"Allah" sizi korusun İslami Foruma girdim, Allah bölümünü buldum ve Sadece onun sözlerini istiyorum, Arkadaşlar sizden yana tek kelime duymak istemiyorum. Bana Allah'ınız sözleri ile gelin lütfen. Bu dün gece banlanmama sebep olan konu. Sorun başlık ise bakın onuda değiştirdim. Allah madem bizleri yarattı ve sözlerini duymamız için gönderdi Kuran-ı Kerimi, işte hiç kimsenin yorumu olmaksızın ben Sadece Onu İstiyorum. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Verilecek Bütün Cevaplar Kuran-ı Kerim'den olsun. Ve ilk sorumu soruyorum "beni neden yarattın" Not: Buda o anlattığım kıssa okuyun ve anlayın Kuran Ayetleri ile konuşan kadın Abdullah b.Mübarek anlatiyor: “Hac farizasını eda edip Hz.Peygamber (s.a.v.)’in Ravza’sını da ziyaret ettikten sonra memleketime dönmek üzere yola çıkmıştım. Tam bu sırada, ileride yolun üstünde bir karartı gördüm. Yanına yaklaşınca yaşlı bir kadın olduğunu fark ettim. Önce ona selam verdim. O da; -‘Onlara(cennet ehline) merhametli olan Rablerinden kıymetli bir selam vardır’(Yâsîn S.,58) ayetiyle karşılık verdi. Ona; -Allah iyiliğini versin, bu mekanda yalnız başına ne yapıyorsun? diye sorunca, yaşlı kadın; -‘Allah, kimi şaşırtırsa artık onun için yol gösteren yoktur’(el-‘A’raf,186) ayetini okudu. Yani; Allah, kimi kötü ameli nedeniyle sapıtırsa, onu doğru yola iletecek birini bulamazsın. Yaşlı kadının bu okuduğu ayet-i kerimeden, yolunu kaybettiği anlaşılıyordu. Ona tekrar sordum: -Nereye gitmek istiyorsun? (Yardım edeyim)… Yaşlı kadın; -‘Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu, Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah, noksan sıfatlardan uzaktır. O, gerçekten işitendir, görendir’(el-İsrâ,1) ayetini okudu. Yaşlı kadın, bu ayet-i kerime ile de; hac farizasını eda ettikten sonra memleketi olan Kudüs’e gitmek istediğini ifade etmiş oluyordu. Tekrar sordum: -Ne zamandan beri buradasın? Kadın; -‘Üç gün boyunca’(Meryem Sûresi,10) diye cevap verdi. Ben de ona; -Üç günden beri aç, susuz ve yapayalnız nasıl dayanabildin? diye sorunca, yaşlı kadın; -‘Beni yediren ve içiren O’dur(Allah’tır)’ (Şuarâ S.,79) ayetini okudu. Tekrar sordum: -Bakıyorum, yanında suyun da yoktur. Ne ile abdest alıyorsun? Yaşlı kadın; -‘…Ve bu hallerde su bulamazsanız, temiz toprakla teyemmüm ediniz’(el-Maide,6) ayetini okudu. Bunun üzerine yaşlı kadına, yanımdaki yiyecekten bir miktar vermek isteyince bunu reddederek; -‘…Sonra akşama kadar orucu tamamlayınız’ (el-Bakara,184) ayet-i kerimesiyle oruçlu olduğunu anlatmak isteyince, ona dedim ki; -Ramazan ayında olmadığımızı biliyorsun (Onun için oruç tutmana gerek yok). Yaşlı kadın; -‘…Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa, şüphesiz Allah (yaptığı iyiliği) kabul eder ve (yapılan iyiliği) hakkıyla bilendir’(el-Bakara,158) ayet-i kerimesini okudu. Ben, tekrar kadını ikaz mahiyetinde; -Yolculuk esnasında oruç tutmayıp iftar etmek bize mübah kılınmıştır, deyince; yaşlı kadın; ‘…Eğer bilirseniz (güçlüğüne, zorluğuna rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır’(el-Bakara,158) ayet-i kerimesini okudu. Yaşlı kadının, her sorduğuma Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerle cevap vermesi üzerine ona; -Neden, seninle konuştuğum gibi sen de benimle konuşmuyorsun? diye sorduğumda, kadın; -‘İnsanın ağzından hiçbir söz çıkmasın ki, yanında gözleyici ve yazmaya hazır melek bulunmasın (hemen konuştuklarını kaydetmek için)’(el-Kâf,18) ayetini okudu. Yaşlı kadının Kur’an’a karşı bağlılığı ve hassasiyeti karşısında; -Özür dilerim; (ne olur!) hakkını helal et, dedim. Yaşlı kadın; -‘(Yusuf) dedi ki; bugün sizi kınamak yok. Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir’(Yusuf S.,92) ayetini okuyunca, ona; -Seni, kafilene(arkadaşlarına) yetiştirmek için buyur, deveme bin, dedim…” “Hayır adına ne işlerseniz Allah onu bilir” (Bakara: 215) âyetiyle mukabele etti. Devemi yanına getirdim. Binecekken, “Mü’min erkeklere söyle, bakışlarını sakınsınlar” (Nûr: 30) âyetini okudu. Gözlerimi çevirdim; binecekken deve ürküp kaçtı, bu arada elbisesi az yırtıldı. “Başınıza musibet olarak ne gelirse, bu bizzat işleyip, onu hak etmeniz sebebiyledir” (Şûrâ: 30) âyetini mırıldandı. “Sabret, deveyi bağlayayım!” dedim. “Bu hususta Süleyman’ı anlayışlı ve daha isabetli davranır kıldık” (Enbiyâ: 79) âyetini okuyarak, devemi yönlendirme konusunda benim daha başarılı olduğumu kasdetti. Deveye bindi ve “Bunu bize baş eğdiren Allah’ı tesbih ederim; yoksa bunu biz başaramazdık. Ve sonunda şüphesiz Rabbimize döneceğiz!” (Zuhruf: 13-14) âyetlerini okudu. “Haydi!”diye deveyi hızlandırdım. “Yürüyüşünde (ve davranışlarında) vakur ol ve sesini yükseltme. Seslerin en çirkini, (bağıran) eşeğin sesidir!” (Lokman: 19) mukabelesinde bulundu. Yürürken şiir okumaya başladım. “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun!” (Müzzemmil: 20) dedi. “Şiir okumak haram değil ki!” dedim. “Bu hususu ancak gerçek idrak ve basiret sahipleri düşünüp anlar!” (Bakara: 269) cevabını verdi. Bir süre gittik; sonra evli olup olmadığını sordum. “Ey iman edenler! Cevabı verildiğinde sizi üzecek meselelerden sormayın!” (Mâide: 101) âyetini okudu. Derken kafilesine ulaştık ve “Kafile içinde kimsen var mı?” dedim. “Mal ve evlât dünya hayatının süsüdür!” (Kehf: 46) dedi. Anladım ki, evlâdı var. İsimlerini sordum. “Allah İbrahim’i dost edindi; Allah Musa ile konuştu; Ey Yahya, Kitab’a kuvvetle tutun!” (Nisâ: 125, 164; Meryem: 12) âyetlerini okudu. “Ey İbrahim, ey Musa, ey İsa!” diye kafileye seslendim. Nur yüzlü üç genç “Buyur!” diye çıkageldi. Onlara para verip, “Bununla içinizden birini şehre yollayın! Yemeklerin helâl ve temiz olanına baksın ve size bir yiyecek getirsin. Dikkatli davransın!” (Kehf: 19) dedi. Yiyecek gelince bana, “Geçmiş günlerinizde yaptıklarınızın karşılığında şimdi afiyetle yiyip için!” (Hâqqa: 24) dedi. Çocuklara, “Annenizin bu durumunu bana söylemezseniz bu yemekten yemem!” dedim. “Annemiz” dediler, “Ağzından Cenab-ı Allah’ın gazabını çekecek yanlış bir söz çıkar korkusuyla 40 yıldır böyle sadece Kur’an’la konuşur.” İbn Mübarek, bu hadiseyi Kur’an’da her şeyin bulunduğuna delil olarak anlatırdı. |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
Ben, insanları ve cinleri bana kulluk etmeleri için yarattım. Zariyat Suresi Ayet 56 |
Cevap: "Allah" sizi korusun Sana nasıl layıkıyla bir "kul" olacağız ? Bizden ne istiyorsun ? |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
|
Cevap: "Allah" sizi korusun Emrettiğin doğrular nedir ? |
Cevap: "Allah" sizi korusun Ey İnananlar! Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhlerine de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin; ister zengin, ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Adaletinizde heveslere uymayın. Eğer eğriltirseniz veya yüz çevirirseniz bilin ki, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır.(4/Nisa-135) Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah işitir ve görür.(4/Nisa-58) Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutasınız diye size öğüt verir.(16/Nahl-90) Yetim malına, erginlik çağına erişene kadar en iyi şeklin dışında yaklaşmayın; ölçüyü ve tartıyı doğru yapın. Biz kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükleriz. Konuştuğunuzda, akraba bile olsa sözünüzde adil olun. Allah'ın ahdini yerine getirin. Allah size bunları öğüt almanız için buyurmaktadır(.6/Enam-152) Rabbinizden size indirilen Kitap'a uyun, O'ndan başka dostlar edinerek onlara uymayın. Pek az öğüt dinliyorsunuz.(7/Araf-3) Ey İnsanoğulları! Ayıp yerlerinizi örtecek giyimlikle sizi süsleyecek elbiseler gönderdik. Takva örtüsü ise bunlardan daha hayırlıdır. Allah'ın bu ayetleri öğüt almanız içindir.(7/Araf-26) Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yakın zamanlarında namaz kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt kabul edenlere bir öğüttür.(11/Hud-114) Biz insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu, güçsüzlükten güçsüzlüğe uğrayarak karnında taşımıştı. Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bana ve ana babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş Bana'dır.(31/Lokman-14) |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
|
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar .(Bakara/3) Bu Kitap (Kur'ân), kendinden önceki kitapları tasdik eden, şehirler anası (Mekke) halkını ve çevresindeki bütün insanlığı uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahiret gününe iman edenler bu Kitab'a da iman ederler ve onlar namazlarına da devamlıdırlar. (EN'AM/92) |
Cevap: "Allah" sizi korusun Bunların senin sözlerin olduğunun kanıtı nedir ? |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
|
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
|
Cevap: "Allah" sizi korusun Benim kulluguma ihtiyacın olduğu için mi beni yarattın ? |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
Kim hidayete ermişse sadece kendi nefsi için hidayete erer." (İsra-15) |
