Tekil Mesaj gösterimi
Alt 20 Ekim 2013, 11:59   Mesaj No:5

Medine-web

Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:7
Cinsiyet:Erkek
Yaş:49
Mesaj: 2.988
Konular: 339
Beğenildi:1172
Beğendi:346
Takdirleri:7784
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: ANKARA İLİTAM Din ve Ahlak Felsefesi Özetleri

ÜNİTE 5: DİNÎ ÇEŞİTLİLİK

Din fenomenine bakıldığında ilk dikkat çeken şeylerin belki de başında dinlerin çeşitliliği veya farklılığı gelmektedir. Bu çeşitlilik tek Tanrı inancına dayanan monoteist dinlerden, çok tanrılı inanca sahip politeist dinlere, nihâî gerçekliğin kişisel niteliklere sahip bir varlık olduğunu ileri süren teistik dinlerden böyle bir gerçekliğin kişisel-olmayan bir varlık olduğunu düşünen teistik-olmayan dinlere, gelişmiş bir inanç ve ibadet sistemine sahip büyük dinlerden basit inanç ve ritüellere dayanan çeşitli yerel dinlere kendisini değişik bir çok alanda göstermektedir.
Kuşkusuz dinlerin farklılığı sadece değişik ibadet veya ritüellerle sınırlı değildir. Bunlar sadece dinin tezahür eden, gözleme konu olabilen boyutları olup, daha önemli farklılıklar söz konusu ibadet ve ritüellerinin dayandığı inançlar düzleminde yer almaktadır. Kaldı ki temelde aynı inanca dayanmakla birlikte tarihsel gelişimi ve yorumlanışı açısından bir dinin farklı bir takım ibadet biçimlerine kaynaklık ettiği düşünülebilir. O halde dinleri en temelde birbirinden ayıran şey onların farklı inanç ilkeleridir. Buna göre, belli bir inanç esasına dayanmayan veya daha doğrusu bir takım inançların doğruluğunu bir şekilde öngörmeyen bir din düşünmek pek anlaşılır görünmemektedir.
** Ward’a göre, her din gerek evrenin tabiatına ilişkin gerek insanın kaderine dair birtakım doğruluk iddialarında bulunmaktadır. Bu doğruluk iddiaları insanın iyiliği ve kurtuluşu için önem ifade etmektedir.Ona göre bütün doğruluk iddiaları zorunlu dışlayıcıdır.
** Hick’e göre, insanların yaklaşık yüzde doksan dokuzu dini inancı, içinde doğdukları toplumun inanç kültürünün bir sonucudur.
** Dini çeşitliliğin bir sorun olarak algılanmasının bir nedeni de farklı dini inançlara sahip insanların günümüzde, daha önceki zamanlardan kısmen farklı olarak, daha çok birlikte yaşamak durumunda bulunmalarıdır.

