Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLİTAM İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA.::. > İlitam 4.Sınıf Dersleri > İslam Hukuku 2

Konu Kimliği: Konu Sahibi f_kryln,Açılış Tarihi:  25 Ekim 2013 (16:07), Konuya Son Cevap : 25 Ekim 2013 (16:07). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 25 Ekim 2013, 16:07   Mesaj No:1
Medineweb Kıdemli Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:f_kryln isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 14040
Üyelik T.: 01 Ağustos 2011
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Byn
Memleket:Ağrı
Yaş:34
Mesaj: 300
Konular: 103
Beğenildi:23
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Hukuk 1. Hafta

Hukuk 1. Hafta


ŞER’Î DELİLLER ARASINDA GÖRÜLEN TEÂRUZ ve ÇÖZÜM YOLLARI
Şer’î deliller arasındaki teâruz meselesi şer’î deliller arasındaki çatışmanın hangi ilke ve yöntemlerle giderileceği ile ilgilidir. Mesela âhad haberlerin kaynaklar hiyerarşisindeki yeri, bunların çatışma halinde hangi delile tercîh edileceği, âhad veya meşhur haberlerin Kur’ân âyetlerini nesh,tahsîs veya takyîd edip edemeyeceği, Kur’ân âyetleri veya hadislerin icmâ’ ile teâruz etmesidurumunda tercîhin nasıl yapılacağı, kıyas ile âhad haber, kıyas ile sahâbe kavli çatıştığındahangisi ile amel edileceği, hâss lafzın âmmı, mukayyedin ise hangi şartlarda mutlakı takyîdedebileceği, farklı delalet türlerinin diğerleriyle teâruz etmesi halinde bunun nasıl giderileceğigibi konular usul eserlerinin muhtelif bölümlerinde işlenen, ama aynı zamanda teâruzkonusuyla doğrudan ilgili bulunan usul meseleleri
1. Teâruzun Sözlük Anlamı
“Arz” ( ض__) kökünden türeyen teâruz ( رض ___) masdarı sözlükte “mukabele etmek, bir şeyi başka bir şeyle karşılaştırmak, arz etmez” anlamına gelir. Aynı kökten türeyen “muâraza”
kelimesi de “bir şeyi başka bir şeyle karşılaştırma, mukabele” anlamındadır.
  • Teâruzun Terim Anlamı
Zekiyüddin Şa’ban’ın klasikmüelliflerin teâruz tanımlarının ortak paydasını dikkate alarak yaptığı şu tanım terauzunterim anlamını en genel ve öz bir şekilde ifade etmektedir.
Teâruz aynı meselede, iki delilden birinin diğerinin gerektirdiğiyle çelişen bir hükmü gerektirmesidir.”Mesela bir şey hakkında iki delil bulunup, bunlardan biri o şeyin haramlığını, diğeri ise mubahlığını gerektirebilir.
Nasslar arasındaki teâruzla ilgili şu iki örneği de verebiliriz:
Hz. Peygamber abdest aldı ayaklarını yıkadı ` hadisi,Hz. Peygamber abdest aldı ayaklarına su serpti hadisiyle teâruz halindedir. Çünkü birinci hadis abdest alırken
ayakların yıkanmasını, ikinci hadis ise ayaklara suyun serptirilmesini öngörmektedir“Sizdenöleceğini anlayan biriniz, geriye mal bırakacaksa, anası, babası ve akrabaları için, münasip birtarzda vasiyet etmesi size farz kılındı” (el-Bakara, 2/180) âyeti “Allah her hak sahibine hakkını vermiştir.Dolayısıyla varise vasiyet caiz değildir” hadisiyle
teâruz etmektedir. Çünkü âyet -ister varis olsun ister olmasın- ana, baba ve akrabaya vasiyeti gerektirir. Hadis ise açık bir şekilde varislere vasiyetin caiz olmadığını ifade etmektedir. Şu
halde âyet ile hadis vârise vasiyetin caiz olup olmaması konusunda teâruz halindedir.
ŞER’Î DELİLLER ARASINDA TEÂRUZUN İMKÂNI
Şer’î deliller arasında teâruzun caiz, mümkün ve vaki olup olmadığı meselesinde İslam alimleri üç farklı gruba ayrılmışlardır:
1. Şer’î Deliller Arasında Teâruzu Kabul Etmeyenler
1- Dört mezhep imâmı, fakîhlerin geneli, usul alimlerinin ve muhaddislerin çoğunluğu ve Zahirîler şer’î deliller arasında gerçek anlamda teâruzun olmadığı görüşündedirler. Bu
alimlere göre ayetler, zaman zaman nâzil olmuşlardır. Sünnetler de zaman zaman vârid olmuşlardır. İki mütenâkız delilin birden nüzûlüne ve vürûduna imkan yoktur. Ancak şer’î
deliller arasında olsa olsa müctehidin zannına göre teâruz bulunur ki, bu da hakiki değil, zâhiri bir teâruzdur.
Şu halde bu görüş sahiplerine göre şer’î delillerin teâruzundan maksat, işin gerçeği ve mahiyeti itibariyle bir çatışma değildir. Sahih şer’î deliller arasında böyle bir çatışma tasavvur
olunamaz. Çünkü böyle bir durum, İslâm ahkâmının kendi içinde çelişki bulunduğu sonucuna götürür. Çelişki ise acz (kendi içinde tutarlı bir sistem kuramama) belirtisidir. Bunun Yüce
Allah hakkında düşünülmesinin imkânsız olduğu açıktır. Deliller arasında görülen çatışmaya gelince, bu, müctehidin kendi anlayış ve kavrayışı ile varabildiği sonuç esas alınmak üzere.
sadece zahirde (dış görünüş itibariyle) tesbit edilebilen çatışmadan ibarettir (Şa’ban, s. 356).
2. Şer’î Deliller Arasında Teâruzun Mümkün Olduğunu Savunanlar
Her müctehidin ictihadında isabet ettiğini kabul edenlerin çoğunluğu, Safiyüddîn elÜrmevî (694/1294), İbnü’s-Sübkî (771/1370) ve Ca’ferilerden bazı alimler aklî olsun naklî olsun yine kat’î olsun zannî olsun şer’î deliller arasında mutlak anlamda teâruzun caiz olduğu görüşündedirler. Bu görüş sahipleri teâruzun reddine aklen imkan bulunmadığı, delillerin katîve zannî şeklinde ayrıma tabi tutulduğu, ihtilafın caiz ve hak olduğu, dolayısıyla her müctehidin ictihadının doğru ve isabetli olduğu, ayetlerin muhkem ve müteşabih olaraktaksim edildiği gibi gerekçeler öne sürerek şer’î deliller arasında teâruzun caiz ve vakiolduğunu göstermeye çalışmışlardır.
3. Teâruzun Kat’î Deliller Arasında İmkansız, Zannî Deliller Arasında Mümkün
Olduğunu Kabul Edenler
Şirâzî (476/1083), Âmidî (631/1233), Beyzâvî (685/1286) gibi bazı Şâfiî fakîhleri ile Molla Hüsrev (885/1480), Güzelhisarî gibi bazı Hanefî fakîhlerine göre kat’î delillerde teâruz câiz ve
vâkî değilken, emârelerde yani zannî delillerde teâruz hem câiz hem de fiilen vuku bulmuştur.
İsnevî (772/1370) ve Şevkânî (1250/1834) gibi fakihler de zannî delillerde (emârelerde) teâruzun bulunabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bu görüş sahiplerine göre Yüce Allah her şer’î
hüküm için kat’î bir delil koymamış, tam tersi onların bir kısmını zannî delillere dayandırmıştır. Kat’î delillerde teâruz ne caiz ne de vakidir. Çünkü tenakuz Şâri‘ Teâlâ’ya nisbet edilemez. Kat’î ve zannî deliller arasında da teâruz olamaz. Çünkü zan, zıddı olan kat’î ve kesin bilgiyle bertaraf edilir. Dolayısıyla teâruz ancak aklî veya naklî zannî delillerin kendi arasında veya biri aklî diğeri naklî zannî deliller arasında mümkündür. Tercih de yalnızca bu tür deliller hakkında söz konusu olur.
TEÂRUZUN RÜKNÜ
Teâruz söz konusu olması için her şeyden önce iki veya daha fazla delilin bulunması gerekir. Öte yandan teâruzdan bahsedilebilmesi için aralarında teâruz bulunduğu kabul edilen delillerin şer’î delil olarak kabul edilmesi gerekir. İslam alimlerinin geneli Kur’an, sünnet, icma ve kıyasın şer’i bir delil olduğunda görüş birliği etmişlerdir.
Buna karşılık İbnHazm gibi bazı alimler kıyasın şer’î bir delil olduğunu kabul etmemektedir. Yine istishâb, şer’umen kablenâ, istikrâ, sahabe kavli, istihsan, istislah gibi talî delil veya prensipler alimlerarasında ihtilaf ve tartışma konusudur. Bunlardan bir alimin veya mezhebin şer’î delil kabulettiğini bir başkası kabul etmeyebilmektedir. Bir mezhep bir şeyi delil kabul etmiyorsa,onunla delil kabul ettikleri şey arasında teâruz söz konusu olmaz. Mesela Zâhirîlerce delilolarak kabul edilmeyen kıyas ile istihsân arasında teâruz söz konusu olmamaktadır. Bu ikisiarasında Şâfiîlere göre de teâruz bulunmaz. Çünkü Şâfiîler kıyası delil kabul etseler deistihsânı delil olarak görmezler.
Hanefî fakihlerinin geneliaynı mahal (konu) ve vakit için sevk edilmiş ve zıt hüküm ifade eden iki delilin “eşit kuvvette olması”nı teâruzun rüknü olarak kabul etmişlerdir. Yani ancak bir meselede eşit kuvvette bulunan ve iki zıt hüküm ifade eden deliller arasında teâruz meydana gelmektedir. Delillerden birinin kuvvetli, diğerinin zayıf olması halinde teâruz meydana gelmez. Çünkü böyle bir durumda kuvvetli delille amel edilir. Meselâ meşhur ile âhâd hadisler arasında teâruz meydana gelmez. Çünkü meşhur hadis kuvvet yönünden âhâd hadisten önce gelir. Bazı alimler bu rüknü teâruzun şartları arasında zikretmektedirler.
TEÂRUZUN ŞARTLARI
1. Mahal (Konu) Birliği
Deliller arasında teâruzun ilk şartı iki hükmün mahallinin (konusunun) aynı olmasıdır. Hükümlerin mahalli değiştiği takdirde teâruz olmaz.
2. Vakit Birliği
İki nasstan biri bir vakitte bir konuda bir şeyin yapılmasını helâl, diğeri de o konu ve vakitte o şeyin yapılmasını haram kılıyorsa, o iki nass arasında teâruz bulunuyor demektir.
Buna karşılık bir nass bir şeyin yapılmasını bir vakitte haram, diğer bir nass da başka bir vakitte helâl kılıyorsa o iki nass arasında teâruzun bulunduğunu söylemek mümkün değildir.
3. Hükümlerin Çatışması
İki hükmün birbiriyle çatışması teâruzun en önemli şartlarından biridir. Çünkü hükümlerin ittifak etmesi, bir delilin diğerini pekiştirmesi anlamına gelir ki, bu takdirde teâruz gerçekleşmez. Delillerin birbirine zıt hükümler içermesi birinin nefyettiğini diğerinin ispat etmesi veya birinin helal kıldığını diğerinin haram kılması şeklinde gerçekleşir.
E. TEÂRUZU GİDERMEDE İZLENECEK USUL
Delillerin teâruzunu gidermede izlenecek usul konusunda usûlcüler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bunları esas itibariyle cumhurun görüşü, Hanefîlerin görüşü ve muhaddislerin
görüşü olarak üç grupta toplamak mümkündür.
