Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.KADIN AİLE ÇOCUK.::. > Kadın-Aile-Çocuk > Evlilik-Nikah Konuları

Konu Kimliği: Konu Sahibi enderhafızım,Açılış Tarihi:  22 Ocak 2013 (12:16), Konuya Son Cevap : 03Haziran 2016 (16:45). Konuya 28 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme: Değerlendirme: Toplam 1 oy almıştır,  ortalama Değerlendirmesi 5,00 puandır.
Alt 22 Ocak 2013, 13:01   Mesaj No:11
Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.186
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
evtx Cevap: Evlilik Okulu...

Cinsel Cehalet (Evlilik Okulu 11.Ders)






Evlilik okulumuzun cinsel eğitimle ilgili olan bölümünü bu dersle bitiriyorum. Bir sonraki derslere iletişim ile devam edeceğiz kısmetse. Cinsellikle ilgili konulara cinsel eğitim bölümümüzde özel dosya olarak ve vakti olduğunda Dr. Ünzile Girişgin Hanım’a havale ederek devam edecek. Bu konu ile ilgili son derste karı koca arasında tatsızlığa sebep olan cinsellikle ilgili yanlış bilinen konuları yazdım.
1- Cinsel ilişki sırasında çıplaklığın haram olduğuna inanmak.
Konu ile ilgili o kadar uç noktalarda şeyler duyuyorum ki, yatağa yere kadar uzun geceliklerle gidip günah olmasın diye geceliği çıkarmayan hanımlar oluyormuş. Bunları yapanlarda yaşlı kadınlar değil, genç hanımlar, yeni evli hanımlar. Sevgili peygamberimiz konu ile ilgili şöyle buyuruyor:
“Çıplaklıktan sakının, büyük abdest ve kişinin eşi ile cinsel temasta bulunması hariç. Diğer hal ve zamanlarda sizinle beraber olan ve sizden asla ayrılmayan melekler vardır. Onlardan haya edin ve onlara saygı gösterin.” “[Tirmizî, Sünen, Edeb 42, Hadis no: 2801]
Hadisi şerif çok açık. Tuvalet ihtiyacınız ve cinsel ilişki dışında çıplaklıktan sakının buyrulmuş. Melekler cinsel ilişki başlangıcında karı kocanın yanından ayrılıyor. Cinsel ilişkiye başlarken Euzu besmele çekmek gerekiyor. Bu da şeytan ve diğer varlıklardan korunmak için. Ve bir hamilelik gerçekleşirse çocuğun besmeleli olması için.
Bakara suresi 187. âyet-i kerîme:
“Oruç (günlerinin) gecesinde eşlerinizle cinsi ilişki kurmanız size helal kılındı. (Haramdan korunmak ve sükunete kavuşmanız için) onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz.
Karı koca zaten birbirini maddi manevi anlamda örten elbisedir. Cinsel ilişki sırasında da karı koca birbirini örter.
Din adına bazı hoca hanımlar öğrencilerine dinimizde olmayan şeyleri öğütleyebiliyorlar. Mesela geçmiş yıllarda bir hanım sohbetine denk gelmiştim. Hoca hanım kendini dinleyen kalabalık kadın topluluğuna “evde asla başlarını açmamalarını meleklerin kaçacağını” söylüyordu. Hatta daha ileri gidip “Yatarken de başörtülü yatın.” dedi. Kadınlardan biri “Eşim kızıyor.” dedi. “Başörtülü yatarsanız melekler sabaha kadar başınızda bekler yoksa sizden kaçarlar.” dedi ve başörtülü yatmaları konusunda ısrarcı oldu. Bu hocaları dinleyip kocalarına süslenmeyen başörtü ile gezen hanımlar var.
Kadın saçından melek kaçtığını neye dayanarak söylüyorlar bir türlü anlayamadım. Melekler erkek değil ki, cinsiyetleri yok. Ve onca yıl dini kitap okudum, kadın saçından melek kaçtığı ile ilgili bir tek hadisi şerif görmedim. Süslenme ile ilgili yazımda yazmıştım. Medine de kuaför hanım var, hanımların saçlarını yapan. Hz.Hatice de Hz. Âişe de evlerine gelen kuaföre saçlarını yaptırıyorlar.
Cinsel ilişki sırasında örtülü olma ile ilgili tavsiyeler var; fakat emir değil. Bu tavsiyeler cinsel ilişkiyi güzelleştirmeye yöneliktir. Kadının üzerinde onu daha çekici gösterecek güzel bir gecelik olması ya da bir örtü altında olmaları ya da ışıkta değil de loş bir ışık olması çiftlerin ilişki sırasında kafalarını bedenlerine takmaması için iyi olur. Özellikle kadınlar “kilo mu almışım, göbeğim mi çıkmış, eşimin gözüne hoş görünmeyeceğim” gibi konuları takıntı yapabilirler bunun için kendilerini ilişkiye bir türlü veremezler. Bunun için gecelik veya örtü kullanılabilir. Yoksa melekler karı koca ilişkisi başlayacağı zaman mekanı terk ediyorlar.
2-Mezi gelmesinden dolayı gusül abdesti almanın gerekli olduğunu zannetmek.
Cinsel Organlardan Gelen 3 çeşit sıvı vardır:
Mezi: Kadın ve erkekte cinsel haz sebebiyle gelen sıvı. Gusül gerektirmez, sadece abdesti bozar.
Mezi ile gusül gerektiğini zannedenler var. Mezi cinsel haz ile geldiği için bu konuyu yanlış bilen çok. Karı koca cinsel ilişkiye girmedikçe birbirlerini öpmeleri, sevmeleri sonucunda gelen akıntılar mezidir ve sadece abdesti bozar, gusül gerektirmez. Ya da bunun gibi akla gelen bir hayal ve cinsel uyarım ile gelen sıvılar da gusül gerektirmez. Gusül abdesti almak ancak meni geldiğinde gereklidir.
Meni: Kadın ve erkekte boşalma ile (cinsel ilişki, elle tatmin, rüya) vücudun kasılarak, sarsılarak zevkle attığı sıvı. Gusül gerektirir.
Vedi: Cinsel haz olmadan kadın ya da erkek cinsel organından gelen sıvı. Kadınlarda devamlı gelen normal akıntı ya da üşütmekten ya da ağır kaldırmak artabilen sıvı.
3-Adetli iken karı-kocanın birbirinden uzak durması gerektiğine inanmak. Adetli ve lohusa iken cinsel ilişki haramdır; fakat bu karı koca birbirinden uzak duracak anlamına gelmez.
Bakara suresi 222. âyet-i kerîme:
(Resûlüm!) Sana, bir de kadınların âdet hali hakkında sorarlar. De ki: “O bir rahatsızlıktır. Bu yüzden aybaşı halinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara (cinsel ilişki için) yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman Allah’ın size emrettiği yerden onlara varın (birleşin). Şüphesiz Allah, çokça tevbe edenleri de sever, çok temizlenenleri de sever.”
Hz Âişe’ ye:
“Kadın adetli iken kocasına helal olan nedir?” diye soruluyor.
Hz. Âişe: “Cinsel temas dışında her çeşit sevişme.” (ibni Kesir)
Hz. Aişe: “Rasulullah (sav), ben hayızlı iken kucağıma yaslanır ve Kur`an okurdu.”diyor.
Anlattığına göre, bir halası kendisine Hz. Âişe ye şöyle sorduğunu anlatmıştır: “Birimiz hayız olduğumuz zaman kocamızla ayrı yatmamız mümkün değil, tek yatağımız var.
Hz. Âişe şu cevabı vermiştir: “Ben sana Rasulullah aleyhissalatu vesselam`ın yaptığını anlatayım: “Bir gece eve girdi. Ben o sırada ay hali görüyordum. Mescidine geçti; fakat bir türlü ayrılmadı. Derken benim gözlerim kapanmış, soğuk da onu üşütmüş.
Gelip “Bana yaklaş!” dedi. Ben de: “Hayızlıyım!” dedim. Resulullah (sav): “Öyle de olsa! Uyluklarını aç!” dedi. Uyluklarımı açtım. Göğüs ve yanağını uyluklarımın üzerine koydu. Ben de üzerine eğildim. Isınıp uyuyuncaya kadar böyle durduk.” (Buhari Edeb’ul Müfred,52)
“Ben hayızlı iken su içer, sonra kabı Resulullah (sav)`a verirdim, O da ağzını, ağzımın değdiği yere koyardı.”(Hz Aişe)
Ensardan bir kadın, Resulullah, (sav)`a hayızdan nasıl yıkanacağını sordu.
Bunun üzerine, Allah resulu nasıl yıkanacaksa onu anlattı ve sonra dedi ki: “Miske bulanmış bir (bez, pamuk vs.) parçası al. Onunla temizlen!” “Onunla nasıl temizleneceğim?” diye kadın sordu. Resulullah: “Onunla temizlen!” buyurdu. Kadın tekrar etti: “Nasıl?” Resulullah: “Sübhanallah! Temizlen!” dedi. (Baktım ki anlamıyor;) kadını kendime çektim ve: “O parçayı, kan bulaşığının çıktığı yerlere tatbik et!” dedim…(Hz Aişe) (Sahihi Buhari Hayz Bahsi)
Adet sonrası da Allah resulu kadınların güzel kokularla kokulanmalarını tavsiye ediyor.
4-Normal yolla doğum yapmış kadınlarda vajen genişliği olacağı için ilişkinin iyi olmayacağı ile ilgili inanış. Çok zor normal doğum yapanlarda veya ilerleyen yaşla birlikte vajen girişi genişlemiş olabilir. Sırf bu yüzden genişleme olamasın diye bazı kadınlar normal doğum yerine sezeryan ile doğumu tercih ediyorlar. Oysa bu kaslarda genişleme olsa bile (her doğum yapan kadında olmaz) egzersiz ile tekrar daralır, eski alini alır. Bunun için sezeryan tercih edilmesi çok gereksizdir.
Vajende genişlik sorunları için yapılacak egzersizlere “Keğel Egzersizleri” deniyor.
KEGEL EGZERSİZLERİ (Aşk Kası Egzersizleri)
İdrar akışını kesip durdurabilen, vajen girişini açıp kapatabilen kas grubuna “aşk kasları” denir. Bu kasların güçlü olması demek, kadının birliktelikte hissedeceği haz duyumunun daha kuvvetli olmasına ve ilerleyen yaşla ortaya çıkan idrar kaçırmaya engel olur.
Bu kaslar zor doğumla yıpranmış, menopozla gevşemiş olabilir. Özellikle otuz beş yaş sonrası hanımların bu egzersizleri yapması gereklidir. Bu egzersizlerle kaslar kuvvetlenir, eski halini alır.
Ağırlık kaldırmak nasıl kol kaslarını güçlendirirse bu çalışmalarda aşk kasları denen vajen kaslarını güçlendirir.
Günde iki kez yapılması yeterlidir. Ona kadar sayıp kasılacak, ona kadar sayıp beklenecek. Her birinde on kez yapılırsa yeterli olur. On saniye kasma on saniye gevşeme hareketidir bu.
5- Menopoza giren kadının cinsel yaşantısının biteceğine inanmak.
Menopoza giren kadınlar cinsel hayatın biteceğini zannediyorlar. Elli yaş üstü hanımların bana en çok sordukları soru bu. “Cinsellik ne zaman bitecek, artık istemiyoruz.” diyorlar. “Bitmeyecek ölene kadar, kocanız sağlamsa.” diyorum. Çok üzülüyorlar. Çoğu yatağını ayırmış kocasından. “Kocanız ne diyor bu duruma?” diyorum. “Sormadık ki” diyorlar genellikle. Hacı teyze hacı amcana dedim ki diyor “Ben istemiyorum, git git, nereye gidersen git dedim.”
Hacı amca nereye gitsin onu söylemiyor teyzem. O sorunu kendince çözmüş. Hacı amcanın geneleve gidecek hali yok. Allah korusun giderse amcanın günahının bir katı da sebep olduğu için kendine gelecek haberi yok. E ne yapacak hacı amca günaha girmeden? Çözüm islama uygun olacak.
Menopoza girmek cinsel hayatı bitirmez. Tam aksi menopozda aktif bir cinsel yaşam kadınların menopoz sıkıntıların daha az yaşanmasına sebep olur.
Sadece menopozda vajina duvarları kalınlaşıp, vajen esnekliği azalır. Buna bağlı olarak da vajen girişi daralır. Kadında menopozla birlikte östrojen azaldığı için ilişki öncesi vajen ıslaklığı zor olabilir. Kadındaki vajen kuruluğu sorunu çok basit bir şekilde çözülebilir. Bebe yağı ya da içine az bir gül ya da karanfil yağı katılmış zeytinyağı gibi hassas bölgeye zarar vermeyecek doğal yağlarla ilişki öncesi iki tarafta yağlanarak kadındaki kuruluk sorunu giderilebilir.
Menopozda beslenmeye dikkat edilmeli. Bor mineralinde doğal hormondan daha fazla östrojen etkinliği var. Menopozda bor içeren besinler alınmalı. Elma, kayısı, maydanoz, dereotu ve kimyon tohumu gibi bazı yiyeceklerde bor yüksek oranda var. Adaçayı ve rezene de doğal östrojen var. Aslanpençesi, civanperçemi ve karayılan otları da menopozdaki hanımlar için çok faydalıdır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 22 Ocak 2013, 13:03   Mesaj No:12
Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.186
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
evtx Cevap: Evlilik Okulu...

