Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Kadın Mahrem Konular (https://www.forum.medineweb.net/298-kadin-mahrem-konular)
-   -   Bayanlara özel (Mahrem Konular) (https://www.forum.medineweb.net/kadin-mahrem-konular/2877-bayanlara-ozel-mahrem-konular.html)

MERVE DEMİR 24 Nisan 2008 21:19

Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 

ÂDET GÖRME (HAYIZ)
Genel Olarak Âdet
(Bu başlık altında âdetle ilgili meseleleri bir problemi çözer biçimde, oldukça karmaşık olarak anlatmak zorunda olduğumuzdan, konunun sonuna âdeti kısa ve öz olarak anlatan bir özet ekleyecegiz. Bu konuda kısa ve genel bilgi edinmek isteyenler, öncelikle orayı okumalı, orası ile halledemedikleri problemleri çıktığında, burada ilgili bölüme bakmalıdırlar. Aynı şey lohusalık ve hastalık kanı için de söz konusudur.)
1- Âdet görme, yani hayız, kadının özelliklerinden ve onu erkekten ayıran yönlerinden biridir. Âdet, anormal ve çirkin bir olay değil, normal ve kadının fıtratının, yani yaratılışının gereği olan doğal bir olaydır. Âdet görme, kadının sihhatli ve normal olduğunu gösterir.
2- Islâm bu konuda da aşırılıklardan uzak bir orta yolu öğretir: Cahiliyyet dönemindeki Araplar âdetli kadınlara arkadan cima ederlerdi. Hiristiyanlar âdetli kadınlara, bu hallerinde iken önden cima ederlerdi. Yahudilerle Mecusîler ise, tam tersine, âdetli kadından son derece uzak kalır, hattâ âdetleri bittikten sonra bir hafta daha onlarla bir arada bulunmazlar, onlarla beraber yemezler, içmezler ve oturmazlardı ve kitaplanndaki emrin bu olduğunu söylerlerdi. (Müslim, hayz 16; Ebû Dâvûd, tahâret 103.) Ilk ikisi temizlige dikkat etmeme ve sihhat bozucu bir davranış, diğeri de kadınları küçük düşürücü ve dışlayıcı bir uygulama idi.
3- Islâm geldi, "hayız, eziyet verici bir haldır, dolayısı ile hayızlı iken kadınla cima etmeyin..." (Bakara (2) 222.) âyeti gönderildi. Hiç mi yaklaşmayacağız diye soranlara, bunu Yahudilerden etkilenerek sormuş olabilecekleri için, Peygamber Efendimiz; "her şeyi yapın fakat cima etmeyin" (Müslim, hayz,16; Nesâî, taharet 180; Ibn Mâce, taharet 124; Darimî, vudû 117.) buyurarak, kadının âdetli iken kirli bir çaput gibi bir kenara atılamayacağını öğretti. Çünkü âdetlilik, pislik demek değildi. Kur'ân ondan "pisliktir" diye değil, "eziyettir" diye söz etti. Yani âdetli iken kadınla cima, hem erkek için, hem de kadın için bir eziyettir ve sağlıga zararlıdır.
4- Peygamberimiz bunu, uygulayarak da öğretti: O, annelerimiz olan hanımları âdetli iken göbekle dizkapağı arasını bir peştemal(izar) ile örtmesini söyler ve geri kalan yerlerinden yararlanır, okşar ve ilgilenirdi. (Buharî, hayz 5; taharet 175; Darimî, taharet 108; Muvatta, taharet 102) Bunu elbette kendisi cinsel tatmin aramak için yapmazdı. Çünkü hanımlarının hepsi bir anda âdetli olmayacağına göre cinsel ihtiyacağı âdetli olmayan hanımlarıyla normal yoldan giderebilirdi.
Durum bu iken böyle davranmasının iki önemli nedeni vardı:
a). Bunu yapmakla, bu konudaki batıl inançları yıkmış ve bunun caiz olduğunu bildirmiş oluyordu.
b). Âdetli iken bedensel ve psikolojik rahatsızlık duyan kadını, itilmişlik ve yalnızlık duygusundan kurtarmış ve ona eskisi gibi insan olmakta devam ettiğini göstermiş oluyordu.
Çünkü Peygamberimizin bütün hanımları âdetli iken kendilerine böyle davranıldığını haber vermişlerdir. (bk. Müslim, hayz 3.)
Bunu bir de onların, görüşüp konuştukları her kadına bunun normal ve caiz olduğunu anlatmaları ve yaygınlasması için yapıyordu.
5- Islâm'da âdetli kadının pis olan yönü sadece kanıdır. Nitekim erkeğin de idrarı ve dışkısı pistir. Âdetli kadınla cima dışında herşey yapılır. Onun teri ve tükrügü pis değildir, onunla kucaklasılir, öpülür, beraberce yemek yenir. Hattâ artığı yenilebilir.
6- Aişe Annemiz: "Allah Rasulü söylerdi ve ben âdetli iken onun başını yıkardım. Ben âdetli iken kucağıma yaslanır Kur'ân okurdu". (Buharî, hayz 2, 3; Müslim, hayz 15; Nesâî, taharet 173,174;Müsned V/400, VI/68,117,135,148.) Âdetli iken kemikli haşlamanın etini ısırırdım ona verirdim, alır ve benim ısırdığım yerden ısırırdı. Âdetli iken su içtiğim kabı ona verirdim, alırdı ve ağzını, benim ağzımı koyduğum yere koyar ve içerdi" (Müslim, hayz 14; Izahi için bk. Davudoğlu N/990-91; Ebû Dâvûd, tahâret 103.) demiştir.
7- Âdet görme, Allah'ın bir kanunudur. O, âdetli kadının namaz ve orucunu da bırakmasını emretmiştir. Kadın nasıl namaz kılma ve oruç tutma emrini yerine getirirken sevap kazanırsa, âdetli zamanında yine emre uyarak namaz kılmamak ve oruç tutmamakla da sevap kazanır.
8- Fıkıh kitaplarımızın hemen hemen hepsinde âdetin, en zor meselelerden biri olduğu söylenir. Çünkü gerek âdetin başlangıç ve bitim zamanlarının hesabı, gerek âdet kanının özellikleri ve gerekse âdetli iken yapılabilen ve yapılamayan şeyler, yani, âdeti ilgilendiren gusül, namaz, Kur-ân okumak, oruç, itikâf hacc, cinsel ilişki boşama, iddet, istibra vb. meseleler kolaylıkla bilinebilecek şeyler değildir. Dini titizligi ve gayreti olanlar dışında bu konuyu çok az kimse bilebilir ve Allah'ın arzusuna uygun olarak yaşama derdi olmayan zayıf imanli kimseler bu konuda çok büyük hatalar yaparlar ve bünyelerine de, dinlerine de, eslerine de zarar verirler. Bu yüzden özellikle kadınların bu konuyu çok iyi bilmeleri gerekir. Erkekler de evin reisi ve kadının "kayyum"u olmaları bakımından bundan aynı derecede sorumludurlar.
Âdetin Tanımı
9- Âdet: Hamile olmayan, ergin kadının rahminden (döl yatağından), lohusalık ya, da kan akmasına sebep olan bir hastalıktan ötürü değil de ergin kadınlık gereği, belli sürelerle gelen kandır.
Bu, âdeti bir kan ya da olay görmemiz halinde yapacağımız tariftir.
10- Âdetli olmayı değişik bir durum ve yeni bir hal olarak düşünürsek âdeti; sözü edilen kan sebebi ile ortaya çıkan şer'î bir engeldir, diye tarif ederiz.
Yani birinci tarif, âdet kanının pis bir madde olmasına, ikinci tarif de sebep olduğu hades (hükmî pislik, yani abdestsızlık ve gusülsüzlük) haline göredir.
11- Âdet dediğimiz "hayz" in sözlük anlamı "akmak" tir.
12- Hayız karşılığı olarak dilimizde kullanılan en yaygın kelime "Âdet"tir. "Aybaşı", "kirlilik", "namazsızlık", "ay hali" gibi kelimeler de aynı anlamda kullanılır.

ÂDET KANININ ÖZELLİKLERİ:
Rengi ve Kokusu
"Ümitsızlık" yaşına varmayanlarda saf beyaz akıntı dışında gelen kırmızı, siyah, hakî, bulanık, saman ya dadişsarısi, hatta yeşil gibi her renk âdet kanı olabilir. Ümitsızlık yaşına varanlarda ise âdet kanının rengi sadece koyu kırmızı ya da siyahimsidir. Dolayısı ile ellibeş yaşınıgeçenlerden gelen ve bu iki rengin dışında olan her akıntı âdet değil, hastalık kanıdır.
Kanın rengi konusunda, ilk çıktığı ve bezde belirdigi zamana itibar edilir. Çünkü o anda tazedir ve asıl rengindedir. Kuruduktan sonraki rengine itibar edilmez. Çünkü kuruyunca rengi değişebilir.
Âdet kanının kokusu ağır ve rahatsız edicidir. Hastalıktan dolayı gelen kan ise kokusuzdur.
Âdet Kanının Ilk Çıkışı (Sübûtü)
Ilk âdetini gören ya da ilk doğumunu yapan kadının âdeti ve lohusalığı ile ilgili hükümler değişiktir ve bu durumdaki kadına "mübtedie" yani, yeni başlayan, ilk âdet gören denir.
Âdetin ilk başlama yaşı dokuz yaştır.
Yeni başlayan kadının âdet zamanı gördüğü her kan, üç günden az on günden çok olmadıkça, âdet kanı, doğumunda gördüğü her kan da, kırk günü geçmedikçe lohusalık kanıdır.
Ilk başlayan kadın bir saat (bir süre anlamında) kan görüp arkasından ondört gün temiz kalsa, onun ardından da yine bir süre kan görse ilk on günü âdet sayılır ve bununla ergin olduğuna hükmedilir. Çünkü bu iki kan arasındaki temizlik, onbeş günden az olduğu için anormal bir temizliktir. On günün bitiminde; temizlik halinde de olsa, yıkanır. Ramazan ise, bu on günde tutmadığı oruçlarını kaza eder.
Bu örnekte görüldüğü gibi, yeni başlayanın âdeti temizlikle başlayamaz ama, temizlikle sona erebilir.
Dokuz yaşını tamamlayan kız ilk defa gördüğü kandan dolayı namazını ve orucunu bırakır, evli ise karıkoca ilişkisinde bulunmaz. Kan üç gün tamamlanmadan kesilir ve onbeş gün dolmadan bir daha akmazsa, âdet kanı değil özür kanı olduğu anlaşılır ve bıraktığı oruç ve namazlarını kaza eder. Fakat Imam Muhammed'den nakledilen bir görüşe göre bu durumda olan kadının gelen bu ilk kanın üç gün devam etmedikçe âdet kanı olduğu kesinlesmez, sahibi de namazı bırakamaz ve orucu erteleyemez. Aricak birinci görüş daha sağlamdir. Çünkü Allah Teâlâ Kur'ân'da âdeti "ezâ" diye nitelemiştir (2/222) Kanın çıkmasıyla bu nitelik gerçekleşmiş ve âdet kabul edilmesinin sebebi oluşmustur.(Bu konuda Malıkîlerin de güzel bir değerlendirmesi vardır: Dokuz yaşına girmemiş bir kızdan gelen kan bir illet kanıdır. Dokuz ile oniki yaş arasında bulunan bir kızdan gelen kan, bilen kadınlara ya da doktara gösterilir, kesinlikle âdettir derlerse ya da şüphelenilirse bir illet kanı sayılır. Onüç yaşına gelen bir kadından elli yaşına kadar gelen kan ise mutlaka âdettir. Elli yaşını geçmiş bir kadından yetmiş yaşına kadar gelen kan da yine bilir kadınlara ya da doktora gösterilir. Yetmiş yaşına ulaşmış bir kadından gelen kan ise kesinlikle özür kanıdır.Şâfiîlere göre âdetten kesilmede belirli bir yaşı yoktur. Hanbelîlere göre ise elli yaş âdetten kesilme yaşıdır.)
Âdetin başlaması kanın yuvarlak olan iç ferçte (kadının cinsel organı) belirip, uzunca olan dış ferce geçmeşiyle ya da sadece iç dudaklann ucuna kadar gelmesiyledir. Akşamdan bez ya da pamuk koyup, sabahleyin bezinde ya da pamuğunda kan gören kadının âdeti, kanı gördüğü andan itibaren başlar. Çünkü "olaylan en yakın zamanına bağlamak" bir kuraldır. Pamuğu koyduğu andan itibaren başlar diyenler de vardır.Tersine; âdetli bir kadın, kullandığı bezi sonradan temiz görse, temizliği bezi koyduğu andan itibaren başlamış sayılır.
Âdetin sona erdiği yaş ise ellibeştir. Bu yaşa "iyâs" yani "ümitsizlik" yaşı denir ki, kadın artık hamile kalma ümidini yitirmiş demektir.
Çok nadır olsa bile kadın ellibeş yaşını geçtikten sonra da âdet görebilir. Meselâ bu yaştan sonra gelen kan koyu kırmızı ya da siyah ise âdet kanıdır, değil ise hastalık kanıdır, âdet değildir.
Ellibeş yaş ender durumlar dışında, kadının âdetten kesilmeşinin son yaşıdır. Âdetten kesilmeye başlamanın ilk yaşı ise kırkbeştir.
Burada ve diğer dinî konularda yaş hesaplamasında Güneş Yılına değil Ay Yılı'na itibar edilir.
Âdetin Ölçüsü (En Azı ve En Çoğu)
Âdetin en az süresi üç tam gün, yani yetmiş iki saattır. Ebu Yusuf'a göre iki tam gün ve üçüncü günün de yarıdan çoğu âdetin en azıdır.
Buna göre meselâ pazar günü güneş doğarken bir süre kan görse, arkasından da çarsamba günü şafak sökümüne kadar kan kesilse ve aynı gün güneş doğmadan az önce tekrar kan görse ve güneşin doğumunda kesilse, ya da ikinci doğuşa kadar sürse, bu kan âdet kanıdır. Çünkü yetmiş iki saatlık ölçü (nisab) tamamlanmıştır. Kanın bu ölçünün iki ucunda görülmesi yeterlidir, bu ölçü süresince devam etmesi şart değildir. Arada bir gelmesi, âdet olması için yeterlidir.Yine bu maddeye ve bu örneğe göre kan yetmişıkı saat dolmadan az önce kesilse, arkasından onbeş tam gün temiz kalsa bu kan âdet kanı değildir, çünkü ölçü (nisab) dolmadan normal bir temizlik süresi geçmiştir. Böyle bir temizlik süresinden sonra gelecek kan önceki ile beraber hesaplanamayacaktır.
Fakat kanın kesilmesinden sonra onbeş tam gün dolmadan, meselâ onuncu ya da daha önceki bir gün tekrar kan görse, hepsi âdet kanı olmuş olur. Eğer on günden sonra, onbeş günden önce görecek olsa, düzgün âdeti bulunması halinde âdet günleri kadarı, bulunmaması halinde ise on günü âdet kanı sayılır. Çünkü, ileride de geleceği gibi, âdetin en çoğu on gündür ve âdet günleri içerisinde kanın sürekli gelmesi şart değildir, yani eksik temizlik de kesintisiz kan sayılır.(Imam Şafii ve Ahmed'e göre âdetin en azı bir gün ve bir gece, en çoğu ise onbeş gündür. Imam Malık'e göre ise azı ve çoğu için bir sınır yoktur. Bu görüşlerin de dayandıkları şer'i deliller mevcuttur).
Âdetin en çok süresi on tam gün, yani, ikiyüzkırk saattır. Ancak kadın fetva sorduğu müftüye onbirinci günde temizlendığını bildirse fetva verecek olan, bir kaç saati hesaba katmayıp ona on gün âdet gördüğünü söyler. Âdetin en azı dışında hep böyle davranılıp, yeni güne geçmiş birkaç saat hesaba katılmaz. Ta ki, kadınların bu durumu zor bir problem haline gelmesin.
Bu maddeye göre üç günden az ve on günden fazla gelen kan âdet kanı değil, hastalık kanıdır.
ÂDET GÜNLERİNDE DEĞİŞME (INTİKAL)
Âdet günlerindeki değişme, yani "intikal", âdet meseleşinin en önemli noktasıni oluştuiur. Dolayısı ile bu konuda özellikle kadınların çok dikkatli olması gerektir.
Bazı kadınların âdet günleri düzenlidir. Her ayın belli gününde başlar ve belli gün kadar sürer. Böyle olan kadınlar için âdet hesapları konusunda bir zorluk yoktur. Böyle bir kadına, âdeti belli, anlamında "mu'tâde" denir.
Ancak yaş ve sağlık durumundaki değişmeler, iklim şartları ve doğum gibi bazı olaylar yüzünden çoğu kadınların âdet günlerinde oynama, artma, ya da eksilme olabilir. Bu olaya "intikal" denir.
Düzenli âdeti olan, meselâ her ayın belli gününden başlamak üzere belli gün âdet gören bir kadın, arada bir her nasılsa, yine âdet gününden başlamak üzere on günü aşkınken görse, âdetine itibar eder, sadece on günü aşan günlerde değil, âdet günlerini aşanlarda da temiz sayılır. Kan geldiği için terkettiği ibâdetlerini kaza eder.
Düzenli âdetin değişmesi (intikal), âdet gördüğü gün sayısında olabileceği gibi, başlama zamanında da olabilir. Buna göre değişmede (intikalde) su ihtimaller söz konusu olur.
Âdetin zıddına gelen kan, on günü ya aşar veya aşmaz.
Aşması halinde kan gördüğü bu on günü aşkın günler içerisinde önceki düzenli âdetinin günlerine rastlayan en az bir âdet ölçüsü (nisab), yani üç gün bulunur ya da bulunmaz.
Bulunması halinde, bu bulunan günler âdet günlerine ya eşittir veya değildir.
Âdetin zıddına gelen bu kan on günü geçmemesi halinde de ya tam on gün olur ya da daha az olur.
Söz konusu kan on günü aşar ve içerisinde önceki düzenli âdetinin bulunması gereken günlerden en az bir âdet ölçüsü (nisab), yani üç tam gün kadarı bulunmazsa âdet, zaman olarak değişmiştir ancak sayı aynıdır.
Açıklaması: Adeti her (dinî) ayın ilk gününden başlamak üzere beş gün olan bir kadın, ayın âdet görmesi gereken bu ilk beş gününde, ya da baştan üçünde temiz kalsa, sonra onbir gün kan görse, bu durumda bu onbir günün içerisinde ilk ihtimale göre âdetinden hiç bulunmamış ikinci ihtimale göre de sadece iki gün bulunmuştur. Dolayısı ile bu kadının âdeti, kan gördüğü günden başlamak üzere beş gündür, çünkü kan on günü aşmıştır, bu yüzden sayı olarak âdetine döner. Yani âdeti sayı bakımından değil de, zaman bakımından değişmiş (intikal etmiş) olur. Çünkü önceki âdet günleri temiz geçmiş, hattâ öncelerinde de kan görülmemiştir. Dolayısı ile âdet kabul edilmesi mümkün değildir.
On günü aşan bu kan içerisinde, önceki âdet günlerinin en az bir âdet ölçüsü (nisabi), yani üç gün bulunursa, sadece bu üç gün âdettir, geri kalan hastalık kanıdır.
Önceki âdet günlerinin tamamı bu on günü aşan kan içerisinde bulunursa, bu durumda âdet; gün sayısı olarak da zaman olarak da değişmemiş, nerede ise ve ne kadarsa öyle kalmış ve o miktardan fazlası hastalık kanı olmuş demektir.
Açıklaması: Âdeti her (dinî) ayın ilk gününden başlamak üzere beş gün olan bir kadın, bir defasında henüz ayın biri olmadan beş gün kan görse, kan devam edip âdet günleri olan ayın ilk beş gününde de görüldükten sonra, fazladan da bir gün kan görse, toplam onbir gün eder. Esas âdet günleri de onların içerisindedir. Bu durumda önceki âdet günleri olan ayın ilk beş gününde gördüğü kan âdet kanı, önceden beş ve sonradan bir gün gördüğü kan ise hastalık kanıdır.
Yine bu on günü aşan kan içerisine önceki düzenli âdetinden bir âdetin en az ölçüsü rastlasa ve fakat bu rastlayan günler önceki âdet günlerine eşit olmasa, öncekinden az da olsa âdet bu ikinci sayıya geçmiş ve o, âdetin sayısı olmuştur:
Açıklaması: Âdet günleri ayın ilk beş günü olan bu kadın, ayın ilk iki gününde temiz kalsa, arkasından onbir gün kan görse, kan gördüğü günlerin ilk üçü, önceki âdetine rastladığı ve en az âdet ölçüsünü doldurduğu için âdeti sayılır. Bu durumda âdeti sayı olarak değişmiş zaman olarak değişmemiş ve beş günden üç güne intikal etmiş olur. Geri kalan sekiz gün ise hastalık kanıdır.
Kan gördüğü günlerin sayısı on günü geçmedikçe, düzenli âdeti kaç gün olursa olsun, hepsi âdettir.
Ancak bu kurala, arkasından tam bir temizlik süresi geçirirse, kaydını eklemek gerekir. Bir tam temizlik, yani onbeş gün geçmeden tekrar kan görürse yine âdetine döner fazlasını hastalık kanı sayar. Çünkü aralarında bir tam temizlik bulunmayan kan sürekli akmış sayılır.
Açıklaması: Âdet günleri ayın ilk beş günü olan örneğimizdeki kadın, ayın ilk günü kan görse, fakat kan beş gün değil, altı gün sürse altıncısıda âdet kanıdır. Aynı kadın ondört gün temiz kaldıktan sonra tekrar kan görse bu defa ilk âdetine döner ve o altıncı günü âdet değil, hastalık kanı sayar, ibâdetlerini kaza eder. Çünkü normal temizliğin en azı onbeş gündür.
Âdet bir seferle yerleşmiş ve sabitleşmiş olur.
Meselâ ilk defa âdet gören bir kız ilk âdetinde altı gün kan görse arkasından yirmidört gün temiz kalsa âdeti böylece yerleşmiş olur. Dolayısı ile sonraki aylar bir hastalık yüzünden kendisinden sürekli kan gelecek olsa âdetini ve temizlik günlerini önceden sabitleşen bu sayılara göre hesaplar.
Âdetin değişmesi, yani düzgün bir âdetin, sayıca ya da zamanca başka bir düzgün âdete dönüşmesi (intikal), peşpeşe iki âdetin aynı ölçüde ve önceki âdete zit olarak gelmesiyle olur.
Bu son iki maddeyi daha iyi anlayabilmek için şöylece örneklendirebiliriz:
Düzenli âdeti meselâ altı gün olan bir kadın, bir ay yedi gün âdet görse bu yedinci gün hayız olmuş olur, ancak bir sonraki ayda da yedi gün âdet görmedikçe düzenli âdeti yedi güne çıkmış olmaz. Bu sözü edilen yedinci gün hayız olmuş olduktan sonra düzenli olup olmaması ne değiştirir? gibi bir soru akla gelebilir. Bunların farkı su örnekle anlaşılabilir: Düzenli âdeti meselâ altı gün olan bir kadın bir ay yedi gün, onun arkasındaki ay ise onbir gün âdet görse, iki ay peşpeşe aynı sayıda âdet görmediği için düzenli âdeti yine altıdır ve ikinci ayda on günü aşacak gekilde kan gördüğüne göre, yedi günden fazlası değil altı günden fazlası, yani beş günü hastalık kanıdır: Fakat iki ay peşpeşe yedi gün sürmesi, düzgün âdetin yedi güne intikal ettiğini gösterir. Ondan sonraki ay, kanın onbir gün gelmesi halinde, beş değil de sadece dört günün âdet olmadığı anlaşılır. Ama sabit ve düzgün bir âdeti olmayan kadından gelen kan, önceki âdeti kaç gün olursa olsun, on günü geçmedikçe âdet sayılır. Meselâ bir ay altı, bir ay yedi, bir ay sekiz, bir ay dokuz, bir ay on gün âdet görse bunların hepsi âdettir: Ertesi ay onbir gün kan görse, on günü âdet bir günü hastalık kanı olmuş olur.
Kısaca âdet bir defa ile sabit ve yerleşmiş, iki defa ile değişmiş yani intikal etmiş olur.
Kanın Kesilmesi Durumu
Âdetin hakikaten ya da hükmen sona ermesi durumuna kanın kesilmesi adı verilir. Hakikaten sona ermesi kanın artık akmamasıyla, hükmen sona ermesi de âdette on günü Lohusalıkta da kırk günü geçmeşiyle olur. Yani en çok sınırı geçince kan kesilmese de kesildiğine hükmedilir. Bu yüzden bu her iki duruma da "kanın kesilmesi" tabirini kullanacağız.
Kanın kesilmesi, yani âdetin hakikaten yada hükmen sona ermesiyle, kadınla, yıkanmadan bile cinsel ilişkide bulunmak caiz olur. Ancak cinsel ilişkiyi yıkanmasından sonraya ertelemek müstehap (dinen güzel)'dir.
Kan kesildiği anda içinde bulunduğu farz namazın vaktinden bir başlangıç tekbiri alacak, yani "Allah" diyecek kadar zaman kalmışsa o namazı kaza etmesi gerekir.
Meselâ Ramazan'da şafak sökmeden biraz önce kan kesilecek olsa: O geceki yatsı namazını kaza eder, o günün orucunu ise edâ (vaktinde) olarak tutar.
Bütün bu konularda zamanın sonuna itibar edilir. Meselâ, vaktin son anında temizse o vaktin ibâdetini kaza edecek, değilse etmeyecektir.
Bu maddeye göre; vaktin sonunda bir başlangıç tekbiri alacak kadar süre kalmışken

Emekdar Üye 24 Nisan 2008 21:19

Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
ADET HALİNDE OLAN BİR KADIN ARAFAT VAKFESİNİ YAPABİLİR Mİ?
Adet halinde olan bir kadın Arafat vakfesini yapabilir, Müzdelifede durup dua edebilir ve Mina'da Cemrelere taşlarını atabilir. Bu husus için hiç bir sakınca yoktur. Yalnız Mescidü'l-Haram ve başka camilere giremez. Dolayısıyla Kabe'yi de tavaf etmesi haramdır. Şafii mezhebinde yapılan tavaf sahih değildir. Hanefi mezhebine göre de sahih ise de tahrimen mekruhtur. Ceza olarak bir deve kesmek de icab eder. Eskiden Safa ile Merve, Mescidü'l-Haram'ın dışında oldukları için adet halinde olan kadın sa'y edebilirdi. Şimdi ise Safa ile Merve, Mescidü'l-Haram'ın müştemilatından oldukları için sa'y etmesi de haramdır.

Emekdar Üye 24 Nisan 2008 21:20

Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 

ÂDETİNİ ŞAŞIRAN KADININ DURUMU
Âdetinin sayısını ya da zamanını, yani yerini şaşıran kadına, "dâlle", "Mudille" ya da "Mutehayyira" denir ki, sözlük anlamı "şaşıran" ya da "şaşırtan" demektir. Şaşırtması, fetva sorduğu fıkıhçıyı hayrete düşürmesinden ötürüdür.
Her kadının, âdette de Lohusalıkta da, hem âdetli hem de temiz günlerinin yerini de, yani tamamını da, sayısınıda bilmesi bir görevdir. Meselâ her ayın ilk beş günü ya da son beş günü âdetli, kalan yirmibeş günü temiz olması gibi.
Delirmesi, bayılması, bu konudaki tembelliği ya da dinî konulardaki önemsemezligi gibi bir sebeple âdetini unutan ve her nasılsa kendisinden sürekli kan gelmeye başlayan kadının, kendine geldiği anda meseleyi araştırması gerekir; eğer âdetinin yerini ve süresini büyük ihtimalle bulabilirse ona göre davranması, bulamazsa -ki böyle hem zamanı hem de süreyi şaşırmaya genel şaşırma denir- hükümlerde ihtiyatli olanla amel etmesi gerekir.
Boşanmadaki iddet meselesi dışında âdeti ve temizliği için bir ölçü konmaz. Boşanma ve iddet bekleme söz konusu olduğunda, âdeti on gün, temizliği ise altı aydan bir saat kadar az olarak belirlenir. Buna göre söz konusu kadın iddetini doldurmak için, ondokuz ay on günden dört saat kadar eksik bekler. Çünkü boşamanın, âdetinden bir saat kadar sonra olmuş olması muhtemeldir ve bu durumda o âdet hesaba katılmayacaktır.
Mescide girmez, haccın rükünlerinden olan ziyaret tavafi dışında tavaf yapmaz ve kesin olarak temizliğine rastlatmak için ziyaret tavafını on gün sonra tekrar eder. Sade tavafını da yapar, çünkü O, Mekkelilerin dışındakiler için vaciptir. Ancak bunu tekrarlamaz.
Mushaf'a el sürmez.
Kendisiyle hiç cinsel ilişkide bulunulmaz.
Farz, vacip ve meşhur sünnetlerin dışında namaz kılmaz.
Namaz dışında Kur'ân-ı Kerîm okumaz, namazda da yeterli olanın en azı kadar okur. Kunutu ve diğer duâları, okuyabilir.
Temiz olmakla âdetin girmesi arasında tereddüt ettiği her sefer, bütün vakitleri o vakitte abdest alarak, temiz olmakla âdetin çıkması arasında tereddüt ettiği her sefer de yine her namazı yıkanarak kılar. Meselâ âdetinin her ay bir defa ve âdetinin sona ermeşinin de ayın son yarısında olduğunu hatırlayan ve bunların dışında birşey hatırlamayan bir kadın, ayın birinci yarısında âdetin girmeşiyle temiz olma arasında tereddütlü, ikinci yarısında da temiz olmakla âdetin çıkması arasında tereddütlüdür. Ama hiç bir şey hatırlamıyorsa o her zaman temiz olmakla âdetin girmesi arasında tereddütlüdür ve hükmü de aynen temiz olmakla âdetin çıkması arasında tereddüt edenin hükmü gibidir.
Bu durumdaki kadın Ramazan Ayını tamamen oruçlu geçirir.
Âdetinin her ay ne kadar olduğunu bilmediği halde dönüşü mümkün (ric'î) olarak boşanırsa dönüşün son sınırı otuz dokuzuncu gün olarak belirlenir. Çünkü âdetinin üç gün, temizliğinin onbeş gün olması, boşama işleminin de temizliğiriin son anına rastlaması muhtemeldir. Bu durumda iddeti, iki âdet ve üç temizlik süresi ile sona erecek demektir ki, bu hesaba göre otuzdokuz gün eder.
Şaşırma âdetin sadece yerinde yani, ayın hangi günlerine rastladığında olursa buna da özel yada kısmi şaşırma adı verilir. Bu durumdaki kadın ya âdet günleri sayısınin iki katı kadarında tereddüt eder, ya da iki katından az bir zamanda tereddüt eder. Meselâ âdetinin üç gün olduğunu bilse fakat ayın altı günlük süresinde şüphe etse, âdetinin hiçbir gününü kesinkes bilemiyor demektir. Ama beş günlük bir sürede şüphe etse bir gün, yani üçüncü gün kesinkes âdetli olduğunu biliyor demektir. Buna göre:
Âdet günlerinin üç gün olduğunu bilse fakat bunu ayın son on günü içerisinde şaşırsa, bu on günün ilk üç gününü her vakit için abdest alarak namaz kılar. Çünkü orada âdetli olmakla temiz olmak arasında tereddüt vardır. Üç günden sonra ayın sonuna kadar ise her vakitte yıkanarak namaz kılar. Çünkü orada âdetli olmakla temiz olmak ve âdetten çıkmak arasında tereddüt vardır.
Ancak âdeti meselâ altı gün olup bunu on gün içerisinde şaşırsa, bu on günün beşinci ve altıncıgünlerinin her halükârda âdet olduğu kesinlik kazanır ve o günlerde aynen âdetli gibi davranır. Diğerlerinde ise az önce söylediğimiz gibi hareket eder

Emekdar Üye 24 Nisan 2008 21:21

Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 

ÂDETLE İLGİLİ NADİR KONULAR
Çocuk emzirmekte olan kadının, iddet beklemesi halinde âdet görmedikçe iddeti bitmiş olmaz. Böyle olan kadın ilaç alır ve âdet günlerinde bir sarılık görülse bu âdet kanıdır, onunla iddeti sona ermiş olabilir.
Bekâr kızın sadece âdet gördüğü günlerde, bekârlığı bozulmuş olan kadının ise her zaman fercinin ağzına pamuk koyması (tampon uygulaması) güzel bir davranış (müstehap)'tır. (Yalnız pamuğu iç ferce kadar sokmak dinen de, tıbben de sakıncalıdır).
Bekârlığı bozulanın âdet günlerinde kullanması sünnet, temiz günleride kullanması ise müstehaptır diyenler de vardır. Çünkü o, bakire kadar kendisinden emin değildir. Böyle davranmakla özellikle namaz için ihtiyatlı davranmış olur.
Ancak hem bâkire, hem de bekârlığı bozulan, pamuk koymadan namaz kılsalar da caizdir (olur).
Pamuk veya bez kullanan kadının, kullandığı pamuğu veya bezi güzel kokularla kokulandırmak suretiyle kandan doğacak kötü kokuları gidermesi sünnettir.
Bundan; âdetli günlerinde vücudunun salgıladığı ağır kokulu maddeleri gidermek için sık sık yıkanmasından ve mahremi olmayanların duyamayacağı şekilde güzel kokular sürünmesinin de müstehap (dince hoş) olduğu anlaşılır.
Kullandığı pamuk ya da bezin tamamını iç ferce koyması mekruhtur, çünkü bu eliyle tatmine benzer.
Hünsa'dan (erdisi, erselik) kan gelmesi halinde bakılır. Eğer meni (ersuyu) da geliyorsa meniye itibar edilir ve erkek olduğuna karar verilir. Çünkü meni başka şeylerle karışmaz.
Hayız gören dokuz çeşit canlı vardır: Deve, sırtlan, tavşan, zehirli keler, yarasa, köpek, gelincik ve yılanın dişileri. Ancak hayız (âdet) deyince, çeşitli hükümleri olan âdet akla gelir. O da sadece kadının gördüğü hayızdır... Diğerlerindeki hayız ise akmak anlamında hayızdır. Çünkü "hayız" kelimesinin kök anlamı akmaktır.
Özet Olarak Âdet ve Hükmü
Âdetle ilgili olarak buraya kadar söylediklerimizi, konunun genişçe açıklanması ve çok önemli meselelerde başvurulup, problem çözer gibi düşünülmesi gereken sunuşudur. Konuyu genel çizgileriyle kavrayabilmek ve problemli meseleler olmadıkça kolayca uygulayabilmek için, ayrı bir özetini vermek yararlı olur. Bu özetle hastalık kanının ve lohusalığın da belli başlı meseleleri anlaşılmış olacaktır
1. Âdet kanı sağlığın belirtisidir.
2. Âdetin başlamayaşı dokuz, bitiş yaşı genellikle ellibeştir. Buna göre dokuz yaşın altındakilerden gelen kan asla âdet kanı değildir, ellibeş yaşın üstündekilerden gelen kan sadece koyu ve siyah ise âdet kanıdır, diğer renklerde ise yine âdet kanı değildir.
3. Onbeş yaşına gelen kadın, âdet görmese de ergin sayılır.
4. Âdet kanının rengi çok çeşitli olabilir. Âdeti göstermede en belirgini siyaha çalan kırmızı, en zayıfi da toprak rengidir.
5. Âdetin en azı üç, en çoğu on gün sürer. Bundan az ya da çok gelen kan hastalık kanıdır.
6. Kireç beyazı ya da saf beyaz akıntı temizliğin göstergesidir.
7. Temizliğin en azı onbeş gündür, en çoğunun sınırı yoktur.
8. Iki ay üstüste aynı sayıda kan görmekle düzgün âdet oluşur ve arada bir ay fazla ya da eksik gelse yine düzgün âdetine itibar eder. Eksiklik ya da fazlalık hesaba katılmaz.
9. Âdet günleri içerisinde kanın akmadığı süreler de yine âdetli sayılır.
10.Âdetli kadın namazını ve orucunu terkeder, terkettiği orucu sonradan kaza eder, namazı ise kaza etmez.
11.Âdetli kadın, Kur'ân okuyamaz, camiye giremez, Kâbe'yi tavaf edemez, cima yapamaz.

