temelini oluşturan felsefî yaklaşımlar İslam’ı anlamada etkili olmuştur ve Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ın öğretisi, eski inançlarla birleşerek, insanların kalplerinde sapma göstermiştir.
Çok tanrılı Mısır ve Yunan mitolojisinden etkilenmeler de din anlayışının bozulmasında çok etkili olmuştur. Büyük ilahın yardımcısı, küçük ilahlar olabileceği, dünyada olan biten işlerin birtek ilah tarafından yapılmayıp yardımcıları olması gerektiği inancı da bir yerlerden İslam’a sızmıştır. Sızmıştır kelimesi haddi zatında pek iyimser kalmakta, zira hem hrıstiyanların, hem Yahudilerin hem bütün putperestlerin çanına ot tıkayan İslam dininin ne çok düşmanı olabileceği göz önünde bulundurulunca, kasten islamı tahrif etme gayretlerinin varlığı daha kolay anlaşılacaktır. Bu gayret Müslüman olduğunu iddia eden münafıklar tarafından içerden devam ettiği gibi dışarıdan da sınırsız destek bulmuştur. Bu gün bile müsteşrikler, (gûyâ islamı araştıran, batılı kafirler) İslam’ı karalamak için ellerinden geleni yaparken, tasavvufu övmekte, ayrılıkları, islamı tahrif etme faaliyetlerini teşvik etmekte, her türlü bölücü unsuru, değerlendirmektedirler.
TASAVVUFUN İSLAMA SOKULDUĞU KAPI
Kapı yapılır bir eve insan girip çıksın diye, bir de bakarsın ki, haşerat da oradan girer hırsız da. Her ne kadar tasavvuf İslam’a giremezse de, Müslümanların inançlarına girmiştir. Tasavvufun İslam’da yeri olduğunu iddia edenler, tasavvufun içerisindeki islamî olan şeyleri kastediyorlar. Halbuki tasavvufta islamilik vardır demek ayrı, islamda tasavvuf vardır demek ayrı manaları ifade eder. Bunun örneği elmada su vardır, demekle şarapta elma suyu vardır demek gibidir. İki cümle ayrı manalar ifade etmektedir. Bu farkı önemsemek gerekir. Birçok tevhid ehli ilahiyatçının ve hocanın tasavvufun şirkini reddederken “İslamda tasavvuf vardır fakaaat” diyerek söze başlaması yanıltıcı bir referanstır, buna dikkat etmek gerekir. İslamda tasavvuf yoktur. Muhammed aleyhisselamın nübüvvetinin tarihi bellidir, İslam davetinin ne zaman nerelerde yapıldığı vahyin kaç yıl devam ettiği ve Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ın ne zaman vefat ettiği bellidir. Tasavvuf itikadı ve amelleri bunun neresinde tebliğ edilmiş ki İslam’da tasavvuf olsun…
İslam dini Kur'an ve sahih sünnetten alındığı müddetçe Allah'ın kıyamete kadar koruyacağını vaad ettiği dindir. Onun içerisine ne bir şey katılabilir, ne de ondan bir şey çıkarılabilir. Onun üzerine atılan necasetler onun muhteviyatını değiştiremez. Allah onu kıyamete kadar koruyacağına göre onun içerisine ondan olmayan şey giremeyecektir, tasavvuf ise zaten İslam peygamberinin öğretmediği, hatta men ettiği şirklerle dolu ayrı bir din olduğundan İslam’a giremeyecek ve onu bozamayacaktır. İşte bu yüzden ne peygamber zamanında ne de tabiin ve tebei tabiin zamanında "Ben Allah'ım" diyen kimse çıkmamıştır. Bu örnekler ve ilgili ayrıntı ileride gelecek.
Tasavvufta İslam vardır cümlesine gelince bu genel manada yanlış olsa da nisbî olarak doğru sayılabilecek bir cümledir. Tasavvufta islamın tevhid öğretisi iptal edilmiştir, fakat islamın tavsiye ettiği bazı güzel ameller vardır. Bu durum bir fıçı necasetin içerisine bir kepçe su dökmeye benzer ki bu fıçıda su vardır demek o necis fıçının temiz olacağı manasına gelmez.
İslamî literatürde birr, takva, olarak isimlendirilen Allah'tan saygı ile korkma, sadece Allah'ın rızasını arama, dünyayı geçici bilip gerektiği kadar önem verme, insanlara faydalı olma, kalbini ve amelini güzelleştirme olarak tarif edeceğimiz bu terimler İslamîdir. Bunlar sahabeden, tabiinden ve sonrakilerden birçoğunun, peygamberden öğrendiği şekilde yapa geldiği işlerdir.
Kalbin ve bedenin salih amellerini kendisine kalkan edinip, bir yığın bid'at, hurafe ve şirki İslam'a bulaştıran müşriklerin Allah'a inanması da ibadet etmesi de boşunadır. Şayet son peygamberin tebliğ ettiği tevhidi ve şeriatı kabul edip şirkten vazgeçmek gerekli olmasaydı, nice papazlar bir çok şeyhden evvel cennete girerdi. Çünkü kalpleri temiz, amelleri salih nice müşrikler vardır fakat onların yeri şirklerinden dolayı ebedi ateştir.
Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır.
Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Müşriklerin bütün amelleri kaybolup gitmiştir…
Tevhidden şirke, şeriattan küfre, sünnetten bidata kaçışlarını örtbas etmek için sürekli geveledikleri muhabbetullah (Allah aşkı), sünneti seniyye ifadeleri kendilerine ve etraflarındakilere telkin ettikleri bir uyuşturucudur. Müşriklerin bu aldanma ve aldatmacasını Allah şu ayetle reddetmiştir.
(Ey! Muhammed) De ki : Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın…(al-i imran 31)
O halde Allah'ı sevmek peygamberine uymakla mümkün oluyormuş. Burada bir anekdot düşmek sanırım yerinde olur. Bir kişi bana falanca şeyhi gördüğünden bahsetti ve " Ben şeyh efendiyi gördüm, dört dörtlük sünnete uyuyordu." dedi. Bu iddiası üzerine ona sordum. Bana bir tek hadis söyler misin ?" Cevap çok ilginç "Ben hadis bilmem ki ! peki kardeşim bir tek hadis bilmezsin de dört dörtlük sünneti ne biliyorsun, yani sünnetin hepsini ! bir tek hadis bilmeyen adamın söylediği “şeyhi gördüm dört dörtlük sünnete uyuyordu” sözü yalancılık mıdır, cahillik midir, ayrı bir konu, asıl korkunç olan şu ki bu sözler halk arasında pervasızca yayılıyor.
Bir tek hadis bilmeyen adamın gördüğü şeyhin sakallı sarıklı olması onun gözüne göre dört dörtlük sünnettir. Kalp akçeyi altın zanneden bilgisizin ceplerini sarrafın önüne dök de gör bakalım kaç kuruş eder. Kalpazanlar sahte para basmaktan vazgeçmeyeceğine göre eline para alan adam gözünü açmalı. Bir sarıkla sakalla şeyh olanlar bu saltanattan vazgeçmeyeceğine göre de mürid olmak için değil Müslümanlığı kaptırmamak için halk gözünü açmalıdır. Tevhidi bilen alimler de irşad etmeli ki mürşid kılığına giren müşrikler halkın inancını ifsad etmesin.
