![]() |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi Çocuk aslında dört yaşında doğar. Evet belki çocuk fizyolojik olarak dört yıldır bizimle beraberdir ancak dört yaş öncesinde ruhen henüz doğmamıştır. Çocuğun anne karnında geçirdiği zaman dilimi fizyolojik doğumuna hazırlandığı süredir. Doğumdan dört yaşına kadar geçen zaman ise ruhsal doğumuna hazırlandığı süreçtir. Nasıl ki dokuz ay fizyolojik olgunlaşma için gerekli ise dört yıl da çocuğun ruhsal olgunlaşması ve yaşama gözlerini açabilmesi için gerekli olan süreçtir. Bundan dolayıdır ki çocuklar üç buçuk- dört yaş civarında kardeş, arkadaş isterler; okula gitmek, dışarıda oynamak isterler. Tıpkı anne karnındaki çocuğun vakti gelince dışarı çıkmak istemesi gibi, ruhsal olgunluğa ulaşan çocuk da artık evden dışarı çıkmak ister. Çocuk bu dönemde sanki uykudan uyanmış gibi gözlerini açar ve çevresini ilk defa görmeye başlar. Dört yaş öncesi dönemde çocuklar ruhsal uyku halindedir. Bu uykudan uyandığında çocuğun ilk arzu edeceği şey, kendini olduğu hali ile ortaya koyabileceği özgür bir ortam olacaktır. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi SORU: 1.sınıfa giden oğlumun öğretmeni sınıf başarısını artırabilmek için bazı ödüllendirmeler yapıyor, başarılı öğrencileri ön plana çıkarıyor. Bu doğru mu? CEVAP: Pedagojide grup içerisinde birini ödüllendirmek diğerlerini cezalandırmak demektir. Bir çocuğun ödüllendirilerek diğerlerini de başarıya teşvik ettiğini düşünmek yanlıştır. Ayrıca başarılı olmak, dış motivasyonlarla değil, iç motivasyonlarla oluşur ise ancak o zaman kalıcı olur. En güçlü iç motivasyon, merak ve heves dir. Başarılı bir öğretmen, çocuğa ödül yöntemi ile değil, merak ve hevesini artırarak yol aldırır. Evet, belki bir at kırbaçladıkça, şeker verdikçe daha çok koşar ama kırbaçlamayı kestiğinizde koşmayı bırakır, belki de durur. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi SORU ; Bir evde çocuk nasıl bir eğitim döngüsü içerisindedir? Bir çocuğa en çok kim tesir eder? Anne-baba hangi rollerde çocuğa tesir eder? CEVAP : Bir çocuğun duygu dünyasına, kişiliğine en çok tesir eden kişi ANNE'dir. Eğer bir çocuk anneye ne kadar bağlanabilmiş ve anne çocuğa ne kadar bağlanabilmiş ve bu bağlanmayı saygın bir biçimde götürebiliyorlarsa, çocukta olumlu benlik yapılanması oluşmaya başlar. Bu bağlanma sonucunda çocuk insan olarak kendini sevmeye başlar. Annenin çocuğuna bağlanabilmesin en temel 2 şartı vardır 1-O annenin kendi annesiyle nasıl bağlanabildiği veya bağlanamadığı, 2-Anneyi aşağılamayan, saygı ve sevgi gösteren, tebessüm eden bir eş. bu iki temel kaynak anneyi insan olarak besler. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi Soru: Sallayarak uyutmak doğru bir yöntem mi? Cevap: Sallayarak uyutmak çocuğu sersemleştirir. Çocuğun sallama sırasında algı gücü düşer. Bu sırada hipnoz oluyor gibi kendini kaybeden çocuk uykuya geçer. Zaten sallayarak uyutulmaya alışan çocuklar, bir süre sonra normal uykuya geçmekte zorlanırlar. Ancak, hızlı olmamak kaydı ile, ve çocuğun başı değil, fakat vücudu çok hafif, ritmik şekilde pışpışlanırsa bunda bir mahsur yoktur. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi ANADOLU PEDAGOJİSİ NEDİR? Çocuk Eğitimi kültür ve evrensel kabul görmüş değerlerden bağımsız olamaz. Birçok medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan Anadolu toprakları çocuk eğitiminde kendine has bir usul ve yöntem takip etmiştir. Ve tarihe “İstanbul Beyefendisi, İstanbul Hanımefendisi” diye anılan saygın bir insan modelini ortaya koymuştur… Maalesef globalleşen dünya ülkeleri kendi kültür ve değerlerinden koptuğu kadar çocuk eğitiminde de sorunlar yaşamaktadır. Ülkemizde de son yıllarda çocuk eğitiminde yaşanan sorunlar bundan farklı değildir. Halbuki Anadolu Pedagojisi, ne kendi kültürel değerlerinden kopmuş ve ne de kendi dışındaki kültürlere kapalı kalmıştır… Mevlana’nın ifadesi ile bir ayağını pergel gibi merkeze sağlamca basarak, diğer ayağı ile bütün dünyayı kucaklayacak bir eğitim felsefesi ortaya koymuştur Anadolu Pedagojisi… Ve bu eğitim felsefesi, sevgi ve inançta Mevlanaları, Hacı Bektaşları, Yunusları… Liderlikte Osman Gazileri… Fatihleri… Musikide dillerden düşmeyen Dede Efendileri… ruhundaki inceliklerin sadece musikiye değil, çiçek ve bitkilere de ilgili kılan Buharizade Mustafa Efendileri (Itri)…. Duygu dünyasındaki incecik nakışları “hat” sanatı ile ortaya döken İsmail Zühdü Efendi, Derviş Ali Efendiler gibi binlerce şaheser insanın yetişmesinde vesile olmuştur… Günümüz dünyasının “ben merkezci” eğiticiliğine karşı “sosyal empati” gücü yüksek insan yetiştirmeyi… duygu dünyasında incelikler barındırmayı, inançla gerilmeyi becerebilen, ruhu insan sevgisi ile dolu, kalbi güven duygusu ile donanmış çocuklar yetiştirmeyi amaç edinmiş bir pedagojik yöntemidir Anadolu Pedagojisi. Şiddetten uzak, insana hak ettiği için değil, insan olduğu için saygı duyan, zihinsel değil, duyuların gelişimine önem veren eğitim sistemidir Anadolu Pedagojisi… Eğitimde ceza ve mükâfat çocukları “edilgen” hale getirdiği için, ceza ve mükafatın eğitimde olmaması gerektiğine inanır Anadolu Pedagojisi… Çocuğun fıtratını bozmadan, onu en doğal hali ile yaşama hazırlama rehberliğinin adıdır Anadolu Pedagojisi… Bir başka deyişle, Anadolu pedagojisi çocuğa “zoraki” bir kişilik kazandırmak yerine, onun yaratıldığı en doğal hali ile kalabilmesi ve kendi fıtratını bozmamaya gayret eder… ve her çocuk özeldir der… Bu maksat ile çocuğun biyolojik ritmin bozmadan, onu edilgen hale getirmeden, aşağılamadan, onurunu kırmadan, kendi doğal yaşamı içinde gelişimini desteklemektir Anadolu Pedagojisi… Çocuk eğitiminin baskı ve zorlamalarla değil “duyarak” ve “hissederek” olduğuna inanır Anadolu Pedagojisi… Bu açıdan bakıldığında, kendi kültürel değerleri ile barışık ve modern dünyadaki gelişimleri de içinde barındıran, çocuğun var olduğu hali ile kabul gördüğü bir pedagojik yaklaşımdır Anadolu Pedagojisi… |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi ÇOCUKLAR NEDEN KLİPLERİ VE REKLAMLARI İLGİ İLE İZLER? 