Adını Güzel Söyle (Evlilik Okulu 12. Ders)






Söylemişler gelenler bizden evvel,
Kulak aşık olurmuş gözden evvel.
Mısralarını duyduğumda çok beğenmiş ve “Kulak Aşık Olurmuş Gözden Evvel” kısmını kitabıma isim yapmıştım. “Göz beğenir, burun aşık olur, kulak da sever.”
Göz beğenir; fakat her beğendiğini sevemez. Ve beğendiğinden de çabuk vazgeçebilir.
Burun aldığı kokularla beyin de olmadık işler yapabiliyor. “Aşk kokudur” diyor bilim adamları. Nasıl her insanın parmak izleri farklıysa her insanın vücut kokuları da farklı oluyor.
Kulak ise kalbe giden yoldur. Sevgiyi de aşkı da yaşatan, yeşerten kulaktır. Sesini, sözünü sevmediğiniz birini gerçekten sevmiş olmanız zordur. Sözü sevdiren onun güzelliğidir.
Rabbimiz güzel sözler söylememizi tavsiye ediyor:
“Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.(İsra sûresi 53. âyet-i kerîme)
Allah Resulü: “Güzel söz sadakadır.” ve “Sözlerde büyü etkisi vardır.”buyuruyor. Kötü sözler insanları birbirinden soğutur, tatlı sözler ise sımsıkı bağlar.
İyi bir iletişim; öncelikle güzel hitapla başlar. Hitap; sözün başladığı yerdir. Sözün gidişatını belirler, çoğu zaman. Hitapta ilk adım karşımızdaki kişinin ismini güzel söylemektir. On yaş altı çocuklara “aşk nedir?” diye sormuşlar; cevapların içinde en çok beğendiğim: “Aşk öyle güzel bir şey ki, o isminizi söylediğinde “Benim ne güzel adım varmış dersiniz.”
Sevdiklerimizin ismini nasıl söylüyoruz ya da söylüyor muyuz? Bir evlilik bozulmaya başladığında ilk kaybedilen isimdir. Karı-koca birbirinin isimlerini söylemeyi bırakır “baksana, alo, bizimki, babamız, anneniz…”gibi tuhaf şeyler söylemeye başlarlar. Karı-koca başkalarının yanında eşine hitap etmesi gerektiğinde “bu” demeye başlar. Tanınmış o zamanlar çok iyi bir evlilikleri varmış gibi görünen bir karı kocayı birlikte katıldıkları bir televizyon programında izlemiştim. Erkek karısından bahsedeceği zaman hep “bu” diyordu. “Bitmiş bu evlilik” diye düşünmüştüm ve daha sonra doğru bir öngörü olduğunu gördüm.
Sevgili Peygamberimiz bir gün Hz.Aişe validemize: “Ya Aişe senin bana kızdığın ve benden memnun olduğun zamanları ben bilirim.” buyurdu.
Hz. Aişe validemiz sordu; “Nereden bilirsin ey Allah’ın Resulü?” Efendimiz bu soru üzerine şöyle cevap verdi: “Benden memnun olduğun zamanlarda ‘Muhammed’in Rabbine’ diye yemin ediyorsun. Kızgın olduğun zamanlarda ise ‘İbrahim’in Rabbine’ demektesin”
Bunun üzerine Hz. Aişe Resulullah’ı memnun edecek bir cevap verdi: “Ey Allah’ın Resulü doğru söylüyorsun. Ancak ben kızdığımda sadece senin ismini dilimden bırakırım; sevgin ise her zaman kalbimde yaşar.”
Farkında olmadan pek çoğumuz bunu yapıyoruz. Kızgınlık anında ilk yapılan karşıdakinin ismini terk etmek oluyor. Çocuklarımıza kızdığımız zaman “oğlum, kızım” demek bile içimizden gelmez.
Kızgınlıklar eşler arasındaysa ve sürekli tekrar ediyorsa eşler birbirinin ismini unutacak duruma geliyorlar.
Geçmiş yıllarda bir hanım “Akşam misafirimiz vardı; kocam benden bahsederken yaklaşık yirmiden fazla “bu” dedi. ‘Bu dedi ki, geçen gün bununla gitmiştik…gibi” Kadın çok üzülmüş. Konunun önemine binaen “Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz” kitabımda “Bu” diye bir hikaye yazmıştım.
Peygamber efendimiz isim konusuna çok önem vermiştir; devesine, kılıcına bile isim vermiştir. Anlamı güzel olmayan isimleri değiştirmiştir. Sevdiklerine isim dışında tatlı hitaplar bulmuştur. Hz. Aişe’ye Hümeyra, “pembe yanaklım”, Ya Uveyş “Aişecik” gibi hoş hitaplarda bulunurmuş. Kızı Fatima ya, Hz. Ali’ye ve sahabeden sevdiklerine onların güzel özelliklerini vurgulayan sıfatlarla hitap etmiş. Toprak babası, Kedicik babası, Allah’ın aslanı, Allah’ın kılıcı… Süt annesi Halime’ ye ve çocukken evinde kaldığı amcasının hanımı Fatıma Hanıma “Anneciğim” diye hitap ederdi.
Bizim kültürümüzde saygı önemli olduğu için “anne, teyze, amca, dayı…”gibi yakınlık ifade eden hitapları kan bağımız olmayan kişilere de kullanırız. Bu durumda önemli olan hitaptan bizim değil; karşımızdakinin hoşlanıp hoşlanmadığıdır. Mesela yaşımıza yakın birine abla diyorsak ki kadınlar yaşlı görünmeyi sevmediği için hoşlanmayabilir, baştan kaybetmişizdir. Yaş takıntısı olan bir kadına “teyze” demek o kişi ile aranıza duvar örmek gibidir.
Eski bir adetimizde de (hâlâ devam eden yerler varsa bilmiyorum) karı-kocanın başkalarının yanında özellikle aile büyüklerinin yanında birbirlerinin isimlerini söylemeleri ayıp sayılırdı; bu yüzden söyleyemezlerdi. Tabii isim dışında hitap da kullanılmıyordu. Bu edepten sayılırdı, bunun edeple ne ilgilisi olabilir çözemedim. Hani Allah Resulünü örnek alacaktık? Hatta isim söylememeyi dindarlık saymak bile var. Oysa bu kişiyi yok saymak gibi bir şey. Bu adetler yüzünden ömrü “bakhele” demekle geçen karı-koca çoktur. Allah’tan hacca gitmek gibi bir ibadetimiz var da karı-kocalar belli bir yaştan sonra olsa da “Hacı bey, Hacı Hanım” diyerek birbirlerine hitap etme imkanı bulabiliyorlar.
Bizde sevgili peygamberimizin yaptığı gibi güzel sıfatlarla hitap pek yoktur.
Sıfatlarla hitabı biz genellikle karşımızdakini yermek için, bir eksiğini göstermek için kullanırız. Kilosunu fazla bulduğunuz karınıza “tombişim” diye hitap etmeniz kalbini kırıp size karşı kırgınlık duymasından başka bir işe yaramaz. Kişinin arkasından bile olsa hitap çok önemlidir. Mesela kayınvalidesine “o kadın” diyen gelin ya da damat saygı sınırlarını zorlamışlar ve aralarına buz duvarı örmüşlerdir.
İstanbul’un bir ilçesindeki ailelerin lakaplarını gördüm bir sitede. Lakapların çoğu rencide edici; içlerinden çıksa çıksa beş on tane düzgünü ancak çıkar. Geneli şöyle minvalde gidiyor: “Çürükhacı, bitşükrü, dilki, eşkiya, garafadik, hayta,patlak, pırtıl, tırık, yılankırhan, zımbırık, çöpadil…” İslam ahlakına uyar mı bu lakaplar? Kaç nesil bu lakaplarla anılmak zorunda kalıyor. Bir aileyi hoş olmayacak şekilde anmak İslam terbiyesine, Resululluh’ın sünnetine hiç uyar mı? Allah’ın rızasına uyar mı?
Rabbimiz “Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın.” buyuruyor. (Hucurat /11) Söylediğimiz güzel sözlerin iki dünyada mükafatı, kötü sözlerin ise hesabı vardır, azabı vardır. Kötü lakap takmak yasaklanmış.
O halde karşımızdakinin hoşlanmadığı kötü hitaplardan sakınıp, birbirimize güzel hitaplarda bulunmaya gayret etmemiz gerekiyor, sözlerimiz sevgimizi beslesin. Özellikle eşler arasında daha da dikkat etmek gerekiyor. Hitap eşe “seni seviyorum, benim için değerlisin” mesajı vermeli.
Özellikle peygamberimizin yaptığı gibi güzel vasıflara vurgu yapan hitaplar, kişinin o vasıfları korumak istemesine ve geliştirmesine sebep olur. Hataya dikkat çeken kötü hitaplarda o hatanın kalıcı olmasına sebep olabilir. Kullanılan kelimeler hipnoz gibi etkiler.
Sevgiyi ifade eden “aşkım, hayatım, birtanem…” gibi hitaplar ise günümüzde fazla kullanımdan etki kaybına uğradı. Mesela kadın; çocuğuna, kedisine, arkadaşına, kardeşine “aşkım” diyorsa kocasına “aşkım” demesi eşinin ne kadar hoşuna gidebilir.
Hitaplarla ilgili bir hikaye yazarken epeyce araştırmıştım. Karı-koca arasında en beğenilen hitaplar: Kadına; “Sultanım, gülüm, ceylanım, tatlım, kıymetlim,güzelim, sevdiğim…Erkeğe; “evimin güneşi, gönlümün aydınlığı, yiğidim, yarim, sevdalım, huzurum…”
Tabii hitaplarda cinsiyete uygun olarak yapılırsa daha doğru etki bırakır. Bir erkeğe “bebeğim, tatlım, yavrum” demek ya da erkeğin isminde kısaltma yapıp “cik” ekleri getirmek pek hoş etki bırakmasa gerek. Ya da bir kadına “yiğidim, aslanım” demek. İki cins içinde ortak kullanılan hitaplar da var tabii ki. Daha çok klasik hitaplar ortak kullanılıyor. “Canım, hayatım, aşkım….”
Bir de “karıcığım-kocacığım, benim güzel karım” hitapları seviliyor. Çünkü bu hitapları kimse eşi dışında başka birine söyleyemiyor. Sadece eşlere özel bir hitap bu ikisi.
Günümüz gençlerinin eşlerine kullandığı tuhaf hitaplar da var. “minnoşum, böcüğüm, danam, şerefsizim, tosbağam…” gibi. Bu hitapların yapacağı çağrışımlar ne olabilir ki? Ve bu hitapların sevgiyi ne kadar beslediği günümüz aşklarının halinden belli.
Sevgi sözcükleri, tatlı hitaplar özellikle kadınlar için çok değerlidir. Kadınların arada bir sevgi depoları doldurulmalı ki hayat enerjileri tükenmesin. Evlilik ilişkisinde sevgi- saygı dengesinde kadın erkekten saygıyı; erkek kadından sevgiyi eksik etmemeli.
Bu yüzden ismi ya da hitabı söylerken içine duygu katılmalı, hissederek söylenmeli . Hitap ederken ses tonunu iyi ayarlamak, kelimeleri gönülden çıkarmak gerekir. “Hayattan bıktırdın” der gibi “hayatım” demek, “canın çıksın” der gibi “canım” demek kalpte pek iyi bir etki bırakmaz. Sözün etkisini ses belirler. Sesin ayarını da gönül yapar.
Kainattaki her şey sevgi ile güzelleşiyor. Sevmek ibadet hükmündedir. Güzel sözler sadakadır. Sevgi ile suya güzel sözler söylendiğinde içindeki kristaller güzelleşiyor. Suya kötü sözler söylendiğinde kristalleri bozuluyor. Sevgi ile yaptığımız işler bir başka oluyor.
Sevgimizi önce en yakınlarımıza vermek, önce onlarla yaşamak gerek. Sevdiğinizin gönül bahçesini tatlı sözlerle yeşertin, güllerini soldurmayın. Eşinize en son hangi güzel kelime ile hitap ettiniz, bir düşünün? Kadın-erkek iki tarafında eşinin güzel hitabına, tatlı cümlelerine ihtiyacı var. Güzel hitaplarla sevdiklerinizin hayatını güzelleştirin. En önemlisi adını güzel söyleyin. Siz onun adını söylediğinizde “Benim ne güzel adım varmış” diye düşünsün.
Yunus Emre sözün önemini ne güzel anlatır:
Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz,
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz.
Kişi bile söz demini, demeye sözün kemini,
Bu cihan cehennemini, sekiz cennet ede bir söz.
Yazıyı Rabbimizin tavsiyesi ile bitirelim:
“İnsanlara güzel söz söyleyin.” (Bakara sûresi/ 83)
Ödev: Bir sonraki derse kadar eşlerin birbirine güzel hitap etmesi. Bekarlarda anne baba kardeşlerine güzel hitaplarda bulunarak hem sevap kazanıp hem de iletişimlerini güçlendirebilirler.
Alıntı ile Cevapla
Alt 22 Ocak 2013, 13:12   Mesaj No:13
Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.186
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Evlilik Okulu...