Cevap: "Allah" sizi korusun Ihlâs Sûresi 1. De ki: “O, Allah’tır, bir tektir.” 2. “Allah Samed’dir.Her şey O’na muhtaçtır, o, hiçbir şeye muhtaç değildir.” 3. Ondan çocuk olmamıştır Kimsenin babası değildir. Kendisi de doğmamıştır kimsenin çocuğu değildir.” 4. “Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.” |
Cevap: "Allah" sizi korusun İradem senin elinde ise işlediğim günahların hesabı neden benden soruluyor ? |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
Kitab-ı Mukaddes'in Üslûbu 1. Kitab-ı Mukaddes, bir homojen doktrin bütünlüğü taşıdığı için "Kitap adına lâyık bulunmaktadır. Gerçekte Kitab-ı Mukaddes, değişik dönemlerde yaşamış, farklı üslûplara sahip yazarlara ait kitaplardan meydana gelmektedir. Taşıdığı imzanın şöhret ve itibarından yararlanmayı isteyen birçok kişi, bazen belli bir yazarın adına birden fazla kitap yazmış bulunmaktadır, içerisinde tarihsel kitaplar, dinsel ve politik söylevler, saf dualar, hikmet kitapları, felsefî diyaloglar ve yasa metinleri yer almaktadır, ilhama mazhar tarihçi, "Musa" imzasını kullanmakta veya hiç imza kullanmamaktadır. Bilge bir kimse, "Süleyman" imzasını kullanmakta; kehanet sahibi biri, eğer kendi ilham damarında Büyük Işaya'yı hissediyorsa, gönüllü olarak "İşaya" imzasını atabilmektedir. Çok eski devirlerde yaşamış, kendi kitaplarını çok önemli sayan ve ayrıntılı bir rapor bırakmış birkaç yazar (Esdıas, Nehe-mie, Zorobabel) bir yana bırakılacak olursa, Kitab-ı Mukaddes yazarları, genellikle söyledikleri şeyin arkasına çekilerek kendilerini gölgede bırakmışlardır. Ancak Hz. Isa'nm tarzı farklıdır. Hz. Isa, yazmaz, sürekli konuşur. Her ne kadar peygamberler gibi sırf sembolik hareketler yapmasa da, bütün hareketlerine sembol değerini verir: Onun kişiliği görevinden ayrı görünmemektedir. 2. Kur'an'ın yazarı değil, sadece aktarıcısı olan Hz. Muham-med'in tarzı, İsrail peygamberlerinin tarzından çok Hz. İsa'nın tarzına yakındır. O Isa ki, aynı anda hem Musa, hem de Yeşu olarak görünmektedir. Fakat Kur'an'ın kendisi ne incil'e, ne de Eski Ahit'in herhangi bir kitabına benzer. Hz. Mu-hammed'in hayatının her aşamasında vahiy gelir. Vahyi, hemen o anda insanlara bildirmesi gerekiyordu. Çünkü, Allah tarafından herhangi bir yasa koymanın, belli bir tarihsel öyküyü hatırlatmanın, belli bir uyarıda bulunmanın, belli bir duanın yapılmasını istemenin tam zamanıdır. Hz. Peygamber de o ânı ne öne almalıdır, ne ertelemelidir, ne de inen mesajı ele alarak edebî bir metin haline getirmelidir. Bu, söz söyleme mantığı açısından çok kötüdür. Çünkü iç bağlantı, ancak bu şekilde daha iyi ortaya çıkar. Öyküler, ayrıntılı bir şekilde anlatılmamış, ancak, hemen özüne gelinecek şekilde hatırlatılmıştır. Hatta eğer bir cümlenin tamamlanması gerekmiyorsa, pekâlâ bu, olduğu gibi kalmıştır! Çünkü, zaman sınırlı ve ihtiyaç ivediydi. 3. Buna karşın, dikkati uyandırmak ve belleği korumak gerekir. Âyetler böylece oluşmuş ve her âyetin sonundaki ses uyumu veya ahenk meydana gelmiştir. 4.Yine bu nedenledir ki, Kur'an'ı, Kitab-ı Mukaddes'in, ne Yaratılış, ne de İşaya veya Yeremya bölümlerini okur gibi, okumayı düşünmemek gerekir. Çünkü Kur'an'da söylenen her söz, tam onu okuduğunuz anda sizi ilgilendirir. Onu işitme^duyu-su ile işitmek ve her cümle veya cümleciğin sonunda durmak gerekir ki, (bu duruşta okuyuş son hece üzerinde uzatılır) daha sonra gelen ara cümleyi düşünmeye zaman kalabilsin. Çünkü bu okuyuş, tıpkı bir dağ yolu gibi zikzaklı bir yoldur. 4. indilerin ise özel bir durumu vardır. Nitekim Hz. Isa, -tarihsel nedenlerden dolayı- mesajını bizzat kendi öğrencilerine dikte ettirmek istemedi veya buna imkan bulamadı. Ancak onun öğrencileri veya onların izleyicileri, kaybolmuş olan yol gösterici hakkında bir hatıra kaleme aldılar. Her incil aynı verilerin tekrarından meydana gelmiştir: Bunlar, Hz. Isa'nm biyografisidir. Bu biyografide Hz. isa'nın söyledikleri veya yaptıkları ile İncil yazarının başka kaynaklardan öğrendiği bilgiler yer almaktadır. Öyleyse incil, ne Kur'an'a benzer, ne de Hadis'e. Bir kısmı sahabe dönemine, bir kısmı ise daha sonraki dönemlere ait siyer kitaplarına veya Hz. Mu-hammed'in biyografilerine benzer, indilerin çok sayıda yaklaşık altmış adet- nüshası bulunmaktadır ki, bunlardan yalnızca dördü genel olarak Hristiyan toplumunca resmen kabul görmüştür. Diğerleri ise uydurma olarak ilan edilmiştir ki, bunlardan Barnabas İncil'i özel bir ilgi çeker. Değişik İndilerin yazılış ve korunma meselesine girmeden belirtmek gerekir ki, bunlar bilgelikle ve edebî açıklamalarla vs. dolu çok rahat okunabilen biyografi kitaplarıdır. 5. Fakat Kur'an böyle midir? Kur'an, çok tanrıcı düşmanlarının kendisi hakkındaki "Birbirinden bağlantısız parçalar" (15/Hicr, 91) şeklindeki kınamasından haberdardır. Bu kınamadan çok iyi haberdar olmasına karşın, kendi özel üslûbundan vazgeçmez. Bunun birçok nedenleri bulunabilir: 6. (1) Kur'an, birinci derecede ilk alıcı olan Hz. Muhammed'e gönderilir; onun toplumu ise, bu noktada ancak ikinci derecede gelir. Kral, elçi tayin ettiği kişiyle konuşur veya ona talimatlar verir. Bununla birlikte krallar, sıradan insanlar gibi konuşmazlar: Onlar kimi zaman açık, kimi zaman yalnızca işaret yollu ve kinayeli konuşurlar. Yine onlar, âni biçimde üslûplarım değiştirerek, "Ben diyorum ki", "Biz diyoruz ki", "Kral der ki" vs. (5/Mâide, 12) derler. Kralın yakınında bulunanlar tarafından her şey anlaşılır; diğerleri ise, zaten her şeyi bilmek ihtiyacında değillerdir. 7. (2) Kur'an'm tamamı, insanlara sunulmak üzere bir defada kaleme alınmış değildir. O, belli aralıklarla alınmış mesajların bir toplamıdır. Öyle parçalar var ki, Hz. Peygamber'in, kendisini dinleyenleri düşünceye yöneltmeye ve onların dinsel tutumlannı yeniden gözden geçirmeye davet için onları kullanmak zorundaydı. Diğer bir kısmı da, somut bir takım problemlerin ya da belirli bir takım anlaşmazlıkların çözümüne katkıda bulunmak için gönderilmişti. 8. (3) Daha önemli bir husus da, Kur'an'm özel olarak seslendiği Bedevinin psikolojik ihtiyacıdır. Kur'an'm dış şeklini değerlendirmek için bedevi insanın yaşadığı ortamı, mantığını, ihtiyaçlarını ve alışkanlıklarım göz önünde bulundurmak gerekir. Kur'an'da, okuma yazma bilmeyen sert bedevi ruhunu büyüleyen ritim ve kafiye vardır. Bildirilen şeyi dikkatle ve uyanıklık içinde izlemeye zorlamak için, ruhunu art arda şoklara tâbi tutacak âni üslûp değişikleri de yer alır; öyle ki, Kur'an'm şiirsel düzyazısı monoton kalmaz; onu dinleyen kişi anlamasa ve üzerinde düşünmese bile, ona hayranlık duyar. Kur'an anlatımında, bir olayın veya bir işaretin içinde geçen konuya dikkat çekmek için parantezler ve konu dışına çıkmalar yer alır. Gereksiz açıklama ve anlatımlardan kaçınmak için, herkes tarafından bilinen belli olaylara yalnızca göndermelerde bulunulur ve hatırlatmalar yapılır. Amaç yalnızca tarihsel bir olayı anlatmak değil, ama onu, ruhsal bir reformu gerçekleştirmek gibi yüce amaçlar için kullanmak, böylelikle de insanda, yalnızca doğmayı, yemeyi, içmeyi, uyumayı, üremeyi ve sonunda da ölmeyi bilen diğer canlılardan ve hayvanlardan kendini ayırabilme isteğim uyandırabilmektir. 9. a (4) Daha önce belirttiğimiz gibi, Kur'an asla bir şiir değildir. Ama tam düzyazı olmasına rağmen, mûsikinin bütün niteliklerine sahip bulunmaktadır. Öyle ki, bir tek kelimesinin bir tek harfi bile kaldırılsa, artık onu tecvidli okumak mümkün olmaz. Tıpkı, bir şiirin düzensiz ve ahenksiz okunmasının mümkün olmadığı gibi. İşte böyle bir metnin ihtiyaçları da düz bir metnin ihtiyaçlarından farklı olacaktır. 10. Şu gerçeği özellikle vurgulamak yerinde olur: Hz. Muham- med'in kendisi, o dönemin en büyük ve memleketin en zengin Arap şehirlerinden birinde oturmasına karşın, Kur'an insanların en yoksullarına yanı göçerlere, bedevilere seslenmeyi yeğlemiştir. Onu kutlamalıyız... Cennet, Kur'an'da, çölün bu en yoksul insanlarının arzu duyacağı özellikleri taşıyacak şekilde tasvir edilmiştir: Sürekli gölgeler, belli mevsimde kurumayan ve yerin yüzeyinde akan tatlı sular, bol miktarda meyveler ve her türlü yiyecekler. Daha elverişli iklimlerde yaşayan insanlar, Allah'a daha çok şükür borçludurlar. Çünkü, eğer inanıp, Rab'ierine karşı şükür içinde bulunuyorlarsa, şu anda sahip bulundukları ayrıcalıkları, onların âhiret-teki paylarını eksiltmez. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Kur'an'ın İçeriği 11. Okuyuculardan pek azı, Kur'an'ın metninin tamamını okuma imkanı bulur. Onu birkaç kez ve dikkatlice okuyanların sayısı ise daha da azdır. Kur'an, insan hayatının tamamında, bütün memleketlerde, maddî, bireysel ve toplumsal hayatın her alanında ve her zaman kendini bir yol gösterici olarak takdim eder! Devlet başkanından ve başkomutandan, en sade vatandaşa ve sokaktaki insana kadar herkes onda kendisini ilgilendiren bir şey bulur. Bunu kavramak ve kabul edebilmek için, şunu hatırlatmak yeterli olacaktır: Yasa olarak Kur'an, birkaç ezilmiş kimseden oluşmuş bir dönemden tutun, Atlantik Ok-yanusu'ndan Pasifik Okyanusu'na ya da yakınlarına kadar uzanan bir alanda, tek ve dev bir imparatorluk olarak hüküm sürdüğü döneme kadar, islam toplumunun ihtiyaçlarına yetmiştir. Bu toplum, onda kendi inanç esasları, ibadetleri, sosyal yaşantısı, yasaları ve diğer bütün ihtiyaçları için gerekli her şeyi buldu. 