Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLAHİYAT-ÖNLİSANS -AÇIK ÖĞRETİM FAKÜLTESİ.::. > 1.SINIF*Bahar Dönemi* > Hadis Tarihi Ve Usulü

Konu Kimliği: Konu Sahibi nurşen35,Açılış Tarihi:  07 Eylül 2015 (16:54), Konuya Son Cevap : 07 Mayıs 2016 (11:39). Konuya 5 Mesaj yazıldı

Beğeni Aldı2Kez Beğenildi
  • 1 Beğenilen nurşen35
  • 1 Beğenilen Hfz hasancan
Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 07 Eylül 2015, 16:54   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:61
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.476
Konular: 1144
Beğenildi:4415
Beğendi:3686
Takdirleri:14203
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Hadis Tarihi ve Usulü 5 / 6 Ünite Özetleri

Hadis Tarihi ve Usulü 5 / 6 Ünite Özetleri



YAKIN DÖNEM HADİS ÇALIŞMALARI 5.Ünite

*İslâm dünyasında 18. yüzyılın bir kısmı ile 19. yüzyılda hadis alanındakiçalışmalarıyla öne çıkan bölge, Hint Alt Kıtası diye isimlendirilen bölgedir.Yani günümüzde Müslümanların yaşadığı Hindistan’ın bazı bölgeleri ile Pakistan’ın oluşturduğu coğrafyadır.

*Hadis ve sünneti kabul etmek istemeyen düşünce ve şahıslara ilk defa hicrî ilk iki asırda rastlanmıştı. On dokuzuncu yüzyılın başlarına kadarİslâm dünyasında hadis muhalifi görüşlere pek fazla rastlanmaz. Bu dönemdeyeniden ortaya çıkan sünnete muhalefet ve karşı çıkış, hadisle ilgilenen Müslümanlarda ve özellikle âlimlerde belli bir hareketliliğin meydanagelmesine yol açmıştır.Bilhassa yazma eserlerintenkitli neşirleri yapılmış, böylece dîne dayalı kültür mirasımız çağıninsanının dikkatine yeni bir çehre ile tekrar sunulmuştur.


OSMANLI DÖNEMİNDE HADİS İLMİ

*Osmanlı Devleti’nin siyasî varlığını kazanmaya çalıştığı sıralarda Mısır ve Suriye’de hadis biliminin büyük simaları eserlerini veriyorlardı. Hicrîsekizinci, miladî on dördüncü asrın büyük âlimleri Birzâlî (ö. 739/1338),Mizzî (ö. 742/1341) ve öğrencisiZehebî (ö. 748/1347) vefat ettiğinde,Osmanlı’nın kuruluşundan yaklaşık yarım yüzyıl geçmişti. Zehebî’den birasır kadar sonra büyük hadisçi İbn Hacer el-Askalânî (ö. 852/1448)döneminde, Osmanlı eğitim sisteminde de dârulhadîsdenilen hadis medresesi kurulmuş bulunuyordu.


*İlk Osmanlı dârul hadîsinin I. Murad devrinde İznik’te ÇandarlıHayreddin Paşa (ö. 789/1387) tarafından yaptırıldığı kabul edilir. Bu asrın en önde gelen ismi İbn Melek diye tanınan İzzeddin Abdüllatif’tir(ö.797/1394). Tire’de müderrislik yapan İbn Melek Osmanlı medreselerinde ençok okunan hadis kitaplarından olanSâgânî’nin Meşâriku’l-envâr’ı üzerine Mebâriku’l-ezhâr isimli şerhini yazmıştır.


*Osmanlı dârulhadîslerinin en önemlilerinden birisi, II. Murad’ın 1435’deyaptırdığı Edirne Dârulhadîsi’dir.Fatih Sultan Mehmed’in hem hocası hem de Şeyhülislâmı olan Molla Gürânî’nin (ö. 893/1487) el-Kevseru’l-cârî ilâ riyâzi’l-Buhârî adlı Buhârî şerhi bu dönemin eserlerindendir.


*II. Bayezid döneminde 1485 yılında Amasya’da yaptırılan Abdullah Paşa Dârulhadîsi ile Kânûnî devrinde 1557’de yapılan Süleymaniye Dârulhadîsi önemli kurumlardır. Özellikle Edirne ve Süleymaniye Dârulhadîsleri Osmanlı üst düzey yöneticilerinin hem yetiştirildiği hem deyönetim hiyerarşisinde görev üstlendikleri yerlerdir. Bu asırdaSeydî Çelebi’nin ( ö. 932/1525) kaleme aldığı Mustahrec mine’l-Buhârî adlı hadiskitabı siyaset konuludur. Molla Lütfi de (ö. 901/1495) Ta‘lîka ale’l-Câm‘i’ssahîh adlı bir hadis kitabı telif etmiştir.


*Mısır’ın Osmanlı yönetimine katılması, Anadolu hadisçiliğinin gelişmesinde dönüm noktası olmuştur. Osmanlı dönemi Mısır’ın hadisçileri arasında ilk akla gelen Münavî’dir (ö. 1031/1621).Osmanlı Mısır’ının en önemli simalarından biri deMurtezâ ez-Zebîdî’dir (ö. 1206/1791).


*Kanûnî döneminin seçkin âlimi İbn Kemâl’in hadis alanında birçok eseri bulunmaktadır. II. Selim devrinde padişahın hocası Atâullah Efendi tarafından Birgivî Mehmed Efendi (ö. 981/1573) adına Birgi’de yaptırılan Atâullah Efendi Dârulhadîsi Osmanlı medrese sisteminde önemli bir statüye sahipti.


*XVIII. asırda Osmanlı Anadolusunun en önde gelen hadisçisi,Amasya’da doğan Yusuf Efendizâde’dir (ö. 1167/1754). Elliden fazla esereimza atan Yusuf Efendi büyük bir Buhâri şerhi ile yarım kalmış bir Müslim şerhinin de sahibidir.

*Osmanlı eğitim sisteminde ayrıcalıklı bir yeri olan dârulhadîslerde dersmetni olarak Sahîhu’l-Buhârî, Sahîhu Müslim,Begavî’nin Mesâbîhu’s-sünne,Sâgânî’nin Meşâriku’l-envâr gibi eserleri okutulmuştur.

Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî

*Dînî tahsilinden sonra tasavvufa yöneldi ve Hâlidî şeyhi Ahmed el-Ervâdî’ye intisap etti.Mânevî tekâmülünü tamamlayınca şeyh olup tarikatının neşrine başladı.O, tekkesinde hadisokutmaya ağırlık vermiş, böylece Gümüşhâneli Dergâhı bir dârul hadîshüviyeti kazanmıştır.

*Gümüşhânevî’nin hadis alanında yazdığı önemli eseri Râmûzü’l-ehâdîsson dönemin en çok okunan hadis kitaplarından birisi olmuştur. Eseriniçerdiği 7103 hadisin 6402’si kavlî ve fiilî merfû rivayetlere, 701’iResûlullah’ın hilye ve şemâiline dairdir.

*Gümüşhânevî, Râmûzü’l-ehâdîs’i daha sonra Levâmi‘u’l-ukûl ismiylekısa olarak şerh etmiş ve bu eser beş cilt halinde basılmıştır. Bunların yanısıra onun Garâibü’l-ehâdîs adıyla 800 kadar hadisi içeren başka bir eseridaha vardır. Bunu da yine kendisi Letâifü’l-hikem ismiyle şerhetmiştir. Onun hadise dair bahsedilmesi gereken son eseri, pek çok hadis âliminin yaptığı gibi kırk hadis derlemesi olan Hadîs-i Erbaîn’dir.

Muhammed Zâhid el-Kevserî

*Muhammed Zâhid el-Kevserî nin pekçok ilmî makalesi ve telif kitabı vardır. Kitaplarındanikisi hâlâ çeşitli açılardan ilim âleminde gündeme gelmektedir. Bunlarda ilki Hatîb el-Bağdâdî’nin Târîhu Bağdât isimli hacimli eserinde Ebû Hanîfe’nin biyografisine dair bölümde yazdığı olumsuz düşünce ve nakilleri eleştirmek maksadıyla kaleme aldığı Te’nîbü’l-Hatîb’tir. İkincisi ise tasnif dönemi muhaddislerinden İbn Ebû Şeybe’nin el-Musannef’inde yer alan yine Ebû Hanîfe’nin görüşlerini eleştiren bölüme cevap olarak yazdığı en-Nüketü’ttarîfe adlı eseridir.


*Ayrıca birçok kitabın ilmi neşirlerini de yapmıştır.Makaleleri Makâlâtu’l-Kevserî ismiyle bir kitapta toplandı.Kevserî, İmam Şâfiî’nin en zor olarak nitelendirdiği fakih-muhaddis sıfatını kendisinde birleştirmiş bir âlimdi.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİNDEHADİS İLMİ

*Dinî eğitim açısından fetret devri olarak isimlendirilebilecek olan 1920-1950’li yılların hadis çalışmaları açısından da çok farklı olmadığı görülmektedir. Budönemde Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk milletinin dinini öğrenebileceği Murtezâ ez-Zebîdî tarafından yapılan Sahîh-i Buhârî Muhasarı’nı tercüme veşerh ettirerek yeni alfabe ile Türkçeye kazandırma amacıyla BabanzâdeAhmed Naim’i görevlendirmiştir. Ahmed Naim’in başlayıp ancak üç cildinitamamlayabildiği eser Kâmil Miras tarafından tamamlanmış ve Diyanet İşleriBaşkanlığı tarafından 1928–1949 yılları arasında 12 cilt olarak basılmıştır.Müelliflerin bu çalışmadaki başarıları ve Ahmed Naim’in yazmış olduğuhadis usûlü ile ilgili mukaddimenin orijinalliği, eseri Cumhuriyet tarihindekiklasiklerin arasına taşımıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın klasik eserleritercüme faaliyeti yavaş da olsa Riyâzü's-sâlihîn (1949–1965) ile devam etmiştir.


*1950’li yıllara kadar Diyanet İşleri Başkanlığı’nın öncülük ettiği bufaaliyetin yanında kırk hadis geleneğinin ya da hadis sayısı biraz artırılarak101 veya 1001 hadis tercüme ve şerhinin yapıldığı görülmektedir. Ahmed Naim’in Kırk Hadis’ini(1925) veya Münir Selâmi Yurdatap’ın Binbir Hadis Tercümesi ve Tefsiri’ni (1941) buna örnek olarak zikredebiliriz. Tercümefaaliyeti olarak nitelenebilecek bu tarz çalışmaların yanında Ahmet HamdiAkseki’nin önsözünde hadisi reddedenlere karşı uzun uzun müdafaalardabulunduğu Peygamberimizin Vecizeleri (1945), Zâkir Kadiri Ugan’ın“Dinîve Gayrî Dinî Rivayetler” (1926) adlı makalesini hadisle alakalı problemlerinele alındığı özgün çalışmalar olarak zikretmek yerinde olacaktır.

*1960’lı yıllara kadar tıpkı daha önceki yıllarda olduğu gibi bellirakamlarda hadislerin tercüme ve şerh edilmesi en fazla başvurulan çalışmatürü olarak görülmektedir.Mesala Ahmed Davudoğlu’nun tercüme ve şerh ettiği Bülûğu'l-Merâm Terceme ve Şerhi (1966–1967) ve Mehmet Sofuoğlu’nun yaptığı Sahîh-i Müslim ve Tercümesi (1967–1970) buna güzel bir örnektir. Daha sonra Ahmed Davudoğlu da Müslim’in Sahîh’ini geniş bir şekilde şerh ederek tercüme etmiş ve bu eser on cilt halinde basılmıştır (1977-1983). Hadis tercümesine yönelik bu faaliyet İmam Malik’inMuvatta’ının, Darimî’nin Sünen’inin Türkçeye kazandırılmasıyla devam etti. Görüldüğü üzere 1967 sonrası seçme eserlerin değil de temel kaynakların tercümesine yönelinmiş,1980 sonrası ise bu alanda altın çağ yaşanmış, hemen hemen bütün klasikler Türkçeye kazandırılmıştır.

*Türkiye’de akademik hadisçiliğin başlatıcısı, aslen Bosnalı olup uzunyıllar başta Ankara İlâhiyat Fakülte’si ve Erzurum İslâmî İlimlerFakültesi’nde dersler veren M. Tayyip Okiç’tir.

HİND ALT KITASINDA HADİS İLMİSahabe-i kirâmın Hz. Peygamber hayattayken Hind bölgesine gidip gitmediklerine dair bir bilgimiz yoktur. Nakledildiğine göre Hind sahillerine hicri 15. yılda Hz. Ömer’in halifeliği zamanında üç koldan akınlar yapılmıştı.Bunları Hz. Ömer’in Bahreyn ve Uman valisi Osman b. Ebi’l-Âs es-Sekafî başlatmıştı. Bu zat, kardeşleri el-Hakem ve el-Muğîre’yi, gönüllü mücahidlerle Hind sahillerine göndermiş, onlar da gidip başarıyla geridönmüşlerdi. Bu akınlara katılanlar arasında sahâbîler de bulunmuş olmalıdır.Hind sahili olan Sind bölgesinin fethi ancak hicri 93’de gerçekleşmişti.Muhammed b. el-Kasım es-Sekafî, Emevî Halifesi Velid b. Abdilmelik zamanında Sind’i fethetmişti. Görülüyor ki, Tâif’li Sakîfe kabilesi mensuplarının(Sakafîlerin), İslâm’ın Hind diyarına girmesinde büyükemekleri geçmişti. Fetihden sonra Sind’e, etbâut tâbiînden ve Emevî-Abbâsî zulmünden kaçan Ehl-i Beyt’den birçok kimse gidip yerleşmişti. Hasan el-Basrî’nin (ö. 110/728) talebesiİsmail b. Mûsa, Hind’e çok gidip geldiği için“Nezîlu Hind” lâkabıya anılmıştı. Halife Mehdî’nin h. 159’da gönderdiği ordunun içinde meşhur hadisçi Rebî’ b. Sabîh (ö. 160/776) de vardır.


*İkinci asır hadisçilerinden biri de Sind’e nisbetle bilinen Ebû Musa Necîh es-Sindî’dir. Bu zat meğâzî ve siyerle ilk uğraşanlardandır. Bir diğer hadisçi, Recâ es-Sindî de büyük bir hadisçi idi.


*Hind’le böylece başlayan münasebetler meyanında dört asır boyuncaoralara da rihleler yapılmış, oralarda da hadis öğrenilip öğretilmişti. Budönemde Hind bölgesinde yetişen muhaddislerden biri de Ebu Cafer ed-Deybülî’dir.Deybülî,Hz. Peygamber’in mektuplarını ilk toplayan kişi olarak bilinmektedir.


*Dekken’de devlet kuran Behmenîler zamanında hadise ilgi gösterilmişti.Özellikle Sultan Muhammed el-Behmenî(saltanatı: 780-799) Hind sultanlarının hadise ilk ilgi gösterenlerindendi. O, büyük şehirlerde hadisle uğraşanlara aylık bağlatmıştı.

*Bu arada Safevîlerin İran’daki Şiîbaskısı, oradaki Sünnî âlimlerin de Hind’e göçmelerine ve diğer İslâmîilimler arasında hadis ilmini oraya götürmelerine yol açmıştı. Bu âlimlerden birisi Seyyid Şerîf Cürcânî’nin talebesi ve Sahîh-i Buhârî’nin âli senedine sahip olan Şeyh Nureddin Ahmed eş-Şîrâzî idi.


*Hadis ilmi Hind diyarında hicrî 9. asır sonu, 10. asır başlarında genişyayılma imkânı bulmuştu.Hind, 10. asır ortalarında büyük bir hadisçi görür: Şeyh Ali el-Muttakî.En mühim eseri 957-971 yılları arasında yazdığı Kenzü’l-ummâl’dır.


*Büyük âlim birçok talebe yetiştirmişti.Bunlar arasında Şeyh Muhammed Tahir el-Fettenî (ö. 986/1578)zikre değerdir.Fettenî'nin Eserleri Tezkiretü’l-mevzu‘ât adlı mevzû hadis kitabı ile Mecme‘u bihâri’lenvârisimli hadis lügati önemlidir.

*Hind’de hadisin yayılmasında en çok Şeyh Abdülhak b. Seyfuddin el-Buhârî ed-Dehlevî’nin (ö. 1052/1642) emeğinin geçtiği anlaşılmaktadır.Onun bu husuta “O, hadis ilmini Hind’de ilk yayan kimsedir!” denilecek kadar büyük hizmeti olmuştu.Eserleri;el-Leme’ât şerhu’l-Mişkât’dır. Mişkât üzerine yazdığı diğer şerh Farsça olup Eşu‘atü’l-lemeât adını taşır. Yetiştirdiği talebeleri arasında oğlu Nûrulhak (ö. 1073/1662) davardır. Bu oğlunun Sahîh-i Buhârîüzerine Teysîru’l-Buhârî isimli bir şerhivardır.


*Nûrulhak’ın oğlu Hafız Fahreddin, babasının eksik Sahîh-i Müslimşerhini tamamlamıştı. Hafız Fahreddin’in oğlu Şeyhu’l-İslâm ise Sahîh-iBuhârî’ye Farsça bir şerh yazmıştı. Şeyhu’l-İslâm’ın oğlu Delhi’den Râmpûr’a geçmiş veel-Muhaddisu’r-Râmpûrî diye meşhur olmuştu. Onunda birçok eseri vardır.


*Hicri 12., miladi 18. asra gelindiğinde Hind Alt Kıtasında hadis ilmikonusundaki faaliyetlerin daha da yoğunluk kazandığı, Hicaz’a ilim tahsilinegiden Hindistanlı alimlerin bazılarının orada yerleşerek, bazılarının ülkelerinedönerek hadis ilmini neşrettikleri görülmektedir.Kütüb-i sitte üzerine yazdığı hâşiyeleriyle tanınan Ebu’l-Hasen es-Sindi (ö. 1138/1725) ve MuhammedHayât es-Sindi (ö. 1163/1749) Hicaz’a yerleşen Hindistanlı âlimlerdendir.


*Bu bölgede hadis ilminde en köklü etkiyi yapmış olan, hiç şüphesiz, ŞahVeliyyullah b. Abdirrahîm ed-Dehlevî (ö. 1176/1762) olmuştu. Bu büyükâlim, Hicâz’a gidip ilim tahsil ettikten sonra geri dönmüş ve kendisini ilimneşrine vermişti.Eserleri;Hüccetullahi’lbâliğa,İzâletü’l-hafâ, Muvatta şerhleri el-Müsevvâ (Arapça) ve el-Musaffâ(Farsça) önemlidir.


*Şah Veliyyullah ed-Dehlevî’nin oğul ve torunlarından hadis okuyup ilim tahsil eden önemli şahsiyetlerdenNezîr Hüseyin ed-Dehlevî Delhi’de Ehl-i Hadis Medresesini kurmuştur.Başta Muhammed Kasım Nanotevî ve Reşid Ahmed Gangohî olmak üzerediğer bir grup ise, Kuzey Hindistan’da bulunan Seharenpur yakınlarındaki Diyobend kasabasında “Ezheru’l-Hind” olarak şöhret bulan Daru’l-Ulûm Diyobend Medresesi’ni açmışlardır.


*Ehl-i Hadis medresesi mezhep taklidini reddedip, doğrudan hadislerleamel etmeyi ve içtihad yapmayı savunmuş ve bu çerçevede eğitimlerinisürdürmüş; Diyobend medresesi mensupları da Hanefi mezhebine bağlı olarak hadis eğitimine ağırlık vermiştir.


*Bugün bu alanda istifade ettiğimiz Azimâbâdî’nin Avnu’l-ma’bûd şerhu Süneni Ebî Davud (Ehl-i Hadis),Mübarekpûrî’nin Tuhfetü’l-ahvezî şerhu Camii’t-Tirmizî (Ehl-i Hadis), HalilAhmed Sehârenpûrî’nin Bezlü’l-mechûd fi halli Ebî Davud (Diyobend),Keşmîrî’nin Feyzu’l-bârî (Diyobend),Bennûrî’nin Me‘ârifu’s-Sünen(Diyobend) adlı Sünen-i Tirmizi şerhi, Muhammed Zekeriya el-Kandehlevi’nin Evcezü’l-mesâlik (Diyobend) adlı Muvatta şerhi gibi önemli eserler bu dönemin ürünlerindendir.

*Şah Veliyyullah’ın takipçisi olduklarını savunan Ehl-iHadis ve Diyobend ekolleri yanında Ahmed Rıza Han’ın kurduğu Birelviyye ekolü ile bir grup âlimin Leknev’de açtıkları Nedvetü’l-ulemâ Medresesi’nde de diğer dini ilimler arasında hadis eğitim ve öğretimi de verilmiştir.

*Nedve ise temelde batı tarzı eğitim veren veHindistan’da modernizmin babası olarak görülen Sir Seyyid Ahmed Han’ınAligarh Koleji ile geleneksel eğitim veren Diyobend Medresesi’nin birsentezi görünümündedir. Bu okuldan yetişen ve hadis ilmi çalışmalarınakatkıda bulunan önemli şahsiyetler arasında, okulun kurucularından ŞiblîNu‘mânî, Seyyid Süleyman Nedvî ve Ebu’l-Hasen Nedvî gibi isimlerbulunmaktadır.


*Hind Alt Kıtasında biraz daha detaylı tanıtılması gereken âlimler sırası ile;

1) Muhammed Enver Şâh Keşmîrî

Keşmîrî ömrünün üçte birini Diyobend’de geçirdi. Pek çok talebeyetiştirdi. Bu arada Kadiyânîlik fitnesine karşı büyük mücadele verdi.

Keşmîrî’nin eserlerinin çoğu talebelerinin tuttuğu notlardan meydanagelmiştir. Matbu eserleri arasında Sahîh-i Buhârî şerhi Feyzu’l-bârîmühimdir. Bu kitapta diğer Buhârî şerhlerinde rastlanamayacak olan ilgiçekici izahlar, bilgiler vardır. Müellif Sahîh-i Buhârî’yi 30 kadar şerhindenistifade ederek 13 defa dikkatle okumuş, sonra onu 20 yıldan fazla bir süretalebelerine okutmuştur. Eser, Keşmîrî’nin ders takrirlerinin öğrencilerindenBedr-i Âlem Mir’âtî ve Muhammed Yusuf Bennûrî tarafından kalemealınmasından oluşturulmuştur. Bundan başka onun muhtelif İslâmî ilimlerdeyazdığı yirmi civarında kitabı bulunmaktadır.Keşmîrî’nin hadis okuturken takip ettiği genel usulü şöyleydi:

1. Gerekli gördüğü yerlerde râvîler hakkında kısa açıklamalarda bulunurdu.2. Ümmet arasındaki ihtilaflı konulara itina gösterir, onlara tatminedici izahlar getirirdi.3. Önceki âlimlerin özgün ve her yerde bulunamayan görüşlerininaklederdi.4. Ders esnasında bahsi geçen bir kitabın ilmî tenkidini yapardı.5. Daha çok müşkil yerleri halletmeye çalışırdı.6. Bir konuda geniş açıklamalara girişmekten ziyade fazla konuyatemas etmeye önem verirdi.7. Ders esnasında konuyla dolaylı olarak ilgili olan şeylere de, talebeye faydalı olacağını düşündüğünde, temas ederdi.8. Çoğu kere bir şey nakleder, sonra bunun ilmî bir tenkidini yapardı.Böylece talebeye ilmî tenkid usulünü göstermeye çalışırdı. Bununla beraberâlimler hakkında edebli olunmasını, aşırılığa kaçınılmamasını ve onlarıntakdir edilmesini tavsiye ederdi.


2) Muhammed Abdülhayy Leknevî

*120’ye yakın çalışması bulunan Leknevî’nin tahkik ederek neşrettiğikitaplara mukaddimeler yazmak, eserin müellifi, şârihleri, o sahada yazılandiğer eserler hakkında bilgi vermek, eserin muhtelif nüshalarına başvurarakgüvenilir bir nüsha ortaya koymak ve gerekli yerlere notlar düşmek suretiyleo zamana göre yeni bir tenkitli kitap neşri geliştirdiği kabul edilmiştir.Hadisle ilgili bazı eserleri şunlardır:


1. et-Ta‘lîku’l-mümecced ‘alâMuvatta’il-İmâm Muhammed. İmam Mâlik’in Muvatta’ının Muhammed b.Hasan eş-Şeybânî nüshasının şerhidir.


2. er-Raf‘u ve’t-tekmîl fi’l-cerh ve’tta‘dîl. Cerh ve ta‘dîl konusunda önemli hususlara ve belli başlı yanılgılaraişaret eden kıymetli bir eserdir.


3. el-Âsâru’l-merfû‘a fi’l-ahbâri’l-mevzû‘a.Belirli gün ve gecelerde kılınması tavsiye edilen namazlara dair mevzûolduğunda ittifak veya ihtilaf edilen rivayetleri incelemektedir.

4. el-Ecvibetü’l-fâzıla. Hadis meselelerine dair kendisine sorulan on sorunun genişcevaplarını içermektedir.


3) Zafer Ahmed Tehânevî


*Muhtelif sahalarda birçok eseri bulunan Tehânevî’nin en meşhur eserişüphesiz İ‘lâü’s-sünen’dir. Müellif yirmi yıllık çalışmasının ürünü olaneserde Hanefî mezhebinin görüşlerini destekleyen genellikle ahkâmhadislerini derleyip şerh etmiştir.


*Fıkıh bablarına göre düzenlenen eser “Kitâbü’t-tahâre” ile başlayıp “Kitâbü’l-edeb ve’t-tasavvuf”la sona ermektedir. Müellif zaman zaman çağdaş problemleri de elealmış bu arada, Kâdiyânîlik hareketine, faizi helal kılma gayretlerine karşıçıkmıştır.


*Tehânevî, eserinin baş tarafına Hanefîlerin hadis usulü prensiplerini açıkladığı bir mukaddime koymuştur. Bu mukaddimeyi Abdülfettah Ebû Gudde izahlar ekleyerek Kavâid fî ‘ulûmi’l-hadîs ismiyle müstakil olarakyayınlamıştır. Bu kitap İbrahim Canan tarafından Yeni Usûl-i Hadis adıylaTürkçeye çevrilmiştir.


4)Fazlurrahman


*Fazlurrahman muhteva açısından hadisleri üç farklı gruba ayırmıştır.Klasik hadis kaynaklarında rastlanmayan bu taksime göre hadisler, teknikhadis, tarihi/biyografik hadis ve dînî hadis diye sınıflandırılır. Teknikhadisler genellikle, fıkhî, sosyal, ekonomik, siyasi vb. konuları içerir.Tarihi/biyografik hadisler, Hz. Peygamber’in hayatıyla ilgili siyerkitaplarındaki rivayetleri kapsar. Dînî hadis ise, namaz, oruç, hac, zekât gibiibadetlerle ilgili hadisleri ihtiva eder.


*Ona göre sünnet, örnek davranış demektir. Sünnetin aslî anlamında diğerinsanlar tarafından fiilen uyulma değil, ahlâkî bakımdan bağlayıcılık özelliğimevcuttur. Sünnet içeriği açısından mutlak(ideal) sünnet ve yaşayansünnet şeklinde ikiye ayrılır. Mutlak sünnet bizzat Hz. Peygamber’in söz vedavranışları, yaşayan sünnet ise İslâm toplumunun mutlak sünnet çerçevesindeuygulama alanına çıkardıklarıdır.


Son olarak Pakistan menşeli hadis âlimleri içinde Muhammed Mustafael-A‘zamî de önemli bir yer sahiptir. Özellikle hicri ilk asırlar üzerine yaptığıçalışmalarla, oryantalistlerin yazdıkları eserlere cevap mahiyetindeki eserleriyleve hadislerden daha kolay istifade edebilmek için bilgisayar teknolojisindenyararlanmaya yönelik projeleriyle tanınmış bir âlimdir.


ARAP DÜNYASINDA HADİS İLMİ


*İslâm dünyasında 19. asırda yoğunluk kazanmaya başlayan modernleşme düşüncesiyle birlikte dinin temel kaynaklarından birini teşkil eden hadis ve hadisin dindeki yeri ve delilolma bakımından değeri (hucciyyeti) ile ilgili tartışmalar önce Hindistan’da Sir Seyyid Ahmed Han’la gündeme gelmiş, ardından Ehl-i Kur’ân grubununhadis karşıtlığı ile uç noktasına varmıştır. Aynı dönemde 19. asrın sonları ile 20. asrın başlarından itibaren Mısır’da da hadisin dindeki yeri ve bize gelişyolunun sıhhati konusunda şüpheler ortaya atan Muhammed Abduh, Tevfik Sıdkî, Reşid Rıza gibi yazarlar konuyla ilgili makale ve kitaplarında bukonudaki görüşlerini işlemişlerdir.


*Belli ölçüde müsteşriklerin görüş ve düşüncelerinden izler de taşıyan bu tartışmalar, Mahmud Ebû Reyye’nin Advâ ale’s-Sünneti’l-Muhammediyye adlı kitabıyla zirvesine çıkmıştır.Sünnetin güvenilmez olduğu, bize sahih yollarla gelmediği gibi hadis tarih veusulüne dair bir dizi iddiayı ihtiva eden ve Türkçeye Muhammedî Sünnetin Aydınlatılması adıyla çevrilen bu eser yayımlandığı tarihte (1957) Mısır’dabüyük gürültü koparmış ve birçok reddiye yazılmasına sebep olmuştur.Bunlar arasında Prof. Dr. Mustafa Sibâî’nin (ö. 1964) es-Sünne vemekânetuhâ fi’t-teşrîi’l-İslâmî (1960) adlı kitabı önemli olup Türkçeye detercüme edilmiştir.


Son dönemde İslâm dünyasında Mısır merkezli olmaküzere hadis ilmine önemli katkılar sağlayan çalışmalar da yapılmıştır. Bunlar arasında Muhammed Habibullah eş-Şinkîtî’nin Buhârî ve Müslim’inSahih’leri üzerine yaptığı düzenleme ve şerh çalışmaları ile Mahmud Muhammed Hattâb es-Sübkî’nin el-Menhelü’l-azbü’l-mevrûd adlı Sünen-iEbu Davud şerhi zikredilebilir. Yine Muhammed Fuâd Abdülbâki ile AhmedMuhammed Şâkir’in hadis kitaplarının ilmi neşri konusunda gösterdiklerigayretler de zikre değerdir.


*Muhammed Fuâd Abdülbâki, Buhârî ve Müslim’in el-Câmi‘u’ssahîh’lerinin neşrine katkıda bulunmuş ve anılan iki eserin sonuna hadislerin etrâf tarzında fihristini içeren indeksler eklemiştir. Yine İmâm Mâlik’in el-Muvatta’ıile İbn Mâce’nin Sünen’inini hadislerin tahrîcleriyle birlikte güzelbir şekilde neşretmiştir. Daha sonra bu iki eser için müstakil fihristler dehazırlamıştır. Ayrıca yukarıda sözü edilen Şinkîtî’nin eserindeki eksikleri tamamlayan ve Buhârî veMüslim’in Sahîh’lerindeki ortak rivayetlerden oluşan el-Lü’lü’ü ve’l-mercân fîme’ttefaka ‘aleyhi’ş-şeyhânadlı Türkçeye de çevrilen bir eseri vardır.


*A. M. Şâkir ise, hadis, fıkıh, tefsir ve edebiyatdallarında eserler vermiş önemli bir âlimdir. Özellikle temel kaynakların ilmîneşirlerini (edisyon kritik) yapmasıyla tanınmıştır. Ahmed bin Hanbel'in Müsned’inin tahkikine başlamış ancak kitabın aslının beşte ikisine tekabüleden 15 cilt neşredebilmiştir.Hattâbî’nin Ebû Dâvud şerhi olan Me‘âlimü’s-sünen’ineşretmiş ve İbn Kesîr’in hadis usûlüne dair İhtisâru ‘ulûmi’l-hadîs’inişerhederek el-Bâisü’l-hasîsadıyla yayınlamıştır. Bunların yanında İmamŞâfiî’nin hadis usulünün bazı konularını da içeren kıymetli eseri er-Risâle’yiçok dakîk bir şekilde tahkik ve şerh ederek yayınlamıştır.

*Muhammed Nâsırüddîn hadis alanında pek çok eseribulunan son dönem âlimlerindendir. Elbânî, Özellikle İbnTeymiyye ve İbnKayyim el-Cevziyye ekolünü benimseyip ilmî çalışmalarını Selefî bir çizgide sürdürmüştür. Ortaya koyduğu çalışmaları ile Arap dünyasında hâkim olanSelefî anlayışın tevhid-akâid esaslı vurgusuna hadisin de güçlü bir şekildedâhil edilmesini sağlamıştır. Âhâd hadislerin akâidde delil olmadığını kabuleden yaygın görüşün aksini savundu ve konuya dair el-Hadîs huccetün binefsihfi’l-akâid ve’l-ahkâm ve Vücûbü’l-ahz bi-hadîsi’l-âhâd fi’l-akâidadlıiki eser yazdı. Ayrıca pek çok eser üzerinde tahkîk ve ihtisâr çalışmalarıyapmıştır. Elbânî’nin hadis konusunda dikkat çeken yönlerinden birisi,güvenilirlik açısından hadisleri yeniden değerlendirmeye tabi tutarakmüstakil eserler yazmasıdır. Kendi sahihlik ölçütlerini esas alarak güvenilirbulduğu hadisleri yedi cilt halinde Silsiletü’l-ehâdîsi’s-sahîha; zayıf veuydurma kabul ettiği hadisleri de dokuz cilt olarak Silsiletü’l-ehâdîsi’z-za‘îfeve’l-mevzû‘a ismiyle yayınlamıştır. Bunların yanı sıra Sünen-i erba‘a olarakbilinen Tirmizî, Nesâi, Ebû Dâvud ve İbn Mâce’nin Sünen’lerindeki hadisleride sahih ve zayıf olarak tasnif edip her biri için müstakil kitaplar yazmıştır.


*Yirminci asrın en önemli bir diğer hadis âlimi 1917’de Halep’te doğan Abdülfettah Ebû Gudde’dir. O, hadis almak için seyahatler yapan (er-Rihle fîtalebi’l-hadîs) önceki muhaddislerin modern çağda yaşayan bir temsilcisigibidir.Telif eser yazmak yerineönceden yazılmış kıymetli eserleri tahkik etmek veya onlar üzerine ta‘lîk yazma usulünü tercih eden Ebû Gudde’nin bazı tahkikleri, kitabın aslından birkaç kat daha fazla hacme ulaşmıştır.