Kocaya Annelik Etmek (Evlilik Okulu 13.Ders)



Nerde kaldın?
O arkadaşınla konuşma! Onu hiç gözüm tutmadı.
Neden bunu aldın? Para harcamayı bilmiyorsun…
Çok ayıp oldu, orada onu söylemen, ben utandım!
O bardağı oraya koymayacaktık.
Üşütürsün üzerini kalın giy.
Hani o çorabı oraya atmayacaktın, kaç kez konuştuk.
Bunu mutlaka yemelisin, çok faydalı.
Yemeğin tuzu az; çünkü sana dokunuyor, biliyorsun, sakın tuz atma.
Faturaları yatırdın mı?
Erken uyu, ne oturuyorsun ki, sabah işe gideceksin…
Yukarıdaki cümleleri sizce kim kime söylemiş olabilir? Anne çocuğuna- kadın kocasına- koca karısana? İlk akla gelen anne çocuğuna söylemiş olabilir. Fakat bu cümleleri kadınlar sadece çocuklarına değil; kocalarına da sürekli kullanıyorlar. Bu cümlelerin erkek üzerinde etkisi nedir? Karı koca ilişkisini nasıl etkiler?
Anneler günü münasebeti ile geçen haftadan beri anneliğin kıymeti üzerine konuşuluyor, yazılıp, çiziliyor. Annelik kadında kuvvetli bir yaratılış kodlamasıdır. Annelik; sevmek, beslemek, büyütmek, korumak, terbiye etmek…gibi pek çok güzel hasletleri barındırır. Kadının anne olması için illa çocuk doğurması gerekmez; kız çocuklarında bile görürsünüz annelik hallerini. Oyunları hep evcilik üzerine kurulur, oyuncak bebeklere annelik ederler.
Annelik güzeldir çocuğunuza yaptığınızda. Fakat biz kadınlar kendimizi anneliğe öyle bir kaptırıyoruz ki sevdiklerimize annelik yapmaya çalışıyoruz. En çok da eşlerimize.
Kadın erkeğe hem eş, hem anne olamaz. Hiçbir erkek kendine annelik eden bir eşi, sevgili gibi göremez.
Kadın bu annelik rolünü genellikle iki şekilde yapıyor. Ya fazlaca anaç bir tavırla yapıyor: Erkeği üzüntülerden ve hastalıklardan korumak için sürekli ilgilenerek, “aman bir emri olursa” diye etrafında pervane olarak ya da onun alması gereken sorumlulukları alarak. Fakat bu üçü de evliliği olumsuz etkiliyor. Bir kadının kocasına hizmet etmesi güzeldir, sevaptır fakat dozunda ve ayarında. Kadın kendine de naz payı bırakmalı.
Kadın eşinin nelerden memnun olup nelerden memnun olmadığını gözlemlemeli onu memnun etmek istiyorsa. Yoksa annesinden gördüğünden ya da kendi kafasında oturttuğu doğrulardan yola çıkarak davranırsa hayal kırıklığına uğrayabilir. Mesela erkek kendi sağlığına dikkat etmiyorsa, kadının erkeği zorlaması tatsızlığa yol açar. Hiç bir yiyecek stres kadar insana zarar vermez. Kocayı koruyayım derken, sinirlerini bozup sağlığının bozulmasına sebep olunuyorsa yanlış yolda olma ihtimali yüksektir, yolu değiştirmek gerekir.
Her şeyin fazlası zarardır. Erkeğe hizmet edeceğim diye bunu erkeğin başında pişerek yapmamak gerek. Nefes almasına izin vererek ve onun isteklerini de dikkate alarak davranmak gerek. Erkek kendisi için saçını süpürge edecek bir kadın değil, kendisi için süslenip saçını savuracak bir kadın görmek ister. Bu yüzden kadın; yemek ve ev işlerini abartmamalı, dinlenmeye ve kendine bakmaya zaman ayırmalı. Erkeklerin çoğu akşam çok iş yapmış yorgun ve asık yüzlü bir kadın görmektense; az iş yapmış fakat güler yüzlü bir kadın görmeyi tercih eder.
Bazı kadınlar da kocasına annelik etmeyi onu terbiye etmeye çalışarak ya da hükmederek yapmaya çalışır. O zaman kadın kocasına annelik ederken sözü dinlenmediğinde aynen çocuklarına yaptığı gibi; asık yüz, emredici ya da küçümseyici bir ses tonu kullanmaya başlar, sözü daha etkili olsun diye.
Oysa kim olursa olsun, karşımızdakine küçümseyici ses tonuyla sürekli olarak neyi yapıp neyi yapmaması gerektiğini söylüyorsak, aramıza buz duvarları örüyoruz demektir.
Kadının kocasına “ne kalın kafalısın, hâlâ öğrenmedin mi, elli kez söyledim?” anlamına gelecek şekilde sürekli bir şeyler hatırlatması, yanlış yaptığında küçümseyici bakış fırlatması, erkek üzerinde pek iyi etki bırakmaz.
Bir dergide okumuştum, bir araştırma sonucu: “Kadının yüzü asıldığında erkeğin aklına ilk annesi geliyormuş.” Çünkü bütün çocukluğu ve gençliği boyunca ona kızan, yüzünü asan, terbiye etmeye çalışan kadın “annesidir.” Asık yüz ve hesap soran kadın doğruca anneyi çağrıştırıyor. Kadın böyle bir annelik rolüne girdiğinde erkeğin gözünde bütün çekiciliğini kaybediyor, karısı isterse dünyanın en güzel kadını olsun.
Kadın kocasına annelik yapmaya çalıştığında, erkek de ergenlik dönemlerine dönebiliyor. Ya küsüyor ya da asi bir genç gibi davranarak bağırıp çağırıp, kırıp döküyor. Kadının annelik yapması ne kadar yanlışsa erkeğin de kadının yanlışı karşısında ergenlik tavırlarına girmesi de bir o kadar yanlış. Kadının hatalı davranışları karşısında erkeğin evin kavvamı, idarecisi olarak daha olgun ve yapıcı davranması gerekir. Nasıl davranırsam karıma işin doğrusu güzellikle anlatabilirim diye düşünüp, çözüm üretmesi lazım.
Kadının hatası olduğunda erkeğin “Kötüsün işte, kötüsün; kötü kız, kötü kız, kötü olduğunu kabul et” tavırları içinde oğlan çocuğu gibi davranması evin idarecisine yakışmaz. İyi bir idareci şefkati ve otoriteyi birlikte kullanabilendir.
Kadınların en büyük şikayeti: “Ben iyiysem, güler yüzlü isem, eşim iyi oluyor; ben kötüyse canım sıkkınsa eşim benden daha kötü oluyor.” Kadına güler yüz yakışır, neşe yakışır; fakat sonuçta insan her daim aynı hal üzere olamaz. Canının sıkıldığı, keyifsiz olduğu günler olur. O zaman da erkeğin eşi ile ilgilenmesi, nazını çekmesi, idare etmesi gerekir. Evlilikte güzel bir iletişim çok önemli ve kadına da büyük bir pay düşüyor. Fakat erkek de pasif konumda değil elbette. O da iletişimde etkin olmaya çalışmalı.
Kadın kocasında hoşuna gitmeyen bir davranış gördüğünde, bunu annelik tavırlarına girmeden söylemeli; erkek de karısında hoşuna gitmeyen bir davranış olduğunda bunu hakaret ederek ya da küçümseyerek değil, sebep ve sonuçlarını izah ederek anlatmalı ve nasıl davranırsa daha çok hoşuna gideceğini söylemeli.
İki taraf için de olumsuz bir şey olduğunda “sen böyle söylediğinde ben kendimi şöyle hissediyorum ve rahatsız oluyorum.” şeklinde söylenirse ve güzel bir davranış olduğunda mutlaka takdir edilip “böyle yapman çok hoşuma gidiyor, teşekkür ederim” şeklinde olursa iyi bir iletişimin kapısı açılır. Takdir ve teşekkür gönül kapılarının anahtarıdır; kilitleri açar, sevgiyi besler büyütür.
Ödev:
Kadınlara: Eşinizle konuşurken bütün annelik cümlelerini dilinizden temizleyin. Emreden, yargılayan, hesap soran tavırlara asla girmeyin. Asık yüz, söylemeye gerek yok herhalde; zaten olmaması gerek. Allah rızası için güler yüzlü olun. Her daim sadaka sevabı alın.
Erkeklere: Eşinizle sorunlar olduğunda çözüm odaklı düşünün. Kızgınlığa kapılmayın. Kadın kırılganlığını düşünerek konuşun. Eşinize hayırlı eş olmaya çalışın ki ümmetin hayırlıları olun. Tebessüm kadar otoriteye yakışan bir şey yoktur. Yüzünüz gülsün.
Alıntı ile Cevapla
Alt 22 Ocak 2013, 13:13   Mesaj No:14
Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.186
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
evtx Cevap: Evlilik Okulu...