12. Haklı olarak denilmiştir ki, Kur'an'ın birinci sûresi kitabın bütününün özetidir, özüdür ve yine bu sûre şu yedi hususu içermektedir: İlâhîler, dualar, yasalar, bildiriler, uyanlar, me- seller ve Öyküler. Bu sûre, ana hatlarıyla Kur'an'ın içerdiği bütün konulan temsil etmektedir. 13. Şu gerçeğin de altını çizmek gerekir ki, Kur'an sırf inanmış olmak için inanmayı istemez. Aksine sürekli olarak şunu tekrar eder: Düşünün, derin düşünün, tefekkür edin, akıl yürütün, düşünce üretin, araştırın! Bu uyarılar, duyularımız ötesinde ve akılla kavramlamaz olan Allah'ın varlığı, âhiret ve öldükten sonra diriliş gibi inanç konusunda bile yapılmaktadır. 14. Kur'an'ın ana konusu, doğal olarak, saf bir tevhid inancıdır; ortağı olmayan, resmedilemeyen ve hiçbir maddi araç ile temsil edilemeyen bir Allah'a inanç. 15. Kur'an'm tezi şudur: Allah, iyilikseverlik ve kayrasından, insana, diğer iyilikler arasında yol gösterici ve peygamberler göndermiştir. Bunlar, Rabb'in mesajım insanlara iletmişlerdir. Bu mesaj, her zaman ve hiç değişmeksizin, Allah'ın birliği, öldükten sonraki hayatın varlığı ve bu dünyada âhiret için hazırlık yapmak olmuştur. Tanrısal mesajın, savaşlar nedeniyle veya vahye mazhar bir peygamberin vefatından sonraki dinsel sapmalar vs. sonucu insanlık hayatından kaybolduğu her defasında, Allah tükenmez merhametinden mesajım yenilemiş ve yeni bir peygamber görevlendirmiştir. Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e kadar peygamberler kesintisiz olarak birbirlerini izlemişlerdir. Bunlar değişik memleketlere gönderilmişlerdir. Hz. Muhammed, o sonsuz ve öncesiz mesajın yenileyicisi ve pekiştiricisidir. Allah, her topluma peygamber göndermiştir. Kur'an bunlardan yalnızca birkaç tanesinin adını belirtmiş, daha başkalarının da bulunduğunu ifade etmiştir. Kur'an, Israiloğulları'mn kendi dönemlerinde Allah'ın seçkin kulları olduklarını ve onlara bütün insanlardan üstünlük vasfı verildiğini, daha önce başka toplumlara da benzer üstünlükler verildiğini söyleyecektir. Yine Kur'an, Hz. İsa'nın babasız, ama lekesiz bir doğum sonucu dünyaya geldiğini söyleyecektir. Kur'an, bazı kitaplarda yazılı bulanan, eski peygamberlerin biyografilerini, onlara isnat edilmiş bir takım ahlâksızlık ve inançsızlık iftiralanndan temizleyecektir. Bu son noktayla ilgili olarak, Jeroboam, Nebuc-hodonosor, Titus vs. zamanlarında Israiloğulları'm parçalayan savaşlar ve ihtilaflar sonucunda kaybolmuş kutsal kitapların birkaç dâhi şahsiyetin belleğinden yeniden yazıldığı dönemler göz önünde bulundurulduğunda, en basit bir sağduyu, ünlü ve büyük peygamberlerin sıradan bir dindarın sürdüğü erdemli ve yapıcı bir hayattan daha az erdemlisini sürdüğüne inanmaktansa, Kur'an'm bu konudaki tezine hak verecektir. Hz. Davud ve izleyicileri zamanında ortaya çıkan isyancılar, bu ailenin bireylerine karşı isyankârlık ruhundan doğan bir takım suçlamalar yöneltebilmişlerdir. Eğer peygamberler de iyi birer model değil idiyseler, insanlık için artık bir umut olmazdı. İsraillilere Göndermeler 16. Kur'an'ın içeriğinin bir görünümü vardır ki, okuyucunun dikkatini çeker. Bu da onlarca defa İsraillilere seslenip onları konu edinmesidir. Acaba neden? 17. Kuşkucu biri, bir zaman, Araplar daha önce bir kutsal kitaba ve vahyedilmiş bir dine sahip olmadıkları için Hz. Muhammed'in Yahudiler karşısında bir aşağılık kompleksine sahip olduğunu söylemişti. Bunun için Hz. Muhammed, Kur'an'ı kaleme almış ve içindeki her şeyi bu saplantının etkisiyle uydurmuştu. Oysa, "Sahtekarlık bir inancın ikiyüzlülüğüdür. İkiyüzlülüğün asla inanç gücü yoktur. Tıpkı yalanın, gerçeğin gücüne sahip olmadığı gibi. Eğer mekanik ilminde atma gücü, itme gücünün tam bir ölçüsü ise, tarihte de aksiyon, kuvvetli ilham gücünün ölçüsüdür. Çok yükseğe, çok ileriye götüren ve çok uzun zaman devam eden bir düşünce, çok güçlü bir düşüncedir. Çok güçlü olmak için, çok samimi ve iyice ikna edici olmak gerekir." (Lamartin) 18. Öyleyse, bu tür iddialar için daha az sevimsiz başka açıklama biçimleri aranmalıdır. 19. Hz. Muhammed'in, görevini yerine getirdiği dönemde, dünya her çeşit topluma sahipti: Tanrıtanımaz, puta tapan-çok tanrıcı, budist, büyücü-zerdüştçü, brahman, yıldızlara tapan ve Yahudi-Hristiyan. Kur'an'm, tanrıtanımazlık ve çok tanrıcılığa ne kadar şiddetle karşı çıktığı biliniyor; diğer dinlere karşı olduğundan çok daha güçlü bir karşı çıkıştır bu. 20. Budistlere gelince, özelllikle bunların bir tek Allah'a inanma ihtiyacını duymayan mezhebi, zaten tanrıtanımazlığa karşı başlatılan mücâdele içindedir. Bir inziva hayatını öğütleyen mezheplerinkini ise Kur'an, gerçek bir rakip olarak görmez. Çünkü, bu inanış, bir avuç insan dışında geniş halk yığınlarım kendine çekme gücüne sahip değildir. 21. Mazdek doktrinim tatbik eden Büyücüler de bir problem oluşturmuyorladı: Sağduyu sahibi hiçbir insan, her şeyi mubah gören böylesi bir hayatı kabul edemezdi. Zerdüştçülük, ateşi ve düalizmi kutsama inancıyla birlikte, zaten daha önce bizzat kendi memleketinde Hristiyanlığm yayılması karşısında erimeye devam etmekteydi. Dolayısıyla onunla da fazla uğraşmaya gerek yoktu. 22. Kast ve dokunulmazlık sistemiyle Brahmanizm'in dağılıp yok olması için, eşitlik ve kardeşliği sağlayan dinlerle temasa geçmeye ihtiyacı vardı. Dinini yayma gayreti taşımayan ve insanlara içinde doğdukları bir alt kasttan kurtulma imkanı tanımayan bir aile dininden endişe etmeye gerek yoktu. 23. Yıldızlara tapan Sabitler de, zaten kaybolmak üzereydiler ve bütünüyle sona ermek için küçük bir darbeye bile ihtiyaç yoktu. 24. Geniş insan kitleleri arasında, sadece Kitab-ı Mukaddes'e inanan insanlar, Yahudi ve Hristiyanlar, her yeni dini gereksiz kılacak donanıma sahiptiler: Vahyediîmiş kitapları vardı. Tanrıcı, hatta tektanrıcı bir dinleri vardı. Birçok bilimleri geliştirmişler ve devletler kurmuşlardı. Kısaca onlar, iki dünyanın da nimeti diye adlandırılabilecek şeye sahip bulunuyorlardı. Bu durumda, Kur'an'm, kendisine katılma yollarını arayacağı başka hangi dinsel topluluk olabilirdi ki? Unutmayalım ki, tıpkı bugün olduğu gibi, Hz. Muhammed döneminde de dünyayı, Yahudilerden oluşan en sefil bir avuç insan yönetiyordu. Olağanüstü bir uyum yeteneğine sahip olan bu halk, Hristiyan olan veya olmayan yöneticiler aracılığıyla, ülkeleri yönetiyorlardı. Bunlar, İslam'ı kabul etmeye nasıl davet edilmeliydiler? Şundan başka yol yoktu: Bizzat sizin Kutsal Kitap'ımz, son peygamberin, amca oğullarınız arasından gönderileceğini önceden haber vermiştir! Bu büyük Yahudi halkı, hayatta kalabilmek için binlerce yıllık kahramanca savaş gelenekleriyle, elbette ki, bu hayranlığı ve birleşme arzusunu uyandıracak şeye sahipti. Kur'an'm Hayat Anlayışı 25. Hiçbir din, ahlâksızlığı öğretmez. Yine hiçbir din, yardımseverlik ve iyiliği mensuplarının kafasına yerleştirmekten geri durmaz. Fakat İslam'ın öğretimi, kendi bütünlüğü içinde birçok noktadan diğerlerinden farklılık gösterir, işte bu noktalardan birkaçı, belki de en esaslı olanları: 26. (1) Bütün hâlinde bir hayat ve bu hayatın çok çeşitli yönleri arasındaki ortak uyumdur. Nitekim Kur'an, (a) Sadece belli bir evin çocuklarına özel olarak geldiğini ve yalnızca onlara ait bulunduğunu söylemeyecek, aksine o, bütün insan ve cin topluluklarına gönderildiğim söyleyecektir. (b) Yine Kur'an, Sezar'a ait olan ne varsa, Sezar'a bırakmayı söylemeyecek; ama, hem Allah ile insanlar arasındaki ilişkiler, hem de bizzat insanların kendi aralarındaki kişisel ve sosyal ilişkiler onda tam bir yol gösterme ve bir yönerge bulur. Uzmanlıklara ve yetkilere göre kuvvetler dağılımı asla yasaklanmış değildir. Ama bunların birbirinden koparılmasına izin verilmemiştir: İslam'da imamet, camide namaz kıldırmayı ifade ettiği gibi, devlet başkanlığını da ifade eder. Çünkü, camide cemaatle namaz kıldırmak devlet başkanının en önemli ayrıcalıklarındam biridir. Bunun bir sonucu olarak, hem beden, hem de ruhtan oluşan insan hayatının ruh ya da beden şeklindeki görünüşleri, ister beden, ister ruh olsun, diğer görünüşünün zararına olarak gelişip mutluluğa ulaşamaz. Ama her ikisi kendi aralarında uyumlu bir denge ve verimli bir ahenk içinde gelişmelidir ki Kur'an buna, "Bu dünya huzuru ve âhiret huturu" adını vermektedir. Kur'an, ibadet ve ahlâk gibi, hukuku da yönetecektir. 28. (2) Bu asla, yasaların ve kurumların geçersizliği anlamına gelmez. Çünkü, ilk olarak, Kur'an sürekli şunu tekrarlamaktadır: Herkes tarafından iyi kabul edilen şeyleri yapın ve yine herkes tarafından kötü kabul edilen şeylerden de sakının. işte belirlenmiş şu veya bu husus değil, üzerinde birleşilmiş veya en azından genelleştirilmiş kamuoyu, yasa olarak kabul edilmiştir, ikinci olarak, -öncekinden daha az önemli değildir- şu gerçek gelir ki; o da iyilik ve kötülükle ilgili söz konusu prensibin temeline dayanarak ve Kur'an'm çeşitli açıklamaları içinde, insanın fiilierinin şu bölümlere ayrıldığı, diğer bir deyişle Kur'an yasalarının beş sınıfa ayrıldığıdır: a) Yalnızca iyi özelliğe sahip eylemler: Zorunlu görevler. b) Yalnızca kötü özelliğe sahip eylemler: Zorunlu yasaklar. c) İçinde iyiliğin ağırlıkta bulunduğu eylemler: Yapılması tavsiye edilenler. d) içinde kötülüğün ağırlıkla bulunduğu eylemler: Yapılmaması öğütlenenler. e) İçinde ne iyiliğin, ne de kötülüğün ağırlıklı olarak bulunmadığı, diğer bir deyişle ikisinin eşit ağırlıkta bulunduğu eylem ve davranışlar: Bunlar da, yasanın ilgi alanına girmeyen ve kişilerin kendi seçimlerine bırakılmış eylemlerdir. 