Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLİTAM İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA.::. > İlitam 3.Sınıf Dersleri > Felsefe Tarihi

Konu Kimliği: Konu Sahibi f_kryln,Açılış Tarihi:  25 Ekim 2013 (14:04), Konuya Son Cevap : 25 Ekim 2013 (14:04). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 25 Ekim 2013, 14:04   Mesaj No:1
Medineweb Kıdemli Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:f_kryln isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 14040
Üyelik T.: 01 Ağustos 2011
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Byn
Memleket:Ağrı
Yaş:34
Mesaj: 300
Konular: 103
Beğenildi:23
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart felsefe 1.sınıf 2.dönem(6-7-8-9-10-11 üniteler)

felsefe 1.sınıf 2.dönem(6-7-8-9-10-11 üniteler)

ünite 6

Dil felsefesinin konusu: Dilin kaynağını, tabiatını, yapısını, unsurlarını, işlevlerini felsefi açıdan incelemektir, anlamlarını referanslarını yani delaletlerini, dilin varlıkla insanın psikolojik ve sosyolojik olarak iliskilerini dil çerçevesinde inceler.
Dilin varlıkla olan ilişkisi dikkate alındığında, dil felsefesi ontoloji (varlık kuramı), epistemoloji(bilgi kuramı) gibi geleneksel felsefe disiplinleriyle yakından ilişkilidir.
Dilin felsefi bir incelemeye konu oluşunun nedenleri:
1-Dil her şeyden önce diğer canlılardan insanı ayırır.
2-Bazı felsefi sorunlar dil kaynaklıdır.
3-Dil gerçekliğin yansıması olarak kabul edilir, dil ile gerçeklik arası iliski vardır.
4-Dil felsefesi insanın dil, dilin de varlık ile ilişkisini açıklar.
İnsanı dile bağlayan anlam,anlamın varlıkla ilişkisini kuran ise doğruluktur.
Dille ilgili felsefi araştırma sentaks, semantik ve pragmatik olarak incelenir.
Resim dil kuramı Wittgenstein Travtatus logico-Philosophius eserinde vardır.
Sentaks ilin gramer yapısını inceler, sözcüklerin ifade ettikleri anlamlardan çok, onların geçerli dizilimine dair gramatik kuralları ve bu kurallara bağlı olarak ortaya çıkan biçimsel doğruluk ve yanlışlık ölçütlerini sağlar.
Dilsel analizin amaci da dili gramatik diziliminden oluşan cümleleri gramatik olmayan dizilimden oluşan, dolayısıyla ‘cümle olmayanlar’dan ayırmaktır.
Chomsky’e göre, Modern dilbilimin kuramında iki yaklaşımdan söz edilebilir. Birincisi 17-18 yy da ortaya çıkan felsefi veya evrensel gramer anlayışı, ikincisi 20. yılın birinci yarısında etkinliği doruğa ulaşan yapısal veya betimleyici yaklaşımdır.
Evrensel gramerin amaci dilin genel niteliklerini ortaya koymaktır..Asil hedef ise felsefi gramere ulaşmaktır.
Betimleyici anlayış ise dilin doğal tarihini inceler.
Yapısalcı yani betimleyici anlayışın temsilcisi Ferdinand de Saussure’dir. İlişkisel bir dil anlayışını savunur, sözcükler eş-süremli olarak incelenmelidir. Dilin iki boyutu vardır dil ve konuşmadır. Önemli olan işaretlerden oluşan bir dil inşa’ etmektir. Bu yüzden de konuşma ancak dilin sadece bir kısmını ortaya çıkarır. Dil kendisini bütünüyle göstermeyen bir aysberg gibidir ve konuşma dilin sadece görünen boyutunu oluşturur.
Yapısalcılık ilişkisel ve bütünselci bir dil anlayışını savunur.Anlam dilin bütünselliği içinde anlaşılabilir.Dil-dışı referansı delaleti kabul etmezler.imlenen şeyler kavramlardır.Dili satranç oyununa benzetir.
Evrensel gramer ise daha çok yazı dili ilgilenmiş olup,kural koyucu ve açıklamacıdır.Temsilcisi Chomsky’ dır. Bir cümlenin derin yapısı ile yüzeysel yapısı arasında bir ayrıma gider. Dil öğrenmenin a priori bir takım koşulları olduğunu ve insanın bunlara doğuştan sahip olduğunu söylemiştir.
Ebu Said Sirafi bir dilin gramerinin anlamlarını kavramakta esas olduğunu savunur.
Ebu Bişr Matta ise gramerin ancak lafızlarla ilgilendiğini savunur.
Farabi, mantik ile gramer arasında benzerlikler olduğu kadar benzersizliklerin de olduğunu dikkate çekmiştir.
Semantik: Konusu anlam olgusudur.
Anlam realizmi(Anlam gerçekçiliği) : ile anlamın gerçekliğini yadsıyan değişik anti-realist yaklaşımlar veya kısaca anlamı irrealizmi.
a-Referansçı anlam kuramı: Bir sözcüğün anlamı delalet ettiği şey (medlulü ve referansıdır.)
b-Davranışçı ve işlevselci anlam kuramı:Anlam, dilsel bir davranışın doğurduğu etki ile bu davranışa karşılık olarak ortaya koyan tepkiden başka bir şey değildir.
Wittgenstein: Anlam kullanımdır. Dil olgusunu, bir takım kurallarla idare edilen bir oyuna benzetir.
Quine: Günümüz felsefesinden anlamı olgusunu bütünüyle reddedenlerin başında gelir. Quine’a göre, anlamın zihinsel bir gerçekliğinden söz edilemez. Açıklama düzlemlerini zihinsel, davranışsal ve fizyolojik olmak üzere üçe ayıran Quine, zihinsel olan ‘en yüzeysel, fizyolojik olanı da ‘en derin’ olarak görür.Fizikalist/natüralist bakış açısı vardır.
Mantıksal Pozitivizmin doğrulamacı anlam kuramına göre bir cümle duyu tecrübesine dayanırsa anlamlıdır, hangi cümleler anlamlıdır sorusu üzerinde durur.
Mantıksal Pozitivistlerin doğrulanabilen şeyleri önermeler değil de, cümleler olarak düşünmeleri de yine pozitivist anlayışın bir ürünüdür.
Zihinsel ve psikolojik anlam kuramları:
John Locke, sözcüklerin fikirleri temsil ettiğini, dolayısıyla sözcüklerin anlamının zihinde bulunan bu fikirler olduğunu ileri sürmüştür.
Grice, bir cümlenin anlamının temelde zihinde bulunduğunu ve böyle bir şeyin de nihai olarak insanın psikolojik durumlarıyla izah edilebileceğini düşünür.
Frege, çağdaş felsefede anlamın nesnelliği üzerinde en çok duran kişidir, O’na göre, bir sözcüğün anlamı onunla ilişkilendirilen fikirden ayırt edilmelidir.
Realist anlam kuramı:
Bu anlayışın klasik örneği ‘Anlam Platonculuk’u diye adlandırabileceğimiz yaklaşımdır. Bu yaklaşımın en önemli özelliği anlamı bütün değişik tezahür veya uzantılarından bağımsız bir şekilde varolan, ezeli ve değişmez varlıklar olarak görmesidir.
Frege’ye göre, bir sözcüğün anlamı ne onun belirlediği (delalet ettiği) şey veya şeylerdir, ne de belli bir zihne ait olan bir fikir veya fikirlerdir. ‘Platoncu İçlemselcilik’ olarak adlandırılabilecek bu yaklaşıma göre, bir dilin sözcüklerinin hem anlamı hem de referansı vardır(ancak anlam olan her sözcüğün bir referansı olmayabilir).
Katz:’a göre, bir ifadenin anlamı onun değişik anlam niteliklerini ve ilişkilerini ifade eden yapıdır: bir anlama sahip olmak, aynı anlama sahip olmak(eşanlamlılık), farklı anlamlara sahip olmak, karşıt anlama sahip olmak gibi.
Gazali: Sözcükler anlamlara, örtüşüm/ uygunluk(mutabakat), içerme(tazammun) ve gerektirme(iltizam) olmak üzere üç farklı şekilde delalet ederler.
J.S.Mill’e göre ‘’özel adlar anlam ifade edici değildir, onlar adlandırdıkları tekil varlıklara delalet ederler; ancak bu tekil varlılklara ait herhangi bir sıfatı bildirmez veya ima etmezler’’.
Frege, özel bir adın delalet ettiği varlığın ötesinde bir anlam ifade ettiğini düşünür.Özel bir adın ifade ettiği anlamlar vardır ve bu anlamlar yoluyla bir terimin referansı belirlenir.Frege, hüküm bildiren bir cümleyi özel bir ad olarak yorumlar.
Betimleyici ve nedensel referans anlam kuramı:
Çağdaş felsefede Frege’nin ön ayak olduğu ‘betimleyici referans kuramı’nın belki de en temel aksiyomu anlamın referansı belirlediğidir. Çünkü Frege’ye göre, özel adların anlamları vardır ve bu anlamlar da referanslarını belirler.
Nedensel referans kuramına göre:
1-Özel bir adın referans zinciri bir adlandırmayla başlar,
2-Bir adı duyan, o adı duyduğu kimseyle aynı varlık için kullanmalıdır,
3-Referans zincirinde kopukluk, sapma olmamalıdır,
4-Referans mekanizması tarihsel ve toplumsal bir olgudur.
Ünite 7
HUKUK VE SİYASET FELSEFESİ
Hukuk felsefesi: Hukuk ilminin temel ilkelerinin, kavramlarının ve hukuk anlayışlarının mantık, bilgi ve değer nazariyeleri aracılığıyla felsefi olarak temellendirilmesidir.
Stammler hukuk felsefesinin şu üç meseleyle uğraşması gerektiğini söyler: Hukukun ne olduğu, hukuk ilkelerinin bağlayıcılıklarını neden aldığı ve kanun koyucuya hangi ilkelerin yol göstermesi gerektiği.