“Ses” in Önemi (Evlilik Okulu 14.Ders)






Sesin öldürücü ve diriltici etkisi vardır. İletişimde sesi nasıl kullandığımız çok önemlidir. Ses tonu; şiddete, boşanmaya, kaybedilen davalara, kaybedilen işlere ve ya çok fazla tartışmaya sebep olmaktadır.
Sesle ilgili Kur’an-ı Kerîme baktığımız zaman; kıyametin ve tekrar dirilişin ses ile olacağına dikkat çekilmiştir:
“Onlar ancak, çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek korkunç sesi (ilk Sûr’a üfürülüşü) beklerler.”(Yasin suresi/ 49)
“(İsrafil tarafından Sûr’a üfürülüş) Yalnız korkunç bir sesten başka bir şey değildir. Bunun üzerine onların hepsi (derhal) huzurumuza getirilirler. ” (Yasin suresi / 53)
Bilim dünyası da sesin önemine dikkat çekiyor: Beynimiz; ses gibi ölçülebilen saniyelik dilimlerde (hz) elektromanyetik frekans üreterek kalp atışı gibi titreşimle çalışıyor. Beyin dalgalarımızı etkileyen belirli ses frekansları var. Beyin her halükarda sesten olumlu ya da olumsuz etkileniyor.
Sadece insanlar değil kainatta ki her şey sesten etkileniyor. Kendileri ile konuşulan bitkiler daha çok çiçek veriyor, güzel konuşarak sağılan ineklerdan daha fazla süt alınıyor. Hayvanlar ne söylediğimizi anlamasalar da sesimizin tonundan iyi ya da kötü şeyler söylediğimizi onları sevip sevmediğimizi anlıyorlar.
Japonya da bir bilim adamının yaptığı çalışmada; kirli bir su alınıp fotoğraflanıyor. Suyun çamur gibi bir görüntüsü var. Sonra bir saat boyunca suya güzel sözler söyleniyor, ilahiler dualar okunuyor. Bir kez daha fotoğraflanıyor. Güzel söz ve dualardan sonra su berraklaşıyor ve kristalleşerek kar tanesi görünümlü temiz bir suya dönüşüyor. Sesin fiziksel değişikliğe de sebep olduğu ispatlanıyor. Vücudumuzun %75 i sudan oluştuğunu düşünürsek sesin bizler için önemini anlatan güzel bir örnek.
Sesimiz başkalarından önce kendimizi etkiliyor. Kendi kendimize çıkardığımız sesler vücudumuzun salgıladığı değişik kimyasalları ve hormonları (dopamin, oksitosin, serotonin ve endorfin dahil) etkiliyor. Kendi sesimizin ya da başka seslerin tonları sinir sistemimizi uyarıyor.
Ses üzerine yapılan yabancı kaynaklı bir araştırmada ağrı çektiğimizde çıkardığımız “Ah” sesinin rahatlatıcı etkisi olduğu ispat edilmiş. Hastalara iyileşmek için “Ah” hecesini çok söylemeleri tavsiye edilmiş.
“Ah” Allah isminin son hecesidir. “Allah” dediğimizde maddi manevi şifayı istemiş oluyoruz. Rabbimiz öyle merhametli ki canımız yandığında bilinçsizce “Ah” dediğimizde bile yardım gelmeye başlıyor. Kişinin kafir ya da mümin olması da önemli olmuyor o zaman. Rahman sıfatı tecellisi ile…
“Hastanın inlemesi ibadettir.” buyuruyor peygamberimiz. Başka bir hadisi şerifte de “Hastanın inlemesi tesbihtir.” buyurmuş. Tabii biz müminler olarak “Ah” yerine “Allah” dersek maddi manevi kazançlı oluruz. Rabbimizin isimlerini zikretmenin kıymetini bilelim.
Su sesi doğumu kolaylaştırıyor.
Bazı müzikler insanı rahatlatırken; bazıları da şiddete ve serbest cinselliğe yönlendiriyor.
Ses konusu iletişimde çok önemli. Sesin dört öğesi vardır:
1.Sesin Tonu
2.Sesin Hızı: Konuşma hızı
3. Perde: yüksek ya da alçak, gürültülü ya da yumuşak olduğunun göstergesidir.
4.Modülasyon: Ritminiz ve sesinizin yükselip, alçalmasıdır.
Kur’an-ı Kerîm de Lokman Aleyhisselamın oğluna verdiği öğütlerde şöyle buyruluyor:
“Yürüyüşünde ölçülü (ve kibirsiz) ol. Konuşurken sesini de alçak tut. Çünkü seslerin en çirkini elbette eşeklerin sesidir.” (Lokman suresi /19)
Rabbimiz bizlerin yüksek sesle bağıra çağıra konuşmamızı hoş görmemiş ve âyet-i kerme ile bizleri uyarmış. Öfkemizi kontrol etmenin en iyi yolu sesimizin yüksekliğini ayarlamaktır. Bağırdıkça öfke artar. Kişi kendini kontrol edemez duruma gelebilir.
Ses tonu önemlidir? Çünkü insanlara gerçek düşüncemizi aktarır. Mesela eşiniz bir şey istediğinde “Tabi canım, yaparım” dediniz. Sözünüzün eşiniz üzerindeki etkisini kullandığınız ses tonu belirler. Bu kelimeler eşinizin kulağına “Sen benim için önemlisin elbette yaparım.” diye de gitmiş olabilir ya da “Değmezsin ama neyse yapayım” diye de gitmiş olabilir.
Sözler ağızdan negatif ve küçümseyen bir tonda çıkıyorsa kelimelerin olumlu olması pek önemli değildir.
Sesin heyecan tonu da sözün anlamını etkiler.
“Annenin bugün başı çok ağrıyormuş.”
Gevşek gevşek söylüyorsanız memnun olduğunuzu ima edersiniz. Dalga geçer gibi bir ses tonu ile söylerseniz inanmadığınızı…gibi
Kişiler ses tonu ile ima ettiğinizi düşündüğü bir şeyi duyup, o kadar kesin değerlendiriyorlarmış ki, onu sizin söylediğinize yemin etme düzeyine kadar gelebiliyorlarmış.
Biriyle normal bir şeyler konuştuktan sonra ondan bir kötü bir karşılık gelirse “Ben ne dedim ki?” diye kendimizi aklamaya çalışırız. Oysa böyle bir durumda “Ben ses tonuma ne katarak söyledim de rahatsız oldu.” diye önce kendimizi sorgulamamız gerekir.
Kadınlar genellikle erkeği davranışları hakkında sorgularken, eleştirici bir ses tonu kullanıyorlarmış. Bunun ona bir ders olacağını sanarak. Bu ise erkekte yalnızca öfkeye neden oluyormuş. Erkeğin eşiyle konuşma istek ve hevesi eleştiri tonu yüzünden kayboluyormuş.
Erkekler sese kadınlardan daha duyarlıdır. Rabbimiz Peygamber Efendimizin eşlerine hitaben Kur’an-ı Kerim de şöyle buyuruyor:
“Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah’tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz söyleyin.” (Ahzap/ 32)
Alimler bu uyarının aynı zamanda bütün mümin hanımlara da olduğunu söylüyorlar. Kadın sesi mahrem değil; fakat yabancı erkeklerle konuşurken sesin tonu ve tınısı değiştirilerek sese cilve ve eda katılırsa o zaman tehlikeli oluyor. Ayeti kerimenin sonunda Rabbimiz maruf (ölçülü, ciddi ve güzel) söz söyleyin buyuruyor.
Sesin tonu duyguyu verir, niyetinizi ortaya çıkarır.
Ses tonunuza; sevgi, saygı, şefkat, ilgi, çocuksuluk, neşe, ciddiyet, değer verme, umursamama, aşağılama, hakaret, alay, cinsi çekicilik her şeyi katabilirsiniz. Bu yüzden ne söylediğinizden daha önemlisi nasıl söylediğinizdir.
Bir zamanlar 900 lü telefon hatları vardı; reklamları çıkardı. Hâlâ var mı bilmiyorum internet geldikten sonra modası geçmiş olabilir; fakat o dönemlerde bu hattı kuran kişi köşeyi dönmüş. (Dünya köşesi anlamında, diğer taraf için hayırlı bir iş yaptığı söylenemez.)
Hatırlıyorum o zamanlara haberlerde göstermişlerdi: Kadınların bazılarını telefonla erkeklerle konuşurken kameraya kaydetmişler: Kadınların çoğu yaşlı, şişman, gerçek hayatta erkeğin görüp de yüzüne bakmayacağı tipler; erkeklerle konuşurlarken kimi fasulye ayıklıyor, kimi örgü örüyordu.
Konuştuklarında da bir şey yoktu. Boş boş saçma sapan konuşuyorlardı. Fakat kısık ve çekici (yatak odası tonu) ile konuşuyorlardı. O kadınları arayan erkeklerin onlarla buluşma, görüşme imkanı olmadığı halde; erkekler sadece o kadınların seslerini dinlemek için dünyanın telefon faturasını ödediler.
Cinsel hayatta da sesin önemine dikkat çekiliyor. Karı kocanın yatakta birbirlerinin ses ve nefes ritimlerini dikkate almamaları cinsel hayatlarını bozduğu gibi, birbirlerinin ses ve nefes ritimlerini yakalamaları da daha iyi bir cinsel hayatı sağlayabiliyor.
Birbirlerini hiç görmeden sadece konuşarak birbirlerine aşık olan çiftler vardır.
Evliler için iletişimde yapılan en büyük hata birbirleri ile konuşurken monoton ya da bıkkın bir ses tonu ile konuşmaktır. Mesela kadın kocasını sabahları kapıda uğurlar, akşamları ‘hoş geldin” deyip karşılar; fakat sesinde hiç bir coşku, onu görmekten dolayı mutluluk yoktur. Sıradan, ezberlenmiş kelimeler ve tekdüzelik. “Gelsen de olur, gelmesen de olur..” gibi bir ses tonu erkeğin eve gelme isteğini azaltır.
Ses tonunun önemini anlatan gerçek hayattan bir örnek: Bir kadına kocası ‘Ben aşık oldum, ayrılmak istiyorum.” demiş. Kadın tabii çok şaşırmış üzülmüş, kadının kim olduğunu sormuş. “Bizim işyerinin yakınındaki mağazada çalışan tezgahtar kıza aşık oldum, sabahları bana çok güzel günaydın, diyor.” demiş. Adam bir günaydına gitmiş.
Yönetmen Sinan Çetin “Kadın; sestir, sedadır, edadır” diyordu bir röportajda. “Karısının sofrayı hazırlayıp kendine her seslenişinde ona yeniden aşık olduğunu” anlatmıştı.
Muhabbetli bir evlilik için karı-koca konuşurlarken ses tonlarına dikkat etmeliler.
Kadın kocası ile konuşurken sesini yükseltmemeli, bağırmamalı, kocasının yanında başkaları ile konuşuyorsa asla sesini yükseltmemeli, kocasının yanında çocuğuna bağırmamalı.
Erkek karısı ile konuşurken ona değer verdiğini hissettirecek bir ses tonu kullanmalı. Kadın konuşurken ya da telefonla aradığında erkek kadının daha ne konuşacağını bile dinlemeden “kısa kes, ne rahatsız ediyorsun” anlamına gelecek soğuk bir tonda konuşmaya başlamamalı. Hiçbir iş, eşten daha önemli değildir. İş; eşi ve aileyi geçindirmek içinse. Kadın konuşmayı uzatıyorsa erkek sesine güzel bir ton katarak “Canım şu anda müsait değilim, daha sonra konuşalım” diyerek konuşmayı sonlandırabilir.
Karı- kocanın özellikle; umursamama, aşağılama, alay, mecburiyet gibi eşin nefsine ağır gelecek ses tonu ile birbirleri ile konuşmamaya özen göstermeleri gerekir.
Ve karı- kocanın birbirlerine kullandıkları ses tonu yabancılara kullandıklarından farklı olmalıdır. Kadın kocası ile kedi gibi mırıl mırıl konuşmalı. Erkek de sesini en güzel tonuyla sevgisini hissettirecek şekilde kullanmalı ki sevgileri, aşkları bitmesin. Unutmayalım kalbe ve beyne giden yol kulaktan geçiyor.
Ses kadar sessizlikte önemlidir. O ayrı bir yazı konusu.
Ödev: Bir süre eşiniz, çocuklarınız, anne babanız, arkadaşlarınız ve yabancılarla konuşurken ses tonunuza dinleyin. Karşınızdakinin ses tonu sizi nasıl etkiliyor, hangi olumlu ya da olumsuz duygulara sebep oluyor dikkat edin.
Alıntı ile Cevapla
Alt 22 Ocak 2013, 13:15   Mesaj No:15
Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.186
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
evtx Cevap: Evlilik Okulu...