29. Kur'an ve Hadis'teki açıklamalar, her şeyin sadece ilk iki kategoriye dahil edilmesini, yani mutlak iyi veya mutlak kötü olarak tasnif edilmesini içermezler. Aksine, kanun koyucunun bizzat kendisi, bu esnekliği irade etmiştir: Örneğin, sadaka vermek, zekât vermekle aynı değerde değildir. Adam öldürme veya zina yasağı, erkeklerin saç ve sakallarını ka-dınlarınkine benzetme yasağıyla aynı ağırlık ve değerde değildir. Aynı şekilde, yaptırımlar da farklılıklar gösterir: Adam öldürme hâlinde kısas uygulanır veya kan bedeli ödenir; zina edene yüz değnek vurulur, alkollü içki içene ise tazir cezası verilir vs. 30. Ayrıca, vahiyler Hz. Peygamber'in vefatıyla sona ermişti. Ama, yeni hukuki problemler son bulmadı. Bizzat Hz. Peygamber tarafından gösterilen uygulama, uzman ve hukukçuların düşünsel bir çaba göstermesini ve dinin temel kaynaklarından yasa çıkarmasını gerektirir. Özgürlük ve eşitlik herkes için ve her zaman için sağlanmış olduğundan, bireysel bir içtihat, başka bir bireysel içtihat tarafından değiştirilebilir durumdadır. Aynı şekilde kollektif bir içtihat (icma) da daha sonraki nesillerce aynı türden bir içtihatla değiştirilebilir. Meşhur, "İçtihat kapısı kapanmıştır" sözünden iki şey anlaşılabilir: 31. (a) Ya yeni bir şey getirmek imkansızdır. Tarih öncesi insanlarda da iki kere iki dört ediyordu. Biz bugün bu kuralı kaldırıp yerine başkasını koyma imkanına sahip değiliz. 32. (b) Ya da uzman olmayanlara görüş belirtme hakkı tanımak imkânsızdır. Bir hasta, tedavi için doktora baş vurur, isterse o doktor, henüz mezun olup diplomasını yeni almış olsun. Fakat böyle bir hasta, bir roman yazarına baş vurmaz. O romancı Nobel ödülü kazanmış olsa bile. Eğer tıp, mimarlık, fizik vs. uzun öğrenim dönemi gerektiren birer uzmanlık alanları ise, din ve hukuk da aynı şekildedir. Dolayısıyla bu alanlarda da ne maceracılara, ne de amatörlere yetki tanınmaz. 33. (3) Kur'an ve Hadis, hayatın üç yönünü bize öğretir: 34. (a) îman: Bir tek Allah'a, kitaplarına, melek elçilerine, insan elçilerine, öldükten sonra yeniden dirilmeye ve âhirete, iyi ve kötü her şeyin Allah tarafından belirlendiğine inanmaktır. 35. (b) İslam; Allah'ın emirlerine boyun eğmek. Bu da şu hususları yerine getirmekle olur: Günde beş vakit namaz ve haftada bir defa Cuma namazı kılmak, Ramazan ayını oruçlu geçirmek, Mekke'deki Allah'ın Evi'ni ömürde bir kez ziyaret etmek, asgari geçimi için gerekli olanın dışında kalan tarım ürünleri, çıkarılan madenler, deniz ürünleri, petrol, ticaret malları, sanayi, küçük ve büyük baş hayvanlar, develer, biriktirilmiş altın ve gümüş gibi mallardan zekat vermek. Burada belirtelim ki, Kur'an'da zekatla namaz aynı kategoride zikredilmişlerdir. Buna göre, ne ruh, beden hesabına savsaklanmış, ne de tersi yapılmıştır. Namaz kılmak, Allah'a beden ile tapmaktır, zekat vermek ise Allah'a mal ile tapmaktır. 36. (c) İhsan: Uygulamanın güzelleştirilmesidir. Bu da şeklen değil ruhen yapılmalıdır. Hz. Muhammed, ihsanı şu şekilde tanımlamıştır: "Allah'a O'nu görür gibi kuliuk et; her ne kadar sen O'nu görmüyorsan da, O kuşkusuz seni görmektedir." 37. (4) Başkalarını da, kendinizi düşündüğünüz kadar düşünün. Zekat vermenin amacı, inançsızlık ve bilgisizliğe karşı yürütülen sürekli mücadeleye kişisel olarak katılma buyruğunun amacı ve iyilik ve ihsana ısrarla davet etmenin amacı budur. Bununla birlikte islam, hoşgörülüdür: Dinde zorlama yoktur! Allah, Hz. Âdem'den, Hz. Muhammed'e kadar bütün toplumlara peygamberler göndermiştir. Son Peygamber, yalnızca sonsuz tanrısal mesajı hatırlatmak için gelmiştir. Diller ve renkler bize yalnız Allah'ın kudretini gösterir; çünkü Allah katında en değerli kişi, en takvâlı olandır. Ne soy sop, ne de zenginlik bu konuda hiçbir değer ifade etmez. 38. (5) Kur'an, insan ile Allah arasında net bir ayırım yapar. Kulun kendi bedeni içinde Allah ile birleşmesi (communion) söz konusu değildir. Kul, Allah'a doğru bir yükselme gerçekleştirir; fakat bu kendini O'nda eritip yok saymak için değildir. Allah'ın işleri ile insanın işleri arasında da bir ayırım bulunmaktadır: Allah en güzel isimlere, en yetkin niteliklere sahiptir. Bizi O yaratır ve besler. Her şeyi bilen, her şeyi gözetleyen ve olup bitecekleri önceden bilip kaydetmek dahil her şeye güç yetiren ancak O'dur. İnsan ise, gökleri ve yeri kendi hizmetine veren Allah'ın iyilikleriyle kuşatılmıştır. Allah'ın kendisi için yarattıklarından nasıl yararlanacağı konusunda çaba harcayıp onu bulmak insana düşmektedir. Kısacası, her şey insan içindir, ama insan da Allah içindir. Yoksa kendi kendisi için değildir... Kader ve irade özgürlüğü problemi bir Müslüman için sorun oluşturmaz. îşte bu şekilde tanrısal şeylerle beşeri şeylerin birbirinden ayrılması ilk Müslümanlara, o bilinen atılım gücünü vermiştir: Hz. Pey-gamber'in vefatından sadece 15 yıl sonra, Müslümanlar, İspanya'nın bir kısmının da içinde bulunduğu üç kıta üzerinde egemen oldular ve daha sonraki kuşaklar da başka bölgeleri de bu alana kattılar. Yine aynı ayırım sayesindedir ki, şimdiki hayat, onlar için yarın ahirete doğru gerçekleştirilecek yolculuğa gerekli azığın temin edileceği bir konaklama yeri idi. Hayata yalnızca önem vermemekle kalmıyorlardı, ama mümkün olan en erken zamanda Rabb'e kavuşmak için bu hayata daha az önem verme konusunda çok istekliydiler. 39 (6) Kur'an, Hz. Âdem ve Havva'nın çocuklarını yeniden birleştirmek için çareler aramaktadır. O, içinde herkes için gerekli asgari ihtiyaçların bulunduğu, ama dileyen herkesin de daha fazlasını yerine getirme serbestliğiyle temel bir din önermektedir. Yalnızca yeni bir yönlendirmeyle her şey uzİaştırılabilir ve uzlaştırılmış olur. Allah, IsrailoğuÜan'na diğer dünyalar üzerinde bir üstünlük vermişti; ama bu, misyon ve edimler yönündendi; yoksa mensup bulundukları soydan dolayı değildi. (Peygamberlerin çocukları ve hanımları bile, inanmış değillerse Cehennem'e giderler.) Hz. Isa, Allah'ın kelimesi ve ruhudur. (Ona, çok alışılmış bir deyim olan Allah'ın "oğlu" demekten sakınmak gerekir. Allah, birdir, aşkın varlıktır, ne çocuğu, ne anne babası, ne de eşi vardır.) Hz. isa'nın babasız yaratılması, Hz. Âdem'i, hem annesiz, hem de babasız yaratan Allah'ın tanrısal gücünün küçük bir göstergesinden başka bir şey değildir. Ayrıca göklerin ve yerin yaratılışı, insanın yaratılmasından çok daha şaşırtıcıdır. Peygamberlere tapmayın, ibadetlerinizi hiçbir zaman çok tanrıcılar gibi yapmayın; aksine Allah'a kulluk edin ve bu peygamberlerin tarzında olsun: Onlardan hiçbiri kendini Allah'ın kulu olarak hissetmekten ve bunu belirtmekten utanç duymazdı. Bu dünyadan payınızı unutmayın: Allah'ın iyilik ve kayrasını hor görmemek gerekir. |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına, güneşi takip ettiğinde aya, onu açığa çıkarttığında gündüze, onu örttüğünde geceye, gökyüzüne ve onu bina edene, yere ve onu yapıp döşeyene, nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir. (Şems suresi1-10) Ey huzura eren nefis, sen Allah'tan ve O da senden razı olarak Rabb'ine dön!... (lyi) Kullarımın arasına gir!.. Cennetime gir!.. " (el-Fecr, /27, 28, 29, 30). Her ne kadar sadece ayet istiyorsanız da ,soruyu sorma şeklinize bakarak şunu söylemek lazım.Yukardaki ayetlere göre ,Allahu teala ''iyilik ve kötülüğü içine yerleştirdim.Ama sen iyiliği seçmelisin ki cennetime giren bahtiyar kullarım arasına katılabilesin '' diyor.Eğer iyilik ve kötülüğü kul murad etmeden daha önce yazsa idi cehenneme giden kullara haksızlık olmazmıydı? Halbu ki ''Allah'ın acıması, merhameti sonsuzdur.[Furkan 70] |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz. (İsra /15) (Ey Resûlüm! De ki'(Ben) ancak, (Allah’ın) haram (ve emîn) kıldığı bu şehrin (Mekke’nin) Rabbine kulluk etmekle emrolundum; herşey ise O’nundur. Ve (ben)Müslümanlardan olmakla, hem (size) Kur’ân okumakla emrolundum.' O hâlde kim hidâyete gelirse, artık ancak kendisi için hidâyete gelmiş olur. Kim de dalâlete düşerse, o takdirde (onlara) de ki: 'Ben ancak (Allah’ın azâbını haber vermekle) korkutucu olanlardanım.' Neml (91-92) |
Cevap: "Allah" sizi korusun Allah en çok hangi insanı sever ? Ayetler ile... |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
