|
Konu Kimliği: Konu Sahibi MERVE DEMİR,Açılış Tarihi: 18 Ocak 2008 (17:40), Konuya Son Cevap : 05 Nisan 2014 (01:30). Konuya 13 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
18 Ocak 2008, 17:40 | Mesaj No:1 |
Nefs Nefs NEFS Cahiliye dönemi Arap şiirinde daha çok birşeyin özünü, kendisini belirten zamir olarak kullanılan nefs kelimesi zamanla yirmiyi aşkın anlamı dile getirecek biçimde kullanılmaya başlandı. Ruh, can, kan, benlik, kalb, iç, kimse, büyüklük, yücelik, cevher, nefret, irade, kem göz, nefs kelimesinin dile getirdiği başlıca anlamlar arasındadır. Kur'an'da zamir biçiminden başka, ruh, can, iç ve kalb anlamlarında kullanıldığı da görülür. Felsefi düşüncenin yaygınlaşmaya başlamasından sonra kelime daha çok ruh karşılığında kullanılmaya başlandı; kelami, tasavvufi ve felsefi nazariyelerin konusu durumuna geldi. Kur'an'da nefs kelimesi çoğulu olan enfüs ve nüfûs biçimleriyle birlikte genellikle çeşitli varlıkların kendilerini belirtmek üzere kullanılır. Ama zaman zaman hayat ilkesi anlamında ruh, kalb ve iç anlamlarında kullanıldığı da görülür. Sözgelimi, "Gelin... kendimizi (enfüsena) ve kendinizi (enfüseküm) çağıralım... (Âli İmran, 3/61) ayetinde "kendimiz=lenfüsena" Hz. Peygamber'i, "kendiniz=lenfüseküm" ise Hz. İsa hakkında tartışmaya kalkışan Hristiyanları dile getirilmektedir. Kelime, "...sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben senin nefsinde (nefsike) olanı bilmem..." (el-Maide, 5/I 16) örneğinde olduğu gibi altı ayette Allah'ı, bir ayette (el-Furkan, 25/3) ilahları, bir ayette de (el-En'am, 6/130) insan ve cin topluluğunu belirtmek üzere kullanılır. "Haydi canlarınızı, ruhlarınızı (enfüseküm) çıkarın..." (el-En'am, 6/93) ayetinde insan ruhunu karşılayan nefs kelimesi, diğer bazı ayetlerde "kötülüğü emreden" (emmâre) (Yusuf, 12/53), "kınayan/levvame" (el-Kıyamet, 75/2) ve "huzura eren/mutmainne" (el-Fecr, 89/27) nitelikleriyle kullanılır. " ... Yusuf bunu içinde (nefsihi) sakladı..." (Yusuf,12/77)ş ve "...Allah içinizden (enfüseküm) geçeni bilir..." (el-Bakara, 2/235) örneklerindeki gibi kelime iç ve kalp anlamlarını karşılayacak biçimde de kullanılmaktadır. Kur'an'daki kullanılışının da etkisiyle Emeviler döneminden itibaren nefs kelimesi yaygın biçimde ruh anlamında kullanılmaya başlandı. Ama ashab, tabiun ve bunların izleyicisi olan selef bilginleri nefsin mahiyeti, nitelikleri gibi konularda Kur'an ve sünnette verilenle yetinerek susmayı yeğliyorlardı. Kur'an ve sünnette geçtiği kadarına inanmayı ilke edinen selefe göre nefsin mahiyetinin kavranması imkansızdı ve bu konuda tartışmaya girmek gereksizdi. Hicrî ikinci yüzyıldan itibaren Müslüman bilgin ve düşünürler, özellikle Yunan felsefe metinlerinin Arapçaya çevrilmesinden sonra nefs konusunda tartışmaya ve çeşitli düşünceler ileri sürmeye başladılar. Aristo felsefesinin Yeni Eflatuncular tarafından yorumlanan biçiminin ağır etkisini taşıyan bu tartışmalar sırasında nefsin mahiyeti, nitelikleri, kadim olup olmadığı, ölümden sonraki durumu gibi konularda çok sayıda düşünce ve nazariyeler ortaya çıktı. Nefs konusuyla uğraşan bilgin ve düşünürler, insan gerçekliğinin belirlenmesinde, o zamanlar başlıca yöntem olan mantıki ihtimalleri göz önünde bulundurarak, düşüncelerini bu ihtimallerden birisine dayandırmışlardır. Buna göre, sözgelimi bir insan "düşündüm", "yaptım" dediğinde, buradaki "ben"le anlatılmak istenilen ya cisim (beden), ya cisimsel birşey (araz ya da kuvvet), ya da cisimle cisimsel olanın toplamından oluşabilir. Diğer bir seçenek de bu şeyin ne cisim, ne de cisimsel olmamasıdır. Düşüncelerini bu ihtimaller üzerine kuran Müslüman düşünürler öncelikle iki ana fırkaya ayrıldılar. Birinci fırkaya göre nefs cisim ya da cisimsel olmayan soyut bir varlıktır. İkinci fırka ise nefsin soyutluğunu kabul etmeyerek cisim ya da cisimsel bir varlık olduğunu savunmuştur. Nefsin soyut bir varlık olmadığını savunan düşünürler, nefsin mahiyeti konusunda birbirinden farklı çeşitli görüşler öne sürmüşlerdir. Bunların başlıcaları şöyle özetlenebilir: 1. Nefs bir atomdur. İbn el-Ravendi'nin savunduğu bu görüşe göre soyut mümkünlerin olması imkansızdır. Nefs ya da ruh, kendi özüyle varolan bir cevherdir. Bu cevher basit varlıkları kavrar. Yeri kalptir. Bu nefs insanın özünü oluşturur. 2. Nefs, bedenle birlikte onaya çıkan canlılıktır. Nazzam tarafından savunulan bu görüşe göre insan, bedenle birlikte varolan bu hayattan ibarettir. İnsanda, beden dışında birşey yoktur. 3. Nefs, beyinde güç, kalpte fiildir. 4. Nefs üç ayrı cisimden oluşan bir bileşiktir. Eski Müslüman hekimlerin savunduğu bu görüşe göre nefsi oluşturan bileşiklerden birisi buhar gibi sıcak ve latif bir cisimdir. Yeri kalptir. Hayvan bu nefsle varlık kazandığı için nefs-i hayvani ya da ruh-ı hayvani adı verilir. İkincisi, yine latif, buhar gibi bir cisimdir. Bunun yeri karaciğerdir. Buna da nefs-i tabii ya da ruh-ı tabii denir. Üçüncüsü de yine buhar gibi latif bir cisimdir. Yeri beyindir. Buna da nefs-i insani ya da ruh-ı insani adı verilir. 