0-4 yaş grubu çocukların televizyon karşısındaki davranışlarında dikkat çeken özelliklerden biri klip ve reklamlara duydukları aşırı ilgidir. Çocuklar bir reklam filmi ya da klip karşısında büyülenmişçesine ekrana kilitlenir ve gözlerini ekrandan alamazlar. Buna pedagoji literatüründe "klip sendromu" adını veriyoruz. Çocuklar henüz zihinsel gelişimlerini tamamlamadıkları için televizyon ekranında bir saniyede geçen 24 kare filmi zihin ve sinir sistemi olarak yakalayamazlar. Reklam filmlerinin ve kliplerin özelliği, çok kısa sürede, çok hızlı geçen kareleri, peş peşe, ışık ve ses efektleri ile süsleyerek sunmak olduğu için çocuklar, bu hıza yetişmekte zorluk çekerler. Çocuk televizyona baktığında aslında ilgi ile televizyonu izlediği sanılsa da o esnada çocuğun beyni bir şok yaşamaktadır. Çevreden bakıldığında çocuğun sessiz, sakin ve tam bir konsantrasyonla televizyon izlediği zannedilse de aslında çocuk, o esnada zihnen harap olmaktadır. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi İlk iki yıl çocuğun hayatında babanın büyük bir fonksiyonu yok. Çünkü o dönemde bebek sürekli annesini istiyor, güven duygusu böyle oluşuyor. Babanın buradaki en önemli vazifesi, eşinin evdeki yükünü hafifleterek bebekle daha çok vakit geçirmesini, dinlenmesini sağlamak, eşini manevi anlamda desteklemek. Türk erkeklerinin büyük çoğunluğu böylesi bir hassasiyetten yoksun. 2-4 yaş arasında çocuk sosyal çevresini algılamaya başlarken babasıyla da tanışıyor. Ama bu, patlamış mısır gibi. Patlamış mısır olmasa da film izleyebilirsiniz. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi SORU: Okul öncesi dönemde çocuklara düşünme sandalyesi, düşünme paspası gibi cezalar veriliyor, bu doğru mudur? CEVAP: Çocuğun bir odanın, bir paspasın ya da bir sandalyenin üzerine hapsedilmesi ve "düşün ondan sonra gel" denilmesi pedagojik olarak doğru değildir. Okul öncesi dönemdeki bir çocuk, o davranışın etik ya da sosyal olarak yanlış olduğunu bilmesiyle değil, o davranış ile ilgili hissettiğiyle onu doğru ya da yanlış olarak algılar. Örneğin, arkadaşıyla yan yana oturan bir çocuk arkadaşının kalemini izinsiz alsa arkadaşı "ver kalemimi" dese, o da zorla çekse, diğeri de tekme tokat atıp kalemini alsa, bu durumda birisini düşünce sandalyesine gönderecek olsanız, hangi çocuğu gönderirsiniz? Arkadaşının kalemini izinsiz alanı gönderdiğinizi varsayalım. "Sen git yaptığın bu davranışı sandalyede otururken düşün," dediniz. Çocuğun bir yanlışı düşünmesi için, bir referans noktası olmalıdır. Bir ahlaki kurala göre düşünmelidir, "İzinsiz eşya almak şu gereklerden dolayı yanlış bir davranıştır.", ya da sosyal yaşamın gereklerinden dolayı "Eğer herkes birbirinin eşyasını izinsiz alırsa kaos çıkar." kurallarını düşünmeli. Ancak çocuk okul öncesi dönemde bu muhakeme yeteneğine ulaşmış değildir ki. Çocuğa sorsanız. "Ben, o kalemle yazmak istedim." diyecektir. Çocuk hisleriyle hareket eder. Çocuğun hissiyle hareket ettiği bir yerde muhakeme yapmasını ve özür dilemesini beklemek pedagojik olarak doğru değildir. Çocuk gitti sandalyeye oturdu ve bir süre sonra öğretmeninden özür diledi. Ezilmişlik, aşağılanmışlık ve suçluluk hissi duyduğu için, arkadaşının yanına yeniden oturmak istediği için, aşağılanmadan dolayı duyduğu acıdan kurtulmak için özür diler. Yoksa bir erdem kazandığı için değil. Çocuk yalnızlık ve aşağılanmışlık hissiyle daha fazla o sandalyede oturmak istemediğinden gider, özür diler. Çocuğa böylesi bir kıskacın içinde özür diletmek davranış eğitimidir. Duyguların eğitimi, erdem eğitimi değildir. Evet bu çocuk artık öğretmen yanındayken aynı davranışı yapmaz, ama öğretmen gittiğinde yine yapar. Yine ceza alırsa, bu sefer kimsenin görmediği bir yerde başkasının eşyasını çantasına koymaya başlar. Davranış değişikliği benimseyerek oluşur. Kişi bir doğruyu ya da yanlışı kendisi benimsiyor, fark ediyorsa kendisi davranış değişikliğine gider. Peki bu durumda ne yapmalı? Öğretmen çocuğa erişmeye çalışmalı, biraz zaman alsa da, güven duygusu içinde ruhsal temas kurmaya çalışmalı. "Sana bir şey söyleyeyim mi, sen şimdi bir düşünür müsün, bir başkası senin kalemini izinsiz alsa hoşuna gider mi?" deyip, çocuğa empati kurdurmalı. Ya da her problemin anında çözülmesi gerekmez. Zarara uğrayan çocuğu zarardan kurtardıktan sonra, öğretmen problemi görür, ama çözüm için uygun bir zaman yakalamaya çalışabilir. Aynı günün bir başka saatinde, bu olayı bir hikaye şeklinde anlatabilir: "Bir kuş yan tarafta aç olan bir kuşun yanına geldi, aç kuş öyle halsizdi ki o yemden yemek için tam gagasını uzatmıştı, diğeri gelip onun önündeki yemi yedi. Aç kuş üzüldü, çünkü biri diğerinin eşyasını izinsiz alırsa diğeri üzülebilir, o kuş da üzülebilir." Ya da öğretmen kendi yaşamından örnek vererek bir hikaye anlatabilir. "Ben küçükken çok sevdiğim bir bebeğim vardı, sonra kayboldu, bir türlü bulamadım, sonra öğrendim ki bir arkadaşım vardı, benden izinsiz almış. Ben o zaman çok üzülmüştüm." Çocuğa bu aktarılanla çocuğun içerisinde bir his ayarlaması oluşturularak, karşı tarafın hissettiklerinin bir empatisinin oluşmasını sağlamaya çalışmalı. Empatik drama oyunları oynanabilir. Öğretmenin öğrenci ile, çocuklar arasında birinin başkasının eşyasını izinsiz alması durumunda neler olabileceği okulda canlandırabilir. Çocuk yanlış yaptığı bir davranışta, davranışı empati kökenlerine bağlamadan, yüzeysel olarak "Sandalyenin üzerinde hatanı anlayıncaya kadar duruyorsun, sonra gelip özür diliyorsun." demek doğru değildir. Bir davranışın kabulü, o davranışın duygusal kökenleri çocuk tarafından kabul edildiğinde olur. Yetişkinler için de değiştirebildiğimiz davranışlar, kendi içimizde ikna olduğumuz, erdem, ahlak, duygusal,sosyal gereklere bağlayabildiğimizde davranış değişikliği olur. Çocuk böylesi cezalarla davranış kazanır, evet, ama kökenleri oluşmadan kazandığı bu davranışı ilk fırsatta terk eder. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Davranış Eğitimi mi İrade Eğitimi mi? Pek çok ebeveyn “çocuk eğitimi”nin “davranış öğ*retmek” olduğu yanılgısına düşüyor. Bu nedenle birçok evde “düzgün dur”, “düzgün otur”, “dişlerini fırçala”, “erken yat”, “misafirlikte beni rezil etme” sesleri eksik olmuyor. Hâlbuki çocuk terbiyesi çocuğa “davranış öğretmek” değil “duyarlılık” ve “irade” kazandırmaktır. Anne babalar her ne kadar “bizim çocuk ödevlerini yapmıyor” şeklinde bazı davranışlardan şikâyetçi olsalar da, bir çocuğun ödev yapma becerisi onun duyarlılığı ve iradesi ile ilgilidir. Çocuk yarım saat dersin başında oturabilecek kadar kendine güç yetiremiyor ve iradesini kullanamıyorsa buradaki sorun davranış sorunu değil, kendini “yönetememe” sorunudur. Bir başka deyişle irade kazanamama sorunudur. Ebeveynler çoğu defa baskı ve zorlama ile çocukla*rına davranış öğretmeye çalışırken onların duyarlılıklarını ve iradelerini kırdıklarını fark edemiyorlar. “alışkanlık ka*zansın” diye zorla yataktan kaldırılan, söylene söylene okul servisine bindirilen, odasını toplamadığı için aşağılanan, ödevler yüzünden her an azar işitmeyi bekleyen bir çocuk kendisinden beklenen davranışları yerine getirse de aslında "duyarlılığını ve iradesini" kaybetmiştir. Duyarlılık insan olabilme halidir. İrade ise kişinin içindeki içsel gücün kullanımı ile elde edilen gücün adıdır. Ebeveynler bilmelidir ki bir davranış dış baskılarla değil, içten gelerek yapılıyorsa anlamlıdır. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi SORU : 1) Oğlum 5 yaşında, kendine zarar veriyor. Mesela kendini tokatlıyor. Boş şişeyi durmadan kafasına çarpıyor. Bu çocuk bana ne demek istiyor? Ne yapmam lazım? 2) Anaokulunda ailesine hayatı zorlaştıran bir çocuk var benim oğlumunda ahlakını bozuyor. Ondan öğrendiği küfürleri arkadaşlarina söylüyor. O çocuğu sevdiği için kötülemek istemiyorum ama onunla beraber olsun hiç istemiyorum. Ne yapmalıyım? 3) Doğum günü kutlamıyoruz ama kendisi arkadaslarından görüyor ve kutlamak istediğini söylüyor nasıl yaklaşsam acaba? CEVAP : Değerli Hanımefendi, anladığım kadarı ile oğlunuza şiddet virüsu bulaşmış. Nereden bulaştığını mesajınızın içinde göremedim ama örneğin anaokulundaki arkadaşı şiddeti ruhunda barındaran bir çocuk. Bu çocukla yan yana durduğu oynadığı ve onunla duygusal iletişimini devam ettirdiği takdirde oğlunuz da o çocuk gibi olacaktır. Çünkü şiddet bulaşıcıdır, kim ki şiddeti gördü, kendisine şiddet uygulandı, onun vücuduna sanki şiddet virüsü girmiş gibi kendisi de şiddet uygulayan biri olur. Bu bir. İkincisi de, acaba aile içinde şiddet mesajları var mı, problem çözmek için aile içinde şiddet kullanılıyor mu? Duygusal olarak ne durumdasınız, bunlara da bakın… 5 yaşındaki bir çocuğun kafasına şişe vurarak kendini ifade etmeye çalışması sorunun büyük olduğunu gösteriyor. İkinci sorunuzu da birincinin içinde cevapladım aslında, o çocuktan çocuğunuzu uzak tutun. Ama bunu yaparken çocuğunuza iyi bir oyun arkadaşı alternatifi bulun, onunla dost olabilmesi için “sosyal refakatçi” olarak çocuğunuzun yanında bulunun, birbirine kaynaşabilmesi için çocuğunuzun yeni arkadaşı ile ortamları hazırlayın. Eğer çocuğunuza eski arkadaşını terk ettirirken yeni alternatif bulamazsanız bu da yeni problemlere neden olur. Üçüncüsü, çocuğunuzun neden doğum gününü kutlamıyorsunuz? Galiba dini hassasiyetinizden dolayı değil mi? Bence yanlış yapıyorsunuz, eğer doğum günü günü kutlanmıyor olsa, Peygamberimizin doğum gününü niye kutluyoruz. Bakın hatta bir gün değil, bir hafta boyunca “kutlu doğum” programları yapılıyor artık dünyanın her yerinde. Bence çocuğunuza bu eziyeti çektirmeyin, onun da doğum gününü diğer çocuklar gibi kutlayın. Onun da diğer çocuklar kadar çocukluğunu yaşamaya hakkı var, eğer yaşatmazsanız çocuğunuza çocukluğunu o da kafasını şişelere de çarpar, taşlara da… |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi SORU: İlkokula giden çocuğuma haftalık harçlık vermem doğru mudur? CEVAP: İlkokuldaki bir çocuğa haftalık harçlık vermek doğru değildir. Bu dönemde çocuk, elindeki parayı bir hafta boyunca yönetecek beceriye sahip değildir. Ortaokul döneminin sonuna kadar, çocuğa günlük harçlık verilmeli ve harcayacağı yer ile ilgili adres göstererek rehberlik edilmelidir. Örneğin "Ayran, tost alacağım." diyorsa, verilecek para o miktarda olmalı. Çocuk o paranın üstünde ayran, tost yazıyormuşçasına önceden belirlenenleri almaya yönelmeli. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi SORU: Oğlum silah gibi oyuncaklarla oynamayı çok seviyor, bir sakıncası olur mu? CEVAP: Erkek çocuğunun oyuncak silahlara ilgi duyması doğaldır. Oyuncak silah ya da kılıç gibi oyuncaklar zararlı değildir. Erkek çocuklar yerde bir çöp görse alır, silah gibi oynamaya çalışır. Bu biraz da tabiatına bağlıdır. Tehlikeli olan çocuğun o silahı birilerinin aracı olarak görmesidir. Örneğin çocuk, dizilerdeki karakterleri edinmeye başlarsa ve onun rolünü kendi fıtratı üzerinde davranış olarak giyinmeye başlarsa durum tehlikelidir. O kişinin duyarsızlığını ve şiddetini benimsiyor olması önemlidir; bakışını, acımasız halini kopyalarken o silahla özdeşleştirirse ve o adamı örnek haline getirirse, o kişinin duyarsızlığı çocuğa bulaşır. İşte zararlı olan budur |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi Bir eğiticinin başarısı, öğrencisinde uyandırdığı merak kadardır… Bazı çocuklar, tabiattaki yaşama meraklıdır; bir kırkayaklı böcek gördüklerinde merak duygusu tetiklenir, onu incelemek ister… Bazıları, müziğe meraklıdır, ince tınılar arasında farklılığı hissettikçe heyecan duyar. Eğiticiler başarıyı artırmak için çocukları çikolata "hırsı" ile birbirleriyle yarıştırmak yerine "merak" duygusunun gücünü keşfetmelidir. Matematik dersi anlatan bir eğitici, tabiata karşı "meraklı" öğrencisine kırkayaklı böceğin ayaklarını birlikte sayarken saymayı öğretebilir. Coğrafya öğretmeni, müziğe "meraklı" öğrencisine, dünya haritası üzerinde kültürel müzikleri anlatırken, ülkelerin coğrafi konumlarını öğretir. Merak duygusunu yitirmiş çocuklara “ödevini kim erken bitirirse ona çikolata vereceğim” denildiğinde, onların enerji dolu bir hâl ile yeniden canlandıklarını görürsünüz… Böylesi çocuklar, yeni şeyler öğrenmenin verdiği “dingin bir heves” ile değil, çikolata alabilme, öne geçme veya geride kalmama hırsı ile ödevlerine saldırırlar. Hırs, dış motivasyondur, başarıyı artırsa da kişilik gelişiminin önündeki en büyük etkendir. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi AİLE İÇİNDE TARTIŞMA OLMALI MI? Burada aile içi tartışmayla kavga arasındaki farkın bilinmesi önemlidir. Kavgada şiddet ve darp söz konusuyken, tartışmada böyle bir şey yoktur. Aile içi tartışmalara çocukların şahit olması gereklidir. aile içi tartışma bir kültür olarak çocuklara doğru yansımalıdır. Ailede kavgaların yaşanmaması için tartışma kültürünün oluşması gerekir. Aile içerisindeki tartışmalar o ailenin tuzu biberidir, olmazsa olmazıdır. Nasıl ki bir yemek tuzsuz ve çeşnisiz olduğu zaman lezzeti kaçıyorsa; aile içerisindeki tartışmalar, ki biz buna "sınır belirleme mücadelesi" diyebiliriz. Kişinin kendi kişilik sınırını belirleme mücadelesi, eşinin kişilik sınırını görme mücadelesi olmazsa o takdirde ileride kişilik ihlalleri oluşabilir. Yani eş eşe bir söz söylediğinde, bir davranışta bulunduğunda, hoşnut olmayan bir şeyi yaşadığında kendi düşüncesini ifade etmesi ve eşin de bunun karşısında kendi düşüncesini ifade ediyor olması gerekir. Çünkü bu eşin eşe karşı olan kişilik sınırlarını tanımasında yardımcı olacaktır. Evde yaşanan tartışmalar sırasında çocuğa “Yavrum sen hadi git odanda otur, biz annenle görüşeceğiz” denmesi doğru bir davranış değildir. Anne-baba kişilikli bir anne-baba ise ve eşinin kişiliğine saygı duyan bir anne-baba ise çocuğunu asla odaya göndermemesi gerekir. Çocuğun olduğu yerde bunu yaşamak lazım. Çünkü çocuk odaya gittiği zaman çok defa anne-babanın seslerini yükseltmesinden, birbirlerine kızıyor, bağırıyor olmasından hayalen daha büyük şeyler düşünür. 'Babam şimdi bıçağı aldı, annem bağırıyor. Babam şimdi üstüne gitti, şimdi bıçağı mı batıracak' gibi şeyler düşünür. Vuracak, diye düşünür. Dolayısıyla çocuğun hayali her zaman gerçek yaşanan tartışmalardan çok daha tehlikeli şeyleri kendisine hissettirir. Çocuğun tartışma ortamında bulunması gerekir, böylece çocuk bir tartışmanın nasıl idare edildiğini de görür. Eğer bir kız çocuğu ise annenin bir tartışmayı nasıl idare ettiğini, eğer erkek çocuk ise babanın tartışmayı nasıl idare ettiğini, tartışmanın sonuca nasıl bağlanabildiğini görmesi gerekir. "Sonuca bağlama" aslında o tartışmanın öğreticiliği açısından burada en önemli kısımdır. Yani tartışma olacak, şunlar olacak, bunlar olacak ama eş eşe hem problemin nasıl çözüldüğünü göstererek kendisine olan hayranlığı artıracak, hem de çocuk kendi evliliğinde kendi sorunlarını yaşarken babadan öğrendiği problem çözme yeteneğini, tartışmayı idare etme yeteneğini kendi evliliğinde de uygulayacak. Yoksa çocuk odaya gönderilirse ona acemilikler yaşatmış olunur. Her tartışma çocuğun yanında çözüme kavuşturulacaksa, çocuk o tartışmanın içerisinde olmalı. Çocuğun yanında yapılan tartışmalar mutlaka bir sonuca bağlanmalıdır. Eğer çocuğun yanında yapılan tartışmalar çözüme kavuşmuyorsa, işte o zaman sıkıntılar başlar. En belirgin sıkıntı, çocukta dikkat dağınıklığına sebebiyet vermesidir. Yani akşam anne-baba tartışmış ve sabah küs olarak evden çıkmışlarsa, çocuk bu vaziyette okula gittiyse anlatılan konuyu anlamayacaktır. 'Babam çok sinirli çıkmıştı, eve geldiğinde annemi döverse, annem evden kaçarsa' vesaire gibi düşünceler çocuğun zihnini hep meşgul edecektir |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi Çocuk yetiştirmede en büyük yanılgı “Başlangıçta ne kadar daraltırsan ileride o kadar rahat edersin,” diye düşünüp, en erken dönemlerde çocuğu engelleyerek davranışlarını düzeltmeye çalışmaktır. Çocuk hayatının ilk yılları olan 0-4 yaş arası dönemde, olabildiğince ve alabildiğince geniş, duygularını ne kadar özgürce yaşarsa, ileriki yıllarda davranışlarında o kadar disiplinli olur. Eğer başlangıçta davranışlarında disiplin altına alınmaya çalışılırsa, iç dünyasında bunaltılar yaşar, hırçınlaşmaya başlar ve kişilik gelişimi zarara uğrar |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi KREŞE UZUN SÜRE BIRAKILAN ÇOCUKLAR... İnsanın sevgiye en çok ihtiyaç duyduğu dönem çocukluk dönemidir. Bir kişi, çocukluk yıllarını ne kadar annesinin kucağında ve babasının omuzlarında geçirmişse ruhen o kadar dingin olur. Bu yüzden bir çocuğun ilk yıllarını annesinin yanında geçirmesi çok önemlidir. Sevgi sunan hiç kimse anne kucağı kadar sıcağını sunamaz çocuklara. Ve hiçbir omuz baba omuzu kadar yücelere çıkaramaz çocukları. Özellikle erken çocukluk döneminde bir çocuğu annesinden uzun süre ayrı kalması onun duygusal gelişimini olumsuz etkiler, bazen ciddi hasarlara sebep olabilir. Zira çocukluk döneminde bir duygusal yakına ‘güvenli bağlanamayan’ kişiler yetişkinlik döneminde ‘güvensiz’ bir hayat sürer. Hem küçüklükleri hırçınlık ve söz dinlemezlik içinde geçer, hem de yetişkinlik yılları problemli olur. Annesine güvenle bağlanamayan kişi, eşine de güven içinde kendisini teslim edemez. Hep, bir yanı kendisini korumak üzere kenarda durur. “Ne olur ne olmaz, dünyanın bin bir türlü hâli var” diyerek en yakınlarından bile kendini korumaya çalışır. Ve hayatın bir savaş üzerine kurulu olduğunu