Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12 Ağustos 2009, 00:40   Mesaj No:1

nuryuzlum

Medineweb Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:nuryuzlum isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5807
Üyelik T.: 24 Aralık 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 153
Konular: 68
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim. Bilinmek için mahlûkâtı yarattım. Hadîs-

Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim. Bilinmek için mahlûkâtı yarattım. Hadîs-

Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim. Bilinmek için mahlûkâtı yarattım. Hadîs-i Kudsî








Kâinatta bazı zerreler vardır ki, tüm âlemin sırrı onda şifrelenmiştir. Bazı ifâdeler vardır ki, mânâ âleminin sırları onda gizlenmiştir. Bu Kudsî Hadis, varlığın üç safhasını üç veciz bir cümle ile ifade etmesi bakımından önemlidir. Bu cümlelerin derûnuna indikçe, varlığın evvelindeki sır perdesi aralanacaktır.

“BEN GİZLİ BİR HAZİNE İDİM”
Bu cümle, “O (Allah celle celalühü) hem Evvel, hem Âhir, hem Zâhir ve hem de Bâtın’dır” âyet-i celîlesine işâret etmektedir. Allah-ü Teâlâ’nın Zât-ı İlâhî’sinin tüm esmâ ve sıfatlarıyla kadîm olduğunu bildirmektedir. “Allah (celle celalühü) var idi, O’nun yanında hiçbir varlık yok idi.” Var edip, varlığından haberdâr edeceği, cemâlini arz edip göstereceği, kendine halife kılacağı insan henüz yok idi. Eşref-i mahlûk olarak kılacağı insanın, ilâhî zuhurları müşâhede edeceği, zaman, mekân, hiçbir canlı ve cansız bir varlık, yani hiçbir şey yok idi.” Cenâb-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarının tecellîgâhı ve mezâhiri olan eşyâ, yokluk safhasından varlık sahnesine henüz çıkmış değildi.

“BİLİNMEK İSTEDİM”
Bu cümledeki iki kelime, zihinlerde âdetâ şimşekler çaktırıyor ve varlık âleminin tüm zerrelerinde görebileceğimiz iki hakikate dikkat çekiyor. Bu iki kelimeden biri (Fe ehbebtü ) “istedim, sevdim”, diğeri ise (en u’rafe) “bilinmek” kelimesidir.
Allah u Zü’l Celâl Hazretleri sevmiş, ilk olarak da habîbinin nûrunu yaratmıştır. Bir hadîs-i şerifte Sevgili Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem bu hakikati: “Allâh-ü Teâlâ’nın yarattığı ilk şey, benim nûrumdur” buyurarak açıklamıştır.
Nitekim şu beyit, anlattığımız hâdiseye işaret etmektedir:
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl,
Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl?
Cenâb-ı Hak el-Vedûd ism-i celâli ile tecellî edip, Habîbinin nûrunu, ondan da âlemi ve Âdem (Aleyhisselam)ı yaratmıştır.
Muhabbet ve sevgi iki şey arasındaki istek ve câzibedir. Kâinâtın nüvesini, çekirdeğini oluşturan bu câzibeyi, gözle görülmeyen en küçük zerrelerde ve en büyük kürelerde bariz bir şekilde seyretmek mümkündür. Varlığın temelindeki bu sevgiyle, atom çekirdeğinin etrafındaki elektronlar, Allah-ü Teâlâ’yı zikrederek dönerler. Bu muhabbetle Ay Dünyanın, her ikisi de güneşin etrafında döner. Daha nice ecrâm-ı semâviye, bir diğerinin etrafında meczup gibi kıyâmete kadar deverân edip duracaktır.
Bu sevdâ ile her biri bir felekte, an be ân Edip durur diğerinin etrâfında deverân Arılar vızıldayıp kanatlarını titretir, aşk ve şevkle bal yapar. Bu iştiyâkla bülbüller şakır, kuşlar bu rahmetin eseriyle yavrusuna gıdâ taşır. Bu merhametle at, tayını, yavrusunu emzirirken, bir ayağını zahmet vermemek için hafifçe kaldırıverir.
Bu sevgiyle analar evlâdını sever, kahrını çeker, ona asla kıyamaz. İşte tüm sevgilerin, sevdâların, arzu ve muhabbetlerin kaynağı, yaradılışın aslını oluşturan bu cezbe ve sevgidir.
Ne bedbahttır o kimse ki, kalbinde sevgiden eser yoktur. Sevgiden hissedâr olmayan, muhabbet ve merhametten nasibi olmayan, hayvandan daha aşağı, taş ve topraktan öte bir varlıktır. Taşlarda bile O’nun sevgi ve rahmeti tecelli eder. Eder de, nicesinden şırıl şırıl pınarlar fışkırır, gürül gürül nehirler akar. Nice taş ve kayalar, İlâhî heybetten dolayı titrer ve yuvarlanır.