5. İnsanın gerçekliğini oluşturan nefs, insanın maddi bedenidir. Bazı kelamcılar bu görüşü benimsemişlerdir. 6. Nefs, kemiyet ve keyfiyet bakımından dört sıvının mutedil ölçüdeki bileşiminden oluşur. Bu görüş de eski hekimler arasında yayılmıştır. 7. Nefs, mutedil ölçüdeki kandır. 8. Nefs, mahiyet bakımından maddi bedene muhalif, ama gül suyunun gülde, zeytin yağının zeytinde yayılması gibi bedene yayılan nurani, yüce, diri ve hareketli bir cisimdir. Bu cisim ayrışmaz, değişmez, parçalanmaz. Maddi beden oluşarak kendisine yetenek kazandığı zaman bu nurani latif cisim bedene nüfuz eder, yayılır. Beden bu yayılmaya uygun olduğu sürece canlı kalır; yayılmaya engel olan bir durum belirirse, nefsin yayılması sona erer ve ölüm ortaya çıkar. Birçok büyük kelamcı bu görüşü benimsemiş, İbn Kayyim el-Cevzî ve İmam Şarânî nefse ilişkin olarak yazdıkları müstakil eserlerde bu görüşü savunmuş, Fahreddin er-Râzî bu görüşün güçlülüğünü belirtmiştir. Muhakkik kelamcılarla İslâm filozofları ve mutasavvıflarının bir bölümü de nefsin soyut bir cevher olduğunu savunmuşlardır. Bunlara göre insanın mahiyeti ne cisimdir, ne de cisimseldir. Nefs, maddeden ayrık bir cevherdir. Ne var ki bunlar da kendi içlerinde iki fırkaya ayrılmışlardır. Muhakkik kelamcılara göre insan, bu nefs cevheriyle bedenin birleşmesinden oluşur. İkinci fırkayı oluşturan filozoflarla mutasavvıflara göre ise, nefs bedene iliştiğinde onunla birleşir. Nefs bedenin, beden de nefsin aynısı olur. Birleşmelerinden sonra ikisinin toplamı insanı oluşturur. Ölümle bu birlik bozulur. Nefs kalır, beden ise yok olur. Tüm İslam fırkaları nefsin kadim olmadığında, sonradan yaratıldığında görüş birliği içindedirler. Buna karşılık nefsin bedenden önce yaratılıp yaratılmadığı konusu görüş ayrılıklarına neden olmuştur. İslam filozofları olarak bilinen Meşşâîler, nefsin bedenden sonra, yani ceninin ana rahmindeki oluşumundan sonra yaratıldığını savunmuşlardır. Bazı ifadeleri Gazalî'nin de bu görüşü benimsediğini göstermektedir. Ne var ki, Gazâlînin nefsin bedenden önce yaratıldığını kabul ettiğini gösteren ifadeleri de bulunmaktadır. Kelamcılarla mutasavvıfların büyük çoğunluğu ise nefsin bedenden önce yaratıldığını kabul etmektedir. Nefsin mahiyeti konusundaki düşüncelerinde Yunan felsefesinin yoğun etkisinde kalan Müslüman düşünürler, özellikle Aristoteles'in izinden giderek nefsin üç türü, derecesi ya da durumu olduğunu kabul etmişlerdir. Buna göre nefs nebatî, hayvani ve insani nefs olmak üzere üçe ayrılır. Tüm bitki, hayvan ve insanlarda ortak olan nebatî nefsin üç gücü vardır. el-Kuvvetü't-tegazziye (beslenme gücü), el-kuvvetü't-tenmiye (büyüme gücü) ve el-kuvvetü't-tevellüdiyye (üreme gücü) denilen bu güçler yardımıyla canlılar, varlıklarını ve türlerinin devamını sağlar. Hayvan ve insanlarda ortak olan hayvani nefsin de kendine özgü güçleri vardır. Bunlar hareket ve algı güçleridir. Hareket gücü, el-kuvvetül-baise (harekete geçiren güç) ve el-kuvvetül-fâile (etkin güç) olmak üzere ikiye ayrılır. el-Kuvvetül-baise, yararlı şeyleri çeker, zararlı şeyleri defeder. el-Kuvvetül-fâile ise çeşitli hareketleri meydana getirmek üzere sinir ve kaslara yayılmıştır; görevi, sinir ve kasları gerip gevşeterek hareketi sağlamaktır. Algı güçleri de el-havasul-zahire (dış algı güçleri) ve el-havasul-batınıye (iç algı güçleri) olarak ikiye ayrılır. el-Havasul-zahire beş duyudan oluşur. el-Havasul-batınıye de hiss-i müşterek (ortak duyu), musavvıra (tasarlama gücü), mütehayyile (hayal gücü), vehim (sezgi gücü) ve hafızadan (hatırlama gücü) meydana gelir. Yalnız insanlara özgü olan insani nefsin de kendine özgü güçleri vardır. Bunlar el-kuvvetül atime (bilici güç) ve el-kuvvetül-amile (yapıcı güç) adlarını taşır. Nefs-i natıka (düşünen, konuşan nefs) ya da nefs-i akli (akli nefs) denen insani nefs bedenin düşünceye ait fiilleri akletmesi ve genel işleri algılaması bakımından ilk olgunluğudur. Hemen hemen tüm kelamcılar, mutasavvıflar ve filozoflarca benimsenen bu nefs nazariyesi İslâm dünyasında gelişen psikolojinin (ilmü'n-nefs) temellerini oluşturur. Ama bu nazariye kelamcılar, mutasavvıflar ve filozoflarca farklı biçimde ifade edilmiş, özellikle İbn Sina, Gazalî, İbnül-Arabî ve er-Râzî gibi doktrin sahibi büyük düşünürlerce farklı biçimlerde yorumlanarak kendi sistemleri içine yerleştirilmiştir. Ahmet ÖZALP | |
Konu Sahibi MERVE DEMİR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ülke tv Canlı... | Videolar/Slaytlar | Medine-web | 1 | 2891 | 23 Ağustos 2013 00:41 |
İran Emperyalizmi | Makale ve Köşe Yazıları | Medine-web | 6 | 3633 | 26 Ocak 2013 22:53 |
gerekli gereksiz bir şiir.. | Makale ve Köşe Yazıları | MERVE DEMİR | 0 | 3278 | 06 Aralık 2012 10:48 |
olmamış kayınbiradere mektup :) | Komik Paylaşımlar | Allahın kulu_ | 10 | 7767 | 03 Kasım 2012 23:19 |
İslamın kurtuluşu bilinçlenme ile mümkündür | Makale ve Köşe Yazıları | Esadullah | 11 | 7239 | 02 Ekim 2012 21:16 |