Emekdar Üye 24 Nisan 2008 21:22

Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 

ÂDETLİ KARISI İLE CİNSEL İLİŞKİDE BULUNANIN NE YAPMASI GEREKIR?
Önce bunun sağlık açısından, sakıncalı, tıbben mahzurlu, tiksinti ve her iki taraf için de eziyet verici bir iş olduğunu söylemeliyiz.
"Sana hayızlı ile cimayı soruyorlar. De ki, bu (her iki tarafâ da) eziyet verici bir şeydîr. Onlar âdetli iken onlardan ayrılın ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Iyice temizlendiklerinde Allah'ın size emrettiği yerden onlara gidin. Allah çok tevbe edenleri ve tertemiz'olanları sever." (K. B akara 222)Görüldüğü gibi âdetli karısı ile cinsel ilişkiyi Allah yasaklamıştır ve bu yasağın haram kılma anlamına geldiği söylenmiştir. Her şeye rağmen şeytana uyar ve bu çirkin haramı işlerse, ikisi de isteyerek yapmışsa ikisi de günah işlemiş olur. Ikisinin de pişmanlık duyup tevbe etmesi ve istigfar etmesi gerekir. Hz. Ebûbekir Efendimize birisi bunu sormuş ve: "Istigfar et (bağışlanma dile) ve bir daha da yapma" cevabını almıştır. Biri istemeden diğeri onu zorlayarak yapmışlarsa, sadece zorlayan günahkâr olur. Işin fetvâ açısından hükmü budur. Ancak bir veya yarım dinar (bir dînar, yaklaşık 4.5 gr. altın demektir) sadaka vermesi müstehap (hoş ve daha temizleyici) bir davranış olur. Bunun açıklaması da hadis-i şeriflerden alınarak şöyle yapılır: Bu günah, âdetin ilk günlerinde yapılmışsa bir dînâr, sonlarında ise yarım dînâr verilir. Ya da kan siyah devresinde ise bir, sarı devresinde ise yarım dînâr verilir. Bu da diğeri ile aynı kapıya çıkar.(Mavsili, el-Ihtiyâr I/28.)
Bu söylediklerimiz elbette asıl cinsel ilişki (cima) için sözkonusudur. Onun dışında ise koca karısından pekçok yolla yararlanabilir .[/

Emekdar Üye 24 Nisan 2008 21:23

Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 

ÂDETLİ İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
Âdetli ile Lohusa, birçok yönden birbirine benzedikleri için, ilgili hükümlerin çoğu da birbirinin aynıdır. Meselâ âdetliyi ilgilendiren oniki hükümden sekizi aynı zamanda lohusayı da ilgilendirir. Bir diğer deyişle şimdi sayacağımız bu sekiz hükümde her ikisi de ortaktır.
Hem Âdetliyi Hem de Lohusayı Ilgilendirenler
l. Namaz:
Âdetlinin ve lohusanın namaz kılmaları ve secde yapmaları haramdır.
Namaz ister farz, ister vacip, ister sünnet, ister nafile ve isterse geçmiş bir namazın kazası olsun. Secde de ister Kur'ân-ı Kerîm'deki secde âyetlerinin okunması ve dinlenmesiyle yapılacak olan tilâvet (okuma) secdesi olsun,isterse şükür secdesi olsun. Dolayısıyla âdetlinın ve lohusanın, her nasılsa, okudukları ya da duydukları secde âyetinden ötürü secde yapmaları gerekmez. Çünkü kendilerinde bunun için gerekli olan ehliyet yoktur.
Ancak namaz vakitleri girdiğinde bu durumda olan kadının abdest alıp evinin namaza ayırdığı köşesinde namaz kılacak kadar bir süre oturması ve tesbih ve hamd ile meşgul olması güzel (müstehap)'dır. Böylece uzun süre ayrı kalacağı namaza karşı usanç duymamış olur. Bir rivayette de böyle yapan kadına kıldığı en güzel bir namaz sevabı verilir, denir.
Her vaktin, bir başlangıç tekbiri sığacak son anına itibar edilir. Imam Azam'a göre başlangıç tekbiri(tahrîme) sadece "Allah" demekle olabilir. Dolayısı ile son andan maksat, "Allah" diyebilecek kadar bir zaman dır.
Yani herhangi bir vakitten bu kadar bir süre kaldığında kadın kan görse o vaktin namazı kendisinden düşer.Yine o kadar bir süre kaldığında kan kesilse, o vaktin namazını kaza etmesi gerekir.
Namaz; kadın ister ilk âdet gören, isterse düzgün âdetli olsun, kanın ilk görüldüğü andan itibaren terkedilir. On günü geçmedikçe, âdet günlerinin sayısını aşan kan ile de namaz terkedilir. Yine âdet zamanı gelmeden fakat en az onbeş gün temiz kaldıktan sonra gelen kan ile de namazı bırakır. Sonra bunların âdet kanı olmadığı anlaşılırsa bıraktığı namazları kaza eder.
Bunun bir istisnâsı vardır oda; kalan temizlik günleri, âdet günlerine eklendiği takdirde on günü aşacak bir zamanda kan görmesi durumudur. Meselâ, âdet günleri yedi, temizlik günleri yirmi gün olarak yerleşen bir kadın, onbeş gün temiz kaldıktan sonra kan görse yirmi güne kadar namazını kılması istenir. Çünkü büyük ihtimalle bu kadın âdet günleri olan yedi günde de kan görecek ve o takdirde kan gördüğü günlerin sayısı oniki gün olmuş olacaktır. Demek ki ilk beş günde gelen kan âdet kanı değildir.
2. Oruç:
Âdetlinın ve lohusanın her türlü oruç tutmaları haramdır. Ancak bu durumda tutmadıkları oruçlarını sonradan kaza ederler. Hattâ oruçlu iken akşam olmadan az önce kan gelse o günün orucu bozulur ve onun da kazası gerekir.
Bu oruç eğer farz ise, âdetle geçen farz oruçların kaza edilmeleri gerekli olduğu için, nafile ise, nafileye başlamak onu bitirmeyi gerektirdigi için kaza edilir.
Halbuki, namazda durum böyle değildir. Kadın bu günlerdeki namazlarından sorumlu olmadığı için, daha önce de söylediğimiz gibi son anında kan gördüğü vaktin namazı üzerinden düştüğü gibi, başladığı farz namaz esnasında kan gelse o namaz da üzerinden düşer. Ancak başladığı ve esnasında kan gördüğü namaz nafile ise, kan gelmekle bozulur ama, sonradan kaza edilmesi gerekir. Çünkü az önce söylediğimiz gibi, nafileye başlamak onu bitirmeyi gerekli kılar.
Yine adamak suretiyle kendisine namaz ya da oruç vâcip kıldığıiçin âdet görse, ya da lohusa olsa başka günde adağını yerine getirmesi gerekir.
Ancak âdet gördüğüm gün oruç tutmak, ya da namaz kılmak Allah için üzerime borç olsun, demenin hiçbir anlamı yoktur. Böyle demekle namazı ya da orucu kendisine borç etmiş olmaz.
Kur'ân-ı Kerîm Okuma:
Âdetlinın ve Lohusanın, Kur'ân-ı Kerîm'den, bir âyetten az da olsa, okumaları haramdır. Çünkü Hz. Peygamberimiz: "âdetli kadın da cünüb de Kur'ân'dan birşey okumasın" buyurmuşlardır. (Tirmizî, taharet98,111; Nesâî, taharet 170; Ibn Mâce, taharet 105; Darimî, vudû' 103)

Emekdar Üye 24 Nisan 2008 21:23

Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 

AVRET KONUSUNDA MUHTELIF KONULAR
Bakma konusunda kâfir kadın da müslüman kadın gibidir. Ancak kâfir-kadının saçına bakılabileceğini söleyenler de vardır. Süfyanü's-Sevri, (Mü'minlerin kadınlarına...) (en-Nûr 24/31) ayetini delil tutarak, zimmî kadınların ziynetlerine bakmakta mahzur yoktur. Bunun yasak olması fitne endişesindendir, haram olduğundan değildir, der. (M.Ali es-Sâbûni, Muhtaşaru Tefsir-i Ibn Kesir, N/115.)
Avret olan herhangi bir kısım, bedenden ayrılması halinde de avrettir, bakılması haramdır.
Çocuğun 4 yaşına kadar avreti yoktur. Bundan sonra şehvet duyacağı yaşa kadar avreti sadece ön ve arkadır. Şehvet sınırına geldiğinde ise kız olsun, erkek olsun, namazda da namaz dışında da avreti, cinsinden·olan bâliğin avreti gibidir:
Erkek, annesinin, kızının ve kız kardeşinin odalarına izinsiz giremez. Resim haline getirilen avret mahallere bakmanın haramlığı konusu, Ibn Abidin'ne göre tereddüt mahallidir. (Ibn Abidin, Hâsiyetu Reddi'l-muhtâr, VI/ 373.)
Saça insan saçı takmak (peruk kullanmak) haramdır. Takılan, insan saçından başka bir şey ise, ruhsat vardır. Güzellik amacıyla yüz v.s. yerlerinden tüy yoldurması, estetik ameliyat ve dağlama usulü ile dolgu yaptırması haramdır. Bu işleri icra etmek de haramdır: (Bu konudaki hadislerin tefsiri için bk. es-sevkânî, Neylü'l-Evtâr N/641-643.)
Avret olan kısmın, doğuracağı zararlar itibariyle, haramlık derecesi de farklıdır. Diz uyluktan, uyluk da ön ve arka taraflardan haramlıkta daha hafifdir. Buna göre dizini açan birisini her müslüman yumuşakça ikaz etme durumandadır. Israr etmesi halinde üzerine varmaz. Uyluğunu açtığını görürse, sertçe ikaz eder; ama ısrarı halinde dövmez. Ön ve arka uzuvlarını açanı görürse örtmesine emreder. Israrı halinde terbiyesini verir denmiştir. (Fetâvâ-yi Hindiyye, V/288.) Bu durumda öldürülebileceğini söyleyenlerin bile bulunması, (Dürer Hâsiyesi, Abdü'l-Halım, I/199.) dikkat çekicidir.

Emekdar Üye 24 Nisan 2008 21:24

Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 

AVRET VE ÖRTÜNME EMRİ
"Avret" sözlükte, gedik gibi yerlerdeki aralık ve kendisinden fesat ve zarar beklenen şey anlamındadır. (el-Harasî ‚Alâ-muhtaşar-i Seydî Halîl 1/244.) Insanın avret bölgesine "avret" denmesi, görülmesiyle fesat ve kötülük ortaya çıkacağı içindir. Yoksa "avret", çirkinlik anlamındaki "aver" kelimesinden türemis değildir. Çünkü kadının avret olan yerlerinin çoğu, çirkin olmak şöyle dursun, gönüllere hoş gelir ve güzel sayılır. (agk.)
Allah Kur'ân-ı Kerîm'de, Peygamberimiz'in kadınlarına hitaben: "Evlerinizde ağırbaşlılıkla oturun. Ilk Cahiliyye Dönemi kadınlarının kırıladöküle, süslerini göstere göstere yürüyüşü gibi yürümeyin" (Ahzâb (3) 32.) buyurur. Nûr Sûresi'nde: "Mü'min kadınlara da şöyle gözlerini (haramdan) kıssınlar, ırzlarını korusunlar, süslerini göstermesinler -kendiliğinden görünen müstesna- başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar" (Nûr (24) 31.) buyurur. Yine Ahzâb Sûresi'nde: "Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına söyle, "cil-bâb"larını üzerlerine atsınlar" buyurur. (Ahzâb (33) 59.)
Peygamber Efendimiz de: "Erkek erkeğin âvretine, kadın da kadının avretine bakmasın", (Müslim, hayz 7; Tirmizî, edep 38; Ibn Mâce, taharet l37; Müsned NI/63.) "Ergin, olmuş bir kadının namazını Allah başörtüsüz kabul etmez" (Tirmizî, salat 160; Ibn Mâce, taharet 132; Müsned VI/150, 218, 259.), "Şehvetle bakmak gözün zinâsıdır" (Buhârî, isti'zan 12, kader 9; Müslim, kader20, 21; Ebû Dâvûd, nikâh Müsned N/276.), "Şehvetle bakmak şeytanın zehirli oklarından bir oktur" (Hindî Kenz V/329 (13075).) buyurmuştur.
Bu ve benzeri âyet ve hadîslerden ötürü, tüm Islâm bilginleri, kadının da, erkeğin de avretini kapatması konusunda sözbirliği halindedirler. Yine bütün Islâm bilginleri kadının elleri, yüzü ve ayakları dışında kalan bütün bedeninin "avret" olduğu konusunda sözbirliği halindedirler. İslam'ın bu konudaki öğretileri açık ve emredici olduğundan, örtünmenin gereğine inanmayanların dinden çıkmış, yani kâfir olmuş olacağını söylemişlerdir. Kapanmanın gerekliligine inanmakla beraber, kapanmayanların ise dinden çıkmış olmayacağını, ancak günah işlemiş olacağını bildirmişlerdir. İslam'ın böyle kesin ve net bir öğretisiyle alay etmenin de insanı dinden çıkaracağını, bu hatayı işleyen mükellefin, tevbe edip, imânını yenilemesi gerektiğini duyurmuşlardır.
Çünkü çıplaklık ilkelliğin, giyinme ise medeniliğin belirtisidir. Çıplak gezmenin hiçbir yararı yoktur, bununla birlikte bir sürü zararı vardır. Giyinmenin ise hiçbir zararı olmadığı gibi, bir sürü yararı vardır. Giyinme iffetli ve namusluluğun sembolüdür. Soyunma ise insanı iffetsizliğe götürür. Cinsel cazibede diğer nimetler gibi bir nimettir. Her şeyin bir sahibi bulunduğu ve sahibi olmayanlara helal olmadığı gibi, insan bedeninin gönle hoş gelen cinsel çekiciliği de, sadece sahibine helâldir. Sahibi olmayanlar, ondan gözle de olsa yararlanamazlar. Hanımına başkalarının bakmasında sakınca görmemek, yada hanımların kendilerini, bakılacak şekilde ayarlaması, modern tıp gözünde psikolojik ve cinsel hastalık olarak görülür. Insanların binde dokuzyüzdoksandokuzu da giyinmenin gerekli olduğunu savunur; ancak ne kadar giyinilmesi konusunda ayrı ayrı şeyler söylerler. Yani insan aklının giyinmeye çizebileceği sabit bir sınır yoktur. Öyleyse dinin çizdiği sınırları kabul etmek en akıllıca hareket olsa gerektir. Giyinme, ayrıca tabiî, yani fitri ve doğal bir olgudur. Tabiatta hiç bir nimet çirilçıplak ve elbisesiz değildir. En değerli meyvalar iki-üç kat elbise ve ambalaj içerisinde sunulmuştur. Demek ki, değerli olan daha çok saklanmakta ve daha çok örtülmektedir. Kömür, kapının önünde bırakılır ama elmas, evin de en gizli köşesinde saklanır. Kısaca örtü, kadının değerinin de göstergesidir.
Hanefîlere Göre Avret
Avret yerlerinin örtülmesi Kur'ân-ı Kerîm ve hadislerle emredildiği için, bunda bilginlerin söz sahibi olamayacağını ve bunu hepsinin sözbirliği ile kabul ettiğini daha önce söylemiştik. Ancak erkeğin göbeği ile dizkâpağı arası dışında kalan yerleri ile, kadının elleri, ayakları ve yüzünün avret olup olmadığı konusunda ayrı fikirde olanlar vardır.
Şâfiî ile Hanbelî mezheplerine göre, kadının yüzü ve elleri de dahîl, bütün vücudu avrettir ve mahremi olmayanlara karşı örtülmesi gerekir. Kadın ellerini ve yüzünü ancak namazda açabilir. Maliki mezhebinde ise, kadının elleri ve yüzü avret değildir, ancak yabancılara karşı kapatması daha güzeldir.
Diğer mezheplerin uygulamalarını özet olarak gördükten sonra şimdi de Hanefî Mezhebi'nde avret ve örtünme ile ilgili uygulamayı geniş olarak görmeye çalışalım:
a) Namazda:
Erkeğin namazdaki avreti; namaz dışında olduğu gibi, göbekle dizkapağı arasıdır. Dizkapağı avrettir, göbek ise avret değildir. Hür kadınların avreti ise; yüzleriz, ellerinin içleri ve ayaklarının üstleri hariç bütün vücutlarıdır. Hattâ kulağı hizasindan aşağıya sarkan saçlarının açılması, bazılarına göre namaza engel değilse de, daha doğru olan görüşe göre avrettir. Ancak bu sarkan saçların avret olmadığını söyleyenlere göre dahi, mahrem olmayan erkeğin, kadının saçına bakması haramdır. Yani böyle sarkan saçlara bakmak, avret olduğu için değil, fitneye sebep olabileceği için haramdır. (Ibrahim Halebî, Gunyetü'l-mümtelî 212.)
Namazda iken insanın avreti, kaba ve hafif olmak üzere ikiye ayrılır. Kaba avret, çevreleri ile birlikte ön ve arka organlar, hafif avret ise, avretin geri kalan kısmıdır. Namaz kılarken kaba avret, ya da hafif avret organlarından birinin, dörtte birinin kendiliğinden açılması, namazın bir rüknünü edâ edecek kadar sürerse namazı bozar. Bunu kendi eylemi ile yaparsa namazı hemen bozulur. Meselâ bir kolunun dörtte biri namazda iken açılan kadın, bu şekilde bir rüknü, meselâ rukûu yapacak kadar kalırsa namazı bozulur. Daha az süre açılırsa bozulmaz. Ancak önceden açıkken namaza başlayamaz