TASAVVUFUN PİRLERİ SÜPERMENDİR
Biz peygamberin yolundan gidiyoruz diyen ifsad edicilere bir soralım hele. Niçin müşrikleri seviyor ve onları kayırıyorsunuz ? mesela "Enel Hak" diyen bir Hallacı Mansur'u, “Bu elbisenin (kendi elbisesini kastediyor)içinde Allah'tan başkası yok diyen” Nesimi'yi, “sizin taptığınız benim ayağımın altında” diyen Arabi'yi niçin çok seviyorsunuz ? Ayağının altında altın varmış da halk parayı seviyormuş da gibi küfre kılıf arayan ilahiyatçıların kulakları çınlasın, geçsinler bu ayakları, biraz sonra göreceğiz bu zırvaların te'vil edilemeyeceğini.
Sünnete uyduğunu iddia eden tasavvufçulara soralım, "sizin meşhur evliyanızın hangisi gibi, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün kalkıp "Ben Allahım" diye (hâşâ) nâra attı ? hangi sahabe "bazen ben Allah'a ibadet ederim, bazen Allah bana ibadet eder dedi ?
Hangi sahabe veya tabiin şeyhinin kabrinden yardım istedi veya ilim tahsil etti veya hangisine gaibten vahyler geldi? Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) in vefatından sonra Ebu Bekr radıyallahu anh Ömer radıyallahu anha : "Bizimle gel rasulullahın yaptığı gibi Ümmü Eymen'i (radıyallahu anha) ziyaret edelim" dedi. Ziyaretine gittiler, yanına varınca kadıncağız ağladı. Kendisine : "Niye ağlıyorsun? Allah'ın kendi nezdinde hazırladığı, Rasulullah(sallallahu aleyhi ve sellem) için daha hayırlıdır" dediler. Kadın onlara: "ben de biliyorum ki Allah'ın yanındaki Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) için elbette daha hayırlıdır. Ancak ben semadan vahyin kesilmesine ağlıyorum". Cevabını verdi. (Ümmü Eymen) bu sözüyle onları da ağlattı ve ümmü Eymen'le beraberce ağladılar.
O sahabe ne şeyhinin bakışlarından feyz ile bilgileniyordu, ne onu rabıta ederek manen yükseliyordu, ne de ölülerin kabrinden ilim tahsil ediyorlardı. Onlar Kur'an-ı Kerim ve peygamberin sünnetini bilenleri arayıp buluyor, dizlerinin dibinde dinliyor, bilmediğini soruyor ve öğrendiklerini öğretmek için çalışıyorlardı. Muaz bin Cebel genç yaşta ölüm döşeğinde iken etrafında talebeleri ağlaşıyordu. Niçin ağlıyorsunuz, ben nasıl olsa bu emaneti sahibine vereceğim deyince talebeler: "Biz senin ölümüne değil, seninle birlikte giden ilme ağlıyoruz" demişlerdi. Hepsi de onun kabrinden ilim öğrenilemeyeceğini biliyordu. Ya kabirlerde şeyhinden ilim tahsil etmeye devam ettiğini iddia eden tasavvufçulara ne demeli ? Zira tasavvuf kitapları bu zırvalarla dolu.
Ebu Hureyre'yi bu güne dek 1400 küsur sene taşıyıp getiren ilim onun 4 sene tahsil ettiği ilimdir. Bu dört senenin bereketi uğraşılan ilmin Kur'an ve sahih sünnet olmasındandır. Halbuki 20 sene şeyh efendinin hizmetinde bir mürid manevi irşad feyzle olur, rabıtayla olur hikayeleriyle oyalanıp durur da, sünnet diye de bir yığın bidatı öğrenir, ne abdestin rüknünü bilir ne namazın erkanını, ne alışveriş ahkamından haberi vardır ne feraizden ne cihad vardır şeyhin gündeminde ne iman ki müridine bir nebze bulaşsın. Varsa yoksa genişleyen saltanatın bekası, akın akın gelen kalabalıkların ağızlarında geveledikleri kerametler! Ve şeyhin ağırlığından ezilmiş koyun postundan daha ezik bir ümmet!
Silsile-i sâdat'ın başı dediğiniz Ebu Bekir (radıyallahu anh) 'ğavs' değildi ki kendisinden yardım istensin. Ali (radıyallahu anh) ğavs değildi ki imdat diyenin yardımına gelsin. Osman (radıyallahu anh) evinde mahsur iken susuzluktan takati kesilmiş bir yudum suya muhtaçtı da ancak Allah'tan yardım istiyordu. Şimdi sorarım size silsile-i sadat'ın başı diye ismine sığındığınız kimseler ğavs değilmiş de size ne oluyor, babası ölüp de posta konan her çocuk ğavs üniforması giyiyor! Abdul Kâdir Geylanî'yi imdada yetişenlerin en büyüğü "Ğavs-ı A'zam" seçen kimdir? Eskiyen şeyhleri kutup, evtab, ebdal yapan kimdir? İmam Ebu Hanife sizin inandığınız gibi inanmıyordu bu isimleri bilmiyordu ve Allah'tan başka bir ilahı olmadığı gibi Allah'ın kendisine böyle yardımcılar edindiğine de inanmıyordu ve hatta onun zamanında bu inançlar İslam ümmetinin inancına bulaşmamıştı. İmam Malik sünnette delilini bulamadığı bir meselede gayrına iltifat etmeyecek kadar sünnete bağlı idi. İmam Şafi de tasavvufun şirkinden, küfründen, bidatından beridir. İmam Ahmed bin Hanbel Kur'an Allah kelamıdır dediği için zindanlarda işkence görüyordu bu tasavvufçular ise Kur'an zahiri ilimdir, avamı ilgilendirir, biz ilmin bâtınına talibiz diyerek Kur'an-ı Kerimin şerî ahkamını bidata ve şirke dönüştürmekte, fenafillah mertebesine eriştiğini zannedenlerse ibadetleri hepten terk etmekte, haramları helal saymaktadır. Fenafillah Allah'a ulaşma ve onda kendini kaybetme demektir. Bu terim İslamî değil sadece tasavvufîdir. Hindû putperestlerin Nirvana’ya ulaşmaları aynen bunun gibidir.
Kendisini Allah'ın kulu bilen ve tevhidi en güzel kavrayan sahabe bu tasavvufçular gibi süpermen değildi ve kendi canını kurtaramıyordu, peygamber dahi haince şehit edilen 70 kurrâ sahabinin pusuya düşürüleceğini bilmiyor, onlara yardım edemiyor ve oturup ağlıyordu. Peygamberin yardım edemediği yerde şeyhler kelebek gibi uçuyorlar bu hangi din ? Taif'te taşlanan peygamber uçamadı, taşlardan kaçamadı. Amcası Hamza’ya saplanan mızrağa yetişemedi. Ciğerparesi oğlu İbrahim vefat ederken, ölüm meleğinin torbasına elini atıp İbrahim'in ruhunu alarak, bırak biraz daha yaşasın diyemedi, hem ağlıyor, hem de Ey İbrahim gidişinle bizi hüzünlendirdin" diyordu . Bunların hepsini yaptığını iddia eden şeyh ve ona inanan mürid, ne kadar Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) in dinindendir, diye sormak elbette hakkımızdır.

Vuslat Zamanı 14 Kasım 2010 22:15

Kötüleyenler olsada Tasavvuf İslamın Yumuşak Karnıdır ve İslamın Güzelliğini Yansıtır...

sahra-i cedit 16 Aralık 2010 00:25

Tasavvuf nedir?
 
İslam şeriatı dört bölümden ibarettir

1- Fıkıh

2- Kelam

3- Ahlak

4- Tasavvuf

Fıkıh; helal ile haramı, sahih ile batılı açıklayan ilimdir, konusu namaz, zekat, oruç, hacc, alış-veriş, icare, vakıf, vasiyyet, feraiz, nikah, talak, hudud, hilafet gibi mükelleflerin fiil ve sözlerdir

Kelam, dini inaçlara isbatlamak için belgeleri serdederek varid olan şüpheleri izale eden ilimdir Konusu, Allah`ın zat ile sıfatları ve ahiret ahvalıdır

Ahlak, iyi meziyetler edinmek, kötülerden korunmak için iyi ve çirkin davranmış ve hususiyetleri inceleyen ilimdir Konusu; cömertlik, cimrilik, müsamaha, intikam, isar - başkasini kendinden üstün tutma - ve hodğamlık Güler yüzlülük ve suratın asık olmaması

Tasavvuf; kemale ermek için ruhu, ibadet, zikir ve fikir gibi şeylerle terbiye ettirip nefsi kalb hastalıklarından tezkiye etme yolunu gösteren ilimdir Konusu, zikir, fikir, ahlak, riya, muhabbet, buğz, tevazu ve kibir, hırs, mürakabe, mücahede ve tevekkül gibi şeylerdir Yukarda yapılan açıklamadan anlaşıldığına göre şeriat dört dallı bir ağaç gibidir...
Şeriaata -İslama- inanan herkesin mutlaka onun muhtevası olan bu dört dala da inanması gerekir Çünkü ilm-i kelama ait olan Allah ve sıfatlarına ve fıkha ait olan namaz ve oruca iman etmek gerektiği gibi tasavvufa ait olan zikir, fikir ve ihlas gibi şeylere iman etmek de gerektir Demek kelam ve fıkhı ilahi olduğu kadar tasavvuf da ilahidir Zira Kur`an-ı Kerim kelam ve fıkıh meselelerinden söz ettiği gibi zikir, fikir ve ihlas gibi tasavvuf meselelerinden de söz etmiştir Tasavvufu Hz Ebubekir veya Hz Ali`ye isnad etmek doğru değildir Ayrıca "Herkesin mutlaka bir şeyhe intisab etmesi gerekir” diye bir şart yoktur Böyle olsaydi mutlaka Kur`an veya sünnet bunu kesin olarak açiklayacak ve Islam`in farzlarindan biri kabul edecekti Mesela kelam ve fikhi için bir kelamciya veya bir fakihe intisab etmek icab eder mi? Etmez Etmedigine göre tasavvuf için de bir mutasavvifa intisab etmek de icab etmez Ve bunun için delil yoktur Islam`in kaynaklari meydandadir Ancak herkes için bilinmesi gereken kelam ve fikhi meseleleri ögrenmek zorunlu oldugu kadar tasavvufi meseleleri ögrenmek de zorunludur Yani kelamdan Allah`i ve sifatlarini bilip O`na iman etmek, fikhitan namaz, zekat, oruç ve hacc gibi meseleleri ögrenmek ve uygulamak vacib oldugu kadar zikri, fikri, ihlasi, muhabbeti, ögrenmek ve onu uygulamak, riyakarligi ve müslümanlara karşi bugzun haram oldugu bilmek ve ondan uzaklaşmak da vacibtir Ancak bir kimse kelamci veya fakih olmak isterse bir kelamcidan veya fakihten mutlaka ders almak ve derse devam etmek mecburiyetindedir Yoksa ne kelamci ne fakih olur Kezalik bir kimse mutasavvif olmak istiyorsa mutlaka bir tasavvuf mürşidine devam etmesi lazimdir...
SELAM VE DUA İLE....

Medine-web 26 Ocak 2011 22:13

Cevap: Tasavvuf nedir?
 
:)

HERŞEYİN İSLAMCASINA ale re's wel ayn..
şeyhin islamcasına,
müridin islamcasına,
bağlılığın islamcasına,
tarikatin islamcasına,şeriatin islamcasına,

başım gözüm üzere kabul ediyor,başımın tacı eyliyorum.

müridlerinden maddi ve sair beklenti içerisinde olan şeyhe,
dünyevi beklenti içerisinde,murailik enfeksiyonu kapmış her davayı red ederim onun adı islam olsa da..

benim şeyhim bilir diyenler,cehaletin doruğundalar...tamam imamındır,mürşidindir,şeyhindir.... ama aklın ferasetin imanın herşeyin değildir.
bu bağlamda islamcası ise başım üzere,bel'amcası ise euzu billah...

Medine-web 26 Ocak 2011 22:17

Cevap: Tasavvuf nedir?
 
tasavuf islami ve elzem bir kurumdur.bu kurum cahilleri öğütür.alimleri ise ihlaslaştırır.ilimsiz bir insanın tasavufa ,özellikle ihlastan mahrum mürşide,yada ilim fukarası bir şeyhe, yönelmesi cinayettir bana göre..
cahil insanın tasavufa yönelmesi neticesi şudur;ya kendisi uçar ya hocasını uçurur...!

Medine-web 26 Ocak 2011 22:39

Cevap: Tasavvuf nedir?
 
Gurban bi kezde muhalif olma :)
hiç bi şey bulamazsan virgül noktalar eksik dersin çay-kahve000

Esadullah 11 Ocak 2013 14:46

Cevap: Tasavvuf nedir?
 
Tasavvuf/Tarikat Nedir

Tasavvuf ve Tarikat insanın Nefsin hasletleri ile kirlenmiş olan ruhu, kalbi ve özünü maddi ve manevi temizlenmesini gaye edinen ve bunda da başta Efendimiz (s.a.v) olmak üzere kuran da övülmüş Peygamberlerin güzel ahlaklarını öğretmeyi ve kazanmayı hedef edinen bir yoldur. Nitekim ayette:De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” (Araf 33) buyrulmuştur. Ayettede görüleceği gibi açık ve gizli çirkin işler günahlar bildirilir ki işte Tasavvufun ana mantığı ve âmâcıda aleni ve gizli bütün günahlardan kişiyi temizlemektir. Açık ve gizli bütün kötülüklerden kişi uzak durmak zorundadır çünkü Rabbimizin emridir ayette: De ki: geliniz size rabbınız neleri haram kıldı okuyayım: ona hiç bir şey'i şerik koşmayın, babanıza ananıza iyilikten ayrılmayın, yoksulluk yüzünden evlâdınızı öldürmeyin, sizin de onların da rızkınızı biz veririz, fevahışe: açığına da, gizlisine de yanaşmayın, Allahın muhterem kıldığı nefsi haksız öldürmeyin, işittiniz a, işte size o bunları ferman buyurdu, gerektir ki aklınız erer (Enam 151)
Velhasıl kin, haset, şirk, gazab, şehvet vs.günahlar batını hasletlerdirki sadece tasavvuf erbabı değil her Müslüman bunlardan mesuldür üzerlerine vacibtir kaçınmalıdır.

Tarikat Allaha (c.c) temiz bir şekilde ulaşmak için gidilen yol demektir. Tasavvufla aynı manaya haizdir.

Ayette:
Sizden her biriniz için bir şeriat(Şir’a) ve bir (Minhac) yol koyduk. (Maide 48)
Fahreddin Râzî, Ebussuud, Hâzin ve Âlusî hazretlerinin tefsirlerinde beyan ettikleri üzere şir’adan murad şeriat, minhacdan maksatsa nurlu bir yol olup o da tarikattır.

Ayete:
Bizim uğurumuzda mücahede edenlere gelince elbette biz onlara yollarımızı gösteririz ve şübhesiz ki Allah her halde muhsinlerle beraberdir (Ankebut 69)
Ayette:
"Bizim uğrumuzda cihad edenler..." ifadesi, "delillerimize bakan, buna gayret sarfedenler" Tarikat manasına; "Biz onlara elbette yollarımızı gösteririz" cümlesi de, "Biz onlarda, Bizi tanıma bilgisini (marifetullahı) meydana getiririz ve bunu alabildiğine izahlarla açıklarız" manasına işarettir.
"Allah muhsinlerle beraberdir" cümlesi daha üstün bir dereceye işarettir. Tamamen toparlanacak olursa sanki Hak teala şöyle demek istemiştir: "Bazı kimseler Hak'dan uzaktırlar, bir türlü yaklaşamazlar. Bunlar, kâfirlerdir. Bazıları ise, "nazar" ve "suluk" İle yaklaşırlar. İşte bunların bu halleri, «Kendilerini Hakk'a götürür ve yaklaştırır. Bazılarının da Allah beraberlerinde olur, onlara yaklaşır. Onlar eşyayı O'ndan öğrenir, O'nu eşyadan öğrenmezler. Birşeyle beraber olan, onu daha nasıl arar." O halde ayetteki, "Daha zalim" (68 ayeti) cümlesi birincilerine; "Uğrumuzda cihâd edenler" cümlesi ikincilerine; "Allah muhsinlerle beraberdir" cümlesi de Üçüncülerine işarettir. Kitabının sırlarını en iyi bilen Allah'dır.(Fahrettin Razi-Mefatihül Gayb)

Ayette:Ey insanlar işte size rabbınızdan bir mev'ıza ve gönüller derdine bir şifa, ve mü'minler için bir hidayet ve rahmet geldi (Yunus 57)
Ayette geçen Mevıza kelimesi halkın zahirinin temizlenmesine işaret ediyor bu şeriattır. Şifa kelimesi fasit ve batıl inançlardan, kötü ahlaktan (Tabi ruhların) nefis temizlenmesine işaret ediyor bu tarikattır. Huda kelimesi hakikat nurunun sıddıkların kalbine doğmasına işarettir bu ise hakikattır. Rahmet ise kişinin tam kemal derecesine vardığına ve eksik insanların elinden tutma seviyesine çıktığına işarettir ki bu da Nübüvvettir.( Fahrettin Razi-Mefatihül Gayb)
Rahmetin Risalet ve Nübüvvet olduğu diğer bir ayette de: (Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik (Enbiya 107) buyrulur.

Evliyâullah hazerâtına göre Kur’an ve Sünnet, nurlu yolun başlangıcı, “Tarîkat” da bu yolun devamıdır.

İmamı Gazalî'ye göre tasavvuf, "Kalbi Allah'a bağlayıp O'nun dışındakilerle ilgiyi kesmektir". Diye tarif eder. Sühreverdî de şöyle tanımlar: "Başlangıcı ilim, ortası amel, sonu ilahî bağışlardır".

