Durumu:     Medine No :  17229   Üyelik T.:
10 Mart 2012   Arkadaşları:27 Cinsiyet:  Memleket:......    Yaş:40    Mesaj :
975 Konular:
69  Beğenildi:97 Beğendi:40  Takdirleri:695  Takdir Et: 
	   Konu Bu  
				Üyemize Aittir!     |       Psikolog Mehtap Kayaoğlu'ndan (Güzel bir yazı en azından başını okuyun)         Psikolog Mehtap Kayaoğlu'ndan (Güzel bir yazı en azından başını okuyun)       Senin Sayende' demiyorsanız, ' Senin Yüzünden' de demeyin hiç bir zaman.    
Selma, 6 çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğuydu, bana geldiğinde  
8 yaşında ydı. Selma'nın onu psikolojik olarak susmaya  
iten, 'seçici konuşmazlık' dediğimiz sürece getiren olaylar  
beş yaşındayken başlamıştı.    
Selma, beş kardeşi, anne ve baba sıyla kendi halinde  
normal bi yasam sürerken, bir gün annesi hastalanıyor. O dönemlerde  
beş yaşlarında. Kendisinden büyük iki abla, bir ağabey ve kendisinden  
küçük iki kardeş d aha var.. Küçük kardeşin yeni doğduğu dönemde  
anne ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşıyor. Uzun süre  
tedavi görüyor. Yoğun uğraşılara rağmen iyileşmiyor. Hastane ortamından  
evi ne gidip son günlerini evinde huzur içinde yaşasın diye  
doktorlar tarafından eve gönderiliyor. Birkaç ay evde  
babaanne, hala ve benzeri yakın akrabaların yardımıyla yaşatılıyor.  
Birgün hayata gözlerini kapatıyor.  
Anneye en fazla ihtiyaç duyulan dönemde anne, Selma'nın  
hayatından çıkıp gidiyor.    
Aradan 1,5 yıl geçiyor. Kendi hallerinde bir şekilde  
Yaşamaya alışıyorlar. Büyük kızlar evde yemek yapıp, en küçük  
çocuklara annelik yaparken, Selma babasıyla birlikte dükkanda çalışıyor.  
Dükkanları evin hemen alt katında olduğu için baba endişe  
duymadan iş hayatına devam ediyor. Çocuklarını kimseye  
muhtac etmeden yük etmeden idare ediyor.    
Bir gün ablalar ve ağabey, kardeşlerini alarak yakın  
Akrabalarına gidiyorlar.  
Selma babasının yanından ayrılmıyor. Çok ısrar ediyorlar ama  
istemedigi için gitmiyor.  
Babası da gitmemesine ses çıkarmıyor. Öğleden sonra baba  
Kız dükkanı temizlemeye başlıyorlar. Selma babasının istediği  
gibi her yeri bi güzel temizleyip süpürüyor. Daha sonra radyoyu  
açıyor. Müzik dinlemeye başlıyor. Ancak dışardan gelen sesler  
nedeniyle müziği duyamadığı için, sesini iyice açıyor. Babası  
da başının ağrıdığını söyleyerek müziğin sesini kısmasını istiyor.  
Selma, babasının söylediğini duymamış gibi yapıyor. Hani çocuklar  
sıklıkla yaparlar ya.. Bir süre sonra babası, başının çok  
ağrıdığını söylüyor. Yüzü asılıyor. Selma, gidip gelip 
babayı kontrol ediyor baş ağrısı geçti mi diye.      
Babası baş agrısına dayanamayarak eve ilaç almaya çıkıyor.  
Sıcaktan bunaldığını, kendini kötü hissettiğini söylüyor. Dükkana dikkat  
etmesini hemen bi ağrı kesici alıp geleceğini de ekliyor. Eve çıkıyor.  
Aradan epey zaman geçmesine rağmen baba yok.  
Bekliyor baba yok. Merak edip yukarıya babasına bakmaya  
çıkıyor. Eve giriyor.  
Babasına sesleniyor. Cevap yok. Tam oturma odasına  
giriyor ki babası o anda Selmanın gözleri önünde kalp krizi geçirmeye başlıyor.      
Selma babasının çırpınmalarına, yerde tırmalamasına...vs.  
şahit oluyor.  
Babası son nefesini verip yerde cansız yatarken,  
Uyandırmaya çalışıyor.  