Emekdar Üye 24 Nisan 2008 21:25

Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 

AVRETE BAKAN GÖZ
Harama ve özellikle de karşı cinsten görmemesi gereken uzuvlara, yani "avrete" bakmanın ne kötü bir günah olduğunu bildiren bir çok âyet-i kerime ve hadîs-i serîfler vardır. Tek cümle ile, hadîsi kutsi de buyurulduğu gibi, "bakma, şeytanın zehirli oklarından bir oktur." Ancak yaklaşık olarak sizin verdiğiz mânâda bir söz (hadîs) fıkıh kitaplarında zikredilirse de müdekkik âlimlerce aslı bulunamamıştır. Hidâye dahil, fıkıh kitaplarının "Haram-helâl" bölümlerinde zikredilen şekliyle meali şöyle dir: "Kim yabancı bir kadının güzelliklerine şehvetle bakarsa Kıyamet günü gözlerine eritilmiş kurşun dökülecektir." Bakabıldiğimiz kadarı ile bu anlamda bir hadîs meşhur hadîs kaynaklarında olmadığı gibi, Ibn Kesîr'in Mecma'uzzevâid'i ve el-Hindî'nin Kenzü'1-Ummâl'i gibi müracaat kitaplarında da yoktur. Ibn Hacer ed-Dirâ

Emekdar Üye 24 Nisan 2008 21:26

Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 

ANNENİN ÇOCUĞUNU EMZİRME ZORUNLULUĞU
Kadının hak ve görevleri açıklandığında, Çocuk emzirme ve ev süpürme ile dahî görevli olmadığı söylenir. Peki süt annelerin hem kendi çocuklarını, hem de başkalarınkini emzirmeleri nasıl mümkün olacaktır?
Meselenin esasını anlamak için, Bakara Sûresindeki konuyla ilgili âyet-i kerimenin mealine bir göz atalım: "Anneler çocuklarını emzirmeyi tamamlamak isteyenler için iki bütün yıl emzirirler. Evlât kendisine ait olan babaya da, emzirenlerin yiyecekleri, giyecekleri uygun ölçüde bir borçtur. Gerçi herkes gücüne göre sorumlu tutulur. Ne bir anaya yavrusu ile, ne de bir babaya yavrusu ile zarar verilmemelidir. Vârise düşen de aynı borçtur. Eğer baba ve ana karşılıklı rıza ve müsavere ile çocuğu memeden kesmek isterlerse, kendilerine bir günah yoktur. Eğer çocuklarınızı başkasına emzirtmek isterseniz, vereceğinizi güzel güzel verdikten sonra yine size günah yoktur. Allah'dan da korkun ve bilin ki, Allah ne yaparsanız görür, basîr'dir." (2/233)
Bu âyet, emzirme ile alâkalı olarak bir çok hüküm ihtiva eder: a. Emzirmenin en uzun müddeti iki yıldır. Ondan sonraki emzirme ile süt akrabalığı oluşmaz. b. Hâmileligin en az süresi altı aydır. (Çünkü bir başka âyette de "Gebelik ve sütten ayırma otuz aydır" buyruluyor (46/15) emzirme süresi olan yirmidört ayı bundan çıktığımızda altı ay kalır.) c. Çocuk babaya nisbet edilir. d. Emzirme ücreti babanın üzerinedir. Demek ki, anne, çocuğu baba adına emzirir, yani emzirme zorunlulugu yoktur. e. Baba bu konuda anneye baskı yapamayacağı gibi, anne de babanın çâresiz kalması halinde ona kazan kaldıramaz. f. Babanın ölmesi halinde varisleri, onun çocuğunu emzirene karşı aynı nafaka borcu ile mükelleftirler. g. Anne çocuğunu emzirmek isterse, baba onu ayırıp süt anneye vermez. h. Iki yıldan önce de çocuk, anne babanın karşılıklı anlaşma ve kararlan ile sütten kesilebilir. Yani emzirmenin zorunlu en az süresi yoktur... Daha bir çok ahkâm ve faydalı bilgi, bu ilginç üslup ve muhtevali âyet-i kerimeden çıkarılmıştır. Imdi Hanefiler derler ki: Bir başka âyette de: "Eğer zorlanırsanız onu bir başkası emzirir, eğer sizin için emzirirlerse, emzirenlerin ücretlerini verin" (Talak 65/6) buyurulduğuna göre, annelerin emzirme zorunluluğu yoktur. ( Cessâs, N/104) Anne emzirmek isterse, babanın buna mani olup, başka anne bulması câiz değildir. (Cessâs, N/105,106) Çünkü bunda anneye çocuğuyla zarar verme vardır. Halbuki bu, âyetle yasaklanmıştır. Emzirme süresi içerisinde çocuğun, annesinden, başkasının memesini almaması, babanın ve çocuğun malı bulunmaması, babanın süt anne bulamaması gibi durumlarla emzirici olarak annenin belirlenmiş olması dışında, babanın onu zorlama hakkı, hukuken (kazaen) yoktur. (ibn Âbidîn NI/212, 559, 618; Kasânî, Bedâyî IV/40) Yalnız babanın süt anne bulamaması halinde bile, havyan sütü, yag, mama vs. ile bakabileceği için anne yine mecbur edilemez diyenler de vardır. ( ibn Âbidîn NI/618) Ancak mezkur âyet-i kerimenin üslûbu ve bu konunun çeşitli yönlerini örfe bırakması göz önünde bulundurulduğunda, hukuken olmasa dahî, annenin çocuğunu diyaneten (Allah indinde) emzirme zorunluluğu vardır denmiştir. (Âbidîn NI/211) Çünkü evin her türlü ihtiyacı ve dış yükü erkeğin omuzları üzerindedir. Kadının emzirmek istememesi, olsa olsa sıkıntı çekmemek ve fizikî formasyonunu bozulmaktan korumak için olabilir. Bu ise, daha çok kocasını ilgilendirir. Eğer o da böyle istiyorsa, zaten anlaşılır ve süt anneyi beraberce bulurlar. Istemiyorsa, anne için pek mazeret kalmamıştır. Ama yine de kanun onu buna zorlayamaz.Bu konudaki Hanefî görüşü, aynı zamanda cumhûrun (fıkıhçılar çoğunluğunun) da görüşüdür. (Sabûnî Âyâtü'l-ahkâm I/353) Mâliki'lerde kadın eş olduğu sürece ve başkasının kabul etmemesi halinde, emzirme annenin görevidir. (Ibnü'I-Arabi, Ayâtü'I-ahkâm I/204) Ama bâin talakla ayrılan kadının görevi değildir. Bu durumda babanın görevidir. Ancak kadın kendisi emzirmek isterse, o bu iş için önceliklidir ve emzirmesi karşılığında ecr-i misil hak eder. (Sabûnî, age. I/353) Keza kadın kocanın nikâhında olduğu sürece, baba onun sadece kendisine ait kalması için, çocuğu başka bir anneye emzirtmek isterse bu câizdir. Çocuk da süt anneyi kabul ediyorsa (emiyorsa) annenin onu kendi emzirmekte israr etmesi câiz olmaz. Çünkü bunda babaya zarar vardır. Özellikle de kadın tekrar hâmile kalmışsa bu böyledir. Bu iki sebep, annenin çocuğunu süt anneye teslim etmesini gerektirir. Çünkü âyetin emzirmeyi kadına hak olarak da görev olarak da vermiş olması muhtemeldir. (Ibnü'I-Arabî age. 4/204) Ancak Imam Mâlik, soylu kadınların emzirmek istememeleri halinde, maslahata binaen emzirme zorunlulukları yoktur, der. Babanın süt anne tutmaya maddî gücü yeterli değilse; emzirme masraflarını devlet hazînesi (beytü'l-mâl) karşılar, diyenler de vardır. (Kurtubî, IV/161)
Şâfiîler de, çocuğu babanın başkasına emzirtmek istemesi halinde, kadının buna karşı çıkamayacağını çünkü bunun erkeğin kadından yararlanma hakkına kısmen engel olacağını söylerler. Hanbelîler ise, Hanefiler ile hemen hemen aynı görüştedirler. (ibn Kudâme, el-Mugnî VN/627-28)
Bu konuda ayrıca şunları da söylemek, ya da söylendiğini duyurmak gerekir:
Hangi görüşte olunursa olunsun, anne, ilk ağız sütünü çocuğa vermemezlik edemez. Bu süt çocuk için hayatı önem taşır. Ondan sonra emzirmeyi reddebilir.(ibn Kesîr I/418)
Âyette: "Ne bir anaya yavrusu ile, ne de bir babaya yavrusu ile zarar verilsin" deniyor. Babaya zarar verilmesi, annenin ona serkeşlik etmesi, siddet kullanması, nafaka ve giyim konusunda haksız isteklerde bulunması, çocuk konusunda ihmalkârlık yaparak onu sıkıntıya sokması, çocuk kendisine alistiktan sonra gidip süt anne bulmasm istemesi vb. şeylerle olur. Anneye zarar verilmesi ise, onun nafaka ve elbisesi konusunda babanın üzerine düşenden kişinti yapması, onu emzirmeye zorlaması, kendi emzirmek istiyorsa alıp başkasına vermek istemesi gibi şeylerle olur. (ZeMahşerî, Kessâf I/370; Ayrıca bk. Suyûtî, iklîl 57; Venhe ez Zuhaylî VN/733 vd.) Âyetin muhtevasina göre bunların yapılmaması gerekir.
Süt annelere gelince, karşılıklı :rızaya dayanan bir ücret akdi ile emzirecekleri için, herhangi bir zorunlulukları yoktur. Istemezlerse emzirmezler. Sütleri kendi çocuklarına fazla geldiği, kendi çocuklarını sütten erken kestikleri, ölmüş olabilecekleri ihtimalleri düşünürsek, süt annelik yapmanın o kadar zor olmadığını görürüz. Ayrıca günümüzde bu uygulamanın hemen hemen hiç yapılmadığını da hesaba katarsak, günümüz örfüne göre annelerin çocuklarını diyaneten (Allah indinde) emzirmek zorunda olduklarını söyleyebiliriz.Ancak bu müessesenin çok faydalı yönlerinin olduğunu da bilmemiz gerekir. Süt emmenin de Islâmda bir akrabalık sebebi olduğunu düşünürsek, bu yolla akrabalık çemberi genişlemis ve sosyal dayanışmaya katkıda bulunulmus olur. Fakir anneler için hem güzel bir. is sahası açılmış hem de istikbalının garantisi olacak akrabaları çogalmış olur. Fizikî formasyonuna önem veren kadınlar, onu bozmadan, yıpranmadan hem çocuk sahibi olmuş, hem de başkasına iş temin etmiş olurlar. Bunu, bir kadının (ya da erkeğin) keyfi için diğerinin sömürülmesi gibi gayr-i insanî bir uygulama olarak görmek isabetsiz olur. Çünkü bir defa bu fitrî ve en iyi olan uygulama değildir. Annelerin çocuklarını bizzat kendilerinin emzirmeleri menduptur. Çünkü çocuğun, gıda kadar anne şefkatine de ihtiyacı vardır. (Sabûnî age I/353) Sonra bunu gayr-i insanî görüp uygulamamanın hiç bir insanî sonucu yoktur. Anne istediği formasyonunu kaybedecek, süt anne de alacağı ücreti kaçıracaktır. Belki de bunun onur kırıcı olmaması için, Islâm ona da aynı zamanda bir annelik pâyesi vermektedir

Emekdar Üye 24 Nisan 2008 21:26

Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 

AMCA-DAYI HANIMLARI VE KAYINVALİDENİN MAHREMLİĞİ
1. Eşimin amca ve dayı hanımları ve kızları, hala ve teyze karşısında tutumu ne olmalı? Hangi ölçülerde oturup yiyip-içebilir?
2. Kayınvalidenin damadına göre tesettürü nasıl olmalı?
l. Eşiniz de beraber oturduğu diğerleri de kadın olduğuna göre kadının müslüman kadına göre avreti olan göbekle diz kapağı arası kapalı olduktan sonra beraber oturmalarında bir mahzur yok. oturmanın; dedikodu yapmamak, kendi kocaları ile olan ilişkilerini anlatmamak gibi adabı ise, sanırım sorulmuyor.
2. Kayınvalide damada ebediyyen haram olduğu için, onun yanında, saçını, başını, kollarını, böğrünü açarak oturabilir. Ancak kapalı bulunup fitneye açık kapı bırakmaması daha güzel olur.
3. Diğer sorularınız, herhangi bir ilmihalden kolaylıkla bulunabileceği için onları cevaplamıyor ve hiç olmazsa ilmihallerle ilişkinizi kesmek istemiyoruz

Emekdar Üye 24 Nisan 2008 21:28

Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 

AKRABA İLE EVLENMENİN DİNEN HERHANGİ BİR SAKINCASI VAR MIDIR?
Dinen mahrem olup kendileriyle evlenmek haram olanlar üç nevidir:
1-Nesep sebebiyle haram olanlar: Bunlar da yedi sınıfdır. Anneler,Kızlar,Kızkardeşler,Halalar,Teyzeler,Erkek kardeşin kızı ve Kızkardeşidir.
2-Süt sebebiyle haram olanlar: Neseb sebebiyle haram olanlar, süt sebebiylede haramdırlar yani onlar da yedi sınıfdır.
3-Sıhriyet sebebiyle haram olanlar: Kur'an-ı Kerim'de bunlardan dört sınıf dile getiriliyor.
A-Babanın eşi : Üvey anne,
B-Oğlun eşi : Gelin,
C-Eşin annesi : Kayınvalide.
D- Eşin kızı : Kocanın üvey kızı.
Yukarıda zikrettiğimiz kimseler ebedi olrak haramdırlar.Ayrıca geçici olarak haram olanlar da vardır. Kur'an-ı Kerim bunlardan üç sınıf dile getirmiştir:
1-İki kız kardeş ile aynı anda evlenmek,
2-Zevce ile halası veya teyzesi ile aynı anda evlenmek yani ikisini bir arada bulundurmak,
3- Evli olan kadın.
Bunlardan maada akraba olsun,yabancı olsun onunla evlenmek caizdir.Peygamberimiz halasının kızı olan Hz.Zeynep ile evlenmiştir. Aynı zamanda Hz.Ali amcaoğlu Hz.Peygamber'in kızı olan Fatıma ile evlenmiştir. Demek yakın olsun , uzak olan akraba ile evlenmek caizdir.Ama yabancı ile evlenmek için tavsiyede bulunmakta bir beis yoktur. Hatta Şafii fıkıh kitabları yakın akraba ile evlenmek tenzihen mekruhtur,diye kaydediyorlar.[/

Emekdar Üye 24 Nisan 2008 21:32

Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 

ÂDETTE DÜZENSİZLİK
Âdetim her ay değişik sayıda oluyor. Ortalamasını mı almak gerekir. Ayrıca son günlerde gelen bulanık akıntıyı da âdetten mi hesaplamalıyız?
Âdet günleri bir seferle sabitleşmiş, iki ay peş peşe aynı sayıda gelmekle düzgün âdet halini almış olur. Dolayısıyla her ay 6,7,8 gibi sayılarda değişen ve iki ay peş peşe aynı sayıda olmayan âdet düzenli değildir ve on günü geçmedikçe, kaç gün gelmişse, hepsi âdettir. Akıntı tam saflaşıncaya kadar gelen bulanıklık da âdetten sayılır

mehmet akif2 19 Temmuz 2012 12:02

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
bayan hocalarıma soruyorum

büyük alimin ismini ben burda zikretmiyeceğim ama ben de arkadaşımdan duydum

........ ramazanda ayhalindeyken oruç tutulur

orucun kazası yoktur nasıl kadınlar ayhaliyken tutamadığı namazı kaza etmiyorsa oruçkende kazası olmaz

bu mantığa göre ayhaliyle de namaz kılınır mantığı ya da oruç tutarken ayhali olunca oruç tutulmaz sonra kazası da olmaz

bu aklıma mantığıma gördüğüme bildiğime sığmadı

eğer tam bilmeyen birisi bunu duysa uygular

ben mi yanlış düşünüyorum o kişinin mantığımı bize ters

Medine-web 19 Temmuz 2012 12:25

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Hayız ve nifas halindeki kadınların oruç tutmaları haramdır. Hz. Âişe (r.anha) validemiz, "Bizlerden birisi Resul-u Ekrem (s.a.s) zamanında, hayızdan temizlendikten sonra orucunu kaza eder, namazı ise kaza etmezdi" (Fethül-Kadir, I,114) buyurduğu sabittir. Dolayısıyle hayız ve nifas halindeki kadınlar, o hal içerisinde iken oruç tutamazlar. Daha sonra geçirdikleri günleri (temizlendikten sonra) kaza ederler.

Hayızlı kadın namaz kılamaz, oruç tutamaz. Kuranın Bakara Suresi 222.ayetinin tefsirini, tebyinini, tavdihini Rasulullah (s.a.v.) aşağıdaki şu sahih hadislerle yapmıştır. Kadın ramazan ayında kılamadığı namazları, ramazan sonrası kaza etmez, fakat tutamadığı oruçlarını ise kaza eder. Bu konuda icma bulunur.

Ömer Nasuhi Bilmen merhum Büyük İslam İlmihalinde yazıyor:

" Bir orucun edasının sahih olması için niyet etmek, hayız ve nifas hallerinden temizlenmiş olmak şarttır. Bunun için niyet edilmeksizin tutulan bir oruç, müctehidlerin tümüne göre din yönünden geçerli değildir. Hayız ve nifaz halinde oruç tutan bir kadının da orucu sahih değildir. Bunların, Ramazan orucunu sonradan kaza etmeleri gerekir."

Peygamber (s.a.v.), namaz kılma, oruç tutma, hac yapma ve mescide girme gibi konularda hayızlı kadınlara bazı kısıtlamalar getirmiştir. Şüphesiz ki bunlar, kadının hor görülmesinden kaynaklanmamaktadır. Bunların ardında, kadının fiziksel ve psikolojik açıdan zorlandığı bir dönem olan hayız zamanında ona kolaylık sağlamak gibi nedenler olduğu açıktır. Yasaklanan uygulamaları bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Asr-ı saâdette kadınlar, hayızken oruç tutmazlardı. Bunu ifade bir hadis şöyledir:

Muâze, Âişe (r.a.)’ya;

“Aybaşı halindeki kadın, neden orucu kaza ediyor da, namazı kaza etmiyor?” diye sordu. Âişe (r.a.) ona;

“Sen, Hâricî misin?” dedi. Kadının;

“Ben Hâricî değilim, sadece soruyorum!” demesi üzerine şöyle dedi:

“Biz, Rasûlullâh (s.a.v.) ile birlikteyken aybaşı olduğumuzda orucu kaza etmekle emrolunurduk, namazı kaza etmemiz ise emredilmezdi.”

Namazın kaza edilmesinin emredilmemesi, çok olması nedeniyle sıkıntı verebilecek olmasındandır, şeklinde izah edilmiştir. Burada bizim açımızdan asıl önemli olan Peygamber (s.a.v.) zamanındaki uygulamanın kadınların hayızken oruç tutmamaları şeklinde olmasıdır. Durum böyleyken çıkıp da, hayızlı kadın oruç tutar mı, tutmaz mı? tartışmasını yapmanın anlamı yoktur.

İmam Nevevi, İbn Hazm, İbn Rüşd, Halebî İbrahim hayızlı kadının oruç tutmasının haram olduğunu ve bu konuda ümmetten farklı görüş bildiren bir müçtehidin çıkmadığını haber vermişlerdir. İmam Nevevi geleceğe matuf şöyle bir göndermede de bulunur ve der ki: Bu rivayet orucun haramlığına delil değildir, onda sadece orucu açmaya cevaz vardır. Adetliye oruç, yolcuya olduğu gibi caizdir farz değildir gibi bir yorum yapılacak olsa şöyle cevap verilir: Sahabe kadınlarının ibadet konusundaki içtihatları sabit olduğu gibi ibadete olan düşkünlükleri de bilinir. Eğer oruç caiz olsaydı onlardan bazıları bunu muhakkak yerine getirirdi.

Aişe (radiyallahu anha) bu rivayete göre:

Peygamber döneminde bu hal bize isabet ederdi. Biz orucu kaza etmekle emrolunur, namazı kaza etmekle emrolunmazdık, demiştir.

Bu hadisi Kütübü Sitte müellifleri ve İmam Ahmed ve daha başkaları kitablarında tahric etmişlerdir. Hadisin beyanı ortadadır. Buna göre hanımlar hem namazı ve hem de orucu terketmektedirler. Buna başka bir mana yüklemenin ise bir alemi yoktur.

İmam Müslim, İbni Ömer (radiyallahu anhuma)’dan naklediyor: Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Bu geceleri namaz kılmaksızın geçirir, ramazan ayında da orucunu açar; işte bu onun dinindeki noksanlığıdır.”

Hadis merfudur ve Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) açıkça hanımların orucu terkettiklerini beyan etmektedir.

Ebu Said el-Hudri (radiyallahu anh) anlatıyor: Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

Kadının şahitliği erkeğin şahitliğinin yarısı gibi değil midir? İşte bu onun aklının noksanlığıdır. Peki ay başı olduğu zaman namaz kılmaz ve oruç tutmaz değil mi? İşte sizin bu haliniz de kadının dinindeki noksanlığıdır.

Hadisi Buhari rivayet etmiştir. Eğer İslamoğlu’nun dediği gibi kadın hastalığı sebebiyle isterse orucu bırakabilir hadisesi muteber bir sebeb olsaydı. Yani bu orucu bırakma tercihi bir durum olsaydı kadınlar için bir noksanlık şeklinde vasfolunmazdı. Hadisin kendilerine irad olunduğu hanımlardan bir veya bir kaçı kalkar ben hep tam tutuyorum ya rasulallah, diyebilirlerdi.

Hadislerin sıhhat durumlarına gelince zikrettiğim zayıf olan rivayet dışında hepsi de sahih hadisler cümlesindendir.

Hayızlının orucu terki hususunun ahad haberle sübutuna gelince bu iddia doğru değildir. Nitekim zikrettiğimiz hadislerin ravileri meydandadır. Zayıf rivayeti saymazsak Aişe (radiyallahu anha), Hamne bt. Cahş, İbni Ömer ve Ebu Said el-Hudri bu hususta rivayetleri sabittir. Zanni delile gelince bu nisbi bir durumdur.

Sayın İslamoğlu’nun bu hadis merfu değildir demesi de yerinde bir söz değildir. Evvela Aişe (radiyallahu anha)’nın asr-ı saadetten yana verdiği haber ve fetvası hükmen merfu kapsamındadır. Buhari ve Müslim’in rivayet ettikleri İbni Ömer ve Ebu Said hadisleri ise merfudur. Ayrıca Hamne (radiyallahu anha)’ya verilen cevab da merfu bir hadistir.

Evvela Aişe (radiyallahu anha)’nın fetvası hükmen merfudur. Hadis ilmiyle iştigal edenler bilirler. Lafı uzatmanın alemi yoktur. Sonra Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ihbari şekilde gelen naklettiğimiz Ebu Said ve İbni Ömer hadisleri mevzuya delaleti açısından açıktır. Ve Peygamberin ağzından kadının hayız halinde oruç tutamayacağına delildir.

Burada mevcut hadislere rağmen muhtelif mukayeselere girmenin alemi yoktur. Namaz bir ibadettir ve oruç da bir ibadettir. Şartları ve rükünleri muhteliftir. Bunların arasındaki ayrılık sabittir. Hayız halinin doğrudan oruçla alakası olmaması meselede sabit olan hükmün taabbüdi kapsamına dahil eder. Şu halde taabbüdi hususlarda aslolanı yani kıyası terketmeyi gerektirir. Nitekim Ali (radiyallahu anh) mestler meselesinde “iş bana kalsaydı ben mestin üstünü meshederdim” demiştir. Ancak var olan nakiller bunu dedirtmemektedir. Evet, iş bize kalsa cünüblü gibi oruçla alakası yoktur derdik. Ancak Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’den sabit olan hadisler bu sözümüze mani olmaktadır. Zira mevrid-i nassda ictihada mesağ yoktur.

Ben bir hususa dikkat çekmek istiyorum. O da bu meselede ümmetin icmasıdır. Bu mesele İslamoğlu’nun şaz görüşleri listesinden sayılır. Ümmetin icması dururken farklı bir görüşü tercih caiz değildir ve duruma göre müminlerin yolunu terk kabilinden değerlendirilir.

Eza kelimesini hastalık şeklinde tevil ile bir hükme illet olarak kabul etmek kendi içinde tutarlı olsa da yerinde değildir. Zira hasta dilerse namaz kılar ve oruç tutar burada ibaha söz konusudur. Dilerse yapar dilerse yapmaz. Ancak ümmeti icma etmiştir ki hayızlı hanım istese de istemese de namazı kılamaz. İbaha söz konusu değildir. Şu halde bu illetlendirme yerinde bir şekilde gerçekleşmemiştir.

1- Kadının hayızlıyken oruç tutmaması hadisle sabittir. Haber merfu ve mevkufen sabittir. Rivayetlerin sıhhat derecesinde sıkıntı yoktur.

2- Kadının hayızlıyken oruç tutması haramdır. Bunda icma vardır. İcmayı terk müslümanların yolunu terketmek olacağından ehl-i sünnet tanımının dışında bir tutum olarak değerlendirilebilir, ameller ancak niyetlere göredir.

3- Hayızlıyken oruç tutulur fetvası şazz bir görüştür, şaz görüş ise kendisiyle amel edilmeye layık görüşler cümlesinden değildir.

4- Mevrid-i nass’da ictihada mesağ yoktur. Mesele hadis ve eserle sabit olduğundan kıyas metoduyla meseleyi halle çalışmak usul açısından makbül bir tavır değildir. Bu kıyasın merdud kısmındandır.

İslam'ın temel kaynaklarını inceleyenler açık bir şekilde göreceklerdir ki, ne Allah Rasulü'nün (sa) asrında, ne de ondan sonra günümüze kadar gelen on dört asırlık sürede bu konu bu şekilde hiçbir zaman tartışılmamış ve kadının adetli iken namaz kılamayacağı, oruç tutamayacağı, mescide giremeyeceği, Kuranı Kerime el süremeyeceği ittifakla / icma ile kabul edilegelmiştir.

Hanefîlerin temel kaynaklarından Kâsânî, Bedayi'de: Adetli kadının orucunu ve namazını terk etmesi gerektiğinin dayanağının şu hadisi şerif olduğunu söyler:
"Bir kadın gelip Hz. Aişe'ye sordu: Neden adetli kadın tutmadığı orucu kaza eder de kılmadığı namazı kaza etmez? Hz. Aişe (kızarak): Yoksa sen Harurî misin? Diye çıkıştı. (Harurî, Haricîlerin aşırılarından olanlardır. Dini konulardaki katılıklarıyla tanınırlar..)

"Bu sözüyle Hz. Aişe, soru soranın kanaatinin sünnete ve cemaate aykırı olduğunu anlatmak istemiştir. (Bkz. İbnü'l Esîr, en-Nihaye. H-r-r md.)

Kasânî devam eder: "Bu cevap, sorulan meselenin salt bir ibadet (taabbudî) olduğunu gösterir. (Yani mesele, üzerinde akılla hüküm verilecek bir mesele değildir) Anlaşılan o ki, Hz. Aişe'nin fetvası sahabeye ulaşmış ve hiç birisi de buna itiraz etmemiştir. O halde bu görüş, sahabenin icmaıdır." (Bedayi, IV, 191)

Eğer başka deliller olmasaydı, bu hadisi şerife dayanarak denebilirdi ki, burada adetli iken kadının sadece namazını kaza etmeyeceği, orucunu kaza edeceği söyleniyor. Oruç tutamayacağı söylenmiyor. Söylenmiyor, çünkü o mesele zaten müsellemdir ve onlar tarafından hiç tartışılmamaktadır.

Şafiîlerin temel kaynaklarından olan el-Mecmu'da Nevevî şunları söylerken aslında bu soruya da cevap vermektedir:

"Hz. Aişe'den gelen Müslim hadisine istinaden adetli kadının oruç tutması haramdır. Çünkü orada o şöyle söylemektedir: "Biz tutmadığımız oruçlarımızı kaza etmekle emrolunurduk ama kılmadığımız namazlarımızı kaza etmekle emrolunmazdık". Eğer denirse ki, hadiste orucun haram olduğuna değil, sadece tutmamanın caiz olduğuna delil vardır. Seferde olduğu gibi, oruç tutmak caiz olabilir ama vacip olmayabilir. Buna cevabımız (Nevevî) şudur: Sahabî kadınların ibadetler konusundaki titizlikleri ve yapılabilecek olanı yapmaktaki hırsları bilinmektedir. Bu durumda oruç caiz olsaydı, en azından bazıları bu halde iken de oruçlarını tutarlardı. Kaldı ki, Buharî ve Müslim hadisindeki şu cümle de adetliye orucun ve namazın haram olduğunu gösterir: "Siz kadınlar günlerce oruç tutmadan ve namaz kılmadan oturuyorsunuz, bu da sizin dininizdeki farklılığı göstermez mi?".

Bütün bunlara binaen bu ümmet, kadının adetli ve loğusa olduğu zamanlarında oruç tutmasının haram olduğu, tutarsa sahih olmayacağı konusunda icma ve ittifak etmiştir. Bu icmaı İbn Cerir et-Taberî ve başkaları da nakletmektedir. İmamu'l-Harameyn, bu durumda tutulan orucun sahih olmaması meselesi aklın (içtihadın) alanı değildir, der". (İmam Nevevî, el-Mecmû')

İmamiyye'den Zeyneddin b. Ali, er-Ravda el-behiyye adlı serinde şöyle diyor:
Adetli kadının hangi türlü olursa olsun namaz kılması ve oruç tutması haramdır. Sonradan kılmadığı namazlarını kaza etmez ama tutmadığı oruçlarını kaza eder. Bu farkın sebebi, nassın bunu farklı bildirmesidir (bu bir içtihat konusu değildir) (Adı geçen kitap, Gusül bahsi)

Ezher'in yayımlanan 100 yıllık fetvalarında:

"Adet ve loğusalık, namazın ve orucun sahih olmayacağı şerî özürlerdendir" denir.
Suudda Fetva Dairesi Başkanlığının Yayımlamakta olduğu "Fetâva el-Lecne ed-Dâime adlı fetva külliyatı aynı hükümleri tekrarlıyor ve adetli kadının namaz kılmasının caiz olmadığını söylüyor.. (Fetva No: 1545, 3684)

İbn Hazm Muhalla'da adetin orucu bozduğunu (Mesele 764), adetli iken oruç tutan kadının Allaha ası olduğunu söylüyor. (Mesele 785), İşte klasiğiyle moderniyle İslam fıkhının konu hakkındaki görüşleri bunlardır.

mehmet akif2 28 Temmuz 2012 12:59

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
soruyu nereye soracağımı bilemedim ayrı konu da açmak istemedim

biraz utanç verici soru olacak ben imam hatip lisesindeyken ramazan arefe günü bi arkadaş hilal göründü bugün bayram dedi kız yalan söylemedi ama öyle duyum almış şeker apzına almıştı bana da verdi ben de ağzıma aldım

sonra bir arkadaş yok hilal görünmedi diye söyleyince şekeri attım ağzımı yıkadım orucuma devam ettim diye hatırlıyorum ama net olarak hatırlamıyorum ama işin aslı ben birinin sözüne kanıp orucumu bozmam

daha sonra o orucu kaza ettim ama benim 61 tutmam gerekiyor mu

mehmet akif2 28 Temmuz 2012 13:01

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
bir sorum daha var islamda şüphe yoktur ya vardır ya yoktur ama çoğu kişi sevap ya da belki oruç tutarken bilmeyerek orucu bozan durumlar olduysa 61 gün oruç tutuyorlar

bu doğru birşey mi

FECR 28 Temmuz 2012 13:31

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Alıntı:

mehmet akif2 Üyemizden Alıntı (Mesaj 186960)
soruyu nereye soracağımı bilemedim ayrı konu da açmak istemedim

biraz utanç verici soru olacak ben imam hatip lisesindeyken ramazan arefe günü bi arkadaş hilal göründü bugün bayram dedi kız yalan söylemedi ama öyle duyum almış şeker apzına almıştı bana da verdi ben de ağzıma aldım

sonra bir arkadaş yok hilal görünmedi diye söyleyince şekeri attım ağzımı yıkadım orucuma devam ettim diye hatırlıyorum ama net olarak hatırlamıyorum ama işin aslı ben birinin sözüne kanıp orucumu bozmam

daha sonra o orucu kaza ettim ama benim 61 tutmam gerekiyor mu



61 gün oruç tutmanız gerekmez. 1980-1990 yıllarda hilalin görünüp görünmediği meselesi her ramazanda gündeme gelirdi.Bazı yıllarda Arap Ülkeleri hilale göre 1 gün önce başlayıp 1 gün önce bayram ettiği olurdu. Sanırım sizin durumda böyle bir şey olmuştur. Keffaret gerekmez.

FECR 28 Temmuz 2012 13:33

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Alıntı:

mehmet akif2 Üyemizden Alıntı (Mesaj 186961)
bir sorum daha var islamda şüphe yoktur ya vardır ya yoktur ama çoğu kişi sevap ya da belki oruç tutarken bilmeyerek orucu bozan durumlar olduysa 61 gün oruç tutuyorlar

bu doğru birşey mi

Doğru bir şey değil. bilmeyerek orucu bozanlar 61 gün gibi oruç tutmazlar. Orucu yanlışlıkla bozduğunu anlayan kimseler hiç bir şey olmamış gibi oruca kaldığı yerden devam eder. Bilmeden/unutarak yemek içmek orucu bozmaz.

Medine-web 28 Temmuz 2012 13:36

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Alıntı:

mehmet akif2 Üyemizden Alıntı (Mesaj 186960)
soruyu nereye soracağımı bilemedim ayrı konu da açmak istemedim

biraz utanç verici soru olacak ben imam hatip lisesindeyken ramazan arefe günü bi arkadaş hilal göründü bugün bayram dedi kız yalan söylemedi ama öyle duyum almış şeker apzına almıştı bana da verdi ben de ağzıma aldım

sonra bir arkadaş yok hilal görünmedi diye söyleyince şekeri attım ağzımı yıkadım orucuma devam ettim diye hatırlıyorum ama net olarak hatırlamıyorum ama işin aslı ben birinin sözüne kanıp orucumu bozmam

daha sonra o orucu kaza ettim ama benim 61 tutmam gerekiyor mu

kefaret cezası kasten bilerek bozulan oruç için geçerlidir.

Alıntı:

mehmet akif2 Üyemizden Alıntı (Mesaj 186961)
bir sorum daha var islamda şüphe yoktur ya vardır ya yoktur ama çoğu kişi sevap ya da belki oruç tutarken bilmeyerek orucu bozan durumlar olduysa 61 gün oruç tutuyorlar

bu doğru birşey mi

şafii mezhebinde,ramazan ayında kişinin nikahlısıyle özel halvetleri sonucu cunup olması halinde,61 gün kefaret gerekir.bunun dışında hiç bir şekilde kefaret yoktur.günü güne kaza vardır.
hanefi mezhebinde kasden oruç bozanlarıda bu kefaret listesine almaktadır.

bilinmez 28 Temmuz 2012 14:07

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Alıntı:

Abdulmelik Üyemizden Alıntı (Mesaj 186967)
kefaret cezası kasten bilerek bozulan oruç için geçerlidir.