Radbruch’a göre hukuk felsefesi: Hukuki değerlerin belirlenmesi ile hukuk sistemlerinin kurulmasını konu alır.
Hukuk felsefesi tabiri ve disiplini Hegel tarafından ortaya çıkmış ise de, ismi yeni olsa da, felsefe kadar eskidir.
Hukuk felsefesi türleri:
a-Genel hukuk felsefesi: İnsanlığın hukuk ülküsü ve olgusunu dikkate alarak yapılan bir felsefedir.
b-Özel hukuk felsefesi: Belirli bir zamanda ve coğrafyadaki, yaşayan veya ölü, bir dinin ve kültürün hukuk felsefesidir.
c-Kişisel hukuk felsefesi: Bir filozofun veya bir hukukçunun hukuk anlayışı konu alınarak yapılan hukuk felsfesidir.
Hukukun doğuşuna neden olan, din, toplum ve doğadır.
Din: Manevi hukuk
Toplum: Türklerdeki ‘’Töre ve Yasa’’, Babil’de özgün ‘’Hammurabi Kanunları’’, Hindliler’in Upanişad ve veda kutsal metinlerinden ‘’vedik hukuku’’ oluşmuştur.İsrail Yahudi kavimlerinde ‘’Tora’’ yani Tevrat yasası oluşmuştur.Hristiyanlarda din adamlarının oluşturduğu ‘’Kanonik’’ hukuk ortaya çıkmıştır. İslam’da ‘’Fıkıh’’, Toplumlaşma insanlarda ‘’Irki’’ aidiyet fikrini doğurmuştur. Bu da bugünkü ‘’Medeni’’ hukuku oluşturmuştur.
Kanun: Hukukun, belirli normlar haline sokulması ve ihlallerinde cezalar öngörülmesi şeklidir.
Hak:
a-Tabii hak: Allah’ın insanlara ve diğer varlıklara yaratılışla verdiği haktır ki, genel anlamıyla varolma ve hayat hakkıdır.Bu hak verilmediği gibi devredilemez de. Ülküsel hukuk ve kanun bunu temel alır ve korunmasını sağlar.
b-Kanuni hak: Hukuk ve kanunların, adalet ilkelerine göre insanlara verdiği haktır. Bu hak yasalarla ve anayasalarla belirlenir.
İrade yetisinde dört temel hal vardır: a-Düşünme, b-duyma, c-isteme, d-yapma.
Hukuk felsefesi akımları veya mektepleri: Hukukun kökenleri olan din, toplum ve doğa anlayışlarından sadece birisini veya bir-ikisini veya üçünü birden temel alarak oluşturulan hukuki düşünme sonucu ortaya çıkan hukuk anlayışıdır.
a-Tabii hukuk: 17. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Hukuk felsefesi akımlarının en eskisidir ve bugüne dek varlığını koruyabilen en sürekli olanıdır.
1- Tabiat felsefesi tabii hukuku: Kuralları zaman ve mekâna göre değişmezdir.
Roma hukukçusu Çiçeron’un tabii hukuk kurallarından örnekler: Tanrı’ya karşı tapınma görevi; aile ve vatana karşı borcu; hizmet edenlere karşı saygı borcu; büyüklere karşı saygı ve onları ululama; haksızlığa karşı savunma hakkı; sözünde durma borcu.
2- Din felsefesi tabii hukuku: İlahi dinlerin oluşturdukları hukuk felsefesidir.Cezaları dünyevi olduğu kadar uhrevidir.
3- Hümanist tabii hukuku: İnsanın otonomluğuna ve insan aklının yanılmaz ve tek ölçü olduğuna inanmakla oluşturulan hukuk düşüncesidir.Doğrudan insan aklının eseridir.
Nitelikleri: Evrensel yasalar olarak takdim edilir, insanın olduğu her yerde geçerlidir; çünkü insanın doğasının değişmediği inancı vardır.Bunlara da uymak zorunludur; bu zorunluluk bizzat hukuk adına bir zorunluluktur.
İki temeli esas alır: Tabii hal( Aristonun insan toplumsal bir hayvandır dediği şey budur). ve toplum sözleşmesi
b-Tarihçi hukuk: Özellikle Almanya’da ortaya çıkan bu tarihçi hukukun ilk öncüsü, Friedrich Carl von Savigny’dur; onu Puchta ve Eichhorn devam ettirmişlerdir. Hukukun yerel ve yerli olmasını savunan hukuk anlayışıdır.
c- Sosyal hukuk: Sosyalizmin 19. yüzyılda ayrı bir disiplin olarak ortaya çıkması, hukuk anlayışalarının etkisiyle böyle bir hukuk anlayışı ortaya çıkmıştır.
d- Pozitivist hukuk: Özellikle Auguste Comte’un pozitivizminin etkisiyle oluşan bir hukuk anlayışıdır. Hukukun, doğrudan doğruya sosyal olayların kendisine dayanmadığını onlar arasındaki ilişkilere dayandığını savunur. Bir bakıma mevzuatçı hukuk olmasıdır.
İslam hukuk felsefesi: Kaynağı Allah (vahiy), Sünnet ve akıl;

Yapısal özellikleri:
1- Kaynağı ve temel esasları itibariyle evrensel ve mutlaktır; aynı zamanda şartlı ve durumsal (vazi) dır.
2-Hukuki normlarının seçenekliliği: Kurallar evrensel ve mutlaktır, fakat hukuki normlar kendinden seçeneklidir.
3-Hukuksal faili sadece insandır.
4-Dinamik ve devingen oluşu.
5-Muhakeme usulü
6- Bugünkü sorunlar
Siyaset felsefesi: İsim olarak Farabi’ye kadar ulaşır; bu tabiri ilk kullanan odur. Eski Yunan’da Eflatun ve Aristo, İslam dünyasında Farabi, Gazali, Maverdi, İbn Teymiye, İbn Haldun bu felsefeyle ilgilenmişlerdir.
1- Ülküsel siyaset anlayışı: Siyasal nazariyelerin en eskisi ülküsel(idealist) siyaset nazariyeleridir.
a- Tanrı krallığı siyaseti: Ortaçağda, ünlü hristiyan teoloğu St. Augustine’in ‘’Tanrı’nın Şehri’’ kitabı bu siyaset anlayışını dile getirir.
b- Hilafet: Sümerlerin, eski Türklerin ve Japonların ve özellikle Müslüman kelamcılar ve ulemanın anlayışları, hilafet siyasetidir. Hilafet, Allah veya Tanrı adına insanın yönetimidir.
c-Ülküsel manevi siyaset: Bu Eflatun ve Farabi başta olmak üzere ülküsel filozofların siyaset felsefesidir.
d-ülküsel materyalist siyaset: Bu siyaset Karl Marks ve Marksistler temsil eder.
2-Gerçekçi (Realist) siyaset anlayışı: Aristo ve İbn Haldun gibi düşünürlerin temsil ettiği anlayıştır. Siyasi düşüncelerin dini esas alıp almamasına bağlı olarak sınıflayan Maverdi ve İbn Teymiye’dir.
İbn Teymiye ‘’es-Siyasetu’ş-Şer’iyye’’ adlı eserinde siyaseti şer’i ve akli olmak üzere iki ayrı sınıfa ayırmıştır.
Devletin menşei:
İhtiyaç ve çıkar nazariyesi: İnsanların şehirleşmesi ve devletleşmesi, insanın bizzat kendi tabiatının toplumsal oluşu ve bunun doğurduğu ihtiyaçlar ve çıkarlar. Bunu Eflatun, Aristo ve Farabi gibi birçok filozof savunmuştur. ‘’İnsan toplumsal canlı’’ denmesi bunu anlatmak içindir.
Asabiye nazariyesi: İnsanların toplumsallaşması ve devlet haline gelmesini İbn Haldun, asabiye ile açıklamıştır.
Eflatun’a göre, devlet, birbirini tamamlayan hiyerarşik şu üç sınıflardan oluşur:
İdareciler: Bir reis ve onun yardımcıları. Ülküsel olarak reis filozof olmalı, Farabi’ye göre ise, reis peygamberdir.
Koruyucular: Askerler ve polislerdir. Bunlar da iyi eğitim görmüş erdemli kişiler olmalıdır.
Üreticiler: Bu ilk iki sınıfa dahil olmayan halk kitleleridir. Bunlar üretici olmalıdır.
--Özellikle İbn Haldun ‘’devlet insan gibidir, der. Devlet doğar, büyür ve nihayetinde ölür.
Eflatun’a göre devlet şekilleri:
1-Timokrasi: Devletin idareciler ve korucularla birlikte yönetilmesi, 2- Oligarşi: Devletin zenginlerin iktidarının yönetmesi 3- Demokrasi: Yönetimin bütün vatandaşlara ait olması, 4- Tiranlık: Tek bir kişinin devleti yönetmesi.
Eflatun’a göre ülküsel olan ve filozofun başkan olduğu yönetim şekli demokrasidir.
Aristo’ya göre en kötü yönetim şekli demokrasidir.
Farabi üstünlük sırasına göre devlet şekillerini:
1-Peygamberi irade, 2- Cumhuriyet, 3-Fasık yönetim (Oligarşi ve Tiranlık karşısı) 4-Cahil yönetim (Politi karşılığı),
Farabi’ye göre en iyi ve en ideal yönetici Hz. Muhammed’tir. Peygamber olmayacağına göre gerçekte ve idealde en iyi yönetim şekli Cumhuriyet’tir.
Farabi: Müslüman filozoflar arasında siyaset felsefesi yapan ve siyaseti felsefe olarak ele alan ilk ve son filozoftur.O’nun siyaset felsefesinin temelini varlık nazariyesi, harcını ahlak ve hukuk felsefesi, özünü ve meyvesini cumhuriyet ve mutluluk teşkil eder.Farabi’ye göre insanın devletten, devlet de insandan ayrı düşünülemezdi. Cahil, fasık, fazıl; insan, toplum ve devlet tanımları vardır. Farabi’ye göre evrensel devletin adı ‘’Mille’’dir. Farabi’ye göre siyaset en yüce bir sanattır.