* Eserleri; Tehânevî’nin Kavâid fî ulûmi’l-hadîs’i, Cürcânî’nin Zaferu’lemânî’si, İbn Kayyim el-Cevziyye’nin el-Menâru’l-münîf’i, Hâris el-Muhâsibî’nin Risâletü’l-müsterşidîn’i her biri birer telif kadar değerli, tahkikve ta‘lîk yaparak neşrettiği eserlerden bazılarıdır. Ayrıca çok kıymetli ekbilgilerle Ali el-Kârî’nin el-Masnû‘ fî ma‘rifeti’l-hadîsi’l-mevzû, Keşmîrî’ninet-Tasrîh bimâ tevâtera fî nüzûli’l-mesîh ve Leknevî’nin er-Raf‘u ve’t-tekmîlile el-Ecvibetü’l-fâzıla adlı eserlerini neşretmiştir.


*Fas’lı olan Muhammed b. Ca‘fer el-Kettânî (1857-1927) de hadisalanındaki çalışmaları dolayısıyla bahsedilmesi gereken bir âlimdir. Onun er-Risâletü’l-müstetrafe adlı eseri, klasik hadis kitaplarını tanıtan en genişçalışma olup II-XIV. (VIII-XX.) yüzyıllar arasında yaşayan 600 kadarmüellif ve bunlara ait 1400 civarında eser hakkında bilgi vermektedir.


*Müellifin torunu Muhammed Muntasır el-Kettânî’nin hazırladığı on çeşitfihristle daha da zenginleşen ve kullanımı kolaylaşan eser, Türkçeye detercüme edilmiştir. Hadis Literatürü adıyla yayınlanan tercümede; varsakitapların baskıları, kütüphane numaraları, anıldıkları kaynaklar dipnotlardabelirtilmiş, bazı bilgiler tashih edilmiş ve müellifin söz etmediği birçokyazma ve basma eser hakkında bilgi verilmiştir. Kettânî’nin bir diğer eseri en-Nazmü’l-mütenâsir ise mütevâtir hadislerle ilgilidir.

*Şam’da doğan Cemâleddîn Kâsımî’nin (1866-1914) hadis usulüne dairmühim eseri Kavâidü’t-tahdîs’i de burada zikretmek gerekir. Klasikeserlerden derleme bir kitap olmakla birlikte sistematiği ve özellikle fıkhu’lhadîs konusuna ayırdığı bölümle diğer hadis usulü kitapları arasında farklı bir yere sahiptir.

*Yine Şam’da doğan fakat aslen Cezayirli bir aileye mensup olduğu içinCezâirî nisbesiyle tanınan Tâhir b. Sâlih el-Cezâirî de (1851-1920) hadisilminde hatırı sayılır bir yere sahiptir.Cezâirî Zâhiriyye Kütüphanesi’ni kurmuştur. Onun hadis usulüne dair yazdığı Tevcîhü’n-nazar ilâ usûli’l-eser isimli eseri mühimdir. Ayrıca hadis alanında âlî isnadları konu alan el-Ukûdu’l-âlî fi’l-esânîdi’l-avâlî isimli bir eseri de vardır.


ORYANTALİSTLER VE HADİS

*Oryantalizm veya diğer bir isimlendirmeyle şarkiyatçılık geneldeBatılıların, Doğu halklarını özelde ise İslâm dünyasını çeşitli açılardan vebilhassa dini kaynaklarını inceledikleri alanın ismidir. Bu çalışmalarıyapanlara oryantalist veya müsteşrik denir.

*Batıda oryantalizme temel teşkil eden İslâm araştırmalarının başlangıcı, mîlâdî XII. ve XIII. asırlara kadar götürülmektedir.Modern oryantalizmin başlangıcı Fransız İnkılabı’ndan (1789) sonraolmuştur. 1795’de Paris’te Sylvestre de Sa tarafından Yaşayan DoğuDilleri Yüksek Okulu kuruldu. Bu okul bütün Avrupa’ya şarkiyatçı hocalaryetiştirdi. Paris’teki okulun kuruluşundan hemen bir asır sonra, Almanya’dabirçok üniversitede okutulan şark dillerinden başka Berlin’de Saminar fürOrientalische Sprachen (Şarkiyat Dilleri Okulu) ismi ile bir okul kuruldu(1887). İngiltere’de Cambridge’de okutulan doğu dillerine ek olarakLondra’da School of Oriental Studies (Şarkiyat Araştırmaları Okulu) adıylabir okul (1906), Rusya’da ise Kazan Üniversitesi’nde 1804’de, PetersburgÜniversitesi’nde 1854’de olmak üzere birer Şark Fakültesi açılmıştı.


*Farklı görüşleri benimseyenler olmakla birlikte oryantalistlerin önemlibir kısmı, Hz. Peygamber’in hadisleri yazmayı yasaklaması sebebiylesahâbîler tarafından pek az hadisin rivayet edildiğini ve hadis külliyatınıdolduran rivayetlerin çoğunun Hz. Muhammed’le ilgisinin bulunmadığınıileri sürerler. Onlara göre hadisler, ortaya çıkan yeni meselelere çözümgetirmek için II (VII) ve III. (IX). yüzyıllarda İslâm hukukçuları tarafındanuydurulmuştur.


*Kendisi de bir oryantalist olan Herbert Berg, The Development ofExegesis in Early Islam (İlk Dönem İslâmî Yorumların Gelişimi) adlı eserindemüsteşrikleri hadis rivayetlerine ve isnada bakışları açısından üç gruba ayırır:


1. Şüpheciler ;Bu gruptakiler, isnad sisteminin temelde kurguya dayalı olarakortaya çıktığını kabul etikleri için tarihi olguları doğru bir biçimdeyansıtmayacağı görüşündedirler.

2. İsnad sistemini güvenilir bulanlar;Bu gruptakiler, isnad sistemini yazılı ilmîgeleneğin şahidi olarak gördükleri için bu sistemin doğru bilgiler sunacağınıkabul ederler.

3. Orta yolu benimseyenler;Bu gruptakiler ise, ilk iki görüşün bazı unsurlarını alarakorta yolu benimsemişlerdir.


*G. H. A. Juynboll’ün belirttiğine göre, hadislerin büyük bir kısmınınuydurma olduğunu ilk defa Avusturyalı oryantalist Aloys Sprenger iddiaetmiştir. Juynboll, Sprenger’in Sahîh-i Buhârî’deki hadislerin en az yarısınınsahihliğini kabul edenReinhart Dozy, Weil ve William Muir’den daha şüpheci olduğunu ifade etmiştir.


* Sprenger’den etkilenen Goldziher’in hadislerinkaynağı ile ilgili çalışmaları oryantalistler tarafından çok önemsenmişve bu çalışmalar farklı ekollerin doğmasına zemin hazırlamıştır. Goldziher’inşüpheciliği, onun İslâm’ın ilk iki yüzyılındaki dînî ve siyâsî ayrışmalarlahadis arasında kurduğu sıkı ilişkide kendisini gösterir.


*Goldziher’in teorilerini ahkâm hadislerine dair yaptığı çalışmalarageliştirerek taşıyan Joseph Schacht olmuştur. Ona göre en kusursuz isnad, enfazla şüphelenmeyi gerektiren isnaddır. Çünkü bu günden bakıldığında enmuttasıl isnad, en özenle kurgulanan isnad anlamına gelmektedir.


*Son dönemde Schacht’ın takipçisi ise G. H. A Juynboll’dür. O da isnad merkezlipek çok çalışmalar yapmıştır. Juynboll için isnad, hadisin güvenilirliğinitespitte bir kriter olarak değil, zaten uydurma kabul ettiği metnin nerede, nezaman ve kim tarafından uydurulduğunu tespit açısından önemlidir. O isnadsisteminde Schacht’ın ortaya attığı müşterek râvî (common link) teorisiüzerinde de çalışmalar yapmıştır. Buna göre “belirli bir isnad kümesininmerkezinde kendisiyle birlikte tarîklere ayrılmanın ilk başladığı yerdebulunan kişi, müşterek râvîdir”.Müşterek râvî, kendisinden itibarenPeygamber’e doğru uzanan tek halkalı isnad zincirinde diğer râvîlerin yeralmasından sorumlu olduğu kadar, hadis metninin ilk söylenişinden desorumlu olan kişidir. Bu açıklamaya göre müşterek râvî hem hadisi hem deHz. Peygamber’e varan seneddeki isimleri kendisi uydurmuş olmaktadır.


*şüpheci yaklaşıma karşı duran Josef Horovitz isnad sisteminingüvenilirliğini savunan bir akım başlamıştır. Daha sonraFück, Horovitz’ingörüşlerini geliştirerek, hemen hemen Goldziher’in yaklaşımlarının tam tersikanaatler ifade etmiştir.Fück’e göre İslâmî tenkitsistemi, hadise ilave edilmek istenen sahte unsurları ayıklamakta başarılıolmuştur. Bu sebeple sünnetin dayandığı malzeme sahihtir. “Sünnetin ilk ikiyüzyılın bir icadı olduğunu ve onun sadece daha sonraki nesillerinPeygamber ve ashâbı hakkındaki düşüncelerini yansıttığını ileri süren bazışarkiyatçılar, Muhammed’in şahsiyetinin ashabı üzerindeki büyük etkisiniciddi bir şekilde küçümsemektedirler” diyen Fück’e göre, müsteşriklerin herhukukî sünneti ispatlanıncaya kadar uydurma kabul etmeleri, hiçbir sınırtanımayan ve tamamen şahsi arzuya dayanan bir şüpheciliği beslemektedir


*Sarsılmaz olarak kabul edilen Goldziher-Schacht-Juynboll üçlüsününtemsil ettiği ekole karşı son dönmede Batı’da yeni bir anlayış yaygınlaşmayabaşlamıştır. Yazdığı kitap ve makalelerde bu üçlünün iddialarını sorgulayan,eksik ve hatalarını ortaya koyan oryantalistlerden birisi Herald Motzki’dir.O, İslâm hukuku ile hadisin, Goldziher ve Schacht’ın iddialarının aksine Hz.Peygamber döneminden itibaren veya onun vefatından sonra aralıksızyazılmaya başlandığı ve daha sonraları bu işin giderek sistemleştiğikanaatindedir. Ayrıca Abdürrezzâk’ın Musannef’i gibi Kütüb-i sitte dönemiöncesi eserlerden hareketle ilk dönem fakihlerin eğitim-öğretim metotları verivayet kullanımlarının tespit edilebileceği kanısındadır.


*İsnadların hicrî II. asrın sonlarından itibaren ve III. asırda uydurulduğunu iddia edenlerden birisi de İtalyan oryantalistLeone Caetani’dir. Bu görüşünüyazdığı Annali dell’Islam (İslâm Tarihi) adlı eserinde sık sık dillendirmiş,ancak somut deliller ortaya koyamamıştır.


*Henri Lammens, Hz. Muhammed’in erken vefatetmesinin Kur’ân’ı yeniden ele alıp ondaki bazı boşlukları doldurmasınafırsat vermediğini iddia eder. Ona göre, var olmayan sünneti ortaya çıkarmakveya mevcut fikirleri yerleştirmek için hadisin başvuru kaynağı olmasıgerekmekteydi. Bu sebeple de hadis metinleri, çok dikkatli ve titiz bir şekildeyeniden üretilmiştir.


*David Samuel Margoliouth, Hz. Muhammed’in kendisinden sonra birhüküm ve dinî bir karar bırakmadığını, ilk İslâm toplumunun uyguladığısünnetin eski Arapların örfü olduğunu ileri sürmektedir.