(Not: Nereye varmak istiyorsun anlamadım Zeus. Yalnız sen de bize kendi düşünceni söylesen de, biz de sana soru sorsak. Ne dersin? Cevap verir misin? Yoksa korkuyor musun kendi düşüncelerini açıklamaya? Görüyorum ki sadece kısır bir döngü içinde sorular sorup cevap istiyorsun? Biz sadece Kur'an'ı duymamış, bilmemiş, tanımak isteyen birinin sorularına cevap verdiğimizi sanıyoruz. Gerçekten öyle misin? Yoksa Kuranda açık aramaya mı çalışıyorsun? Halbuki Kur'an'ı açıp okusan, bizi yormamış olursun, bütün cevaplarını alırsın. Sanki buradaki kişileri imtihan eder gibi bir düşüncen var gibi. Bu kadar iyi niyetli insanların iyi niyetini kötüye kullanma. Şunu unutmamanı tavsiye ederim: Cevaplarını sadece Kur'andan istiyorsun ve açıklama istemiyorsun. Sana bu konuda dünyanın en geniş kütüphaneleri bile yetmeyebilir unutma. Kur'an bazı konuları ana tema olarak açıklamış. Her şeyin inceliğine kadar inmemiş ve ''Hiç de mi aklınızı kullanmazsınız'' diye de hatırlatmalar yapmış. Ha, ne dersin? Senin niyetin ne?) |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
sanki kendi de bilmiyor gibi |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
Zeus senden bahsediyorum... Baktığım pencereden böyle birisin izlenimi verdin... Değilsen seni dinliyoruz?çay-kahve000 |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
Ve benim hakkımda kötü niyetli olduğumu düşünen arkadaşlarada cevaben “De ki, gönlünüzdeki duyguları saklasanız da, açıklasanız da Allah hepsini bilir.” Âl-i İmrân sûresi (3), 29 |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
niyetinizi öğrenmek istememiz de haksız değilmişiz ki bunları duyabildik keşke enbaşında bunları söyleseydiniz burada sorularınızın cevabını bulabileceğiniz hocalarımız var elhamdülillah benim ilmim de tabiki yeterli değildir ama şu cümleniz için: ''bu kitap madem Allahın sözlerini iceriyor emirlerini aktarıyor neden bunu başka kulların açıklamalarıyla açığa kavuşacak şekilde göndermeyi seçti ki ? '' size şunu söylemeliyim bu sözününüzün cevabı Kuranı kerim de çok yerde mevcuttur; ''Allah, müminlere kendi özlerinden bir peygamber göndermekle onlara karşı lütufta bulundu. Bu peygamber onlara Allah'ın ayetlerini okuyor, onları arındırıyor, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretiyor. Oysa onlar daha önce açık bir sapıklık içinde idiler.'' ali imran 164 te olduğu gibi sorularınızı bu uslupla rahatça sorun kardeşim eminim tatmin edici cevapları duyacaksınız selametle |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
1-Allah,Peygambere Tabi Olanları-Uyanları Sever. De ki: «Allah'ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder».3/Ali İmran-31 2-Allah Muhsinleri-İyilik Edenleri Sever Allah yolunda infak edin ve ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İhsan edin-İyilik edin- şüphesiz Allah ihsan edenleri sever.2/Bakara-195 Onlar bollukta ve darlıkta sarfederler, öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederler. Allah iyilik yapanları sever.3/Ali İmran-134 Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiret sevabının güzelliğini verdi. Allah güzel davrananları sever.3/Ali İmran-148 Sonra bu sözleşmelerini bozmaları yüzünden, Biz onları lanetledik ve kalplerini kaskatı ettik. Onlar, kelimleri yerlerinden oynatarak değiştirirler, uyarıldıkları gerçeklerden paylarını almayı unuttular. İçlerinden pek azı dışında, onlardan sürekli bir hainlik görürsün, yine de sen, onları affet ve aldırma! Çünkü Allah, iyilik yapanları sever.5/Maide-13 3-Allah Tevbe Edenleri Sever Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.2/Bakara-222 4-Allah Muttakileri-Korunanları-Bilinçli Olanları-Sakınanları Sever Hayır, öyle değil Kim sözünü yerine getirir ve günahtan sakınırsa bilsin ki Allah kesinlikle takva sahiplerini sever.3/Ali İmran-76 Ancak kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklerden size olan ahitlerinde hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiçbir kimseye yardımda bulunmamış olanlar bunun dışındadır. Siz de onlarla olan antlaşmanızın hükümlerine antlaşma süresinin sonuna kadar uyunuz. Muhakkak ki, Allah müttakileri sever.9/Tevbe-4 5-Allah Temizlenenleri-Mutetahhirini Sever Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.2/Bakara-222 Onun için kesinlikle orada namaza durma! Ta ilk gününde temeli takva üzerine kurulan mescit, içinde namaz kılmana elbette daha layıktır. Onun içerisinde tertemiz olmayı seven kimseler vardır. Allah da çokça temizlenenleri sever.9-Tevbe-108 6-Allah Sabredenleri Sever Nice peygamberler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.3/Ali İmran-146 7-Allah Tevekkül Edenleri Sever Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalbli olsaydın şüphesiz çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla ve yargılanmalarını dile. İşler hakkında onlarla müşavere et. Bir kerre de azmettin mi artık Allah'a tevekkül et. Muhakkak Allah, tevekkül edenleri sever.3/Ali İmran-159 8-Allah Adil Olanları Sever Onlar yalana kulak verirler, haram yerler. Eğer sana gelirlerse aralarında hükmet, yahut onlardan yüz çevir; yüz çevirirsen sana bir zarar veremezler. Eğer hükmedersen aralarında adaletle hüküm ver. Allah adil olanları sever.5/Maide-42 Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltiniz; eğer biri diğeri üzerine saldırırsa, saldıranlarla Allah'ın buyruğuna dönmelerine kadar savaşınız; eğer dönerlerse aralarını adaletle bulunuz, adil davranınız, şüphesiz Allah adil davrananları sever.49/Hucurat-9 Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı yasak kılmaz; doğrusu Allah adil olanları sever.60/Mümtehine-8 9-Allah,Kendi Yolunda Saf Bağlayarak Savaşanları Sever İyi bilin ki, Allah kendi yolunda kurşunlu bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.61/Saf-4 |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
Tevratın tahrif edildiğini Tevratta yazıyor zaten: "Allah'ımızın sözlerini değiştirdiniz." (Yeremya, 23/36) Kur'an'dan ise; ”Onlardan bir grup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken, dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları kitaptan değildir. Söyledikleri, Allah katından olmadığı halde, Bu Allah katındandır derler. Onlar bile bile Allah’a iftirâ ediyorlar." (3/Al-i İmran-78) “Ey ehl-i kitap! Niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz?” (Al-i İmran-71) Vay, Kitabı elleriyle yazıp, sonra da onu az bir değere satmak için, «Bu Allah katındandır» diyenlere! Vay ellerinin yazdıklarına! Vay kazandıklarına!(2/Bakara-79) |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
Allah'ın bizim ibadetimize ihtiyacı yok, bizim ibadete ihtiyacımız vardır Onlar inanmışlar, kalbleri Allah'ı anmakla huzura kavuşmuştur. Dikkat edin, kalbler ancak Allah'ı anmakla huzura kavuşur.(13/Rad-28) |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Ya da Çok basit bir örnek: Ortaya bir yemek koysanız. Bu yemek hakkındaki düşünceleriniz ne diye 5 kişiye sorsanız, aynı cevabı mı alırsınız? Dünyada ne kadar kafa varsa o kadar da düşünce var. Elbette ki bir peygamber olmasa, kutsal kitap hakkında insanlar pek çok konuda ihtilafa düşerlerdi. Öyle olduğu halde bile herkes kendi aklını beğendiğinden, peygamberinden uzaklaşanlar arasındaki anlaşmazlıkları görüyorsundur. Ama bilmelisin ki bu durumda yanlış olan islam değil, yanlış olan biziz... Alıntı:
Alıntı:
|
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
|
Cevap: "Allah" sizi korusun Peki, Kötülük Hakkında ne diyorsun (Şeytan, Tayrê Tawus, Medusa , İblis vs... ) |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
Ya beni telkinin altına al, ya benim telkinim altına gir; her halde münakaşadan, itişip çekişmeden bir hayır bekleme! Eğer hakikati ikiye, üçe, ona, yüze bölmek mümkün olsaydı, iki, üç, on ve yüz kişi arkasında iane toplarcasına hakikat tahsildarlığına çıkılabilirdi. Hakikat birdir ve daima bir kişidedir. O bir kişi, bin kişide aranmaz; bin kişi kendini o bir kişide bulur. Eskiden beri bazı ukalâlar "hakikat şimşeği fikirlerin çarpışmasından doğar" derler. Halbuki fikirlerin çarpışmasından çok defa müthiş bir toz kalkar ve bu toz perdesi arkasında hakikat, bir zıplayışta geyik gibi kaçar gider. Bir'e inan ve gergin ipliklerden daha doğru bir yola düş ve kargaşalıktan kurtul! Allah birdir; ve en büyük Peygamberi bir,.. Hak! Kimbilir kaç devirlik mesafe yüzünden kaplumbağaların arkasından geliyor gibi görünen tazıya karşı kaplumbağaları kahkahalarla güldürdün!.. Allahım, sana şükrederim!.. Böyleyken her insanın da ruhunda, hakikatin tek ve onun kendi hakikati olduğuna dair bir emniyet mevcut... Demek ki, hakikat bir; ve gerisi sadece teselli... Fakat siz, hakikatin kuvvetine bakın ki, bu kadar bölümlülük içinde bile birliğini kaybetmiyor. n.f.k |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