Hegel’in siyaset felsefesi: Hegel’in bütün felsefesi, adeta onun tarih felsefesidir. En çok üzerine durduğu üç mesele vardır. Devlet, bireysel özgürlük ve sivil toplum örgütleri.’’Ruhun fenomenolojisi’’ adlı eserinde İsa’nın yeniden ve Hıristiyan olarak döneceğini söyler.Devlet, yani Gerçek Devlet Hegel’e göre Mutlak Ruh’un nesnel tezahürüdür.Hegel’in ‘’Panlojizm’’ dediği tanrısal akıl veya Logos olan Hıristiyanlığın tecelli öğretisini kavramakla olabilir.Hegel’e göre tarihi yapanlar tarihi anlarlar, tarihi anlayanlar da tarih yaparlar. Hegel’e göre özgürlük yasaya itaattir; yasaya ve devlete itaat eden irade özgürdür.Bireysel özgürlük, toplumsal ödevle örtüşmelidir. Hegel’e göre aile digergamlıktır,devlet, evrensel digergamlıktır, devletin bağı ise, akli vatanseverliktir. Hegel daha çok Hobbes’a yakındır.
Marks’a göre insan maddi şeylere kavuştukça bilinçlenecektir.
Fukuyama gibilerine göre tarihin sonuna ulaşılmıştır.
Liberal demokrasi: Fukuyama’ya göre ‘’Soğuk Savaş’’ sona ermiştir dolayısıyla varsayılan Demokrasi Komünizm tezi ve antitezi sona ererek Liberal Demokrasi olan senteze ulaşmıştır.
A.Smith, ’’Pazar Ekonomisi’’ denen iktisadi liberalizm veya liberal kapitalizm düşüncesini oluşturmuştur.
Nietzsche’ye göre ‘’Tanrı’nın Sonu’’ gelmişti; o ‘’Tanrı’nın öldüğünü’’ söylüyordu ya da daha doğru bir ifadeyle Batı kültür ve siyaseti ‘’Tanrı’yı öldürdü’’ denmek istiyordu. Artık ‘’Üstün İnsan’’ tanrı olmalıydı vs saçmalıklarını söylemiştir.
Varlık, bilgi ve değer alanlarında rasyonel, objektif, tutarlı ve şumullü düşünmektir.
ÜNİTE 8
İLKÇAĞ FELSEFESİ

Antik doğu felsefesi: İlk felsefi düşünceler bu bölgede ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda bu bölge dinlerin de ortaya çıktığı yerdir.
--Bergson, ‘’Geçmişte bulunduğu gibi bugün de ilimsiz, sanatsız, felsefesiz toplumlar bulunacaktır. Fakat dinsiz toplum asla.’’
Antik Yunan felsefesi: Kaynağını, İranlılardaki büyücüler, Babilonyalılar, Keldaniler, Hintlilerdeki Gynosophisteler, Keltlerde ve Galyalılarda din adamları oluşturur. Yunan felsefesinin ortaya çıkmasını, gelişip yayılmasını, batı Anadolu kıyılarında koloniler kuran İonia’lılar sağlamışlardır. Doxograflar belirli tek bir felsefe problemini ele alır ve bu problemle ilgili çeşitli filozofların görüşlerini kanaatlerini tasvir eder. Doxografların başında Aristoteles bulunur.
Kozmolojik devir:
1- Milet Mektebi: Fizikçiler ismiyle tanınan bu akım Batı Anadolu’da Balat köyünün bulunduğu yerde kurulmuş olan Milet şehrinde ortaya çıkmıştır. Filozofları, Üçtür:
Thales: Antik 7 bilgeden biridir ve Yunan felesefesini başlattığı konusunda görüş birliğine varılmıştır. Thales’e her şeyi bilen anlamında sofos ünvanı verilir.Thales’a göre her şeyin aslı sudur.Bu nedenle Thales materyalist panteisttir.
Anaximanduos: Thales’in öğrencisidir.Buna göre her şeyin aslı apeiron’dur. Arche olarak kabul edilen aperion, belirsiz, sınırı olmayan, sonsuzluk gerçekliğin ilkesidir. Dünya bir silindir gibidir. Hayatın kaynağı sudadır. Güneş ekliptiğinin eğriliğini ortaya koymuştur. Antik Yunan’da ilk defa tabiat üzerine yazılmış bir yazı hazırlamıştır.
Anaximenes: Arche’si hava’dır. Dünya, hava denizinde düz bir tepsi gibi yüzer. Yalnız canlı varlıklat ruh sahibidir.’’Çakılı Yıldız’’ deyimini kullanmış ve ay tutulmasını antik Yunan dünyasında ilk defa doğru açıklamış ve ilginç bir deprem kuramı ortaya koymuştur.Eserleri ‘’Tabiat Hakkında’’ismini taşır.
2-İtalya Mektebi:
Pythagoras (Fisagor): Kurduğu mektebe İtalyan Mektebi denir. Tenasuha (ruh göçü, reenkarnasyon) inanırlar.Onlara göre insan bu dünyada suç işlemiş, aşağılık bir hayat sürmüş ise, ölümden sonra bir hayvan, hatta bir bitki şaklinda ortaya çıkabilir. Bu nedenle Pythagorascılar et ve bazı sebzeleri (özellikle baklagilleri) yemezler. Kanlı kurbanlar kesmezlerdi. Üçgen bağıntısı (Pythagor) ve irrasyonel sayıları bulmuşlar. Telli musiki aletleriyle de uğraşmışlardır. Arche’si sayıdır. Antik Yunan dünyasında ilk defa bunlar, dünyayı küre şeklinde düşünmüşlerdir.
Bağımsız filozoflar:
Xenophanes (Ksenofanes): Şiir ve derin düşünceden felsefeye geçmiştir. Eserine ‘’tabiata dair’’ unvanı verilmiştir.O’nun Tanrı kavramı , aynı zamanda panteisttir. Kabul ettiği arche (ana unsur) topraktır.
Herakleitos: (Tabiata Dair) isimli eseri üç kısma böler: Fizik, teoloji, politika. Esas fikri, evrensel oluşumdur. Her şey geçip gider. Hiçbir şey var değildir, fakat her şey oluş halindedir. Alem sürekli bir oluş ve akış halindedir.Ateş Herakleitos’un archesidir.
3- Elea Mektebi: Habercisi olarak Xenophanes anılmaktadır. Parmenides felsefenin asıl kurucusudur. Zenon ve Melissos öğretiyi savunan okulun diyalektikçileridir.
Parmenides: İki alem kabul eder. Görünüşler alemi ve Gerçek alem. Gerçek olan şey, varlığın bir olduğu ve var olduğudur. ‘’Varlık vardır. Var olmayan şey yoktur’’ sözü onun bütün düşüncesinin esasını teşkil eder. Düşünce ve varlık aynı şeydir. Antik Yunan dünyasının, çelişmezlik prensibini kullanan ilk ve gerçek mantıkçısıdır. Yunan Mantık ve Diyalektiğinin babasıdır. Felsefi fikirlerini şiir halinde yazmıştır.
Zenon: Varlığın birliği ve hareketsizliği düşüncesini savunur.
Bağımsız filozoflar:
Empedokles: Değişmeyen dört unsur kabul eder. Bunlar: Su, hava, toprak ve ateştir. Bunları iki güç hareket ettirir: İtme gücü olan Kin(Hain) onları ayırır; çekim gücü olan Aşk onları yaklaştırır.
Atomcu Mektep:Cisimciklerle ilgili felsefenin, bu çağdaki belli başlı iki temsilcisi, Leukippos ve Demokritostur.
Atom nazariyesine göre, atomlar ezeli, ebedi, bölünmez ve sayılmazdırlar. Sonsuz şekillere sahiptirler; boşlukta rastgele hareket ederler; birbirleriyle birleşerek tabiatın farklı cisimlerini meydana getirirler.Bu sistemde her şeyin ilkesi şu iki şeydir: Atom, boş mekan ve hareket.
Demokritos: Atomların üç sıfatı vardır: Sertlik, şekil ve büyüklük. Atomlar renk, ses, sıcak ve soğuk gibi sıfatlardan yoksundurlar.Alemde mekanik bir zorunluluğun hakim olduğunu savunur. Demokritos’un atom nazariyesi, Mu’tezile kelamcılarından Ebul-Huzeyl ile el-Nazzam, sonra da Eşari kelamcılarından Bakıllani tarafından alınıp değişik sonuçlara götürülmüştür.
Antropolojik devir:
Sofistler: Sofistin asıl anlamı, bir sanatta çok başarılı olan, herhangi bir alanda öne çıkmış bir adam, bir işin ‘’üstadı’’ demektir.
Protogoras: İnsan her şeyin ölçüsüdür.Yunan dünyasında ilk defa, müzekker, müennes ve neutre kelimeleri ortaya koyan filozof Protogoras, gremer ve mantığı zenginleştirmiştir.
Gorgias: Eserinin ismini ‘’Tabiat Üzerine Yahut Varolmayan Üzerine’’ şeklinde koyan filozoftur. Ona göre Varlık yoktur. Eğer Varlık var olsaydı, o bilinemeyecekti. Eğer bilinseydi, bilgi başkasına iletilemeyecekti. Bu düşünceleriyle Gorgias bilimin imkanını yok etmeye çalışıyor.
Sözleşme nazariyesi: Savunucuları Protagoras ve Antiphon’dur.
Kuvvet Nazariyesi: Savunucuları Thrasymachus ve Callicles’tir.
Sokrates: Düşüncelerini iki öğrencisi Xenophon ve Platon’dur. Sokrates hakkında bilgi için en kıymetli eserleri şunlardır: Savunma, Kriton, Fedon ve Ziyafet’in son sayfaları. Felsefe tarihinde bir tepe noktadır.Sokrates’e göre ‘’fazilet bilgidir’’, ‘’hiç kimse bile bile kötülük etmez.’’ İnsanda doğuştan bir kötülük mevcut değildir. Kötülük bir yanılma sonucudur. Sokrates, Yunan ahlakının kurucusudur.Sokrates dindar bir insandır.