*Renold Alleyne Nicholson da muhaddislerin birbirine zıt birçok hadisi Hz. Peygamber’e isnad ettiklerini ve bunları uzlaştırma imkânı bulamadıklarını iddia etmektedir. Esasen birbirine zıt gibi görünen hadisler bulunmakla birlikte bunlardiğer hadislere oranla oldukça azdır. İslâm âlimleri birbirine zıt gibi görünenhadisleri (muârız) çözüme kavuşturmak için konuya dair pek çok eser yazmışlar ve şâz, münker, muztarib, mensuh gibi hadis ilim dalları geliştirmişlerdir.

*Alfred Guillaume hadislerin tedvininde en kayda değer çalışmalarıyapan İbn Şihâb ez-Zührî’yi bu işe yöneticilerin zorladığını, dolayısıylaZührî’nin onların baskısıyla hadis uydurduğunu iddia eder.

*Macdonald da konuyu bir başka açıdan ele alarak, hafızalarına güvenen ve hadislerinyazılmasına karşı çıkan bazı muhaddislerin tedvin hareketinin II. (VIII.)yüzyılın ortalarına kadar gecikmesine sebep olduklarını, bunun da hadislerinkaybolmasına yol açtığını ileri sürer.

*Hollanadalı oryantalist A. J. Wensinck’in iki eseri hadis çalışmalarıbakımından önemlidir. A Handbook of Early Muhammedan Tradition adlıeseri, Kütüb-i sitte’nin de dâhil olduğu 14 hadis ve tarih kitabının alfabetikkonu fihristidir. Muhammed Fuâd Abdülbâki bu eseri Miftâhu künûzi’s-sünneismiyle Arapçaya tercüme etmiştir. Wensinck’in ikinci eseri başkanlığınıyaptığı bir heyetin hazırladığı ve 9 hadis kitabındaki hadislerin alfabetikkelime, özel isim, coğrafi isim, sûre ve ayet fihristlerini içeren Concordance(el-Mu‘cemü’l-müfehres li-elfâzi’l-hadîsi’n-nebevî) adlı 8 ciltlik çalışmasıdır.


*Oryantalistlerin yaptıkları çalışmalarda ulaştıkları sonuçların genelliklemenfi olmasının nedenlerinden birisi Arapça metinleri anlamakta düştüklerihatalardır.Aynı şekilde kendi dinî kaynaklarını incelemek için geliştirdikleriKitâb-ı Mukaddes tetkik yöntemi (Biblical criticism) ile tarihtenkidi metodunu da (historical criticism) İslâmî kaynakları incelerkenkullanmaları başka bir problemdir. Burada Kur’ân’ı ve vahyin kontrolündengeçmiş hadis ve sünneti sıradan beşerin yazdığı bir metin gibi değerlendirmişler,dinî metinlerin metafizik boyutunu göz ardı etmişlerdir.

*Bazı oryantalistler eserlerinde Kur’ân-ı Kerîm’i ve Hz. Peygamber’i över gibigörünseler de, eserlerinin ana fikrini ifade eden bir veya birkaç cümleiçerisinde, İslâm’ın temelini sarsmaya ve inanç düzenini yıkmaya yönelikfikirlerle karşılaşmamak mümkün değildir. Onların fikirlerinde iki ana meseledaima kendini gösterir: 1. Hz. Peygamber’in peygamberliği hakkındaşüpheler. 2. Kur’ân-ı Kerîm’in menşei ve vahiy kaynaklı olup olmadığı.

HAZIRLAYAN :MİKDAD
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi nurşen35 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Gündem Korona Aşısı Gündem/ Manşetler Esma_Nur 6 1289 10 Aralık 2020 11:20
DHBT Muhteşem Özetler DHBT-Hazırlık/Notlar/Özetler nurşen35 4 2010 08 Aralık 2020 17:40
Kıssaları Hayatımıza Taşıyalım Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler nurşen35 1 782 08 Aralık 2020 16:46
TENKİD Serbest Kürsü nurşen35 0 729 08 Aralık 2020 11:44
Vitir Namazını Niye Kılıyoruz Biliyor musunuz... Namaz-Abdest-Teyemmüm nurşen35 0 808 04 Aralık 2020 12:56

Alt 07 Eylül 2015, 17:00   Mesaj No:2
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:61
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.476
Konular: 1144
Beğenildi:4415
Beğendi:3686
Takdirleri:14203
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Hadis Tarihi ve Usulü 5 / 6 Ünite Özetleri

Hadis tarihi ve usulü 6. ünite özeti



TARİHSEL SÜREÇTE HADİS EĞİTİMİ ÖĞRETİMİ ve ÂDABI




*Hz. Peygamber’in vefatının ardından “Âlimler peygamberlerin vârisleridir” (Buhârî, İlim, 10) hadisi uyarınca kendilerini Hz. Peygamber’in ilim vârisleri olarak kabul eden sahâbe ve onlardan sonra gelenler, bulundukları yerlerde sünnet bilgisini başkalarına öğretme konusunda büyük bir sorumluluk bilinci içinde olmuşlardır. Bu sayede hadis öğrenim ve öğretimi nesiller boyu devam edegelmiştir.




Hz. Peygamber ve Hadis Öğretimi

*Yüce Allah, Hz. Peygamber’e yüklediği tebliğ ve beyan görevini hakkıylayerine getirebilmesi için onu nübüvvet eğitiminden geçirmiştir. Onun rabbitarafından eğitilmesi, sadece öğrenmeye değil aynı zamanda öğretmeyeyönelik bir eğitimdir.Hz. Peygamber, ashabına eğitim-öğretim konusunda darehber olmuş, Mekke ve Medîne döneminde ortaya koyduğu eğitim-öğretimfaaliyetleriyle bunu göstermiştir. Bu nedenle Hz. Peygamber, İslâm’da ilk muallim, ashabı da ilk talebeler olarak kabul edilir.


Hz. Peygamber Döneminde Hadis Öğretim Yerleri


*Mekke’de gözden uzak bir yerde bulunan Dâru’l-erkam (Erkam’ın evi),İslâmın ilk zamanlarında belli bir gizlilik içerisinde yürütülen Müslümanlarıeğitme faaliyetinde önemli bir buluşma noktası idi.

*Hz. Peygamber, Medîne’ye hicret ettikten sonra yaptığı ilk iş, bir mescidinşa etmek olmuştur. Mescid-i Nebevî olarak bilinen bu mescid, sadece biribadet yeri değil, başta eğitim-öğretim olmak üzere, idarî, hukukî ve askerîişler olmak üzere İslâm ve müslümanlarla ilgili her türlü konunun konuşuluptartışıldığı ve karar bağlandığı çok amaçlı bir merkez olarak kullanılıyordu.Bu yapısıyla Mescid-i Nebevî, İslâm’ın ilk kurumsal binası olmak yanında ilkörgün eğitim kurumu niteliği taşır.


*Hz. Peygamber, ilim meclislerini haftanın çeşitli günlerine yayardı. Bütün bunlar, onun günümüzde eğitimde süreklilik veya sürekli eğitim diye ifade edilen bir yaygın eğitim politikası izlediğini gösterir.



*Hz. Peygamber’in öğretimi, aslında bir hadis öğretme faaliyetidir.Zira onun dine ve hayata dair söylediği ve yaptığı her şey, hadis kapsamında değerlendirilir. Bir öğretim faaliyetinde öğreten varsa bir de öğrenen olmalıdır. Hz. Peygamber’in öğretiminde öğrenenler sahâbîlerdir.






*İslâm’ın yerleşip kökleşmesinde Hz. Peygamber’e canları ve malları pahasınakayıtsız şartsız eşsiz bir bağlılık gösteren Sahâbe, ilim öğrenme ve öğretmekonusunda da büyük bir duyarlılık sergilemiştir. Bu amaçla Hz.Peygamber’in yakınında bulunup sürekli onun söz ve davranışlarını takipetme imkânı aramışlardır.


*Sahâbîler, çeşitli sebeplerle bizzat Resûlüllah’tan dinleme fırsatını kaçırdıkları hadisleri geliştirdikleri bir takım telâfî yöntemleriyle öğrenmeye çalışırlardı. Hz. Peygamber’in ilim ve sohbet meclislerini ensarlı bir komşusu ile nöbetleşe takip eden Hz. Ömer, bu konudaki yöntemini şöyle anlatır:“Resûlüllah’ın meclislerini komşumla nöbetleşe takip ederdik. Bir gün o giderdi, bir gün de ben. Ben gittiğim zaman o günün vahiy ve diğer konularla ilgili haberlerini ona getirirdim; o da gittiğinde bana getirirdi.” (Buhârî,İlim, 27)

*Sahâbenin hadis öğrenme metodlarından biri de öğrendiklerini kendiaralarında müzakere yani tekrar etmek, iyice anlayıp hafızalarınayerleştirmekti. Nitekim Enes b. Mâlik, Hz. Peygamber’in huzurundaöğrendikleri hadisleri onun yanından ayrıldıktan sonra kendi aralarında iyicebelleyinceye kadar müzakere ettiklerini söyler.





*Peygamber’in ilim ve irfan meclislerinde bulunan her sahâbî imkân, ilgi ve kabiliyeti ölçüsünde ondan istifade etmiştir.Ebû Hureyre gibi beş binden fazla hadis rivâyet ettiği bilinen sahâbîler yanında hadis rivâyet ettiği bilinmeyen veya tek tük rivâyeti bulunan nice sahâbîler vardır. Öyle ki, hadis râvîsi olan sahâbîlerin sayısı, olmayanlara göre çok azdır. Râvî sahâbîlerin hadis sayılarıda birbirinden çok farklıdır.


*Kur’an ve onun açılımı olan sünnetle baş başa kalan sahâbîler, Kur’an ve sünnetin çağrısına kulak verdiler. Sağlığında Hz. Peygamber’e itaati Allah’a itaat bildikleri gibi, vefatından sonra sünnetine uymayı Kur’an’a uymak olarak kabul edip dört elle sünnete sarıldılar. Hayat tarzlarını Hz. Peygamber’den görüp öğrendikleri gibidüzenlemeye büyük özen gösterdiler.




*Hz. Peygamber’e uymada sınır tanımayan sahâbîler, bir hatıra niteliğinde bile olsa daima onu örnek alma duyarlılığı içinde oldular.Örnek verecek olursak;


*Hz. Ebû Bekir, halife seçildiğinde ilk iş olarak Hz. Peygamber’in Şam’a göndermek üzere hazırladığı Üsâme komutasındaki orduyu, “Peygamber’in bağladığı bir sancağı çözmek bana yakışmaz” diyerek Şam’a göndermekte tereddüt etmemiştir.


*Hz. Ömer, bir defasında Kâbeyi tavaf ederken Haceru’l-esved’in karşısına geçti ve şöyle dedi: “İyi biliyorum ki, sen bir taşsın; senden nezarar gelir, ne de fayda. Şayet Resûlüllah’ın seni öpüp selâmladığını görmüş olmasaydım, seni ne öper ne de selâmlardım.”


*Sahâbenin Hz. Peygamber’e bağlılığı kuru bir taklit ve duygusal özlemolarak açıklanamaz. Bu bağlılık, aslında sünnetin öğrenilmesi ve sonrakinesillere sağlam bir şekilde öğretilmesini amaçlamaktaydı






*İlk dört halife başta olmak üzere sahâbe, Hz. Peygamber’in şahsına karşıduydukları eşsiz sevgi, saygı ve bağlılığın bir yansıması olarak, vefatındansonra da sünnetine karşı büyük bir ilgi, ciddiyet ve hassasiyet içinde olmuşlardır. Her biri bir sünnet demek olan hadisleri, dikkat ve temkini eldenbırakmadan dinî bir görev bilinci içinde öğrenip öğretmeye çalışmışlardır.


