Tekil Mesaj gösterimi
Alt 16 Şubat 2015, 12:13   Mesaj No:2

Duzcevi

Duzcevi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Duzcevi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 46909
Üyelik T.: 08 Aralık 2014
Arkadaşları:0
Cinsiyet:Erkek
Memleket:Düzce
Yaş:50
Mesaj: 9
Konular: 0
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Keşiş Ve Papazlar Birliği Sevdası /Muhsin Arslan

Esselamu aleykum,

Değerli yazar; öncelikle bu samîmi yazınız için teşekkürler, yüreğinizden döküldüğü, bir feryad-ı figânın dile gelmiş hâli olduğu aşikâr. İzah ettiğiniz, mağlupların psikolojisi olan "aşağılık kompleksi"nin genlerimize kadar işlediğinin açık ifadesi.. Gerçeğin ta kendisi..

Ancak; belki katkı olsun diye, belki farklı bir yaklaşım, farklı bir bakış açısı olsun diye birkaç hususa değinmek isterim şöyle ki;

AB'nin geçmişi yüzyıla dayanmıyor. İkinci Dünya şavaşından sonra (zannedersem 51'de) Demir-çelik birliği olarak kullanılıyor. Malum gücün simgesi o zamanlar demir-çelik. Ve elbette bunun altında 'diğerleri' kapsamına aldıkları ülkeleri daha iyi! etkin! yönetme, kendi içlerinde refahı, özgürlükleri, vatandaşları için özlük haklarını yükseltme kaygısı var..bariz. Bu tarihi neden söyledim çünkü memleketimizde, bizzat bu topraklarda yetişmiş insanlar eliyle memleket sath-ı mailinde tüm bizi biz yapan değerlere karşı işlenen korkunç cürüm, şecaat, hile, cinayat vs.lerin tarihçesi taa 1800lü yıllarda başlamıştı. 20. yy'lın başlarında ise bu iş bitirilmiş ve bir daha dirilmemek üzere İslami değerlerden neşet eden tüm kurumlar tarihin tozlu sayfalarına gönderilmişti. Bunun teminatı olarak ta ismen yerli, kafa olarak tam bir müsteştik- hem de kraldan çok kralcı- zevat eliyle bu memleketi idare ettiler..yıllarca..

Ancak bir şeyi fazlaca dillendirdiler ve o şey de dönüp onları vurabilmenin yegâne yolu olarak gözüktü sağduyu sahibi memleket insanına yaşanan onca baskı, zulüm ve darbelerden alınan dersler neticesinde... Neydi o: AB insani değerleri, Demokrasi (elbette sadece kendi vatandaşlarına)... doğruluğu yanlışlığı apayrı birşey, onu tartışmıyorum.. Amma bu memlekette milletin hayrına en ufak bir icraat olduğunda hemen harekete geçirilen müesses nizamın teminatı güçleri durdurmanın tek yolu, onların sahiplerinin değerleriyle onların önünü kesmek...! Hani azgın köpekten kurtulmanın yolunun, sahibine çağırıp köpeğini kontrol etmesini istemek gibi... Bunu en son 28 Şubat sürecinde çok acı bir şekilde tecrübe etmiştik, hatırlayın..

Aslında dini açıdan bakıldığında insanlar ikiye ayrılmış. Ümmeti icabet ve davet diye.. Her müslümana da hem fert fert hem de kurumsal ve kurumlaşarak emri bil maruf nehyi anil münker emredilmiş..

Eğer müslüman kendi öz vatanında dinini yaşama imkanı bulamazsa hicret etmeli ve dinini yaşayabileceği memleketleri yurt edinmeli.. Hatta gayri müslim bir topluluk içinde olsa bile.. Bunun canlı şahidi Rasulullahın hayatının ta kendisi.. Sahabenin iki kez Habeşistan yollarına düşmesi vs..

Sözü fazla uzatmayayım, demek istediğim odur ki, zaten bu toplumda tahrifat hat safhaya çıkmıştır, bunun müsebbibi batı olmasına karşın başlangıcı AB değildir. Biz oraya girsek te girmesek te bu tahrifat meydana gelmiştir.

Girince artacak, girmezsek azalacak bir hali kalmamıştır.

Batının yaşadığı, tüm zenginliğe rağmen bir insanlık krizidir. Ve bu krizi fırsata çevirebilme potansiyeline sahip yegâne toplum islam toplumudur. Bu fırsat elbette dünyevî çıkarlar değil, bir gönlün dahi İslamla buluşmasına vesile olabilme fırsatıdır.

Eğer biz bu durumu doğru, hızlı ve âcilen tahlil eder, gerekli ferdî ve toplumsal tedbirleri alarak kendi değerlerimize döner, uydurulan değil indirilen dine tabi olursak, ve bu konuda birbirimizle yardımlaşır, bunun kurumlarını tesis eder ve örgütlü bir biçimde, şahsiyetli, itikadı sağlam, duruşu dosdoğru insanlar zümresi olarak buralara gidersek, eminim ki, artık gerçekten bitmiş ve müthiş bir arayış içinde olan özellikle gençler fevc fevc İslama koşacaktır.

Bunun yolu duvarlar örmek değil, köprüler kurmaktır. Elbette kendi şahsi emellerine, bu kulağa hoş gelen ve idealize edilmiş fikirleri kalkan ederek çıkar peşinde koşacak art niyetliler çıkabilir, çıkacaktır amma öyle diye bu idealden vazgeçilmemelidir. Gayri müslimi dost-veli edinen bir ilişki değil bahsettiğim. Bu çok önemli. Onu 'ümmeti davet' görüp tüm ilişkinin özünü 'tebliğ' odağına oturtmak.

Burada anahtar kelime iyi yetişmiş, Kuranî bir bakış açısı kazanmış, kaliteli, örgütlü insan topluluğunun olmasıdır. Aksi taktirde Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak ta vardır.

Vesselam.
__________________
Allah'a davet eden, sâlih amel işleyen ve: 'Gerçekten ben de Müslümanlardanım' diyenden daha güzel sözlü kim olabilir? (Fussilet-33)
Alıntı ile Cevapla