Tasavvuf tarihi incelendiğinde Bütün tasavvuf büyüklerinin yukarda da belirttiğim gibi Peygamberlerin kuran da anlatılan kıssalarından ve Efendimizin (s.a.v) o mükemmel hayatından hareketle Allaha (c.c) övülmüş birer kul olabilmek için çaba sarf ettikleri ve ölçü olarak bunları kabul ettikleri çok net görülür. Nitekim nefsin mertebelerinin her bölümünde görüleceği üzere Allahın da (c.c) insanı kendisine temizlenmiş bir şekilde gelmesini istediği ayetlerden, hadislerden çok net anlaşılmaktadır. Günümüzde bazı kesimlerin, tasavvuf eleştirmenlerinin ifade ettiği, Efendimiz (s.a.v) zamanında tasavvuf, tarikat varmıydı gibi gülünç ve cahilane iddialarını da biz nasipsizlik olarak addediyoruz ve onların Tasavvuf büyüklerinin Sünneti rasulullahı (s.a.v) ölçü edindiklerini görmezden gelmelerini geçiyor, Efendimizin (s.a.v) hayatından da habersiz olduklarını anlıyoruz. Eğer onlar Efendimizin (s.a.v) görevini iyi anlamış olsalardı Risalet vazifesi döneminde tavırlarını, fiillerini ve sözlerini iyi bilmiş olsalardı Tasavvuf büyüklerinin Hayatlarıyla bunu kıyas edip çok rahat bu yolun Peygamberler (aleyhimüs salevâtü vet teslîmâtü vet tahiyyât) ahlakının icrası ve kulluk eğitiminin ocakları olduğunu anlamış olacaklardı. Muhtemel ki onlar tasavvuf ve tarikat terimlerinin asrısaadette kullanılmamasından hareketle bu iddiayı sergilemişlerdir. Bu da ayrı bir cahilliktir ki terim olarak o dönemde kullanılmaması o dönemde tasavvufun içeriğinin yaşanmadığı anlamına gelmez. O dönemde malumunuz dinle alakalı her şey fıkıh diye tabir edilir dinin kaynağı, fıkıh denil dimi kuran ve sünnet olduğu bilinirdi. Ve Batını meseleleride Fıkıhtan bilirlerdi. Daha sonra Tabiinden itibaren. Fıkh-ı Ekber tabiri, akâid ve tevhid ilmini, Fıkh-ı Vicdâni kavramı, nefis terbiyesi ve ahlâk ilmini, sadece fıkıh kelimesi ise, ameli konuları kapsamaya başladı her biri ayrı ilim dalı haline geldi. Ancak giderek fıkıh ilmi yalnız ibadet, muamelât ve ukubâti içine alacak şekilde "amellerin" ilâvesiyle tarif edilmiştir. Mecelle'nin 1. maddesindeki târifte şöyle denilmiştir: "İlm-i fıkıh mesâil-i şer'iyye-i ameliyye"yi bilmektir. (Ş.İslam asn.)

Hakeza Ömer Nasuhu bilmen de hukuki islamiye ve ıstılahı fıkhıye kamusunda der ki:
İmamı Âzam Hazretleri fıkhı: «Marifetünnefsi malehn ve ma aleyha = in¬sanın lehine ve aleyhine olan şeyleri bilmesidir» diye tarif etmiştir. Bu tarife na¬zaran fıkha itikadiyat ve ahlâk mesaili de dahil bulunmaktadır. Şu kadar var ki, bu mesail, gide gide pek ziyade tevessü ve inkişaf etmiş, mevzuları başka baş¬ka bulunmuş olmakla fıkhın tarifine«min cihetil amel = amel cihetiyle» kaydı ilâve edilerek fıkhın daire i şümulünden itikadat ile ahlâkiyat hariç bırakılmış¬tır. Binaenaleyh bugün ilmi fıkıh, ilmi kelâm ile ilmi ahlâk birer müstakil ilim halinde bulunmaktadır.(hukuki Kamus ö.n.bilmen-fıkıh mad.)

Yukarda ki izahlarda da görüleceği üzere, Tasavvufta asrısaadette mevcutken zamanla müstakil bir ilim haline gelmiştir. Bu İslam ilimlerinin tarihi serüvenini birazcık araştıranların çok net bir şekilde göreceği bir hakikattir.

Bir diğer eleştiri ise tasavvuf tanımında getirilir. Ve denir ki bunca tarif vardır herkes bir şey söylemiş bunun hangisi tasavvuftur. Biz de bunu diyene sorarız: Bu verilen bütün tanımlar hakikatın Rabbimizin emirlerinin, Kuranın ve sünnetin içerisine dahilmidir deyil mi dir. Deyildir derse bizde haktan sapmış olursun deriz. Rabbimiz Kuranda iman eden herkesi Müslüman tabir ederken ve İtikatta kelime i şehadet getiren her insan (İçki, zina kumar vs. günahlar işlemesine rağmen inkara kalkmadıkça birer günahkar ) Müslüman sayılırken, ama imanın merhaleleri anlatılırken Mümin, Müttaki, Salih, Mukarrebun, Sadık vs. diye kuran genellemeye giderken ve bu terimlerin genel manada Müslümanlık içinde olduğunu, ama her müslümanın sıddık, Salih, Müttaki ve Hanif olamıyacağını, bunların imanın kemalat dereceleri olduğu açıkça işlenirken, siz nasıl tasavvuf hakkında tek bir tabir beklersiniz. Çünkü tasavvuf yolunda ilerleyen ve gide bildiği, ulaştığı, imanı kemalatın hangi noktasına uygunsa bu büyüklerde ulaştıkları noktadan tarif etmişlerdir. Şimdi aşağıda verilen tariflerin bu izahtan hareketle hangisi yanlıştır İslam dışıdır.

Maruf Kerhî'ye (ö. 200/815) göre, "Tasavvuf, gerçekleri almak, halkın elinde bulunandan umut kesip yüz çevirmektir". Seriyü's-Sakatî'ye (ö. 251/865) göre, "Tasavvuf, güzel ahlaktır". Ruveym bin Ahmed el-Bağdadî'nin (ö. 303/915) tanımı şöyledir: "Kendini Allah'ın dilediği şey üzerine bırakıvermen, O'nun iradesine mutlak olarak teslim olmandır". Ebu Said Ebu'l-Hayr'a (ö. 440/1048) göre, "Tasavvuf, kafanda ne varsa bırakman, elinde olanı vermen ve başına gelenden sızlanmamandır". Eseri, tasavvuf klasiklerinden başlıcası sayılan Kuşeyrî (ö. 465/1072) şöyle tanımlar: "Tasavvuf, Allah dışındaki her şeyden el çekmek, tanınmamayı seçmek ve hayırlı olmayan şeylerden sakınmaktır". Gazalî'ye (ö. 505/1111) göre tasavvuf, "Kalbi Allah'a bağlayıp O'nun dışındakilerle ilgiyi kesmektir". Ebu Necib el-Sühreverdî de (ö. 563/1168) şöyle tanımlar: "Başlangıcı ilim, ortası amel, sonu ilahî bağışlardır".

Evet, örnekleri çoğaltmak mümkündür yapılan tariflerden açıkça yaptığımız izah doğrultusunda kati bir şekilde anlaşılıyor ki tasavvuf tariflerinin hiç birisi İslam dışında değil. Demekki her veli zat bulunduğu noktanın bereketiyle tasavvufu tarif etmiştir. Unutmayın Ebu Bekir Sıddık (r.a) müslümandı ama lakabı sıddıktı ve İmanda en üstteydi. Hz. Ömer (r.a) müslümandı ama Faruktu ve Adalette en zirvedeydi. Hz. Osman (r.a) müslümandı ama Zinnureyndi ve Hayâda en zirvedeydi. Hz. Ali (r.a ) müslümandı ama Mürtezaydı ve Velayette ve İbadette en zirvedeydi. Bu bile kuranın genellemesinin sahabe arasında adlandırıldığının bariz alametidir. Şimdi hulefai raşidin (Rıdvanullahi Ecmain) kendi bulundukları konuma göre islamı tarif etseler, Hz. Ebu Bekir (r.a) İslam Aleni ve Gizli her türlü şirkten temizlik ve sadakattir. Hz. Ömer (r.a) İslam Adalettir. Hz. Osman (r.a) İslam Hay’adır. Ve Hz. Ali (r.a) Halisane hiçbir varlığı araya sokmadan Allaha İbadettir. Deseler bu tariflere yok bu kadar çok tarifmi olur hangisi İslam diye sorulurmu? Elbette ki Hepsi islamın tarifidir ve içinde vardır. İşte tasavvuf tarifleri de aynen böyledir.

