Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Tasavvuf-Tarikat (https://www.forum.medineweb.net/647-tasavvuf-tarikat)
-   -   GERÇEK AŞK (Mesnevî'den Hikâyeler) (https://www.forum.medineweb.net/tasavvuf-tarikat/374-gercek-ask-mesnev%EEden-hikayeler.html)

KalbinNûru 10 Ağustos 2007 11:51

RE: Mevlânâ'dan Hikâyeler ( Allâh İle Azrâil)
 
Allah, Azrail’e dedi ki:

- Ey Nakib; bu dertli halktan kime acırsın?

Azrail:

- Herkese yüreğim yanar, lakin emri ihmal etmekten korkarım, hatta derim ki;

Allah gençlerin yerine beni feda etse!..

Allah:

- Daha çok kime acırsın, gönlün kime yanar, hangi kula daha ziyade kavrulur?

Azrail:

- Bir gün; bir gemi, koca dalgalar arasında ceviz kabuğu gibi sallanıp dururken emir aldım, gemiyi paramparça ettim.

"Hepsinin canını al, yalnız filan kadınla o çocuğun canını alma" dedin... Hepsi emrin mucibince deryayı boyladı, ecel şerbetini içtiler, kadınla küçücük çocuğu birer tahta üstünde kaldılar. Dalgalar tahtaları sürüklerken; "ananın ruhunu kabzet, çocuğu yalnız bırak" diye emrettin. Ruhunu alarak çocuğu anasından ayırdım, ama sen de bilirsin ki, bu bana o kadar acı geldi ki, çok büyük yaslar gördüm, o çocuğun acısı içimden hiç çıkmadı!.. Dedi.

Allah:

- Ben o çocuğu kendi lûtfumla yetiştirdim. Dalgaya: "Onu bir ormana at!.." Dedim. O ormanı; güller, reyhanlar, sümbüller, yenmesi hoş meyvelerle bezedim. Binlerce güzel sesli kuşlar, tatlı pınarlar, güllerden yataklar verdim. Fitneden korudum. Güneşe; ona zarar verme, yele; ona yavaş es, buluta; onun üstüne yağmur yağdırma, şimşeğe; ona o kadar şule verme, kışa; yeşillikleri tamamen tüketme, yaza; bu bahçeyi yakma diye emirler verdim.

Şeybanı Rai gibi. Hani; o da Cuma günü namaz vakti sürüsüne kurtlar saldırmasın diye sürünün çevresine bir çizgi çizerdi. Ne koyunlar o çizgiden dışarı çıkardı, ne de kurt ve hırsız o çizgiden içeri girerdi. Hûd’un okuyup üflediği daire gibi. O’ da bu çizgiyle kendine uyanları kasırgadan korumuştu!.. Onlara:

- Sekiz gün bu çizginin içinde kalın, susun ve sabredin, dışarıda kalanların uğrayacağı işkenceyi seyredin!.. Demişti. Kasırga, çizginin dışında bulunanları havaya kaldırıp, taşlara çalıyor, etini, kemiğini bir birinden ayırıyor, kimileri de havada çarpışıyor, o kahırdan gök bile tir tir titriyordu.

- Ey soğuk rüzgar: Eğer bunları kendiliğinden yapabiliyorsan, haydi, Hûd’un çizdiği çizgiden de içeri gir!.. Ey tabiata inanan:

Ya tabiattan üstün olan şu Sultan’ı gör, inananlara katıl, yahut ta bu ayetleri Kur’an’dan çıkar. Kur’an okuyanları men et okumasınlar, okutanlara yalvar, yakar, para pul ver, öğretmesinler. Âcizsin!.. Bu aczin nereden diye şaşırmışsın!.. Senin aczin, kıyamet gününden meydana gelmektedir.
Hasılı o mekan ârifler bağı gibi sam yelinden de korunmuştu, kasırgadan da..

Bir kaplan yavrulamıştı. Ona:Çocuğa süt vermesini emrettim, itaat etti. Nihayet çocuk gelişti, irileşti, büyüdü. Bir peri ile ona konuşmasını öğrettim. Yüzlerce inayetlerde bulundum, bu surette benim lûtfumu vasıtasız olarak görsün istedim.
Vasıtasız olarak nasıl besledim; anladı bildi!.. Ey Allah’ın kulu; buna karşılık şükrane olarak Nemrut oldu o,Halil’i yakmaya kalkıştı!.. Nitekim bu şehzade de padişaha şükran olarak ululandı, mevkiinin daha yükselmesini istedi: "Ben neden başkasına tabi olayım, benim de bir ülkem var, ben de yeni bir ikbale sahibim!.." Dedi. Padişahtan gördüğü lütuflar, ululandığı için gönlünde örtüldü gitti. Nemrut da bunun gibi bilgisizlik ve körlük yüzünden o lütufları ayağının altına aldı. Şimdi kafir oldu, yol kesmede, ululanmada,Tanrılık davasına kalkışmakta!.. İbrahim’i öldürmek için binlerce suçsuz çocuğu öldürttü. Vahyi
getirecek çocuk yetişti de, başkalarının kanları boynunda kaldı.