Bu üç grup teâruzu gidermek için bu metotları şu tertip üzere kullanmaktadır:
1. Cumhurun sistemi: Cem‘ ve tevfîk – Tercîh – Nesh – Tesâkut, Tevakkuf
2. Hanefîlerin sistemi: Nesh – Tercih, Cem‘ ve tevfîk – Tesâkut
3. Muhaddislerin sistemi: Cem‘ ve tevfîk – Nesh – Tercih - Tevakkuf
Aşağıda Cumhurun ve Hanefîlerin sistemi hakkında kısa bilgi verilecektir:
1. Cumhurun Sistemi
Cumhurun sisteminde teâruzu giderme çaresi olarak ilk sırayı cem‘ ve tevfîk almaktadır. Buna göre birbiriyle mütearız gözüken deliller tarih araştırmasında bulunmaksızınve birini diğerine üstün kılma uğraşısı içine girmeksizin te’vil edilerek cem‘ edilmeye veuzlaştırılmaya çalışılacaktır. Böylece “şer’î delillerle amel onlar ihmal etmekten evladır”prensibinden hareketle her iki delille de imkan ölçüsünde amel etmek söz konusuolmaktadır.
Cem‘ ve tevfîk imkanı olmayınca ikinci olarak tercihmetoduyla teâruz giderilmeye çalışılır. Sözlükte bir şeyi üstün kılmak anlamındaki tercih, mecazen, bir şeyin üstünlüğüne inanmaya da denir. Terim olarak ise, birbiriyle çatışan iki delilden birinin diğerine üstünlüğünü beyan etmektir. Tercihin gerçekleşebilmesi için öncelikle deliller arasındadenklik (temâsül) sabit olmalı, daha sonra delile tabi bir vasıf sebebiyle ziyade ve üstünlüğünsabit olması gereklidir.
Cumhura göre cem‘ ve tercihin başarılı olamadığı durumlarda ise delillerin vürûd tarihi araştırılır. Deliller vürûd tarihi itibariyle incelendiğinde öncelik ve sonralığı tespitedilebiliyorsa önceki delilin hükmünün daha sonraki delilin hükmü tarafından yürürlüktenkaldırıldığına hükmedilir ki, buna usul literatüründe nesh denilmektedir.
Zikredilen üç işlemle de teâruz giderilemediği takdirde birbiriyle mütearız gözüken deliller delil olma vasfını kaybetmiş farzedilerek terk edilir (tesâkut) ve daha aşağı derecede
olan delile veya “beraat-ı asliye”ye dönülür, yani birbiriyle çatışan deliller yok farz edilerek diğer delillere veya hiç hüküm varid olmamış gibi ilk hale göre istidlâl edilir. “ iki delil teâruz etti ve ikisi de hükümden düştü” sözü meşhurdur.
2. Hanefîlerin Sistemi
Hanefî bilginlerin çoğunluğunun deliller arasındaki teâruzu gidermek için izlediği yol şöyledir: Onlara göre müctehidin karşılaşacağı teâruz durumları iki ana gurupta toplanabilir.
Teâruz:
a) Ya nasslar arasındadır.
b) Veya nassların dışındaki deliller arasındadır.
a) Nasslar arasındaki teâruzun giderilmesi
Şayet teâruz nasslar arasında ise, müctehid, teâruz eden iki nassın geliş tarihlerini araştırır. Birisinin diğerinden önce geldiğini tesbit edebilirse, sonrakinin öncekini neshettiğine hükmeder. Şu kadar var ki iki delilden birinin diğerini neshedebilmesi için, onunla aynıkuvvette olması gerekir. Meselâ iki âyet arasında, bir âyet ile bir mütevâtir veya meşhursünnet arasında yahut iki haber-i vâhid arasında nesih ilişkisi bulunabilir; bunlardan tarihbakımından sonra gelen öncekini nesheder.
Eğer müctehid, teâruz eden iki nassın geliş tarihlerini tesbit edemezse, bilinen tercih metodlarına göre birini diğerine tercih etme yönüne gider. Meselâ, muhkem lafzımüfesser lafza, müfesseri nassa veya zahire, nassı zâhire, ibarenin delaletini işaretin delaletine, işaretin delaletini nassın delâletine (delaletin delaletine) veya iktizâ’nın delaletinetercih eder.
Şayet müctehid, iki nassdan birini diğerine üstün getiren bir “tercih unsuru” (muraccih) bulamazsa, “uzlaştırma” (cem‘ ve tevfîk ) metodlarına göre bu iki nassı uzlaştırma yoluna girer. Bu, teâruz eden iki nassın durumuna göre değişir.