Hazinenin Anahtarı (Evlilik Okulu 15. Ders)





Evlilik Okulunda “Ses” konusundan sonra yazılarıma bir süre ara verip yazdığım kitaba ağırlık verdim. Kitap bitti çok şükür, şimdi yayın sürecinde. Evlilik okulumuzun dersleri ile yazmaya devam…
Yeni kitaptaki hikayelerin üzerine özlü sözler ekledim. Sözleri seçerken epey bir kitap karıştırdım. Yusuf Has Hacip’ in “Diline dikkat et, dişini kırmasın.” sözünü çok beğenerek aldım kitaba. Gerek eşler arası iletişimde gerek diğer genel olarak iletişimde dilimiz başımıza çok dertler açıyor. Allah resulu her sabah kalkınca “Dilimin şerrinden sana sığınırım Allahım.” diye dua ediyor ki peygamber dili şer üretmeyeceğine göre dua bizlere misal olmalı.
Oysa bizler günümüzde ağzımıza geleni söylemeyi özgürlük zannediyoruz. Günümüzde birey olma derdindeyiz. “Düşündüklerimi söyleyemeyeceksem nasıl birey olacağım?” diye soranlar var. Susmak eziklik, konuşmak zeka alameti zannediyoruz. Oysa esas nerde susacağını bilmek zekayı gösterir. Dilimize dikkat etmezsek, önce kendi kalbimizi kırdırırız.
Evlilik ilişkisinde en çok yapılan hata eşlerin birbirini eleştirmesidir. Tenkit etmeye, eşimizin hatalarını söylemeye bayılıyoruz fakat kendi hatalarımız söylendiği zaman hoşumuza gitmiyor ve hemen savunmaya geçiyoruz. Tabii biz hata yaptıysak kesin haklı sebeplerimiz vardır. Fakat eşimiz hata yaptıysa düşüncesizliğinden ya da bize değer vermediğinden yapıyordur. Eleştirilerek hatasını düzelten bir insan ben bilmiyorum. Genellikle daha kötü olur ve kendini yetersiz hissetmesine sebep olan kişiden nefret eder.
Bu yüzden muhabbet istiyorsak eleştiriyi bırakıyoruz. “Hiç mi birbirimizi eleştirmeyeceğiz?” diye soranlar olacaktır. Çok az eleştiri olmalı onu da hakaret eder gibi kişiliğine saldırarak yapmamak gerek. Zamanını ve şartları kollayarak usulüne uygun bir şekilde suçlamadan yapılabilir. O zaman bir işe yarayabilir öteki türlü sadece kalbi yaralar.
Eleştirildiğimiz zaman tavrımız da önemli.
Evlilik eğitimlerinde hanımlara “Eşiniz sizi eleştirdiği zaman nasıl davranıyorsunuz?” diye sorduğum zaman aldığım cevaplar genellikle eşlerinin eleştirisine karşılık “savunma ve saldırıya geçmek” şeklinde oluyor. Bazıları da “odayı terk ediyorum” diyorlar bu da çok yanlış. Genellikle erkekler mekanı terk etmeyi tercih ederler fakat bunu yapan hanımlarda var. İki taraf içinde yanlış bir yol. Konuşulan ortamı terk etmek “Sen istediğin kadar konuş ben haklıyım ve seni dinlemeye bile değer bulmuyorum.” demektir. Bu da eşi iyici kızgınlaştırır. Mekanı terk etmek ancak konuşma çok uzadıysa ortam geriliyorsa sakinleşmek için yapılmalı.
Bir eleştiri geldiğinde yapılacaklar:
Bir işle meşgulsek işi bırakıp dinlemek ve göz teması kurmak gerekir.
Eş konuşurken sağa, sola, etraf bakmak ya da bir işle meşgul olmak “boş konuşuyorsun” mesajı vermektir. Bu eşi kızgınlaştırır ve sizi etrafa bakamayacak kadar etkileyecek ağır sözler söylemeye teşvik eder.
Aynı zamanda dinlerken yüz ifadesi de önemlidir. Tabii bunun için önce iç sesleri düzenlemek lazım. Susup dinlerken yüzünüzde “Allah belanı versin.” ifadesi varsa bu ifade ağır sözler duymanıza sebep olur.
Haksız bir eleştiriye maruz kalmışsak bile eşin sözü bitmeden cevap yetiştirmeye çalışmamak gerek. Önce dinleyip sonra söyleyeceklerimiz varsa onun haklı olduğu noktaları da vurgulayarak söyleyebiliriz. Fakat karşınızda çok kızgın bir eş varsa o zaman o sakinleşene kadar sözü ertelemek en iyisi olur.
Eleştiri sırasında en büyük yanlış savunmaya ve saldırıya geçmektir. Kadınlar savunma ve saldırıyı tercih ederlerken erkekler saldırı ya da susmayı tercih ederler. Mesela erkek kadını eleştirdi. Kadın önce pek çok kelime ile neden yaptığını anlatır kendini temize çıkarmaya çalışır. Savunmasını yaptıktan sonra saldırı safhası başlar. Adama “sen kendine bak, senin de şu hataların var ya da senin yüzünden yaptım”…gibi
Erkek ise ya susar; buzdan bir duvar örer, kadını iyice çıldırtır ya da en ağır sözleri söyler. Erkekler savunma ve kendilerini temize çıkarmaya çalışma metodunu kadınlar kadar kullanmazlar. Savunma için detay gereklidir. Detay ise daha çok kadınlar için önemlidir. Savunmak, susmak (tavır alarak susmak) ya da saldırmak üçü de karı koca arasındaki muhabbeti öldürmenin üç etkili yoludur. Üçü de çok bencilcedir çünkü. Haklı çıkmaya çalışmak ya da sana değer vermiyorum mesajı evlilikte kullanılıyorsa o evlilikte iletişim ölmüş demektir.
Oysa eleştiri karşısında “Haklısın canım, düşünemedim, bir daha dikkat ederim, özür dilerim.” gibi bir kaç tatlı söz ortamı sakinleştirir. Eşin hatası varsa bile onun hatasına odaklanmak, savunmaya geçmek yerine kendi hatalarımızı düzeltme gayretine girmek de pek çok sorunu çözer.
Eşi tenkit etmek yerine takdir etmek gerek. İlmin kapısı Hz. Ali “İnsanın kendisine iyilik edeni övmesi, iyiliği arttırır.” diyerek bizlere güzel bir yol göstermiş. Bir erkeğin karısına iltifat etmesi, kadının kocasını takdir etmesi neden bu kadar zor geliyor acaba? Sebebi aleyhimize çalışanlar olabilir. Onlara değil, Rabbimize kulak verelim.
Rabbimiz “Mümin kullarıma söyle: En güzel olan sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarına fesat ve kavga sokar. Şeytan şüphesiz insana apaçık bir düşmandır. “ buyuruyor. (İsra suresi 53. âyet-i kerîme)
Güzel sözü de en çok yakınlarımız hak etmiyor mu? Yabancılar bize iyilik yaptığında teşekkür etmeyi genellikle unutmadığımız halde en yakınlarımız; eşimiz çocuklarımız ne yapsa onları mecbur görüp teşekkür etmiyoruz, takdir etmiyoruz. Bu da onların daha iyi olma arzularını öldürüyor. Bir de üstüne eleştiri gelince birbirimize iyi olmak yerine başkalarına iyi olmayı tercih ediyoruz. Takdir ihtiyacımızı kim karşılıyorsa onun için bir şeyler yapmak nefsimizin hoşuna gidiyor.
Konu ile ilgili kitaba aldığım bir söz daha var. Şeyh Sâdi’nin:
“Ağızda dil nedir, a akıl sahibi? Hünerli kimsenin hazine anahtarı değil mi?”
Dil şerrin anahtarı da olabilir, hazinenin anahtarı da olabilir. Gurur ve kibrimize kapılıp bir şer anahtarı olarak kullanmak yerine, sevdiklerimizin gönlüne girecek bir hazine anahtarı olarak kullanmak daha akıllıca değil mi? İki dünyamız için de…
Not: Ödevimiz konudan da anlaşılacağı üzere eşleri eleştirmeyi bırakıp bolca takdir ediyoruz.
Alıntı ile Cevapla
Alt 22 Ocak 2013, 13:17   Mesaj No:16
Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.186
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
evtx Cevap: Evlilik Okulu...

