Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler (https://www.forum.medineweb.net/649-kissalar-hikayeler-nasihatler)
-   -   Senai Demirciden İnciler/medineweb (https://www.forum.medineweb.net/kissalar-hikayeler-nasihatler/756-senai-demirciden-inciler-medineweb.html)

enderhafızım 09Haziran 2012 00:07

Aşk tendedir,Tender değildir // Senai Demirci
 
AŞK TENDEDİR TENDEN DEĞİLDİR
Yazar: Senai DEMİRCİ

Haziran 1 2002




Baharı bir hatırlayın. Çiçeklerin rengarenk uçuştuğu reyhanların ebedî saadet müjdesi sunduğu ağaçların meyvelerle ikrama ve ihsana mazhar olduğu tohumların günışığına uyandığı canlıların neşe içinde oynaştığı bu eşsiz şehrâyin aslında kuru bir toprak üzerinde gerçekleşir. Bahar toprak üzerinde gerçekleşir topraktan kaynak alır toprağı şenlendirir toprakla görünür olur ve sonunda tekrar toprağa döner. Bahar toprak üzerinde olup biter; ancak topraktan öte bir tecelli topraktan önce varolan bir gerçeklik toprağı aşan bir varoluştur. Bahar topraktadır; topraktan değildir.

Bahar ile toprak arasındaki ilişki aşk ile ten arasında da geçerli olmalı. Aşk kendine kalbi özne olarak seçerken teni kendine nesne eyler. Tene konuk olur tende canlanır tende görünür olur teni şenlendirir ten üzerinde doyum arar tende uyanır teni giyinerek gelir. Aşk tendedir ancak tenden değildir.

İşte nikâh cemrenin toprağa düşmesi gibi bir bahar yakınlığıdır. Nikâhın gerektirdiği ve getirdiği sonsuz sınırsız ve şartsız beraberlik niyetiyle[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] kalpler semâ ve arzın biribirine yanaşması gibi birbirine ısır ülfet kazanır yakınlaşır. Nikahın kalbleri birbirine hasreden o kerametli helal niyeti sayesinde ten toprağına bereketler iner böylece yârimiz nezaketli kudsi ifade ile "tarla"mız olur. Ağyarın ulaşamadığı mahrem yakınlaşmalar sayesinde sevda çiçeklenir aşk hüsünlere gebe kalır sevmek sahihleşir. Tende tezahür eden lezzetler cisimde hissedilen lezzetler bedende yaşanan keyifler kalbin zamanda ve mekanda sınırsız beraberliği arayan niyetiyle gölgesiz gamsız kaygısız eksiksiz yaşanır hale gelir.

Baharda toprağa indirilen bir yağmur damlası bütün semâyı ve arzı kuşatan diriliş niyeti sayesinde göründüğünden öte bir manzaranın detayını oluşturur; öylece tohumları toprağın derinliklerinden uyandırır gün yüzüne çağırır. Çiçekleri ve yaprakları okşayıp duran rüzgâr sonsuz çağrışımlar uyandıran bir haşir dekoru içinde olduğu için avare başıboş ve anlamsız bir esinti olmaktan çıkıp çiçek tozlarının döllenmesiyle ağaçları doyumsuz meyvelere gebe bırakır. Çiçeklerin yüzü baharın taşıdığı ebediyet müjdeleri içinde gerçek güzelliği taşır hale gelir.. Meyvelerin tadı baharın sevinci ve coşkusu içinde damaklarda eksiksiz hissedilir.

Aşkı[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] helal niyetinin gölgesinde nikâhın ebedîlik vaadi içinde kul olmanın ölümün sınırlarını aşan vefası içinde yaşayabiliriz. Bahar topraktan ibaret olmadığı gibi aşktan tenden ibaret değildir. Bunun tersini de söylemeliyiz kendimize. Bahar topraksız yaşanmadığı gibi aşktan tenden mahrum olmamalı. Kalbini helaline ebediyen hasretmiş tenini helaline sınırsızca helal etmiş kullar olarak baharımızın her detayını yaşamalı yoklamalı hissetmeli deneyimlemeliyiz.

Yağmur damlalarının sevgili tenindeki her serüvenini rüzgârın helalin yüzüne düşen tüm dokunuşlarını gün ışığının helalin bakışına düşen her parıltısını helali sevmek aşkına helalinden sevmek adına temsil etmeliyiz. Yağmur gibi nazikçe tenezzül etmeli rüzgâr gibi müşfik ve ılık dokunuşlarla yoklamalı gün ışığı gibi sürurlu bakışlarla varmalıyız "tarla"mıza. İşte o zaman helal sevmenin lezzeti ile nikahın bereketi ile helalimizden sımsıcak ve doyumsuz tensel meyveler devşirebiliriz. Tenin hakkını verdiğimizde kalbin toprağında bekleyen aşk tohumları gün yüzüne çıkıp filizler verir ağyardan saklanmış sevda çiçekleri açılıp yar yüzüne tebessümler gönderir tesettür kabuğunda saklı el değmemiş inciler derinlerden çıkıp yâre zinet olur.

Aşk ne ten ile sınırlıdır; ne de tensiz ve bedensiz bir ruhtur. Dudağın suya değmesi gibi gözün ışığa açılması gibi tende yaşanır ancak tenden öte doyumlar barındırır. Her birimiz "dilediğimiz gibi girebileceğimiz bir tarla" sahibi olarak aşkın toprağını yeniden yeniye yoğurmak ve tazelemek üzere helalimize olan aşkımızı kalbimizin semasında sürekli hazır bekleteceğiz ancak yeri ve zamanı geldiğinde tarlaya yağmur gibi tenezzül edeceğiz günışığı gibi sürurla tebessüm edeceğiz rüzgâr gibi incelikle dokunacağız. Baharı getirmenin şartlarını gerçekleştirdikten sonra tarlamızın çiçeklenmesini güzelleşmesini doyumsuz meyvelere durmasını bekleyeceğiz.

Ebedîyen ihya edilmenin müjdesiyle bizi terütaze aşıklar eyleyecek haşrin yakiniyle lezzetleri ihya edip tatlandıran ebedî saadetin beklentisiyle kalbimizin alabildiğine kanatlandığı nihayetsiz mekanlarda bitimsiz zamanlarda kaygısız lezzetlerin coğrafyasında her daim ihya edilmenin baharında aşkımızı hiç korkusuzca tene taşıyalım taşıralım. Aşkımızı tende görünür ve yaşanır kılalım. Başkalarının buz gibi soğuk ölü yapraklar gibi dağınık tende başlayıp tende biten aşkları sokaklarda vitrinlerde meydanlarda ****lik parıltılarla parıldayıp dursun. Biz beka müjdesine dayalı ebedî beraberlik niyetiyle gerçekleşen helâl keyifler içinde ihya edelim aşkı. Ve bilelim ki aşk ve beka et ve tırnak gibidir. Bekadan nasibi olmayanın bahardan da aşktan da nasibi yoktur. Bahar toprakta beka için açmış cennet çiçeğidir. Aşk ise tende beka kokulu bir hurî tebessümüdür.

Esma_Nur 15Haziran 2012 19:59

Cevap: Senai Demirciden İnciler ( 1)
 
Sadece gözlere görünür bir varlık olmak için içinizi terk etmeniz, dışınıza varmanız, dışınızda/dışınızca/dışınızla...
Sadece gözlere görünür bir varlık olmak için içinizi terk etmeniz, dışınıza varmanız, dışınızda/dışınızca/dışınızla varolmanız gerekir. Sadece gözlerin ucunda yer edinmek için ruhunuzu uçuruma atsanız da, teninizi vitrinde tutmanız gerekir. Sadece gözlere güzel görünmek için, özünüzü üzmek pahasına yüzünüze özenmeniz gerekir. Sadece bakışların karşısında var olmak için, derininizi öldürseniz de, deriniz üzerinde yaşıyor olmanız gerekir. Sadece göründüğünüz kadar alımlı olmaya razı olduysanız, yaşınızdan utandırılmaya ve kırışıklarınızla rezil olmaya razı olmanız, yaşınızı ifade eden rakamın küçüklüğüne sığınmanız, cildinizin pürüzsüzlüğüne saklanmanız gerekir. Sadece gözlerin insafına kaldıysanız, genç ve diri olduğunuz kadar insan olmaya, yaşlı ve bitkin oldukça gözden düşmeye hazır olmanız gerekir. Sadece göründüğünüz kadar olacaksanız, olduğunuz gibi görünmekten korktuğunuz günleri beklemeniz, itibarınızın "şimdilik" kaydıyla var olduğunu bilmeniz gerekir. Sadece gözlerin keyfince görünmeye mecbur bırakıldığınızı farkettiyseniz, pişmanlığınızı kendinize bile farkettirmeden yola devam etmeniz, geri dönüş yollarının hepsinin kapalı olduğuna inanmanız gerekir.
Sadece gözlerin gördüğü kadar var olmayı olur da bir gün reddederseniz, bedeninizin çeperlerinden taşan, cinsiyetinizin duvarlarını aşan "nur"unuzu fark edersiniz. Sadece gözleri "açık" olanların gönlünde "açık açık" yer edinemeyeceğinizi, aslında onların açık ya da kapalı bir gönülleri de olmadığını fark ederseniz. Geç de olsa, "açık"ça ve alçakça tasarlanmış hapsin darlığından yakınmaya başlarsınız. Sadece gözlerin yağmaladığı tezgâhlarda yer edinmek için çabaladığınızı görürseniz, kişiliğinizin dişiliğinize indirgendiğini, dişiliğinizin de bedeninizin şehvet ürete(bile)n parçalarına dağıtıldığını fark edip aslında hiçbir zaman adam yerine konulmadığınızı anlarsınız. Sadece gözün gördüğüne "açık" olmanızın, her şeyi şehvetinin aracı haline getirmeyi hedefleyen erkeklerin tanımladığı sığ bir varoluşun cenderesinde ezilmek demek olduğunu anlarsanız, "tesettür"ün kadınlardan önce erkeklere emredildiğini okursunuz. [Bak, Nûr Sûresi, 30] Erkek bakışlarının ateşi yakılmasaydı baştan, dişiler "bakılmak" için yanıp tutuşmaz; bakışların ateşine pervane olmazlardı ki..

senai demirci

su damlası 15Haziran 2012 20:04

Cevap: Senai Demirciden İnciler ( 1)
 
Ben kalbimi dünyanın dert duvarları arasında ezdirdim.Öyle çok özledim ki sonsuz genişliğini secdelerin.
Ruhum zahir parmaklıklar ardında tutuklu kaldı.Öyle çok yoksuluyum ki tekbirin gölgesinde içtiğim serinliğin.
Bencilliğin dehlizlerinde ümitsizce dolaştım,kayboldum.Öyle çok hasretim ki rukunun kavsinde belimi kıran ayrılıkları yere yıkmaya.
Ellerine cimrilik kelepçeleri vurulmuş bir zavallıyım ben.Çok isterdim bir kıyamın kıyametinde bencilliğimin küllerini göğe savurmayı.
Ayaklarını dar zamanların prangalarına kaptırmış mazlumum ben.Öyle hasretim ki yalnı ve yalnız Sana kul olmaya.Cümle dilenciliklerden kurtulmaya...Göğsümde sakladığım kanadı kırık serçeleri rahmetinin yuvasında uçurmaya.Öyle çok hasretim ki yalnız ve yalnız sana muhtaç olmaya.İçimde saklı sancılı incileri rahmetinin kıyılarına savurmaya.Mülteci ellerimin ayasında ölmüş kelebekleri kutsi nefhanın sunmaya.

Ben gururun mahkumu
Ben gerçeğin kaçkını
Ben günahın tutsağı
Ben,isyan çöllerinin çorağına sürgün yetimim.
Sevindir beni,sevindir,sev...
Hüzünlerimi bir secdenin billur sularında erit.
Korkularımı rahmetinin kucağında teskin et.

Ben,sahte uzaklıkların sürgünü
Ben,gayr_i sahih coğrafyaların gurbetçisiyim.
Ben,içine kalbimi sığdıramadığım dar vakitlerin küskünüyüm.
Öyle hasretim ki seccademin alnımdan öpüşlerine.

İşte huzuruna geldim.
Şöyle başımı sokacak bir umudum olsun istedim.
Yüzünden menekşe toplayacağım neş'elerin ovasında koşmak istedim.

Ben,sonsuz derinlikte uykuların yitiğiyim
Ben,unutuş uçurumları dibine unutulmuş cesedim
Ben,benlik ve bencillik yabancılıklarında evine yol bulamayan bir itilmişim.
Öyle çok özledim ki En Sevgili'nin en çok sevdiği yerde durmayı.
Öyle çok hasretim ki En Sevgili'ninen çok sevildiği halde olmayı.
Huzuruna vardım.
Geçtim kendimden.
Kendimi geçtim
Deldim benlik dağını.
Şirin'in oldum.
Yoruldu Ferhat.
İbrahim'in oldum.
Yandı her yanım.
Gül oldum.
Çöle verdim leylayı.
Aklı mecnuna verdim.
Mecnun oldum.
Yakınlığına geldim.
Kerem'ini gördüm.
Vazgeçtim Aslı'dan.
Geçtim gölgeden.
Aslına geldim.
Yandım.
Kul oldum.
Yandım.
Kül oldum.
Yandım.
Gül oldum.

Durdum namaza.
Miracına geldim.
Niyaza durdum.
Nazla beni.
Nazarında tut.
Bakışınla sar beni.
El üstünde tut beni.
Bırakma ellerimi.....

Senai Demirci


Medineweb 01 Eylül 2012 16:41

Cevap: Senai Demirciden İnciler ( 1)
 
Üzgünüm: Bu ülkede namazını işyerinde yasaklandığı için tuvalette, evinde ise ayıplandığı için banyoda kılmak zorunda kalan kardeşlerimiz var

Şükrediyorum: Aşağılık bağnazlığın böylesi en aşağılık biçimlerinin din adına değil de, dine karşı uygulandığı bir ülkede yaşıyorum
Seviniyorum: Ya tersi olsaydı Zaten gönüllüce kılacağım namaza beni zorlasaydı o yobazlar? Seve seve örtünen genç kızlara başını kapatmalarını emretselerdi o "laiklik dini" zangoçları İnsan onurunun biricik garantörü İslam da o zorbaların elinde bir "devrim" kırbacı olsaydı Allah'ım sen muhafaza eyle

Utanıyorum: Bana yasak olmadığı/yasaklanamayacağı halde, ayıplanacak değil aksine alkışlanacağım halde namazıma nazlanarak giden benim gibileri de var El bebek gül bebek nazlandığım namaza, nazlana nazlana, adeta ittire kaktıra gidiyorum ya Ah!