Şüphe yok ki kötü arkadaş olan nefis; yırtıcı bir kurttur. Sapıklık aleminde her kele bir külah vardır. Ey yoksul!.. Onun için köpeğin boynundan tasmayı çözme. Bu köpek terbiye edilse bile, yine de köpektir. "Ne mutlu nefsini aşağılayana!.." Hükmüne uy. Taif sahtiyanı gibi, Süheyl yıldızının etrafında dönersen farzı yerine getirmiş olursun da, o deri şerrinden kurtulursun!.. Bu suretle de sevgilinin ayağına giydiği çedik olursun!..

Mesnevi:6.Cilt-Sayfa:382-......-387

KalbinNûru 10 Ağustos 2007 11:54

RE: Mevlânâ'dan Hikâyeler ( AYYAZİ )
 
Belki doksan kere savaşa girdim dedi, Ayyazi. Çırılçıplak oldum, okların önüne attım kendimi. Öldürücü bir yerimden yara alırım da, şehit yahut gazi olurum istedim. Vücudumda yaralanmadık yer kalmadı, lakin ne boğazıma, ne de can alıcı bir yerime isabet eden olmadı. Devlet sahibi bir şehitten başkasına öylesi değmedi. Ne yiğitlik, ne zekâ işi bu!.. Baht işi , baht!..

Şehitliğin kısmet olmayacağına kanaat getirince halvete çekildim, çileye girdim.
Riyazatla zayıflamaya başladım. Küçük savaştan, büyük savaşa attım kendimi. Halvette iken savaşa giden erlere çalan davul sesleri geldi kulağıma. Sabah vaktiydi, nefsim içimden seslendi:
- Kalk, savaş zamanı,yürü. Kendini savaşa at!.. Dedim ki:
- Ey vefasız habis nefs; savaşa meyletme nerede.... sen neredesin?.. Ey nefs, doğru söyle: Bu hilebazlık nedir?.. Şehvete düşkün olan sen, ibadete bile yanaşmazken, nedir bu gaza isteği?.. Doğru söyle.. Eğer söylemezsen, riyazatta seni öyle bir sıkıştırırım ki!...
Bir anda nefsim; içimden ağızsız dilsiz, ama fasih lisanla seslendi;
- Beni her gün burada öldürüp duruyorsun, canıma kafirlere yapılan eziyetleri yapıyorsun. Halimden kimsenin haberi yok. Uykusuz, yemeksiz devamlı öldürmektesin zaten. Belki savaşta bir yara alır da şu bedenden kurtulurum. Halk ta erliğimi, fedakarlığımı görür.
Dedim ki;
- A nefisceğiz, nesin sen?... Hem münafık olarak yaşamaktasın, hem de münafıkça ölmek istemektesin!.. İki alemde de mürai ve işe yaramaz imişsin!.. Bu beden sağ oldukça halvetten çıkmamayı nezrediyorum. Çünki bu bedenin halvette yaptıkları ne kadına, ne de erkeğe görünmek için değildir. Ancak Allah içindir. Başka bir niyet bulunmaz orada. İşte bu büyük savaştır, o küçük savaş. Ama her ikisi de Rüstem’le Haydar’ın harcıdır. Fare kıpırdaması ile uçup gidecek akıl sahiplerinin değil. Öylelerine karılar gibi kılıçtan ve savaştan uzak durmak yakışır.
Ey nefsim sen şu kıssadaki eri hatırladın mı?. Hani, kırk kuruşu vardı. Her gece bir kuruşunu denize atar, Bu surette nefsine eziyet etmek, can çekişmesini uzatmak isterdi. Nefsinden bir vesvese , bir hırs ve istek koptu:
- Mademki bu paraları denize atıyorsun, bari hepsini birden at da, şu eziyetten kurtulayım, dedi.
O er kişi dedi ki;
- Ey nefsim, sana bu rahatlığı vermeyeceğim... Savaşa gider, başkaları kaçsalar bile o sebat eder, asla geri dönmezdi. Belki yirmi kere bedenine oklar ve mızraklar saplanmıştı. Savaşa savaşa nihayet kuvveti bitti, yere düştü. Aşkının doğruluğuyla; doğruluk makamına ulaştı. Doğruluk can vermektir. Kur’an’da: " Erler vardır ki Allah’la ettikleri ahdı bozmadılar,ahtlarına doğrulukla sarıldılar..." âyetini okuyun. Mademki bu beden ruha alettir, şu halde bu hakiki ölüm değildir. Nice ham kişiler vardır ki, görünüşte kanlarını dökmüşlerdir ama, nefisleri diri olarak o tarafa kaçmıştır. Her kan döken şehit olsaydı,öldürülen kâfir de kanlar saçtı, onlarda birer kutlu şehit sayılırdı... Nice şehit olmuş güvenilir kişiler de vardır ki; dünyada ölmüşlerdir, şehit olmuşlardır da, fakat diri gibi yürür gezerler....