Susan Kurtulmuştur (Evlilik Okulu 16.Ders)






” Susmak huyların efendisidir.” buyuruyor sevgili peygamberimiz. Susmanın iletişimde ne kadar kıymetli olduğunun farkında değiliz.
Yuttuğumuz hiçbir sözden dolayı pişman olmayız. Fakat söylediğimiz pek çok sözden dolayı pişman olmuşuzdur. Bazen susmak söyleyeceğimiz sözden çok daha fazlasını anlatır karşımızdakine.
Karı koca ilişkisinde de muhabbeti kaybetmemek için susmayı bilmek lazım. Çok konuşmak aşkın düşmanıdır. Pek çok sevgi gereksiz ve boş konuşmak yüzünden bitmiştir.
Konuşmak da susmak da bir sanattır aslında, kadın-erkek hepimizin en çok bilmesi gereken. En çok da biz kadınların. Konuşmayı seviyoruz ve çoğu zaman ölçüyü kaçırıyoruz. “Çok konuşan çok hata yapar.” diye bir söz kalmış zihnimde. Ağzımızdan çıkan her sözünde diğer tarafta hesabını vereceğimizi de düşünürsek susmanın dünya ve ahiret hayatı için ne kadar kıymetli olduğu daha da iyi ortaya çıkıyor.
Teknoloji yüzünden çok gürültülü bir dünyada yaşıyoruz. Akşamları bir süreliğine de olsa televizyonu bilgisayarı kapatıp karı koca sessizliği paylaşabilmeli. Bir çay içerken göz göze bakışmanın, sevdiğinin omzuna başını koyup onda dinlenmenin tadını hangi sözcükte bulabiliriz.
Gözün anlattığı dilin söylediğinden daha önemlidir. Dilimiz o kadar gevezelik ediyor ki gözlerimiz konuşmayı unuttu. Her akşam eşinizle beş dakika da olsa gözlerinizle sohbet edin. Dakika tutun ve beş dakika boyunca birbirinizden gözlerinizi ayırmayın, ona duygularınızı, sevginizi gözlerinizle anlatın, bu arada kesinlik ile konuşmayın. Dudaklarınızı konuşmak için değil gülümsemek için kullanın.
Allah rasulu “Susan kurtulmuştur.” buyuruyor. Susmak sizi eşinizle yaşayacağınız pek çok tatsızlıktan korur. Üç dakika çeneyi tutmak bizi üç günlük üzüntüden korur.
“Aşk saadetini kim elde eder? Susan kimse.” diyor Cervantes. Aşık olmak kolay da dilimiz yüzünden aşkımız uzun sürmüyor, aşkımızın saadetini, mürüvvetini göremiyoruz. Dil sussa gönül konuşacak. İkisi bir arada olmuyor. Hele telefon şirketlerinin şu bedavaları yüzünden gençler daha sözlüyken, nişanlıyken birbirinden bıkıyor.
Evliliğinde problem yaşayan hanımlara sabrı ve sukûneti tavsiye ettiğim zaman hanımlar genellikle annelerini ninelerini örnek gösteriyorlar. “Annelerimiz sustu sabretti de ne oldu, kıymetleri bilinmedi, dert sahibi oldular.” diyorlar. Oysa anneleri aslında sabretmemiştir, gerçekten sabredebilselerdi dert sahibi olmazlardı. Onlar görünüşte susmuşlar fakat içten içe büyük bir kızgınlık duydukları için gözleri ile kocalarına kızgınlık ve öfke kusmuşlardı. Öyle susmanın bir değeri yoktur.
Mesela erkek bir şeye sinirlendi kızdı, kadın sustu. İçinden “Beş dakika susarsam öfkesi geçer.” deyip kadın gözleri ile ateş püskürmeden, nezaketle susarsa kazanır. Erkek az sonra karısının gönlünü nasıl alacağını bilmez. Fakat biz genellikle susmak yerine eşimizi susturmaya çalışıyoruz, kendi haklı olduğumuzu ispat etmeye uğraşıyoruz.
Haklı çıksak sanki bir ödül var. Adam tartışma bitsin diye “tamam haklısın” dese içinden de “Allah belanı versin, sus artık” dese mutlu mu olacağız? Hiç bir tartışmada kimse kimsenin haklı olduğunu kabul etmez. Çünkü kızgınlık gerçeğin önünde perdedir. Aynı zamanda kızgınlık, gerginlik pek çok hastalığın sebebidir. Konuşarak hem kendimizi yoruyoruz hem de eşimizi. Sevdiğinle sessizliği paylaşmak güzeldir. Tabii eşler sinir bozucu bir sessizliği değil, sessizliğin sukûnetini paylaşmalılar.
Kızdığımız, üzüldüğümüz zaman Rabbimizin “Allah sabredenlerle beraberdir ve Allah sabredenleri sever.” ayetlerini hatırlayalım. Susmak sabır işidir.
“Bir avuç sabır, bir kova beyinden üstündür.” der bir Hollanda atasözü. Zekamıza ve dilimizin keskinliğine güvenip herkese laf yetiştirebiliriz ama bu bizi iyi bir insan, iyi bir mümin yapmaz tam aksi çıkacak arızalardan dolayı bu davranışımız bizi daha mutsuz ve agresif yapar. Oysa sabırla maddi ve manevi pek çok kazanım elde ederiz.
Kadınlar susmayı, erkekler konuşmayı öğrense (erkekler çok konuşsunlar anlamında söylemiyorum, eşlerine iltifat etmeyi, tatlı sözler söylemeyi öğrenseler) pek çok evlilik kurtulur.
Susmak asla eziklik değildir. Kadınlar sustukları zaman ezileceklerini zannediyorlar bunun için bir gayret kendileri erken davranıp kocalarını dilleri ile ezmeye çalışıyorlar. Kadın kızgınlıkla o lafı oraya oturturken kocanın gönlünden kaç fersah aşağı düştüğünün farkında olmuyor çoğu zaman.
O söze de cevap verme, eşinin ailesi hakkında kötü konuşma, her kavgaya annesinin, kardeşinin adını karıştırma, sürekli sorular sorup bunaltma, her şeyi de öğrenmeye çalışma ya da her şeyi kocandan fazla bildiğini ispat etmeye uğraşma, her tartışmada eski defterleri ortaya dökme…Ne sen yorul ne de eşini yor. Dünyaya böyle küçük şeyleri problem yapmak için gelmedik, bunların bir de diğer tarafta hesabı var. Kızgınlık anında söylediğimiz sözlerin çoğu nefis tatmininden başka bir şey değil.
Misalleri daha çok kadınlar üzerinden verme sebebimi açıklamaya gerek yok herhalde. Biz kadınlar erkeklerden daha fazla konuşuyoruz ve susmayı pek sevmiyoruz. Erkekler daha kolay susabiliyorlar. Erkeğe de gereksiz yere çok konuşmak, küçük şeyleri dert etmek hiç yakışmıyor. Tabii ki yazıda susmanın kıymetini anlatırken zaten az konuşan erkekleri tümden susturmayalım. Erkeğin eşine ile sohbet etmek için zaman ayırması gerekir. Kadınların konuşma ihtiyaçları vardır.
Güzel susmayı mutlaka öğrenmemiz lazım. Suratımızı asmadan, tavır almadan, yüz ifademizle aşağılamadan, hakaret etmeden. Kadın eşine kırıldığında yüzünde mazlum bir “kırıldım, üzüldüm” ifadesi olsa, masumiyetini anlatmak için bir torba laftan çok daha etkili olur kocası üzerinde.
Erkek de kırıldığında küçümseyici bakışlar atmadan, ağırbaşlılığını koruyarak susarsa bu da pek çok sözden daha etkilidir.
Bir beyefendi “Karım hoşuma gitmeyen şekilde konuşmaya başladığında susarım. O sustuktan sonra başka odaya gider şükür namazı kılarım. ‘Allah’ım bana susmayı nasip ettiğin için sana şükürler olsun.’ derim.” demişti. Susmak öyle böyle değil, zor iş. Şükür namazı kılacak kadar hem de.
Siz kibar susabildiğiniz için şükür namazı kıldınız mı hiç?
(Tabii bütün yazdıklarım aynı zamanda kendime. )
Bu dersin ödevi: Sinirlendiğiniz zaman gidin aynada yüz ifadenize bakın. Büyük ihtimal kendi yüzünüzü bile görmek istemeyeceksiniz. Bu eziyeti eşinize yapmayın. Yüz ifadenizi kontrol ederek kibar susmayı öğrenin.
Karı koca akşamları konuşmadan beş dakika göz göze bakışma, gözlerinizle konuşma ve sevgiyi gözle anlatma alıştırması yapın. Dikkat edin birbirinize dik dik bakmayın.
Bir anlaşmazlıkta hemen dilinizle eşinize ona saldırmaya ve kendinizi savunmaya geçmeyin. O çok konuşuyor ve devamlı sizi suçluyorsa cevap yetiştirmeye uğraşmayın, söylenmesi gerekli bir söz varsa onu söyledikten sonra güzelce susun ve ve gidin şükür namazı kılın.
Alıntı ile Cevapla
Alt 22 Ocak 2013, 13:19   Mesaj No:17
Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.186
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Evlilik Okulu...