19 Ocak 2008, 09:58 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Nefs
NEFS GERÇEĞİ İnsanın özünü teşkil eden nefsin gerçek yönünün öğrenilebilmesi, üç unsurunun iyice bilinmesi ile mümkündür. A) Nefsin Kötü Sıfat ve Özellikleri. B) Nefsin Mertebeleri. C) Nefsin Terbiye Yolları A. NEFSİN KÖTÜ SIFAT VE ÖZELLİKLERİ Kötülüğü emreden, insanlara Dünyadaki imtihanlarını kaybettiren nefsin yaklaşık 12temel kötü sıfatı vardır: Açık ve gizli şirk, zulüm, küfür, yalancılık, şehvetperestlik, nefs arzusunu tanrı edinme, alaycılık-dedikodu, kibir, israf, cimrilik, hased-kıskançlık, ihanet-vefasızlık, öfke-kin. AÇIK ŞİRK-ALLAH’A ORTAK TANIMA 7/91: Hiçbir şey yaratmayan, bizzat kendileri yaratılmış olan şeyleri mi ortak koşuyorlar? 17/22: " Allah " yanısıra tanrı oluşturma!... 4/116-117: Allah; Kendisine ortak koşulmasını affetmez, ama bunun dışında kalanı dilediği kişi için affeder. Allah'a şirk koşan, dönüşü olmayan bir sapıklığa dalıp gitmiştir. Onlar, Allah'ı bırakıp ta dişilere taparlar ve böyle yapmakla Allah'ı bırakıp sadece kendine hiçbir hayırı bulunmayan şeytana tapmış olurlar. Şirk; Mutlak Tek olan Yaratıcı Kudret'e ortak tanımaktır. Cenâbı Allah Bir'dir; eşi, benzeri, ortağı yoktur ve hiçbir şeye de ihtiyacı bulunmaz. Müşrikler yani Allah'a ortak koşanlar ateist değildir. Allah'ı inkar etmezler, ancak Allah'a ortak tanırlar. Kur'ân'da belirtildiği gibi Cenâbı Allah, katilin bile günahlarını dilerse affedebilir, ancak şirkin affı suçlu bizzat af dilemedikçe yoktur. Şirk çok çeşitlidir. Peygamber Efendimiz Mekke Şehrini İslâmlaştırmadan evvel, Kâbe de müşriklerin yapmış olduğu heykel şeklinde birçok putları bulunmaktaydı. Şehvetlerine çok düşkün olan Arap müşriklerinin bu putları genellikle kadın şeklindeydi. Kâbede, korku ve dehşet veren mabutları da bulunmaktaydı. Bunlar, güneşe, yıldızlara, meleklere de taparlardı. Cehaletleri ve nefislerinin kötülüğü doğrultusunda şeytana uymuşlar, açık bir sapıklık içinde bulunmaktaydılar. Peygamber Efendimiz; Mekke'yi fethettiğinin birinci günü, Kâbe'deki tüm putları kırdırarak yok etmişti. |
19 Ocak 2008, 09:59 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Nefs
GİZLİ ŞİRK-ALLAH’A ORTAK TANIMA 11/106: Onların çoğu Allah'a ortak koşma hali (Gizli şirk) dışında iman etmezler. 39/3: İyi bilin ki, halis Din ancak Allah'ındır. Allah'tan başkalarını veliler (dostlar) edinerek: " Biz onlara, sadece bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz. " diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah, onların aralarında tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmünü verecektir. Her halde yalancı ve nankör olan kimseyi Allah doğru yola çıkarmaz. Şirk yani Allah'a ortak koşma iki türlüdür: Açık şirk ve gizli şirk. İnsanların çoğu Allah'ı inkâr etmemekle beraber, O'na cehalet ve bilgisizlikten dolayı bilmeden gizli şirk koşarlar. Şefaatçi olacaklarını zannettikleri birtakım putları ve kimseleri aracı kabul ederler, böylece yedek tanrıları da kendi yaşamlarına sokmuş olurlar. Oysa Yüce Yaratıcı'nın dışında bir varlık, kudret ve kuvvet kabul etmek gizli şirktir. Kur'ân, aracılık ve şefaatçılık yaparak büyük günah işleyenlere cevabını vermiştir. Kaf 50/16: " ... Biz insana şah damarından daha yakınız... " ve Bakara 2/225: " ... Allah'ın izni olmadıkça kim şefaat edebilir... " Peygamber Efendimiz: " Ben ümmetimin görünen şirklerinden korkmam, görünmeyen şirklerden korkarım. " demiştir. Başka bir hadisinde de: " Gizli şirk karıncanın ayakları gibidir, ses çıkarmaz. " diye buyurmuştur. Cenâbı Allah, kendisi ile kulunun arasına girenlere şiddetle karşıdır. Müddessir 74/11: " Benimle, yarattığım kişiyi başbaşa bırak. " Gizli şirk nelerdir? Dini ikiyüzlülük bunların başında gelir. Maun 107/1-7: " Gördün mü o dini yalan sayanı. İşte odur yetimi iter-kakar, yoksulu doyurmaya ön ayak olmaz. Vay haline o namaz kılanlara ki, namazların da gaflet içindedirler, ikiyüzlülüğe sapanlar onlar. Ve yardıma engel olurlar. " Bu tipler; dindar görüntüsü altında, şeytanın yolundaki sapıklardır. Türbeperestlik de bir gizli şirktir. Bilmem hangi baba türbesi kısmet açar, şefaat eder diye onlardan yardım ummak dinimize tamamen aykırıdır. Mezarlık ziyaretleri; yalnızca ölüm hatırlanıp ibret olması düşüncesiyle haktır, o kadar. Nefs arzularını tanrı edinme de gizli şirke girer. Servet ve varlık ile şımarma bir toplumun batış sebebi olur. Gönlü Allah sevgisi ile dolu varlık sahipleri, mutlulukla ödüllendirilir, ancak bolluktan Allah'ı unutarak Dünya zevklerine dalanlar, azab ile ceza görmekten kurtulamazlar. Hıristiyanların " Mesih Allah'ın oğludur " gibi inanışları, Allah'a ortak koşmanın tipik sapıklıklarıdır. ZULÜM - EZİYET ETME 3/57: ... Allah, zalimleri sevmez. 28/50: ... Allah, zalimler topluluğunu güzele ve doğru yola eriştirmez. 5/45: ... Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.