Sokratesçiler: Phaidon, Anthishenes, Euclides, Aristippos, Platon, Xenophon.
Sokratesçi okulların belli başlıları şunlardır: Megara okulu, Elis-Eletria Okulu, Kynikler Okulu, Kyrene Okulu.
Diogenes: Kral İskender güneşli bir havada ona rastlayıp sordu:-Dile benden ne dilersen! Diyojen şöyle cevap verdi: -Gölge etme başka ihsan istemem.
Sistematik Dönem:
Platon: Platon felsefesinin başlıca meseleleri, ideler nazariyesi ve ontolojisi, ruhun ölümsüzlüğü ve devlet hakkındaki görüşleridir. Platon tecrübe âlemini hakir görmez. Gerçek bilgi, kavramlı bilgidir. Kavramlı bilgi de İdelerin bilgisidir. Gerçek bilgi sadece objektif olan bilgidir. Filozofa göre ruh, akıl, irade ve zorlama olarak üç bölümden oluşur. Platon’un ahlak görüşünde ağırlık noktasını erdem kavramı meydana getirir. Platon’a göre yanlış devlet şekilleri: Askeri(militarist devlet), servetin egemen olduğu devlet (Plutokrasi), demokrasi, tek yanlı devlet şekli olan despotik (müstebit-tyrannie) devlettir. İdeal bir devletin yurttaşları; işçiler, bekçiler yahut savaşçılar v e idarecilerden oluşur.Platon’un ideal devletini bir aristokratlar zümresi yönetir. (aristokrasi). Platon’a göre en iyi ve en doğru devlet şekli dine dayalı, göksel evrenin değişmeyen yasalarını koyan Varlığın, insan âlemi için koyduğu öncesiz ve sonsuz değişmeyen kesin yasalarının uygulandığı devlet şeklidir.
Platon’un kendine özgü bir görüşü olan ‘’İdeler ****fiziği’’ ile ilk kez ‘’Menon’’ diyalogunda tanışıyoruz.
İdeler âlemi, öncesiz ve sonsuz olan değişmeyen ideal varlıkların âlemidir. Görünüşler âlemi ise, sürekli değişen, gelip geçici olan sonlu varlıkların âlemidir. İçinde bulunduğumuz gölgeler âlemi devamlı ideler âleminin etkisi altındadır. Görünüşler âlemindeki madde, ideler âlemine göre şekillenir. İdeler fiziki dünyada olduğu gibi manevi dünyada da etkilidir.
Aristoteles: Politik bir zorunluluk olarak Yunanlıların birliğini düşünüyordu. Madde ve şekil sonsuzdur. Evrenin başlangıcı yoktur.Aklın fiili Tanrı’dır, düşünen düşünce Tanrı’dır. Biz Tanrı’yı ezeli, abedi, mükemmel bir varlık olarak adlandırmaktayız. O halde hayat ve sürekli ezeli- ebedi ömür Tanrı’ya aittir. Çünkü Tanrı, bunun kendisidir. Her tabiat olayında birbirine bağlı dört neden:1- Maddi neden, 2- Şekli (formel) neden, 3- Fiili neden, 4-Gai neden Ruhun basamakları: Bitkisel ruh, hayvansal ruh, insani ruh. Devlet felsefesi: Ahlak sorunu ancak devlet felsefesinde çözülür. Devletin hedefi, vatandaşların ahlaki hayatlarının korunması ve geliştirilmesidir.
Aristo’nun en meşhur eseri Organon’dur. Ahlaki bilimler; Nikomakhes’a Etik, Büyük Etik, Eudemos’a Etik, Politika veya Cumhuriyet, Ekonomi .
Aristoteles’in mantığı: Mantığı antik Yunan dünyasında sistemleştiren Aristoteles’tir.Mantığı formel, metodolojik ve ontolojik bir özellik taşır.
Stoa felsefesi: üç devreye ayrılır: 1- Eski Stoa, 2- Orta Stoa, 3- Romadaki Stoa
Romadaki Stoa‘nın filozoflarının üçü: Seneca, Epiktetos, Marcus Aurelius
Şüpheci felsefe, Pyrrhon ve Timon tarafından sistemleştirilmiştir.
Antik Yunan düşüncesinde, bir devlet anlayışı ortaya koyan filozoflar grubu: Sofistler, Platon, Aristoteles, Kıprıslı Zenon, Panaitios



ÜNİTE 9
ORTAÇAĞ FELSEFESİ
Karanlık Çağ: Gibi menfi nitelemelerle anılan, Ortaçağ, Batı Ortaçağı’dır. Ortaçağın karanlık dönem, özellikle Hıristiyanlığın sadece dini tartışmalara kapandığı 3. asırdan yaklaşık 10. sara kadar yani Skolastik devlerin başlangıcına kadar süren dönemdir.
Erken Ortaçağ ve felsefe: M.S.1. yüzyıldan 4. yüzyıla kadar olan devirdir. Bu dönemdeki teologlara Kilise Babaları veya Savunmacı teologlar (Apologist) denir.
Yahudi Kelamı ve İskenderiyeli Philon: Yahudilikte ilk felsefi kelam’ın kurucusu olarak İskenderiyeli Filon’dur.
Batı Hıristiyan Teolojisi ve Kilise Babaları: İskenderiyeli Clement ve öğrencisi Origen ve Tertullian’dır. Kilise babaları ırken ve kültürel olarak Yunanlı oldukları için, onların teolojilerine ‘’Yunan Teolojisi’’ denir. Latin teolojisinin en önemli ilk temsilcisi Aziz Augustine oldu. Birçok eseri vardır. En önemlileri ‘’İtiraflar’’ ve ‘’Tanrı Şehri’’dir.
Plotinos ve Yeni-Eflatunculuk: Bu adla adlanlandırılan Plotinos’un ve onun yolunu izleyenlerin Porphyrus, Jamblique, Plutarcos ve Proclos gibi pustperest filozofların felsefesidir. Plotinos felsefesi, evrenin oluşumunu izah etmeye çalışan ****fizik kozmoloji ve bilginin imkanını mistik yolla gösteren bir felsefedir.Ortaçağda hem Batı dünyasına hem de İslam dünyasına etki etmiştir. İslam düşüncesi açısından Porphyrius önemlidir. Onun eseri ‘’Mantığa Giriş’’ (Isagoge) adını taşır. Aristo’nun ‘’Kategoriler’’ Adlı mantığına giriş olarak yazılmıştır.
Karanlı Ortaçağ ve felsefe: Ortaçağın 4-10 yüzyılları arası devirdir. Hıristiyanlığın resmi ilanı ile kilise, Roma hakimiyetini altına alarak onun siyasi gücünü kullanıp Hıristiyanlık dışı gelişen Arianizm, Nesturyanizm, Monfizitizm gibi akımları sürdürüp, Engozisyon mahkemeleri kurarak birçok hıristiyanı cezalandırdı. Yunan ve Helenistik felsefeyi ve Hıristiyanlığa aykırı görülen putperestliği yasakladı. İmparator Justiyen’in emriyle Atina’daki Eflatun Akademisi ve doğu felsefe mektepleri kapatıldı. Son yedi Yeni- Eflatuncu filozof sürgün edildi ve onlar İran’daki Cundişapur okuluna sığındılar. Bu devirde yetişmiş iki önemli filozof vardır.
Boethius: Roma’ya dönünce konsül oldu. Felsefe ile ilgili meşhur eseri ‘’Felsefenin Tesellisi’’ adını taşır. Bu eserinde büyük oranda Eflatun etkisi vardır. Beş kitaptan oluşan eserinde, İnanç, kaza-kader, inayet, mutluluk, bilgi ve ahlak konularını işlemiştir.
John Scot: Kader üzerine tartışmalara katılmıştır. En önemli eseri, ‘’Doğanın Bölümlenmesi Üzerine’’dir.
İslam Felsefesi ve Filozoflar:
KİNDİ:
İlk Müslüman filozof ve ilk Meşşai filozof kabul edilir. Arap olduğu için ‘’Arapların Filozofu’’ lakabını almıştır. Me’mun’un Bağdat’ta kurduğu Beytü’l- Hikme’de vazife yapmıştır.Tıp, Müsiki, Matematik, Astronomi ve Fizik gibi ilimlerle de meşgul olmuştur.
En önemli eserleri: el-Felsefetü’l-Ula, Risale fi’l- Hududi’l- Eşya ve Rusumiha, Risale fi’l-Akl, Kelam fi’n-Nefs, Risale fi’n- Nefs, Risale fi Cevahiri’l- Hamse.
Felsefeyi ‘’İnsan gücü ölçüsünde varlığın hakikatini bilmesidir’’ şeklin de tanımlar. O’na göre sanatların ve bilimlerin en değerlisi ve mertebe bakımından en üstünü felsefedir.
Kindi’ye göre en kesin bilgiler, matematik ve vahiyle insana verilen bilgidir. Varlığın en temel ilkesi Kindi’ye göre nedensellik ilkesidir. Aristo’nun dört nedenini kabul eder. O’na göre cismin, beş temel özsel veya cevhersel niteliği vardır; bunlar madde (heyula), şekil (süret), zaman, mekan ve harekettir.
FARABİ:
Türk asıllı filozoftur. Kendisine Aristo’dan sonra mantık sahasındaki yetkinliğinden ‘’İkinci Öğretmen’’ lakabı verilmiştir. İlk defa siyaset felsefesiyle uğraşan bir Müslüman filozoftur.
En önemli eserleri: İhsau’l-Ulum, Kitabu’l- Cedel, Makale fi’l-Hala, Fususu’l-Hikem, Risale fi Mahiyeti’n-Nefs, Medinetu’l-Fazıla, es-Siyasetu’l-Medeniyye, Risaletu Tahsili’s-Sa’ade ve Uyunu’l-Mesa’il.