Kadın-Erkek İletişim Farklılıkları(Evlilik Okulu 17.Ders)


Evlilik okulumuzda iletişim konusuna devam ediyoruz. Karı-koca arasında iyi bir iletişim sağlamak istiyorsak yaratılıştan gelen kadın-erkek arasındaki farklılıkları mutlaka göz önünde bulundurulmalıyız.
Kadın ve erkek arasındaki en önemli farklılık kadınların daha çok beyninin sağ tarafını erkeklerin ise daha çok beyninin sol tarafını kullanması. Bu durum iki tarafında hayata ve olaylara bakışını tamamen etkiliyor. Kadın ve erkek arasındaki farklılıkları iyi bilmek evlilikte pek çok probleminizi çözmeye yarayacaktır. Farklılıklar konusuna derslerimizde ara ara değinsem de ilerleyen derslerde bu konuyu ayrı ders olarak anlatmayı düşünüyorum. Şimdi iletişim konusuna başlamış olduğumuz için iletişimde işimize yarayacak bazı farklılıkları öğrenelim.
Kadın beyninin her iki tarafında konuşma merkezi var, erkek beyninin sadece sol tarafında konuşma merkezi var. Bu yüzden kadınların konuşma ihtiyacı erkeklere göre daha fazla. Bilimsel olarak erkekler ortalama günde yedi bin civarı kelime kullanırken, kadınlar yirmi bin civarı kelime kullanıyorlar. Arada oldukça büyük bir fark var. Bu yüzden bir kadın kocasının kendi kadar konuşmasını beklememeli, erkek de karısının susup sessizce oturmasını beklememeli. Sadece farklılığı bilip kadın sürekli kocasını konuşturmak için zorlamamalı, erkek de karısını dinlemek için her akşam mutlaka zaman ayırmalı.
Biz kadınlar beynimizin daha çok sağını, erkekler solunu kullanıyor dedik. Tabii hangi tarafı ağırlıklı olarak kullanılırsak kullanalım diğer tarafla irtibat hep devam ediyor. Kadınlar da sağ ve sol beyin arasında irtibatı devam ettiren elektrik akımı çıtır çıtır hiç durmadan hızlı bir şekilde çalışıyor. Bu da kadınları detaycı ve iletişimde erkeğe göre daha hızlı yapıyor. Bunun konuşmaya etkisi ise kadınlar her türlü ortamda konuşabiliyorlar. Mesela bir oda dolusu hanım hem birbirleri ile konuşup hem de ortada dönen sohbeti ya da başka birilerinin konuşmasını takip edip onların konuşmalarına da katılabilir.
Fakat kalabalık bir erkek gurubunda bir erkek konuşur, diğerleri dinlerler. Erkekler ayrıca kendi aralarında muhabbet çevirmeye çalışmazlar. Çünkü erkeklerde beyindeki elektrik akımı daha yavaş olduğu için erkekler kalabalık ve sesli ortamlarda iletişime geçmeye zorlanırlar. Erkekler ikili iletişimlerde daha iyidir.
Hanımlar, televizyon açıkken, eşiniz bilgisayar başındayken ya da ortada çocuklarınız koştururken eşinizle sohbet etmeye kalkmayın. Size cevap vermeyecektir; boş yere kocam bana değer vermiyor, beni dinlemiyor diye üzülmeyin. Hele erkek dikkat isteyen bir iş yapıyorsa hiç konuşmaya çalışmayın.
Erkeğin sizin gibi televizyon izlerken ya da gazete okurken bir yandan sohbet etmesini biri yandan çocukla ilgilenmesini biri yandan başka bir işle meşgul olmasını beklemeyin. Çünkü erkek beyni daha sade kadın beyni daha karmaşık çalışıyor. Bu yüzden her akşam kısa bir süre de olsa sessiz bir ortam ayarlamaya çalışın.
Kadın ve erkek beyninin farklı çalışmasından kaynaklanan ve iletişimde ortaya çıkan farklı bir durum da şudur: Kadınlar bir şey anlatırken ya da dinlerken bambaşka bir konuya giriş yapıp az sonra da tekrar başladığı konuya dönebilir. Erkekler ise konuştukları konuyu bitirmeden başka bir konuya geçmek istemezler. Mesela karı koca konuşurlarken erkek gün içinde yaşadığı bir olayı anlatırken karısı patta da çocuğun okulda yaşadığı bir olaydan bahsetmeye başlayabilir. Erkek de sen beni dinlemiyorsun diye kızabilir. Aslında kadın dinliyordur. Sadece erkeğin anlattığı konu ona diğer konuyu hatırlatmıştır ve iki konu arasında aslında ince bir bağlantı vardır.
Bu duruma erkek açısından bakarsak erkekler kadınların bu özelliklerini bilip erkek karısı konuyu değiştirdiğinde bunu dinlenmediğine yormak ve sinirlenmek yerine bunu normal bir kadın davranışı olarak görüp başladığı konuya az sonra dönebilir. Zaten karısı o yarım konuyu unutmayıp ona hatırlatacaktır.
Duruma kadın açısından baktığımız zaman bir kadın kocası konuşurken sözünü kesmemeye çalışmalı ve o aklına düşen konuyla onun kafasını karıştırıp dağıtmamalı.
Kadın ve erkek arasındaki iletişim farklılıklarından birisi de erkekler duyguları ile ilgili konuşacakları zaman göz teması olduğunda rahat edemiyorlar. Göz teması kadınlarda, bakıp büyütme ve destek duygusu oluştururken, erkeklerde ise spot altına konuldukları hissini vererek; savunmaya geçip içlerine kapanmalarına sebep oluyor.
Bu yüzden hanımlar üzgünüm ama masada karşılıklı oturup göz göze bakıp romantik konuşmalar yapmak sadece bir hayal. Böyle bir durumda erkek kendini sizin tarafınızdan göz hapsine alınmış gibi hissediyor. Öyle bir ortamda eşiniz ya da havadan sudan konuşacaktır ya da size bakmadan konuşmayı tercih edecektir fakat rahatsız olduğu için kendini tam olarak ifade edemeyecektir. Bu sebeple eşinizle kendi duygularınızdan konuşmak ya da onun duygularını öğrenmek istiyorsanız yanına oturun. Arabada yan yana oturup yolculuk yaparken ya da birlikte markete giderken ya da yol boyu bir yürüyüş yaparken en romantik konuşmalarınızı yapma ihtimaliniz karşılıklı otururken yapacağınızdan kesinlikle daha fazladır.
Şimdilik bu kadar. İletişim farklılıklarına devam etmek üzere…Şimdi sıra sizlerin yorumunuzda…
Alıntı ile Cevapla
Alt 22 Ocak 2013, 13:20   Mesaj No:18
Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.186
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
evtx Cevap: Evlilik Okulu...

Akıl Noksanlığı (Evlilik Okulu 18.Ders)