[/B] Zulüm; lügat manası olarak haksızlık, eziyet, işkence anlamındadır. Zûlüm yapana da zalim denir. Zalimler asla mutluluğu bulamaz ve kurtuluşa eremezler. Onlar, Allah'ın sevmediği nefislerin başında gelmektedir. KÜFÜR - GERÇEĞİ ÖRTME 2/276: ... Allah, nankörlüğe batmış günahkârlardan hiç birini sevmez. 8/55: Allah katında yeryüzünde dolaşan canlıların en kötüsü, gerçeği örtenlerdir. Bunlar iman etmezler. Küfür; gerçeği örtme, nimeti gizleme, inkâr etme, nankör olma manalarına gelir. Küfre sapana da kâfir denir. Allah'ın varlığını kabul etmeme sapıklığıdır. Gerçeği örten, iman etmeyen bu nefs; Allah'ın katında canlıların en kötüsü olduğunu Kur'ân açıklamaktadır. YALANCILIK 40/28: ...Eğer yalancı ise yalancılığı kendi aleyhindedir... Allah, haddi aşan yalancıları doğruya ulaştırmaz. 16/105: Yalanı ancak, Allah'ın ayetlerine inanmayanlar uydururlar. Yalancılık edenler onların ta kendileridir. Tasavvuf ehli; " Emmâre nefsin (nefsin en kötü hali) başbakanı yalandır, önce o terkedilmelidir. " diye vurgulamışlardır. Kötülüklerin başı olan yalancılığı adet haline getiren nefs, en büyük sapıklığın içindedir ve hiçbir zaman doğru yola ulaşamaz. Çünkü yalan zırhı, nefsin işlediği kötülükleri örter ve yeni kötülüklere başlangıç zemini hazırlar. Nefsin arınması, kulun yücelmesi yalancılığı kesin olarak terketmekle başlar. ŞEHVETPEREST’LİK 4/27: ... Şehvetleri peşinde koşanlar, sizin büyük bir sapma ile hak yoldan dönmenizi isterler. 19/59: ... Namazı bıraktılar, şehvetlerinin peşine düştüler. Onlar azgınlıklarının cezasını bulacaklardır. Şehvetperest, şehvetine, cinsel isteğine aşırı düşkün demektir. Nefsin en kötü sıfatlarından. İnsanın hayvan seviyesine düşerek Dünya'da ki sınavını kaybetmesine yol açar. Şehvet; kulları Dünya'ya bağlayan, çalışma ve yaşam arzusunu körükleyen, neslin devamı için de mutlaka gerekli, Allah'ın kullarına bahşettiği büyük bir lütuf ve sunuşudur. Cenâbı Allah, bu yönümüzü ilâhî yasalara uygun ve dengeli bir biçimde, kurallara uygun kullanmamızı istemektedir. Ancak nefsin aşırı, güçlü isteğini frenlemeyip haddi aşarak şehvetleri peşinde koşanlar, büyük bir sapıklık içinde kalacaklar, azgınlıklarının cezasını da bulacaklardır. Başkasının karısına veya kocasına göz dikenlerin, türlü sapık ilişkilerde bulunanların sonu yalnız sıkıntı ve acıdır. İnsanlar; destek ve kuvvetlendirilmesi gerekli en zayıf noktası olan şehvetlerin mahvedici etkisinden kurtulmak için, bütün azim ve iradesini kullanmalı, bunu öldürmek değil, ancak ıslah etmek esas olmalıdır. Örneğin üreme organını keserek nefsin şehevî arzusunu yok etmek yerine, onu frenleyip iyileştirerek disiplin altına almaktır. NEFS ARZUSUNU TANRI EDİNME 45/23-24: İğreti arzusunu tanrı edineni gördün mü?... Dediler ki " Dünya hayatından başka hayat yoktur; burada ölürüz, burada yaşarız. Bize zamandan başkası zarar vermez. " Halbuki buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, sadece öyle sanıyorlar. 28/50: ... Onlar, kendi arzuları peşinden giden kimselerdir. Allah'ın gösterdiği yolu bırakıp ta, nefslerinin arzularına uyan kimseden daha sapık kim olabilir. Cenâbı Allah'ın gösterdiği yolu bırakıpta, zevk ve şehvete dönük arzuları tanrı edinenler, ancak büyük bir sapıklığın içine düşmüş olurlar: " Bu Dünya hayatından başka hayat yoktur. Onun için zamanımızı zevk ve sefa içinde geçirmeli, nefsimizin her türlü isteklerini yerine getirmeliyiz. " diyorlar. Oysa ki bu Dünya hayatının geçici olduğunu, esas yaşamın ahiret hayatı olduğu gerçeğini kabul etmiyorlar. Bakara 2/114 de şöyle buyrulmuştur. " Nefsani arzulara, kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar Dünya hayatının geçici menfaatleridir. " Ayette belirtildiği gib Dünya nimetleri insanlara yaşamak ve neslin devamı için çekici kılınmış, yaratılış yasalarına göre de gereklidir. Ancak kendilerini yaratan, sonsuz nimetler veren Cenâbı Allah'a hamd ve şükür etmeyi unutarak; nefsin geçici arzuları olan kadın veya erkeğe, oğullara, altın-gümüş ve paraya, mal ve servete, otomobillere, şan ve şöhrete, yiyip-içme ve eğlenceye aşırı hırs ve düşkünlük göstermek suretiyle onları tanrılaştırmak, Allah'a ortak koşmak demektir. Oysa şirk yani Allah'a ortak koşmak, hiç affedilmeyen yegâne günahtır. Nisa 48: " ... Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, onun dışında kalanı dilediği kişi için affeder, Allah'a şirk koşan büyük bir günah işlemiştir. " |
19 Ocak 2008, 10:01 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Nefs
ALAYCILIK - DEDİKODU , ŞÜPHECİLİK 49/11: Ey İnananlar! Bir topluluk başka bir topluluk ile alay etmesin. Olabilir ki alay ettikleri topluluk kendilerinden hayırlıdır. Bazı kadınlar başka kadınlarla alay etmesinler. Alay ettikleri, kendilerinden hayırlı olabilir. Kendi kendinizi ayıplamayın. Birbirinizi kötü takma isimler ile çağırmayın... 49/12: ... Şüphecilikten çok sakının. Çünkü şüpheciliğin bir kısmı ağır günahtır. Sinsi casuslar gibi ayıp aramayın. Biriniz diğerinin arkasından çekiştirmesin. Sizden biri ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? 104/1: Arkadan çekiştiren, kaş ve göz hareketleriyle alay eden kimselerin vay haline![/B] Kur'ân; şüphecilikten, herkesten şüphe eden bu yıkıcı nefsten çok sakınmamızı, sinsi casuslar gibi ayıp aramak günahı işlenmemelidir. Dedikodu (gıybet) yani arkadan çekiştirme de,nefsin en kötü sıfatlarından biridir. Bir kimsenin arkasından onun hoşlanmayacağı şeyler söyleyerek dedikodu yapmak, doğru dahi olsa günahtır. Eğer yapılan çekiştirme yalan ise, iftira olacağından çift günah işlenmiş olmaktadır. Ancak kötü bir kimsenin kötülüğünden korunmak için arkasından konuşulursa, bu çekiştirme olmaz. İnsanlar arasındaki yegâne üstünlük ölçüsü olan takva yerine; zenginlik, mevki, şöhret gibi iğreti nimetleri büyüklük ölçüsü yaparak alay etmeyi adet haline getirmek, nefsin yanılgısıdır. Cenâbı Allah böyle şımarık ve sapık kimselere de uyarıda bulunuyor: " Alay edenlerin vay haline! " Alaycılık nefsin arınmasını önlemekte ve Dünyada ki sınavını da kaybettirmektedir. KİBİR 31/18: Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme, yeryüzünde kasılarak yürüme! Çünkü Allah, kurula kurula kendini övenlerin hiçbirini sevmez. 25/21: ... Kendi benliklerinde büyüklük kuruntusuna düştüler ve korkunç bir biçimde azdılar Kibir, insanın kendini diğerlerinden üstün ve büyük zannetmesidir. Nefsin bir tür hastalığıdır. Başı yükseklerde mağrur ve acımasızdır. Daha ileri hallerde; herşeyi yapmaya gücü olduğuna inanır, temel insancıl özelliklerini de kaybeder, saparak ta yoldan çıkarlar. Kendini beğenme hastalığı olan egoizm ve bencillik hat safhadadır. Hep benlik duygusu hakimdir. Ben ve benimki kelimecikleri söz ve davranışın temelini oluşturur. Bu mülkün gerçek Sultan'ını ancak ölümünden sonra öğrenebilecektir. KISKANÇLIK - HASED 12/89: Hani onlar (Hz. Yusuf'un üvey kardeşleri) şöyle demişlerdi: Yusuf ve Kardeşi (Has Kardeşi Bünyamin) Babamıza muhakkak ki bizden daha sevgilidir... Babamız açık bir yanlışlık içindedir. Yusuf'u öldürün yahut bir yere atın ki, babamızın sevgisi bize kalsın. 2/109: Kitab ehlinden bir çoğu, hak kendilerince besbelli olduktan sonra, içlerindeki hasedden dolayı, sizi imanınızdan çevirip kâfir yapmayı arzu ederler... 4/54: Yoksa onlar, Allah'ın Kendi lütuf ve yüceliğinden verdiği nimeti çekemiyorlar da kıskançlık mı ediyorlar... 113/155: De ki: Sabahın Rabbine sığınırım... Kıskandığı zaman hasedcinin şerrinden. 16/90: Allah...kıskançlıkları yasaklar...[/B] Kıskançlık, insanlarda derece derece mevcut bir duygudur. Ancak sevgisizlik ve ayrıcalıklı muamele bu hissi, Hz. Yusuf kıssasında olduğu gibi öldürme girişimine getirecek kadar azdırır. Akıl ve mantık bile bu hisleri söndürememiştir. Hased; çekememezlik, kıskançlık demektir. Bu duyguyu taşıyanlar, kendilerinde olmayanın başkalarında da olmasına katlanamazlar, o nimetin de mahvolmasını isterler, bu gayelerine erişmek için de her türlü kötülüğü yapabilirler. Cenâbı Allah, hasedçinin kötülüğünden ancak Rabbine sığınılırsa kurtulmanın mümkün olduğunu vurgulamaktadır. Hz. Muhammed (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: " Hased bir şeytandır, öfke de bir şeytandır. " İHANET - VEFASIZLIk 4/107: Nefslerine hıyanet edenlerden yana mücadele etme. Çünkü Allah, hainlikte aşırı giden, çok günah işleyenleri sevmez. 12/52: ... Allah hainlerin hilesini başarıya ulaştırmaz. İhanet; hainlik, vefasızlık, itimadı kötüye kullanmak, sözünde durmayıp oyun etmek demektir. Nefse ihanet ise; kendini aldatmak, bir menfaat elde eder zanniyle adaletten ayrılarak insanın kendisine zarar vermesidir. Kendini aldatmak, Cenâbı Allah'ın insanlara emaneti olan nefse ihanet demektir. Sözleşme ve emanetleri bozarak hainlik edenlerin hilesi başarıya ulaştırılamaz, böyle nefs sahipleri de yücelerek arınamazlar. ÖFKE (GAZAB) - KİN arını affederler... 3/118: Ey iman edenler! Sizden olmayanları dost edinmeyin... Onlar sıkıntıya düşmenizi isterler... Ağızlarından kin ve öfke taşmaktadır...[/B] Nefsin yıkıcı sıfatlarından olan öfke, kalbin intikam hissi ile coşmasıdır. Bu tür benlikler; olur olmaz her şeye hiddetlenir, kızar. Haşin, sert ve acımasızdır. Peygamber Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: " Öfkeden korkunuz! Çünkü o, Ademoğlunun kalbinde yakılan bir közdür. " Kin; öç almak için fırsat kollamak, intikam hissi ile dolmak demektir. Türlü nedenlerle hırsla kirlenen nefsin kalbi kararır, aklı fikri yalnız intikam alma hissi ile dolar. Bu duygu onu devamlı öfke halinde tuttuğundan, içten sevgi ve gerçek iman ile Cenâbı Hakk'a kulluk etmesine imkân vermez. Kin ve öfkenin insan nefsindeki yıkıcılığını önlemenin yolunu Kur'ân, yukarıdaki ayetle açıklamıştır: " Takvâ sahiplerini yaptığı gibi, kin ve öfkelerinizi yutunuz ve insanların kusurlarını da affediniz ki iyiye ve güzele yönelebilesiniz. " |
19 Ocak 2008, 10:02 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Nefs