Kindi için matematik ne ise, Farabi için mantık odur.Farabi mantığın işlev ve sahasını ilk defa ‘’Tasavvurlar ve Tasdikler’’ olarak iki ana bölüme ayırmıştır. Farabi önermeleri tahlili ve terkibi diye ikiye ayırır.İstanbul’un Fethi olayı terkibi dir. Farabi ilk defa felsefe tarihinde varlık (vücud) ve öz (zat) ayırımını yapan zattır. Farbi’nin felsefesinin amacı mutluluktur. Yüce Gaye ve En Son Gaye olarak nitelediği mutluluk nihai hedeftir. Sırf mutluluğu konu alan eseri ‘’Tahsilu’s-Saade’’dir.
IHVANÜ’S-SEFA: Miladi 10 yy’da Basra’da kurulan ve Bağdat’ta şubesi olan ansiklopedist bir felsefe mektebi veya cemiyetidir.En meşhur eserleri; ‘’Resail’’dir. Felsefelerini, Fisagor, Eflatun, Aristo, Plotinus, Kindi Ve Farabi’den etkilenerek yapmışlardır., J.Locke’dan yüzyıllarca önce ‘’Tabula Rasa’’ (Boş Levha) fikrini ortaya atmışlardır. İnsan zihnini, doğuştan hiçbir fikre sahip olmayan boş beyaz bir kağıda benzetmişlerdir.
İBN SİNA:
Batı’da ‘’Tabiplerin Prensi’’ olarak nitelenen ve Avicenna olarak bilinip İslam dünyasında da ‘’eş-Şeyh er-Reis’’olarak ünlüdür. Farabi gibi o da Türk’tür.
Felsefeile ilgili en meşhur eserleri: eş-Şifa, Necat, el-İşarat ve’t-Tenbihat, el-Hidaye, Hayy bin Yakzan, Aksamu’l-Ulumi’l-Akliyye, Kitabu’n-Nefs.
Varlık: İbn Sina, büyük bir ****fizikçi filozoftur. O,varlığı Farabi gibi üç kısma ayırır. 1- Vacib Varlık, 2- Mümkün Varlık, 3- Mümteni’ Varlık.
Ontolojik Delil: Allah’ın varlığını ispat için atılan en önemli delillerden birisidir. Bunu ilk ortaya atan Farabi’dir; bunu geliştiren ise İbn Sina’dır.
GAZALİ:
Kelam’dan felsefeye, fıkıhtan tasavvufa çok çeşitli ilim dalında mahirdir. Gazali, Aristo felsefesini ve İbn Sina gibi Meşşaileri eleştirmiştir.O’na göre alem hem zati ve hem de zamani olarak hadistir. Allah hem küllileri hem de cüzileri doğrudan bilir. Gazali’ye göre haşr hem cismani hem de ruhani olacaktır. Gerçeğe ulaşmanın bir şartı olarak yöntemsel şüpheyi görür.
İyimserlik : Gazali bu dünyayı ‘’Mümkün dünyaların en iyisidir’’ diyerek, Aristocuların determinist alem anlayışına karşı, imkanların hakim olduğu bir evren tasavvurunu öne sürmüştür.
Felsefi eserleri: Tehafütü’l-Felasife, el-Munkız mine’d-Delal, Makasidu’l- Felasife, Miyaru’l- İlm, Mişkatü’l-Envar, Mihakku’n-Nazar fi’l-Mantık ve er-Risaletu’l-Ledunniye.
BAĞDADİ:Ebu’l-Berekat el-Bağdadi, tıp ve felsefe tahlili yapmıştır. Felsefi eserlerinin en önemlisi ‘’Kitabu’l- Muteber’’dir. Ayrıca ‘’Kitabu’n- Nefs’’ ve ‘’Risale fi’l-Akl’’ gibi bazı eserleri vardır.
SUHREVERDİ: Şahabeddin Yahya es-Suhreverdi, Kubreviye tarikatına mensuptu. Meşşai fikirlerden vazgeçerek, kendisinin kurucusu olduğu İşrakiyye felsefe hareketini başlatmıştır. İşrakiyye, İslam felsefesinde Meşşailikten sonra ikinci ve önemli bir felsefe mektebidir. ‘’Nur ****fiziği’’ veya ‘’Aydınlanma’’felsefesi olarak niteleyebileceğimiz İşrakiyye akımının iddiası saf bir ‘’İslam Felsefesi ’’ olmalıdır. Bu felsefe İslam tasavvufundan ve özellikle Gazali’den etkiler taşımaktadır.
Aristoculuğun 10 kategorisini cevher ve hey’et olark ikiye indirgemiştir.
Nur: Suhreverdi’nin ****fiziğin ve bilgi nazariyesinin temelini nur kavramı oluşturur.
Bilinç: Mutlak ve saf Nur olan Allah’ın dışındaki varlıklar kendileri bizatihi hür olmadıkları ve onların nürlukları kendilerinde olmadığı için, varlıkların gerçek varlıkları bilgi yoluyla kavradıkları bilinç halleridir.
--İbnu’l-Arabi’ye ve kendilerine İşraki denen öğrencileri, Şehrezüri, Kutbaddin Şirazi, Molla Sadra ve Sebzevari’ye tesir etmiştir.
Felsefi eserleri: Heyakilu’n-Nur, Hikmetu’l- İşrak, et-Tevilatu’l- Levhiyye ve’l- Arşiyye, el-Mukavemat, el-Elvahu’l- İmadiyye, Pertavname.
İBN BACCE: Endülüslü meşşai filozofların ilkidir. Batı’da Avempace diye bilinip Farabi ve Aristo’dan etkilenmiştir. Aristo’nun bazı eserlerini şerh etmiştir.
Eserleri: Kitabu Tedbirri’l-Muvahhid, Risaletu’l-Veda, Kitabu’n-Nefs, Fi’l-Vahde ve’l-Vahid, İttisalu’l-Akl bi’l-İnsan, Risale fi’l-Müteharrik, fi’l-Elhan.
Tedbirri’l-Muvahhid:Kendini kendisiyle birleştirmiş insanın idaresi ve yönetimi adını taşır.
İbn Tufeyl: Endülüste yetişen ikinci önemli ve büyük filozoftur.Bize ulaşan felsefi eseri, dünyaca ünlü ‘’Hayy bin Yakzan’’dır.
Tabii insan: İbn Bacce’nin ‘’Yalnız İnsanı’’ nın yerini, hemşerisi İbn Tufeyl’de ‘’Tabii İnsan’’ alır.
İBN RÜŞD:
Endülüslü filozofların en büyüğü, Doğu ve Batı’da en tanınmışıdır. Batılıların ‘’Averroes’’ dedikleri bu filozof, gelmiş geçmiş en büyük Aristocu ve Aristo şarihidir. Aynı zaman da hukukçudur.
Allah’ın varlığının delilleri:
İnayet delili: İnayet, bütün varlıkların insan için yaratılmış oldukları, insanın varlığına ve kullanımına uygun bir düzen içerisinde var oldukları anlamına gelir. Alemde bir tesadüfilik yoktur.
İhtira delili: İnsan’ın kendinde, canlı ve cansız varlıkların yaratılışı v eyaratılışın varlıklar üzerindeki gizli ve açık göstergelerinin hissi ve akli olarak idrak edilmesidir.
Eserleri: Tehafütu’t-Tehafüt, Faslu’l-Makal, Zamime, el-Keşfu ‘an Menahici’l-Edille, ve hukukla ilgili olan Bidayetü’l- Müctehid.
İBN HALDUN:
Bugünkü anlayışıyla bir sosyal felsefecidir. Bilimsel tarih ilminin,tarih felsefesinin ve sosyolojinin kurucusu sayılmaktadır.
İbn Haldun’a göre, Cemiyet’in geçirdiği tekamül merhaleleri şunlardır: 1-Bedevilik, 2-Kabile halinde yaşama, 3- Site devleti.
Eserleri: El-Mukaddime, Kitabu’l-İber ve Şifau’s-Sa’il’dir.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------Vitali N.Naumkin: ‘’Az bilinen bir olguya işaret etmek isterim ki, Gazali’nin eserleri Descartes tarafından okunmuştur. Bu, Paris Milli Kütüphanesi’nde bulunan Cartesian Collection (adlı eserde)’daki bir notla doğrulanmaktadır.
SKOLASTİK FELSEFE: 11-14. yüzyıllar Skolastik devirdir.
Diyalektikçi Hareketler: Berenger, Roscellin, Guillaume de Conches, Abelard, Gilbert de la Porree, Joachim de Flore ve David de Dinant.
Eflatunculuk: Genelde Aristo karşıtıdırlar.
St. Bonaventure:Fransiskenler’in en önemli düşünürlerindendir.Aristoculuğa karşı Eflatunculuğu ile meşhurdur.
Roger Bacon: Fransiskenlerdendir. ‘’Matematik, bütün ilimlere uygulanabilir evrensel tecrübelerdir, hiçbir ilim matematiksiz bilinemez’’ demiştir.
Latin İbn Sinacılıkominique, Gondisalvi, Guillaume d’Auverre, Philippe de Greve
Latin Gazaliciler: Guillaume d’Auvergne ve Robert Grosseteste
Latin İbn Rüşdcülük: Öncüleri, Siger de Braband ve Dacialı Boetius’dur.
Skolastisizmin Sonu: Ockhamlı William’ın usturası: Bu ‘’ustura’’ Ockhamlı William’ın Hıristiyan idealizmine karşı nominalizmin zaferidir.
ÜNİTE 10
YENİÇAĞ FELSEFESİ:
Ronesans’ın en önemli başarılarından ikisi, Kopernikus’un astronomi anlayışı ile Gallie’nin mekaniğidir.