*Ancak burada şunu özellikle belirtmek gerekir ki, sahâbeninhadis rivâyetinde bu derece titiz davranması, her zaman hadisin râvisindenşahit veya yemin istedikleri anlamına gelmez. Çünkü sahâbîler birbirlerinindürüstlüğünden ve ciddiyetinden şüphelenmiyordu. Dolayısıyla rivâyetteşahit veya yemin şartı genel değil, eğitim ve örnek olma amaçlı özel biruygulamadır. Rivâyet işini baştan sıkı tutup kurallara dayalı sağlam ve köklübir rivâyet geleneği oluşturma hedefi güdülmüştür.


*Sahâbe döneminde hadis öğrenim ve öğretiminin karakteristik bir özelliğide şifâhî usulle yapılmasıdır. Yazı geleneğinin pek bulunmadığı bu dönemde hadisler ezberlenmekte, ezberlenen hadisler müzâkere yoluyla korunup hâfızada kalıcı hale getirilmekteydi. Bununla birlikte Abdullah b. Amr gibi bazı sahâbîler, Resûlüllah’ın izniyle hadis yazmışlarsa da, yazılanların yine ezberlemeyi kolaylaştırmaya yönelik olduğu görülmektedir.

Tâbiûn ve Etbâu’t-tâbiûn Dönemi

*Bu dönem, Hz. Peygamber’in vefatıyla başlayıp hicrî 220 yılı civarına kadardevam eden oldukça uzun bir süreyi kapsar. Sahâbe ile tâbiûnda olduğu gibi tâbiûn da etbâu’t-tâbiîn ile iç içe yaşayan iki farklı kuşaktır.


*Hadisin önemi, bağlayıcılığı, aslına uygun olarak korunup nakledilmesi konusundaki dikkat ve titizlik açısından sahâbeyi örnek almışlardır. Bu duyarlılığın bir ifadesi olarak Süfyân es-Sevrî, “Hadis kadar sorumluluğundan korkulacak başka bir şey yoktur.” Derken; akranı Şu’be b. Haccâc, “Hadis kadar cehenneme girmeme sebep olmasından korktuğum başka bir şey yoktur.”sözüyle aslında aynı noktadaki endişelerini ifade etmektedirler.


*İbn Şihâb ez-Zührî gibi muhaddisler öncülüğünde dağınıkvaziyetten kurtularak toplanıp tedvin edilmiştir.muhaddisler, râvîlerin cerh-ta’dîline ağırlık vermiş, rivâyetlerin illetlerini tesbite yönelik çalışmaları yoğunlaştırmış, bu illetlere göre hadisleri kısımlara ayırmış ve her kısmın hükmünü açıklayan kurallar ortaya koymuşlardır. Tedvîn işinde olduğu gibi bu kuralları koyup uygulama öncülüğü yine İbn Şihâb ez-Zührî’ye nasip olmuştur.


*Hicrî 150’li yıllardan itibaren daha önce tedvin edilen hadisler konularına göre tasnîf edilmeye başlamıştır. Ma’mer b. Râşid’in el-Câmi’ adlı eseri bunun ilk örneği sayılır.


*İslâm coğrafyasının başta Irak ve Hicaz olmak üzere farklı bölgelerinde değişik fıkhî ekoller ortaya çıkmış ve her ekol kendi fıkhî yaklaşımı doğrultusunda hadisleri yorumladığı fıkhu’lhadîs türünde eserler ortaya koymuştur. İmam Mâlik’in el-Muvatta’ı, İmam Muhammed’in el-Âsâr’ı ve İmam Şâfiî’nin el-Ümm’ü bu türün ilk örnekleri sayılabilir.




*Vahyin canlı şâhitleri olan bu nesil mensupları, gittikleri yerlerde ilgi odağı oluyor, ilim meraklıları uzak, yakın demeden buralara gelip onlardan nebevî bilgi mirasını almaya çalışıyorlardı. Kısa sürede birer ilim merkezi haline dönüşen bu yerler, İlim Merkezleriveya Hadisin Coğrafî Merkezleri olarak adlandırılır. Şimdi bu coğrafî merkezlerin belli başlılarını ana hatlarıyla ele alalım;

MEDİNE

*Hicretten hemen sonra Hz. Peygamber’in burada inşa ettiği Mescid-i Nebevî (Peygamber Mescidi), bir ibadethane olmanın ötesinde İslâm’da ilk eğitim-öğretim müessesesi olarak tarihe geçmiştir.Ancakbu mescidin bitişiğinde bulunan ve Suffe ( الصُّفَّةُ ) denilen özel bir mekândansöz etmeden geçmeyiz.Suffe, aslında yoksul sahâbîlerin barınması için mescidin inşası esnasında Hz. Peygamber tarafından yaptırılan bir barınaktır. Fakat orada kalanlar, vakitlerini Resûlüllah’ı dinleyip ondan İslâm’ın esaslarına ilişkin bilgiler öğrenerek geçirmeleri sebebiyle zamanla yatılı bir eğitim kurumu halinedönüşmüştür.

*Eğitim-öğretim işleriyle bizzat ilgilenen Hz. Peygamber, ayrıca onlara Suffe’de ders veriyordu. En fazla hadis rivâyet eden sahâbî olan Ebû Hureyre, Suffe ehlinin meşhurlarndandır

*Tâbiûn neslinden olup Medîne’de yetişen büyük âlimlervardır. İslâm ilim tarihinde Fukahâ-i seb’a diye adlandırılan Medîneli yedi fıkıhçı bunların başında gelir. Saîd b. El-Müseyyeb, Kâsım b. Muhammed,Hârice b. Zeyd, Urve b. Ez-Zübeyr, Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, EbûBekir b. Abdurrahman ve Süleyman b. Yesâr’dan oluşan bu yedi kişilik ilimheyeti ile birlikte, hadislerin ilk müdevvini ve hadis usûlü ilminin kurucusu sayılan İbnü’ş-Şihâb ez-Zühri, ayrıca Etbâ’ tabakasından İmam Mâlik gibi pek çok ünlü âlim, hep bu ilim merkezinin öğrencileridir

MEKKE

*Fetihten sonra ilim ve kültür faaliyetlerini organize etmek üzere vahyin beşiğiolan Mekke’ye muallim olarak gönderilenMuaz b. Cebel, buradaki müslümanlara gerekli dini bilgileri öğretti. Daha sonra İbn Abbas, Hz.Ali’nin şehit edilmesinin akabinde Mekke’ye yerleşti ve ömrünün geri kalankısmını burada öğrenci yetiştirerek geçirdi. Ayrıca Abdullah b. Sâib, Hâlid b.Esîd, İkrime b. Ebû Cehîl, el-Hakem b. el-‘Âs, Osman b. Talha gibi birçokları Mekkeli sahâbî râvîler arasında sayılır. Mücâhid b. Cebr, Atâ b.Ebû Rabâh, Amr b. Dînâr ve İbrahim b. Meysere gibi şahıslar da sahâbîlerin yetiştirdiği önde gelen Mekkeli tâbiîler arasında yer alır.

ŞAM


*Hz. Ömer, buradaki müslümanları din konusunda aydınlatmak üzere Muâz b. Cebel, Ubâde b.Sâmit, Ebu’d-Derdâve Abdurrahman b. Ğanem gibi birçok ünlü sahâbîyiöğretmen veya başka bir görevli olarak Şam’a gönderdi.


*Şâm bölgesi, Tâbiûn dönemi ve sonrasında da pekçok muhaddis, fakîh ve kurrânın yetiştiği bir ilim merkezi olarak kaldı.Dımaşk kâdısı Sâlim b. Abdullah el-Muhârebî, Yezîd b. Muâviye ve oğluYezîd, Ebû İdrîs el-Havlânî, Ömer b. Abdülazîz, , Umeyr b. Hânî el-Ansî bu merkezde yetişen önemli âlimlerdir. Ancak İslâm ilim tarihinde Şâm denilince akla hiç şüphesiz İmâmu Ehl-i Şâm (Şamlı’ların İmamı) ünvanı veel-Evzâî nisbesiyle meşhurAbdurrahman b. Amr gelir. Mekhûl ve Recâ b.Hayve de bu yöreye mensup önde gelen âlimlerdendir.

KUFE


*Hz. Ali’nin hilâfetinde Medîne yerine hilâfet merkeziyapılınca kısa sürede bir ilim ve kültür merkezi haline geldi.

*Hz. Ali ve İbn Mes’ûd, Kûfe’nin bir ilim merkezi olarak tanınmasında büyükpaya sahiptir. Bu iki sahâbînin ilmi, yaşlı tâbiîlerdan olan Alkame, İbrahimen-Nehaî ve Hammâd b. Ebû Süleyman’a onlardan da genç tâbiîlerden sayılanİmam A’zam Ebû Hanîfe’ye ulaşmıştır. Dolayısıyla bazılarınca“Türklerin mezhebi” diye nitelendirilen Hanefîmezhebinin şekillenmesindebu iki sahâbî kanalıyla gelen rivayetler merkezî bir yeri işgal eder.

BASRA


*Hilâfet merkezinin Kûfe’ye nakledilmesiyle bölgenin ikinci ana merkezihaline gelen Basra, aynı zamanda önemli bir ilim şehri olarak ün yapmıştır.


*Ebû Mûsa el-Eş’arî ve İbn Abbâs görev icabı Basra’da bulunmuş; Utbe b.Gazvân, İmrân b. Husayn, Ma’kıl b. Yesâr, Ebû Berze el-Eslemî,Abdurrahman b. Semüre ve Ebû Zeyd el-Ensârî gibiler de Basra’ya gelmiş sahâbîlerdendir. Diğer taraftan Hasan el-Basrî, Muhammed b. Sîrîn veKatâde gibi tâbiîler, Basra mektebinde yetişen ünlü muhaddis âlimlerdendir.

BAĞDAT


*Abbâsîler’in hilâfeti ele geçirmelerinden sonra kuruldu ve devletin idare merkezi buraya taşındı.Bağdât, tâbiûn döneminden itibaren islâmî ilimlerin okutulduğu önemli bir ilim merkezi oldu. İlerleyen asırlarda kurulan Nizâmiye adlı medreseler kompleksinin ilki ve en gelişmişi burada açıldı.

CEZİRE

*Tâbiûn’dan ‘Adî b. ‘Adî ve Meymûn b. Mihrân gibi pek çok âlim yetiştiren Cezîre,Cezîreli anlamına gelen Cezerî nisbesi taşıyan birçok İslâm âlimine vatan olmuştur.

YEMEN


*Muâz b. Cebel ve Ebû Mûsa el-Eş’arî’nin Hz. Peygamber tarafından vali olarak gönderildiği yerdir Ebû Hureyre’nin önde gelen talebesi ve es-Sahîfetü’s-sahîha adlıhadis sahîfesinin sahibi Hemmam b. Münebbih ile kardeşi Vehb b. Münebbihile Tâvûs b. Keysân ve Abdullah b. Tâvûs, Yemen bölgesinin meşhurmuhaddisleri arasında yer alır. İlk hadis musannifi yani tasnifçisi kabul edilen Ma’mer b. Râşid ve öğrencisi Musannef sahibiAbdürrezzâk b. Hemmâm daYemen coğrafyasında yetişmiş önemli muhaddis ve musanniflerdir.

MISIR


*Mısır, Hz. Ömer zamanında Amr b. el-‘Âs komutasında fethedilmiş bir ülkedir.Bizzat Hz. Peygamber’den hadis yazan ilk sahâbîlerden olan Abdullah b. Amr da babası Amr ile birlikte Mısır’a gelen fakat fetihten sonrageri dönmeyenler arasındaydı. Hadislerin Mısır’da yayılmasına öncülük edenbu sahâbî, tâbiûn neslinden birçok talebeye burada hadis okutmuştur. Mısır mektebinin sembolik şahsiyeti haline gelen Abdullah b. Amr, aynı zamanda Şâfiî’nin hadis alt yapısının dayandığı kimsedir.