Mutluyum: Böylesi kahramanlar bizim aramızda, bu zamanda, bu topraklarda yaşıyor Elif gibi dik, diri, duru ve doğru olarak yürüyorlar aramızda

Umutluyum: Kulluğun hakkını veren her insan, tüm insanlık adına bir ümittir, bütün insanlığın gaflet kışından sıyrılıp meyveye durabileceğini ilan etmek üzere namaza durur Bu isimsiz kahramanların içinde sessizce yaşadıkları o "kehf", o mağara, zalimlerin hepsini gebertecek, zorbalıkların hepsinin üstesinden gelecek Filizlenmeye durmuşsa tohum, taş da çatlayacak, toprak da yarılacak


Susuyorum: ()



senai demirci

aslıı 11 Eylül 2012 17:06

Cevap: Senai Demirciden İnciler (3)
 
"Kalbi Olanların Çok Az Olduğu Bu Yitik Çağda;
Hüzünlenmek Bir Ayrıcalıktır...!
Hüznü Taşımak da...!"

Senai Demirci

Medineweb 28 Eylül 2012 18:23

Cevap: Senai Demirciden İnciler (3)
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]


***

Can, paslı bir bıçak yarasıdır varlığın göğsünde. Tenin beyaz yüzünde bir kardelen hülyasıdır, en canlı yıldızı, yerin en kanlı çiçeğidir. Yarada kabuk bağlayan her neyse, buzda kristal kristal biçimlenen ne ise, gökten yukarıda, yerden aşağıda ne varsa kaynayan, hepsi can yüzünden, hep can gözünden, hep can özünden. Yüreğimizin yayında gerili oktur can, ki buralı değildir, şimdiye razı değildir; bizden önceleri ve bizden sonralarıdır. Gölgemizin kuytusunda saklı hayaldir can, ki bizden ama bizden kalmayandır. Alnımızda doğmuş şebnemdir can, ki bizden ama bize ait olmayandır, bizden ötelerde aşkları vardır…

Senai Demirci

su damlası 29 Eylül 2012 17:04

Cevap: Senai Demirciden İnciler (3)
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Ana gibi yâr oldu sana namaz; uzak tuttu seni cümle t/uzaklardan.
Kendine a(l)dandığın günahlı kurbanları kesip attı boynundan
Her gün ah’ını rahmet serinliğine yıktı; hüsranlarına sonsuz teselliler sundu
Her günahını rahmet serinliğinde yıkadı; lekelerin ak köpüklerde yundu
Gel, gör ki, kucağında avutur seni namaz
~
Senai Demirci

inziva 30 Eylül 2012 14:57

Cevap: Senai Demirciden İnciler (3)
 
senai demirci,
dedikleriyle,yaptiklari birbirini tutan,dini tam manasiyla yasamaya calisan gercek bi musluman hocamiz,Allah ondan Razi olsun

enderhafızım 06 Kasım 2012 12:59

"Herkes gibi" ya da "Hiç kimse" // Senai Demirci
 
"herkes gibi" ya da "hiç kimse"
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

"Anılmaya değer bir hayat sürmek ve erdemli bir insan olmak, bize çeşitli vesilelerle dayatılan 'herkes' ya da 'hiç kimse' olmayı bilinçli bir şekilde reddetmekle başlar." Ali Değirmenci'nin bu sözü bana "insan bir"i hatırlattı.
"İnsan bir" ayeti, "anılmaya değer bir şey bile değilken" anıldığını hatırlatır insana. Yoktan yaratılış, Yaradan'ın hatırlamaya bile değer olmayanın hatırını saymasıdır. "Hatırlamaz mı insan, bir zamanlar hatırlamaya değer bir şey bile olmadığını?" diye hatırlatır ayet. Sonra da, hatırlanmaya değer olmadığımız halden hatırı bilinir hallere geçişimizi basamak basamak anlatır:
"Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden yarattık; sınayalım diye, kendisini işitir ve görür kıldık. Ona yolu gösterdik; ister [hatırlandığını minnetle hatırlar] şükreder ister [hatırlandığını bile hatırlamaz, hatırını herkesten önce sayanı unutur] nankörlük eder."
"İnsan bir"in kendisine şimdi burada muhatap oluşumuz da, "herkes gibi" olmaktan "hiç kimse" sayılmaktan kurtarır bizi. Çünkü "herkes" "Söz"e muhatap seçilmez. "Hiç kimse" sayıldığını sananlar, vahye muhatap olmaz.
İnkârda ısrar, yaratıldıktan sonra da, "herkes gibi" sayılacağımız sistematik bir aşağılanmaya maruz bırakıyor bizi. Yeryüzünde tesadüfi bir özensizliğe atfediyor varlığımızı. Varlığımızı "gövde"ye indirgiyor, et kemikten ibaret sayıyor. Ağırlandığımızı unutturuyor bize. "Hiç kimse" olmayı bilinçli olarak kabullendiriyor. "Hiç kimse"yiz; yeryüzünü misafirhane kabul etmeyenlerin gözünde. "Hiç kimse" olmaya adayız sonsuza dek dünyayı bir ahiretin beklediğine kanaat etmeyen gafillerin gözünde...
"İnsan bir"i düşünüyorsan şu anda, "herkes gibi" ve "hiç kimse" sayılmana itiraz ediyorsun! Hatırın sayılıyor hâlâ ki, yol gösteriliyor sana. Hatırın sayılıyor ki, hatır bilenlerden olman bekleniyor. Zorla değil; istersen... Gönlünden koparsa...

Senai Demirci

enderhafızım 12 Kasım 2012 11:48

Buraya kadarmış. // Senai Demirci
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Koca bir ömür bıraktım arkamda. Ellili yaşların eşiğindeyim. Bugün ölecek olsam, "olabilir!" denecek. "Üstü kalsın!" diyebileceğim kadar yaşadım. Mezar taşımda bundan sonra yazacak rakamlar kimseyi şaşırtmaz. Artık yaşamıyor oluşu kanıksanacak biriyim. Sorunlu bir çocukluk geçirdim. Derin yaralarım var. Bir çoğunu iyileştirmek bir yana, dokunamadım bile. Korkularım var. Önyargılarım var. Komplekslerim var. Kapris yaptığım, kalp kırdığım dönemler de oldu. Şöhretle sınandım; kaybettiğim günler oldu. Param bol olduğunda kaybettiğim sınavları parasız kaldığımda fark edebildim ancak. Pürüzsüz değilim. Arızalı yanlarım var. Çoğu zaman dağınık, bazen dalgınımdır. Nadiren dağıttığım olur. Ayağımın kayacağını bal gibi bildiğim alanlarım vardır. Suizanda bulunduğum, gıybetini ettiğim, helalleşmekten utandığım kardeşlerim var. Çok uzak gördüğüm günahların eşiğinde bocalarken buldum kendimi. Övgüler aldığımda, utanıyorum, çok utanıyorum. Alkış aldığımda iki türlü utanıyorum. Birincisi, zaten hak etmediğimi bildiğim için; ikincisi, alkış beklediğimi sandıklarını sandığım için.
Yetişkin ve günahları olan bir insanım. Öyle ki, bazen bana hayranlıkla bakan bir çocuğun masum gözlerinin içinde erimeyi delicesine istediğim oluyor. Geçmişimi üzerimden kirli bir elbise gibi sıyırıp yürümek istiyorum. Kulları şahit kılmak men edilmeseydi eğer, yaptıklarımın hepsini açıkça anlatıp başka kimsenin, ama hiç kimsenin benim hakkımda benim itiraflarımdan daha ayıplı ihbarlar yapamaz hale gelmesini isterdim. Hani bir sahabenin, Peygamber'den (asm) çok ciddi bir konuda çok ağır bir azar işittiğinde, "keşke o olaydan sonra Müslüman olsaydım!" deyişi var ya, ben de öyle haykırmak istiyorum. Öncesinde ve sırasında Müslüman oluşumdan utandığım isyanlarım var. Ama... Ama... Şimdi burada vazgeçilmez bir bedenin içinde yürüyor olmak vazgeçiriyor beni itiraftan. Son nefesin dibine kadar üzerine titrediğim itibarım tutuyor elimden itiraflarımın. Ben bana "sırdaş" olarak kalıyorum. Kendi içime kıvrılıyorum çaresiz. Aynadaki ben ve aynaya bakan ben karşılıklı susuyoruz, utana sıkıla.
Aynada gözlerinin içine baktığım adamı utandırıyorum, utanıyorum o adamdan. Gözlerimi kaçırıyorum gözlerinden. "Başka bir seçenek yok muydu ey Allah'
ım" diyesim geliyor. Yaşadıklarımın hepsi kayıtlı, biliyorum. Musalla taşına sessizce bırakılsın diye beslediğim bedenime bakıyorum; yazık ettin diyorum. O cenazeye ettiğin kötülüğe bak; hiç acımadın mı? Hiç itirazsız toprağa konulacak yüzümü seyrediyorum; "olmadı!" diyorum. Topraklaşmasını kabul ettiğin yüze değdirdiklerine bak... Bir Yusuf kuyusu gibi geçmişe gömülü resimlerime bakıyorum; "ayıp ettin adama" diyorum. "Kolundan tutup nerelere sürükledin adamcağızı!" Hayıflanıyorum. Çok sık hayatı yeni baştan yaşasam dediğim oluyor. Ama olan oldu bir kere...


enderhafızım 22 Kasım 2012 12:10

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
AŞK SUYA DÜŞÜNCE

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Ateş denizi.
Gül bahçesi.
Renk fırtınası
Aşk seması.
Işık ve bakış,
Su üzerinde buluşuyor.
Renk ve ahenk,
Suya koşuyor.
Aşkın yüzü suyu hürmetine
ateş suya konuk oluyor.
Gül suda diriliyor yeniden
Renk kalbin derûnuna damlıyor.
Su coşuyor, aşk oluyor,
ateş oluyor, alev alıyor.
Su yakıyor ve yanıyor.
Rahmet su yüzüne çıkıyor
Celal ve Cemal dalga dalga nöbetleşiyor.
Bir manevi yangın oluyor
Ve bir uhrevi serinlik sunuyor ebru...
Yerçizgisi ile gökçizgisi suya düşen renklerde birleşiyor.
Öylesine belirsiz, öylesine elden gelmez bir form oluyor ebru

Ve ebruzen
Yer ile gök arasında..
Göklerin ötesini yere indirmeye çalışıyor.
Kalbinde beslediği sözsüz şiirleri su üzerine nakşetmeye çalışıyor.
Hep güzel gören gözleri, güzel bakışlarla süslüyor.

Ebru, gören gözün ışığı ebru.
Rengini gönülden alıyor.
Ve gayba aşina gönlün,
gördüğüne razı gelmeyen aklın ayinesi,
Işıltılı, büyülü, ayartıcı.
Aşkı ve tevhidi bir kor tereddüdüyle
Avucunda tutmaya çalışıyor ebruzen.
Gözleri güzelle süslemeye niyetli.
Boyanın su üzerinde kaotik dansından
nice gönüllere güzeller devşiriyor.
Ebruzen aşkını suda arıyor.
Ve buluyor da....

Güzellik bakanın gözündedir ezelden.
Bakılanı güzel eyleyen bakıştır.
Aynı zamanda, aşkın en yalın tarifi bu
Mecnun Leyla’nın gözünde güzeldir.
Yusuf Züleyha’nın bakışıyla güzeldir.
Ve kevn Mevla nazar ettiği için güzeldir.
Mecnun’un Leylası neyse, ebruzenin ebrusu o.
Önce ebruzeninin gözünde güzel ebru
Ebruzen güzel baktığı için güzel görüyor,
güzelin yüzünü öylece su üzerine düşürüyor.
Bu defa Leyla Mevla’ya yol oluyor.

Ebrunun verdiği huzur, toprağa yakın oluşundan gelir
Sanatkar, semayı temsil eden herşeyi toprak renklerine yansıtır.
Suya düşürür ve toprağa kazır ve çamura bular.
Modern sanatın aksine, çığırtkan ve saldırgan renklerle değil,
mutevazı toprak renkleriyle açar gönülleri.
Ebru, su üzerindeki toprak renklerinden oluşur.
O yüzden, ebru biraz dünya biraz insan...

Ebru, aslında bir nefis terbiyesi.
Modern yaşamın herşeyi
determinist kalıplara vuran anlayışının aksine,
belirsizliğe razı olmayı belletiyor,
beklemeyi ve tevekkülü öğretiyor.
Ebruzen eserinin son halini başından belirleyemiyor.
Suyun ve boyanın esrarlı dansı,
renklerin ve biçimlerin salınışları arasında
sadece bekliyor.
Tek bir yaprağın kıpırtısına bile bigane kalmayan Külli İradenin
niyetini gerçeğe döndürmesini bekliyor ebruzen.
Ebru biraz da kaderi öğretiyor.
En küçük ve sıradan eylemlerin
Kainatın Sahibince nasıl da ciddiye alındığını farkediyor.
Sonsuz gökyüzü altında ve yeryüzünde
değersiz ve terkedilmiş olmadığını anlıyor insan.
Rengarenk bir ayinede, ebruda, kendini yeniden keşfediyor..
Ebruyu elinizle değil gönlünüzle yaparsınız diyor ebruzen.
Sanatkarın yeni bir şey yapmadığını, zaten var olanı yansıttığını kaydediyor.
Tasavvuf tabiriyle, batını zahire çıkarıyor Ebruzen.
Kainat sayfalarında saklı güzellikleri gün yüzüne çıkarıyor.
Ebru, su üzerine kurulu evreni yine su üzerinde tasvir ediyor.
Ve aslında bu fonksiyonuyla aşkın, yine başladığı yere,
yani bakışa, güzel bakışa dönüşünü temsil ediyor.
Ebru, kainatla birebir örtüşüyor.
Modern fiziğin teorik tasvirlerle yakalamaya çalıştığı gerçeği
çoktan beri biliyor ebruzen: hiçbir olayın tekrarı yoktur.
Hiçbirşey tekrar edilebilir olmadığı gibi,
Göründüğü gibi de değil.
Eşyanın rengi, biçimi ve hacmi,
İnsanın eşyaya eklenmesi ile
gerçeküstüne doğru kanatlanıyor.
Ebru, suretin sirete dönüşünü,
Gözün gördüğünün gönüle düşüşünü temsil ediyor.
Ebruzenin su ile serüveni ebru..
Herserüven gibi nerede başladığı bilinse de,
Nereye vardığı kestirilemiyor.
Ve hangi kalbi fethedeceği bilinmeyen bir akın.
Hangi gönülde durulacağı bilinmez bir coşku..
Ruhunu renge ve ahenge tekne yapıyor ebruzen.
Boyayı kalbinden damlatıyor.
Göze bir sürme gibi çekiyor gönlünün karasını.
Rengi ve ahengi, aşk denizine salıyor
Aşkı suya düşürüyor..
Yakıyor suyu..
Tevhid sırrının yüzüsuyu hürmetine kesret ateşine salıyor,
Ve ahenkle ve renkle serinletiyor insan yüreğini.
Yandıkça su, alev alıyor aşk.
Ve yüreğimiz kanlı bir ebruya dönüşüyor.

Dr. Senai Demirci

enderhafızım 22 Kasım 2012 12:16

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
Aşkın Kader Haritası

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Ölü kalem yavaş yavaş gözlerini açtı. Zor da olsa derin uykusundan uyandı.
Gözlerinin üzerindeki toprağı silkeleyerek ürkek gözlerle etrafa bakındı …
Nerdeyim ben?
Burası neresi?
Yattığı mezara baktı, üzerindeki toprak yorganı zorlanarak da olsa iteleyip attı.
Mezar döşeğinde uyumaktan uyuşan hantal vücudunu zorlayarak ayağa kaldırdı…
Titrek basıyordu ayakları yere…
Yere nasıl basacaklarını, unutmuşlardı.
Kalbine saplanmış keskin bir korku vardı, hala onu kanatıyordu.
Dili kesilip, aç köpeklere rızık olmuştu.
Acizdi, yıkık dökük, sökük bir geçmiş, ilmeği kaçmış bir gelecek, örgüde kalan tek nakış dert olmuştu.
Sızlayan yanlarını tedavi etmek istemiyordu. Bırakın kanasın yaram ki acının lezzetli sarhoşluğunda kaybolsun zırlayan beynim diyor; etrafında yaşayan bütün insanların yerine efkarlanıyor, onların yerine ağlıyordu; çünkü onların yerine cehennemde yanacaktı…
İyi de bu onun duası değildi ki…
Bu Ömerin duasıydı…
Hatasıydı… O dememiş miydi?
-Yarabbim!.. Vücudumu o kadar büyük yap ki cehennemi kaplasın. Cehennem başka insanları yakmasın tek beni yaksın…
Ömer düşünememiş miydi, insan günah işlerken güle oynaya işliyorsa, acısını çekerek faturasını da ödemek zorundadır.
Her lezzetin bir faturası var… Bazı lezzetlerin faturası böyle ateşte yanarak ödeniyor.
Kalem Ömerin duasını sevmemişti.
Onun gibi dua etmemiş olmasına rağmen bütün dertler onu buluyordu.
Bir mıknatıs vardı sanki beyninde. Bir dert mıknatısı.
Yoksa kalemi kader mi bir dert mıknatısı yapmıştı?
Resmen rızkı dertten olmuştu. Ekmeği acı, içeceği göz yaşı, yatağı mezar, sosyal hayatı mezarlık olmuştu, mesleği yine yazardı; ama mezar taşı yazarı olmuştu…
Oysa o, ağaç dalından kopartılırken böyle bir şeyi istememişti.
Kendi soyundan olan sevgilisi bir kağıt olumuştu.
O da onun beyaz, narin, tenine aşk şiirleri yazmak için kalem olmak istemişti…
Damarlarında gezen aşk mürekkebini gözyaşı yapıp sevgilisinin beyaz tenine akıtacak, onunla bütünleştirecekti bedenini.
Aşk şiirlerinde, aşk şarkılarında…
Ya bu hali neydi şimdi?
Kader miydi bu?
Kederden bir gömlekle dolaşmak mezarlıklarda…
Ölülerin kimlik kartlarını yazmak…
Zor ve bunaltıcı bir hayat, ağaçları ölü kokan, ilkbaharı bile ölü bir mezarlıkta hangi sürenin dolmasını bekleyecekti…
Çiçek açmayan ağaçların gölgesinde yaşamak; ölümün gölgesinde bulunmak, ölüce gülmek, ölücesine nefes almak, ölümüne yaşamak…
Bu ağaçlar onun soyundan değildi… Göz yaşının acı ve tuzlu suyuyla beslendikleri için acı ve kederlidir bakışları.
Dört mevsim yeşildir renkleri… Dört mevsim aynıdır…
Derdi kederi acısı hiç solmasın diye çam ağacına bağlamışlardı kalemi…
O bir mahkumdu, çamın beyinleri burunlarından çekip çıkartan keskin bir kokusu vardı.
Bir çamla evlenmek ona göre değildi… Bir çama ne yazabilirdi ki…
İçinden gelmeyenleri, hissizleşen felçli kalbinden mi bahsedecekti. Sevgilisi olan, kağıdın üzerine bir türlü yazamadığı kalbine gömdüğü aşkım sözcüklerini mi?
Ya da şiirlerini, türkülerini mi?
Hayır bunlardan ona bahsedemezdi.
O anlamazdı ki…
Unutmamalıydı o acıların ağacıydı, İsa’nın çarmıha gerilişi, Yahudilerin yanıp eriyişi, sabuna dönüşü…
Mecusilerin ateşinin sönüşü, Muhammed’in doğuşu…
O bir ağaç değil acıların miladı…
O aşktan anlamazdı
Ayrılık, dert, keder oluşturuyordu, onun basamaklarını.
En üst yapraklarında asiller ve aşağıya indikçe köklere doğru sefiller yer alıryordu…
O bir büsttür hristiyanlar için.
Bir rızıktır Mecusi ateşi için.
Bir sırdır Yahudiler için. Bir dildir. Şifredir. İskelettir. Her yaprağı bir insanın sırt kaburgasıdır, yani şifresidir.
Kötü haberdir, bakiliğin nişanıdır.
Ölümden sonraki hayatı anlatır insana…
Kışın ölen diğer ağaçlara rağmen o ölmez… Şehitliğin şanıdır…
Muhammedin saltanatıdır…
Kutsaldır herkes için çam.
Bir kalem için değil.
Kalem için ayak bağıdır, sefalettir, çam sakızı onun gözlerine çekilen bir mildir.
Derttir, ölümdür, hasrettir, ayrılıktır, sevgiliye kavuşamamaktır…
Dayanamadı kalem duaya durdu…
Ya Rabbim…
Kurtar beni, bu çamın, cinlerin, ölülerin zincirinden…
Özgürlük ver bana…
Artık mermerlere ölü kimlikleri yazmak istemiyorum.
Çöz artık, kalbimdeki, 21 adet çam düğümünü…
Neden 21 ki… En güzel yaştır o.. 12 yada…
Toplamı 33
Neydi bu rakamlardaki tarihlerdeki gizem o da bilmiyordu…
Birayet miydi yoksa…
Yıl mı… yaş mı… ömür mü…
Kalem de bilmiyordu…
Belki de gözyaşı damlasına aittir bu sayı.
Kalem bekledi bekledi duası kabul olsun diye tam 10 yıl… Belki de 30 yıl daha beklemesi gerekecekti. Belki burada dua edecek ahirette duası kabul olacaktı…
Ve kalem artık pes etti sevgilisini unutmak için bakışlarını çam ağacına dikti…
İstemese de kendini onu sevmeye zorlayacaktı..
Nihayet bir gün çama yalandan da olsa ilan-ı aşkta bulundu.
Çam sabırlı olmanın mükafatını aldığını düşündü.
Kalem gibi güzel bir kız ona şiirler yazacaktı.
Kalem, çam için içinde ölü sözcükleri dolu mısralar yazdı.
Ben sende ölürüm
Aşkınla tutuşurum
Hasretinle yanarım
Lav aksın gözlerimden
Senin için ölürüm…
Çam, içinde ölü sözcüklerinin geçtiği bu şiirleri çok beğendi.
Çamın sosyal hayatı bir mezarlık olduğu için o ölümü çok önemserdi.
Ona göre ölüm harika bir şey olmalıydı.
Her gün değişik mesleklerden yakışıklı erkekler ya da güzel kadınlar, ya da tatlı çocuklar ölüp geliyorlardı…
Ölüm balosuna her gün farklı bir davetiyeyle, farklı kesimlerden insanlar geliyorlardı.
Kimliklerini bir mermere yazdırıp dinlenme salonda sabırla balonun başlamasını bekliyorlardı.
Çam da bu bekleyişi imrenerek izlerdi. Ona göre bu bir baharın bekleyişiydi.
Bu düşüncelerini kaleme anlattı. Kalem çama,
-Sen hiç bahar mevsimini görüp yaşamadın mı? Çam:
-Hayır. Bahar öldükten sonra dirilince görülen balo değil mi? Kalem:
-Evet o da bir bahar. Ama onun gölgesi olan bir bahar da yeryüzünde var. Mesela ağaçlar baharı yaşarlar. Kışın kurur dalları ölürler; ama baharda dirilir çiçek açarlar.
Aslında çam hiç bahar görmemişti.
Çam inanamadı duyduklarına.
Biraz daha anlatsana diye ısrar etti..
Kalem de ona gördüğü farklı ağaçları anlattı.
Onların gelin gibi süslendiğini.
Renk renk çiçekler açtığını ve o çiçeklerin daha sonradan meyveye dönüştüğünü anlattı durdu.
Çam bunlara inanmadı; çünkü o hiç mezarlıktan başka bir yere gitmemişti. Ve mezarlıkta da hiç öyle çiçek açıp süslenen bir ağaç yetişmemişti.
Çam üzüldü… Dünyadaki diğer ağaçları kıskandı.
Ve kalemin kendisini neden beğenmediğini anladı. Kendi kendine düşündü.
Çam benim saçlarımın modeli güzel; ama yine de renksizim kısırım çirkinim, meyvesi tahta olan biriyim ben. Kalem beni neden sevsin ki? Çam kaleme:
-Eğer beni azıcık seviyorsan, o ağaçların yanına götür diye ısrar etti.
Kalem kendi kendine düşündü;
-Ama bu imkansız dedi. Senin kaderin bir mezarlıkta başlamış. Senin tohumun bir ölünün mezarına ekilmiş. İstesen de istemesen de sen kaderine razı olmalısın. Baharı bu mezarların arasında aramalısın. Köklerini öyle salmışsın ki ölülerin kalblerine bağlamışsın düğüm üstüne düğüm atmışsın 81 kere.
Senin köklerini burada çekip çıkartsak ölürsün? Çam;
-Olsun… Ölmek de bir saltanat… Baharda çiçek açan ağaçları görmek de. Ne fark eder. Kalem;
-Sen bilirsin ama bu nasıl olacak? Ben tek başıma yapamam ki, güçsüzüm… Çam saçlarının arasında sakladığı bir altın gerdanlığı kaleme verdi.
-Al bu gerdanlığı görülecek şekilde toprağa göm.
Öyle ki onu gören benim ayağımın bastığım yerde altın gömülü olduğunu zannetsin dedi.
Kalem çam fidesinin dediğini yaptı. Altın gerdanlığı alıp çamın ayaklarının altına cu görülecek şekilde gömdü.
Ve mezar bekçisi oraya geldiğinde bu kolyeyi fark etti.
Ölülere ve dirilere çaktırmadan kazma küreği alıp getirdi.
Ve gece yarısını bekledi. Gece yarısı olunca kazmaya başladı.
Ama açtığı çukurda bir şey bulamadı. Bütün hırsıyla kazmaya devam etti. Sabaha doğru çam ağacının bütün kökleri gözüküyordu. Ve sabah selasında çam ağacı yere devrildi.
Mezar kazıcısının üzerine düşünce mezar kazıcısı öldü.
Mezar bekçisi geldiğinde arkadaşının çam ağacının altında kalarak öldüğünü görünce çok ağladı.
Ve çam ağacını yerden kaldırdılar. Bir çiftçiye sattı. Çiftçi çam ağacını kamyonetinin arkasına atıp evine götürdü. Ölen mezar kazıcısını da define için kazdığı çukura gömdüler.
Zavallı çam çok korkuyordu. Çünkü ilk defa yerde yatıyordu bir ölü gibi…
Görmek istediği baharın yerine bir sonbaharı görmüştü…
Kader miydi bu…
Yaşamak varken mezar ülkede…
Ve derken bir çiftliğin bahçesine geldiler. Çiftlik sahibi onu kurutup kış için odun yapmak istiyordu. O yüzden onu bahçede diğer fidanların yanına koydu.
Zavallı çam daha önce hiç ateşte yanmadığı için neyi beklediğini de bilmiyordu. Öyle anlamsızca sabah gözlerini açıyor etrafı izliyor akşam olmasını bekliyor, akşam olunca da sabah olsun diye bekliyordu. Kimseyle konuşmuyordu.
Öyle anlamsızca bakınıyordu etrafına, tatsız ölü bir hayat bu olmalıydı. Keşke kaderime razı olsaydım onu değiştirmek için dua etmeseydim. En azından ayakta durabiliyordum. Ölüde olsa yaşıyordum hayatı. Şimdi mezarlık evimde olsaydım keşke. Orayı çok özlüyorum Allah’ım. Ne sakindi orası ne güzeldi. Acaba yine insanlar ailelerini, işlerini, servetlerini bırakıp oraya gelip, mermerlere isimlerini yazdırıp yatıyorlar mıydı?
Derken dünya albümünün sayfalarını Allah çevirmeye başladı. Ve yağmurlar yağdı, karlar eridi, güneş açtı bir gün bahar geldi.
Çiftçinin bahçesindeki bütün kuru ağaçlar baharda canlandılar. Yeşile büründüler.
Renk renk çiçekler açtılar.
Çam onlara hayran kaldı.
Ne güzel her yıl bir kere ölüyor, sonra tekrar diriliyorlardı.
Çam onların güzelliği ve tazeliği karşısında pörsüyen yanlarına bakıp utanıyor üzülüyordu. Tanıştığı her ağaca eskiden ne kadar yakışıklı fiyakalı olduğunu anlatıyordu.
Ve bir gün ömrünün sonlarına doğru yaklaşırken kalemden daha güzel bir ağaca aşık oldu.
Onun verdiği çiçekleri kokladı. Meyve verişini izledi. Çam kısa da olsa baharı yaşadığı için Allah’a şükretti.
Ve ömrünün sonunda da olsa gerçek aşkı bulduğu için çok mutluydu.
Kalemse çam gittikten sonra çok yalnız kaldı. Çok ağladı.
Göz yaşlarıyla gelen yeni ölülerin kimlik kartlarını yazdı durdu. Rutin bir acı içinde kıvranıp durdu.
Bir gün mezarlığa gelen ziyaretçilerden biri cebinden cüzdanını düşürdü.
Güneş batmış, gökyüzü lacivert perdelerini açmış üzerine yıldızları serpmişti.
Mezarlık soylu sesizliğine hakimdi yine. En sevilen vakitti gece. Gündüz canlıların gürültüsünden ölülerin başı ağrır. Onların sinir bozucu mutlulukları kahkahaları, ölülerin kederli kalblerini ezer geçer…
Kalem dalgın dalgın çamı düşünürken bir inilti duydu…
İmdat imdat imdat!..
Kalem şaşırdı; çünkü ses yeni gelen ölünün mezarının üzerinden geliyordu.
Kalem mezara yaklaştı… O da ne ses mezarın üzerine düşen para cüzdanının içinden geliyordu.
Kalem cüzdanı açtı..
Gözlerine inanamadı…
Cüzdanın içinde sevgilisi kağıt duruyordu.
İkisi de çok şaşırdılar bir birlerini görünce.
Kalem mutluluktan ağladı. Sevgilisi kağıt onu öptü.
Zaman ikisinin de değiştirmişti; ama kalemin ve kağıdın üzerindeki kalb işaretini zaman silememişti.
Bu işaretten dolayı birbirlerini hemen tanıyabildiler.
Kağıt bir paraya dönüştürülmüştü.
Kalem kağıdın elini tutup gözlerinin içine bakarak seni çok seviyorum dedi. Kağıt:
-Mırıldanarak ama ben kendimi sevmiyorum. Kalem:
-Neden? Kağıt:
-İnsanlar üzerime 2000 rakamını yazdılar. Bu onlar için çok değerli bir rakam. Ben bu rakamı sırtımda taşıdığım müddetçe bir insandan diğer insana gitmeye mahkumum. İnsandan insana sürgün edilmekten bıktım. Kalem:
-Üzülme ben senin üzerindeki insanlar için değerli olan o keder mührünü silerim, seni bu esaretten kurtarırım. Kağıt para sevinçle haykırdı,
-Gerçekten mi; ama nasıl? Kalem:
-Göz yaşlarımla dedi. Kağıt para:
-Ama senin gözyaşların benim tenime değerse beni eritir. Kalem:
-Olsun, başka insanların kirli ellerinden erimektense benim göz yaşlarımda eri.
Kalem kağıt paranın üzerine ağladı. Ve kağıt para ıslandı eridi çirkinleşti; ama sırtında yazılı olan 2000 rakamı silindi.
Kağıt sade ve temizdi artık. Kalem kağıdın başında bekledi.
O sürekli acı çekiyor diye üzülüyordu.
Kağıt üşüyordu… Ve kağıt:
-Ölüyorm ben hakkını helal et dedi…
Kalem bütün gece ağladı ağladı. Eriyip ölen aşkı için. Kendi de ölmek istedi. Nasıl bir kaderdi bu böyle.
Allaha dua etti. Beni de öldür. Beni de al yanına. Sevgilimi göz yaşlarımla öldürdüm. Kalem ağlamaktan kağıdın yanına sızdı.
Derken zaman hızla geçti.
Gecenin kömür rengini, güneş silip ışıklarını kağıdın üzerine akıttı.
Bir mucize oldu. Kağıt hızla kurudu ve tekrar dirildi. Ve yanında yatan kalemin güzel yüzüne bir öpücük kondurdu. Kalem yüzüne değen sıcak öpücüğün etkisiyle uyandı.
Gözlerine inanamadı. Kağıt bütün saflığıyla dipdiriydi. Ona bakıp gülümsüyordu. Kağıt tebessümle:
-Günaydın aşkım, dedi. Kalem şaşkın bir edayla:
-Sen yaşıyor musun? Kağıt :
-Evet; ama çok çirkinleşmişim. Artık beni beğenmezsin… Kalem
-Benim için çok güzelsin; ama seni rahatsız ediyorsa ben bu sorunu halledebilirim, dedi.
Ve kalem onun çirkinleşen bedenine çok güzel bir gül resmi yaptı altına da şiirini yazdı.
Aşkım
Hasretin, rızık oldu aşkıma
Adını mıh gibi çaktım kalbime…
Dilim sende lal oldu.
Gözlerim gözlerine mühürlü
Göz yaşımla
Besledim gülleri.
Bütün güller sen koksun istedim