Babası uyanmıyor... Camdan aşağı doğru bağırmaya başlıyor:  
'İmdat.. Babama bişey oldu... Yardım edin!..' kısa süre  
içinde ev mahalle halkıyla doluyor...      
Cenaze işlemleri bitince 1,5 yıl önce anneleri ölen bu altı  
kardeşin ne olacağı tartışması başlıyor.. kimi 'yanımıza alalım', kimi 'yuvaya  
verelim', kimi de 'hepsine birden nasıl bkacağız' diyor. En  
sonunda akrabalar aralarında anlaşıyorlar.'herbirimiz birisini  
alalım. Böylece çocuklar yurtlarda perişan olmaz, arada sırada  
da olsa birbirlerini görürler.' Diye düşünüyorlar. Selma' yı çok  
sevdiği halası alıyor. İki yıldır Selma yanlarında ve hiç  
konuşmuyor.      
Duyduklarım beni çok etkilemişti. Daha önce gidilen  
Uzmanların isimleri beni endişelendirmişti. Bir yandan da bir şeyler yapabilirim  
belki diye düşünmeden edemiyordum.  
Hikayesinden çok etkilendigim bu kızı merakla bekliyordum.  
Halası olan biteni tek tek anlattı.  
'Gelinimiz ve ağabeyimin ölümünden sonra ben de onu bir türlü  
mutlu edemedim. İki yıldır yüzü hiç gülmüyor. Kendiliğinden  
hiç bir şey yapmıyor. Sadece konuşmasa neyse ama sanki  
kurulmuş bir robot gibi.örneğin sofraya oturup yemek  
yiyeceğiz ' Hadi Selma sofraya otur!' diyoruz oturuyor. Hadi Selma artık  
kalkabilirsin demeden kalkmıyor. Önceleri aldırmadık. Baktık  
olmadı karşımıza aldık uzun uzun konuştuk  
anlattık. Ona evimizin bi kızı oldugunu, evdeki herkes  
kadar her  
şeye hakkı oldugunu... hiçbirisi fayda etmedi. Zamanla  
öfkelenip inadını kırmak için bazı taktikler uygulamaya başladık. Sofra  
hazır olunca gel otur demedik, aç kaldıgı günler oldu. Ya da artık  
kalkabilirsin demedik saatlerce sofrada oturdu. Hadi artık uyu  
demedik, sabaha kadar koltukta öyle oturdu. Vicdanın yoksa söyleme...'      
Onunla yaptığım ilk seans dün gibi aklımda. Hal hareketleri  
dinlemiyormuş gibi ama tüm alıcılarını bana cevirdiğini  
hissettiğim tavırları.  
- Biliyor musun ben seni çok sevdim  
- ......  
- Vallahi çok ciddiyim, çok sevdim.  
- .....  
- Ne güzel hiç konuşmuyorsun, diğer çocuklar gibi kafamı  
şişirmiyorsun ..  
Gözlerimin içine bakıp gülümsemesini saklamak ister gibi  
dudaklarını ısırarak başını salladı.  
- Biliyor musun bazen çocukların hayatlarında bazı şeyler  
Yolunda gitmiyor, benim işimse bunları yoluna koymak.  
Beni dinlediğini biliyorum .. hatta  
benimle konustugunu bile hissediyorum. Çocuklar benden  
yardım isterler, ben de onlara yardım ederim. Bu hep böyle oldu.  
- .......  
- Ama şu an işler değişti. Sana yardım etmeyi ben istiyorum.  
Eğer bana yardım edersen , izin verirsen seni susturan şeyin ne  
oldugunu bulurum. Gerçekten... inan bana...izin verir misin? Başını  
salladı! Evet başını salladı!  
- Elimde bazı resimler var, o resimleri cocuklara gösteriyorum  
onlar da bana resimlerle ilgili hikayeler anlatıyorlar. Onlar  
bana hikaye anlatınca ben de onların mutlu olmasını sağlıyorum. Yani  
bütün sır hikayede. Biliyorum sen konuşmuyorsun. Ama hikaye  
anlatmak istersen, konustugunu kimseye söylemem. Bu ikimizin sırrı olur.  
Anlaştık mı?      
Bir süre düşündü. Başını saga sola salladı. Evetle hayır  
Arasında gidip geliyordu.  