Tasavvuf yolunun hakikat yolu olduğunu, diğer ilim dallarıyla kıyaslayarak söyleyen, Tasavvufun mahiyetini bizzat yaşayarak tecrübe eden (yaşamadan anca iftira edenler gibi değil) imamı gazali hazretleri bu hususta der ki: Kesin bir şekilde anladım ki, tesavvuf ehli, Allahü teâlânın yolunda olan kimselerdir. Onların hâlleri, hâllerin en iyisidir. Yolları, yolların en doğrusudur. Ahlâkları ahlâkların en temizidir. Dînin esâsına vâkıf olan âlimlerin ilmi, hükemânın hikmeti, onların hâllerinden ve ahlâklarından bir kısmı nı değişdirmek, dahâ iyi bir hâle getirmek için bir araya gelse, buna imkân bulamazlar. Dahâ iyisini ortaya koyamazlar. Onların zâhiren ve bâtı nen bütün hâl ve hareketleri, nübüvvet kandilinin ışığından alınmışdır.
Yeryüzünde ise, nübüvvet ışığından başka aydınlanacak bir nûr yokdur.Hâsılı bir tarîkat, bir yol ki, ilk şartı olan temizlik, kalbden mâsivâyı, ya’nî Allahü teâlâdan başka herşeyi çıkarmakdır. Bunun anahtarı, kalbin dâimâ Allahü teâlâyı anmakla meşgûl olmasıdır. Bu hâl, nemâzdaki iftitâh tekbîri mesâbesindedir. Netîcesi, temâmen Allahü teâlânın varlığında yok olmakdır. Böyle bir yol hakkında başka ne söylenebilir.
Allahü teâlânın varlığında yok olmanın son mertebe sayılması, başlangıçda istek ve irâde ile yapılabilen hâllere göredir. Yoksa aslında o fenâ makâmı, tarîkatın başlangıcıdır. Ondan önceki hâller, bu yolun yolcuları için, sokak kapısı ile evin asl kapısı arasındaki avlu durumundadır. Tarîkatın başlangıcından i’tibâren keşfler, müşâhedeler başlar. Hattâ öyle olur ki, sâlikler (tarîkat yolcuları) uyanıkken melekleri, Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” rûhâniyyetlerini görürler. Sözlerini işitirler ve onlardan pekçok fâideler elde ederler. Dahâ sonra onların rûhâniyyetlerini ve sîretlerini görmekden öyle yüksek derecelere yükselme hâli hâsıl olur ki, bunu sözle anlatmak mümkin değildir (el münkizü mineddalal-İmamı Gazali)

Nitekim ayette:

Bu sûretle İbrâhîme göklerin ve yerin melekûtünü gösteriyorduk ki yakîn hâsıl edenlerden olsun (Enam 75)buyurulur.

Hz. Peygamber (s.a.s)"Eğer şeytanlar insanoğlunun kalbini sarıp kuşatmasaydı, onlar gökler âlemini seyrederlerdi' (Müsned, 2/363. )

Bediüzzaman hazretleride Mektubatta 29 ncu Mektubun Telvihât-ı Tis’a bölümünde Tarikat hakkında derki:

Sual: Tarikat nedir?
Elcevap: Tarikatin gaye-i maksadı, marifet ve inkişaf-ı hakaik-i imaniye olarak, Mirac-ı Ahmedînin (a.s.m.) gölgesinde ve sâyesi altında kalb ayağıyla bir seyr ü sülûk-i ruhanî neticesinde, zevkî, hâlî ve bir derece şuhudî hakaik-i imaniye ve Kur’âniyeye mazhariyet; “tarikat,” “tasavvuf” namıyla ulvî bir sırr-ı insanî ve bir kemâl-i beşerîdir.
Evet, şu kâinatta insan bir fihriste-i câmia olduğundan, insanın kalbi binler âlemin harita-i mâneviyesi hükmündedir. Evet, insanın kafasındaki dimağı, hadsiz telsiz telgraf ve telefonların santral denilen merkezi misillü, kâinatın bir nevi merkez-i mânevîsi olduğunu gösteren hadsiz fünun ve ulûm-u beşeriye olduğu gibi, insanın mahiyetindeki kalbi dahi, hadsiz hakaik-i kâinatın mazharı, medarı, çekirdeği olduğunu, had ve hesaba gelmeyen ehl-i velâyetin yazdıkları milyon-larla nuranî kitaplar gösteriyorlar.
İşte, madem kalb ve dimağ-ı insanî bu merkezdedir; çekirdek haletinde bir şecere-i azîmenin cihazatını tazammun eder ve ebedî, uhrevî, haşmetli bir makinenin âletleri ve çarkları içinde derc edilmiştir. Elbette ve herhalde, o kalbin Fâtırı, o kalbi işlettirmesini ve bilkuvve tavırdan bilfiil vaziyetine çıkarmasını ve inkişafını ve hareketini irade etmiş ki, öyle yapmış. Madem irade etmiş; elbette o kalb dahi akıl gibi işleyecek. Ve kalbi işlettirmek için en büyük vasıta, velâyet merâtibinde zikr-i İlâhî ile tarikat yolunda hakaik-i imaniyeye teveccüh etmektir.
Üçüncü telvihte devamla derki:
Velâyet bir hüccet-i risalettir; tarikat bir burhan-ı şeriattır. Çünkü risaletin tebliğ ettiği hakaik-i imaniyeyi, velâyet bir nevi şuhud-u kalbî ve zevk-i ruhanî ile aynelyakîn derecesinde görür, tasdik eder. Onun tasdiki, risaletin hakkaniyetine kat’î bir hüccettir. Şeriat ders verdiği ahkâmın hakaikini, tarikat zevkiyle, keşfiyle ve ondan istifadesiyle ve istifazasıyla o ahkâm-ı şeriatın hak olduğuna ve haktan geldiğine bir burhan-ı bâhirdir. Evet, nasıl ki velâyet ve tarikat, risalet ve şeriatın hücceti ve delilidir; öyle de, İslâmiyetin bir sırr-ı kemâli ve medar-ı envârı ve insaniyetin, İslâmiyet sırrıyla bir maden-i terakkiyâtı ve bir menba-ı tefeyyüzâtıdır.

Tarikat erbabının imanlarını kurtarma hususunda ve eğri olanlar yüzünden hepsinin kınanmasını beyan ederek Bediüzzaman üçüncü telvihte devamla derki:

Tarikat, yani Sünnet-i Seniyye dairesinde tarikatin hasenâtı seyyiâtına kat’iyen müreccah olduğuna delil, ehl-i tarikat, ehl-i dalâletin hücumu zamanında imanlarını muhafaza etmesidir. Âdi bir samimî ehl-i tarikat, sûrî, zâhirî bir mütefenninden daha ziyade kendini muhafaza eder. O zevk-i tarikat vasıtasıyla ve o muhabbet-i evliya cihetiyle imanını kurtarır. Kebâirle fâsık olur, fakat kâfir olmaz, kolaylıkla zındıkaya sokulmaz. Şedit bir muhabbet ve metin bir itikadla aktab kabul ettiği bir silsile-i meşâyihi, onun nazarında hiçbir kuvvet çürütemez. Çürütmediği için, onlardan itimadını kesemez. Onlardan itimadı kesilmezse, zındıkaya giremez. Tarikatte hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir muhakkik âlim zat da olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi müşkülleşmiştir.
Birşey daha var ki: Daire-i takvâdan hariç, belki daire-i İslâmiyetten hariç bir suret almış bazı meşreplerin ve tarikat namını haksız olarak kendine takanların seyyiâtıyla tarikat mahkûm olamaz. Tarikatin dinî ve uhrevî ve ruhanî çok mühim ve ulvî neticelerinden sarf-ı nazar, yalnız âlem-i İslâm içindeki kudsî bir rabıta olan uhuvvetin inkişafına ve inbisatına en birinci, tesirli ve hararetli vasıta tarikatler olduğu gibi, âlem-i küfrün ve siyaset-i Hıristiyaniyenin, nur-u İslâmiyeti söndürmek için müthiş hücumlarına karşı dahi, üç mühim ve sarsılmaz kale-i İslâmiyeden bir kalesidir. Merkez-i hilâfet olan İstanbul’u beş yüz elli sene bütün âlem-i Hıristiyaniyenin karşısında muhafaza ettiren, İstanbul’da beş yüz yerde fışkıran envâr-ı tevhid ve o merkez-i İslâmiyedeki ehl-i imanın mühim bir nokta-i istinadı, o büyük camilerin arkalarındaki tekkelerde Allah Allah diyenlerin kuvvet-i imaniyeleri ve marifet-i İlâhiyeden gelen bir muhabbet-i ruhaniye ile cûş u huruşlarıdır.
İşte, ey akılsız hamiyetfuruşlar ve sahtekâr milliyetperverler! Tarikatin, hayat ı içtimaiyenizde bu hasenesini çürütecek hangi seyyiatlardır, söyleyiniz.

Dokuzuncu telvihte ise bediüzzaman hazeretleri tarikatın 9 faydasını beyanla derki:
Tarikatin pek çok semerâtından ve faidelerinden yalnız burada dokuz adedini icmâlen beyan edeceğiz.
Birincisi : İstikametli tarikat vasıtasıyla, saadet-i ebediyedeki ebedî hazinelerin anahtarları ve menşeleri ve madenleri olan hakaik-i imaniyenin inkişafı ve vuzuhu ve aynelyakîn derecesinde zuhurlarıdır.
İkincisi: Makine-i insaniyenin merkezi ve zembereği olan kalbi, tarikat vasıta olup işletmesiyle ve o işletmekle sair letâif-i insaniyeyi harekete getirip netice-i fıtratlarına sevk ederek hakikî insan olmaktır.

Üçüncüsü: Âlem-i berzah ve âhiret seferinde, tarikat silsilelerinden bir silsileye iltihak edip ve o kàfile-i nuraniye ile ebedü’l-âbâd yolunda arkadaş olmak ve yalnızlık vahşetinden kurtulmak ve onlarla dünyada ve berzahta mânen ünsiyet etmek ve evham ve şübehâtın hücumlarına karşı onların icmâına ve ittifakına istinad edip, herbir üstadını kavî bir senet ve kuvvetli bir burhan derecesinde görüp, onlarla o hatıra gelen dalâlet ve şübehâtı def etmektir.
Dördüncüsü: İmandaki marifetullah ve o marifetteki muhabbetullahın zevkini, sâfi tarikat vasıtasıyla anlamak; ve o anlamakla dünyanın vahşet-i mutlakasından ve insanın kâinattaki gurbet-i mutlakasından kurtulmaktır. Çok Sözlerde ispat etmişiz ki, saadet-i dâreyn ve elemsiz lezzet ve vahşetsiz ünsiyet ve hakikî zevk ve ciddî saadet, iman ve İslâmiyetin hakikatindedir. İkinci Sözde beyan edildiği gibi, iman, şecere-i tûbâ-i Cennetin bir çekirdeğini taşıyor. İşte, tarikatin terbiyesiyle o çekirdek neşvünemâ bulur, inkişaf eder.
Beşincisi: Tekâlif-i şer’iyedeki hakaik-i lâtifeyi, tarikatten ve zikr-i İlâhîden gelen bir intibah-ı kalbî vasıtasıyla hissetmek, takdir etmek-o vakit taate, suhre gibi değil, belki iştiyakla itaat edip ubûdiyeti ifa eder.
Altıncısı: Hakikî zevke ve ciddî teselliye ve kedersiz lezzete ve vahşetsiz ünsiyete, hakikî medar ve vasıta olan tevekkül makamını ve teslim rütbesini ve rıza derecesini kazanmaktır.
Yedincisi: Sülûk-ü tarikatin en mühim şartı, en ehemmiyetli neticesi olan ihlâs vasıtasıyla, şirk-i hafîden ve riyâ ve tasannu gibi rezâilden halâs olmak ve tarikatin mahiyet-i ameliyesi olan tezkiye-i nefis vasıtasıyla nefs-i emmârenin ve enâniyetin tehlikelerinden kurtulmaktır.
Sekizincisi: Tarikatte, zikr-i kalbî ile ve tefekkür-ü aklî ile kazandığı teveccüh ve huzur ve kuvvetli niyetler vasıtasıyla âdetlerini ibadet hükmüne çevirmek ve muamelât-ı dünyeviyesini a’mâl-i uhreviye hükmüne getirip sermaye-i ömrünü hüsn-ü istimal etmek cihetiyle, ömrünün dakikalarını, hayat-ı ebediyenin sümbüllerini verecek çekirdekler hükmüne getirmektir.
Dokuzuncusu: Seyr-i sülûk-ü kalbî ile ve mücahede-i ruhî ile ve terakkiyât-ı mâneviye ile, insan-ı kâmil olmak için çalışmak; yani hakikî mü’min ve tam bir Müslüman olmak; yani, yalnız surî değil, belki hakikat-i imanı ve hakikat-i İslâmı kazanmak; yani, şu kâinat içinde ve bir cihette kâinat mümessili olarak, doğrudan doğruya kâinatın Hâlık-ı Zülcelâline abd olmak ve muhatap olmak ve dost olmak ve halil olmak ve âyine olmak ve ahsen-i takvimde olduğunu göstermekle, benî Âdemin melâikeye rüçhaniyetini ispat etmek ve şeriatın imanî ve amelî cenahlarıyla makamât-ı âliyede uçmak ve bu dünyada saadet-i ebediyeye bakmak, belki de o saadete girmektir.(Bediüzzaman Mektubat 29 mektup 9 Kısım)

Allaha Giden yol Nefsin tanımı ve mertebeleri-h kerrar

bilinmez 11 Ocak 2013 18:13

Cevap: Tasavvuf nedir?
 
TASAVVUFU ,YAŞAYAN ŞEYHİNDEN DİNLEYECEKSİNKİ NE OLUP NE OLMADIĞINI DAHA İYİ BİLECEKSİN..

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Ehlibeyt 13 Ocak 2013 13:20

Cevap: Tasavvuf nedir?
 
Alıntı:

bilinmez Üyemizden Alıntı (Mesaj 218001)
TASAVVUFU ,YAŞAYAN ŞEYHİNDEN DİNLEYECEKSİNKİ NE OLUP NE OLMADIĞINI DAHA İYİ BİLECEKSİN..

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Kasıtlı eklenmiş bir video bu, Tasavvuf, zühd hayatı demektir. Tasavvufun ne demek olduğunu Ebuzer (r.a.) hayatı ile bize anlatıyor zaten.

bilinmez 13 Ocak 2013 13:46

Cevap: Tasavvuf nedir?
 
niye o videoda ne tür yanlışlıklar var,veya neyini beğenmediniz veya o videodaki tasavvufun hakikatleri değilmi,veya şöyle sorayın o videodaki batıl olan ne varki bizimle paylaşa bilir ve bizi aydınlaat bilirmisiniz bilginizle...

Ehlibeyt 13 Ocak 2013 16:10

Cevap: Tasavvuf nedir?
 
Alıntı:

bilinmez Üyemizden Alıntı (Mesaj 218429)
niye o videoda ne tür yanlışlıklar var,veya neyini beğenmediniz veya o videodaki tasavvufun hakikatleri değilmi,veya şöyle sorayın o videodaki batıl olan ne varki bizimle paylaşa bilir ve bizi aydınlaat bilirmisiniz bilginizle...


Duymak istediğiniz ve ya görmek istediğiniz cevap nedir ? Hayatta en nefret ettiğim şey tartışmaktır bu sebeple sizinle herhangi bir tartışmaya girmeyeceğim.
Video kasıtlı çünkü fevzettin erol veya başkası tasavvufun tarifi değildir, menzilin bilmem neyi şu olur bu olur, bunlar beni bağlamaz, tasavvuf düşüncemi etkilemez.
Zaten itirazım da yazdığınız yazı doğrultusunda eklediğiniz videoya, bakın yazınızda tamda tarifime zıt neler söylüyorsunuz.
Alıntı:

TASAVVUFU ,YAŞAYAN ŞEYHİNDEN DİNLEYECEKSİNKİ NE OLUP NE OLMADIĞINI DAHA İYİ BİLECEKSİN..
Benim tasavvuf anlayışım Ebuzer Gıffari nin (R.a.), zenginliği hayat görüşü yapmayı, red etmesi ve inzivaya çekilmesidir, benim tasavvuf anlayışım, insanların para pul derdine düştüğü makam şan derdine düştüğü bir dönemde, ALLAH (c.c.) Hakikatini anlamaya çalışan, Muhsin olma yolunda önemli çalışmalar yapan İbn Arabidir. Tasavvuf anlayışım baktığı her canlıda Muhteşem Yaratma Kudretini Görüp, Hayatını edeple geçiren A. Geylani (k.s.)'la şekillenir.
Söylermisiniz lütfen, emevi saltanatını reddedip, karşı çıkıp, sürgüne fakirliğe katlanan Ebuzer (r.a.)'in yaşamı ile, günümüz sofilerine bakıp tasavvuf yaşantısı arasında bir denklem kurma fikri sizce sağlıklı mı ?
Eğer tasavvufu görmek istiyorsanız, kendini, HAKK'A adayan nice alimler gelip geçti, Nice Sultanlar gelip geçti. Hayatlarını inceleyin lütfen.
Bu arada kimsenin şeyhine hocasına bir sözüm yok, Yani ne menzil şeyhlerini, ne İsmailağa Hocalarını, Tasavvufu yaşamıyorlar diye tenkid etmiyorum, edemem de haddim değil. Bilgiçlik de taslamıyorum. Sadece söylemek istediğim, eğer birşeyi eleştirmek istiyorsanız, onun özünü görmelisiniz, bunu yapmak içinde yıllar öncesine gitmeli ve İbn Arabiyi ön yargısız okumalı, Geylaniyi, Mevlanayı, Tebriziyi, Bestamiyi, ön yargısız sorgulayıp incelemelisiniz...

bilinmez 13 Ocak 2013 17:09

Cevap: Tasavvuf nedir?
 
Arkadaşım tartışmak istemiyorsunuz ama insanların paylaşımlarınıda eleştiriyorsunuz,eğer siz birilerinin ki bu birilerden biride ben oluyorum,benim yazdıklarımı ve paylaşımlarımı eleştiriyorsanız ki öyle yapıyorsunuz,o zaman tartışıyorsunuz demektir,ha tartışmak istemiyorsanız yazmazsınız olur biter..

Geleyim asıl konuya ,doğrudaki ölçü ,senin hayat görüşünmüdür yoksa Allahın mıdır..Eğer Allahın diyorsan bana İNZİVAYa ÇEKİLMENİN ALLAHIN EMRİ OLDUĞUNU nasıl delillerle açıklayabilirsiniz..Ayrıca EBUZER ra mı sizin hayat görüşünüzün örnekliğini oluşturmalı,yoksa Allahın rasulleri mi,bana kuranda dünyadan eletek çekip İNZİVAYA ÇEKİLEN Bİ TANE PEYGAMBER ÖRNEĞİNİ VEREBİLİRMİSİNİZ..

NOT..EBUZER RA hatasıyla sevabıyla peygamberin güzide arkadaşlarındandır ve saygım vardır...


SAAT: 11:56

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320