Kalem aşkını bu mezar kentte bulmuştu. Artık burası onun için dünyanın en güzel yeriydi.
Artık burası onun cenneti olmuştu.
Ve bir gün mezarlığı temizleyen bekçi kalem ve kağıdı farkına varmadan süpürgesiyle süpürüp çöp kovasına attı.
Daha sonra çöpü çöp poşetine koydu.
Çöpleri karıştıran bir ayyaş. Kalemle kağıdı görünce alıp baktı.
İşine yaramayacağını anlayınca öfkeyle kağıdı ve kalemi yere attı.
Kağıt ve kalem çok korkmuşlardı.
Birbirlerine sımsıkı sarılmışlardı. Önce havada uçtular. Sonra bir parkta bulunan bir ağacın yapraklarına sürtündüler ve ağacın dalına tutundular.
Artık mezarlıktaki o ağır ölü havayı solumayacaklardı.
Artık hayatın içinde yer alıyorlardı. Parkta oynayan çocukları izlediler. Kağıt ve kalem kaderin sırlı bir kapının anahtarı olduğuna inanmaya başladılar…
Öyle olmazsa neydi bu şimdi, kader anahtarı değildi de.


Senai Demirci

enderhafızım 21 Aralık 2012 14:37

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Adınla Ey Allah’ım (c.c.)

rahmansın sen ki, bizi hiç yokken seçip kendine kul eyledin.
rahimsin sen ki, bizi hiç umudumuz yokken sonsuzluk adayı eyledin.
kelimelerin kalbine anlam koyan rabbimiz.
Sana hamd olsun, yoksa nerede buluşurduk ki.
sonumuzu sonsuzluk edeceğini müjdeleyen rabbimiz.
Sana hamd olsun,yoksa nasıl severdik ki.
Yolumuzu unutup isyan etsek de, bizi kendi yakınlığına çağıran rabbimiz.
Sana hamd olsun, yoksa neden sevinirdik ki.
İstediğimizi biz istemeden de bize vereceğini ısrarla söyleyen rabbimiz.
Sana hamd olsun, yoksa neyi isteyebilirdik ki.
Dedin ki: bana dua edin. duanıza cevap vereyim.
Dudağımız yoktu ki bir söz söyleyelim de senden dudak isteyelim.
Ey rabbim sen bizi dudaksız da duydun.
Mecalimiz yoktu ki, arz edip sana varlık isteyelim.
Ey rabbimiz, sen bizi hiç hesapta yokken sevdin de var eyledin.
Gözümüz yoktu ki, körlüğümüzü görelim de senden ışık isteyelim.
ey rabbimiz, karanlığın bile karanlıkta kaldığı kuyularda,
Sen gördün bizi. Ve görünür eyledin. Görür eyledin.
Söz yoktu ki, bir şey ifade edelim de sana derdimizi anlatalım ey rabbimiz.
Ey rabbimiz, sen bizi sessizken, dilsizken de anladın.
Duamıza karşılık verdin.
Yüzümüz yoktu ki, bir yöne yönelelim de senden yüz isteyelim.
Ama ey rabbimiz. Sen hiç yüzümüz yokken de tanıdın bizi, yüz verdin.
Sevdiklerimizi sevimli ve tanıdık eyledin bizi.
Peki şimdi neden dudağımıza değmez dua.
Neden sana yakarmaya halimiz el vermez.
Neden sana kul olmayı hesaba almayız.
Neden gözlerimiz senin yakınlığını aramaz.
Nasıl olur da sözlerimizin en güzeli sana dönük olmaz.
Nasıl olur da yüzümüzün güzelliği rabbimize dönmez.
Yoksa duanın karşılığının olmadığını düşünüyoruz.
Şimdi rabbimizin: “Rabbiniz derki bana dua edin, duanıza karşılık vereyim.”
Demesi, duadan geri duran kalbimizi kanatıyor değil mi?
Ey rabbimiz! affın sahibi sensin. bağışlamak senin elinde.
Sen ki ellerini açana buyur diyensin.
Sen ki içinin sızısını diline değdirene burdayım dersin.
Sen ki bizim çağrımızı, bizim kendimize çağrımızdan bile önce duyarsın.
Dua dostlarıyla birlikte kapında duruyoruz. açılana kadar da dua ediyoruz.
Açılmazsa da kovma bizleri ey rabbimiz kovma bizleri…
İlahi! ben peygamberin,
Hz. Muhammed’in (s.a.v) senden istediği bütün hayırlı şeyleri senden isterim.
Ve onun sana sığındığı bütün kötü işlerden de sana sığınırım.
Ya ilahi! kapında sadakatle gelip duran iflas etmiş bu fakire lutfunla kerem eyle.
Ey celil olan Allah’ım! büyük günah sahibi bu zelil ve garip kulunun günahını bağışla.

Senai Demirci




[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Vergilius 21 Aralık 2012 15:56

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
AMİN...Üstad çok güzel inci gibi dua eylemiş.

Medineweb 23 Şubat 2013 17:36

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
Ve aşk eVLiLiğiN eLLeRiNDeN TuTTu " KiTaBıNDaN...
çok iyi bildiğiniz gibi günlerden birgün,nasreddin hoca iğnesini kaybeder.iğnesini evin avlusunda aramaya başlar.fakat onca zaman aramasına rağmen iğneyi bulunamaz.komşusu iğneyi nerede düşürdüğünü sorar.hoca kendinden emin cevap verir:''ahırda''hayretler içinde kalan komşusu''ahırda kaybettiğini ahırda aramalısın '' der.nasreddin hoca cevap verir:''ama avlu daha aydınlık!!''

nasreddin hoca fıkralarının ilk bakışta sadece komik görünen,ama temelde derin bi anlama işaret eden paradoksal mesajları vardır.

kaybettiğiniz şeyi nerde arasınız?elbette bulmak için,değilmi?bulunca onu aramaktan vazgeçersiniz.böylece arayışınız biter.peki ya size arama eyleminin kendisi güzel ve anlamlı geliyorsa?yani,bizzat arama eyleminin kendisi aradığınız şeyse?işte,nasreddin hocanında fısıldadığı bu:''iğneyi aramıyorum ki onu düşürdüğüm yere bakıyım.benim için önemi olan aydınlıkta olmak,ışıkta kalmak.bu yüzden avluda arıyorum.'' onun önce ve öncelikle aradığı iğne değil,ışıktır.ve avluda yeterince ışık vardır!

Birgün mürid mürşidine sorar’’gün doğmadan önce kıldığımız namazın güneşin doğmasına bir faydası oluyormu?mürşidin cevabı hayır olur.namazın faydası güneşe değil sanadır,namaz sayesinde gün doğarken uyanık kalıyorsun ya!.

Bilgelik farklı dillerde de olsa,aynı şeyi fısıldıyor bize.nasreddin hocanın aradığı ‘’ışık’’ ile mürdin her namaz sonrası farkına varmadan tanık olduğu ‘’ışık’’ aynıdır.sonuç kadar sonuca giden yolda yaşadıklarımız da önemlidir.

Kadınların ve erkekelrin iletişim farklılıklarınıda bu misaller eşliğinde anlayabiliriz.

erkekler;
iğneyi bulmak için konuşurlar.yani onlar için önemli olan,eylemin kendisi değil,eylemin sonucudur.konuşurlar çünkü bilgi aktarmak isterler.konuşurlar çünkü bilgi toplamak isterler.konuşarak aradıkları şey bilgidir.

Kadınlar da;
iğneyi bulmak için konuştukları olur.ancak,kadınlar çoğunlukla,hemcinsleri olmayan nasreddin hoca gibi iğneyi aramayı bahane edip,avluda ve aydınlıkta kalmayı tercih ederler.

Kadınlar
konuşurlar çünkü ne söylemek istediklerini konuşarak bulurlar.yani sesli düşünürler.

erkekler ise,
söylemek istediklerini bulmak için susmayı yeğlerler.

Kadınlar
konuşurlar çünkü üzüntü ve kederlerini konuşarak hafifletirler.bu durumda bir şey iletmek istedikleri yoktur.sadece konuşmak için konuşurlar.

erkekler ise
üzülünce susarlar,ağızlarını bıçak açmaz,taş duvara dönüşürler.erkekler bu konuda mürid kadar cahildirler.onlara göre namaz güneşin doğmasına katkıda bulunmak için kılınıyor olmalıdır.

fakat kadınlar
sözcükleri uyanık kalmak için kullanırlar.sözcüklerinin anlamlarının peşinde değillerdir,sözcüklere eşlik eden ışığın peşindelerdir.yani avluda kalmak isterler…

Kadınlar
konuşurlar çünkü yakınlık kurmak isterler.kadınlar için sözcükler bir başkasının ruhuna uzattıkları küçük halatlardır.sözcüklerin içeriği değildir önemli olan,sözcüklere tutunabilmektir.

oysa erkekler
yakınlık kurmak istediklerinde sözcükleri değil,suskunlukları kullanırlar.onlar için sözcüklerin anlamlarından öte bir amacı yoktur.

kadınlar için ise
içinde hiç iğne bulunmasada avlunun aydınlık olması önemlidir.

