Durumu:     Medine No :  13055   Üyelik T.:
18 Aralık 2010   Arkadaşları:18 Cinsiyet:-  Memleket:sivas    Mesaj :
11.306 Konular:
717  Beğenildi:9152 Beğendi:10948  Takdirleri:31693  Takdir Et: 
	   Konu Bu  
				Üyemize Aittir!     |       namazın hikmeti         namazın hikmeti    Namaz konusunda tembel davranmamızda ve onu zevk ile kılmamıza mani olan  bazı nedenler vardır:  
1- Günah ve isyanlarımız 
2- İmanın taklidi  olması, 
3- İbadetleri kime karşı işlediğimiz tam olarak bilmemek 
4- Namaz  ve ibadetlerin bizim fıtri vazifemiz olduğunu bilmemek ve bir yük olarak  görmek 
5- Namazla bütün mahlukatın yaptığı vazifelerin tamama erdiğinden  gafil olmak,  
6- Namaz kıldığımız vakit mevcudatın bizden razı olduğunu  bilmemek,   
Allah'ımız bizi yoktan var etti. Taş olabilirdik, ağaç veya  hayvan olabilirdik. Hattâ bir canavar da olabilirdik. Fakat insan olarak  yaratıldık. Bunun yanında Hıristiyan, Yahudi veya Budist de olabilirdik. Ama  Müslüman olduk.   
Bu nimetler ilk anda aklımıza gelmeyebiliyor. Daha bunlar  gibi düşünemediğimiz o kadar nimetler var ki, saymakla bitmez. Bize bir kalem  hediye edene teşekkür ediyoruz, bir kitap verene minnet duyuyoruz. Çünkü bunu  insanlığın ve nezaketin gereği olarak yapıyoruz. Ya bize bu kadar nimetleri  verene teşekkür etmek, minnet duymak gerekmez mi?   
İşte namaz en büyük  şükür, en açık teşekkürdür. Namaza bütün vücudumuzla katılıyoruz: Elimiz,  ayağımız, gözümüz, dilimiz, başımız; aklımız, kalbimiz, hayalimiz bütün  duygularımızla... Böylece bütün bu organ ve duygularımızla Allah'ımıza şükrümüzü  iletmiş oluyoruz.   
Namaz kılmayan insan böyle bir teşekkürü bile yapmıyor.  Milyarlar verse elde edemeyeceği nimetlere sahip olmanın değerini fark edemiyor.  Allah göstermesin, gözümüzün birisini kaybet sek, dünyanın parasını harcasak  yerine aynısını koyabilir miyiz? Bir kaza sonunda dilimizi kaybetsek, fakat  bütün dünyanın yarısını versek bir dil bulabilir miyiz?   
İnsan olarak her  şeye sahip olmak istiyoruz. Dünyada ne varsa bizde de aynısının bulunmasını arzu  ediyoruz. İhtiyaçlarımız o kadar çok ki... Sadece bu dünya ile de yetinmiyoruz.  Sonsuz bir hayat istiyoruz, Cenneti istiyoruz, Peygamberimizle birlikte olmayı  diliyoruz.   
Bunları elde etmeye gücümüz yetmeyeceğine göre kimden  isteyeceğiz? Her halde bu dünyayı, yıldızlan, gökleri ve âhireti var edenden  isteyeceğiz. Onu istemenin de yolu Allah'ı kendimize sevdirmekle olur. Kendimize  Allah'a sevdirmenin en iyi yolu da Onun huzurunda her gün beş defa eğilmek,  secdeye varmakladır.   
Böylece namaz kılmakla Rabbimizin huzuruna çıkmış  oluyoruz. İçimize sevinç doluyor, neşe doluyor ve mutluluk doluyor. Kendimizi  uçacakmış gibi hissediyoruz; tatlı bir heyecan duyuyoruz. Nasıl heyecan duymayız  ki? Bir müdürün, bir valinin, bir bakanın karşısına çıkınca kendimizde nasıl bir  sevinç ve heyecan hissediyoruz. Oysa namazda müdürün de, valinin de, bakanın da;  hattâ bütün kâinatın Yaratıcısının huzuruna çıkıyoruz. Böyle bir mutluluğu  kaçırmak ister miyiz hiç?   