Kişinin mutluluğunda en büyük engel çoğu zaman kendisidir. Mutluluğumuza düşman huylarımız var. Bunların en başında kibir gelir. Kibir çok tehlikeli bir huydur ki hakkı inkar etmeye kadar götürür insanı. Yaratılışımızın başlangıcında yaşananlar: Hz. Adem ve Hz. Havva’nın yaratılışı, iblis’in secde etmemesi, sonra şeytanın insanı kandırması, kandırılış sebebi, cennetten ayrılış…Bunlar bizler için çok büyük dersler ihtiva eder.
İblis, Hz.Adem’in karşısında kibre kapıldı ve Allah (c.c) ın rahmetin kovuldu. Kibir bizi Rabbimizden uzaklaştıracak, sevdiklerimizin gönlünden düşmemize sebep olacak en kötü huyumuzdur. Ve şeytan en çok kendi kaybettiği yoldan kaybettirmeye çalışır bize. Bu yüzden bize hep fısıldar. “Sana bunu nasıl yapar? Sen ondan daha üstünsün.”
Sadece içimizde ki şeytan yapmıyor bunu. Tüketimi artırmak ve birilerinin cebini doldurmak için onların yayın organı kapitalist medya tarafından da yapılıyor. Reklamlar “Sen her şeyin iyisine layıksın, biz senin için en iyisini ürettik. Özgürlüğünü yaşa, hayatını yaşa…” Tabii bunları yaşarken onların ürünlerinden kullanmak gerekiyor.
Kibir için benliği yani nefsi beslemek gerekiyor. Nefis her şeyi istiyor ve aldıkça bencilleşiyor. Başkalarını düşündükçe, verdikçe de terbiye oluyor. Bu yüzden dinimiz iyiliğe yardımlaşmaya, kendinden başkalarını düşünmeye çok kıymet veriyor.
Kibir konusunda yazmak için epey araştırma yaptım başta kendi nefsim sonra da sizlere faydalı olsun diye. Kibrin kötü olduğunu hepimiz kabul ederiz, etrafımızdaki kibirli insanları fark ederiz de kendimiz kibirli isek hiç farkında olmayız; söyleyen olursa da kabul etmeyiz. Kendi kibrimizi ben gururluyumdur, onurluyumdur… gibi kibar cümlelerle süsleriz. En kötüsü ise kendimizi de kandırırız.
O zaman kibirli insanın özelliklerini bilelim, nefsimizin savunmasına kulağımızı tıkayıp, bu özelikler bizde varsa kendimize çeki düzen verelim.
Kibirli insanda kibrinin derecesine göre şu özelliklerin hepsi ya da bir kaçı mutlaka bulunuyor.
Kibirli kişi:
Kendini beğenmiştir: En zeki, en akıllı, en karizmatik, en güzel, en alımlı, en becerikli, en doğru davranan…kendidir. Onun işi, onun arabası, onun evi…en güzelidir. İçinden beğenmese bile dışarıya iyi olarak yansıtır. Evde durumu daha da kötüdür. Eşi onun için ne yaparsa yapsın o hep daha fazlasını ister. Hatta eşinin yapmaya imkanı ya da gücü olmayacak şeyler ister, eşine kendini yetersiz hissettirmeye çalışır. Eşini yaptıkları için takdir etmez, teşekkür etmez. “Sen beni hak etmiyorsun, kıymetimi bilmiyorsun…Ben daha iyisine daha güzeline daha zenginine daha tahsili yüksek olanına layığım. ” cümleleri dilinden dökülür ya da bunu hissettirir.
Kendi kusurlarını görmez: Çünkü o mükemmeldir. Her şeyin iyisini yapar. Mutsuzluğu için hep başkalarını suçlar. “Mutsuzum çünkü eşim şunları şunları yapıyor. Evliliğim kötü gidiyor çünkü hep eşim yanlış yapıyor?”
Bencildir: Önce kendi rahatını ve keyfini düşünür. Önce benim mutluluğum, benim isteklerim, benim keyfim, benim annem… Önce kendisi, sonra kendisinin parçaları olan çocukları sonra kendi akrabaları daha sonra eşi gelir.
Alıngandır: Buluttan nem kapar. “Bana şunu demek istedi bunu demek istedi.” Her sözden her davranıştan anlam çıkarmaya çalışır, her şey nefsine dokunur. “Neden telefonumu hemen açmıyorsun, mesaj attım neden hemen cevap vermedin? Parayı verirken niye yüzün asıldı?…”
Merhameti azdır: Önce kendini düşündüğü için en yakınlarına bile pek acımaz. Herkesin ona hizmet etmesini bekler. Eşi hastayken ilgilenmez, hastalığına inanmaz “Sen iyisin, hiçbir şeyin yok, nazlanıyorsun, gözyaşları ile beni etkilemeye çalışma, her şeye de üzülme… ” Kendi grip olsa ortalığı yıkar. ” Hastayım benimle ilgilen.” Eşinin başkalarının yanında zor durumda kalmasını önemsemez.
Cezalandırıcıdır: Affedici değildir. Ona bu yapılmamalıydı o bunu hak etmemiştir. Kendini rahatlatmak için mutlaka karşısındaki kişiyi cezalandırır. Eşine yaptığı hataların bedelini bir şekilde ödetir. Surat asar, küser, parayı keser, ilgiyi keser, cinsel olarak soğuk davranır, kahvaltı hazırlamaz, ütü yapmaz…Eşini en çok üzecek, sinirlendirecek şeyleri yapar ki içi rahatlasın.
İnatçıdır: Her şeyin iyisini, doğrusunu kendi bildiğine inandığı için başkalarının kendinden daha iyisini bileceğini kabul etmez. Yanılması mümkün değildir. Yanıldığını fark etse de inadından dönmeyi nefsine yediremez, kibrini kıramaz. Mutsuz olacağını, eşi ile arasının açılacağını bile bile hatalı davranır ve hatasından dönmez . “İnat da muradı da bir olarak görür; fakat inat kendine mutsuzluk olarak geri döner.
Küstahtır: Kendisi eleştiriyi sevmez fakat herkesi eleştirir, pata küte başkalarının hatalarını söyler. Eşiyle dalga geçer, alay eder, iğneler… Bakışları ile eşini ezmeye çalışır, küçümser.
Ya da Aşırı Tevazu Sahibidir: Tevazu bazen kibirimizi saklamak için iyi bir kalkan olur. İltifat duymak, övülmek için kişinin iyi yapabildiği şeyleri bile “iyi yapamam” demesi ya da “layık değilim” diyerek tevazu gösteriyormuş gibi davranması. Sahte tevazu dışarıda gösterilir fakat evde patlak verir, acısı eşinden çıkarılır.
Konu ile ilgili bir kaç misal:
Bir adam karısı ile gittiği beş yıldızlı otelde açık büfeden kendine yemek almıyormuş. Kendi oturuyormuş karısının alıp getirmesini bekliyormuş ya da karısıyla birlikte yemeklere bakıyormuş ne istiyorsa karısına işaret ediyormuş, karısı alıyormuş. Aman Allah’ım.
Bir okurum yazmıştı. “Karım tesettürlü fakat beni sinir etmek için balkona başı açık çıkıyor. ‘Sana inat yapıyorum’ diyormuş.
Başka bir mesaj: “Benim ailemin maddi imkanı iyi değil diye kocam ailemi hor görüyor ve onlarla görüşmek istemiyor. Onlar geldiği zaman yüzünü asıyor.”
Bir hoca hanım kocasından bahsederken “O avam” dedi. Kocasının kendi gibi dini eğitimi yokmuş. Olabilir de kocaya “avam” denir mi? Kendi zihninde kocanı cahil, bir şey bilmez diye kodladıysan o adama nasıl saygı duyarsın. Ayrıca belki sen “ilmim var” diye kibirlendiğin için Allah’ın sevmediği bir kulsun da kocan yaptığı işlerle Allah(c.c) yanında sevilen makbul bir kul. Bilemezsin ki. İbilis’ in de ilmi vardı ama kibirlendiği için onun yoldan çıkmasına sebep oldu.
Bir hanım “Benim geri vitesim yok.” diye övünüyordu. Neymiş, geri adım atmaz, özür dilemezmiş. Aman ne kadar da övünülecek bir huy. Tamamen kibir kokan bir cümle. Ondan sonra da “Eşimle anlaşamıyoruz, muhabbet edemiyoruz” diye şikayet ediyorsun. El insaf. O geri vites arabalarda ne çok işe yarar. Geri vites olmasa en başta arabayı park ettiğin yerden bir daha çıkamazsın. Evliliğinde de özür dilemeyi geri adım atmayı bilmiyorsan, park ettiğin yerde kalır çürürsün.
Adam “Ben burnumdan kıl aldırmam.” diyor. Kendini o kadar beğeniyor ki…Eh o zaman “yalnızım mutsuzum” diye şikayet etme. Topla o kılları kışın yorgan yapar, üstüne örtersin. Sarılacak, kucaklayacak bir eş olmayınca onunla idare edersin artık.
Kısacası kibir bize hep kaybettiriyor. Kişi hatasını görüyor, özür dilemiyor. Sevdiği göz göre göre gidiyor, gitme diyemiyor. Evliliği bitiyor, kurtarmak için çabalamıyor, “ben de hata ettim” diyemiyor.
“Boşanmış hanımlardan mesajlar geliyor. “Sizin yazılarınızı okuyana kadar hep eşimi suçladım, kendi hatalarımı görmemişim. Şimdi çok pişmanım. Çocuklarımızda var. Eşim de henüz evlenmedi. Fakat ona dönmek istediğimi söyleyemiyorum.”
Engel nedir? Nefsi. Kırılmaktan korkan kendini aziz zanneden nefis… Ola ki kocası “Hayır” derse. Başkaları duyar “Aa yazık pişman olmuş, geri dönmek istemiş…” Desinler ne olur? Kişi ailesini yeniden bir araya getirme imkanını kibrini kıramadığı için yapamıyor. Nefsini korumak için yalnızlığa razı.
Bir “Evlilik Okulu” eğitimimde hanımların evlilikte yaptığı hataları konuşmuştuk. Dersin sonunda “Herkes hatalarını fark etti mi?” diye sormuştum. “Evet” dediler. “İyi o zaman bu gün eve gidince kocalarınızdan bugüne kadar yaptığınız yanlış davranışlardan dolayı özür dileyin. ‘Bundan sonra sana daha iyi bir eş olmak istiyorum, bana yardım eder misin?’ deyin dedim. Hepsinin yüzü bembeyaz oldu. Mırın kırın ettiler. Belli ki söylediklerim çok zor geldi. Hanımın biri “Yemin ederim boynumu kesseniz gidip de kocamdan özür dilemem.” dedi.
Biz kadınlara kocaya saygılı davranmak niye zor geliyor? Nefsimize dokunuyor, ağır geliyor, oysa Allah(c.c)ın emri. Yüz tane takla atıyor, bahane bulmaya çalışıyoruz. Fakat hem kendimiz mutsuz oluyoruz hem eşimizi mutsuz ediyoruz.
Erkeklerde de para, mevki makam kibri ve karısını küçümsemek, değer vermemek, yaptığı işleri önemsememek, sevgisini kesmek şeklinde görülüyor daha çok.
Hz. Peygamber “Bir kimse kibirlene kibirlene sonunda zâlimler gürûhuna kaydedilir. Böylece zalimlere verilen ceza ona da verilir.” (Tirmizî, Birr, 61)buyuruyor. Rabbim korusun.
“Eşim Aşkım Olsun” kitabımda “Burnuyla Bulut Çizmek” diye kibir üzerine bir hikaye yazdım. Bir de Muhammed ibni Hüseyin’in güzel bir sözünü aldım:
Az ya da çok insanın kalbine kibir girdiğinde o miktar aklından noksanlaşır.” demiş. Çok beğendim bu sözü. Gerçekten de kibir göz göre göre kendini mutsuz etmekten başka bir şey olmadığın göre bunu en iyi aklın noksanlaşması ile açıklayabiliriz. İnsanın zekası akıllı olmasına yetmiyor. Kişi çok zeki olmasına rağmen hayatını mahvedecek pek çok hata yapıyor. O zaman kibir akıl noksanlığından başka ne ki ?
Kibir bu devrin hastalığı. Cilalı teknoloji devrindeyiz. İnternette, sosyal ortamlarda bazı insanlar hem kendi kibrini kabartıyor hem de başkalarını cilalıyor. Bu kez kişiler nefsini pohpohlayan tanımadığı insanlarla zaman geçirmekten en yakınındakini, onu gerçekten seven, zor zamanda yanında olacak kişilere; eşine, dostuna sırtını dönüyor, zaman ayırmıyor, ilgilenmiyor.
Çocuklarımızı da cilalayarak büyütüyoruz. Onlar ders çalışsınlar sınavlarda başarılı olsunlar diye bütün işlerini biz yapıyoruz. Etraflarında pervane oluyoruz. Bir de sürekli pohpohluyoruz. Sonunda ne oluyor. Bencil, ailesini bile beğenmeyen kibirli, psikoloji diliyle narsist kişiler ortaya çıkıyor.
Çocuklarımızı bencil yetiştirmemeye gayret edelim. Onlara iyiliği, yardımseverliği, fedakarlığı, mütevazılığı öğretmeye çalışalım. Paranın, malın, mülkün, mevkinin, güzelliğin, yakışıklılığın…hepsi boş.Sadece bir parıltı. Parıltı döküldüğünde kişi tüyü dökülmüş civciv gibi kalıverir ortada. Sevdiklerimizin, yakınlarımızın kıymetini bilelim. Kısacası dünya ve ahirette mutluluğun; evde muhabbetin en büyük düşmanı kibirdir.
Ödev: Yukarıda madde madde yazdığım kibirli insan davranışlarından kaç tanesi kendimizde var, onlara bakıp onlardan kurtulmak için gayret sarf edelim. Hatta en iyisi nişanlınıza ya da eşinize okutun “Bu huyların kaç tanesini ben de görüyorsun?” diye sorun. Ve onlara söylediklerini dikkate alacağınızı ve nefsinizi temize çıkarmak için kendinizi savunmayacağınızın da garantisini verin ki rahat söylesinler. Bunu “yapamam, hatalarımı duymaya dayanamam” mı diyorsunuz. O zaman durumunuz oldukça ciddi. Kibir gözünüzü kör etmiş demektir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 22 Ocak 2013, 14:58   Mesaj No:19
Medineweb Sadık Üyesi
muuskem - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:muuskem isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21263
Üyelik T.: 02 Kasım 2012
Arkadaşları:9
Cinsiyet:-
Memleket:-
Mesaj: 676
Konular: 38
Beğenildi:32
Beğendi:6
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Evlilik Okulu...

hafız güzel bir paylaşım.okumaya çalışacağım.Allah bu dersleri okuyup hayata uygulamayı nasip etsin...
Alıntı ile Cevapla
Alt 22 Ocak 2013, 16:20   Mesaj No:20
Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.186
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Evlilik Okulu...

Alıntı:
muuskem Üyemizden Alıntı Mesajı göster
hafız güzel bir paylaşım.okumaya çalışacağım.Allah bu dersleri okuyup hayata uygulamayı nasip etsin...
Amin inş.. Rabbim cümlemizden razı olsun inş..
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Yaz Okulu/Merkez Camii Etkinlik Nebevi Sevda Nebevi Sevda/Kişisel 0 12 Temmuz 2023 11:07
Medineweb Yaz Okulu 1.DERSİMİZ Mihrinaz Sorularla Esmaül Hüsna 37 18 Temmuz 2019 20:57
Yaz Okulu 2. Ders Ayet Çalışmamız Mihrinaz Sorularla Esmaül Hüsna 17 14 Temmuz 2019 21:41
AÖF 2019 Yaz Okulu Hakkında Bilgiler nurşen35 İlahiyat Öğrencileri İçin Genel Paylaşımlar 0 19Haziran 2019 13:51
Evlilik Üzerine -1-/Gençlerin Evlilik Problemi Bedia Özdemir Tokel Makale ve Köşe Yazıları 1 01 Eylül 2015 15:17

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.