Birden evet anlamına gelecek şekilde başını salladı.  
Karşımdaydı... ben ona resimler gösteriyordum o da bana  
hikayeler anlatıyordu. İşimiz bittiğinde ona çok teşekür ettim.  
Anlattıklarını analiz etmeye bile gerek yoktu. O kadar saf, o  
kadar temiz, o kadar kendi hikayesini anlatmıştı ki... Selma'nın bilinçaltı  
karmakarışıktı.      
İşte Selma'nın analizden geçmesine bile gerek bırakmayan,  
Halasını dinlerken  
gözyaslarına boğan, beni analiz yaparken hıçkırıklar a boğan  
hikayesi...      
'Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar bir ülke varmış. Bu  
Ülkede anne babasıyla yaşayan çok mutlu çocuklar varmış. Çocuklar  
kardeş kardeş hep oynarlarmış, anne babaları onlara hiç kızmazlarmış. Bir  
gün bu çocukların annesi hastalanmış. Çocuklar çok üzülmüş. Ama  
kimse çocukların üzüldüğünü anlamamış. Anneyi hep hastaneye  
götürmüşler. İlaçlar vermişler. hem de acı acı ilaçlar. Anne,  
sırf çocuklarını yalnız bırakmamak için içmiş bütün o acı ilaçları.  
Çocuklara hep annelerinin iyileşeceği söylenmiş. Bir gün  
anneyi eve getirmişler.  
Çocuklar anne geldi diye çok mutlu olmuşlar. Anne hep yatakta  
yatmaya başlamış. artık  
cocuklarına yemekler yapmıyormuş. Çocuklar çok üzülmüşler.  
Annelerinin yanında oyunlar oynamaya başlamışlar. Annelerinin  
yanında niye oynuyorlarmış biliyor musun ? Anneleri  
eğlensin diye. Ama babaanneleri hep kızıyormuş onlara.  
'Gürültü  
yapıp durmayın.  
Anneniz zaten sizin yüzünüzden hastalandı' diye. çocuklar çok  
yaramazlık yaptı diye anne hastalanmış meger. Çocuklar da anne  
iyileşsin diye onu eğlendirmek istiyorlarmış ama kimse  
anlamıyormuş. herkes çocuklarını azarlayınca anneleri de cok  
üzülüyormuş..      
Birgün anne ölmüş. Herkes ağlamış. Çocuklar annenin neden  
Öldüğünü anlamış.  
Yaramazlık yaptılar diye. Çocuklar evde babalarıyla yaşamaya 
başlamışlar.  
Bir gün anane gelip yemek yaparken, çocuklar gürültü yapmışlar.  
Anneanne onlara kızmış 'kızım sizin yüzünüzden hasta oldu. Hiç  
annenizin sözünü dinlemediniz hasta ettiniz  
kızımı. Sizin yüzünüzden de öldü. Sözümü dinlemeyip  
gürültü yapar, çok konuşursanız  
beni de öldürüp ortada kalacaksınız. Kim bakacak size?' demiş.  
Bir gün Selma , babasıyla dükkanda oturuyormuş. Ablaları  
kardeşleri amcalarına gitmişler. selma babasının yanından  
ayrılmak istememiş. Hiç gürültü yapmadan hep babasına yardım ediyormuş.  
Anneleri çocuklar evde yokken hastalanmış ya. Babası yalnız  
kalır hastalanır diye yalnız bırakmak istemiyormus. Babaları çocuklarını  
hiç kızmıyormuş zaten. Gürültü yaptıklarında bile.. Selma dükkanda  
babasına yardım etmiş, her yeri mis gibi yapmış.  
Elleri de acımış biraz. Radyoyu açmış. Babasının başı  
ağrımış. 'Kızım kapat şunun  
sesini' demiş. Selma duymuş ama duymamazlıktan gelmiş. En  
sevdiği müzikler varmış.  
Babası biraz sonra eve gitmiş. İlaç alıp gelecekmiş. Gitmiş gelmemiş.      
Selmanın aklına hemen anneannesiyle babaannesinin  
Söyledikleri gelmiş. Annesi zaten cocukların yaramazlıgı yüzünden ölmüştü  
ya. Selma çok korkmuş eve çıkmış. Babasını aramış. Odaya girince bi  
bakmış, babası bişeyler yapıyor. Selma çok korkmuş. Babası  
Selmaya 'git' der gibi işaretler yapmış. Selma gitmemiş. Babası yerde  
Uyumaya başlayınca uyandırmaya çalışmış.  