Kadınlar konuşurlar,
çünki duygularını paylaşmak isterler.kadınlar için sözcükler iç dünyalarının kuytularına sarkıttıkları kovalar gibidir.önemli olan kovanın varlığıdır,kovada ne olduğu değildir.

erkekler ise
duygusal yakınlığa ihtiyatla bakarlar, iç dünyalarına dönmek istediklerinde susarlar,üzerlerine gelinmesin isterler.

Özetlemeye çalıştığım gibi,
erkekler ve kadınlar sadece bilgi alıp vermek için konuşma konusunda mutabıktırlar.konuşmanın diğer amaçları kadınlara özgüdür.kadınların diğer konuşma amaçlarında erkelere düşen ise sessizlik ve suskunluktur.işte bu yüzden erkekler suskun kalmayı ve suskun kalınmasını yeğledikleri özel durumlarda kadınlara dinleyici olmayı beceremiyorlar.yine bu yüzden,kendilerinin konuşmayı ve konuşulmayı yeğledikleri özel durumlarda erkeklere suskun kalmayı ve beklemeyi beceremiyorlar.sorunların çoğu da bu karşılıklı beceriksizlikten kaynaklanıyor.

Bilmem anlatabildim mi?

Kadınların en çok istediği şey sözdür. Her erkeğin iki dudağı arasında olan sözü ister.konuşulsun isterler kendileriyle,konuşmaları dinlensin isterler…

Medineweb 02 Mart 2013 14:47

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
Kuş Tüyü Öğütler



Gözünü bu satırlardan bir an kaldır ve kuş tüyünün düşüşünü hayal et.. Hem havada asılı kalıyor, hem iniyor gibidir… Çok uzaktan geliyor gibi ama çok yakın gibi durur.Gökten yere düştüğü halde, düştüğünü hissettirmez sana kuş tüyü… Belki de hiç düşmez kuş tüyü. Hayır, hayır düşüyor değildir. Belki de kendisi yere doğru inmeyi, yere konmayı tercih ediyor gibidir. Hani yağmur gibi… Düşüyor değil indiriliyor. Öyle ki, bir kuş tüyünün inişini seyrederken, sayısız göklerden sayısız tüylerin düştüğü duygusuna kapılırsın, kuş tüyü yere indiğinde henüz düşüşünü tamamlamadığını hissedersin. Doğru; düşmez aslında kuş tüyü, “iner” gibidir, “indirilir” ve “hep indirilir”. Meleklerden kopmuş gibi, melekler gibi.. Şimdi de uykun gelir mi kuş tüyünü duyunca? Yoksa uyanır mısın tatlı ve gerçek bir rüyaya? İşte sana kuş tüyü gibi hafifçe dokunan öğütler… İstersen bırak düşsün, istersen havada öylece asılı kalsın. Sen bilirsin.

Sevmeyi öğren: Sevdikçe varlığının kâinatla toplandığını görürsün.Sevince, kendini kendinden öte taşırsın. Sevince kalbine yeni ve sonsuz kanatlar takarsın. Sevince, mavi bir deniz olur kalbin; hiç bilmediğin kıyılara varırsın.

Bağışlamayı öğren: Bağışladıkça dostlarının sayısını onla çarpmış olursun. Bağışlamak kalbinin yükünü azaltır. Bağışlayınca, kalbine batan dikenler güle döner. Bağışlayınca önce kendini bağışlamış gibi olursun, nefretin ve kinin yükünü omzundan atarsın.Pişmanlık duymaktan korkma: Pişmanlığını itiraf ettikçe hatalarının küçük, anlaşılır ve bağışlanabilir parçalara bölebildiğini görürsün. Pişmanlık sancısını göze aldığın sürece, hatadan dönmenin lezzetini de yaşamaya başlarsın. Pişmanlık içtenliğin sınamasıdır. İçtenliği olmayanlar pişman olamazlar. Pişman olmayanlar içtenlik kazanamazlar.
Hatırlamayı öğren: Hatırladıkça, sevgilerinin karekökünü bulup, onlardan hüznü çıkardığını fark edersin. Hele de çocukluğunu çok hatırla ki, hiç endişesiz mutlu olduğun anları yeniden yaşa. Mutlu olmayı beceremeyen biz büyüklere içimizdeki çocuk mutluluğun sadelik ve hırssızlıkla ilgili olduğunu fısıldar. Dur ve dinle çocuğunu.

Değer vermesini öğren: Değer verdikçe sevgilerin küpünü bulup, onları mutlulukla çarpabildiğini görürsün. Değer vermeden geçirdiğin günün güneşi hiç doğmamış gibidir. Değerini bilmediğin eşyaya hiç sahip olmamış gibisindir. Değerini bilmediğin dostların sana göre hiç yaşamamış gibidir. Değer vermesini öğrendiğinde, hayatın sahihleştiğini fark edersin. Daha yavaş yürürsün ama adımlarını yere sıkı basarsın.

İltifat etmesini öğren: İltifat ettikçe, insanlarla arandaki en kısa mesafenin bir tebessümün resmettiği eğri bir çizgi olduğunu görürsün. İltifat etmek yalan konuşmak demek değildir. İltifat, muhatabının görmek istediğin yere ulaşması ve oradan öte geçmesi için temennide bulunmaktır.

Özür dilemesini öğren: Özür diledikçe nefretin ve öfkenin sonsuza bölündüğünü, böylece dargınlıkların limit sıfıra giderken yok olduğunu fark edersin. Ayrıca bak: “Pişmanlık duymaktan korkma” öğüdü.

Aşktan korkma: Böylece bir üçgenin iç açılarının toplamının 180 dereceyi aşıp, bütün yamukları kendi içinde barındırabildiğini görürsün. Aşk pürüzleri yok eder; dikenleri gül eder, acıları haz eyler.

Ara sıra hüzünlen: Hüznün kalbine dokunmasına izin ver. Böylece bütün mutlulukların ve zevklerin sonunda ayrılık çizgisine teğet geçip geri döndüğünü görürsün. Hepimiz ayrılıkların kuşattığı bir adada şimdilik yaşayan fanileriz. Hüzün, faniliğin ince sızısını kalbine hissettirdiği için, seni ebediyete komşu eder. Hüznünü öldürürsen ölümü anlayamadığın gibi hayatı da anlayamazsın.

Ve bir gün öleceğini bil: Kesinlikle öleceksin ve öldüğün gün anlayacaksın ki, yaşadığın hayat, paydası sonsuzluk olan basit bir kesirden ibaretmiş. Kesrin payında ne olursa olsun, ne kadar çok şey biriktirmiş olursan ol, hepsi son işlemde sıfıra eşitlenir. Kesrin üzerine, yani bu dünyaya, sonsuzluk cinsinden bir şeyler koyman gerekiyor. Yoksa “elde var sıfır”

Her gün yeniden uyan: Uyanmayı sadece gözünü açmak olarak bilen için, bir şafak vakti ne kadar da sıradandır. Hayranlık duygusunu her gece iki göz kapağının ardına sakladığı gözleri gibi her daim uykuda bırakan için, bir gün doğumu “sabahın körü” olasıca karanlıktır. Kulluk heyecanını avucunda tutamadığı bir kor gibi savurup söndüren için, bir seher vakti eğreti ve tanımsız bir vakitsizliktir.
Haydi, aç gözlerini…
Aç gönlünü…
Şimdi ve burada var olduğunu fark et.
Var edildiğini fark et.
Buraya, bu sabaha bir insan olarak gönderildiğini bil.
Bu sabahın senin için, sana özel olarak yaratıldığını fark et.
Uyan…
Güneş senin için doğuyor…


Senai DEMİRCİ

suhtem 05 Mart 2013 23:03

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
"Risale-i Nur ile Kur'an'ı kıyaslamak, gözün önündeki gözlükle bakılan şeyi kıyaslamak gibidir.. Siz birine "neden o şeye doğrudan bakmıyorsun da, hep gözlüğe bakıyorsun!" der misiniz? kimse gözlüğünE bakmaz; gözlüğünDEN bakar. GözlüğünDEN bakınca baktığını net görmeye başlar... Bu nasıl iz'ansızlık ve insafsızlık ki, Kur'ân'la tanışmak adına yazılan Risale-i Nur'u Kur'ân'a rakip görüyorsunuz! Ben Risale'ye Risale'YE bakmak için bakıyor değilim, ben RisaleDEN Kur'an'a bakıyorum. Risale'ye baktıkça Kur'ân'a bakışım netleşiyor, Kur'ân'a baktıkça Risale'den baktığıma seviniyorum... Siz gözlüklü her adama, "Sende gözlük fanatikliği var" mı dersiniz? (S.D)
evet000evet000

suhtem 07 Mart 2013 00:10

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
"Cevizin sadece kabuğunu görmüş birine, cevizin tadını anlatırım inanmaz. Cevizi kabuğundan ibaret sanana ceviz tatsız ve soğuk gelir. Cevizi tatmış olanı ayıplar, kınar... Artık eminim Risale-i Nur'u kırmızı kapağından ibaret görenler var; ben tadından söz edince, Kur'ân'a b/akışının zevkini anlatınca, beni ayıplarlar, buna şaşırırlar... Ne gam..."

suhtem 07 Mart 2013 00:11

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
"Bre nadan; sen nasıl olacak da Kur'ân'a doğrudan bakacaksın? Kur'an kelimelerine dair tasavvurların bunca dar iken, meallerin kısıtlı ve aciz, dönemsel ve yerel yorumlarını mı Kur'ân'ın yerine koyacaksın?"

suhtem 07 Mart 2013 00:19

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
"Bana yazdırıldı" cümlesindekii nezaketi anlamayan kalın kafalı Söz'den anlar mı dersiniz?"

suhtem 09 Mart 2013 01:12

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
Kadına "genç, gürbüz ve çekici olduğun sürece mutebersin, yüzün kırışırsa seni tanımam" diyen görsel şiddet sistematik olarak devam ediyor.
S.DEMRCİ
evet000

Ravza'm 01 Nisan 2013 02:48

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
İnşaAllah Derse Yakaran
İnşa Eder Yaradan . .

Senai Demirci

Medineweb 30 Nisan 2013 13:42

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
Aşk Suya Düşünce....
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Ateş denizi.
Gül bahçesi.
Renk fırtınası
Aşk seması.
Işık ve bakış,
Su üzerinde buluşuyor.
Renk ve ahenk,
Suya koşuyor.
Aşkın yüzü suyu hürmetine
ateş suya konuk oluyor.
Gül suda diriliyor yeniden
Renk kalbin derûnuna damlıyor.
Su coşuyor, aşk oluyor,
ateş oluyor, alev alıyor.
Su yakıyor ve yanıyor.
Rahmet su yüzüne çıkıyor
Celal ve Cemal dalga dalga nöbetleşiyor.
Bir manevi yangın oluyor
Ve bir uhrevi serinlik sunuyor ebru...
Yerçizgisi ile gökçizgisi suya düşen renklerde birleşiyor.
Öylesine belirsiz, öylesine elden gelmez bir form oluyor ebru

Ve ebruzen
Yer ile gök arasında..
Göklerin ötesini yere indirmeye çalışıyor.
Kalbinde beslediği sözsüz şiirleri su üzerine nakşetmeye çalışıyor.
Hep güzel gören gözleri, güzel bakışlarla süslüyor.

Ebru, gören gözün ışığı ebru.
Rengini gönülden alıyor.
Ve gayba aşina gönlün,
gördüğüne razı gelmeyen aklın ayinesi,
Işıltılı, büyülü, ayartıcı.
Aşkı ve tevhidi bir kor tereddüdüyle
Avucunda tutmaya çalışıyor ebruzen.
Gözleri güzelle süslemeye niyetli.
Boyanın su üzerinde kaotik dansından
nice gönüllere güzeller devşiriyor.
Ebruzen aşkını suda arıyor.
Ve buluyor da....

Güzellik bakanın gözündedir ezelden.
Bakılanı güzel eyleyen bakıştır.
Aynı zamanda, aşkın en yalın tarifi bu
Mecnun Leyla’nın gözünde güzeldir.
Yusuf Züleyha’nın bakışıyla güzeldir.
Ve kevn Mevla nazar ettiği için güzeldir.
Mecnun’un Leylası neyse, ebruzenin ebrusu o.
Önce ebruzeninin gözünde güzel ebru
Ebruzen güzel baktığı için güzel görüyor,
güzelin yüzünü öylece su üzerine düşürüyor.
Bu defa Leyla Mevla’ya yol oluyor.

Ebrunun verdiği huzur, toprağa yakın oluşundan gelir
Sanatkar, semayı temsil eden herşeyi toprak renklerine yansıtır.
Suya düşürür ve toprağa kazır ve çamura bular.
Modern sanatın aksine, çığırtkan ve saldırgan renklerle değil,
mutevazı toprak renkleriyle açar gönülleri.
Ebru, su üzerindeki toprak renklerinden oluşur.
O yüzden, ebru biraz dünya biraz insan...

Ebru, aslında bir nefis terbiyesi.
Modern yaşamın herşeyi
determinist kalıplara vuran anlayışının aksine,
belirsizliğe razı olmayı belletiyor,
beklemeyi ve tevekkülü öğretiyor.
Ebruzen eserinin son halini başından belirleyemiyor.
Suyun ve boyanın esrarlı dansı,
renklerin ve biçimlerin salınışları arasında
sadece bekliyor.
Tek bir yaprağın kıpırtısına bile bigane kalmayan Külli İradenin
niyetini gerçeğe döndürmesini bekliyor ebruzen.
Ebru biraz da kaderi öğretiyor.
En küçük ve sıradan eylemlerin
Kainatın Sahibince nasıl da ciddiye alındığını farkediyor.
Sonsuz gökyüzü altında ve yeryüzünde
değersiz ve terkedilmiş olmadığını anlıyor insan.
Rengarenk bir ayinede, ebruda, kendini yeniden keşfediyor..
Ebruyu elinizle değil gönlünüzle yaparsınız diyor ebruzen.
Sanatkarın yeni bir şey yapmadığını, zaten var olanı yansıttığını kaydediyor.

Tasavvuftabiriyle, batını zahire çıkarıyor Ebruzen.

Kainat sayfalarında saklı güzellikleri gün yüzüne çıkarıyor.
Ebru, su üzerine kurulu evreni yine su üzerinde tasvir ediyor.
Ve aslında bu fonksiyonuyla aşkın, yine başladığı yere,
yani bakışa, güzel bakışa dönüşünü temsil ediyor.
Ebru, kainatla birebir örtüşüyor.
Modern fiziğin teorik tasvirlerle yakalamaya çalıştığı gerçeği
çoktan beri biliyor ebruzen: hiçbir olayın tekrarı yoktur.
Hiçbirşey tekrar edilebilir olmadığı gibi,
Göründüğü gibi de değil.
Eşyanın rengi, biçimi ve hacmi,
İnsanın eşyaya eklenmesi ile
gerçeküstüne doğru kanatlanıyor.
Ebru, suretin sirete dönüşünü,
Gözün gördüğünün gönüle düşüşünü temsil ediyor.
Ebruzenin su ile serüveni ebru..
Herserüven gibi nerede başladığı bilinse de,
Nereye vardığı kestirilemiyor.
Ve hangi kalbi fethedeceği bilinmeyen bir akın.
Hangi gönülde durulacağı bilinmez bir coşku..
Ruhunu renge ve ahenge tekne yapıyor ebruzen.
Boyayı kalbinden damlatıyor.
Göze bir sürme gibi çekiyor gönlünün karasını.
Rengi ve ahengi, aşk denizine salıyor
Aşkı suya düşürüyor..
Yakıyor suyu..
Tevhid sırrının yüzüsuyu hürmetine kesret ateşine salıyor,
Ve ahenkle ve renkle serinletiyor insan yüreğini.
Yandıkça su, alev alıyor aşk.
Ve yüreğimiz kanlı bir ebruya dönüşüyor.

Senai Demirci

Medineweb 29Haziran 2013 20:43

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
buraya kadarmış....

Koca bir ömür bıraktım arkamda. Ellili yaşların eşiğindeyim. Bugün ölecek olsam, "olabilir!" denecek. "Üstü kalsın!" diyebileceğim kadar yaşadım. Mezar taşımda bundan sonra yazacak rakamlar kimseyi şaşırtmaz. Artık yaşamıyor oluşu kanıksanacak biriyim. Sorunlu bir çocukluk geçirdim. Derin yaralarım var. Bir çoğunu iyileştirmek bir yana, dokunamadım bile. Korkularım var. Önyargılarım var. Komplekslerim var. Kapris yaptığım, kalp kırdığım dönemler de oldu. Şöhretle sınandım; kaybettiğim günler oldu. Param bol olduğunda kaybettiğim sınavları parasız kaldığımda fark edebildim ancak. Pürüzsüz değilim. Arızalı yanlarım var. Çoğu zaman dağınık, bazen dalgınımdır. Nadiren dağıttığım olur. Ayağımın kayacağını bal gibi bildiğim alanlarım vardır. Suizanda bulunduğum, gıybetini ettiğim, helalleşmekten utandığım kardeşlerim var. Çok uzak gördüğüm günahların eşiğinde bocalarken buldum kendimi. Övgüler aldığımda, utanıyorum, çok utanıyorum. Alkış aldığımda iki türlü utanıyorum. Birincisi, zaten hak etmediğimi bildiğim için; ikincisi, alkış beklediğimi sandıklarını sandığım için.
Yetişkin ve günahları olan bir insanım. Öyle ki, bazen bana hayranlıkla bakan bir çocuğun masum gözlerinin içinde erimeyi delicesine istediğim oluyor. Geçmişimi üzerimden kirli bir elbise gibi sıyırıp yürümek istiyorum. Kulları şahit kılmak men edilmeseydi eğer, yaptıklarımın hepsini açıkça anlatıp başka kimsenin, ama hiç kimsenin benim hakkımda benim itiraflarımdan daha ayıplı ihbarlar yapamaz hale gelmesini isterdim. Hani bir sahabenin, Peygamber'den (asm) çok ciddi bir konuda çok ağır bir azar işittiğinde, "keşke o olaydan sonra Müslüman olsaydım!" deyişi var ya, ben de öyle haykırmak istiyorum. Öncesinde ve sırasında Müslüman oluşumdan utandığım isyanlarım var. Ama... Ama... Şimdi burada vazgeçilmez bir bedenin içinde yürüyor olmak vazgeçiriyor beni itiraftan. Son nefesin dibine kadar üzerine titrediğim itibarım tutuyor elimden itiraflarımın. Ben bana "sırdaş" olarak kalıyorum. Kendi içime kıvrılıyorum çaresiz. Aynadaki ben ve aynaya bakan ben karşılıklı susuyoruz, utana sıkıla.
Aynada gözlerinin içine baktığım adamı utandırıyorum, utanıyorum o adamdan. Gözlerimi kaçırıyorum gözlerinden. "Başka bir seçenek yok muydu ey Allah'
ım" diyesim geliyor. Yaşadıklarımın hepsi kayıtlı, biliyorum. Musalla taşına sessizce bırakılsın diye beslediğim bedenime bakıyorum; yazık ettin diyorum. O cenazeye ettiğin kötülüğe bak; hiç acımadın mı? Hiç itirazsız toprağa konulacak yüzümü seyrediyorum; "olmadı!" diyorum. Topraklaşmasını kabul ettiğin yüze değdirdiklerine bak... Bir Yusuf kuyusu gibi geçmişe gömülü resimlerime bakıyorum; "ayıp ettin adama" diyorum. "Kolundan tutup nerelere sürükledin adamcağızı!" Hayıflanıyorum. Çok sık hayatı yeni baştan yaşasam dediğim oluyor. Ama olan oldu bir kere...

Medineweb 21 Temmuz 2013 21:48

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
Kıl Beni Ey Namaz


Çöllerden Topla Hücrelerimi


Rahmetinin Vahasında Ağırla Bu Yitik Kalbi



Kıl Beni Ey Namaz


Secdede Ruhumu Yeniden Fısılda Bana


Şahdamarı Yakınlığından Emzir Bu Puslu Bedeni



Kıl Beni Ey Namaz


Küçülsün Dağlar


Denizler Taşsın


Dağılsın Kalabalıklar


Rüku Rüku Doğrult Eğriliklerimi



Kıl Beni Ey Namaz


İkiye Bölünsün Kalbim


Ortasından çatlasın Kıblenin şakağında


Sevginden işaret Parmağı Değsin Yeter Ki Göğsüme



Kıl Beni Ey Namaz


Topla Sevdalarımı Kırık Aynaların çatlaklarından


Ömrüme ilikle Sevinçlerimi


Firuze Düşler Düşür Alnımın şafağına



Kıl Beni Ey Namaz


Tenim İbrahim Gibi Ateşe Düşmüşken


Uzak Tut Nefsimin Nemrudundan Beni


Gül Kokulu Serinlikler Yağdır Yüreğime



Göznurum Ey


Canım Namaz


Kıl Beni Ey ömrüm Namaz


Secdene Al Beni De


Gül Değdir Gönlüme


Aşkına Yaz Beni De Yarim Namaz



Kıl Beni Ey Namaz


Günahın, isyanın, Nisyanın Kuytusunda Büyüttüğüm


Pişmanlığımın Yüzünü Yerden Kaldır


Utandırma Beni


Al Karanlıklarımı


Gözbebeğinde Yıka



Kıl Beni Ey Namaz


insan Kıl Beni


Doğru Kıl


Duru Kıl


Diri Kıl Beni


insan Kıl Bu Bedeni



Ah, Alnımı Dayadığım Secdegahıma Kim Serpti Bu incileri Kim


Kim Bu dua Hammalı Ellerimin Yüküne Ortak Kim


Ah, Ziyankar-i çarık


Ah ,namütenahim Kavrayışın Yolcusu


Ah, içimde Biriktirdiğim Yalnızlığın Seyrüsefer Gölgesi Ah..



Gitmek, Gidememektir Kendimden


Amentünün Arasatında Bir Tedirginim Ben


Aklımın Köşe Bucak ilticaları Sevgilide Kaldı


Hangi Gaflete Büründü Ki Ellerim


Sızlatıyor Dokunduğu Tenleri Ah..



Haydi Felaha


Haydi Felaha


Haydi Namaza


Haydi Kurtuluşa




Göznurum Ey


Canim Namaz


Kıl Beni Ey ömrüm Namaz


Secdene Al Beni De


Gül Değdir Gönlüme


Aşkına Yaz Beni De Yarim Namaz



Senai Demirci





su damlası 13 Ocak 2014 18:21

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
"Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki


onlar bunlardan yüz çevirerek üzerlerinde(düşünmeden)geçer giderler(Yusuf105)"


[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Her suret Seni göstermeye bahanedir


Her ayinede görünen Senden nişanedir


[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Her zerre 'Bir'liğini açıkça seslendirmektedir

Her varlık kudretini ayan beyan dillendirmektedir

Öyle şiddetli görünüyorsun ki ışığın gözü kamaşıp Seni perdelemektedir

Öyle ZAHİRSİN kikimse gözünü Senden ayıramadığı için Seni fark edememektedir

Sen kudret ve rahmet eserlerini görünür kılmasan aklımın ayağı dolaşır
Sen güzel isimlerini aşikar etmesenruhum karanlıkta kalır

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Görünenler Senin görünmek dilemenle görünür;görünenlerin sırrını aç bana

Görünenler Senin göstermenle görünür;eşyanın hakikatını göster bana


Senden başkası tanık olmaya değmiyor;zuhuruna tanık olanlardan eyle beni

Seni anlatan kelimeler hiç bitmiyor;ayetlerine şahit yaz beni

Gözlerim Seni görmeye yetmiyor;kalbimde görünür eyle KENDİNİ


SENAİ DEMİRCİ

Esma_Nur 09 Şubat 2014 14:17

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
Terkedeceğin gölgelerde ve seni terkedecek gölgelerde oyalanma. Bir tekbir ile dünyayı arkana at.

Elinin tersiyle geride bırak gündelik sevdaları... “Oynamıyorum!” de.

Seni herkesle ve her şeyle buluşturacak Rabbinin sılasına yönel.
Yol açık, yola çık...

[Dr. Senai DEMİRCİ]

ali70 09 Şubat 2014 22:08

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
Alıntı:

Esma_Nur Üyemizden Alıntı (Mesaj 318051)
Terkedeceğin gölgelerde ve seni terkedecek gölgelerde oyalanma. Bir tekbir ile dünyayı arkana at.

Elinin tersiyle geride bırak gündelik sevdaları... “Oynamıyorum!” de.

Seni herkesle ve her şeyle buluşturacak Rabbinin sılasına yönel.
Yol açık, yola çık...

[Dr. Senai DEMİRCİ]

Vaaavvv...
Çok güzel... Eyvallah...
İnşallah...

su damlası 29 Nisan 2014 18:03

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Yûnusça bir duanın firarisi olmak için ..



Ölüm beklentisinin gecesinde u/yutulmuş yarın kaygısının zifirinde yitirilmiş bir Yûnus'um.

Dünyanın ölümcül dalgaları içine atılmış bir Yûnus'um.
Nefsinin daracık karnında yutulmuş bir Yûnus'um.

"İlah yok
ancak Sensin [ALLAH]" diye/bildiğimde
gecenin dehşeti gidiyor zaman ve mekân aşinam oluyor
eşya ve insan kardeşim oluyor.

Eşyanın yüzüne dağılmış muhabbetlerim
zamanın uçurumlarına savrulmuş sevdalarım
Bir Olan'da toplanıyor.
Geleceğime mehtap doğuyor.

"Seni tesbih ederim;
Sen kusurdan münezzehsin hikmetsiz iş yapmaktan sonsuz uzaksın"
diye/bildiğimde varlığımı eksilten kalbimi ezen tenimi yaralayan dünya dalgaları sakinleşiyor.

Rabbimin aziz misafiri olarak görüyorum kendimi.
Denizim mavileşiyor.
"Ben zalimlerden oldum" diye/bildiğimde
nefsimin karnından çekip alıyorum kendimi.

Yalanların ağzına düşmüş nefesimi geri çekiyorum.
Kendimi temize çıkarmaya çalışarak kirlettiğim benliğimi aklıyorum.
Her yanlışımda kendimi haklı görmekle düştüğüm hata kuyularından pişmanlığımın ipiyle çıkabiliyorum.

Karnına düştüğüm balık beni sahile çıkarıyor.
Günahlarımın dikenlerinden pişmanlık gülü açıyor.
Terk ettiğim kötülükleri sırf terk ettim diye hesabıma iyilik olarak yazdırabiliyorum. Kusurlarımdan utancım yüzünden rahmetin kapısına gözü yaşlı boynu bükük bir kul bırakıyorum.

Yûnusça bir duanın gölgesinde dinleniyorum

kurtuluyorum.

.