şafii mezhebinde,ramazan ayında kişinin nikahlısıyle özel halvetleri sonucu cunup olması halinde,61 gün kefaret gerekir.bunun dışında hiç bir şekilde kefaret yoktur.günü güne kaza vardır.
hanefi mezhebinde kasden oruç bozanlarıda bu kefaret listesine almaktadır.



Abi bu 61 gün mevzusu hakkındaki delilleri paylaşa bilirmisiniz,

mehmet akif2 28 Temmuz 2012 19:01

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
fecr hocam abdülmelik hocam allah razı olsun sizlerden

Yitiksevda 31 Temmuz 2012 01:57

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Yanlışlıkla Yapılan Katlin Kefareti...

Bir müminin diğer bir mümini öldürmesi düşünülemez. Bu ancak yanlışlıkla olabilir. Kim yanlışlıkla bir mümini öldürürse mümin bir köle azad etmesi ve ölünün ailesine diyet ödemesi gerekir. Eğer ölenin ailesi diyeti bağışlarsa bu gereklilik ortadan kalkar. Eğer ölü size düşman bir kavme mensub bir mümin ise o zaman mümin bir köle azad etmek gerekir. Eğer anlaşmalı olduğunuz kavimden ise ailesine fidye ödemek ve mümin bir köle azad etmek gerekir. Bunları bulamayan kimse Allah'ın tevbesini kabul etmesi için aralıksız iki ay oruç tutar. Hiç şüphesiz Allah herşeyi bilir ve hikmet sahibidir. (Nisa-92)

Bilerek Katlin kısası ...

Ey iman edenler! Maktüller hakkında size kısas farz edildi. Hür hür ile, köle köle ile, dişi dişi ile, fakat kimin lehine maktulün kardeşi tarafından bir şey affedilirse, ma’ruf olan emre ittiba etmeli, ona güzellikle (diyet) ödemelidir. Bu Rabb’ınız tarafından bir hafifletme ve rahmettir. Artık bundan sonra kim haddi tecavüz ederse onun için pek acıklı bir azap vardır.

Ey akıl sahipleri, sizin için kısasta hayat vardır. Bu sayede adam öldürmekten sakınırsınız
(Bakara-178-279)

Oruç hususunda belirlenen Kefaret....

Kur'an, insanoğluna bir rehber, bu rehberliğin apaçık bir delili ve doğruyu yanlıştan ayırt edici bir ölçü olarak (ilk defa) bu Ramazan Ayında indirilmiştir. Bundan dolayı, sizden kim bu aya erişirse onu baştan başa tutsun. Ancak hasta veya seyahatte olan, başka günlerde (aynı sayıda oruç tutsun). Allah sizin için kolaylık diler, zorluk çekmenizi istemez; ama (belirlenen günlerin) sayısını tamamlamanızı ve size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı yüceltmenizi ve (O'na) şükretmenizi (ister).
(Bakara-185)

Yemin Kefareti...

Allah, düşünmeden ağzınızdan kaçırıverdiğiniz yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutmaz, ama bilerek ve isteyerek yaptığınız yeminlerden sorumlu tutacaktır. Böylece, yemininizi bozma karşılığında, on yoksulu kendi ailenize yedirdiğinizin hemen hemen aynısı ile beslemeniz veya onları giydirmeniz veya bir insanı özgürlüğüne kavuşturmanız gerekir; buna imkanı olmayan ise (onun yerine) üç gün oruç tutacaktır. Her ne zaman yemin eder (ve onu bozar)sanız yeminlerinizin kefareti işte bu olacaktır. Öyleyse yeminlerinize sadık olun. Allah mesajlarını size böylece açıklar ki şükredici olasınız.(Maide-89)

Zıhar kavramının Kefareti...

O halde, "Sen bana annem kadar haramsın!" diyerek hanımlarından ayrılanlara ve sonra söylediklerinden geri dönenlere gelince, (onların keffareti) eşlerin tekrar birbirlerine dokunmalarından önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak olacaktır. Size (burada) tavsiye edilen budur; çünkü Allah yaptığınız her şeyden tamamiyle haberdardır.

Ancak buna imkanı olmayan, (bunun yerine,) birbirlerine yeniden dokunmadan önce peşpeşe iki ay oruç tutacak ve buna gücü yetmeyen altmış yoksulu doyuracak. Bu, Allah'a ve Elçisi'ne inancınızı isbat etmeniz için (gerekli)dir. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır ve hakikati inkar edenleri (öteki dünyada) şiddetli bir azap beklemektedir.
(Mücadile-4-5)

Orucu kasten veya bilmeyerek bozan biri için Kur'anda 60 yada 61 oruç tutması hususunda herhangi bir emir yoktur. Allah kefaretler hususunda farklı farklı konularda ve ayetlerde kefaret miktarlarını açıkça belirlemiştir. Nisa 92 ayeti kerimeyi kıyas yolu ile Oruca hamletme çalışmalarında gözden kaçırılan esas nokta Kefaret hükümünün farklı anlaşılmasındandır.Yanlışlıkla yapılan Katil için açıkça beyan edilen Kefareti Oruç için delil almak Kur'ani metod ile uyuşmaz. Allah birçok hususta Kefaret hükümlerini açıkça izah etmiştir .

Kur'ani kerimde cezalar ve kefaret kişilerin yapmış oldukları hatalar günahlar için zulme uğrayanlara bir nevi diyet ödetme ve bu hata ve günahlardan uzak tutmak içindir.Oruç ise kendi ile alakalı olan bir ibadet biçimidir ve kişinin bilerek veya bilmeyerek oruç tutmaması zaten kendi kendine zarar vermek olduğu vicdan sahibi ise bilmesi zaten kendisi için ceza olarak yeterli olup Kurânda hakkında herhangi bir hüküm olmayışı kefaret olarak 60-61 sayılarını zorunlu kılmak Allah'ın belirtmediği bir konu hakkında hüküm vermektir Ceza misli ile verilir Orucu tutmayanın cezası misli iledir bire birdir.

Allah'ın vermediği bir hükmü Allah resulünün verdiğini düşünmek Kur'an'ın adaletine aykırı bir tutumdur...Allah bize kolaylık kılmaktadır bizler kendi kendimize zorluklar çıkarmaktan sakınmalıyız ...

Allah için yapılan bir ibadeti yerine gereği gibi getirmemesi, insanın kendisine verdiği zarar yeterli gelmesi ayrıca bir cezaya yada kefarete gerek olmadığını Kuran'dan anlıyoruz. Zaten bunları yerine getirmemekle bizler alacağımız cezayı almış oluruz ibdetten mahrum kalmak ile.Namazın, orucun getireceği güzelliklerinden, faydasından, nefsi terbiyesinden gerekli yararları sağlayamamışız demektir. Yani bu durumda cezamızı kendi kendimizi bu ibadetlerden mahrum kalma sureti ile zaten vermiş oluruz.

JAZARİ 31 Temmuz 2012 17:31

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Alıntı:

bilinmez Üyemizden Alıntı (Mesaj 186970)
bu 61 gün mevzusu hakkındaki deliller

Hz. Ebu Hüreyre :
Resulullaha (a.s.m.) bir adam geldi :
"Ey Allah'ın Resulü, mahvoldum" dedi.
Peygamberimiz, "Seni mahveden şey nedir?" diye sorunca:
"Oruçlu iken eşimle ilişkide bulundum" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s.m.) ile aralarında şu konuşma geçti:
"Azat edecek bir köle bulabilir misin?"
"Hayır!"
"Üst üste iki ay oruç tutabilir misin?"
"Hayır!"
"Altmış fakiri doyurabilir misin?"
"Hayır!"
"Öyleyse otur!"
Biz bu halde üzere beklerken, Resulullaha (a.s.m.) içerisinde hurma bulunan bir büyük sepet getirildi.
"Soru sahibi nerede?" diyerek adamı aradı.
Adam, "Benim! Buradayım!" deyince, Resulullah (a.s.m.):
"Şu sepeti al, fakirlere sadaka olarak ver" dedi. Adam, "Benden fakirine mi? Allah'a yemin ediyorum ki, Medine'nin şu iki kayalığı arasında benden daha fakiri yoktur" cevabını verdi.
Bunu üzerine, "Öyleyse bunu ailene yedir!" buyurdu.

(Buhari, Savm:29, 31; Müslim, Sıyâm:81; Muvatta, Sıyâm:28; Ebû Dâvud, Savm:37; Tirmizî, Savm:28.)

muallime 31 Temmuz 2012 18:34

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Hacı kardeşim Allah razı olsun .Bende aynı hadisi şerifi yazacaktım sen yazmışsın.


Yalnız ben burda soru soran ve cevap veren kardeşlerimle bazı endişelerimi paylaşmak istiyorum.Uzun zamandırda bunu düşünüyorum.Şimdi burda bilgili addettiğimiz insanlar var bir de soru soranlar..Dikkat ediyorum (Yada ben öyle sanıyorum),soru soranlar bir mezhebe bağlı kişiler..Ya hanefi (Türkiyenin büyük çoğunluğu gibi) ya (doğuda olduğu gibi) şafii mezhebine mensub..


Şimdi bir soru soruldu.Cevap neye göre veriliyor.???Bazen ne hanefide ne şafi mezhebine uymayan cevapları okuyoruz. Soruları cevaplayan kişilerin.Hanefiye göre böyledir.Şafiye göre böyledir.Veya Şu alim şöyle cevap vermiş.Şiaya göre böyledir demesi daha doğru değilmi.?Kim hangi mezhepteyse ona göre cevabını alır.


Birde 14 asırdır cevabı olan meselere tekrar cevap bulmaya çalışmak ,yeniden yorumlamaya çalışmak ,Bunun sebebi nedir??.Ben bunları pek anlayamıyorum ....Mesela Ebu Hanefiyi okudunuzmu diyen kişi Yani mücadelesini cihadını örnek alan kişi onun neden hem itikatta hem amelde örnek almaz hata tam tersi hareke ederki????



.Ateşin yakıcı olduğunu anlamak için illa elini ateşe sokmak gerekmez...Geçmiş tecrübelerden ders almayı ,bu hususlarda rehberlik edenlere itibar etmeyi bilmek gerekmezmi?


Ben bu yazılan çizilenlere bakarak bazı sonuçlara varmaya çalışıyorum...Anlamaya çalışıyorum...Ne yazıkki pek de iyi sonuçlara ulaşamadım...varamadım..Hatta bazen şu soruyu sormadan edemiyorum..


Bizimmi teslimiyetimiz fazla?? ,yoksa bu kardeşlermi yeterince iman etmemiş ..Teslim olmamış..Müslüman olmak teslim olmak değilmi zaten..

Medine-web 31 Temmuz 2012 23:04

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
şunu defalarca yazdık,yazmayada inş devam edeceğiz.Resulullaha kuran ve bir misli verilmiştir.yani kuran dışında da vahy almıştır.Resulullah sav in görevi muğlak olanları çözmek,açıklamak,yaşayarak öğretmek ve beyan etmektir.
bakınız kuranda olmayıp ama tatbikatta Resulullaha ait yüzlerce örnekten bir kaçı ;
1-namazların edası şekli rekatlar vs.
2-Resulullah tatbikatı olmazsa,kurandaki" salat" kavramının "namaz" olduğunu hiç bir alim iddia edemez.çünkü "salat" dua demektir.ama Resulullahın tatbikatında namaz kılmak olduğunu bize bildirmiştir.
3-kabeden önce kıble mescidi aksa idi.mescidi aksanın kıble olduğunu kuranda bir ize rastlıyamazsınız.bu bize vahyi gayri metlufun varlığını kanıtlamaz mı ?
4-Resulullah hz zeynebin kendisinin eşi olacağını bile bile azatlısına nikah kıydı.bu bilgi nerden gelmeydi ?
5-ezan konusu kuranda geçmemekte ama evrensel tartışmasız bir islam şiarıdır.nerden geldi bu ezan ?
6-bedir savaşından bir önceki vaad neydi?
7-Resulullahın ailesi ile olan gizli bir olay/sır neydi ? Resululah neden 1 ay darıldı tüm eşlerine? kuran neden tehdit etti annelerimizi ? Allah ile Resulu arasında olan ama bizim bilmediklerimizin adı nedir ?
8-mekkenin fethi müjdelenmesi çok sonradan kurana geçmektedir.ama Resulullah bunu aylar önce müjdeledi ? kim söyledi nerden öğrendi ????
9-kıyamet süresinin16-19 arasındaki ayetlerde,resulullaha uyarı vardır ve görev verilir? bu görev neydi ?kuran açık ise ayette geçen beyan'ın işi ne ? dilini kıpırdayıp durma biz sana öğreteceğiz ne demek idi ?
bunun gibi onlarca örnek verilebilir...ve şu anlaşılır ki Resulullah hevasından konuşmaz,konuşması/yaşantısı vahy idi.ve bunlara inanmak peygamberlere imanın ta kendisidir.aksi takdirde Resulullahı ptt memuru sanmak,kurana aykırı olup, insanı dinden çıkarır.

gelelim sorunun cevabına;
4 mezhep ittifakla evlilerin ramazanda oruçlu iken ciması haramdır ve 61 gün cezası vardır.hacı kardeşimiz hadisi şerifi vermiş zaten.bu hadisi hadis ilminin temelini atan 4 büyük muhadisin ittifakı mevcuttur.4 mezhep ve 4 muhadis ( ki bu 4 alim tartışmasız alimlerdir) bu hadisi onaylıyorsa ,bunları red etmek cehaletin ebu cehilcesi olmazmı?! kurand ayok diye yukarıda saydığım 9 madeyıde söküp atmanız lazım olmazmı islamda? kuranda ezan yok! susturalım öyle mi ?
hanefi mezhebinde 61 güne bir olay daha ilave edilmektedir.bilerek özürsüz orucu bozmak da bu suçu yüklenmektir der.

1400 yıllık islam tarihi,alimleri,muhadisleri,mufesirleri böyle ittifak etmişse,aksini saçmalamak saçmalığın ebu cehilcesidir kusura bakmayın.bu tür saçmalıkları meslek edinenlere uyulursa,islam "Allah"a imandan ibarettir.Allaha imanı güneş ay davar öküz taş toprakda becermektedir.
aklıma hep şu geliyor; bu guruh Allah'a dinini öğretmeye soyunmak ukalalığının ta kendisidir.Allahın peygamberinden daha yetkili olan bu ne idüğü belirsiz kişilere,Allah bela verecektir,bu gün mü yarın mı Allah bilir.
dikkat edin muteşabih ayetlerle uğraşmak şeytanlaşmış insanların işidir.insanların kafasını bulandırmak ağır sorumluluktur.
hz musa (as) :Allahım içimizdeki beyınsizler yüzünden bizi helak etme!
saygılar...

Yitiksevda 31 Temmuz 2012 23:48

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Muallime bacım Müslüman olmak Emin olmaktır Bunun yoluda Tahkiki bir imanı elde etmek için Allah'ın dinini Allah'ın kelamından Resulünün mütevatir sünnetinden öğrenmekle olur...Mezhepler diniz yorumlarıdırlar Allah tüm mezhep imamlarından razı olsun kendi asırlarında ilmi hususlarda insanlara rehberlik yapmışlardır...Şu veya Bu mezhebe göre olaya bakmıyoruz Mezheplerin beslendiği ana kaynak Kur'an ve Sünnet ile bakıyoruz ve bu iki temel kaynağa uygun görüş kimden gelirse gelsin benimsiyor ve kabul ediyoruz kimsenin Mezheplere veya başka şeylere karşı çıktığı yok karşı çıktığımız nokta Mezhepçilik yada diğer adı ile Mezhep holiganlığıdır kimseye mezhepsiz olun demiyoruz ama Mezhepsizlikte dinsizlik değildir bunu iddia eden varsada buyursun bana ispatlasın ...

Muhsin hocam sizden bu hususta delil istemiş idim ve delili Hacıysk kardeşimiz sundu ve vermiş olduğu rivayetin bu konuda delil olduğunu bir çok kaynaktan bakarak Oruç kefareti olarak 61 gün mevzuu cinsel ilişki ile alakalı olup yeme içmeyi içine almamaktadır ...Hatta Sahabenin orucun ilk günlerinde yaşadıkları hususlar ayetle sabittir ve Allah bu zoruluğu kaldıramayan Müminlere orucun başlangıç ve bitiş saatleri haricinde kolaylık sağlamıştır...Muhsin hocam 61 gün ardı ardına Oruç tutulması hususunda şimdi size şöyle bir sorum olacak. Aralıksız tutulması istenen bir oruç zamanında kadınların adet olması sözkonusu ve ister istemez ara verecekler Allah kolaylık diler emri gereği bu bayanların durumu nasıl olmalı yeniden 61 gün tutması icap etmezmi eğer sahih ise bu rivayet neden bu konuya çözüm bulmamış sizden cevap bekliyorum buyrun abim delillerinizi sununda ikna olalım...

Bu hükme fıkıh usulündetenkihu'l-menat denilmiştir.

Gelelim diğer eleştirilerinize Allah resulünden olduğu kesin olan bir söz veya hareket kabul etmeyecek kadar şuursuz değiliz ve böylesi bir hareketten Allah'a sığınırız...Eğer Allah'ın peygamberini hakkı ile anlamak ve hayatımıza aktarmak istiyor isek Kur'an'ın canlı örnekliği olarak bakmak zorundayız...Tasavvuf veya benzerlerinin Peygamber tasavvuru uçukluktur Kur'an ile alakalı değildir kendi uydurmalarından ibarettir kimisi Cebraili genel cerrahi uzmanı yaparken kimileri peygamberi insanlıktan çıkararak parmaklarından sular akıtmakta ve benzeri iftiralar ile Hristiyanların yapmış olduğu hatalara düşmektedirler...