Dini çeşitlilik ve Temel Yaklaşımlar
1-Dini Dışlayıcılık: Sadece belli bir dini inanç ilkelerinin doğru olduğuna inanarak bu ilkelerle bağdaşmayan bütün dini inançların yanlış olduğunu ve insanı nihai kurtuluşa götürmek için yeterli olmadıklarını savunan yaklaşımdır.
Dışlayıcı bir tutum en temelde bir doğruluk iddiasına dayanmaktadır. Dolayısıyla dini bir dışlayıcılığın haklı bir temele sahip olması için söz konusu inancın doğruluğunu bir ölçüde ortaya koyabilecek bir gerekçe bulunmalıdır.
Başka inançlarla karşılaşmak bir kimsenin kendi inancının doğruluğunu daha iyi kavramasına ve böylece ona daha sıkı bir şekilde bağlanmasına da neden olabilir. Ama bütün bunların olabilmesi için bir kimsenin evvela kendi inancı ile diğer inançların entelektüel değer ve dinamiklerinden haberdar olması gerekir.
Diğer yandan dini inançların insanların doğdukları yer ile toplumsal aidiyetlerine göre değişebilen bir şey olduğu, sosyolojik bir olgu olabilir.
2-Dini Kapsayıcılık: Dinî kapsayıcılık sadece bir dinî inancın doğru olduğunu öngörmekle beraber diğer dinî inançların söz konusu dinin (inancın) kapsamına dahil edilebileceğini kabul eden yaklaşımdır.
Bu yaklaşımın da özünde bir tür dışlayıcılığın bulunduğu düşünülebilir.Fakat dinî dışlayıcılıktan farklı olarak, dinî kapsayıcılık diğer din ve inançların çeşitli nedenlerle dışlanmak yerine geniş anlamda doğru olduğu düşünülen inancın zayıf veya bilinmeyen formları olarak ele alınabileceğini göstermeye çalışmaktadır.
** Dinî kapsayıcılığa Hıristiyanlık açısından bakan Rahner’e göre, Hıristiyanlık insanlığın yegane mutlak dini olmakla beraber Tanrı’nın bütün insanların kurtuluşunu hedeflediği düşünüldüğünde onun dışındaki dinlerin de ilâhî bir takım unsurlar içerdiği kabul edilebilir.Rahner, Hıristiyan olmayan bir dinin de bir ölçüde kabul görmesi gerektiğini kendi ifadesiyle yasal olduğunu savunur.
** Dinî kapsayıcılık açısından İslam’a bakıldığında onun daha açıklayıcı bir tutum ortaya koyabileceği düşünülebilir. İslam herşeyden önce doğru inancı belli bir zamansal olguyla sınırlamayıp, en temelde herkese açık olan Tanrı’nın varlığı ve birliği inanmak gibi bir ilkeye dayandırmakta ve bütün peygamberlerin bu inancı tebliğ ettiklerini düşünmektedir.
3-Dini Çoğulculuk: bütün dinlerin ya da büyük dinlerin inançlarının aynı gerçekliğe delalet ettiğini/ edebileceğini ve böylece herbirinin insanları eşit ölçüde kurtuluşa götürebileceğini ileri sürerek dinî inançlar arasındaki farklılıkların aşılabileceğini iddia eden bir yaklaşımdır
Önde gelen savunucusu HİCK tir,
İslam düşüncesinde İbn’ül-Arabî’nin bu görüşün temsilcisi olarak görülmektedir. Ona göre, inancın mekanı olan kalp ilahi tecelliye bağlı olarak değişebilen bir şeydir.Dini inançların çeşitliliğinin veya farklılığının kaynağı insanların Tanrıyı yeterince tanıyamamalarının doğurduğu epistemik bilgisel bir eksiklik sınırlılık değil, bizatihi ilahi tecellinin tabiatıdır.
İbnül-Arabiyi farklı ilahi tecellinin iki farklı çeşidinden söz eder,
a-Gaybi Tecelli; Kalbin eğilim veya kapasitesini belirleyen ilahi tecellidir ki, ancak bu yolla kalp belli bir eğilime sahip olabilir.
b-Görünen Tecelli; Tanrı kendisini inananın kalbine tecelli ettiği bu form yoluyla tecelli ettirir.
İbnül Arabiyi farklı dini inançların kısmen doğru ve otantik olabileceği sonucuna götüren, onun en temelde kabul ettiği ontolojik bir tez olan Tanrının farklı şekillerde tecelli ettiği düşüncesidir.
İbnül Arabiye göre; farklı dini inançların ilahi tecellinin sonsuz biçimleri olduğu bilgisine ancak Arif bir kişi erişebilir.
İbn’ül-Arabî ile Hick’in anlayışı arasındaki en önemli fark birincisinin söz konusu dinî çeşitliliğin kaynağını Tanrı veya O’nun farklı tecellileri olarak görmesi, ikincisinin ise bunu insana veya onun epistemolojik göreceliğine dayandırmasıdır.
** Hick ‘Altın Kural’ dediği şu ilkeye şeye uymamız gerektiğini düşünür: başkalarının dinî tecrübesi de bizim dinî tecrübemiz kadar geçerliliğe sahiptir. Bu kurala uyulduğundan başkalarının tecrübeleri bir yanılsamanın ürünü olarak görülmeyecektir.
** Hick’in dinî çoğulculuk hipotezini geliştirirken Kant’ın numen ve fenomen ayrımı ile Wittgenstein’in ‘olarak veya gibi görmek (seeing-as)’ kavramına dayanmaktadır. Hick’in ileri sürdüğü çoğulculuk hipotezi de hem dinî hem de felsefî açıdan bir çok eleştiriye açıktır.
** Hick’çi hipotez dinî inançların veya doğruluk iddialarının bilişsel olmadığını ileri süren bir tür dinî anti-realizme dayanıyor görünmektedir.
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla