Konu Başlıkları: Cibril Hadis-i Şerifi
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 24 Şubat 2008, 23:13   Mesaj No:2

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Cibril Hadis-i Şerifi


[B][


Cibril Hadisi ve İman
Hz. Ömer (radıyallâhu anh) rivayet ediyor: "Ben Hz. Peygamber’in (aleyhissalâtu vesselâm) yanında oturuyordum. Derken elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam yanımıza çıkageldi. Üzerinde yolculuğa delalet eder hiçbir belirti de yoktu. Üstelik içimizden kimse onu tanımıyordu da. Gelip Hz. Peygamber’in (aleyhissalâtu vesselâm) önüne oturup dizlerini dizlerine dayadı. Ellerini de dizlerinin üstüne hürmetle koyduktan sonra sormaya başladı:
“Ey Muhammed! (aleyhissalâtu vesselâm) İman ne demektir?" Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "İman Allah'a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Kadere yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna da inanmandır." buyurdu.O zât: "Doğru söyledin!" diye tasdik etti...”

Tasdik etmek, kabullenmek manalarına gelen iman; genel manada bir peygambere ve O’nun getirdiği şeylere inanmak ve o zâtı kabul etmek demektir. Cenâb-ı Hakk’a iman; O’nu tasdik, varlığını ve birliğini kabul, bütün kemâl sıfatlarla muttasıf ve bütün noksan sıfatlardan da münezzeh olduğunu gönülden itiraf etmek demektir. Esmâ-i hüsnâsıyla bilinen, sıfatları ile muhât olan o Zât-ı Zülcelâl’i kabül etmenin bir ünvânıdır.

Selef uleması imanı “Kalb ile tasdik, dil ile ikrar ve uzuvlarla da amel etmekten ibarettir.” diye tarif etmişlerdir ki kemâl manasıyla imandan anlaşılan da zaten budur. Öteden beri ‘imanın bir kalb işi mi yoksa amel ile bir irtibatı var mı’ meselesi tartışılagelmiştir. Bu konuda farklı mezhepler zuhur etmiş ve farklı görüşler ortaya konmuştur. Ehl-i sünnet ve cemaate göre iman; kalbin tasdiki ve dilin bunu ikrar etmesidir. Kalb bu hususta bir asıldır dolayısıyla kalbin kabulünden geçmemiş bir tasdik nifaktan öteye geçemez. Dil ile imanın ifade edilmesi ise insanın mümin olarak kabul edilebilmesi için bir şart olarak kabul edilmiştir.

Cibril hadisi olarak da bilinen ve iman, İslâm, ihsan ve kıyamet alametlerini anlatan yukarıdaki hadis-i şerifin birinci bölümü iman hakikatlerini ihtiva etmektedir. Sahebe-i kirâm efendilerimize İslam’ı öğretmek amacıyla gelen Cebrâil (aleyhisselâm), giyinişiyle, tavır ve davranışlarıyla ve soru sormadaki üslubuyla hem bir nezaket sergiler hem de bir edep öğretir. Bir Peygamber huzuruna nasıl gelinir, O’nunla nasıl konuşulur ve O nasıl dinlenir... bütün bunları ashâb-ı kirâma telkin eder âdeta. Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) da sorulan sorulara ifade ettikleri manalar itibariyle değil de doğrudan doğruya ihtiva ettikleri hakikatlara göre cevap verir. ‘İman nedir?’ sorusuna cevap olarak imanın altı şartını sayar.