İslamın ve Kur'anın evrenselliğini nasıl anlamak gerekiyor ise öyle anlamak zorundayız İslam kimsenin tekelinde değildir açıktır anlaşılırdır kara kutu değildir. İmam Şafinin 1300 yıl öncesinde yaptığı içtihat fıtır miktarı eğer günümüze uyuyor diyorsanız buyrun sizinle fıkhı güncelleyelim derim...

Yitiksevda 31 Temmuz 2012 23:56

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Vermiş olduğunuz rivayeti başka bir olay ile alakalı olduğu hususunda bir rivayet vereyim İşte hadis adı altında red veya kabul babında hangi konuda olursa olsun delil bulmak kadar kolay bir şey yoktur...


Yani Zıhar dolayısıyla mı yoksa Orucu bozduğundan mı bu keffaret Orucu ?

”Ben, bir başkasında rastlanmayacak derecede kadın mevzuunda zaafı olan (ve şiddetli ihtiyaç duyan) bir kimseydim.

Ramazan ayı girince (tahammül edemeyip oruçlu iken) hanıma temas ediveririm diye korktum. Ve Ramazan boyu devam edecek bir zıharda bulundum. Bir gece o bana hizmet ederken, onun bazı yerleri açıldı.

Kendimi tutamayıp temasta bulundum.

Sabah olunca yakınlarıma gidip durumu haber verdim.
Ve: “Benimle Resûlullah’a gelin (durumumu sorayım)” dedim.” “Vallahi hayır! Gelmeyiz!” dediler.

Resûlullah’a tek başıma gittim, durumu haber verdim.

“Yani sen böyle mi yaptın ey seleme?” buyurdular.

Ben: “Evet, ben öyle yaptım! Evet ben öyle yaptım. Ancak Allah’ın emri karşısında sabırlıyım, Allah size her ne göstermişse onu bana hükmedin!”

“Bir köle azad et!”

“Sizi hak peygamber olarak gönderen Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun şundan başka rakabem yok”

“Öyleyse peş peşe iki ay oruç tutacaksın!”

“Ama ben bu günahı oruç yüzünden işledim, (dayanamam)!”

“Öyleyse buyurdular, altmış fakire bir vask kuru hurma taksim et!”

“Seni hak peygamber gönderen Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun (ben ve hanım, her) ikimiz aç ve yiyeceksiz olarak geceyi geçirdik”

“Beni Zureyk’in sadaka mallarına bakan memura git, o miktar (hurmay)ı sana versin, sen altmış fakire yedir. Geri kalan bakiyeyi de sen ve iyâliniz yeyin!”

Ben kavmime döndüm. Onlara: “Sizden zorluk ve bed fikir gördüm. Resûlullah’da ise genişlik ve güzel fikir buldum. Bana sadakanızdan verilmesini emretti!” dedim.”


Ebu Davud, Talak 17, (2213); Tirmizi, Talak 20, (1200), Tefsir, Mücadile 3295; İbnu Mace, talak 25, (2062).

bilinmez 01 Ağustos 2012 00:51

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Alıntı:

abdulmelik Üyemizden Alıntı (Mesaj 187264)
şunu defalarca yazdık,yazmayada inş devam edeceğiz.resulullaha kuran ve bir misli verilmiştir.yani kuran dışında da vahy almıştır.resulullah sav in görevi muğlak olanları çözmek,açıklamak,yaşayarak öğretmek ve beyan etmektir.
Bakınız kuranda olmayıp ama tatbikatta resulullaha ait yüzlerce örnekten bir kaçı ;
1-namazların edası şekli rekatlar vs.abdulmelikten alıntı..

Cevab...namazın edası,hac 26,ve isra süresinde,geçer rekatlarındada serbestlik vardır,bunun için bizde rasulullahın kıldığı gibi kılıyoruz,gelen rivayetlerle ve bu rivayetlerde kuran ile çelişmiyor zaten..
.................................................. .................................................. .........................................
2-resulullah tatbikatı olmazsa,kurandaki" salat" kavramının "namaz" olduğunu hiç bir alim iddia edemez.çünkü "salat" dua demektir.ama resulullahın tatbikatında namaz kılmak olduğunu bize bildirmiştir.abdulmelikten alıntı...

Cevab..rasulullahtan öncede namaz vardı ve tatbikatı vardı bu gün ki şekliyle ve hatta doğu hıristiyanlarıda aynen bu günki müslümanlar gibi namaz kılıyorlar,ve namazda okuduklarıda incilden değil ,zeburdan allahı hamd ve tespih ediyorlar,yakından görmek isteyenler mardindeki en önemli zehveran ve şuan hatırlayamadığım manastıra gitsinler gözleriyle görsünler..hemde 5 vakit kılıyorlar,3 vaktini cemaatle,ikisinide ayrı olarak.....yani gizli bi vahiyle rasulullah öğren miyor namazı...ayrıca salatın namaz olarak geçtiği kıyam ruku secde,hac 26 ve benzeri ayetlerdir,dua olarak geçtğide namazın içindeki yapılan duaya tekamül eder,bunu anlamak için çokta zorlanmamak lazım....
.................................................. .................................................. ...........................................
3-kabeden önce kıble mescidi aksa idi.mescidi aksanın kıble olduğunu kuranda bir ize rastlıyamazsınız.bu bize vahyi gayri metlufun varlığını kanıtlamaz mı ?abdulmelikten alıntı....

Cevab..kabeden önce bi kıblenin oluşu,son rasulden önce namazında olduğunun delilidir,hnai gayri metluv o zaman,bu gayri metluv tezinin suya düşmesine delildir...daha sonra kurandaki ayetle kabe kıble oluyor...
.................................................. .................................................. .....................................
4-resulullah hz zeynebin kendisinin eşi olacağını bile bile azatlısına nikah kıydı.bu bilgi nerden gelmeydi ?
5-ezan konusu kuranda geçmemekte ama evrensel tartışmasız bir islam şiarıdır.nerden geldi bu ezan ?
6-bedir savaşından bir önceki vaad neydi?
7-resulullahın ailesi ile olan gizli bir olay/sır neydi ? Resululah neden 1 ay darıldı tüm eşlerine? Kuran neden tehdit etti annelerimizi ? Allah ile resulu arasında olan ama bizim bilmediklerimizin adı nedir ?
8-mekkenin fethi müjdelenmesi çok sonradan kurana geçmektedir.ama resulullah bunu aylar önce müjdeledi ? Kim söyledi nerden öğrendi ????
9-kıyamet süresinin16-19 arasındaki ayetlerde,resulullaha uyarı vardır ve görev verilir? Bu görev neydi ?kuran açık ise ayette geçen beyan'ın işi ne ? dilini kıpırdayıp durma biz sana öğreteceğiz ne demek idi ?
Bunun gibi onlarca örnek verilebilir...ve şu anlaşılır ki resulullah hevasından konuşmaz,konuşması/yaşantısı vahy idi.ve bunlara inanmak peygamberlere imanın ta kendisidir.aksi takdirde resulullahı ptt memuru sanmak,kurana aykırı olup, insanı dinden çıkarır.abdulmelikten alıntı...

Cevab...bunların hepsinide kurandaki açık vahiyle öğreniyoruz zaten,yani allah sizin dedğiniz gibi gizli bi bilgi rasulune verince bunu kurandada belirtmiş zaten güzel abim....
.................................................. .................................................. ...........................................
Gelelim sorunun cevabına;
4 mezhep ittifakla evlilerin ramazanda oruçlu iken ciması haramdır ve 61 gün cezası vardır.hacı kardeşimiz hadisi şerifi vermiş zaten.bu hadisi hadis ilminin temelini atan 4 büyük muhadisin ittifakı mevcuttur.4 mezhep ve 4 muhadis ( ki bu 4 alim tartışmasız alimlerdir) bu hadisi onaylıyorsa ,bunları red etmek cehaletin ebu cehilcesi olmazmı?! Kurand ayok diye yukarıda saydığım 9 madeyıde söküp atmanız lazım olmazmı islamda? Kuranda ezan yok! Susturalım öyle mi ?
Hanefi mezhebinde 61 güne bir olay daha ilave edilmektedir.bilerek özürsüz orucu bozmak da bu suçu yüklenmektir der.abdulmelikten alıntı...

Cevab....dört mezheb göre değil kurana göre oruçluyken eşlerin ciması haramdır...devamındaki 61 lik kefaret orucuda faili meçhul hadisle rasulullaha nispet edilen sözlede delil olmaz...çünkü nakledilen hadiste bi adam kim.....böyle bi sözü imamların kitabına girmişse ve hiçbiride itiraz etmemiş gibi bize gelmişse,kaynaklar çok inceden gözden geçirilmeli değil mi,yoksa ehli havale olup,tamam mı demek lazım......
.................................................. .................................................. .........................................

1400 yıllık islam tarihi,alimleri,muhadisleri,mufesirleri böyle ittifak etmişse,aksini saçmalamak saçmalığın ebu cehilcesidir kusura bakmayın.bu tür saçmalıkları meslek edinenlere uyulursa,islam "allah"a imandan ibarettir.allaha imanı güneş ay davar öküz taş toprakda becermektedir.
Aklıma hep şu geliyor; bu guruh allah'a dinini öğretmeye soyunmak ukalalığının ta kendisidir.allahın peygamberinden daha yetkili olan bu ne idüğü belirsiz kişilere,allah bela verecektir,bu gün mü yarın mı allah bilir.
Dikkat edin muteşabih ayetlerle uğraşmak şeytanlaşmış insanların işidir.insanların kafasını bulandırmak ağır sorumluluktur.
Hz musa (as) :allahım içimizdeki beyınsizler yüzünden bizi helak etme!
Saygılar...

bu son yazdıklarınada bu ne hiddet bune celal,sayın abim....................

Medine-web 01 Ağustos 2012 01:20

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Alıntı:

Yitiksevda Üyemizden Alıntı (Mesaj 187268)
Muhsin hocam sizden bu hususta delil istemiş idim ve delili Hacıysk kardeşimiz sundu ve vermiş olduğu rivayetin bu konuda delil olduğunu bir çok kaynaktan bakarak Oruç kefareti olarak 61 gün mevzuu cinsel ilişki ile alakalı olup yeme içmeyi içine almamaktadır ......Muhsin hocam 61 gün ardı ardına Oruç tutulması hususunda şimdi size şöyle bir sorum olacak. Aralıksız tutulması istenen bir oruç zamanında kadınların adet olması sözkonusu ve ister istemez ara verecekler Allah kolaylık diler emri gereği bu bayanların durumu nasıl olmalı yeniden 61 gün tutması icap etmezmi eğer sahih ise bu rivayet neden bu konuya çözüm bulmamış sizden cevap bekliyorum buyrun abim delillerinizi sununda ikna olalım...

...

61 gün orucu cimaya bağlı olduğunu imam şafii benimsiyor zaten.ve imam şafii aralıksız 61 e bilerek oruç yiyenleri katmıyor.izah etmiştim bunu.bunu imam azam benimsemiş ve delillerini sunmuştur.şunu neden unutuyorsunuz bilemiyorum,hangi imam babasının vasiyetini delil getirmiştir ki ????? delilleri kuran ve sünnettir.sünnetten delil ararken benim senin gibi googleden aramadı.ravilerin yakasına bizzat yapışarak öğrendi.kabul etmedikleri ravilerin sayısını saysak mı sana ! önüne her gelen adam hadimi rivayet etmişti?? hayatında bi kez yalanına rastlayanın hadisi kabul edilmiyordu.ve sana soruyorum hayatında hiç mi yalan konuşmadık yitik??? eğer konuştuk diyorsan,hayatında bir kez yalanına rastlanan raviyi red ediyorsak seni /düşüncelerini hay hay red ederiz. doğru mu yitik ağa?
sahih sünnet nedir yitik? mezhepleri değil tüm islam alimlerinin ittifakla kabul ettikleri küttübisitte değil mi? 6 meşhur muhaddis değil mi ? verilen hadis bu imamların ittifakından geçmiş değil mi ? cevabın evet ise hadise itiraz etmek nedir sence? yahut sahih sünnet bunların attığı temel değilse nerde bu sahih sünnet? çıkarda görelim sahih sünnetini ? bana öyle geliyor ki,laf olsun dolma olsun anlamındadır sizin savunduğunuz sahih sünnet.kütübisiteyı ortadan kaldırın bak bakalım elimizde tek sünnet kırıntısı kalır mı ? ee bunlarıda kabul etmiyorsan ne diyebilirim ki??
diğer soruya gelince ;
61 gün cezası cezadır ve farzdır cima için.aralıksız uygulanması içinse,ayete göre gücün yoksa yersin orucu.hadiste geçtiği gibi,sahabe hiç bir zecayı kabul edemiyeceğini söylüyor Resulullaha.Resulullah hiç bir gücü olmayan sahabeyı ceza yerine mukafatlandırdı .al götür bu meyve sepetini ailenle ye demedi mi ? neden işi yokuşa sürüyorsun ki? ramazan orucu kuranla sabit farz değil mi ? ee ramazanda adet olan kadın ara vermek zorunda? demekki 61 orucuda böyle..adet olsa lohusa olsa yada hasta olsa ara verir özrü kadar..iyleştiğinde devam eder kalan yerde.BU KADAR BASİT.
delil hastası olmuşsunuz siz! muallimenin çayına bile kurandan delil arar oldunuz.

Medine-web 01 Ağustos 2012 01:31

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Alıntı:

bilinmez Üyemizden Alıntı (Mesaj 187275)
bu son yazdıklarınada bu ne hiddet bune celal,sayın abim....................

kaş yapayım derken göz çıkarıyorsunuz la ağa..sözüm şahsa özel değildir,geneldir. peygambersiz abdestsiz meymenetsiz haniflere kurancılara asrın haricilerine..
müslümanların beynine yaptığınız tahribatların hesabını ALlaha veremezsiniz.evet haklı olduğunuz noktalar o kadar çok ki..ama o dedikleriniz alim meclisi konularıdır.
abdest almasını bilmeyen insanlara kandil hurafedir deseniz ne demeseniz ne? neyı çözeceksiniz siz?
bakınız size geçen hafta başımdan geçen bir olayı anlatayım;
adamın biri namazdan sonra bir soru sordu..hocam imam şafiide kadına dokunmak abdest bozar.bu konuda illaAllah dedim.hanefi olacam dedi.bunun yolu yordamı nedir dedi.
dedim ki imam şafiye dilekçe verecen istifa ettim diyecen.sonra imam hanefiye dilekçe verecen senin mezhebine girecem diyecen.kabul olursa hanefi olursun dedim.
adam çekip gitti..
akşam nefes nefese geldi bana.hocam ya imam şafii ölmüş diyorlar.dilekçeyı nereye verecem !?
toplumun manzarası budur la ağa! canhıraş savunduğu mezhebinin imamının ölü olduğunu yeni öğrendi.ve bu adam 60 yaşında!!
gelin amentuyu öğretin şu insanlara.kandil mevlit şeyh muridi sonra konuşuruz.
olur mu ?

Yitiksevda 01 Ağustos 2012 03:05

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Muhsin hocam emin olun bu tür konularda çok fazla tartışmak istemiyorum helede Vahyi gayri Metluv hususunda hiçmi hiç tartışmak istemiyorum Çünkü bu husus çok önemli bir konu ve kimsenin var olan düşüncelerine karışmak istemediğimdendir Google ve benzeri ile ilim elde eden veya amel eden biri olmadığımı sen iyi bilenlerdensin ...


ve onların bu konuda hiçbir bilgileri olmadığından yalnızca zannın ardından giderler ama zan, hiçbir zaman gerçeğin yerini tutmaz. (Necm-28)

Muhsin Abim delil Kur'ani bir metot'tur kendi zannım ile ortaya koyduğum bir prensip değildir.

İstidlal, delillendirme demektir. Bir mantık terimi olup birden çok önermelerle akıl yürüterek sağlıklı ve doğru çıkarımlar ve sonuçlar elde etmek anlamına gelir.Kelam İlminde istidlal “bir hükmün ve kavramın” doğru ve yanlışlığını ispat etmek için zihnin yaptığı faaliyete denmektedir. Dinde bir delilden kaynaklanmayan ve delile dayanmayan bir bilginin gerçeklik değeri yoktur. Bir delilden ve bir emareden kaynaklanmayan bilgiler vehim ve hayalden öte bir anlam ifade etmez.

Sayın Muhsin hocam asla ve asla kimsenin ne dediğine çok önem vermem. öncelikle Kur'an ne der Allah resulü nasıl açıklar ona bakarım ve elde etmek istediğim hükmü kendim çıkarmaya çalışırım eğer beni aşarsa otorite Alimlerin kaynaklarından faydalanır sonuca varırım .Klasik usul ile bizlere ulaşmış olan Fıkhi bilgilerde haddinden fazla sakat görüşler mevcuttur bu nedenle her söyleneni kabul edileni araştırmadan kalben mutmain olmadıktan sonra benimsemem ...

Yıllarca bizlere verilen İman esaslarında dahi ne tür tahrifatlar olduğunu sizinde elinizde olan Hasan El Basrinin kader risalesi şerhinde gerekli izahlar yapılmıştır.Sizde iyi bilirsinizki Emevi şarlatanlarının bu dine ne kadar ekleme yaptıklarını.İmam Ebu Hanife Allah kendisinden razı olsun zalim sultanlara kadılık yapmadığı için şehid edildiğini iyi bilirsiniz lakin onun talebesi İmam Muhammed Hocasının onurlu tavrını sergilememiş ve zalimlere fetva makamı olmuştur elimize ulaşan bilgilerin birçoğu İmam Muhammed aracılığı iledir şimdi size şu sorum olacak bizlere ulaşan bu bilgi ve belgelere ne kadar itimat etmemi bekliyorsunuz?