MAĞRİB VE ENDÜLÜS

*Bu coğrafya’da Tunus’ta Kayrevan, Endülüste Kurtuba, İşbiliye, Gırnata, Şâtıbiye ve Belensiye gibi şehirler İslâm dünyasında birer ilim ve kültür merkezi olarak ilgi odağı haline geldi. Saîd b. Muhammed el-Haddâd, Sahnûn b. Saîd, Yahya b. Yahya, İbnHabîb ve Bakî b. Mahled ile sonrasında İbn Hazm, İbn Abdilberr,Muhyiddîn İbnü’l-‘Arabî, İbn Rüşd, Kâdî İyâd gibi pek çok âlim bu genişilim coğrafyasında yetişmiştir.

HORASAN VE MAVERAÜNNEHİR


*Buhârâ, Semerkand, Belh, Herât, İsfahan, Merv, Nişâpûr,Rey, Serahs, Sicistan, Tirmiz gibi büyük-küçük pek çok ilim merkezindeadları İslâm ilim tarihine altın harflarla nakşedilen birçok muhaddis ve âlimyetişmiştir. Bunların başında Kütüb-i sitte müellifleri gelir. Dârimî, İbnHuzeyme, İbn Hibbân, Hâkim ve daha niceleri, hep bu bereketli ilim coğrafyasının mahsulüdür.

İLİM YOLCULUKLARI


*Fetihlerle birlikte, Hicaz bölgesinden, özellikle Dâru’s-sünne (Sünnet yurdu)denilen Medîne’den ayrılıp; asker, idareci veya ilim adamı olarak İslâmcoğrafyasının dört bir tarafına dağılan büyük bir sahâbe kitlesi, az veya çok,Hz. Peygamber’den işittikleri ve gördüklerine dair bildiklerini de tabiatıylayanlarında götürmüşlerdi.Müslümanlar uzak, yakın demeden, Hz. Peygamber’in hadislerini birinci ağızdan dinleyip öğrenmek, ashâbın ilim ve irfanından kana kana içmeküzere rihle ( الرِّحْلَةُ ) denen meşakkatli ilim yolculuklarına katlanarak buralara akın ettiller.


*Bu konuda er-Rihle fî talebi’l-hadîs adıyla müstakil birkitap yazan h. V. asrın ünlü ve üretken tarihçi muhaddisiHatîb el-Bağdâdî (ö.463/1071), anılan eserinde birbirinden ilginç rihle hatıralarına yer verir.Sahâbe ile başlayıp tâbiûn ile gelişen rihleler, hadis yazımının kurallarabağlanması, kitaptan rivâyete icâzet verilmesi ve kitaba güvenin artması gibisebeplerle yoğun dönemini geride bırakmıştır. İbn Mende (ö. 395/1005), buhareketli dönemin son temsilcisi kabul edilir. Bundan sonra rihle geleneği hızkesmesine rağmen daha sonraki asırlarda da devam etmiştir. Fakat hicrîbeşinci asrın ortalarından itibaren medreselerin, altıncı asrın ortalarındansonra da dârulhadîslerin kurulmasıyla birlikte, öğrenci ilmin peşine değil,ilim öğrencinin ayağına gider olmuş; artık rihleler, belirli kitapların icâzetinialma amacından öteye geçmemiştir.

MEDRESELER VE DÂRUL HADÎSLER


*Ebû Bekir b. Ahmed es-Sıbğî (ö. 342/954) tarafından Nîşâbur’da kurulan Dârussünne (sünnet evi) bu merkezlerin ilki sayılır. Ancak bu konuda asıl gelişme,Selçuklu veziri Nizâmlümülk (ö. 485/1092) zamanında yaşanmış; o, başta Bağdat ve Nîşâbur olmak üzere birçok merkezde, kendisine nisbetle Nizâmiye Medreseleri olarak anılan çok amaçlı medreseler zincirini inşa etmiştir.


*Hicrî VI. asrın ikinci yarısında hadis öğretimi konusunda yeni bir gelişme meydana geldi ve sadece hadis öğretimine tahsis edilen hadis ihtisas okulları kurulmaya başlandı. Dârulhadîs (Hadis evi)denilen bu merkezlerin ilki,Selçuklu Atabeylerinden Nûreddin Mahmud Zengî (ö. 569/1173) tarafından Dımaşk’ta (bugünkü Şam’da) kurulan Dâru’l-hadîsi’n-Nûriyye’dir. Kurucusunun adını taşıyan bu kurum, aynı zamanda ilk idarecisi olan ünlü hadisçi ve tarihçi İbn Asâkir adına yaptırılmıştır.


*İkinci bir dârulhadîs, Eyyûbî sultanı el-Melikü’l-KâmilNâsiruddîn Muhammed tarafından 621/1124 yılında Kahire’de kurulmuş vekurucusuna nisbetle Dâru’l-hadîsi’l-Kâmiliyye diye adlandırılmış ve başınada Ebu’l-Hattâb b. Dihye getirilmiştir.


*Eyyûbî sultanlarından el-Melikü’l-Eşref Mûsâ b. Âdil, Dımaşk’ta birkaç dârulhadîs yaptırmıştır. Bunların en ünlüsü, Kahire’deki Kâmiliyye Dârulhadîsi’nden birkaç yıl sonra, 626/1129 yılında yapımı tamamlanan Eşrefiyye Dârulhadîsi’dir.Bu dârulhadisin hocaları arasında, aynı zamandaşeyhliğini yapmış meşhur muhaddis İbnü’s-Salâh ile İbn Rezîn, Nevevî, İbnHallikân, Ebû Şâme el-Makdisî ve İbn Hacer gibi dönemlerinin ünlü âlimleriyer alır. Hattaİbnü’s-Salâh’ın Ulûmu’l-hadîs adlı meşhur eseri, bu dârulhadîste okuttuğu ders notlarından oluştuğu söylenir.


*Osmanlı topraklarının büyük bir kısmını dolaşan Evliyâ Çelebi, bu seyahatları neticesinde yazdığı Seyahatnâme adlı hacimli eserinde, abartılı gözükse de sadece Kahire’de 860 dârulhadis bulunduğunu kaydeder. Ayrıca, Mekke’de kırk, Suriye ve Filistin’de yirmidört, Bağdat’da ise yetmiş kadar dârulhadis bulunduğunu söyler.


*Dımaşk dârul hadislerinde Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd,Tirmizî ve Nesâî’nin Sünen’leri ile Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i okutulduğu;ayrıca fıkıh, tefsir ve kıraat (kırâat-i seb’a) dersleri verildiğikaydedilir. Osmanlı dârulhadislerinde ise Buhârî ve Müslim’in Sahîh’leri ile,Mesâbîhu’s-sünne ve Meşâriku’l-envâr okutulduğuna dair bilgilere rastlanır.


Selçuklu ve Osmanlı Dönemi Dârulhadîsleri Selçuklu Devletinin hüküm sürdüğü yıllar (H.431-707/M.1040-1308) klasik yazılmasının bitip, bu klasik kitaplara dayalı çalışmaların başladığı döneme rastlar.

SELÇUKLU DARÜL HADİSLERİ


*İslâm coğrafyasında dârul hadîslerin yoğun olarak kurulduğu VII/XIII. asır, Selçuklu hükümdarları I. Alâddin Keykubad ile II. GıyâseddînKeyhüsrev dönemine rastlar. Bu asırda Anadolu’da kurulan ilk dârulhadîs,günümüzdeTaşmescid diye bilinen Çankırı Dârulhadîsi’dir. Bundan otuz yılsonra Anadolu’da ikinci dârulhadis Sivas’ta inşa edilmiştir. Sâhibiye(Gökmedrese) veya Çifte Minareli Medrese Dârulhadîsi olarak tanınır.Ardından Selçuklu veziri Sâhib Atâ’nin Konya’da yaptırdığı dârulhadîs iseİnce Minâre Dârulhadîsi olarak anılır. Bundan kırk yıl kadar sonra İlhanlılar döneminde Erzurum’da yapılan dârulhadîs, Ahmediye Medresesi olarak meşhurdur ve 714/1314 tarihli kitabesi günümüze kadar gelmiştir.

OSMANLI DARÜL HADİSLERİ


*Osmanlı döneminde ilk dârulhadîs, I. Murat devrinde (1360-1389) ÇandarlıHayrettin Paşa tarafından İznik’te yapılmıştır. Fakat ilk devir Osmanlı dârulhadislerinin en meşhuru II. Murad’ın 828/1425’te Edirne’de yaptırılan ve Osmanlı medrese teşkilatı açısından bir dönüm noktası sayılan Dârulhadîs Medresesi’dir.


*Fatih Sultan Mehmet döneminde kurulan Bursa’da Lütfullah Çelebi Dârulhadîsi ile İstanbul Vefa’da Molla Gürânî Dârulhadîsi Medresesi meşhurdur.Ayrıca Tokat Kadı Hasan Dârulhadîsi ile Mevlânâzâde Dârulhadîsi bu dönem eserleri içinde zikredilir.


Abdullah Paşa Dârulhadîsi, II. Bâyezîd devrinde Amasya’da kurulmuştur.

*Kanûnî devrinde dârulhadisler artmıştır. Amasya’da Osman Çelebi,İstanbul Eyüp’te Defterdar Mehmed Çelebi, Beyazıt’ta Papasoğlu, VilâyetKonağı civarında Sofu Mehmed Paşa, Demirkapı’da Mehmed Ağa, Vefa’da Hüsrev Kethüdâ dârulhadisleri ile Süleymaniye Külliyesi bünyesinde kurulan Süleymaniye Dârulhadîsi bu devre aittir. Süleymaniye Dârulhadîsi,Osmanlı eğitim-öğretim kurumları arasında en yüksek statüye sahipti.


*II. Selim döneminde Birgi’de Atâullah Efendi Dârulhadîsi, Kasımpaşa’da Piyale Mehmed Paşa Dârulhadîsi, Üsküdar’da bugün kütüphane olarakkullanılan Şemsi Paşa Dârulhadîsi, Edirne’de Selimiye Dârulhadîsi hizmete sokulmuştur.


*Dârulhadîs kurma geleneği diğer Osmanlı sultanları tarafından da sürdürülmüş, III. Murad, oğlu III. Mehmed ve özellikle IV. Mehmed devri ile III. Ahmed döneminde de dârulhadisler inşa edilmiştir.Balkanlara gelince; Evliya Çelebi, Yunanistan’da 16; Bulgaristanda 2;Arnavutluk’ta 3 ve eski adıyla Yugoslavya topraklarında 23 dârulhadis bulunduğundan bahseder.

OSMANLININ SON DÖNEMİNDE HADİS ÖĞRETİMİ


Bu dönemde medreseler yönelik köklü ıslahat, Şeyhulislâm Mustafa Hayri zamanında başlamış ve bu yeniden yapılandırılan eğitim kurumlarına Dâru’l-Hilâfeti’l-Aliyye Merdeseleri denmişti. 1914 yılında tedrisata başlayan ve öğretim süresi kademeliolarak on iki yıl olan bu kurumlarda, yine aynı düzenleme çerçevesindeaçılan Medresetü’l-mütehassısîn adlı ihtisas medreselerinde hadis öğretimineyer verilmiştir. Bunlar dışında, Enderûn Mektebi, Medrestü’l-vâizîn, Merdesetü’l-irşâd gibi meslekî eğitim kurumları ile Dâru’l-hilâfe merdesesi’ninAnadolu’da açılan şubelerinde de hadis dersleri verilmekteydi.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE HADİS ÖĞRETİMİ

*Cumhuriyet dönemine intikal eden Dâru’l-Hilâfe Medreseleri yanında, diğermedreselerin yeniden yapılandırılmasıyla oluşturulan ve Medâris-i İlmiyye medreselerinde hadis okutulmaya devam edilmiş; 1924 yılında tamamen kapatılan medreselerin yerine kurulan Dârulfünûn İlâhiyat Fakültesi’nin ders programında da hadis dersi yer almıştır.