“BİLİNMEK İÇİN MAHLÛKÂTI YARATTIM”
Kudsî hadiste varlığın sebebini îzâh eden ikinci kelime (en u’rafe) “bilinmek” tir. Müfessirler, “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım” ayet-i celîlesindeki “bana ibâdet etsinler diye” ifadesini, “beni bilsinler, rubûbiyetimi tanısınlar diye” şeklinde tefsir etmişlerdir.
Anlıyoruz ki, kişiyi marifetullâha götüren yol ibadet etmekten geçer. İbâdetlerin kabûlü de, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’e ittibâ etmeye bağlıdır. O, bize, nasıl ibâdet ve kulluk edeceğimizi, namaz, oruç, hac ve zekat gibi tüm ibadetlerin vakitlerini, miktarlarını, rekatlarını öğreten, müslümanca nasıl yaşayacağımızı bildiren yegâne rehberimizdır.
Ayet-i kerîmesinde Yüce Mevlâmız: “(Ey Habibim!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, (ibâdet ve yaşantınızda) Bana tâbi olun ki Allah’da sizi sevsin” buyurmaktadır. İşte bu ayeti kerimeyle Rabbimiz bizlere; Sevgili Peygamberimiz (Aleyhissalatü Vessselam)’ın hayat kumsalında bırakmış olduğu sünnet-i senniyye izlerini takip etmemizi, O’nun aşk ve cezbesiyle sünnetine uyup yolundan gitmemizi emir buyurmuştur. Çünkü O, bizi Rabb’imizin rızasına ve cennete kavuşturacak olan vuslat kılavuzumuzdur.
Büyük Şeyh Efendi Mustafa İsmet Garîbullah (Kuddise Sirruhu), Risâle-i Kudsiyesinde şöyle buyurur:
İşit gel “Küntü kenzen” Remz-i Sübhân”
Bu remzinden murat “Vuslat”tır, Ey Can!
Bu vuslatın, kavuşmanın anahtarı, varlığın Fâtihası, nübüvvetin hâtimesi olan Resûlüllâh Sallallahü Aleyhi Vesellem’dir. O’nun emirlerini dinleyip duyarak, sünnetine uyarak kulluk etmek, bize mariftullahı ve muhabbetullahı, Allah-ü Teâlâ’nın sevgisini kazandırır. Mevlâ bir kulunu severse O’nu nûra gark eder, onun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli olur. Dünya ve ahirette ona korku ve hüzün yaşatmaz. Onun îman nûrunu, Hz. Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in nûruna ilhâk edip cennette ona komşu kılar.
Sen Allah’ı seversen Allah seni sevmez mi!
Emrince hizmet etsen Hak ecrini vermez mi!

MUHABBET; SELAMET YURDUNA ULAŞTIRACAK YEGÂNE KÖPRÜDÜR.
Öyleyse varlığımızın sebebi sevgidir. Mevlâ sevdi, Habîbinin nûrunu yarattı. İşte o nurdan da, bütün âlemi, Âdem (Aleyhisselâm)’ı ve bizleri yarattı. Dolayısıyla bizden de sevgi ve muhabbet istemektedir. Başta Allah ve Peygamber sevgisi olmak üzere, ana-baba, akrabalar ve tüm mü’minleri sevmemizi, inanan gönüller arasında muhabbet köprüleri kurmamızı, böylece bir sevgi yumağı oluşturmamızı emretmiştir. Çünkü Sevgili Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem): “Îmân etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de îman etmiş olamazsınız” buyurmuştur. Bu dünyada mü’minleri, Peygamber Efendimiz’i ve Allah-ü Teâlâ’yı sevmek bahtiyarlığına eren, ebedî âlemde mutlaka saâdet yıldızlarına ulaşmıştır.
Rabîatü’l Adeviyye (Kuddise Sirruhu) ne güzel ifade etmiş.
Keşke, âlem ile aramdaki yollar olaydı harâp ve çamur
İlâhî! Seninle aramdaki yollar olaydı âbâd ve mâmur
Yaratılışın evveli muhabbet, ortası ibadet, sonu ise marifettir. Bunların insanı ulaştırdığı zirve, nimetlerin müntehâsı olan ru’yetullâh, Allah-ü Teâlâ’nın cemâlini görmekdir.
Cenâb-ı Hak cümlemize, vuslatına ermeyi, cennetine girmeyi, cemâlini görmeyi müyesser kılsın.
Rahmetinle ikrâm et de, Yâ Rab
Bizleri kıl, muhabbete erbâb









YAKUP YAZICI
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi nuryuzlum 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Röportaj: Namık Kemal ZEYBEK Anket'ler-Röportaj'lar namzet davadar 4 2827 29 Ağustos 2009 17:07
TÜRKİYE GERÇEĞİNİ YAVAŞ YAVAŞ ANLAYACAĞIZ ... İslami Haberler kurtmehmet 1 1966 27 Ağustos 2009 22:28
Sadaka-i Fıtır Oruç-Ramazan Kara Kartal 3 2159 24 Ağustos 2009 01:51
Oruçlunun Ağız Kokusu! Oruç-Ramazan nuryuzlum 0 2117 24 Ağustos 2009 01:46
Oruçlarda Niyet! Oruç-Ramazan nuryuzlum 0 1666 24 Ağustos 2009 01:44