her fırsatta dile getirir, kendi hayatını da o anlayışla kurgular; eşi ile savaş, işi ile savaş, komşu ve akrabaları ile savaş… Böylesi kişiler hayatlarında başarılı olsa da ruhen hep bir tükenmişlik içindedir. Tahammül güçleri zayıftır, her an patlayacak bir bomba gibidirler. Çocukluğunda güven duygusunu doyasıya tadamamış çocuklar büyüyüp yetişkin olduklarında kullandıkları en belirgin söz ‘babana bile güvenmeyeceksin’ olur. Belki kalabalıklar içinde çok neşelidir bu kişiler. Sosyal hayatın ‘palyaçosu’ gibi vazgeçilmezdirler. Girdikleri ortamların cıvıl cıvıl şenlendiricisidirler. Ama geceleri aynanın karşısında yüzlerindeki maskeyi çıkardıklarında altındaki ‘mutsuz’ asık suratlarını kendileri bile görmeye tahammül edemez. Dolayısıyla çoğu defa kendileri ile baş başa kalmayı hiç sevmezler. Kendi ruh acılarını kendilerinden başkası bilemez… Bugün toplum olarak, ruhunda böylesi acılar barındıran kişilerin sorunları ile boğuşuyoruz. Annesiz büyüyen çocukların sorunlarını konuşuyoruz. Annesi olduğu hâlde anne sevgisine doyamamış veya annesi yanında olmadan büyüyen çocukların oluşturduğu toplumun sıkıntısıdır çektiğimiz. Sevgisizliktir sorunumuzun adı, aşkı bilememektir. Mevlana’sızlıktır çocukların kalbindeki katılaşmış yükün adı. Çocuklar anne sevgisine doyamadan büyüdükleri için kendi çocuklarına da hakkıyla annelik yapamıyor. İşte bu yaman çelişkinin sıkıntısını yaşıyoruz toplum olarak. Çocuklar ile annelerin koparılması sorunudur bugünkü sorunumuzun temelinde yatan. Bakın etrafınıza göreceksiniz, çocuğuna yetemediğini düşünen birçok anne daha erken yaşlarda ‘davranış öğrenmesi’ için onu kreşe veriyor. Belki de hiç ihtiyacı yokken ‘madem çocuğu kreşe verdim, okul parasını da çıkarayım’ düşüncesiyle çalışma hayatına atılıyor. Günümüz çalışma hayatı ise kadına karşı çok acımasız; ‘Bu kadının bir çocuğu var, işten erken çıksın da çocuğu ile buluşsun’ demiyor. Aksine, ‘kadın, erkek ile eşittir’ diyerek erkek gibi çalıştırıyor anneleri. Eğer bir toplumsal diriliş yaşanacaksa, bu dirilişin ilk ‘saygın kişisi’ kadınlar olmalı, anneler olmalı. Bunun yolu anneler ile çocuklarını buluşturmaktan geçiyor. Örneğin, kadınların mesaisi geç başlasın, sabahları bebekleri ile sarmaş dolaş olsunlar. Erkeklerden daha yüksek maaş alsınlar, daha az çalışsınlar. Mesaisi erken bitsin annelerin. Hiçbir şey yapamazsanız, belediyeler annelere özel otobüs, taksi oluştursun. Pembe taksi deyin örneğin bunlara. Anneler saatlerini sokakta otobüs bekleyerek, çocuğuna yetişmek üzere sağa sola koşturarak geçirmesin. Biliyorum, ‘Bunlar sanayi toplumuna uygun değil. Kadın önce bir iş gücüdür, anne değil’ diyeceksiniz. Ama gidin bakın kreşlere, çocuklar ‘çiftlik civcivleri’ gibi işten çıkıp kendisini alacak annelerini bekliyor geç saatlere kadar. İster işveren olun, ister bu ülkeyi yöneten bir makam sahibi; saat 07.00’de kreşe bırakılıp 19.00’da alınan çocuklardan oluşacak bir toplumda ‘güvenli’ ve ‘huzurlu’ insanlar beklemeniz doğru olmaz |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi Teknolojik gereçler, zayıf aile bağı olan çocuklarda daha hızlı bağımlılık oluşturur. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi Bebek annesini kendisinin devamı zanneder, onu her an görmek ister. Annesi bir an gözden kaybolsa kaygılanır ağlamaya başlar, korkar, yalnızlığını hisseder. Bir çok anne ise bebeğinin kendisine bu kadar kuvvetli bağlanmasına anlam veremez, bebeğinin anormal şeyler yaşadığını düşünür. Bağlanmanın önemini bilmeyen pek çok anne bebeğinin kendisine bağlanma çabasından ürker, çekinir. Bebeğinin kendisine bağlandıkça kopamayacağını zanneder. Halbuki yeni doğan bebek annesine ne kadar engelsizce erişirse kendini o kadar emniyette hisseder, ne kadar emniyette hissederse de annesinden o kadar kolay ayrılır. Bebekler doğumdan itibaren iki yaşın sonuna kadar anne ile bağlanma dönemindedir. Bu dönemde "güvenli bağlanma"nın oluşabilmesi için anne ve bebek geceleri aynı yatakta, birlikte uyumalıdır. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi ÇOCUK İNSANI İYİ EDER Evinde çocuk olan herkese! Allah size bir psikolog göndermiş, kendinizi ona bırakın ve ruh dünyanızı onarmasına izin verin. Yavaşlayın ve onun sakin dünyasına kendinizi bırakın. Gerginlik ve tahammülsüzlük yaşıyorsanız, çocukların meşgul olduğu ince işlere kendinizi vererek ruhunuzun sekineyi yakalamasına fırsat verin. Bir hamur işine ya da boncuk işine çocukla birlikte yoğunlaşmak güzel bir fırsattır. Bir annenin en iyi ilacı çocuğudur. Çocuk en iyi psikologdur; kendisini onarmasına izin veren anne babayı iyi eder. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Pedagojide, sabah kahvaltıları aile içindeki “düzenin”, akşam yemekleri o ailenin "aidiyet" bağlarının nasıl olduğunun bir göstergesidir. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi SORU : Siz bir pedagog ve aile danışmanısınız, size çocuklarla ilgili birçok problem geliyor. Çocuklarla ilgili gelen problemlere baktığınızda problemlerde anne-babaların rolü ve etkisi ne kadar? CEVAP : Bu soruya vereceğim cevap maalesef iç karartıcı. Çocukların yaşadığı problemlerin yüzde 90’ında anne-babanın etkisi var. Anne-babalar aslında yanlış davranmıyorlar, doğru davranıyorlar ama fıtri davranmıyorlar. Bir insanın kendisi ve doğal olabilmesi bir anne veya baba için en büyük kazanımdır. Eğer bir anne çocuğuyla birlikte o doğal hallerini yaşayamıyorsa, davranışları ne kadar doğru davranış olmuş olsa da çocuk yine yanlış yetişiyor. Mesela bir anne çocuğuna “Kuzum” diye sarılıyor. Öbür kişi “Kuzuummmm” diye sarılıyor. İkisinde de çıkan ses ve sarılma aynı, birisi ruhen çocuğuna erişiyor, birisi erişememiş oluyor. Ben çok rahatlıkla söyleyebilirim ki, çocuk davranışlarındaki anormalliğin kaynağının yüzde 90’ı ebeveynlerin bizzat kendisidir |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi Sözünüzü dinleyen, mutlu, huzurlu bir çocuğunuz olsun istiyorsanız öncelikle güven duygusunu inşa etmelisiniz. Bunun da zamanı ilk 2 yıldır. Bu süreçte anne her daim çocuğunun yanında olmalı. Henüz göğsünden süt gelen anneyi çalışma hayatına sokmak insafsızlıktır. Zaten o anneden verim de alamazsınız. Çünkü görürsünüz ki fırsat bulduğu her an çocuğunun sesini duymak, ağlayıp ağlamadığını öğrenmek için telefona koşar. Güvenli bağlanmadan sonra aidiyet duygusu gelir. Çocuk içinde bulunduğu aileye kendini ait hissetmelidir. Çünkü ancak ait hissederse davranışlarınızı kopyalar, uygular. Eğer sürekli "dersini yaptın mı, bak komşunun çocuğu 5 almış" gibi eleştirel cümlelerle çocuğunuza yaklaşırsanız, çocuğunuz hırçın ve agresif olur. Çünkü sizin yanınızda kendini rahat hissedemez. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi SORU : 13 yaşındaki kızımla sorunlar yaşıyoruz. Büyük-küçük herkese bağırıyor. Bu hallerinden nasıl kurtulabilir? CEVAP : Çocuk kaygı duyarsa, bağırır çağırır. Bir çocuk kaygılı olduğu zaman, problemleri çözmede yetersizlik yaşadığı zaman hırçınlaşır. Bağırır, sağa-sola saldırır... Huzur içindeki bir ergenden, sağa-sola saldırması beklenmez. Aile içindeki kaliteli iletişim, gençlerin bu davranışlarını doğrudan etkiler. Sorunlar karşısında aile içinde çözümler nasıl aranıyorsa, çocuk da sosyal yaşamda sorunlarını öyle çözmeye gayret eder. Mesela çözülmeyen problemler karşısında çocuğun annesi bağırıyor, çağırıyor, ağlıyor, kendine veya çevresine zarar veriyorsa, böylesi bir çocuk ebeveyninden gördüğü bu davranışı problem çözme yöntemi olarak öğrenir. Kızınızın problemini çözmek için önce kendinizi, çevrenizi yoklayın, böylesi örnekler göreceksiniz mutlaka! |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi Kendini ifade edemeyen çocuk agresiftir, hırçındır, duygusal ve mızmızdır. Konuşarak kendini ifade edemeyen çocuk, ağlamayı ya da bağırmayı bir çıkış yolu olarak görür. Çocuk kendini olduğu gibi kabul eden bir ebeveyn yanında değilse, içinde yaşadıklarını dışa vuramıyorsa veya kendini dışa vurduğu kadarlık kısmıyla dahi ciddiye alınmıyorsa, böylesi bir çocuk, düdüklü tencerenin ısınması ve patlamaya hazırlanması gibi bir durumdadır. Çocuk konuşuyor, anne gözünü televizyondan ayırmıyor ise veya çocuk heyecanla okulda başında geçen olayları anlatırken, baba elindeki gazeteden bir dakika dahi uzaklaşamıyor ve çocuğu ile göz göze gelmiyor ise, o takdirde böylesi bir konuşma çocuğun içinde kaynayan ateşin boşalmasını değil, daha da kaynamasını sağlayacaktır. Çocuk ancak kendini ifade edecek bir anlayışta olan ebeveyn yanında, kendisini ifade eder, içinde patlayacak sorunları taşımaz. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi SORU : Ben 23 yaşında 2 senelik evli 11 aylık bir kız çocuğu annesiyim. Ben, çocuğumun yapmış olduğu yaramazlık ve huysuzluklara çok sert tepkiler veriyorum, ona bağırıyorum ve biraz da vuruyorum. Sonra çok pişman oluyorum ve kendime kızıyorum, fakat aynı hataları tekrarlıyorum. Özellikle kızım geceleri 3-4 defa ağlayarak uyanıyor. Ben de uykusuzlukla ona bağırıyorum ve birkaç fiske atıyorum, bebeğimi hala emziriyorum gece kalkmasının sebeplerinden birisi bu olabilir mi? Kendime nasıl hakim olabilirim? Bebeğimi üzmek istemiyorum yapı olarak da biraz sinirliyim, gün içinde olan olayların acısını bebeğimden çıkarıyorum. Bu konuda sizden yardım istiyorum, eşim mümkün olduğunca bana yardımcı oluyor. Bazen davranışlarımla onu bile üzüyorum. Yardımcı olursanız sevinirim. Teşekkürler. SZN CEVAP : Önceki gün arıcılıkla uğraşan bir arkadaş ile konuşmuştuk. Arıcılıkta en merak ettiğim şeyi sordum; “Çıplak elini kovana sokabiliyor musun?” cevap gecikmedi, “Eeee öğrenene kadar canım çok yandı, ama sonunda işin sırrını öğrendim” dedi. Merakla sordum, “Nedir bu işin sırrı?” dedim, o da “Sevgi ve sabır bu işin sırrıdır” dedi. Sizin sorunuzu okuyunca, arkadaşla yaptığım bu konuşma gözümün önüne geldi. Zira, çocuklar da arı gibidir. Onları kızdırmaya gelmez. Elinize sopa alıp arı kovanına ha bire vursanız ne olur? Arılar öfkelenir, kızar. Birden bire bir saldırıya geçerlerse, sizi neye uğradığınızı şaşırtırlar, değil mi? İşte çocuklar da öyle. Çocuğa şiddetle yaklaştığınızda, daha büyük bir şiddetle cevap alırsınız. Susturmak için kızarsınız, vurursunuz, döversiniz, ama nafile... Çocuğunuzun öfkesini artırmaktan başka bir işe yaramaz bunlar. Anneliğin sırrı, “Sabır”dır. Peki sabrınızı nasıl artırabilirsiniz? İşte size 6 sır daha... Vücudunuzun günlük ritmini, bebeğinizinki ile uyumlu hale getirin. Yani –mümkün olduğu kadar- o yattığında siz de yatın, o uyandığında siz de uyanın. Özellikle öğlen arasında mutlaka biraz uyuyun ama ikindi saatinde siz de bebeğiniz de uyumayın. Aldığınız gıdalara dikkat edin; bir süre et yemeyin, sebzeye ağırlık verin, suni gıdalarda (chips, cola, kimyasal katkı maddeli yiyecekler v.s.) uzak durun. Bol bol süt için, sıvı tüketin. Evinizde internet ve televizyon varsa bunları bir süre kesinlikle kullanmayın. Çarşı ve pazar gezmelerini, konu komşu ziyaretlerini bir süre azaltın. Bebeğinizle baş başa kaldığınız her anı, onunla son kez birlikte olduğunuzu hayal ederek geçirin. Şimdilik size 6 sır... Eğer herhangi bir değişiklik olmaz ise, bana tekrar yazın size bir 6 sır daha vereyim. Bu arada, gece uyanmaların sebebi açlık olabilir, ama anne sütünü emiyor olması değildir. Sakın sütten kesmeyin yavrunuzu... Allah yar ve yardımcınız olsun. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi Çocuk; Şiddete maruz kalıyorsa hereketlenir, Uykusuz kalıyorsa hareketlenir, E katkı maddelerini aşırı tüketen çocuk hareketlenir, Dış dünyadan aldığı dürtülerden dolayı hareketlenir (tv, bilgisayar, telefon), Eşyalar renkleriyle ve düzenleriyle çocuğu hareketli kılar Çocuk eşyaya nüfuz edemedikçe, eşyayla bütünleşemedikçe duygularında dürtü oluşturur ve hareketlenir. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi UYKUSU GELMEYEN ÇOCUĞU UYUTMAYA ÇALIŞMAYIN Çocuk, uykusu geldiğinde, uyur. Erken ya da geç uyuması için zorlanan çocuk, bu baskı karşısında direnç gösterir. Aslında, çocuk rahat bırakıldığında, gün içinde zaten yorulacak ve o yorgunluğun etkisiyle de uykuya dalacaktır. Uyku, vaktinde olursa keyif verir, dinlendirir. ONUN ANLATACAK ÇOK ŞEYİ VAR AMA…. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Okulda disiplin olmalı mı? Tabii ki okulda kurallar olmalı, çocuğun kuralları bilmeye hakkı vardır. Doğru bir yetişkin tutumu, çocuğa sosyal yaşama ve eğitime dair kuralları anlatmak ve rehberlik etmektir. Kuralsız bir okul, kuralsız bir aile, neyin nerede olduğu belli olmayan başıboş bir yaşam çocuk için kaostur. Çocuğun bir eşyanın nerede olduğunu bilmeye hakkı vardır. Eşya bir gün a bir gün b noktasındaysa, bazen de yeri belirsizse anne baba çocuğun hakkına girmiş olur. Eve gelen bir misafirin nasıl karşılanacağına, nasıl ikramda bulunulacağına, nasıl yol gösterileceğine, nereye oturacağına kadar yapılması gerekenler süreç içerisinde çocuğa tanıtılmalıdır. Kuralların aktarılması çocuğun hakkıdır. Eğer anne baba bunları yapmıyorsa ve çocuğu rastgele bir yaşam içinde bırakıyorsa, bu yanlıştır. Öğretmenin de sınıftaki düzeni ve kuralları anlatması görevidir. Öğrencinin de bunu bilmeye hakkı vardır. Çocuğa karşı duyarlı ve şefkatli olmalıyız derken, bu, yaşam karşısında rehberlik yapmak ve yaşama dair kuralları anlatmak anlamına gelir. Bu kurallar kararlı bir duruşla ve birlikte alınıyorsa o çocuklar daha başarılı olur. Kurallar otoriter bir yapıya büründü ise, baskı ile uygulanıyorsa orada bir problem vardır. Sınıfta kurallar konulurken çocuklar dahil olursa ve çocuk sınıfa aidiyet kurarsa kuralları uygular. Çocuklar öğretmenle aidiyet kuramadı ise onun koyduğu kuralları benimsemezler. Okulda kurallar ve disiplin olmalı. Çocuklar kuralları uyguladıkça birbirlerine saygı ve aidiyetleri artar. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Çocuğum okula gitmek istemiyor... 6 yaşındaki çocuğum okulu ve öğretmeni sevmediğini, arkadaşlarıyla oynamak istemediğini söylüyor. Okula gitmesi için zorluyorum, bu sefer "gitmeyeceğim" diye ağlıyor. Ne yapmalıyım? 4 yaş öncesindeki bir çocuk duyguları incitildiğinde birden sinirlenir, kendisini savunmak için kendisine ve etrafına zarar verir. Kendini bir yerlere atar ya da anne//babaya vurmaya başlar. 4 yaştan sonra ise çocukta duygusal savunma yavaş yavaş azalıp, zihinsel savunmaya yönelme başlar. Ancak 9 yaşına kadar tam olarak zihinsel savunma gelişmiş değildir. 6 yaşındaki bir çocuk çevresinden olumsuz tesirler aldığında kendisini kapatır. 6-9 yaş arasında çocukların çok aktif duygusal savunma mekanizmaları vardır, zihinsel mekanizmaları aktif değildir. Bu dönemde “Sen manyaksın.” denilirse çocuk bunu söyleyen kişiye kızdığı için değil, gerçekten öyle olduğuna inandığı için üzülür. 10 yaşındaki bir çocuğa “Sen gerizekalısın.” denildiğinde, bazen içinden de olsa “Sensin gerizakalı!” der. Kendisinin öyle olmadığı ve karşısındaki kişinin onu aşağılamak için kötü sözler söylediğinin farkındadır, bunu düşünebilecek bilgi birikimine ve yaşam deneyimine sahiptir. Oysa 5-6 yaşlarındaki bir çocuk bu durumu yaşarsa ağlamaya başlar. 6-9 yaşındaki bir çocuk, yeterli yaşam deneyimine ve bilgiye sahip olmadığı için çevreyi duygularıyla tanır ve incinmeye çok açıktır. Bu dönemde çocuğun verdiği duygusal tepkiler aile ve öğretmen tarafından kabul edilişle karşılanmalıdır; çocuğa karşı onarıcı davranılmalıdır. Öğretmen bakışı ve cezalarıyla çocuğu duygusal tepki verecek hale getirmemeli, onarılacak davranış oluşturmayacak şekilde öğretmenlik yapmalıdır. Okulda duyguları incinen ve kabul edilişle karşılanmayan çocuklar, okula gitmek istemezler. Çocuğunuz okula gitmek istemiyorum dediğinde, “Acaba neler oluyor, çocuğum okulda neler yaşıyor?” diye düşünmeli. Öğretmen ile görüşüp, ters giden durumu tespit etmeli ve çocuğun uyumsuzluk yaşadığı durum çözülmeden çocuğa okula gitmesi için baskı yapılmamalıdır. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Güvenli bağ kurduğumuz çocuğumuzla bu bağı devam ettirmek ve kaybetmemek için nelere dikkat etmeliyiz? 1-Asla ebeveyn tarafından çocuk hayal kırıklığına uğramamalı, 2-Ebeveyn çocuğa davranış kazandırmak için zorlamamalı, 3-Kişiliğine saldırı yapılmamalı. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi Güven duygusunu yitirmiş, annesi ile bağlanamayan çocuk üç şekilde bu ihtiyacını giderir. 1-Çevresi 2-Eşyası 3-Çocuğun içinde bulunduğu okul, komşu gibi ortamlar Unutmayalım ki çocuğumuzun aradığı tek şey güven ve emniyettir ve ruha güven girdiğinde umut olur, tebessüm ettirir, hayata bağlar. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Psikolojik şiddet kadar yıkıcı bir şiddet de “duygusal şiddet”tir. Duygusal şiddet nedir? Duygusal şiddet; hedeflenen kişinin duygularını tahrip ederek, ondan elde edecek kazanımlara yönelmektir. Örneğin, bir baba çocuğunun derslerinin zayıf olduğunu görüp; “Eğer derslerine iyi çalışmazsan seni sevmeyeceğim” demesi bir duygusal şiddettir. (Burada baba, çocuğunun ders çalışmaması halinde, çocuğu ile kendi arasındaki “sevgi” bağına zarar vereceği tehdidi kullanmaktadır.) Duygusal şiddete maruz kalan çocuklarda en belirgin davranış bozukluğu ya “pısırık”lık yahut ta, “duygusuz” ve “hissiz” olmaktır. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ŞAKA ile YALAN arasındaki fark nedir? YALAN, bir olayı, durumu, başkasından aktarılan sözü bilinçli olarak değiştirme var olmayan bir duruma varlık oluşturma çabasıdır. Bir başka deyişle yalan, eşya ve olayların hakikatini bozmadır. Yalan, kişilik gelişiminin önündeki en büyük engeldir. Yalan, sadece gerçeği değiştirmek değil, söylenilen kişiyi aşağılar ve değersizleştirir. Yalan, söyleyen kişide içsel huzursuzluk oluşturduğu gibi, "gerçek durum" ortaya çıktığımda itibar kaybı yaşatır. ŞAKA ise "eşya ve hakikati değiştirmeden" değiştirmeden karşıdaki kişide hayret ve şaşkınlık oluşturan akılcıl sözlerdir. Kişide bir iç genişlemesi ve tebessüm oluşturur. Örneğin; Çocuk annesine gelir, “Anneciğim, dedemden hatıra kalan çok kıymetli vazo vardı ya.... o kırılsa üzülür müsün?” der. Anne şaşkınlık içinde, “Ne!.. Yoksa kırıldı mı?” der. Çocuk gülerek “Yoo, kırılmadı da, sordum sadece üzülür müsün diye" cevap vermesi, güzel bir şakadır. Bu diyalogda, çocuk kullandığı akılcıl cümleler ile eşyanın hakikatini değiştirmeden annesinde şaşkınlık uyandırmayı başarmıştır. Peygamber Efendimize (sav) yaşlı bir kadın gelerek, yaşlıların cennete gidip gidemeyeceğini, sorar. Peygamber Efendimiz (sav) “Cennette yaşlılar olmayacak.” der. Doğru biz sözdür, karşıda şaşkınlık oluşur. Daha sonra tebessüm ederek konuşmasını sürdürür. “Çünkü orada herkes orta yaşlı olacak.” der. Bu söz karşıdaki kişiyi gülümsetir. Tebessüm ettirir. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi Eğer bir çocuk ağlıyorsa mutlaka bir sebebi vardır. Anne-babanın vazifesi, çocuğu susturmak değil, çocuğun ağlama sebebini bularak, çocuğun ihtiyacını gidermektir. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: "Kim ağlayan çocuğunu sakinleşinceye kadar gönüllerse Cenab-ı Hak, cennette ona memnun oluncaya kadar ihsan ve ikramda bulunur. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi Çocuk terbiyesinin ana unsurlarından biri "utanma" hissi kırılmadan çocuk yetiştirmektir. Yani çocuğun 'arsızlaştırmadan' ve 'yüzsüzleştirmeden' yetiştirilmesi gerekir. Çocuğa karşı fiziki ceza uygulayan anne-babalar bilmeliler ki, çocuğun yediği her darbe çocuğu 'arsız', işittiği her söz de 'yüzsüz' yapar. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi Değersizlik Hissi... Çocukluk yıllarından itibaren süregelen eleştiri yumağı, çocuğun yaptığı işlerin ebeveyni tarafından görmezden gelinmesi, ebeveyni ile iletişim kurmak için çırpınışlarına ebeveynin duyarsız kalması, çocuğun kendini "değersiz" olarak kabul etmesine neden olur. "Değersizlik hissi" yaşam boyu peşini bırakmayacak bir sosyal benlik algısıdır. Bütün anormal davranışların kökeninde "değersizlik hissi" yatmaktadır. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi İnsan “ceza" ile eğitilemez… Çünkü ceza bir “şiddettir”. Şiddet gören kişi, şiddet uygular. Ceza ile eğitilmeye çalışılan çocukları ya "duyarsız" gördüm, ya "kişiliksiz".. |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi Çocuğunuz yanlış davranırsa... Yapılması ve yapılmaması gereken davranışlar, kurallar her evde, sosyal hayatın içinde mevcut. Çocuk bunları ihlal ettiğinde yetişkinler genellikle yapılan kötü davranışla çocuğu bütünleştiriyor. Yani “Bir daha böyle yaptığını görmeyeyim.” ya da “Hep böyle yapıyorsun kaç defa ikaz edeceğim.” diyor. Pedagojinin en temel kurallarından biri davranış ile kişiliğin her zaman ayrı tutulmasıdır. “Sen doğru değilsin.” ya da “Sen yanlış yaptın.” değil, “Bu davranış doğru değil evladım.” ya da “Dil çıkartmak yanlış bir davranıştır.” diyerek yapılan fiile odaklanmak gerekir. Çocuğun kendini “güven ve emniyet” içinde hissedebilmesinin en temel şartı, yetişkinler tarafından kendi benliğine “saldırı” da bulunulmayacağının garantisi ile çocukluk yıllarını geçirmesidir. Ebeveyn olarak yapılacak şey, çocuğun mizacının ortaya çıkması için emniyet zemini hazırlamaktır. Yanlış davranışlar sergilediği zaman çocuğun kendinin değil, davranışın yanlışlığını ifade etmek gerekir ki çocuk eleştirel bir ortamda olduğunu zannedip kendini güvensiz hissetmesin. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi ÇOCUĞUNUZ DERS ÇALIŞMAK İSTEMİYOR MU? Ders çalışmak için gerekli olan en önemli şey "hazır olmak"tır. Televizyon karşısından "hemen dersin başına geç" demek olmaz, geçiş zamanı olmalı, ruhsal hazırlık zamanı olmalı. Çocuğun ders çalışmadan önce azar işitmesi, onu ruhsal dinginlikten ve öğrenmeye hazırlıktan uzaklaştırır. Her evin içinde yarım saat sessizlik saati olması, ödeve başlamak için önemlidir. Çocukların ders çalışmaya hazırlık süreci olmadan dersin başına oturması onun için işkence olur. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Cevap: Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi Evli misiniz, aile misiniz? AİLE olmak ile EVLİ olmak arasında büyük fark vardır. Evli olmak insanların bir arada yaşamasıyken, aile olmak bir üst basamağa geçebilmektir. Aile olmak için, eşler ve çocuklar arasında aidiyet duygusu gereklidir. Kadının/erkeğin ayrılma düşüncesi varsa ve kendilerini garantiye almaya çalışıyorlarsa aile olamamış bir evlilik söz konusudur. "Duyularla sözel iletişim” karşıdakine hitap edilen iletişimdir. Yakın çevre ile kurulur ve karşı tarafa duyguları ifade etmeyi kapsar. Ancak duyuları kapalı olan kişiler, duygusal ifadelerden rahatsız olurlar. Ruh “duyularla sözel iletişim”den beslenir. Zihinsel iletişim, duyguları besleyemez; yüzeysel bir yaşam sürdürür. Aile olabilmek için kişiler arasında duyularla iletişimin olması gereklidir. Eşler kendilerini birbirine teslim eder, aralarında kördüğüm gibi bir bağlanma olursa aile oluşur. Kişileri birbirine kördüğüm gibi bağlayan ve aralarında aidiyet oluşturan iletişim, “duyularla olan iletişim”dir. Örneğin, eşinin eve geç gelmesinden rahatsız olan bir kadın, bunu eşine şikayet edercesine söylemek yerine, "Sen geç gelince seni özlüyorum." derse duygularını ifade ederek "duyularla sözel iletişim" kurmuş olur. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
SAAT: 18:55 |
vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
User Alert System provided by
Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) -
vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.