Mesnevi : 5.cilt. Sahife:308-.....-312

KalbinNûru 10 Ağustos 2007 11:57

RE: Mevlânâ'dan Hikâyeler ( Bilâl'in Ezânı )
 
O doğru sözlü Bilâl ezan okurken “Hayyı alesselâ” , “Hayyı alelfelâh” (Haydin namaza, haydin felâha), cümlelerindeki “Hayyı” = Haydin , kelimesini “Heyyi” diye okurdu. Bir kısım insanlar Rasûlullah'a gelerek dediler ki:

- Ey Allah Rasûlü; din daha yeni kuruluyor. Doğruluk ve düzenlik henüz tesis edilmekte. Bu zamanda “Hayyı alelfelâh” ı yanlış okumak ayıptır. Daha fasih bir müezzin getir.

Rasûlullah'ın hiddeti coştu, dedi ki:

- Ey aşağılık adamlar : Allah yanında Bilâl’in “Heyyi” si, yüzlerce hadan, hıdan, yüzlerce dedikodudan iyidir. İşi çok karıştırmayın da, sırrınızı açmayayım, sonunuzu söylemeyeyim.

Mesnevi:3.Cild - Sayfa:14-15

Emekdar Üye 10 Ağustos 2007 15:06

Cvp: Mevlânâ'dan Hikâyeler ( Allâh c.c. Zikri)
 
Mevlânâ Hazretleri'nin Mesnevî'sinde, "Secde et de yaklaş" (Alak,19) ayetine
dair anlatılan hikaye:

"Bir dere kıyısında yüksek bir duvar vardı. Duvarın üstüne de, susamış
dertli biri çıkmıştı.

Suya ulaşmasına, susuzluğunu gidermesine o duvar engel oluyordu. Susuz adam
da su için balık gibi çırpınıyordu.

Ansızın suya bir kerpiç parçası attı. Kerpicin düşmesi ile suyun çıkardığı
ses, kulağına bir söz gibi geldi.

Suyun sesi bir sevgilinin sesi gibi tatlı idi. O su sesi, adamı üzüm suyu
gibi mestetti.

Mihnetlere, dertlere uğramış adam, suyun tertemiz sesini duymak için
duvardan kerpiç koparıp suya atmaya başladı.

Sudan da ses geliyordu. Su “Ey insanoğlu!” diyordu, “böyle kerpiç atmaktan,
beni rahatsız etmekten sana ne fayda var?”

Susamış adam cevap verdi de, dedi ki: “Ey su, bu atıştan benim için iki
fayda vardır. Bu yüzden kerpiç atmaktan vazgeçemem.”
“Birinci fayda: Benim suyun sesini duymamdır. O ses, susuzlara rebâb sesi
gibi pek tatlı gelir.
Su sesi, İsrâfil’in sesine benziyor. Ölü bile bu sesten dirilmededir.

Kerpiçleri atmamın ikinci faydası da şudur ki: koparıp attığım her kerpiçle,
duvar alçalıyor. Ben de suya biraz daha yaklaşıyorum.
Kerpici her koparışımda yüksek duvar, kerpicin azalması yüzünden biraz daha
alçalıyor.

Duvarın alçalması bir yakınlık; onun ortadan kalkması ise kavuşmak, buluşmak
olacak.”

İşte, namaz kılarken secde etmek de “Secde et de yaklaş” âyetinde olduğu
gibi, duvardan kerpiç koparmaya benzer.

Bu varlık duvarı yüksek bulundukça, baş eğmeye yani secde etmeye engel olur.

Bu toprak bedenden kurtulmadıkça, eğilip âb-ı hayata secde etmek ve ondan
doya doya içmek imkânı yoktur.