İnsan Şeytanlar ya da Şeytanlaşmış İnsanlar Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan 1987 - Ocak, Sayı: 011, Sayfa: 009 Ebû ZERR el-Gıfarî (radıye anhu'1-Barî) hazretlerinden; diyor ki: Rasûlullah'ın mescidde bulunduğu bir sırada mescide girdim ve varıp yanına oturdum. Hz. Peygamber; - Ey Ebû Zerr, cin ve insan şeytanlarının şerrinden Allah'a sığın!buyurdu. Ben; - İnsan şeytanları da mı var? dedim. - Evet, buyurdu.1 İMAN düşmanı şeytanın cinlerden olduğu yüce kitabımızın beyanıyla sabit bir gerçektir. İblis ve soyu demek olan şeytanların, cinlerin esrar tabakasını teşkil ettikleri, insanların açık düşmanı oldukları ve çalışma usulleri yüce kitabımız tarafından açıklanmıştır. Bu konudaki toplu bilgileri diğer sahifelerimizde bulacaksınız. Biz burada hadisimizin varlığına parmak bastığı insan şeytanları'nı tetkik etmek istiyoruz. YALAN ve yanlış söylemesi mümkün olmayan sevgili peygamberimizin bu hadisi, Kur'an-ı Kerim'deki şu ayette yer alan gerçeğin ifadesidir. Allah Teala buyuruyor ki; "Böylece biz, her peygambere insan ve cinşeytanlarını düşman yaptık. Bunlar, aldatmak için birbirlerine yaldızlısözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak." (el-En'am,112). Nitekim, hadisimizin bir rivayetinde (Müsned V, 265) Hz. Peygamber, Ebû Zerr'in sualine bu ayeti okuyarak cevap vermiştir. Ayetteki "şeyatine'l ins" ,"İnsan şeytanlar" gerçeğini ve bunların cin şeytanlarıyla insanları doğru yoldan saptırmak için taktik alışverişinde bulunduklarını ortaya koymaktadır. Aynı gerçeği ve her iki grup şeytanınşerrinden Allah'a sığınmak gerektiğini Nas Suresi'nden öğrenmekteyiz."Gerek cinlerden, gerek insanlardan (olan bütün vesvesecilerin şerrinden Allah'a sığınırım)". Ayrıca bir çok ayette de şeytanların yapmak istediklerini yapmaya çalışan, mü'minleri inançları konusunda şüpheye düşürüp doğru yoldan saptıran, Allah'a giden yoldan insanları alıkoymayı amaçlayan, bu konuda olmadık yollara baş vuran kafir ve münafıklar için "şeytan" denildiğini müşahede etmekteyiz. Mesela daha ikinci süredeki münafıkları tanıtan şu ayet bunun açık delilidir: "Mü'minlere rastladıkları zaman, "inandık" derler. Fakat şeytanlarıyla (reisleriyle)2 yalnız kaldıklarızaman, "biz, sizinle beraberiz, biz sadece müslümanlarla alay ediyoruz" derler" (el-Bakara 14), Bir başka ayette yahudî Ka'b b. el-Eşref içintağut (azgın şeytan) tesbitini görmekteyiz: "Şunları görüyor musun? Kendilerinin, sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını sanıyorlar da hakem olarak tağuta (o azgın şeytana) başvurmak istiyorlar. Oysa kendilerine onu inkar etmeleri emredilmişti. Şeytan da onları iyice saptırmak istiyor." (en-Nisâ,60) TAĞUT, şeytan gibi hakkı tanımayan azgın, sapkın her kişi ve güce verilen bir addır. Allah ve Rasûlünün hükümleri nerede kabul edilmiyorsa orada bir tuğyan bir isyan vardır ve bunları kabul etmeyen de tağut' tur. Nitekim şeytan'a da haktan uzaklığı ve temerrüdü sebebiyle şeytan denmiştir. O halde aynı azdırma ve saptırma fonksiyonuna sahip olan insanlara da "insan şeytanlar" denilmesi pek tabiîdir. Zaten bu görevi üstlenenşeytanlar arasında bir iletişim de daima vardır: "Şeytanlar, (insan)dostlarına sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar." (el-En'am,121)."Hepsini bir araya topladığı gün: "ey cinler (şeytanlar)topluluğu (der), siz insanlarla çok uğraştınız". Onların insan dostlarıderler ki; "Rabbimiz, birbirimizden yararlandık ve bize verdiğin sürenin sonuna geldik". Allah da buyurur ki, "durağınız ateştir. Allah'ın dileyip affetmesi hariç, orada ebedî kalacaksınız" Şüphesiz rabbın hikmet sahibidir, bilendir" (el-En'am, 128). İNSAN şeytanların ya da şeytanlaşmış insanların varlığı böylece ayet ve hadislerin diliyle tesbit edilmiştir. Bunda hiç şüphe yoktur. Hatta Huzeyfe b. el-Yeman (r.a.)'ın rivayet ettiği bir hadiste Hz. Peygamber"..Benden sonra, benim doğru yolumdan gitmeyen ve benim sünnetimle amel etmeyen hükümdarlar olacak. İçlerinde, insan görünümünde şeytan kalbli bir takım insanlar türeyecek..." (Müslim, imâre 52) buyurmak suretiyle fikir, gönül ve iç dünyası itibariyle şeytanlaşmış insanların mevcudiyetini vurgulamıştır. Halkımızın "şeytana külahını ters giydirir" dediği tipten hakka karşı olmayı "hizmet" bilen ve bunu topluma hünermişgibi takdim etmeye çalışanlar herhalde insan şeytanlardan başkası olamazlar. HER insana musallat kılınmış bir cin şeytanın bulunduğu ve insanıdürtüklediği ve kötülükleri önerdiği, "gör dediği", meleğin ise, bunların tam aksini telkin ettiği bir hadiste şöylece dile getirilmektedir:"İnsana hem şeytanın vesvesesi hem de meleğin ilhamı vardır. Şeytanın dürtüklemesi, kötülükle (belaya uğramakla) korkutmak ve hakkı yalanlamaktır. Meleğin ilhamı ise, hayrı va'detmek ve hakkı tasdiktir. Bunu her kim içinde hissederse, Allah'dan olduğunu bilsin ve Allah'a hamdetsin. Öncekini içinde bulan da Şeytan'dan Allah'a sığınsın" Hz. Peygamber, sonra bu sözlerine delil olarak; "Şeytan sizi yoksullukla korkutuyor ve size kötülüğü emrediyor.(el-Bakara 268) ayetini okudu (Tirmizi, Tefsiru sure(2), 35). Hani bazen insan, içinden geçen bazı düşüncelerin doğru olmadığını bildiği"şeytan diyor ki...." der ya, işte bu durum, yukarıdaki hadiste işaret edilen haldir. Çaresi de Allah'a sığınmak, şeytanın dediğini yapmamaktır.İlhamını şeytandan alan ve şeytana arkadaş kılınanların acı akibetini deşu ayetler açıklamaktadır: "Kim Rahman'ın zikrini görmezden gelir(Kur'an ahkamına aldırış etmezse) ona bir şeytanı tebelleş ederiz(sardırırız); o artık onun (yanından ayrılmayan kötülükleri telkin eden) arkadaşı olur. O şeytanlar bunları yoldan çıkardıkları halde, bunlar hala doğru yolda olduklarını sanırlar. Nihayet o şeytan dostu kimse bize gelince arkadaşına der ki; "Keşke benimle senin aranda doğu ile batıarası kadar mesafe olsaydı (da seni hiç görmeseydim). Ne kötü arkadaşmışsınız!"(Nedamet) bugün size bir fayda sağlamaz; zira zulmettiniz. Siz (şimdi)azab (çekmek) de ortaksınız." (ez-Zuhruf, 36-39) ARADAKİ FARK BİLİNEN bir gerçektir ki, insanı en çok etkileyen yine insandır. Dava ve doktrinlerin en güçlü telkin aracı, onlara inanmış insanlardır. Hiç bir propaganda vasıtası insan kadar etkili olamaz. Bu sebeple insanşeytanların veya şeytanlaşmış insanların etkisi de cin şeytanlarınkinden daha fazladır. Nitekim müfessirlerin hemen hemen ittifakla yer verdikleri Malik b. Dinar'ın şu sözü bu farkı ortaya koymaktadır: "İnsan şeytanlar bana cin şeytanlardan daha müessir ve benim için kendilerinden korunması daha güç varlıklardır. Zira eûzu besmele çekerek, Allah'a sığındığım zaman, cin şeytanlar benden uzaklaşmaktadırlar. Halbuki insan şeytanlar bana musallat olur ve beni göz göre göre günah işlemeye sevk ederler." SERKEŞ, mütekebbir, anûd, kaypak, fitneci her hayırlı işe burnunu sokan, engellemeye çalışan, dinden, dindarlıktan ve dindarlardan hoşlanmayan, onları daima horlayan, dinî duygu ve uygulamalardan rahatsızlık duyan, tedirgin olan ve bu huzursuzluğunu "çağdaşlık", "modernlik", "medenîlik", "aydınlık" gibi toplumda değer verilen kavramların arkasına sığınarak haklıve makul göstermeye çalışan ve temel amacı insanları dinî yaşayıştan uzaklaştırmak olan herkese insan şeytan denebileceği gibi, bu hedeflere yönelik her teşebbüs ve plana da iblis planı denebilir. Şeytanın adımlarının izleyicileri, telkinlerinin uygulayıcıları, şeytanın avanesi, grubu ve adamlarıdır. Ayetin ve hadisin ifadesiyle insan şeytanlardır. "Şeyatîne'l ins" tespit ve takdimini yapan ayette yer alan "zuhrufe'l-kavl", yaldızlı sözler, çarpıcıbeyanlar, sloganlar demektir. "Aldatmak" için bu yaldızlı sözleri, aklî gerekçelere ve bilimsel verilere dayalı gibi gösteren sloganlar atanlar da hangi düzeyde olursa olsun, hep şeytanların metodlarıyla çalışan insanşeytanlardır. Tabiî bütün bunların şerrinden -hadisimizde tavsiye edildiği gibi- Allah'a sığınmak, uyanık olmak ve onun bu türlü propagandalarına kanmamamız gerekmektedir. İşaret etmeye çalıştığımız bütün bu hususlar hadisimizden anlaşılan gerçeklerdir. ŞEYTAN hizbinin beşer cephesini oluşturan insan şeytanlar ya da şeytanlaşmış insanların İslam ve müslümanlar aleyhine tezgahlamaya çalıştıklarıoyunlarına düşmekten mü'minlerin dostu ve yegane yardımcısı yüce rabbimize sığınırız. Dipnotlar :1- Nesaî. Istiaze 48; Ahmed b. Hanbel, V, 178, 179, 265 ? 2- Bu mana için bk. Tefsiru İbn Kesir, l. 89-90 (Beyrut 1966) |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