Allah’a iman, insanın yeryüzüne gönderiliş gayesidir. Kendi sanatkârını tanımak, hem kâinât kitabını hem de Kur’ân-ı Kerim’i okumak ve O’nun marifetinde derinleşmek için insan bu dünyada bulunur. İman, şu zulmet deryasında insana ışık olabilecek tek şeydir. Bediüzzaman Hazretleri imanı, hem insanı hem de bütün alemi aydınlatan bir nur olarak ifade eder. Ona göre insan bir antika sanatıdır ve imanla onun üstündeki bütün manalı süslemeler görünmeye başlar. İman insanı doğrudan Allah’a nisbet ettiği için Cenab-ı Hakk’ın esmâsının tecellileri ancak iman sayesinde görünür. İman sayesinde insanın âleme olan bakışı da değişir. Her şeyi Allah’ın bir sanatı olarak gördüğü için ne ümitsizliğe düşer ne de korkunç görünen hadiseler karşısında bir ürperti yaşar. İmanla ayrı bir güç kazanır, daha doğrusu gerçek güç sahibini tanımış olur. Geçmişe-geleceğe o iman nuruyla bakar, hayatın zorluklarını da yine o iman nuruyla göğüsler. İşte bu yönüyle iman, bir tûbâ-i cennet çekirdeği taşır, küfür de zakkum-u cehennem.

Bugüne kadar imanın artıp eksilmesi mevzuunda kelam âlimleri farklı görüşler belirtseler de, iman edilecek meselelerin sayısının artmamasına mukabil, herkesin kalbindeki iman kuvvetinin artıp-eksilebileceği ehl-i sünnetçe kabul edilen görüştür. Birçok âyet-i kerîme ve hadîs-i şeriflerde buna telmîhler vardır. “Allah anılınca kalbleri tir titreyen ve O’nun ayetleri okununca imanları artan ve Rabbilerine tevekkül eden o kullar yok mu! İşte onlardır gerçek müminler.” “Ey İnananlar! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitap'a ve daha önce indirdiği Kitab'a inanın, inanmakta sebat gösterin.” Ayet-i kerimede iman edenlere hitaben “iman edin” denmesibunu ifade ettiği gibi, sahabe efendilerimizin de birbirlerine “gel bir saat Allah’a iman edelim, imanda derinleşelim” demeleri de bunu göstermektedir. Bir hadis-i şerifte Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) “İmanınızı Lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîdiyle yenileyin” buyurarak hem imanın artıp eksilebileceğini göstermiş hem de bunun bir vazife olduğuna işaret etmiştir.

İnsan imanını devamlı canlı ve taze tutmalıdır. Zîra uzun ve çetin bir yolda sönmüş, eskimiş, kendisine faydası olmayan bir iman hiç bir işe yaramayacaktır. Dünyada huzurlu, kabirde rahat, mîzan ve sıratta endişesiz olmanın en birinci yolu sağlam ve sarsılmaz bir imana sahip olmaktır. Büyüğümüzün sık sık üzerinde durduğu bir mevzudur iman canlılığı. O, anne-babamızdan tevârüsen alıp öğrendiğimiz imanın yeterli olamayacağını ifade buyurur. O’na göre bir mümin, taklide dayalı böyle bir imanı söküp atmalı ve yeniden onu inşa etmelidir. Hatta bu zindeliği korumak için her gün yeniden bir kere daha imanını gözden geçirmeli ve marifette derinleşme yolları aramalıdır. “Sana bugün daha farklı inanıyorum Rabbim!” demeye çalışmalı ve oturup kalkıp hep onu istemeli Allah’tan. “Rabbimiz! İlmimizi, imanımızı, yakînimizi, tevekkülümüzü, marifet ve muhabbetimizi ve sana kavuşma aşk-u iştiyakımızı artır.” duası onun dilinden düşmeyen dualardan.

Hadis-i şeriflerde imanın çeşitli şubelerinden de bahsedilmiş ve bunlara ait çeşitli rakamlar da verilmiştir. Allah ve Peygamber sevgisinden misafire ikrama, tanıdık tanımadık herkese selam vermekten beş vakit namaza kadar birçok şey imandan olarak kabul edilmiştir. Bunların bir kısmı imanda zirve noktayı tutarken diğerleri de onun tamamiyetini oluşturan unsurlardır. Bir sonraki bölümde inşallah, bu unsurlardan birkaçı üzerinde durmaya çalışacağız.

Abdullah Kadiroğlu
Alıntı ile Cevapla