NEFSİN MERTEBELERİ Tasavvuf ehli Kur'ânı Kerîm'in kılavuzluğunda nefsi, 7 mertebe (basamak) olarak tespit etmişlerdir.[B] 1) Emmâre nefs, 2) Levvâme nefs, 3) Mülhime Nefs, 4) Mûtmainne Nefs, 5) Râzıyye Nefs, 6) Merdiyye Nefs ve 7) Kâmile Nefs. Her benlik; kendi gözlemini çok tarafsız bir şekilde ve sükûnetle yapabilmesi için, nefs mertebelerini ve nefsin sıfatlarını dikkatle ve düşüne düşüne okumalıdır. Acaba hangi sıfatların sahibiyiz ve kaçıncı basamakta bulunmaktayız? Yapılan doğru bir gözlem neticesinde nefsin sahip olduğu sıfatlar; en alt ile bir üst sırada bulunanı olduğu gibi, iki-üç sıraya kadar da yayılanı olabilmektedir. En alt sırada bulunanlar, hiç vakit kaybetmeden Yüce Yaratıcı'sına sığınmalı ve tövbe etmelidir. Nefs sıfatları birkaç basamağa yayılmış olan benlikler, daha da yücelebileceklerinin işaretini almış olurlar. Hemen alt basamaktaki nefs sıfatına cihat açmalı, onunla savaşa girmelidir. Nefsin Terbiyesi son bölümümüzde detayları ile açıklanmıştır. Üst basamaklarda bulunan cennet ehli kullara ne mutlu. Onlar, bu Dünyada iken mutluluğa ve kurtuluşa kavuşmuşlardır. Cenâbı Allah'a hamd ve şükürler olsun, bizleri de iman ve hidayet nimetlerinden yoksun bırakmasın! |
19 Ocak 2008, 10:02 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Nefs
1) EMMÂRE NEFS[/COLOR] 12/53: ...Nefs kötülüğü şiddetle emreder... 47/12: ...Kâfir olanlar; zevk edip eğlenmeye bakarlar, hayvanların yediği gibi yer içerler. Onların varacakları yer ateştir Emmâre Nefs, kötülük emreden nefs demektir. Nefsin en aşağıda ki mertebesidir. O insan bedeninin istek ve arzularına dönük, zevk ve şehveti tanrı edinen kötü bir yaşam tarzını seçmiştir. İnsanların büyük bir bölümü bu haldedir. Yusûf 12/103: " Sen (Hz. Muhammed) ne kadar şiddetle arzulasan da, yine insanların çoğu iman edici değillerdir. " Dış görünümü olarak insandır, ancak yaşadığı hayat itibariyle hayvanlar gibidir, hatta ondan da aşağı ve daha vahşidir. Emmâre Nefs'in sıfatları; şirk, zulüm, küfür, yalancılık, şehetperestlik, nefs arzusunu tanrı edinme, alaycılık, kibir, cimrilik, kıskançlık, ihanet, öfke v.s.dir. Bu özelliklerin bir kaçı veya birine dahi sahip olan bir kimse, Emmâre Nefs sahibidir. Şirk ehlinin, zalimlerin, kâfirlerin, iki yüzlülerin, bozguncuların, günahkârların diğer bir deyişle Firavûn ve şeytanın nefsidir. Bunların imanları hiç yoktur, bilgisizlik içinde yüzerler, kötülüğe ve fenalığa koşar, ancak hayırlara ve hakikate de karşı çıkarlar. Egoizmlerinin gereği benlik duygusu nefslerine hakimdir. Evrenin mülk ve saltanatı sanki onlarınmış gibi, en çok kullandığı kelime ben sözcüğü olmaktadır. Örneğin; ben gittim, ben yaptım, ben şöyleyim gibi. İslâm bilginleri, Peygamber Efendimizin hiç sevmediği kelimenin de " Ben " olduğunda birleşmişlerdir. Emmâre Nefs sahipleri; birazcık nimet için hırs ve öfkelerini yenemediklerinden, birbirlerini parçalayabilirler ve katledebilirler. Şeytan, kendilerinin dostu olmuş, nefislerinde istediği gibi cirit oynamış, şüphe ve kuruntu ile onları azgınlaştırmıştır. Hırsızlık, iftira, yalancılık, içki, kumar, zina, cinsi sapıklık ve dedikoduyu adet haline getirmişlerdir. İmanları olmadığından zerre kadar da Allah'tan korkmazlar. Dünyanın geçici nimetlerini ve nefs arzularını tanrılaştırmışlardır. Emmâre Nefs'ten kurtulmak mümkün müdür? Nefsin en büyük özelliği seyyal ve değişken oluşudur. Bilgisizlik, nefsin kötü sıfatları ve şeytanın kuruntularından dolayı kötülüğe de, içindeki ilâhî unsur olan ruh ve melekî kuvvetler nedeniyle iyiliğe de kayabilir. Eğer o nefsin işlediği büyük günahlar neticesi paslanan kalbi, Cenâbı Allah tarafından mühürlenmemiş ise, kendisinde ümit ışığı var demektir. Genellikle Emmare Nefs sahiplerine tövbe etmek nasip olmaz. Ancak çok seyrek olsa da samimiyet ve ciddiyetle işlediği kötülüklere pişmanlık duyar ve tövbe ederek Yüce Yaratıcı'sına sığınırsa, şefaat ve affa erişebilir. Çünkü Zümer 39/59 da şöyle buyrulmuştur: " ... Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Muhakkak ki Allah bütün günahları bağışlar. " |
19 Ocak 2008, 10:02 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Nefs
2) LEVVÂME NEFS[/COLOR] 75/2: Kendini sürekli kınayan (ayıplayan) nefse yemin ederim ki! Levvâme Nefs; kendini kınayan, ayıplayan nefs demektir. Gaflet uykusundan uyanarak gerçekleri fark eden, işlediği günahlardan dolayı pişmanlık duyan ve tövbe etmeye başlayan nefsin durumudur. Emmâre Nefs'teki sıfatlar, Levvâme Nefs'te de mevcuttur, ancak bu halin farkındadır. Bazen ruh ve melekî kuvvetleri hissederek Yüce Yaratıcı'sına sığınıp ibadet eder ve böylece doğru yola girer, bazen de Emmâre Nefs'in etkisin de kalarak isyan eder, günah işler. Sonunda da pişmanlık duyarak tövbe eder. Peygamber Efendimizin: " Hemen o anda tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. " sözünün sırrına vakıftırlar. İslâm bilginlerince; Levvâme Nefs sahibi olanlar, Emmâre Nefs'deki insanların yaklaşık yarısı kadardır. İlimleri azdır yani Kur'ân ayetlerinin derinliğine inememişler, ancak yüzeysel bilgiye sahip