Şeytan oradan ikisinin de ayağını kaydırttı, onları bulundukları yerden çıkardı, onlara «Birbirinize düşman olarak inin, yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz» dedik.(2/Bakara-36) Ey İnsanlar! Yeryüzündeki temiz ve helal şeylerden yiyin, şeytana ayak uydurmayın, zira o sizin için apaçık bir düşmandır.(2/Bakara-168) Ey İnananlar! Hep birden barışa girin, şeytana ayak uydurmayın, o sizin apaçık düşmanınızdır.(2/Bakara-208) Şeytan sizi fakirlikle korkutarak cimriliği ve hayasızlığı emreder; Allah ise kendisinden mağfiret ve bol nimet vadeder. Allah'ın lütfü boldur, O her şeyi bilir.(2/Bakara-268) Faiz yiyenler mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, «Zaten alışveriş de faiz gibidir» demelerindendir. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kıldı. Kime Rabb'inden bir öğüt gelir de faizcilikten geri durursa, geçmişi kendisinedir, onun işi Allah'a aittir. Kim faizciliğe dönerse, işte onlar cehennemliktir, onlar orada temelli kalacaklardır.(2/Bakara-275) Onu doğurduğunda, Allah onun ne doğurduğunu bilirken «Ya Rabbi! Kız doğurdum. Erkek, kız gibi değildir, ben ona Meryem adını verdim, ben onu da soyunu da, kovulmuş şeytandan Sana sığındırırım» dedi.(3/Ali İmran-36) İki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirenlerin, yaptıklarının bir kısmından ötürü şeytan ayaklarını kaydırıp yoldan çıkarmak istemişti. Allah, and olsun ki, onları affetti. Allah bağışlayandır. Halim'dir.(3/Ali İmran-155) İşte o şeytan ancak kendi dostlarını korkutur, inanmışsanız onlardan korkmayın, Benden korkun.(Ali İmran-175) Mallarını insanlara gösteriş için sarfedip, Allah'a ve ahiret gününe inanmayanları da Allah sevmez. Şeytanın arkadaş olduğu kimsenin ne fena arkadaşı vardır!(4/Nisa-38) Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğut'a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.(4/Nisa-60) İnananlar Allah yolunda savaşırlar, inkar edenler ise tağut yolunda harbederler. Şeytanın dostlarıyla savaşın, esasen şeytanın hilesi zayıftır.(4/Nİsa-76) Kendilerine güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu yayarlar; halbuki o haberi Peygamber'e veya kendilerinden buyruk sahibi olanlara götürselerdi, onlardan sonuç çıkarmaya kadir olanlar onu bilirdi. Allah'ın size bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, pek azınız bir yana, şeytana uyardınız.(4/Nisa-83) «Onları mutlaka saptıracağım, muhakkak onları boş kuruntulara boğacağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar (putlar için nişanlayacaklar), şüphesiz onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler» (dedi). Kim Allah'ı bırakır da şeytanı dost edinirse elbette apaçık bir ziyana düşmüştür.(4/Nisa-119) Şeytan onlara vadediyor, onları kuruntulara düşürüyor, ancak aldatmak için vaadde bulunuyor.(4/Nisa-120) Ey İnananlar! İçki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir, bunlardan kaçının ki saadete eresiniz.(5/Maide-90) Şeytan şüphesiz içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan, namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçersiniz değil mi?(5/Maide-91) Hiç değilse, onlara şiddetimiz geldiği zaman yalvarıp yakarmalı değil miydiler? Lakin kalbleri katılaştı, şeytan da yaptıklarını onlara güzel gösterdi.(6/Enam-43) Ayetlerimizi çekişmeye dalanları görünce, başka bir bahse geçmelerine kadar onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra artık zulmedenlerle beraber oturma.(6/Enam-68) Hayvanları da yük ve kesim için yaratan Allah'tır. Allah'ın size verdiği rızıktan yiyin, şeytana ayak uydurmayın, o size apaçık bir düşmandır.(6/Enam-142) Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: «Rabbinizin sizi bu ağaçtan menetmesi melek olmanız veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir.»(7/Araf-20) Böylece onların yanılmalarını sağladı. Ağaçtan meyve tattıklarında kendilerine ayıp yerleri göründü, cennet yapraklarından oralarına örtmeğe koyuldular. Rableri onlara, «Ben sizi o ağaçtan menetmemiş miydim? Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?» diye seslendi.(7/Araf-22) Ey İnsanoğulları! Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak ananızı babanızı cennetten çıkardığı gibi sizi de şaşırtmasın. Sizin onları görmediğiniz yerlerden o ve taraftarları sizi görürler. Biz şeytanları, inanmayanlara dost kılarız.(7/Araf-27) Onlara, şeytanın peşine takdığı ve kendisine verdiğimiz ayetlerden sıyrılarak azgınlıklardan olan kişinin olayını anlat.(7/Araf-175) Şeytan seni dürtecek olursa Allah'a sığın, doğrusu O işitir ve bilir.(7/Araf-200) Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca, Allah'ı anarlar ve hemen gerçeği görürler.(7/Araf-201) -------------------------DEVAM EDECEK--------- |
Cevap: "Allah" sizi korusun Allah kendi katından bir güven işareti olarak sizi hafif bir uykuya daldırmıştı. Sizi arıtmak, sizden şeytan vesvesesini gidermek, kalblerinizi pekiştirmek ve sebatınızı artırmak için gökten size su indirmişti.(8/Enfal-11) Şeytan onlara işlediklerini güzel gösterdi ve «Bugün insanlardan sizi yenecek kimse yoktur; doğrusu ben de size yardımcıyım» dedi. İki ordu karşılaşınca da, geri dönüp, «Benim sizinle ilgim yok; doğrusu sizin görmediğinizi ben görüyorum ve şüphesiz Allah'tan korkuyorum, Allah'ın azabı şiddetlidir» dedi.(8/Enfal-48) Babası şunları söyledi: «Oğulcuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana tuzak kurarlar; zira şeytan insanın apaçık düşmanıdır».(12/Yusuf-5) İkisinden, kurtulacağını sandığı kimseye Yusuf: «Efendinin yanında beni an» dedi. Ama şeytan efendisine onu hatırlatmayı unutturdu ve Yusuf bu yüzden daha birkaç yıl hapiste kaldı.(12/Yusuf-42) Ana babasını tahtın üzerine oturttu, hepsi onun önünde (Allah'a secde edip) eğildiler. O zaman Yusuf: «Babacığım! İşte bu, vaktiyle gördüğüm rüyanın çıkışıdır; Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan, benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni hapisten çıkaran, sizi çölden getiren Rabbim bana pek çok iyilikte bulundu. Doğrusu Rabbim dilediğine lütufkardır, O şüphesiz bilendir, Hakim'dir» dedi.(12/Yusuf-100) İş olup bitince, şeytan: «Doğrusu Allah size gerçeği söz vermişti. Ben de size söz verdim ama, sonra caydım; esasen sizi zorlayacak bir nüfuzum yoktu; sadece çağırdım, siz de geldiniz. O halde, beni değil kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Beni Allah'a ortak koşmanızı daha önce kabul etmemiştim; doğrusu zalimlere can yakan bir azap vardır» der.(14/İbrahim-22) Onları, kovulmuş her şeytandan koruduk.(15/Hicr-17) Allah'a and olsun ki, senden önceki ümmetlere peygamberler gönderdik. Şeytan yaptıklarını onlara hep güzel gösterdi. Bugün de dostları odur. Onlara can yakıcı azap vardır.(16/Nahl-63) Kuran okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın.(16/Nahl-98) Saçıp savuranlar, şüphesiz şeytanlarla kardeş olmuş olurlar; şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.(17/İsra-27) İnanan kullarıma söyle, en güzel şekilde konuşsunlar. Doğrusu şeytan aralarını bozmak ister. Şeytan şüphesiz insanın apaçık düşmanıdır.(17/İsra-53) «Sesinle, gücünün yettiğini yerinden oynat, onlara karşı yaya ve atlılarınla haykırarak yürü, mallarına ve çocuklarına ortak ol, onlara vaadlerde bulun ama şeytan sadece onları aldatmak için vaadeder.(17/İsra-64) O da: «Bak sen! Kayalığa vardığımızda balığı unutmuştum. Bana onu hatırlamamı unutturan ancak şeytandır. Balık şaşılacak şekilde denizde yolunu tutup gitmiş» dedi.(18/Kehf-63) «Babacığım! Şeytana tapma, çünkü şeytan Rahman'a baş kaldırmıştır»(19/Meryem-44) «Babacığım! Doğrusu sana Rahman katından bir azabın gelmesinden korkuyorum ki böylece şeytanın dostu olarak kalırsın.»(19/Meryem-45) Ama şeytan ona vesvese verip: «Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?» dedi.(20/Taha-120) Allah hakkında bilmeden taşıyan ve her azılı şeytana uyan insanlar vardır.(22/Hac-3) Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve nebi yoktur ki, birşeyi arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna vesvese karıştırmamış olsun. Fakat Allah, şeytanın attığını derhal iptal eder, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.(22/Hac-52) Allah şeytanın karıştırdığını, kalblerinde hastalık bulunan ve kalbleri kaskatı olan kimseleri sınamayı vesile kılar. Zalimler şüphesiz derin bir ayrılık içindedirler.(22/Hac-53) Ey İnananlar! Şeytana ayak uydurmayın. Kim şeytanın ardına takılırsa, bilsin ki, o, hayasızlığı ve fenalığı emreder. Allah'ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, hiçbiriniz ebediyen temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini temize çıkarır. Allah işitir ve bilir.(24/Nur-21) Çünkü zikir (Kur'an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yüzüstü bırakıp rezil rüsvay eder.(25/Furkan-29) Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için doğru yolu bulamıyorlar.(27/Neml-24) [Musa, halkının haberi olmadığı bir zamanda, şehre girdi. Biri kendi adamlarından, diğeri de düşmanı olan iki adamı döğüşür buldu. Kendi tarafından olan kimse, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Musa, onun düşmanına bir yumruk vurdu; ölümüne sebep oldu. «Bu şeytanın işidir; çünkü o apaçık, saptıran bir düşmandır» dedi.(28/Kasas-15) Ad ve Semud milletlerini de yok ettik. Bunu, oturdukları yerler göstermektedir. Şeytan kendilerine, işlediklerini güzel gösterdi; onları doğru yoldan alıkoydu. Oysa kendileri bunu anlayacak durumda idiler.(29/Ankebut-38) Onlara, «Allah'ın indirdiğine uyun» denince: «Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız» derler. Ya şeytan, babalarını alevli ateşin azabına çağırmışsa?(31/Lokman-21) Şeytan şüphesiz sizin düşmanınızdır; siz de onu düşman tutun; o, kendi taraftarlarını, çılgın alevli cehennem yaranı olmaya çağırır.(35Fatır-6) -------------------DEVAM EDECEK-------------- |