Bu varlık duvarı üstünde bulunanlardan kim daha fazla susamışsa, duvarın
taşını, kerpicini o daha çabuk koparır atar.

Suyun sesine daha fazla âşık olan kişi ise, ona engel olan varlık duvarından
daha büyük parçalar koparır. "

Hayatlarımızı namazın nuruyla hayatlandırmak duası ile...(AMİN)

Mihrinaz 11 Aralık 2015 12:24

Cevap: GERÇEK AŞK (Mesnevî'den Hikâyeler)
 
Toplam 1 Eklenti bulunuyor.
İKİ KÖLE


[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Bir gün padişah iki tane köle satın aldı. Kölelerden biri çok temiz yüzlü inci dişli biriydi, nefesi gül gibi kokuyordu. Diğeri oldukça çirkindi, dişleri çürümüş ağzı kokuyordu.

Padişah o güzel yüzlü köleye ihsanlarda bulunarak onu hamama gönderdi. Dişleri çürümüş ağzı kokan köleyi yanına çağırdı. Kendini çok beğendiğini fakat arkadaşının kendisi hakkında çok kötü şeyler söylediğini belirterek, onun da arkadaşının kötü huylarını söylemesini istedi. Fakat köle arkadaşına toz kondurmadı hep onu övücü sözler söyledi. Padişah ne yaptıysa bir türlü o köleye arkadaşı hakkında kötü bir söz söyletemedi.

Nihayet ikinci köle hamamdan geldi. Padişah onu da sınamak için huzuruna çağırdı. Onu övücü sözler söyledi.

“Sıhhatler olsun ne kadar zarif ve latif olmuşsun. Keşke öbür kölenin sayıp döktüğü kötü huyların da olmasa ne olurdu.” dedi ve onu da diğer köle gibi denemek istedi.

Bunun üzerine köle kızdı, köpürdü ve arkadaşı hakkında kötü şeyler sayıp dökmeye başladı.

Biraz konuştuktan, arkadaşının kötülüklerinden bahsettikten sonra padişah onu susturdu:

– “Yeter artık ikinizin de özünü, aslını anladım, onun ağzı kokuyor, senin ise için kokmuş, bundan sonra sen o doğru sözlü ve güzel huylu kölenin emrindesin haydi git.” dedi.

– Güzel ve iyi yüz, kötü huyla birlikte olursa bir kalp akça bile etmez.

bilinmez 12 Aralık 2015 09:57

Cevap: GERÇEK AŞK (Mesnevî'den Hikâyeler)
 
MESNEVİ DE VELİLERİN TANRI'NIN ÇOCUKLARI OLDUĞUNU SÖYLEMESİ

Yavrum veliler de Tanrı çocuklarıdır. Onlar ortada olsun, olmasın…
Tanrı, mallarını, canlarını korur; onların ahvalinden haberdardır. Sakın noksanlıklarını bulup aleyhlerinde gıybet etme. Onlar için kin güdenden, onların öcünü alan Tanrı'dır. Tanrı dedi ki: Bu Veliler benim çocuklarımdır. Gariplik âlemindedirler, eşleri yoktur. Ne işleri vardır, ne güçleri. Halkı imtihan için hor ve yetim görünürler. Fakat hakikatte dostları da benim, nedimleri de. Hepsi de benim korumama arka vermiştir. Sanki onlar, benim cüzülerimdir. Sakın, sakın! Bunlar benim hırka giyenlerimdir
( Mesnevi, Mevlâna, M.E.B. Yayınları, İstanbul 1988 Cilt 3 Beyitler-7-8, sayfa 75-80.)

Celalettin rumi velileri, Tanrı'nın çocukları olarak gördüğünü açıkça söylemektedir. Yani Hıristiyanların Baba, Oğul ve Kutsal Ruh (Teslis) akidesini bu şekilde, az da olsa benimsediğini göstermektedir. Mecazi anlamda da olsa bir kişinin, velileri Tanrı (ALLAH)‘nın çocukları olarak görmesi, İslam inancına göre küfürdür. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“ "Rahman çocuk edindi” dediler. Hakikaten siz, pek çirkin bir şey ortaya attınız. Bundan dolayı, neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp düşecektir! Rahman'a çocuk isnadında bulunmaları yüzünden… Hâlbuki çocuk edinmek, Rahman'ın şanına yakışmaz. Göklerde ve yerde olan herkes, istisnasız, kul olarak Rahman'a gelecektir.“ (19 Meryem/88-93)


"Yahudiler, Üzeyir Allah'ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da, Mesih (İsa) Allah'ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haftan batıla) döndürülüyorlar!” (9 Tevbe/30)


SAAT: 01:21

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306