Meselâ, nassların:
o İkisi de âmm ise, birinin diğerinden farklı çeşide delâlet ettiği şeklinde yorumlar. Bu duruma şu iki hadis örnek gösterilebilir.
Size şahitlerin en hayırlısının kim olduğunu haber vereyim mi? Evet ya Rasûlallah, dediler. Şöyle buyurdu: Şahitlik etmesi istenmeden kişinin şahitlikte bulunması” “En iyileriniz benim çağımdakiler, sonra onların ardından gelenler, sonra onların ardından gelenlerdir. Daha sonra öyle bir toplum gelir ki, şahitlik etmeleri istenmediği halde şahitlikte bulunurlar”
Birinci hadis, şahitliğin konusu ister Allah hakkı ister kul hakkı olsun, şahitlik etmesi istenmeden şahitlikte bulunan kişinin şehadetinin kabul edilmesini gerektirmektedir. İkinci hadis ise, şahitliğin konusu ister Allah hakkı ister kul hakkı olsun, şahitliği talep edilmeden şahitlikte bulunan kişinin şehadetinin kabul edilmemesini gerektirmektedir.
Müctehid, teâruz eden iki nass arasında “cem‘ ve tevfık” (uzlaştırma) imkânını da bulamazsa, bunları delil olarak kullanmaktan vazgeçer (tesâkut) ve bunlardan daha aşağı derecede olan delil ile istidlal eder. Diyelim ki teâruz iki âyet arasında ise, bunlarla istidlalibırakıp Sünnetle istidlâl eder. Teâruz iki sünnet arasında ise, bunları delil olarak kullanmayıp,-şayet hüccet olarak kabul ediyorsa- sahabî kavli ile, -hüccet saymıyorsa- kıyas ile istidlaleder.
b) Kıyaslar arasındaki teâruzun giderilmesi
Eğer teâruz, nassların dışındaki deliller arasında, meselâ iki kıyas arasında ise, müctehid onlardan birini diğerine tercih etme açısından inceler. Birinin daha üstün olduğu sonucuna varabilirse üstün olana göre hüküm verir. Meselâ, kıyaslardan birinde illetin nass ile diğerinde ise “münasebe” (ictihad) yoluyla sabit olması durumunda olduğu gibi. Birinin diğerinden üstün olduğu sonucuna varamazsa, müctehidin, vicdanî kanaatine en yakın bulduğu kıyasa göre hüküm vermesi gerekir.
<SPAN style="FONT-FAMILY: Calibri; mso-bidi-font-family: Calibri"><FONT size=3>Bütün bu bilgilerin yanısıra daima gözönünde tutulması gereken bir husus şudur: Teâruz eden deliller arasında tercih veya cem‘ yoluna gidilirken, asla İslâm fıkhının genel prensipleri dışına çıkılmamalı ve nassların ruhu ile bağdaşmayan bir sonuca gidilmemelidir.


<B>
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi f_kryln 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Harflerin mahrecleri Kur'ân-ı Kerim Genel f_kryln 0 4869 10 Kasım 2013 00:57
Kuran eğitimi ve teknik bilgiler Kur'ân-ı Kerim Genel f_kryln 0 3676 10 Kasım 2013 00:54
pratik arapça - HAFTANIN GÜNLERİ- Genel Arapça f_kryln 0 2722 10 Kasım 2013 00:47
pratik arapça - POLİS KARAKOLUNDA- Genel Arapça f_kryln 0 2908 10 Kasım 2013 00:46
pratik arapça - BANKADA- Genel Arapça f_kryln 0 2736 10 Kasım 2013 00:45

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
HUKUK 3.ve.4. HAFTA f_kryln İslam Hukuku 2 0 25 Ekim 2013 16:08
Hukuk 2. Hafta f_kryln İslam Hukuku 2 0 25 Ekim 2013 16:07
Hukuk 6. Hafta f_kryln İslam Hukuku 2 0 25 Ekim 2013 16:05
Hukuk 7.hafta f_kryln İslam Hukuku 2 0 25 Ekim 2013 16:04
Hukuk 11.hafta f_kryln İslam Hukuku 2 0 25 Ekim 2013 16:00

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.