Senai Demirci

Medineweb 10 Mayıs 2014 19:57

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
Üzülme! Üzülebiliyorsan bir kalbin var demektir. Kalpsizler üzül(e)mezler ki. Ne mutlu sana ki üzülebiliyorsun. Dokunan var demek ki kalbine. Ya dokunulmasaydı kalbine. Ya hüznün gönül toprağını karmasına izin verilmeseydi. Demek ki gözden çıkarılmadın. Demek ki sen hâlâ bir umut tarlasısın. Yorum: Üzülmek bence kalp işinden çok iman işi. Yeryüzündeki milyarlarca insanın da kalbi var ama çoğu üzülmüyor. O imandır ki kalbi kalıp olmaktan çıkarır kalp eyler. Üzülme! Üzülüyorsan Biri var ki cılız varlığını düştüğü çamurdan kaldırmak istiyor. Onun için dokunuyor kalbine. Kıymetini bil ki üzmeye değer görüyor seni. Hüzünlerin kalbinin toprağını allak bullak ediyorsa sen ekilmeye layık bir topraksın demektir. Kaygıların vuruşuyla tuz buz oluyorsa taş katılığında büyüttüğün güvencelerin yarılan göğsüne umut fidanları dikiliyor demektir. Yorum: Bu paragraf bana Aşık Veysel'in "Benim sadık yarim kara topraktır." sözünü hatırlattı. Eskiden alimler sağlıklı olmalarından şüphelenip Rabb'im beni unuttu mu acaba derlermiş. Üzülme! Yüzün yerde geziyorsan ellerin boynuna sarılı ise içini ısıtacak haberlerin mürekkebi damlıyor olmalı ömrünün defterine. Kar yağıyorsa güvendiğin dağlara yarının ovalarında rengârenk çiçeklerin olacak demektir. Hırçın fırtınalar sarsıyorsa sevinçlerinin zirvesini rüzgârlar dövüyorsa umudunun yamaçlarını bir yüce dağsın sen demek ki az bekle eteğinden serin pınarlar akmaya başlayacak demek ki... Yorum: Bu paragraf umut dolu söyleyecek söz bulamıyorum çölde su bulmuş gibi sevindirdi beni. Üzülme! Üzülüyorsan şımaramazsın. Kibrin kirli tuzağına düşemezsin. Kendini beğenmişliğin çamuruna dolaşmaz ayakların. Uzak geçersin isyanlı yollardan. Heveslerinin ardı sıra düşüp nisyan uçurumlarının başına sürüklenmezsin. Seni Biri yakınlığına çağırıyor demek ki... Gözden çıkarmamış olmalı seni. Yorum: Evet üzüntüler şımarmamı hep engelledi küçükten büyüdüm. Üzüntü şer değil bazen hayırmış demek ki... Üzülme! Üzülüyorsan bir kutlu teselli kapısının önünde bekletiliyorsun demektir. Gözlerini kaldır vefasız dünyanın eşiğinden. Gönlünün elinden çıkar sebeplerin boş avuntularını. Umudunu kes sahte doymalardan. Yüreğini küstür coşkulardan. Kapı açıldı açılıyor demektir. Yorum: Öyle ya üzülme olmadan sevinmenin ne demek olduğunu nereden bileceğiz? Bu paragrafın harfleri yağmur damlaları gibi rahmet yağdırdı mahzun kalplere Üzülme! Üzülüyorsan kaybedeceğin bir şeyler var demek ki... Kaybedeceği bir şeyi olanlar çoktan kazanmışlardır. Eline geçmeyenleri saymakla tüketme nefesini elindekileri saymaya başla. Hepsini saysan bile nefesini saymaya nefesin yetmeyecek demektir. Bak işte zenginsin. Yorum: Bu paragraf zenginliğimi haykırıyor adeta. Doğru ya hep sahip olmak istediğimiz şeyleri sayıyoruz da sahip olduklarımızı saymıyoruz. En değerli şeyimiz ise imanımız ancak ve ancak onu kaybetmekten korkmalıyız. Üzülme! Seni bir "İşiten" var. Seni senin kendini bile sevmenden önce O sevdi seni. Senin kendini bile bilmediğin unutuş kuyularından çekip çıkardı seni. Çektiğin acılara habire meşgul çalan telefonlar gibi kör ve sağır değil O. Yüreğinin her yangınına O yetişiyor. Ayrılıklarına ve sıkıntılarına metal soğukluğundaki plazalar gibi umursamaz değil O. Yitirdiklerinin hepsini sana iade edeceğine söz veriyor. Sevdalarına ve özlemlerine çok seçenekli sınav kâğıtları gibi tatsız ve tuzsuz formüller sunmuyor. Seni herkesten çok anlıyor seni senin kendini düşündüğünden çok düşünüyor. Gözyaşlarınla imzalayasın istiyor yakarışlarını. Bir ebedî çerçevenin içinde gösterişsiz bir kullukla fotoğraflamak istiyor seni. Dağılıp giden ömür kırıntılarının arasından sıcacık bir kardelen ümidi devşiresin istiyor. Keyfinin çatlak kabuklarının arasından sonsuz teselli pınarları akıtmak istiyor. Yorum: Meşgul çalan telefon benzetmesi çok güzel. "Allahu Ekber!" "Elhamdülillah" denmez de ne denir Rabb'imizin bize düşkünlüğüne. Bir de biz O'na hakkıyla kul olabilsek... Üzülme! Varlığının tenine çiziktir her hüzün. Varlığından haber verir üzüntün. Hatırlar mısın bir zamanlar hatırlanmaya değer bir şey bile değildin? Hiç umursanmadan çöpe atılabilecek kirli bir su iken sen yüzüne bir tek O baktı. Kimselerin arayıp sormadığı önemseyip adını bir kenara yazmadığı o günlerde senin adını ilk O andı. Hatırını bildi. Seni yanına aldı. Hep yanında oldu. Sen seni unutup da başını yastığa koyduğunda bile seni her defasında sabaha çıkardı. Sen Onu defalarca unuttun ama O seni asla unutmadı. Yorum: Her hüzün imanımızı içten içe yiyen bir elma kurdu gibi sanki. Bir de bakıyoruz ki üzüntüden geriye adını bile anmak istemediğimiz hastalıklar kalmış hediye. Sonra? Sonra o hüzün bizde kalsa iyi çürük elmanın sepetteki diğer elmaları çürüttüğü gibi biz de hastalığımızla başkalarını üzüyor çürütüyoruz. Rabbimiz bizi sevindirmek istiyor varederek bak Ben seni yarattım senin Rabbinim sevinmedin mi seni yarattığıma diyor her üzüldüğümüzde. Beni tanımak istemez misin diyor ve ne acı ki bazı kulları yaşantılarıyla bu soruya Hayır boşver sonra diye karşılık veriyor. Veyl onlara… Üzülme! O'nun en sevdiği kulu da yalnız kaldı. Taşlandı. Sürüldü. Yaralandı. Aç susuz kaldı. Yuvasına uzaktan gözleri yaşlar içinde baktı. Mağarada yapayalnız ve korunmasızdı. Senin gibi üzülen yol arkadaşına sonsuz müjdeler veren tebessümüyle fısıldadı: "Lâ tahzen innAllahe meânâ." Yorum: Efendimizin başına gelenler beni hep teskin etmiştir. Onun örnekliğiyle sabretmeye daha bir gayret etmişimdir. Bence O biz kardeşlerine hâlâ Lâ tahzen innAllahe meâna. diyor duyabiliyor muyuz? Üzülme! Kaldır yüzünü yerden. Omuzlarından sarsıp kendine getirmek istiyor seni Sevgili. "Rabbin sana küsmedi ki..." Gözlerinin içine içine bak sevdiklerinin. "Rabbin seni unutup yalnız bırakmadı ki..." Yorum: Tek dileğim Rabbime olan sevgimin günahlarıma kefaret olması. Yoksa vallahi ne bu dünyada yüzümü yerden kaldırabilirim ne de ahirette Onun (c.c.) cemaline bakabilirim…

Medineweb 10 Mayıs 2014 19:58

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
Dinle neyden ki hikâye etmede[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Hep ayrılıktan şikayet etmede

Mevlânâ'nın mesel dünyasında[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ney insanı temsil eder.
İnsan da[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] tıpkı ney gibi[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] içinde nefes saklamaktadır.
İnsanın her sözü[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] bir özleyişin ve bir ayrılığın ifadesidir.
İnsanın iç çekişleri[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] aslından ayrı olmanın hüznünü[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] yuvadan uzak olmanın sancısını yansıtır.

Kamışlıktan kopardıklarından beri beni[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Feryadım ağlatır her kadını ve erkeği.

Kamışlık neyin anayurdu ve evidir. İnsan da tıpkı ney gibi cennetten[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] yani yuvasından ayrılmıştır.
Kalbinin ebedî muhabbetle doyduğu cennetten dünya gurbetine sürülmüştür.
İnsan kalbi[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] tıpkı ney gibi[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
fena ve zevvalin[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ayrılık ve yokluğun yaşandığı bu dünyada[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
inceden inceye feryad etmektedir. İnsan ruhu olması gereken yerde değildir;
geçmişe ait hüzünler ve geleceğe ait kaygılar[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
aslında hep bu uzaklığın sözsüz ve sessiz ağlayışından ibarettir.

Ayrılık parça parça eyledi sinemi[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Anlaşılır eyleyeyim diye aşk derdini.

İnsan duyguları göğsünde açılan yaralar gibidir.
Tıpkı neyin göğsündeki deliklere benzer duygular.
İnsana üflenen ruh da[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] bu deliklerle ifade eder kendini.
Evden uzak kalmanın derdi[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Ebedî Sevgili'den ayrı düşmenin sızısı[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
insanın kalbinden dışa doğru açılan duygularla sese gelir[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] söze dökülür.


Her kim ki[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] aslından uzak ve ayrı kalırsa[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Kavuşma zamanını bekler durur ya.

İnsan[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
En Sevgili'den uzak olup asıl yurdundan ayrı kaldıkça[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] kalbi hep bir buluşmanın ardı sıra koşar.
Kalbi gurbete razı olmaz[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ruhu ayrılığa dayanamaz.
Dünyaya razı değildir; sevince ebediyen sevecekmiş gibi sever insan.
Sevdiğini[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] hiç ölmeyecekmiş farzedip öyle sever.
Sınırlı bir zamanda sevmek[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ölünceye kadar sevmek insan kalbinin işi değildir.
Ölümlü dünyada her aşk yarım kalmıştır[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] belki hiç başlamamıştır insan için.
Bir başka yerde[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] hiç ayrılmamak üzere kavuşacağı zamanı bekler durur.
Çünkü onun yurdu burada değil ötelerdedir.

Ben ki her cemiyetin ağlayanıyım[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
İyilerin de kötülerin de yârânıyım.

İnsan[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] dünyada tamamlanmamışlık hissiyle yaşar[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] her daim eksiği vardır.
Eksikliğini çektiği şeyler sayısınca özlemleri vardır.
Erişmek istediği ufuklar kadar geniş idealleri vardır.
Her nerede olursa olsun ağlar haldedir insan.
İyiler de kötüler de aynı hal içredirler ki[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] hepsine sırdaştır neyin ağlayışı.

Herkes kendince bana dost olmaya bakar[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Sohbetimden sırlar öğrenmeye yol arar.

Her insan[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] adını ne koyarsa koysun[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] bu derin ayrılığın sancısını çeker.
Dile gelen her şikayet[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] kalbe düşen her hüzün[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] bu ayrılıktan kaynaklanır.
Ayrılığın farkına varmayacak denli gafil olanlar da[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ayrılığı inkâr edip bu dünyaya razı olanlar da[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
başlarını kalplerini bu ayrılık sızısından kurtaramazlar.
İnsanlığın temel acıları değişmez; ama bu acıların sırrı da herkese açık değildir.

Sırrım ağlayışımdan uzak değil gerçi[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Ancak her göz ve kulağa âşinâ değil ki.

Aşkın sırrı[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ötelere aşina olanların kârıdır.
Gördüğünü gördüğünden ibaret bilen[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
duyduğunu duyduğundan ibaret bilen gözler ve kulaklar öteleri görmeye hazır değildir.
İnsanın ağlayışının sırrını[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] insanın tamamlanmamışlığının hikmetini[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
ancak gördüğüne razı olmayan gözler görebilir[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] duyduğundan ötesini duymak isteyen kulaklar işitir.
Feryat herkesin kulağına erişiyor[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ağlamanın göz yaşı herkesin gözüne değiyor ama
sır gözün gördüğünden ve kulağın duyduğundan ötededir.

Can ile ten gizli değil birbirinden[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Lâkin canı görmeye izin yok tenden.

Bu âlem ruh ile cesedin birlikte olduğu[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] mânâ ile maddenin eş olduğu bir âlemdir.
Görünmeyen gayb âlemi görünen şehadet âlemine komşudur.
Ancak alemdeki her şeyi bir başkasını gösterir bir harf olarak görmeyen için gaybı görmeye izin yoktur.
Oysa[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] görünen alem görünmeyene şahit olmak için yaratılmıştır.
Ancak tende kalıp canı aramayan[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] görünen alemin şahitliğine perde olmaktadır.

Neyin sadâsı ateştir hava sanma[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Kimde bu ateş yoksa yazık ona.

Ney[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ayrılığın acısını seslendirmededir; o halde ona söylettiren hava değil ayrılığın ateşidir.
Bu ateş olmasaydı[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ney böylesine ağlamazdı.
Gurbette olduğunu farketmeyen için de ayrılık ateşi diye bir şey yoktur;
sılayı özlemeyenin sesi sedâsı çıkmaz.
Sevgili'den ayrılık derdi olmayanın diline yakarış değmez.
Sürgün olduğunu bilmeyen ateşsiz ve heyecansızdır;
onun dudağına aşkın sözü erişmez[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] onun kalbine aşkın ateşi düşmez.

Neyin tesiri aşk ateşinden[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Şarabın hâli aşk cilvesinden.

Şarab[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] yaratılışı temsil eder Mevlânâ'nın mesel dünyasında.
Serap gibi aldatıcı değildir şarab.
Yokluk acısı serap gibi ümitsiz bir acı verir.
Varlık ise[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Sevgili'ye yakınlığı haber veren ümit dolu bir hüzün verir.
Zaten bütün bir alemin coşkusu[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] zerre zerre hareket etmesi de[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Sevgili'ye erişmenin[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] O'na dönmenin cilvesindendir.
O'ndan gelip O'na gitmenin heyecanıdır kâinatı velveleye veren.
İnsana bu heyecandan daha fazlası düşmüştür;
onun kalbinde aşkın heyecanından fazlası[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] yani aşkın ateşi vardır.
Cilveyi besleyen ateştir[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] hareketi sağlayan ateştir.

Yârden ayrılmışın derdiyle dertlendi ney[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Kavuşmanın önündeki perdeleri parçaladı ney.