Emin olun Abim sanal alemde bu tür ihtilaflı ve kafa bulandırıcı konular hususunda hiçmi hiç yazmak istemiyorum Çünkü bu tür mevzuları İnsanların yüzde doksanı bilmiyor ve bilmedikleri bu tür konularda Teslimiyetlerini zedelemek istemiyorum vebalinin farkındayım lakin karşımda siz ve sizin gibi Alim abilerim kardeşlerim olunca bire bir konuşmayı tercih ediyorum.

Çünkü vahyi Gayri Metluvun ne anlama geldiğini bilmeyenler bu ismi duyduklarında GOOGLE İle bilgi edinmek isteyecekler ve farkında olmadan İTİKATLARINA dahi şüphe girecek bize faydadan çok zarar vereceğini biliyorum ve sizin söylemlerinize İlmi manada cevap vermekten çekiniyorum .

Yoksa sizde iyi bilirsiniz herhangi bir hususta girdiğim hiçbir hususta geri adım atmam sonuca varmadan da çekilmem lakin bu tür konuları Alimler ile konuşmayı bire bir deliller ile cevapları bulmayı yeğlerim bunuda en güzel şekilde Allah kendisinden razı olsun Babanız ile yaparım ve bilmediklerimi yanlış veya doğrularımı belirlerim Üstün ilmine müracaat ederek Selametle kalın Tartışmak istemiyorummmmmmm...

Yitiksevda 01 Ağustos 2012 03:17

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Bu Şiir günümüzde Peygamber tasavvurunun ne hale getirildiğine en güzel örnek ve cevaptır...Sakın kimse üzerine alınmasın hepimizin bu şiirde kendine çıkaracağı bir pay olduğunu düşünerek yeri olmasa dahi sunmak istedim...Konu benim için bitmiştir Selametle kalın....

Ey kavm! şu halinle, tıpkı İsrailoğulları'na benziyorsun.

Düşmanının putlarına tapıyorsun. İsrailoğulları da öyle yapmıştı.
Firavun'un zulmünden kurtulunca, gerçek kurtarıcılarını çabuk
unuttular. Musa, Tur'a, Rabb'inin mesajını almaya gittiğinde,
ellerindeki altın gümüş takılardan bir heykel yapıp tapmaya
koyuldular. Bu taptıkları buzağı heykeli, kimin tanrısıydı biliyor
musunuz? Kendi özgürlüklerine ve hayatlarına kasteden Firavun'un.

Kendi peygamberlerini taşlayan, linç eden, çarmıha geren
İsrailoğulları gibi, iyilerini taşlıyorsun Ey Kavm! İçindeki iyiliği
taşladığını, onu katlettiğini bilmeden yapıyorsun bunu. Sizi
aydınlatmak için yanan her ışığı, bir kova su alıp söndürmek için
seğirtiyorsunuz
. "Yangın var!" diye, isterik naralar atanların ardınca
gidiyorsun.

Ey Kavm! Tıpkı, kendi peygamberlerine "Sen ve Rabbin gidip
savaşın, biz oturup burada sizi bekliyoruz" diyen İsrailoğulları
gibisin. Özgürlük uğruna bedel ödemeye yanaşmıyorsun.
Sözleşmene ve kendine ihanet ediyorsun. Soğanı, sarmısağı
özgürlüğe tercih ediyorsun. Hakikatin ardınca değil, cedlerinin
ardınca gidiyorsun; ölülerini kutsuyor, fakat dirilerini öldürüyorsun.

İsa'nın diliyle "badanalı kabirlere benziyorsun" Ey Kavm! Dışardan
alımlı-çalımlı görünmeye çabalıyorsun, fakat için leş gibi kokuyor.
Akçaya ve korkuya iman ediyorsun. Efendilerin seni akça ve
korkuyla güdüyor. O efendiler ki, onlar senin eserindir. Bu halinle
sen, celladını doğuran talihsiz analara benziyorsun. Suçu savunuyor,
suçluyu koruyor, mağduru tekmeliyorsun; zalimi yüceltiyor,
mazlumu eziyorsun; değerlerini pazarlıyor, kimliğinden utanıyorsun.

Ey Kavm! Tufanın kokusu geliyor, fakat sen gemileri ve gemicileri
taşlıyorsun. İbrahim'e su taşıyanları suçluyor, Nemrud'a odun
taşıyanları alkışlıyorsun. Asiye'ye "asi", Hacer'e "zavallı", Meryem'e
"günahkar" gözüyle bakıyorsun. Eğer Lady Godiwa işgalciler
tarafından senin şehirlerinde çırılçıplak soyulup dolaştırılsaydı, hep
birlikte kapı altından röntgenleyecekmiş gibi duruyorsun. Jean
Dark'ın ateşini tutuşturmak için sıraya giriyorsun. Söyle Ey Kavm,
içinde kaç Mata Hari besliyorsun?

Nuh Kavmi'ni unutma!

Sodom'u unutma!

Ad Kavmi'ni, Semud Kavmi'ni unutma Ey Kavm!

Kulun gücünün bittiği yerde

"Allah" dedik biz; "Allah'ın var neye muhtaçsın, Allah'ın yok neyin
var!" dedik. Allah derken, "anlam" dediğimizin farkındaydık. Onun
için "Allahsızlığı anlamsızlık" bildik. Allah demekle, hayatımızın
sadece sevinçlerine değil, acılarına da anlam kattık. Acılarımız dahi
anlam kazandı. Istırabımızdan "umut" damıttık, derdimizden
"merhem" yaptık, acımıza "aşık" olduk; aşkımız acımıza, acımız
aşkımıza dönüştü.

Bildik ve inandık ki, "kulun gücünün bittiği yerde Allah'ın yardımı
başlardı". Onun için, yürek tarlasına acı ektik. Ta yürekten "****
nasrullah: Yardımın ne zaman?" demeden, O'nun karşısında
acziyetinizi ve muhtaçlığınızı kabullenmeden, acıyı yüreğinizin
sarnıcından imbik imbik damıtmadan, devranın dönmeyeceğini
öğrendik.

İmanın en büyük imkan olduğunu, kalbimiz kederden
kaburgalarımızı zorladığında, gece yarılarında doğum sancısından
beter sancılara durduğunda bir kez daha anladık. Duaya davet
edildiğimiz kapının davetine uyduk ve dualara durduk. Bildik ki,
davete icabet edenin davetine icabet edilir: Biz de O'nu davet ettik.

Kimimiz zarfına adresi doğru yazdı fakat içini doldurmadan boş zarf
attı, kimimiz içini doldurup pulunu unuttu, kimimiz verdiği adreste
bulunmadı, kimimiz hiç adres veremedi ve kimimiz de yalan ve
yanlış adres verdi.

Davetiyesinde hiç eksiği bulunmayanlarımızın ise bir kusuru vardı:
Konuğuna sunacak som ve bütün bir yürek bulamamak. Korku
putlarına, umut putlarına, sevgi putlarına ardiyelik yapan, antik
Atina'nın tanrılar mahzenine dönmüş Panteon'undan beter bir
yüreğe sahip olmak.

İşte bunun için davet edemedik. Ettikse, davetimiz kabul görmedi.
Gücümüzün müntehasına dayanmadan, elden geleni yapmadan
ettik; bitmeden "bittik!" dedik. Eğer gerçekten bitseydik ve "bittik!"
deseydik, "Dayan, yettim!" diyen mutlaka olacaktı.

Hz. Peygamber'in Taif dönüşü gerçekten bittiği ve "bittim!" dediği
gün, tarihin bahtı değişmiş, davetiyesi adresine ulaşmış ve "Yettim!"
cevabı gelmişti. O, Taif dönüşü, yeryüzünün olanca genişliğine
rağmen kendisine dar geldiği ve kavminin varlığını ortadan
kaldırmak için fırsat kolladığı kritik bir anda, Yüce Dergah'a şu
davetiyeyi göndermişti:

Allah'ım!

Kuvvetimin tükendiğini sana arz ediyorum.

Gücümün azaldığını,

İnsanların gözünde küçük düştüğümü sana şikayet ediyorum.

Ey Merhametlilerin en Merhametlisi!

Sensin mustaz'afların Rabb'i

Sensin benim Rabb'im!

Beni kimlerin eline bıraktın?

Bana gaddarlık yapan ötekilerin eline mi?

Yoksa, davamı ipotek edecek bir düşmana mı?

Eğer sen bana gücenmedinse,

Kesinlikle bunlara aldırmıyorum.

Lakin yardımın beni rahatlatacaktır.

Senin nuruna sığınırım;

karanlıkları aydınlatan nuruna,

dünya ve ahiretimi aydınlatacak nuruna...

Gelecek gazabın, bana ulaşabilecek öfkenden

kaçıp kurtulacak bir sığınak arıyorum.

İşte Sana sığınıyor ve aldırmıyorum; yeter ki razı ol.

Güç ve kuvvet Sendendir,

yalnız Senden


( 10 Mayıs 1999 )


Mustafa İslamoğlu

FECR 01 Ağustos 2012 09:08

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Konunun başlığına dikkat! :)( Bayanlara Özel-Mahrem Konular)
Ama konu çetrefilli konulara kaydı

Alimlerin kendi aralarındaki yıllardır tartıştıkları ve herkesin kendine göre delilleri olduğu konuları burada umuma ait yerlerde yerlerde tartışmaya açmak iyi niyetli, samimi, saf, gayretli kimi Müslümanların kafalarını bulandırmaktan başka işe yaramaz. Kişiler daha usul nedir? asıl nedir? usul-asıl ilişkisi nasıl olmadır? Bunları bilmeden/öğrenmeden alimlerin kendi aralarındaki ilmi konuları gündeme getirmenin bir faydası olacağını sanmıyorum. Bu konular konuşulmasın mı? Hayır konuşulsun ama her yer ve ortamda bu konular ele alınmamalıdır. İlmi siyaset işte burada devreye girer. Kişi ilim sahibi olabilir ama ilmini öğretme/anlatma siyasetini bilmezse o ilmi faydalı hale getiremez.

mehmet akif2 03 Ağustos 2012 17:34

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Alıntı:

FECR Üyemizden Alıntı (Mesaj 187284)
Konunun başlığına dikkat! :)( Bayanlara Özel-Mahrem Konular)
Ama konu çetrefilli konulara kaydı

Alimlerin kendi aralarındaki yıllardır tartıştıkları ve herkesin kendine göre delilleri olduğu konuları burada umuma ait yerlerde yerlerde tartışmaya açmak iyi niyetli, samimi, saf, gayretli kimi Müslümanların kafalarını bulandırmaktan başka işe yaramaz. Kişiler daha usul nedir? asıl nedir? usul-asıl ilişkisi nasıl olmadır? Bunları bilmeden/öğrenmeden alimlerin kendi aralarındaki ilmi konuları gündeme getirmenin bir faydası olacağını sanmıyorum. Bu konular konuşulmasın mı? Hayır konuşulsun ama her yer ve ortamda bu konular ele alınmamalıdır. İlmi siyaset işte burada devreye girer. Kişi ilim sahibi olabilir ama ilmini öğretme/anlatma siyasetini bilmezse o ilmi faydalı hale getiremez.

ArO*ArO*ArO*ArO*

mehmet akif2 29 Ağustos 2012 16:35

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
benim sorum bazı kadınlar ramazandan kalan oruç borcunu tutacaklarına şevval orucunu tutuyorlar ya o ay ya da kışın borcunu tutuyorlar

ramazan orucunu tutup şevval ayında da 6 gün orucu tutarsa tüm seneyi oruçlu geçirmiş sayılır diye hadisde geçiyor

borcunu tamamladan 6 gün orucu tutan tüm seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevap alır mı yoksa tamamladıktan sonra mı alır

Yitiksevda 30 Ağustos 2012 00:43

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Alıntı:

mehmet akif2 Üyemizden Alıntı (Mesaj 188699)
benim sorum bazı kadınlar ramazandan kalan oruç borcunu tutacaklarına şevval orucunu tutuyorlar ya o ay ya da kışın borcunu tutuyorlar

ramazan orucunu tutup şevval ayında da 6 gün orucu tutarsa tüm seneyi oruçlu geçirmiş sayılır diye hadisde geçiyor

borcunu tamamladan 6 gün orucu tutan tüm seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevap alır mı yoksa tamamladıktan sonra mı alır


Sayın ablama öncelikle bir ayet sunarak konuyu izah etmeye çalışayım:

Kim (Allahın huzuruna) iyi bir iş ve davranışla çıkarsa bu yaptığının on katını kazanacaktır; ama kim de kötü bir fiil ile çıkarsa onun aynısıyla cezalandırılacaktır; ve kimseye haksızlık yapılmayacaktır.
(E'nam 160)

Sayın ablam Kaza Orucu Farz olan bir borcu yerine getirmek olduğu için Nafile oruç tutmaktan daha eftaldir Çünkü öncelikli ödenmesi gerekli olan Allah'ın farz kıldığı bir ibadetin Borcunu yerine getirmek olmalıdır. İlk altı gün içerisinde borçlar daha sonraki günlerde ise Şevval ayına mahsus olarak oruç tutması daha mantıklı bir yol üzere hareket etmektir . Çünkü Farz olan Oruç borçlarını tutamadığı günler sayısınca Şevval ayı içerisinde Nafile bir ibadet ile telafi etmek veya önceliği ona vermek abes olur ... Ayeti kerimede belirtilen ibadet,ihlas salih amel ve benzeri hususları yerine getirmek ile zaten mükafat elde edilmekte ve Allah bu mükafata ek olarak on katının verileceğini belirtmekte...

Borçları yerine getirdikten sonra Şevval ayına mahsus olarak oruç tutan kardeşlerimiz inşallah o sevaba nail olurlar Ameller Niyetlere göredir... Selametle kalın.

dua dilencisi 30 Ağustos 2012 09:57

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Alıntı:

Yitiksevda Üyemizden Alıntı (Mesaj 188766)
Sayın ablama öncelikle bir ayet sunarak konuyu izah etmeye çalışayım:

Kim (Allahın huzuruna) iyi bir iş ve davranışla çıkarsa bu yaptığının on katını kazanacaktır; ama kim de kötü bir fiil ile çıkarsa onun aynısıyla cezalandırılacaktır; ve kimseye haksızlık yapılmayacaktır.
(E'nam 160)

Sayın ablam Kaza Orucu Farz olan bir borcu yerine getirmek olduğu için Nafile oruç tutmaktan daha eftaldir Çünkü öncelikli ödenmesi gerekli olan Allah'ın farz kıldığı bir ibadetin Borcunu yerine getirmek olmalıdır. İlk altı gün içerisinde borçlar daha sonraki günlerde ise Şevval ayına mahsus olarak oruç tutması daha mantıklı bir yol üzere hareket etmektir . Çünkü Farz olan Oruç borçlarını tutamadığı günler sayısınca Şevval ayı içerisinde Nafile bir ibadet ile telafi etmek veya önceliği ona vermek abes olur ... Ayeti kerimede belirtilen ibadet,ihlas salih amel ve benzeri hususları yerine getirmek ile zaten mükafat elde edilmekte ve Allah bu mükafata ek olarak on katının verileceğini belirtmekte...

Borçları yerine getirdikten sonra Şevval ayına mahsus olarak oruç tutan kardeşlerimiz inşallah o sevaba nail olurlar Ameller Niyetlere göredir... Selametle kalın.

Allah c.c. razı olsun .Benimde şahit olduğum toplantılardan farz borcunu ödemeden nafile ibadetlere insanları yönlendiriyorlar eksik,yanlış bilgi insanı ikilemde bırakıyor ..Önce farz ..

mehmet akif2 30 Ağustos 2012 13:25

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
Alıntı:

Yitiksevda Üyemizden Alıntı (Mesaj 188766)
Sayın ablama öncelikle bir ayet sunarak konuyu izah etmeye çalışayım:

Kim (Allahın huzuruna) iyi bir iş ve davranışla çıkarsa bu yaptığının on katını kazanacaktır; ama kim de kötü bir fiil ile çıkarsa onun aynısıyla cezalandırılacaktır; ve kimseye haksızlık yapılmayacaktır.
(E'nam 160)

Sayın ablam Kaza Orucu Farz olan bir borcu yerine getirmek olduğu için Nafile oruç tutmaktan daha eftaldir Çünkü öncelikli ödenmesi gerekli olan Allah'ın farz kıldığı bir ibadetin Borcunu yerine getirmek olmalıdır. İlk altı gün içerisinde borçlar daha sonraki günlerde ise Şevval ayına mahsus olarak oruç tutması daha mantıklı bir yol üzere hareket etmektir . Çünkü Farz olan Oruç borçlarını tutamadığı günler sayısınca Şevval ayı içerisinde Nafile bir ibadet ile telafi etmek veya önceliği ona vermek abes olur ... Ayeti kerimede belirtilen ibadet,ihlas salih amel ve benzeri hususları yerine getirmek ile zaten mükafat elde edilmekte ve Allah bu mükafata ek olarak on katının verileceğini belirtmekte...

Borçları yerine getirdikten sonra Şevval ayına mahsus olarak oruç tutan kardeşlerimiz inşallah o sevaba nail olurlar Ameller Niyetlere göredir... Selametle kalın.

ArO*

mehmet akif2 28 Eylül 2012 09:30

Cevap: Bayanlara özel (Mahrem Konular)
 
ben tekrar yineliyorum ben tartışma yapılsın diye bu konuya mesaj yazmıyorum konu hakkında düşüncelerinizi başka konuda yazın

ben bugünkü konudan hareketle hocalarıma soru sormak istiyorum

kadının erkek doktora gitmesi yanlış mı

çocuk sahibi olmayan kadınların çoğu iyi doktor arıyorlar bunlarda genelde erkek oluyor

benim bildiğim günah olmadığı doğrultusunda

bizleri bilgilendirir misiniz?


SAAT: 03:42

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306