Cevap: "Allah" sizi korusun «Ey Âdem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır» demedim mi?(36/Yasin-60) Onu, inatçı her türlü şeytandan koruduk.(37/Saffat-7) Kulumuz Eyyub'u da an; Rabbine: «Doğrusu şeytan bana yorgunluk ve azap verdi» diye seslenmişti.(38/Sad-41) Şeytan seni dürtecek olursa Allah'a sığın; doğrusu O, işitendir, bilendir.(41/Fussilet-36) Sakın şeytan sizi bu yoldan alıkoymasın; şüphesiz o size apaçık bir düşmandır.(43/Zuhruf-62) Kendileri için doğru yol belli olduktan sonra ardlarına dönenleri, bu işi yapmaya şeytan sürüklemiş, onlara ümit vermiştir(47Muhammed-25) Gizli toplantılar inananları üzmek için şeytanın istediği şeydir; Allah'ın izni olmadıkça şeytan onlara bir zarar veremez; inananlar yalnız Allah'a güvensinler.(58/Mücadele-10) Şeytan onların başlarına dikilip Allah'ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın taraftarlarıdır. İyi bilin; şeytanın taraftarları elbette hüsrandadırlar.(58/Mücadele-19) İkiyüzlülerin durumu insana: «İnkar et!» deyip, insan da inkar edince: «Doğrusu ben senden uzağım; Alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım» diyen şeytanın durumu gibidir.(59/Haşr-16) Bu Kuran, kovulmuş şeytanın sözü olamaz.(81/Tekvir-25) Onlar (müşrikler) O'nu bırakıp yalnızca bir takım dişilerden (dişi isimli tanrılardan) istiyorlar, ancak inatçı şeytandan dilekte bulunuyorlar. (4/Nisa-117) Rahman olan Allah'ı anmayı görmezlikten gelene, yanından ayrılmayacak bir şeytanı arkadaş veririz.(43/Zuhruf-36) Şeytanların Süleyman'ın hükümdarlığı hakkında söylediklerine uydular. Oysa Süleyman kafir değildi, ama insanlara sihri öğreten şeytanlar kafir olmuşlardı. Babil'de, melek denilen Harut ve Marut'a bir şey indirilmemişti. Bu ikisi «Biz sadece imtihan ediyoruz, sakın inkar etme» demedikçe kimseye bir şey öğretmezlerdi. Halbuki bu ikisinden, koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Oysa Allah'ın izni olmadıkça onlar kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek, faydalı olmayacak şeyler öğreniyorlardı. And olsun ki, onu satın alanın ahiretten bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şeyin ne kötü olduğunu keşke bilselerdi!(2/Bakara-102) De ki: Allah'ı bırakıp da bize fayda veya zarar veremeyecek olan şeylere mi tapalım? Allah bizi doğru yola ilettikten sonra şeytanların saptırıp şaşkın olarak çöle düşürmek istedikleri, arkadaşlarının ise: «Bize gel!» diye doğru yola çağırdıkları şaşkın kimse gibi gerisin geri (inkârcılığa) mı döndürüleceğiz? De ki: Allah'ın hidayeti doğru yolun ta kendisidir. Bize âlemlerin Rabbine teslim olmamız emredilmiştir.(6/Enam-71) Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak.(6/Enam-112) Üzerine Allah'ın adının anılmadığı kesilmiş hayvanları yemeyin, bunu yapmak Allah'ın yolundan çıkmaktır. Doğrusu şeytanlar sizinle tartışmaları için dostlarına fısıldarlar, eğer onlara itaat ederseniz şüphesiz siz müşrik olursunuz.(6/Enam-121) Allah insanlardan bir takımını doğru yola eriştirdi, fakat bir takımı da sapıklığı haketti, çünkü bunlar Allah'ı bırakıp şeytanları dost edinmiş ve kendilerini doğru yolda sanmışlardı.(7/Araf-30) Rabbine and olsun ki Biz onları mutlaka uydukları şeytanlarla beraber haşredeceğiz. Sonra cehennemin yanında diz çöktürerek hazır bulunduracağız.(19/Meryem-68) Kafirlerin üzerine onları kışkırtan şeytanlar gönderdiğimizi bilmiyor musun?(19/Meryem-83) Dalgıçlık yapan ve bundan başka işler de gören şeytanlardan da onun buyruğu altına verdik. Onların hepsini gözetiyorduk.(21/Enbiya-82) De ki: «Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım.»(23/Müminun-97) O'nu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmedi.(26/Şuara-210) «Şeytanların kime indiğini size haber vereyim mi?» de.(26/Şuara-221) Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir.(37/Saffat-65) Bina ustalarını ve dalgıçlık yapan şeytanları da emrine verdik.(38/Sad-37) And olsun ki, yakın göğü kandillerle donattık, onları şeytanlar için taşlamalar yaptık ve şeytanlara çılgın alev azabını hazırladık.(67/Mülk-5) (Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit «(Biz de) iman ettik» derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler. (2/Bakara-14) Şeytan ile ilgili ayetler bunlardır. Daha sonra kötülük timsali olan İblis, Tağut, Cibt ile ilgili ayetleri yazacağım inş. |
Cevap: "Allah" sizi korusun İBLİS İLE İLGİLİ AYETLER Ve o zaman meleklere: "Âdem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis dayattı, kibrine yediremedi, inkârcılardan oldu.(2/Bakara-34) Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: "Âdem'e secde edin" dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis, secde edenlerden olmadı.(7/Araf-11) Yalnız İblis hariç. O secde edenlerle beraber olmaktan çekinmişti.(15/Hicr-31) Allah buyurdu ki: "Ey İblis! Ne oluyor sana da, secde edenlerle beraber olmuyorsun?"(15/Hicr-32) (Yine unutma ki) Bir vakit meleklere: "Âdem'e secde edin" demiştik. İblis'ten başka hepsi secde ettiler. O ise: "Ben bir çamurdan yarattığın kimseye mi secde ederim?" demişti.(17/İsra-61) Yine o vakti hatırla ki biz, meleklere: "Âdem'e secde edin!" demiştik. İblis hariç olmak üzere onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da İblis'i ve soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne kötü bir değişmedir.(18/Kehf-50) Bir vakit meleklere: "Âdem(e hürmet) için secde edin" demiştik; İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti.(20/Taha-116) Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki:(26//Şuara-95) Yine yemin ederim ki, İblis onlar hakkındaki zannını hakikaten doğru buldu da içlerinde müminlerden ibaret bir gruptan başkası ona uydular.(34/Sebe-20) Yalnız İblis etmedi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.(38/Sad-74) Allah: "Ey İblis! O benim kudretimle yarattığıma secde etmene ne engel oldu? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?" dedi.(38/Sad-75) TAĞUT ve CİBT İLE İLGİLİ AYETLER Dinde zorlama yoktur; Artık hak ile batıl iyice ayrılmıştır. Tağutu (saptırıcıları) inkar edip Allah'a inanan kimse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır. Allah işitendir, bilendir.(2/Bakara-256) Allah inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkar edenlerin ise dostları tağuttur. Onları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler. İşte onlar cehennemliklerdir, onlar orada temelli kalacaklardır.(2/Bakara-257) Görmedin mi o kendilerine kitaptan bir nâsip verilmiş kimseleri ki, Cibt ve Tâğût'a imân ediyorlar ve kâfirler için, «Bunlar mü'minlerden daha doğru bir yoldadırlar,» deyiveriyorlar.(4/Nisa-51) De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? Allah'ın lânetlediği ve gazap ettiği, aralarından maymunlar, domuzlar ve tâğuta tapanlar çıkardığı kimseler. İşte bunlar, yeri (durumu) daha kötü olan ve doğru yoldan daha ziyade sapmış bulunanlardır.(5/Maide-60) Andolsun ki biz, «Allah'a kulluk edin ve Tâğut'tan sakının» diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı da sapıklığı hak ettiler. Yeryüzünde gezin de görün, inkâr edenlerin sonu nasıl olmuştur!(16/Nahl-36) Tağuttan, ona kulluk etmekten kaçınıp da tam gönülle Allah'a yönelenlere gelince, müjde onlaradır. Haydi müjde ver kullanma,(39/Zümer-17) |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
Şeytan sizi fakirlikle korkutup çirkin çirkin şeylere teşvik eder. Allah da lütfundan ve bağışlamasından birtakım vaatlerde bulunuyor. Allah'ın lütfu geniştir. O herşeyi bilendir.(Bakara 268) KÖTÜLÜK O size yalnızca kötülüğü çirkin-hayasızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder (Bakara/169) İBLİS Ve o zaman meleklere: "Âdem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis dayattı, kibrine yediremedi, inkârcılardan oldu.(Bakara 34) TAVUS Yezidilik inancında Tanrı Azda tarafından yaratılan ve kendisine evreni ve insanları yaratma görevi verilen Melek-Tanrıdır. Yezidi inancında Melek Tavus, insanları yarattıktan sonra kendi yarattığı insanlar önünde eğilmemiş ancak bu Tanrı Azda tarafından farklı yorumlanarak kibirli olduğu sanılmıştır. Tavus, Yezidi inancına göre vardır. İslamda böyle bir olay yoktur. Kur'an böyle bir olayı anlatmaz. Yerlerin ve göklerin tek bir yaratıcısı olduğunu söyler. O da Allah'tır. “Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan ve arşa hükmeden, gündüzü durmadan kovalayan gece ile bürüyen; güneşi, ayı, yıldızları, hepsini buyruğuna baş eğdirerek var eden Allah'tır. Bilin ki yaratma da emir de O'nun hakkıdır. Âlemlerin Rabbi olan Allah Yücedir.” (Araf Süresi 54) MEDUSA Yunan mitolojisi... Saçları yılan şeklinde olan ve gözlerine bakanı taşa çeviren tanrı... Adı üstünde mit... İslamla alakası yok... Kur'an böyle bir olaydan bahsetmez... |
Cevap: "Allah" sizi korusun zeus arkadaş neyin hangi ayette olduğunu bile bile soruyor sanki düşünceli000 direk ayet çıkan sorular soruyor çünkü..neyse niyet ne olursa olsun çok güzel bir çalışmaya vesile olmuş.. fecr hocam şeytan ile ilgili verdiğiniz ayetleri ayrı bi konu olarak paylaşalımmı? varmıydı böyle bir çalışmanız.bence çok güzel olmuş cevaplarınızı toplu bi konuda birleştirmeyi düşündüm.rızanız varmıdır :):) |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
|
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
Bu çalışmayı daha bugün yaptım. Zeus vesile oldu:) |
SAAT: 08:36 |
vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
User Alert System provided by
Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) -
vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.