Kopernikus’un astronomi anlayışı üç şeyi alt üst etmişti: 1- Gözle görülen görünüşler âlemini 2- Kilisenin dünya görüşünü 3- Orta Çağın resmî felsefesi olan Aristoteles felsefesini. Güneşin merkez olup diğer gök cisimlerinin onun etrafında döndüğü hakikati, kilisenin “dünya merkez” görüşünü yıkmıştır. Newton’un çekim yasasını keşfi, Aristoteles’in, ay altı, ay üstü âlem anlayışını sona erdirdi. Âlemde tek yasanın hakim olduğu yer ve gökte neler varsa buna tabî olduğu ortaya çıkınca kilisenin kutsal kabul ettiği birtakım yanlışlar yıkıldı. Kopernikus’un görüşlerini Bruno tek başına yaymayı başardı. Kantitatif Galilei’nin fiziği, Aristoteles’in kalitatif fiziğini çürüttü. Bütün bu şartlar, Yeni Çağ felsefesini hazırlamaya yetti. Yeni Çağ felsefesi iki büyük düşünür, Franci Bacon ve René Descartes’in getirdikleri yeni metotlarla başladı.
FRANCİS BACON:
Tümevarım metodunu uygulayıp geliştirdi. O’na göre ilk çaba bilimleri sınıflamaktır. Matematik ‘’tabii felsefenin büyük ekidir’’. ilmin gelişmesi için,insan zihnine önceden yerleşmiş putların yıkılması gerektiğini söyleyen Bacon şöyle diyordu: Yeni gelişmelere engel olacak olan batıl fikir ve yanlış anlayışlardan insan zihnini idolden (puttan) temizlemek ve korumak gerekir:
1- Soy idolleri: insan cinsindeki ortak yanılgılar ve insan türünün hatalarıdır.
2- Mağara idolleri: Bunlar bireyin yanılgılarıdır.
3- Çarşı idolleri: insanların kendi aralarındaki alış verişlerinden, özellikle anlatımlarından gelen yanılgılardır.
4- Tiyatro idolleri: Bunlar teori yanılgıları ve okulun önyargılarıdır.
THOMAS HOBBES:
O’na göre felsefenin cisimlerden başka konusu olamaz.Serbest kalan insan tarihi ilk anlarında birbirini yemiştir. Bu yamyamlığın önlenmesi için bir Leviathanus’a ihtiyaç vardır.
Hubbes’a göre devlet: Monarşi, Demokrasi ve Aristokrasi şekilleri vardır ve bunların içinde en iyisi Monarşi’dir. Sözleşmeye dayalı kuvvet nazariyesini savunan Hobbes’a göre, kılıcın zoru olmadıkça ahitler sözlerden ibarettir ve insanı güvence altına almaya yetmez. O’na göre ‘’egemen gücünden vazgeçmez.’’ Devletin başındaki egemen bir kez seçilmelidir. Fakat ondan sonra onun karşısına hiçbir güç çıkmamalıdır. Egemenin her buyruğu bir ilke olmalıdır. Din devletin müsaade ettiği kadarıyla gerçektir. Devletin sınırı gücünü kullandığı yere kadar uzanır.
Ruhu, bazen beyin hayatı, bazen de sinir tözü olarak kabul eder.İyi ve kötü izafi fikirlerdir.
Eserleri: Felsefenin öğeleri’dir. Üç bölümden meydana gelmiştir. Cisim üzerine, insan üzerine, yurttaş üzerine.
RENE DESCARTES:
Yeni Çağ felsefesinin hem kurucusu hem de babasıdır. Uyguladığı metodik şüphe ve fizik-matematik metod ile asra damgasını vurdu. Anthistenes ve Galilei’den esinlenen Descartes,
felsefesini üç şey üzerine kurdu: 1- Ruh ile cisim arasındaki ilişki, 2- Matematik metod, 3- Cogito ergo sum ‘’Düşünüyorum o halde varım.’’
Descartes, Tanrı, ruh ve bedeni, cevher kabul etti. Tanrı ezelî, ebedî, sonsuz, her şeye güç yetiren, her yerde bulunan, herşeyi bilen cevherdir. Ruh ile beden yaratılmış sonlu cevherlerdir. Bunlar birbirine indirgenmez, yalnız kozalaksı bez ile iletişimi sağlar. Kesin bilgiye ulaşmak için metodik şüpheyi kullanmak gerekir. İnsan kesin bilgiye ulaştıktan sonra kabul ettiği esasları hiç değiştirmeden yaşamalıdır. Cisim uzamlı bir cevherdir. Âlem sıvı bir maddeyle doludur. Açık ve seçik tasavvur ifadesi, Descartes felsefesinin hareket noktası kabul edilmelidir. Hareket cisimlerin yer değiştirmesiyle meydana gelir.Descartes felsefesinin Latinceleşmiş şekli Kartezyenizm’dir. Descartes’in etkisini taşıyan kartezyenler, Descartes’ci düşünceyi elden ele yaymışlardır. Descartes’a göre ‘’biz kendi kendimizin yaratanı değiliz, yaratanımız Tanrı’dır. Dolayısıyla Tanrı vardır.’’ ‘’Tanrı’nın var olduğunu ispat etmek için yalnız hayatımızın süresi kafidir.’’ ‘’Bilhassa Tanrı’nın vahiyle bildirdiği şeylerin diğer bütün şeylerden ölçülmez derecede doğru olduğunu şaşmaz bir kural olarak kabul edeceğiz’’.
Descartes fikirleri üçe ayırır: Doğuştan fikirler, tecrübeyle elde edilen fikirler ve yapay fikirler. Descartes Farâbî ve Anselmus’ten gelen ontolojik delili geliştirmiştir.
Eserleri: Aklı kullanmak için kurallar, Dünya, Metod Üzerine Konuşmalar, Geometri, Felsefenin İlkeleri, Ruhun Tutkuları, İnsan Üzerine İnceleme, Ahlak Üzerine Mektuplar, ****fizik Düşünceler.
BARUCH SPİNOZA:
Panteizmi tam bir sistem haline getirmiştir. Descartes’in, Tanrı, ruh ve madde şeklinde kabul ettiği üç cevher, Spinoza’da tek cevhere dönüşmüştür. Bu da Tanrı’dır.Var olan her şey Tanrı’dadır.Tanrı ve doğa aynı şeydir. Ruh ve madde cevher olmayıp Tanrı’nın sıfatlarıdır.
WİLHELM LEİBNİZ:
İnsanoğlu evrensel bir matematiğe ulaşırsa, tam bilgiyi elde edebilir. Tanrı, ‘’en gerçek varlıktır’’ diye tanımlanır. Bunun için Tanrı’nın var olması zorunludur. Cevher kuvvetten başka bir şey değildir. Cismin özü kuvvettir. Her monad kendi içinde yaşar, fakat her monad aynı şeyi yaşar. Monadlar arasındaki bağlılık Lebniz’e göre, ezeli ahenkten gelmektedir. Uzlaştırmacı filozof olarak dikkati çeken filozof, cevher olarak monadları kabul etmiştir. Monadlar ruhî kuvvetlerdir. Âlem monadlardan meydana gelmiştir, merkez monad Tanrı’dır. Her monad algılama ve düşünme gücüne sahiptir. Fakat hiçbir monadın diğerine açılan kapıları ve pencereleri yoktur. En aktif monad her organizmanın merkez monadıdır. Diğer monadlar aktifliklerine göre organı meydana getirirler. Bunlar arasında ezelden kurulmuş bir ahenk vardır. Monadlar arası iletişim bu ezelî ahenkle sağlanmaktadır.
Leibniz, vahiy dinini savunmuştur.
Descartes gibi Leibniz için de açık ve seçik bilgi önemlidir.
Bilginin dört basamağı vardır: Bulanık, açık, seçik ve upuygun. Hakikat ikiye ayrılır: Olgu hakikati, akıl hakikati. Gerçek hakikat akıl hakikatleridir. Bunlar değişmez ve temel ilkelerdir. Diğer doğrular, bu ilke hakikatler sayesinde elde edilir. Descartes gibi Leibniz de doğuştan fikirleri kabuleder. Kötülüğü, fizik, moral ve ****fizik olarak ayıran Leibniz, eserlerini genelde Fransızca yazmıştır. Akıl ile imanı uzlaştırma çabalarıyla daha geniş alana etki yapan Leibniz Alman aydınlanmasının atası olmuştur. Fikirleri, Wolff’un çevirileriyle Almanya’da tanınmıştır.
Lebniz’e göre, asıl din akıl dinidir. Marburg okulu ve diğer yandan enerji teorisi taraftarları ve yeni canlıcılar Leibniz’e dayanmaktadırlar.
18.YÜZYIL AYDINLANMA FELSEFESİ:
Kant’a göre; Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının klavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır.
Gökberk’e göre aydınlanma; İnsanın düşünme ve değerlemede din ve geleneklere bağlı kalmaktan kurtulup kendi aklı, kendi görgüleri ile hayatını aydınlatmaya girmesidir.
Felsefe, 17. yy’da evrensel bir bilimken, 18. yy’da daha çok bir kültür felsefesidir.18. yy düşünürleri filozoflar değil, daha çok, Locke ve Voltarie gibi yazarlardır.
Aydınlanma İngiltere’de daha çok deneycidir, Fransa’da daha çok rasyonalisttir. Almanya’da daha çok mistik-rasyonalisttir.
JOHN LOCKE:
İngiliz ve Avrupa aydınlanmasını başlatan düşünürdür.18. yüzyılın aydınlamasının gerçek kurucusu sayılmaktadır.
Locke’a göre bütün idelerin kaynağı duyum (dış deney) ve düşünme (iç deney)dir.
Descartes ve kartezyenlere karşıdır; doğuştan fikirleri kabul etmez. İnsan dünyaya “tabula rasa’’ boş levha halde gelir. Her bilgi deney ve tecrübeyle elde edilir.
Basit ve bileşik olarak iki çeşit fikir kabul eden Locke, basit fikirleri zihin bileşik fikir haline getirir. Bunun için zihin üç fiile başvurur: 1- Birçok basit fikri, bir bileşik fikirde birleştirmek. 2- Basit ya da karmaşık iki fikri yan yana getirme. 3- Soyutlama.