Uyandıramayınca ağlamaya başlayıp komşuları çağırmış.  
Sonra ev kalabalık olmuş. Selma kimseye söyleyememiş ama çok  
üzülmüş.. babası ' git ' dediği halde gitmemiş. Yine  
babasının sözünü dinlememiş. Eger gitseydi, müziğin sesini açıp babasının  
başını ağrıtmasaydı babası ölmeyecekti. Selma'nın yüzünden öldü.  
akrabalar çocukları paylaşmışlar. Selma ablalarından ayrılmak  
istememiş. Küçük kardeşini de çok seviyormuş. Halası yanına  
gelip 'kızım sen artık benim kızımsın bizimle yaşayacaksın'  
demiş Selma çok mutlu olmuş. Öyle mutlu olmuş ki, halasını  
çok seviyormuş, istediği zaman kardeşlerime götürürler, diye  
düşünmüş.. Halasının evine gidince 'artık bunlar benim yeni  
anne babam' demiş kendi kendine. Ama birden korkmaya  
başlamış. 'Annemle babamı ben öldürdüm. Yaramazlık yaptım  
sözlerini dinlemedim. Yeni annemi babamı çok seviyorum.  
Ya onlara da bişey olursa ben ne yaparım.?' Sonra aklına  
Bişey gelmiş. Gece yatmadan önce  
yatağının başucuna oturup dua etmeye başlamış.  
'Allahım .. ben çok yaramaz bir kızım. Annem babam benim  
Yüzümden öldü.  
Halamlar çok iyi insanlar. Ne olur benim yüzümden onları  
da yanına alma.  
Eğer onları da alırsan ben kimin yanında kalırım? Ne olur  
Allahım bana yardım et.  
Hiç konuşmamam için bana yardım et. Ne zaman gürültü yapıp  
Söz dinlemesem annem babam ölüyor. Hep susmam için bana yardım et  
Allahım. Ne söylerlerse ya pacağım, onlar söylemeden hiç bişey  
yapmayacağım... ne olur onları benden alma!..'  
O günden sonra Selma hiç konuşmamış. Gülmemiş. 'Eğer  
gülersem evde gürültü olur, başları ağrı yıp ölürler' diye korkmuş. Hep susmuş..  
Hikayesi bitince Selma gözlerimin içine baktı ve ekledi;  
'Biliyor musun? Hala her gece dua ediyorum. Allahım nolur  
konusmayayım, k onusmamam için bana yardım et! Diye. Bazen çok  
mutlu oluyorum. O zaman çok korkuyorum sevinçten çığlık atarım da gürültü  
olur, annem ölür diye'      
O küçük bedeniyle ne kadar büyük bir görev üstlenmişti.  
Kaçımız en konuşkan, en geveze çağımızda kendimizi susturmayı  
başarabiliriz ki?  
Kaçımız bir dondurma alındıgında bile sevinç çığlıkları  
atabilecekken, bu yogun duyguyu bastırıp susmaya devam  
edebiliriz ki? Kaçımız?    
Bu kadar sevilmek... bu kadar değer verilmek...    
************************************************** ********     
Yapmayın ne olur... Çocuklarınızın küçücük omuzlarına,  
AĞIR yükler yüklemeyin.    
Onların akılları da BÜYÜK, yürekleri de KOCAMAN...  
Ne olur başınız da ağrısa, bir bardak da kırılsa, eşinizle de  
kavga etseniz; demeyin...    
Zaten aslında hiç biri çocuğunuz yüzünden değildir.  
Aslında hiç bir şey, hiç bir zaman, bir başkası yüzünden  
değildir, kendimizizdir, bir durumu istemediğimiz bir sonuca doğru  
yönlendiren.  
Ama bunu bilmektense, itiraf etmektense, bir başkasını  
Suçlamak hep daha kolay gelir.    
'Senin yüzünden!' demeyin çocuklarınıza...    
Hele hiç bir zaman 'Senin sayende' demiyorsanız,  
'senin yüzünden' de demeyin hiç bir zaman.         
				__________________ 
				"..insanın ruhunu yücelten bir acı, 
ucuz bir mutluluktan daha değerlidir..."
			    |