Acıkınca yemek yiyoruz, susayınca su içiyoruz,  uykumuz gelince uyuyoruz. Böylece o ihtiyaçları gideriyoruz. Ama insan sadece  ağız ve mideden ibaret değil ki... Aklımız var düşünüyoruz, kalbimiz var  duygular taşıyoruz, ruhumuz var, sonsuz bir hayatı istiyoruz. Aklımızın,  kalbimizin, ruhumuzun ihtiyaçlarını nelerle karşılayacağız; hangi gıda vererek  bu latifelerimizi doyuracağız? İşte aklımızın gıdası, kalbimizin ihtiyacı,  ruhumuzun rahatı ancak el bağlayıp namaza durmakla temin edilmiş  olur.   
Namaz kılmakla hem maddeten, hem de manen temizlenmiş oluyoruz.  Abdest almakla maddi temizliği yapıyoruz; namaza durmakla da günah ve  hatalarımızın kirlerinden arınıyoruz.   
Peygamber Efendimizle Sahabiler  arasında geçen şu kısa konuşma bu meseleyi çok güzel bir şekilde  açıklıyor. 
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bir gün Sahabilere sordu: 
"Ne  dersiniz? Birinizin kapısı önünde bir ırmak bulunsa, o kimse o ırmakta günde beş  defa yıkansa, vücudunda kirden iz kalır mı?" 
Sahabiler cevap verdiler:  "Hiçbir kir kalmaz, yâ Resulallah." O zaman Peygamberimiz şöyle  buyurdu: 
"İşte beş vakit namaz da buna benzer. Allah, namaz sayesinde  günahları siler, temizler."   
Namazdaki asıl temizlik manevî olanıdır.  Ruhumuzun ve kalbimizin sık sık temizlenmesine ihtiyaç vardır. Çünkü el, ayak  gibi organlarımız nasıl çeşitli sebeplerle kire, toza, toprağa bulanıyorsa,  insanlık icabı işlediğimiz çeşitli günah ve kusurlar sebebiyle ruhumuz da manevî  kirlere bulanmaktadır. Ama insan ruhunu ve kalbini tutup suya sokamaz. Onun da  kendine göre bir yıkama usulü vardır. Bunun yıkanması namazla olur.   
Namaz  kılmaya alışmamış olan kimseler, bu ezikliği hafifletecek sebepler ararlar.  Namaz kılanlarda gördüğü kusurları büyüterek onların da kendisi gibi kusurlu  olduklarını, dolayısıyla aralarında pek büyük bir fark olmadığını düşünmeye  başlarlar. Kendi kusurunu küçültür, namaz kılanın küçücük bir kusurunu büyütür,  hatta "Kalbim temiz!" gibi bahanelerle kendisinin daha üstün durumda olduğunu  dahi iddia etmeye başlar.   
Aslında insan olarak hiç kimse kusur ve  günahlardan arınmış değildir. İbadetlerinde devamlı olan kimsenin bile kendisine  göre bazı kusurları olacaktır. Ne var ki işledikleri kötülükler bakımından  insanlar arasında bir karşılaştırma yapılsa, namaz kılanların bu konuda daha  geride kaldığı görülür.   
Evet, sigara içmeyenlerde akciğer kanseri  görülür; ama içen kimselerin bu hastalığa yakalanma ihtimali daha fazladır.  Bunun gibi her gün beş defa Rabbini hatırlayarak Onun huzuruna çıkan bir  kimsenin kötülük yapma ihtimali ile Rabbini ancak başı derde düştüğü zaman  hatırlayan bir kimsenin kötülük işleme ihtimali arasında büyük bir fark  olacaktır.   
Ayrıca namaz insanı kötülüklerden alıkoyan Kur'ân-ı Kerimde bu  mesele şöyle anlatılıyor. 
"Sana vahyedilen kitabı oku. Namazı da dosdoğru  kıl. Çünkü namaz çirkin işlerden ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek  elbette en büyük ibadettir. Ne yaparsanız Allah hakkıyla bilendir."     |