Devlet anlayışında Hobbes’un görüşüne karşı çıkan Locke, Liberal devlet anlayışını savunur. Devlet yetkilileri halkın efendisi değil hizmetçisi olmalıdır. Cevher anlayışında nominalisttir.
Eserleri: İnsan Anlığı Üzerine Deneme, Eğitimle İlgili Bazı Düşünceler, Hıristiyanlığın Akla Uygunluğu, Hükümet Üzerine İki İnceleme,Hoşgörürlük Üzerine Mektuplar.
DAVİD HUME:
Doktrini mutlak fenomenizmdir. O’na göre, düşüncelerin veya tasavvurların zorunlu bağlantısı üç şekilde gerçekleşir: a- Benzerlik, b- Zaman ve mekan bakımından bitişiklik, c- İlliyet (neden etki bağlantısı).
Brahmanların aşırı tövbeleri ile Müslümanların oruç ibadetini karşılaştırmıştır. Kısacası ne kadar az uygulasalar da, insanların bağlandıkları bütün erdemler güzeldir; bütün boş inançlarsa, her zaman iğrenç ve ağır yüklerdir.
Erdemleri şöyle sıralamıştır: 1- Kendimiz için hoş olan şeyler (neşe,cesaret v.s.), 2- Başklaraı için hoş olan şeyler (tevazu, nezaket v.s.), 3- Bizim için faydalı olan şeyler (vücut gücü, irade gücü, çalışkanlık, akıl), 4- Başkalarına faydalı olan şeyler (iyilikseverlik, insan severlik ve adalet).
Eserleri: İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme, Doğal Din Üzerine Diyalog,İntihar Üzerine, Ruhun Ölümsüzlüğü.
İMMANUEL KANT:
1740 yılında Konisberg Üniversitesine başlayan Kant ‘’canlı Kuvvetlerin Doğru Takdiri Üzerine Düşünceler’’ isimli bir fizik tezi ile üniversiteyi bitirdi.
Kant felsefesi iki döneme ayrılır.1- Kritik öncesi dönem( Kant, Keibniz-Wolff felsefesi çerçevesinde düşünmektedir.), 2- Kritik dönem. Emirler iki kısma ayrılır: 1-Hipotetik, 2-Kategorik
****fiziğin bütün sistemini dört ana böüme ayırır: 1- Varlık bilim. 2- Akli fizyoloji. 3- Akli evren bilimi. 4- Akli Tanrı bilim
Kant, ontolojik ve kozmolojik delilleri eleştirir. Allah’ın varlığına ulaşmayı ahlak delili ile ispatlamaya çalışır. Kant’a göre, ‘’Allah vardır’’ önermesi analitiktir.
Filozofa göre, Allah insanı bir amaç için yaratmıştır.
‘’Doğa ile bilgi yetimiz arasındaki uyumun bir belirtisi estetik haz, estetik beğenidir’’ Kant güzelin ne olduğunu dört önerme de özetlemiştir.
Kant, aklın gördüğü işi inceleyip eleştiren metoda transcendental (aşkın) metot adını veriyor. Şu veya bu objeye yönelmiş olan bilgiyi değil, bilginin kendisini inceleyen metottur; bilginin kritiğidir, bilgi öğretisidir. Transcendent bilgi mümkün bilginin sınırlarını aşan bilgidir; transcendental bilgi ise bu sınırları aşmayıp araştıran bilgidir.Kant’ı ilgilendiren bilgi, deney ile hiçbir şekilde karışmamış olan kesin a priori bilgidir. Çünkü a priori bilgi zorunlu ve tümel gerçekliği olan bilgidir.
Kant’a göre İyi irade; ‘’ Bu istenç (irade) her şeye-gücü-yeter olmalıdır ki, bütün bir doğa ve bunun dünyada törelikle ilişkisi ona alt güdümlü olabilsin; her şeyi bilen olmalıdır ki, en iç duyuşlarımızı ve bunların ahlaksal değerini bilebilsin; her-zaman-bulunan olmalıdır ki, en yüksek dünya-iyisinin istediği her gereksinime dolaysızca yakın olabilsin; bengi olmalıdır ki, doğa ve özgürlüğün bu bağdaşması hiçbir zaman eksik olmasın.’’ Bu ifadelerden açıkça anlaşılıyor ki Kant düşüncesinde iyi irade, Tanrı’nın kendisidir.
Kategorileri:
1-Tümel Yargı (Bütün insanlar ölümlüdür.),2-Tikel Yargı (bazı insanlar filozoftur.),3-Tekil Yargı (Mehmet matematikçidir.), 4-Olumlu Yargı (insan ölümlüdür), 5-Olumsuz Yargı (ruh ölümlü değildir.),6- Sınırlayıcı Yargı (ruh ölmezdir.), 7-Kategorik Yargı (Tanrı tektir.), 8-Varsayımsal Yargı (eğer Tanrı adilse kötüleri cezalandırır.), 9-Ayırıcı Yargı (Yunanlılar ilk çağın milletleridirler.), 10-Kuşkucu Yargı (gezegenlerde belki canlı vardır.),11- İddiacı Yargı 8dünya yuvarlaktır.), 12-Değişmez Yargı (Tanrı’nın adil olması zorunludur.)
Kant’ın başta Almanya’da Fichte, Hegel, Schelling, Schopenhauer; İngiltere’de Herbert Spencer ve Fransa’da Victor Cousin üzerinde etkisi olmuştur.

ÜNİTE 11
ÇAĞDAŞ FELSEFE AKIMLARI
Günümüz felsefe akımlarını genel olaral ‘analitik felsefe’ ile ‘Kıta Avrupası felsefeleri’ şeklinde ayırabiliriz.
Analitik felsefenin yöntemi dil ve mantık çözümlemelerine dayanan bir yöntem olup, genel olarak ampirist, pozitivist ve natüralist eğilimler daha çok egemen görülmektedir. Kıta Avrupası felsefesi ise daha çok insan , varoluş, yaşam felsefesi, dilin yapısı, tarihsellik, anlama ve yorumlama gibi konular üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Analitik felsefe: Günümüz analitik felsefenin doğuşunda Alman matematikçi mantıkçı Gottlob Frege’nin çalışmalarının önemli bir yeri vardır.
GOTTLOB FREGE:
Bütün düşünsel çabasını üzerinde yoğunlaştırdığı konu aritmetiğin salt mantıksal temellerini bulma arayışıdır. Doğal dil Frege’ye göre, mantıksal ve felsefi bir araştırmada engeldir. Frege’nin savunduğu ünlü ‘bağlam ilkesi’ ne göre bir sözcük sadece bir cümle bağlamında bir anlama sahiptir. Dolayısıyla, delalet ettiği varlığın (bedeutung veya referansının) ötesinde bir sözcüğün anlamı (sinn) vardır. Bu yüzden bir sözcüğün anlamı ve referansı farklı şeylerdir. Frege bir tek varlığa delalet
eden sözcük veya sözcüklere ‘özel ad’ der. Frege’ye göre, hüküm bildiren cümle bir ‘düşünce (önerme)’içerir.
BERTRAND RUSSELL:
Moore’la birlikte, ‘analitik felsefe’ olarak adlandırılan geleneğin İngiltere’de ortaya çıkışına öncülük eden bir felsefecidir. Matematiği mantığa indirgemeye çalışan ‘mantıkçılık’ üzerinde çalışırken diğer taraftan Moore’la birlikte idealizmden koparak felsefede analitik yöntemi kullanmıştır.
Russell felsefi analizde cümlelerin gramatik formunun hatalı çıkarımlara neden olduğu kanaatindedir.Russel’in felsefi analizlerinden biri de Wİttgenstein’ın da Tractatus’ta savunduğu ‘’mantıksal atomculuk’’ düşüncesidir. Russell’a göre duyu tecrübesi yoluyla bildiğimiz şeyler, sadece ‘duyu verileri’dir.
LUDWİNG WİTTGENSTEİN:
İlk dönem felsefesini içeren eseri hayattaki basılan tek kitabı olan Tractatus Logico-Philosophicus’tur. Mantıksal atomculuk düşüncesi bağlamında bir resimsel anlam kuramı’nı savunmuştur. Wittgenstein’in İkinci dönem felsefesi ise, anlamı değişik açılardan ele alan, fakat anlamı daha çok (sözcüklerin ) kullanımıyla özdeşleştiren bir yaklaşımı öngörür. Wittgenstein’ın ilk dönem felsefesi ilhamının kaynağı daha sonra çeşitli açılardan eleştireceği Frege ve Russell’dır. Wittgenstein’a göre,’dünya olguların toplamıdır. ’Bir olgu ise bir durumun (hadisenin) varlığını ifade eder. Bir durum da nesnelerin (eşyanın) bir terkibidir. Nesneler dünyanın maddesini (cevherini) oluşturdukları için bileşi değil, basittirler.
Mantıksal eklemler ( ve, veya, değil, ise vb.) önermelerin doğruluk fonksiyonlarını ifade ederler. Söylenebilecek şeyler, Wittgenstein’a göre, felsefeyle alakası olmayan tabiat bilimlerinin önermeleridir.
Wittgenstein sonraki dönemde savunduğu felsefenin belki de en temel iddiası anlamın ‘dil oyunları’na bağlı bir kullanım olduğudur.’Dil oyunları’ terimini kullanmasının nedeni ise Wittgenstein şöyle açıklar: bir dili konuşmak bir etkinliğin, bir yaşam biçiminin içinde olmak demektir. Dilin farklı kullanımları dil oyunlarının çokluğunu gösterir.
MANTIKSAL POZİTİVİZM:
‘Duyu tecrübesiyle doğrulanamayan bir önerme anlamsızdır’ görüşünü savunmuştur.
Bu ‘akımın ‘Viyana Çevresi’ olarak bilinen ****fizik karşıtı bir ‘bilim adamı /felsefeci’ grubunun bir bilimsel dünya anlayışı’ oluşturma çabalarıyla ortaya çıkmıştır.
‘Mantıkçılık’ düşüncesinin öncelikli amacı, aritmetiğin önermelerinin mantığın önermelerine indirgenebileceğini göstermektir.