olmuşlardır. Şeytan; kuruntusuna devam etmekte, fakat tam olarak hakimiyet kuramamaktadır. Levvâme Nefs sahipleri, geçici Dünya nimetlerini ön planda tutan bir yaşam tarzı sürdürmeye devam ederler. Yalancılık, şehvetperestlik, alaycılık, kibir, cimrilik, kıskançlık, ihanet, öfke gibi kötü sıfatlardan kurtulma olmamıştır. Bunlar kendi nefisleri için ibadet yaparlar. İbadetleri; cennetteki huri kızları gılman (delikanlı) ları da içeren zevk ve sefa dolu yaşam çekiciliği ile cehennem korkularından kaynaklanır. Oysa ibadet; insanlara hayat gibi türlü nimetler veren, kendisini halife tayin eden, güzelliğin ve iyiliğin kaynağı Yüce Yaratıcı'ya O'nun sevgisi ve hoşnutluğu için yapıldığının sırrına erişememişlerdir. Ölümsüz Şair Yûnus Emre'nin dediği gibi: " Cennet cennet dedikleri, bir ev ile huri, isteyene vergil anı, bana Seni gerek Seni." Levvâme Nefs'in sıfatlarından kurtulmanın yolu, nefs mücadelesi ve arınmasıdır. Bu da önce Cenâbı Hakk'a sığınıp tövbe etmek suretiyle başlar, emir ve yasaklara uymakla devam eder. |
19 Ocak 2008, 10:03 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Nefs
3) MÜLHİME NEFS 91/7-10: Nefsi ve insanı düzgün bir biçimde şekillendirdi. Sonra ona kötülük ve takvayı İLHAM etti. Benliğini temizleyip arındıran gerçekten kurtulmuştur. Onu kirletip örtense kayba uğramıştır. Mülhime Nefs, ilham alan nefs demektir. İlham ise Allah tarafından kalbe gelen mana, sezgi, doğuş demektir. Tasavvuf ehline göre Mülhime Nefs'in sıfatları; ilim, doğruluk, tevazu, gayret, cömertlik, sabır ve şükür'dür. Bu sıfatları her kim toplamış ise, mülhime nefs basamağına yükselen benlik,ihsan ve yardım almaya hak kazanarak ilham almaya başlar. Bakara 2/216: " ... Allah bilir siz bilmezsiniz... " ayetinin de belirttiği gibi neyin kötü, neyin de iyi yani takva olduğunu, Cenâbı Hakk kullarına ilham ile hissettirmektedir. Yüce Yaratıcı, nefsin iyiliğe yönelmesinden sonra ilhamı da melekleri vasıtasıyla yapmaktadır. Fussilet 41/30-31: " Muhakkak ki (Rabbimiz Allah'tır) deyip, sonra doğrulukta devam edenler üzerine melekler sürekli inerek şöyle derler : Korkmayın, üzülmeyin de size vaat olunan cennete sevinin. Biz sizin hem Dünyada ve hem de ahirette dostlarınızız... " Böylece kulun, ilham almak suretiyle imanı ve ilmi yavaş yavaş artar ve iyi özellik ve sıfatlarla donanmaya başlar. İçten alınan bilgi, kulaktan duymaktan daha sıhhatlidir. Peygamber Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur : " Fetvacılar sana fetva verselerde, sen bir de kalbine danış. " Cenâbı Hakk bu nefse erişenlere ilim ihsan etmiştir. Bu mertebe mü'minlerden alim olanların nefsidir. Mülhime Nefs sahiplerinde ilim ve doğruluk gibi özellikler olmakla beraber; amellerinde ve ibadetlerinde ihlâs yani içten gelen bir sevgi ve bağlılık tam teşekkül etmemiştir. Bu bakımdan bu mertebe; ayakların kaydığı yerdir, geri dönerek Levvâme Nefse de düşebilir. Azab ve kurtuluşun tam sınırında yer almıştır. Rabbimize hamd olsun. Bizlere imanımızın artmasını nasip etsin! |
19 Ocak 2008, 10:03 | Mesaj No:9 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Nefs 4) MUTMAÎN NEFS [SIZE=2][FONT=Arial] 89/27: Ey emin ve mutmaîn olan nefs! 89/30: Gir Cennetime. Mutmaînne Nefs; içi rahat, şüpheleri kalmamış, hakikatı anlayarak tatmine ulaşmış nefs demektir. Yüce Yaratıcı'sından aldığı ilhamlar neticesi ilâhî ışıkla aydınlanmış; Emmâre Nefs'in sıfatları olan şirk, zulüm, küfür, yalancılık, şehvetperestlik, nefs arzusunu tanrı edinme, alaycılık, kibir, cimrilik, hasedkıskançlık, ihanet, öfke gibi kötü sıfatları tamamiyle terk etmiş, imanı yücelmiş ve takva ahlâkı olan ilâhî özelliklere bürünmüştür. Fetih 48/4: " Allah, imanlarına iman katsınlar diye, mü'minlerin gönüllerine huzur ve mutluluk indirdi. " Mertebesi yükselerek imanı yücelen kul da, telaş ve endişenin yerini huzur ve güven duygusu alır. Rad 13/28: " Gönüller ancak Allah'ı anmakla huzur bulur. " Mutmaînne Nefs sahipleri, cennetle ödüllendirilmiş mutlu kullardır. Hakikate ulaşmış olan bu mertebe de ayaklar kaymaz, ancak daha üst basamaklara çıkabilir. Büyük veli merhum ElHac Muzaffer OZAK'ın Zeynel-Ül Kulub adlı risalesinde şöyle diyor: " Mutmaînne nefse ulaşanlar, artık kendilerinden kurtulmuş ve cennet ehli olmuş has kullar arasına girmiş demektir. Bu sıfat nefsin öyle bir sıfatıdır ki, Allahü Teâlâ'nın lütfu ile kalpleri, ilâhî ışık ile aydınlanır. Allahü Teâlâ'nın sevmediği bütün sıfatları terkeder ve bu nefsin sahipleri, hamd eden ahlâka bürünürler. Nefsi Mutmaîn, mü'minlerin ilimleri ile işleyen ve içten gelen imanları ile olgunlaşan, alimlerin nefs mertebeleridir. " İslâm Dünyasına mükemmel bir tefsir kazandıran merhum Elmalı'lı Hamdi YAZIR'ın Mutmaînne Nefs ile ilgili görüşleri de şöyledir: " Nefsi Mutmaînne, esasen istikrarsız ve muhtaç olan sebepler, müsebbepler silsilesinden geçip bizzat müessir olan Allah'a yükselerek onu tanımak gayesinde karar kılan, vücudunda ve işlerinde O'ndan başkasına eğilmeyen ve Allah'a