*1949 Ankara’da açılan yeni bir ilâhiyat fakültesi, 1951 yılındaaçılan İmam-Hatip okulları, ilki 1959 yılında İstanbul’da eğitim-öğretimebaşlayan Yüksek İslâm Enstitüleri, 1982 yılında yapılan refomla Yüksekİslâm Enstitüleri’nin dönüştürüldüğü ilâhiyat fakülteleri, günümüzde değişikdüzeylerde hadis derslerinin verildiği öğretim kurumlarıdır.


HADİS ÖĞRENİM VE ÖĞRETİM ÂDÂBI


*Hadis ilminde de uyulması gereken bir takım kurallarvardır. Bu kuralların olmazsa olmazlarına rivâyet teknikleri, olmazsaonmazlarına rivâyet âdâbı denir. Güzel ahlâk, hayâ, nezâket, zerâfet, yol,yordam gibi anlamlara gelen edep kelimesinin çoğulu olan âdâb, hadisöğrenim ve öğretiminde ahlâk ve terbiye kurallarına göre uyulması gerekenyerleşik esaslar, günümüz tabiriyle bilimsel etik kuralları demektir.


Hadis usûlü kitaplarında “âdâbü’l-muhaddis”,âdâbü tâlibi’l-hadîs gibi ayrı başlıklar altında yer almış, hatta pek çok müelliftarafından müstakil eserlere konu edilmiştir. Bunların en meşhurlarından biri,Hatîb el-Bağdâdî’nin el-Câmi’ li ahlâki’r-râvî ve âdâbi’s-sâmi’ adlı hacimlieseridir.


Hadis öğrenme ve öğretme âdâbı, öğrenen (öğrenci) ve öğreten (hoca)açısından iki başlıkta ele alınabilir:


A) Öğrencinin Uyması Gerekenler;


1. İhlâs ve İyi Niyet; Hadis öğrencisinin öncelikle Allah rızasını kazanmaya yönelik samimi birniyetle ve karşılığını yalnızca Allah’tan bekleyerek ilim tahsiline başlaması,bunun dışında para, makam ve şöhret gibi hiçbir dünyevî menfaatiamaç edinmemesi gerekir.Büyük muhaddis Süfyân es-Sevrî de “Allah rızasınıkazanmak için hadis öğrenmekten daha üstün hiçbir amel bilmiyorum”demiştir.


2. Öğrendiğiyle Amel Etmek;Allah Kur’an-ı Kerîm’de, bildiği ile amel etmeyenleri kitap taşıyanmerkeplere benzetmiştir (62Cum’a, 5). Ünlü sahâbî İbn Mes’ûd, on âyetezlerleyince onlarla amel ettiklerini ve manalarını öğrenmedikçe başkaâyetlere geçmediklerini söylemiştir.


3. Hadisi Ehlinden Almaya Çalışmak; Hadis öğrencisi, bilgisi, ahlâkı ve dindarlığı ile tanınmış hocaları bulup onlardan hadis öğrenmeye çalışmalı; gerekirse geçmişte yapıldığı gibi bu uğurda yorucu ilim yolculuklarını göze almalıdır. Eskiler, “Hadis tahsiliiçin yolculuk yapmayandan olgunluk bekleme” demişlerdir.


4.Hocaya Saygı Göstermek; Öğrenci, huzurunda bulunsun veya bulunmasın hocasına saygıda kusuretmemeli, onu yüceltmeli, yanılıp tökezlemesini asla temennietmemelidir. Bu, aynı zamanda ilme ve hadise saygının bir gereğidir.


5.Arkadaşlarıyla Bilgi Paylaşmak; Öğrencinin hadis öğrenmekten elde ettiği en önemli kazanç, öğrendiğini arkadaşlarıyla paylaşmak ve onlarla müzakeresini yapmaktır.


6. İlmî ve Tedricî Bir Metod Takip Etmek; Öğrenmede son derece önemli olan bu ilke çoğu zaman göz ardı edildiği için öğrencide yorgunluğa, bıkkınlığa ve hatta hayâl kırıklığına yolaçabilmektedir. Bu nedenle öğrenci, hadis okumalarını belli bir programdâhilinde bir sıraya göre sabırla sürdürmelidir.


7.Hadis Usûlüne Önem Vermek; Öğrenci önce kendi diliyle yazılmış, kolayca okunupanlaşılabilir bir-iki hadis usûlü kitabı okumalı, daha sonra temel usûlkaynağı niteliğindeki Arapça klasik hadis usûlü eserlerini mütalâaetmelidir. Ayrıca öncelikle ilk dönem hadis tarihi olmak üzere, rivâyet,râvî ve eser boyutuyla hadisin tarihî süreçteki gelişim seyrine ilişkinkaynaklar okunmalıdır.


HOCANIN UYMASI GEREKENLER


1. İhlâs ve İyi Niyet; İhlâs ve samimiyet, bütün işlerin özüdür.Kalbini makam ve şöhret gibi dünyevî çıkarlardan arındırmalı, niyeti Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak olmalıdır.


2.Üstün ahlâka sahip olmak;İslâmî ilimler, üstün ahlâk, karakter ve istikamet üzere onurlu bir hayatyaşamayı gerektiren yüce ilimlerdir. Hadis ilmi bunların başında gelir.Muhaddis de bu yönüyle diğerlerinden önde olması yaraşır.


3. Hocalık Ehliyetine Riâyet;Hoca, ilim ve yaş bakımından rivâyet ehliyetine sahip olmadıkça hadisokutmaya kalkışmamalıdır. Hocalık yapmaya başlama yaşı olarak ileri sürülen 33, 40 veya 50 rakamlarını tartışmayı bir tarafa bırakarak İbnü’sSalâh’ın bu konuda ortaya koyduğu prensibi hatırlatmakla yetinelim.“Hadis hocalığı yapacak kimsenin hadis birikimine ne zaman ihtiyaç duyulursa, yaşı ne olursa olsun, hadis rivâyetine başlayıp ilmi yaymasıuygun olur.”


4. Bunama Halinde Hocalığı Bırakmak; Bunama, önemli bir rivâyet kusurudur. Bu nedenle, yaşı kaç olursa olsun bunama belirtileri gösterip rivâyetleri karıştırmaya (ihtlât) başlayan birmuhaddisin hadis rivâyetinden el çekmesi veya çektirilmesi gerekli görülmüştür. Ancak bunama durumu gözükmese de uzun yaşayan bir hadisçinin rivâyeti bırakma yaş sınırı seksen olarak belirlenmiştir.


5. Kendisinden Üstün Olanlara Öncelik Vermek; İslâm kültüründeki ilim anlayışının en önemli özelliklerinden biri, yaşa ve liyakata saygıdır. Bu nedenle, yaş veya ilim yönünden kendinden üstünbir âlimin yanında hocalık yapmamak, gerekirse öğretim önceliğini üstünolana vermek ilim âdâbındandır.


6. Hadise Saygı ve Hadis Meclisine Özen Göstermek; Hz. Peygamber’in sözleri ve fiileri demek olan hadise hürmet duyguları beslemek, Hz. Peygamber’e saygının gereğidir. Bu nedenle hadisokutacak muhaddis, önce zihnen ve ruhen buna hazır olmalıdır. Dersine iyi hazırlanmalı, hadis okutacağı meclise temiz ve düzgün bir kılıkkıyafetle gelmelidir. Bu edebin en güzel örneği, yolda, ayaküstü, alelacele hadis rivâyet etmekten hoşlanmayan İmam Mâlik’te görülür.


7. Eser Yazmak ve Bilimsel Faaliyette Bulunmak; İlimde belli bir seviyeye ulaşan muhaddisten beklenen bir davranış da döneminin ve içinde yaşadığı toplumun her türlü ihtiyaç ve problemlerinide dikkate alan bir anlayışla ilmî faaliyetlerde bulunmak ve bu çerçevede eser yazmaktır







HAZIRLAYAN:MİKDAD
Esma_Nur beğendi.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 25 Nisan 2016, 18:12   Mesaj No:3
Avatar Otomotik
Durumu:sevimlikul isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 54280
Üyelik T.: 25 Nisan 2016
Arkadaşları:0
Cinsiyet:Erkek
Memleket:Kayseri -Sivas
Yaş:38
Mesaj: 6
Konular: 0
Beğenildi:3
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Hadis Tarihi ve Usulü 5 / 6 Ünite Özetleri

yazandan Allah Razı olsun
Alıntı ile Cevapla
Alt 26 Nisan 2016, 19:26   Mesaj No:4
Avatar Otomotik
Durumu:Rukiyecnl isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 54293
Üyelik T.: 26 Nisan 2016
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 1
Konular: 0
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Hadis Tarihi ve Usulü 5 / 6 Ünite Özetleri

Selamun aleykum erol balci hocamizin 1 sinif bahar donemindeki ders notlarina nerden ulasabilrim sayfada baktim ama bulamadim yardinci olursaniz sevinirim teşekkürler
Alıntı ile Cevapla
Alt 26 Nisan 2016, 20:20   Mesaj No:5
Medineweb Baş Editörü
Mihrinaz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Mihrinaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 14593
Üyelik T.: 15 Kasım 2011
Arkadaşları:68
Cinsiyet:Anne
Memleket:MEDİNEWEB
Yaş:43
Mesaj: 12.398
Konular: 1269
Beğenildi:11839
Beğendi:8986
Takdirleri:26241
Takdir Et:
Standart Cevap: Hadis Tarihi ve Usulü 5 / 6 Ünite Özetleri

Alıntı:
Rukiyecnl Üyemizden Alıntı Mesajı göster
Selamun aleykum erol balci hocamizin 1 sinif bahar donemindeki ders notlarina nerden ulasabilrim sayfada baktim ama bulamadim yardinci olursaniz sevinirim teşekkürler
ALEYKÜM SELAM..BÜTÜN ÖZETLERİ PAYLAŞIMLARININ BULUNDUĞU LİNK

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
__________________

~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~




Alıntı ile Cevapla
Alt 07 Mayıs 2016, 11:39   Mesaj No:6
Medineweb Acemi Üyesi
Hfz hasancan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Hfz hasancan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 53901
Üyelik T.: 04 Nisan 2016
Arkadaşları:1
Cinsiyet:Erkek
Memleket:İstanbul
Mesaj: 12
Konular: 0
Beğenildi:13
Beğendi:24
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Hadis Tarihi ve Usulü 5 / 6 Ünite Özetleri

Yazanlardan ve yayimlayanlardan allah razi olsun
nurşen35 beğendi.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Hadis Tarihi ve Usulü sınavları-özetleri/Medineweb MERVE DEMİR Hadis Tarihi Ve Usulü 16 07 Şubat 2019 15:28
Hadis Tarihi ve Usulü 1. / 2. Ünite Özetleri nurşen35 Hadis Tarihi Ve Usulü 1 19 Nisan 2018 21:39
Hadis Tarihi ve Usulü Vize ve Final Özetleri /Medineweb nurşen35 Hadis Tarihi Ve Usulü 7 14 Nisan 2018 17:50
Hadis Tarihi ve Usulü 7 / 8 Ünite Özetleri nurşen35 Hadis Tarihi Ve Usulü 3 03Haziran 2016 18:08
Hadis Tarihi ve Usulü 9 / 10 Ünite Özetleri nurşen35 Hadis Tarihi Ve Usulü 2 05 Mayıs 2016 20:28

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.