Mantıksal pozitivistlerin bilimsel dünya anlayışına göre felsefi açıdan çözülemeyecek bir sorun yoktur.
Bir önermenin anlamlı olabilmesi duyu tecrübesiyle doğrulanabilmesine bağlıdır.
Viyana Çevresi: Bilimsel temellere dayanan bir felsefe yapmayı amaçlayan ve uzmanlık alanları da daha çok tabiat bilimleri olan bir grubun Moritz Schlick etrafında bir araya gelmesiyle oluşmuştur.
Katı ampirizmin felsefi düzlemde yüz yüze kaldığı sorunlardan birisi mantığın ve matematiğin zorunlu doğrularını bu yolla nasıl açıklanacağı sorusudur.
Carnap, mantıkta ahlakın olmadığını, isteyenin kendi mantığını (veya kendi mantıksal dilini) istediği gibi inşa edebileceğini iddia eder.
W.V.QUİNE ve Sonrası:
Quine analitik felsefe geleneğinin ABD’deki en önemli temsilcisi sayılır.Ünlü ‘Ampirizmin İki Doğması’ adlı makalesinde mantıksal pozitivistlere iki noktada eleştiri getirmiştir.
Mantıksal pozitivistlere göre analitik bir önerme, doğruluğu içerdiği (önermede yer alan) sözcüklerin anlamıyla ortaya konulabilen bir önermedir.
Quine’ın genel felsefi bakış açısı ‘natüralizm’ olarak adlandırılabilir.
Mantıksal pozitivizm’in amaçları:
1- Bilime dayanan bir dünya görüşü kurmak, 2- Felsefeyi ****fizikten arındırmak, 3- Mantıksal analiz yöntemini felsefeye uygulamak, 4- Duyu tecrübesiyle doğrulanamayan bir önermenin anlamsız olduğunu göstermek.
Fenomenoloji: Temel bir felsefi yöntem olarak sunan Edmund Husserl’dir. Varoluşçuluk akımına da önemli ölçüde kaynaklık eden fenomenoloji özellikle yirminci yüzyılın ilk yarısında kıta Avrupasında oldukça etkili olmuştur. Husserl matematiksel işlemleri zihinsel ve psikolojik açıdan ele alan Aritmetik Felsefesi başlıklı bir kitap yazmıştır.
Husserl felsefenin yeni bir yönteme veya düşünme biçimine ihtiyaç duyduğunu ve bunun da fenomenolojik yöntem olduğunu düşünür. ‘’Fenomenolojik indirgeme’’ denilen bu yöntem fenomenlerin (ampirik tecrübeden bağımsız) zihinsel/ kavramsal bir incelemesini gerektirir. Fenomenoloji, onun çağdaş temsilcilerinden M.Merleau-Ponty’nin belirttiği gibi, özleri bulma araştırmasıdır.
Varoluşçuluk: Nesneye değil, özneye ilişkin bir felsefedir. Modern anlamda varoluşçuluk düşüncesinin ilk önemli temsilcisi Soren Kierkegaard’dır.
Soren Kierkegaard:
Varoluşçuluk düşüncesinin öncüsü kabul edilen Kierkegaard’ın yanıt bulmaya çalıştığı en temel şey ‘Nasıl (bir) Hıristiyan olabilirim?’ sorusudur. Kierkegaard’a göre gerçeklikle hayatımızın yoğun ve zor anlarında karar vermek durumundayken karşı karşıya geliriz. İnsan varoluşunu Kierkegaard, estetik, etik ve dini olmak üzere üç düzlemde ele alır.
Frederich Nietzsche:
Kierkegaard’ın tam tersine ‘varoluşsal sendrom’u insanın nasıl Hıristiyan olabileceği değil, Hıristiyanlıktan nasıl yakasını kurtaracağı üzerine kuruludur. Felsefesinde ‘Tanrı öldü!’ veya ‘Tanrı’yı öldürdük’ düşüncesinin önemli bir yeri vardır. Eğer tanrılar olsaydı, bir tanrı olmamak için nasıl dayanabilirdim! Öyleyse, tanrılar yoktur.demiştir.
Sonuç olarak, Nietzsche’nin Tanrı yerine bütün töresel ve ahlaki değerleri aşmış (iyi kötünün ötesinde) bir ‘üstinsan’ın gücünü ve iradesini koyduğunu söyleyebiliriz.
Martin Heidegger:
Ünlü Varlık ve Zaman adlı eserinde üzerinde durduğu temel konu ‘Varlık’ konusudur. Kendini ‘varoluşçu’ olmaktan ziyade bir ‘varlık filozofu’ olarak gören Heidegger ‘in varlık çözümlemesinin temelinde insan varlığı (Dasein) bulunur. İnsanın en temel ontolojik özelliği onun ‘dünya-daki-varlık’ olmasıdır.
Karl Jaspers:
Ona göre felsefenin asıl amacı insan varoluşunu açıklamaktır. ‘İnsan varoluşu’nu Existenz olarak adlandırır. Existenz’in ayırıcı niteliği özgür birşekilde kendini belirleyebilen olabilmesidir. Başkasının varlığı ve bireyler arası karşılıklı iletişim konusu Jaspers’ın felsefesinde önemli bir yer tutar. Genel anlamda Tanrı’sal olanla ilişkili alan olan Aşkınlık, Jaspers’e göre, insan varoluşunun ve özgürlüğünün temelidir. Düşünce bağlamında ona Varlık, bireysel/kişisel ilişkimizaçısından da Tanrı diyebiliriz. Jaspers bu bağlamda ‘felsefi iman’ dediği şeyi savunur.
Jean-Paul Sartre:
Varoluşçuluğun Fransız düşüncesindeki önde gelen temsilcilerinden biri Sartre’dır. Ona göre, varoluşun özden önce geldiğidir. Sartre’ya göre, Tanrı’nın yokluğu aslında bir açıdan büyük bir sıkıntının kaynağıdır.
Sartre’ın ontolojisinde varlıklar üç temel alana ayrılır;
1- Bilinçsiz varlıkların, yani maddi varlıkların alanı olan kendinde-varlık,
2- Bilinçli varlığın (insanın) kendi başına, yalnızlık durumundaki bilinç durumunu ifade eden kendisi-için-varlık,
3- Bilinçli varlığın diğer bilinçli varlıklarla ilişkisini ifade eden, yani bilinçli varlıkların sosyal ilişkiler alanı olan başkası-için-varlık.
Gabriel Marcel:
Evvela ‘varolmak’ ile ‘sahip olmak’ arasında kategorik bir farklılığın bulunduğunu belirtir.
Hermeneutik: Kısaca anlama ve yorumlamayı konu edinen bir felsefe akımıdır. Çağdaş Hermeneutiğin babası Friedrich Schleiermacher’dir. Önde gelen günümüz Hermeneutik düşünürlerden biri de Paul Ricoeur’dur. Metnin anlamının yazarın niyetiyle özdeşleştirilemeyeceğini savunan düşünürlerden biri de Jacques Derrida’dır.
Hans-Georg Gadamer’e göre Hermeneutik insanın anlamasına ve yine insanın kendi kendisini anlamasına yönelen bir ‘pratik felsefe’dir.
Yapısalcılık: Değişik disiplinlerdeki ortak bir yöntemsel yaklaşımı ifade eden yapısalcılık temelde dilsel ve düşünsel faaliyetlerin ancak belli yapıya, o yapının bütünselliği ile bütünsel yapının kendi içinde sahip olduğu karşılıklı ilişkilerle açıklanabileceğini savunur.
Yapının ne olduğuna ilişkin en iyi açıklamalardan biri Jean Piaget tarafından verilmiştir.
Yapı, Piaget’ye göre, a-bütünlük, b-dönüştürme ve c- kendini düzenleyebilme fikirlerini yansıtan varlıkların bir düzenidir.
Yapısalcılığı Claude Levi Strauss antropolojiye, Jacques Lacon psikanalize, Roland Barthes edebiyat eleştirisine, Louis Althusser ise Marksist düşünceye uygulamıştır.
Pragmatizm: Bir düşüncenin/ teorinin anlamını veya doğruluğunu pratik işlerliğine ve doğurduğu sonuçlara göre değerlendiren bir felsefe akımıdır. Daha çok William James, Charles Pierce ve John Dewey gibi Amerikan filozofları tarafından ileri sürülen bir yaklaşımdır. Pragmatizmin doğruluk anlayışı temelde araçsaldır.Bu anlayışa göre, bir düşüncenin doğruluğu onun iş görmesidir.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi f_kryln 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Harflerin mahrecleri Kur'ân-ı Kerim Genel f_kryln 0 4891 09 Kasım 2013 23:57
Kuran eğitimi ve teknik bilgiler Kur'ân-ı Kerim Genel f_kryln 0 3694 09 Kasım 2013 23:54
pratik arapça - HAFTANIN GÜNLERİ- Genel Arapça f_kryln 0 2732 09 Kasım 2013 23:47
pratik arapça - POLİS KARAKOLUNDA- Genel Arapça f_kryln 0 2918 09 Kasım 2013 23:46
pratik arapça - BANKADA- Genel Arapça f_kryln 0 2745 09 Kasım 2013 23:45

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
SAKARYA İLİTAM 3. SINIF 2. DÖNEM FELSEFE TARİHİ(EROL 71) mehmet akif2 SAKARYA İlitam 0 26 Ekim 2016 10:24
Atauzem 3. Sınıf felsefe tarihi ile ilgili filozoflara dair notlar Lalü Aşk Erzurum Atatürk İlitam 1 10 Mayıs 2016 12:10
İHL 9. Sınıf 1. Dönem 3. Yazılı Soruları f_hoca Genel Arapça 0 14 Aralık 2015 15:34
cuzem 3. dönem felsefe tarihi orta çağa kadar özet verayy SİVAS İlitam 0 05 Eylül 2015 23:58
ANKARA İLİTAM FELSEFE II.Dönem Özetleri Medine-web ANKARA İlitam 0 20 Ekim 2013 11:50

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.