Ayrılık derdinin kendisi[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] kavuşmanın devasıdır.
Çünkü aramadıkça bulunmaz.
Bizi dertsiz eyleyen her türlü rahatlık[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] bize ayrılığın acısını unutturan her türlü gaflet[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] asıl derdimizdir bizim.
Ağlayışımız ve yakarışımız[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] özlemlerimiz ve arzularımız yaramıza devadır.
Derdimiz dev*******n kendisidir.
Dertsizliğimiz en büyük derdimizdir.
Neyin ayrılık derdiyle dertlenmesi[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Sevgili'yi gizleyen perdeleri yırtıp parçalıyor;
duamızı dillendirdiğimiz anda gözümüze ve gönlümüze pencereler açılıyor.

Ney gibi zehir ve tiryak olamaz[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Ney gibi dost ve müştak olamaz.

İnsanın ney gibi ağlayışı ve inleyişi[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
görünüşte bir zehirdir ama çareye yasak kelimeürdüğü için en güzel ilaç ve tiryaktır.
Neyin inleyişine benzeyen dualarımız ve yakarışlarımız sayesinde Sevgili'nin yoluna düşeriz ki[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
yakarışlarımızın ne kadar dost ve müştak olduğunu gösterir.

Ney kana bulanmış yoldan söz açar[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Mecnun'un kıssasını anlatıp açıklar.

Neyin sızısı kanlı gözyaşlarına konu olmuş bir aşk yolunun habercisidir.
İnsan da[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Sevgili'ye ulaşmak için kanlı gözyaşlarını dökmelidir.
Mecnun gibi[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Leylâ'nın yolunda çöllere düşüp[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] başka her şeyi yok bilmedikçe[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
bu aşkın hakkını vermiş olamayız.
Şükür ki[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] bize düşen Leylâ değildir sadece.
Leylâ'dan Mevlâ'ya yol vardır ki[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Mevlâ'ya yasak kelimeüren Leylâ'lar da bizim çölümüzdür.
Bu yüzden[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Mecnun'dan çok daha fazlası beklenir
Mevlâ'nın yoluna düşmüş olandan.
Leylâ'ların hepsine 'Lâ ilâhe' demeli ki[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Mevlâ için 'İllallah diyebilsin.


Senai Demirci

su damlası 28 Ağustos 2014 20:19

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
Yağmurun annesi ey sevgili - Senai Demirci

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Yağmurun yağdığı bir gün göğsünü açıp kollarını da kaldırarak damlaların mübarek bedenini ıslatmasına izin vermişsin.
Neden böyle yaptığın sorulmuş.
Demişsin ki: “Yağmurun Rabbine verdiği söz tazedir yenidir.”

Yağmur ki varlık alemine henüz buyur edilmiştir.
Daha “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna az önce “belâ” demiştir.
O’ndan ayrılığın henüz başındadır. Rabbine verdiği kul olma sözü henüz tazedir.

Şimdi Sen geliyorsun yeniden ruhlarımıza.
Seni soluyoruz yeniden.
Küçük çocuklar gibi bağırıyoruz: “Resulallah geliyor ay doğuyor üzerimize yeniden.”
Güzel zamanlar düşüyor nasibimize.
Yeniden yazıyoruz kalbimizi.
Ay doğuyor üzerimize.
Senin ikliminden yağmur iniyor göğsümüze.
Sen gerçeği bulandırmadan bize taşıyan billur pınarımızsın.
Sözlerini içmeye ceylan bakışlı kızlarımızla geliyoruz.

Sen kendisine indirilene kendinden hiçbir şey katmadan aktaran duru ayinemizsin.
Sen ilahi emirlerin ağırlığını üzerimize hiç incitmeden indiren incecik yağmurumuzsun.
Sen ki yağmursun.
Kimseyi kimseden ayırmıyorsun herkese eşitçe her yere bolca rahmet taşıyorsun…
Çoraklaşmış kalplerimize ebedi serinlikler indiriyorsun.
Sen sessizliklerin ortasına inen yağmur şıpıltısısın.
Sen ayrılık uçurumlarına serinlikler taşıyan yağmurların habercisisin.
Sen rüzgarların önü sıra müjdeler getirensin.

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Bütün Zamanların En Güzel Yağmuru” Sensin
.
Öyle ki yağmurlar bile Senin hatırına ıslandı.
Öyle ki dudağımıza Senin adınla değdi sular.
Seni hep bir bulutun gölgelemesi elbette ki boşa değildi.
Değil bir bulut bütün alem bir bulut olup başına toplansa Sana değerdi.
Varlığın kalbi Senin tebessümünle teselli buldu.
Yokluğun bağrından Senin dokunuşunla varlığın pınarı coştu.
Sen yokluğun katılığına asâ-yı Musa oldun.
Fenanın ateşinden sen ruhlarımıza gül kokulu serinlikler sundun.
Ayrılıkların amansız ateşinde bize İbrahim teni oldun.

Sen yağmurun annesi
ey Sevgili
muhabbetin bin yağmurdan serin
sen yağ ki
çöl doysun çöl doysun ey Nebi…

Senai Demirci

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

"Alıntı"

su damlası 03 Kasım 2014 18:58

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

İnsan sözünü yağmur gibi,yumuşakça
indirmeli kulaklara;
Kırıp dökmemeli...
Damla damla söylemeli,
İnce ince sevmeli...
Senai Demirci

Allahın kulu_ 03 Kasım 2014 23:44

Re: Senai Demirciden İnciler (3)
 
Alıntı:

Abdulmelik Üyemizden Alıntı (Mesaj 3609)
Degerli Kardeslerim, bu yazi Namazin tüm vakitlerini cok güzel bir sekilde anlatiyor,
lütfen okuyun Okuyun ve uyanalim..
Sabah Namazi Vakit seher.. Ufukta günün kizil cicegi açmak üzere.
Vaktin rahmine sabahin nutfesi düstü az önce. Gecenin topraginda sakli isiktan tohumlar baslarini uzatiyor.

Simdi hatirla ki, sen de bir zamanlar yoklugun karanliginda yitiktin.
Unutulmusluk topragina gömülü bir tohumdun.
Kimsenin adini bilmedigi, hatirini saymadigi bir yetimdin.

Hatirla ki, unutulmusunun topraginda Rabbin seni unutmadi. Rabbin seni sahipsiz de brakmadi.
Rabbin seni yokluk gecesinden varliginin ufkuna eristirdi.
Taze bir bahar gibi gün yüzüne çikardi bedenini. Ete kemige bürüdü ruhunu.

Gülden tebessümler giydirdi yüzüne.

Simdi seher vakti. Göz kapaklarinin ardindan kaç. Gafletin gecesinden uyan. Aç gözlerini sehere.
Aç kalbini Rabbine. Uyan. Uyan, yan ve an seni hiç unutmayan Rabbini.
Günes ufukta yükselmeden, sen dualar ufkuna yüksel. Herkes unutsa bile seni unutmayan
Rabbini herkesin O'nu unuttugu anda ananlardan ol. Haydi kalk! Kalk ve miracina eslik et En Sevgilinin[asm].
Simdi sabah! Simdi sabah namazi vakti...
Ögle Namazi Vakit ögle. Gün ortasi. Dünya telasindasin. Isler yogun. Yarim kalmis nekadar is var!
Sanki sensiz yürümüyor hiçbir sey. Sanki sen olmasan isler hep yarimm kalacak, belki hiç baslamayacak.

Ne kadar çok vazgeçilmezin var! Ne kadar vazgeçilmezsin!

Oysa dünya seni pek umursamiyor. Sessizce akip gitmede sonsuz uzayda..
Telaslarina inat uzakta bir kelebek yavas yavas kozasindan çikmada.
Ötelerde bir insan son nefesini vermekte sessizce.. Bir bebek ilk kez gülümsemekte annesine...

Vakit ögle... O kadar gürültü var ki ortalikta.. Kalbinin sesini duyamiyorsun bile.
Ruhunun sonsuza uzanan emellerine kör olmak üzeresin. Telaslarin arasindan siyril, ruhuna yer ayir.
Ebedî sükûnete hazirla kendini. Kalbini sonsuzluga bitistir. Alnini secdeye degdir.
Simdi ögle namazi vakti!
.................................................. .................................................. ..........................
Ikindi Namazi Vakit ikindi. Gün ihtiyarladi. Günes solgun rengini birakiyor güller üstüne.
Zaman irmagi ikindinin caglayanindan dökülüyor simdi. Ayriligi söylüyor hece hece.
Hüzün renkli bulutlar sardii gögü.

Günesin saltanati bitmek üzere. Zevale dogru akiyor isiklar.

Hatirla ki, sen de bir ömrün ikindisine yürüyorsun. Tenin soluyor. Gözlerinin feri çekiliyor.
Yüzünü bu dünyadan çevirmeye hazirliyorsun. Öbür kiyisindasin artik hayat nehrinin.
Bundan sonra vaadi yok sana zamanin. Yokus asagi akiyor kalbin.

Vakit ikindi. Kalbini kanatiyor kuru gül yapraklai. Tutunacak dal ariyor gibisin zamana karsi.
Zamanin hükmü agirlasiyor üzerinde. Gün daha kisa geliyor artik.
"Yemin olsun ki ikindi vaktine. Hüsrandadir insan." Simdi anliyorsun. Çünkü, yokus asagi akiyorsun.
Dalindan kopuyorsun. Hoyrat bir rüzgâr artik zaman. Geriye kalan ancak iman.

Simdi ikindi vakti. Secdeye koy alnini. Egil Zamanin Sahibinin önünde. O'na konus; DUAlarini fisilda.
Sonsuzluga tutun hece hece.
.................................................. .................................................. .............................
Aksam Namazi Vakit aksam. Gün ölmek üzere. Günes isiklarini topluyor esyanin üzerinden.
Kizilca kiyameti kopuyor dünyanin. Kara kefenini giyiniyor gün.
Gülün rengi soluyor, esyanin cezbesi yitiveriyor.

Hatirla ki, senin de aksamin olacak bir gün. Ömrünün isiklari solacak. Hayatinin perdesi çekilecek.
Senin de kiyametin kopacak.

Simdi aksam. Ölmeden önce bil ölecegini ki, yasatildigini farkedesin.
Herkesin senden uzaklasacagi ölüm anini hatirla ki, sen de simdi herkesten ve her seyden uzaklasip Rabbine yanasasin.
Seni sen yokken de bilen Rabbin, sen öldükten sonra da bilecek elbet..
Herkesin unuttugu yerde seni bir O hatirlayacak. Hatirini yalniz O bilecek. Sen de O'nu an simdi.
Simdi aksam namazi vakti..
.................................................. .................................................. ............................
Yatsi Namazi Vakit Yatsi. Gün çoktan öldü. Günes isiklarini topladi. Gece hükmediyor âleme.
Günesin saltanati bitti. Isiklar tükendi ufuklarda. Renkler ellerini çekti esyadan.
Gül soldu, gün soldu. Göge yöneldi gözler.

Hatirla ki, Sen de unutusun kara gecesine yuvarlanacaksin. Bir adin kalacak geriye.

Bir mezar tasin hatirlayacak belki Seni. Belki o da unutacak.

Simdi gece.. Sabaha çok var. Isik uzaklarda. Yoklugun gecesinde, adin bile unutulmusken,
kimden meded umarsin sor kendine? Kim Sana hayat vermisse, kurumus kemikleri toplayip dirilten de O elbette.

Söyle kendine. Söyle kendine ki, çoklarinin Seni unuttugu bu gece, Sen de herkesi unut,
O'nu hatirla. Söyle kendine ki, coklarinin isiklara kanip sahte renklerin kuyularina daldigi bu gece,
Rabbini an, Rabbine kan, Rabbine uyan.

Simdi yatsi zamani vakti.
.................................................. .................................................. .............................
Senai Demirci

Cok guzemisc*ArO*

su damlası 04 Kasım 2014 20:51

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Şimdi akşam… “Gün, akşamlıdır” unutma! Ölmeden önce bil öleceğini ki, Yaşatıldığını farkedesin.
| Senai DEMİRCİ |

su damlası 07 Mart 2015 20:33

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Çocuğa verilen ismin bir kıblesi olmalı,ya bir Peygamber’i gösteriyor olmalı ya da Peygamber izinden yürüyen birinin hatırasını taşımalı.

-Senai Demirci-

su damlası 18 Mart 2015 18:31

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Dua sözün miracıdır. Dua dudağın kıblesidir. Dua sesin secdesidir. Dua nefesin Kâbesidir. ..

Senai Demirci

su damlası 21 Mart 2015 11:49

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Ya Vedud! Sen sevdiğin ve sevdirdiğin için bakar yüzler yüzlere Sen sevdiğin ve sevdirdiğin için güneş doğar günlere Sen sevdiğin ve sevdirdiğin için baharın gelir her yere Sen sevdiğin ve sevdirdiğin için kelamın değer dillere...

Senai Demirci

su damlası 11Haziran 2015 15:49

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Avucuma koyduğum kalbimdir Rabb’im. Çırpındıkça kırılıyor kanatları, kalbimin kedersiz uçacağı bir gök ver bana...


Senai Demirci

su damlası 26Haziran 2015 01:05

Cevap: Senai Demirciden İnciler
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

İnsan yağmur gibi olmalı , herkesi ıslatabilmeli. .
Rahmeti kuşanıp herkese her şeye merhamet etmeli..
İnsan sözünü yağmur gibi yumuşakça indirmeli kulaklara;
Kırıp dökmemeli, damla damla söylemeli, ince ince sevmeli...
Şefkatli olup kimseyi küçümsememeli, hor görmemeli, kimsenin dalını kırmamalı..
İnsan yağmur gibi, bir görünmeli bir saklanmalı...
Öyle ince olmalı ki, ihtiyaç duyan onu dizi dibinde bulmalı, ihtiyaç bittiğinde hiç şikayetsiz ortalıktan kaybolmalı..
Yağmur göklerden yere serinliktir;
Yağmur yukarıdan aşağıya minnetsiz iniştir.
Yağmura “rahmet” diyenlere, yağmur damlaları sayısınca rahmet okumalı..

senai demirci


SAAT: 11:33

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320