sadece O'nun için ibadet eden nefs demektir. Bunun manası da Nefsi Emmârenin aldatıcı arzularından Nefsi Levvâmenin kınayışlarından, masiva' (Allah'tan gayri) ya esaret bağlarından kurtulup hakiki hürriyeti kazanmak kararıdır. " Mutmainne Nefs'ine erişenlerin sıfatları nedir? Hangi özellikler bu zatları yüceltmiştir? Tasavvuf ehlinin kabul ettiği sıfatlar genellikle şunlardır: Amel ve ihlâs (amellerde ihlâs üzere bulunma), tevekkül (Allah'ı vekil etme), cömertlik, riyazat (nefsi zora koşma), ibadet, şükür, rıza (razı olma)dır. Ancak Kur'ânı Kerîm; cennete en layık ve Cenâbı Allah'ın en sevgili kulunu, takva sahipleri olarak belirlemiştir. Âli İmrân 3/133: " Rabbinizden bir bağışlamaya ve genişliği göklerle yer kadar olan cennete doğru yarışır gibi koşuşun. O takva sahipleri için hazırlanmıştır. " Yine Kur'ânı dinleyelim. Yunus 10/62-63: " Biliniz ki, Allah'ın velilerine korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de. Onlar iman edipte takvaya ermiş olanlardır. " Şu halde takva özelliklerine, takva sıfatlarına sahip olanlar; nefslerini arındırmış, iyi ahlâk sahibi olmuş ve Cenâbı Hakk'ın da sevgisi ne erişmişlerdir. Yücelmenin birinci şartı olan iman ve iman da kemale erişmek ancak sevgi ile ve sevgiden de ileri aşkla olmaktadır. Bakara 2/165: " İman edenlerin Allah'a sevgileri çok şiddetlidir. " Yücelmenin ikinci şartı olan takva için ise Kur'ân, takvanın özellikleri ile ilgili olarak yaklaşık on temel ibadet emri vermiştir : Muhsin olma, sabır-tevekkül, ilim, af edici ve af dileyici olma, ahde vefa, adalet-dürüstlük ile infak, namaz, zekât ve oruç ibadetlerinde devemlı olmak, bu görevleri içtenlik ve samimiyetle yerine getirmektir. O halde Mutmainne Nefsin sıfatları da anayasamız olan Kur'ânın açıkladığı özelliklerdir. Mutmaînne Nefs sakinleri takva yaşamına geçmiş mutlu benliklerdir. İşte bu ilâhî sıfatları üzerinde toplayan kutlu ve mutlu zatlar, Mutmaînne Nefs sahibidir ve cennet de onlar için hazırlanmıştır. Mutmaînne'nin üst kemal mertebeleri olan Râziyye ve Merdiyye'de aynı özelliklere sahip ancak daha derine inmiş ve daha yücelmiş evliyaullah (veliler) olmuş nefslerdir. |
19 Ocak 2008, 10:04 | Mesaj No:10 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Nefs
5) RÂZİYYE NEFS 89/28: Dön Rabbine, sen O'ndan... razı olarak 89/30: Gir Cennetime. Raziyye Nefs; razı olan, memnun olan nefs demektir. Bu yüce makam velilerin mertebesidir. Mutmaînne Nefs de tam bir güven içinde olan kul; kadere ve her türlü oluş sırlarına tam rıza gösterir, herşeyin Allah'tan geldiğinin gerçeği ile felaketleri de mutlulukları da aynı zevk içinde yaşar. Çünkü her oluş; bir gizli sebebin neticesidir, iman etmiş kulun da hayrı ve mutluluğu içindir. Velilerin mertebelerine yalnız çalışmakla ulaşılamaz. Cenâbı Allah kulunu isterse bu makama getirir. Şura 42/13: " ... Allah dilediğini kendine seçer... " Bu mertebeye ulaşanlar bazı ilâhî yeteneklerle donanır ve keramet sahibi olurlar. Keramet, velilerin ilâhî lütuf ile gösterdiği büyük hünerdir. Bir kutsal hadiste şöyle buyrulmaktadır: " Ben kulumu sevdiğim zaman onun duyan kulağı, gören gözü, tutan eli olurum. " Elmalı'lı Hamdi Yazır " Allah'tan razı olarak Rabbine dön..." hitabı ile ilgili şu açıklamayı getirmiştir: " Bir kısım müfessirler, bu hitabın Nefsi Mutmaînne'ye Dünyada her zaman yöneltilmiş olduğunu kabul etmişlerdir. Bu bize daha isabetli ve daha faydalı görünmektedir. Sıkıntı ve sevinç zamanlarında kaza ve kadere güzelce dayanabilmek ve böylece bu sınav ve eğlence aleminin zorluklarını aşmak Nefsi Emmâre ve Levvâme tabiatına uygun olmadığı gibi Nefsi Mutmaînne doğasına da kolay gelmez. Bu oluş, Nefsi Mutmaînne'nin kemal mertebeleri olan Raziyye ve Merziyye'nin özelliklerindendir..." Raziyye nefs'in sıfatları nelerdir? Bu yüce makamda insanî nitelikler yerini ilâhî özelliklere bırakmıştır. Raziyye'nin sıfatları, takva sahibinin özellikleri bahsinde net bir şekilde verilmiştir. Mutmaînne Nefs bölümünde de açıklandığı gibi bu nitelikler; infak, muhsin olma, ilim, sabır-tevekkül, ahde vefa, adalet-dürüstlük, namaz, zekât v.s.dir. İşte Kur'ânı Kerîm; bu sıfatlara bürünmüş, takva yaşamında ihlâs ile yücelmiş benliklere Allah'ın dostu (veli) demektedir. Veliler için Yûnus 10/64 de şöyle buyrulmuştur: " Dünya hayatında da ahirette de müjde vardır onlara. Allah'ın kelimeleri değişmez. İşte budur o büyük kurtuluş. " |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Konuyu değerlendir | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Muhâsebe-i Nefs | MusabBinumeyr | Muhtelif Konular | 1 | 09 Şubat 2019 12:04 |
Nefs-i Emmare | enderhafızım | Serbest Kürsü | 0 | 08 Ekim 2012 17:33 |
nefs | cananekinci | Soru Cevap Arşivi | 7 | 30 Mart 2010 00:10 |
Kur'ân’da Nefs Ve Ruh Kavramları | Hazan Mevsimi | Kur'ân-ı Kerim Genel | 0 | 26 Aralık 2009 01:14 |
nefs ve nefsin dereceleri | NUR | Tasavvuf-Tarikat | 11 | 22 Ağustos 2008 18:47 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|