Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler (https://www.forum.medineweb.net/649-kissalar-hikayeler-nasihatler)
-   -   Senai Demirciden İnciler/medineweb (https://www.forum.medineweb.net/kissalar-hikayeler-nasihatler/756-senai-demirciden-inciler-medineweb.html)

KuM TaNeSi 08 Mayıs 2009 12:37

RE: öyle çok pazarlık ettik ki( affına geldik affa layık olmasakta )
 
Ben iste böyleyim; yine "bana ait"lerin hesabindayim.
Baska kime söyleyeyim?
Baska kimin anlayisindan medet umayim?

senai demirci..çok güzel bir insan....evet000

KuM TaNeSi 21Haziran 2009 11:40

Senai Demirci'den Bir-İnci Söz
 
Besmele bahsi bir esmâ bahsidir.

Çünkü Allah’ın adıyla başlamak her işte her şeyde Allah’ın ismini okumayı gerektirir.

Risale-i Nur’un kronolojik olarak değilse de metodolojik olarak başı olan

Birinci Söz her şeyin başı olan Besmele’ye başlar.

“Biz dahi başta ona başlarız” derken

Bu derse sadece başlanacağını ama hiç bitirilemeyeceğini ima eder.

Ömrümüz esmâ-i hüsnânın talimine harcansa da talimimiz bitmese

Boş bir ömür geçirmiş olmaz aksine sadece ölümümüzü değil

Yaşayışımızı da Rabbimize şehit yani tanık olarak geçirmiş oluruz.

Besmele’nin ‘be’si tıpkı iki dudağımızı birbirine bitiştirdiği gibi

Bizi hayrı ve vücudu elinde tutan Saniimize nisbet eder.

O’nun için şerleri hayra kalbetmenin

Yokluğu vücuda çevirmenin ne kadar kolay olduğunu hissettirir.

Yani Besmele ve onun başındaki ‘be’ bizim kendimizi Rahman ve Rahîm olan Allah’a bağlamamıza

O’na dayanmamıza denk gelir.

‘Be’ bizim kendi niyetimizle kendi tercihimizle

Kendimizi o gerçeğin gölgesi altına dahil ettiğimizin işaretidir.

Risale-i Nur’da esmâ-i hüsnâ didaktik bir üslupla anlatılmaz.

Esmâ-i hüsnâ hayatın ana dokusu içinde

Tefekkürün doğal akışı içinde yeri geldikçe ihtiyaç duyuldukça zikredilir.

Hangi bahis olursa olsun ilgili bahsin gerektirdiği ve b/aktığı esmâlarla Rabbe muhatap olunur;

Bir bakıma kendi fıtratımızdan ve yaşayışımızdan ipler örülerek esmâ-i hüsnânın miracına erişilir.

Bu açıdan bakınca Risale sanki esmâyı zikretmek için yazılmış gibidir.

Yani aslolan esmâdır diğerleri esmâya bahanedir.

“birincisöz” besmele ve esmâ ile irtibatımızın daima diri kalmasına vesile olmak düşüncesinden doğdu.

Senai Demirci “birincisöz” ile okurları “Birinci Söz”ün Besmele’nin sırrını yeniden düşünmeye ve hakikatle yeniden tanışmaya davet etmek istedi.

Okumalarıyla bizlere yeni kapılar açan yazar “zaten biliyoruz” doygunluğunun okuma iştahımızı kesmesinin önüne geçecek yorumlar taşıdı kitaba.

“birincisöz” Risale’yle zaten irtibatlı olanları ilk defa okuyormuşçasına coşkulu bir okuma serüvenine çağırırken okumaya yeni başlayanlara ise yeni tanışmış olmanın heyecanına layık bir bakış sunuyor.

_figan_ 11 Temmuz 2009 07:55

RE: unuttuk...
 
Allah razı olsun İnsan nisyandan gelmiyor mu zaten........

nergiz 28 Temmuz 2009 19:04

Senai Demirci
 
o kadar çoğaldı ki “bana ne!”lerimiz
o kadar birikti ki bahanelerimiz.
o kadar benimsedik ki “bana dokunmayan yılan”ları “bin yaşa”tmayı,

sokakları kuşatan çaresizliği görmezden gelir olduk
vicdanlarımızın sızısını kesiverdik

haksızlıkların fotoğrafını çekerken, haksızlığa uğrayanları kendi yalnızlıklarına terkettik.

hepimiz birimiz için olamadık; içimizden çıkıp hepimiz için olmak isteyen birilerini küçümsedik, ucuz kahramanlar listesine ekledik.

“böyle gelmiş böyle gider”leri ağrı kesici gibi yutup başkalarına ağlayan yanlarımızı uyuşturduk

rahatladık, çok rahatladık

yüreğimize batacak kıymıkları geçtiğimiz yollardan temizlettik
nefsimizin iştahını kesecek görüntülerin üstünü ustaca sıvadık
yuvalarımızın duvarlarında dışarı sızdırmadığımız sevgi gölcüklerimizden bir kaç damla olsun serpemedik yoksulların üstüne

göz yaşlarımızı tükettik, gönlümüzün yağmur yüklü bulutlarını kovduk
çocukları, çocuklarımızı, çocuk yanımızı senin gibi sevmedik, senin gibi sevindiremedik

içimizde sancıyla kıvranıp duran duygularımızı itip kaktık.
yüreğimizi yakıp duran varoluş kaygılarını ciddiye almadık.
derdimizi yok sayıp deva aramadık.
sahte çarelere kanıp çaresiz kaldık

oysa sen..

kalbimize sahip çıktın onca kötülüğün içinde

‘’vicdanınızı tahriş edeni terk edin’’ dediğin de,

‘’şüpheli olandan uzak durun’’ dediğinde de,

kalbimize güvendiğini sezemedik.

hoyratlıklarımızı vicdanımızın cetveline vurduğunu göremedik...

Senai Demirci

Yitiksevda 20 Ağustos 2009 00:50

RE: Oruçla Açılmış Bir Fatiha Var Artık Dudaklarımızda...
 
her şeyin faydasızlaştığı, her şeyin sustuğu “din günü”nde, “hesap sorulacak adam” imtiyazı ile tek başına ayakta tutulmanın resmini tamamlarız. Böylece, “Din Günü’nün Sahibi”iyle tanış eder bizi oruç.

FECR 25 Eylül 2009 09:04

Gıybet testi
 
GIYBET TESTİ

1-.........nin damlasını ağzıma koymam...


ilk akla gelen kelime: içki

şimdi "içki" yerine "gıybet" koyalım.

"gıybetin damlasını ağzıma koymam" diyebiliyor muyuz?
Bu cümleyi kurarken gönlümüz rahat mı?

içkinin damlasını ben de ağzıma koymadım..koymamaya çalıştım.bilerek içtiğimi hiç hatırlamıyorum çok şükür..öyle içki sofralarına kurulupta sarhoş da olmadım ömrümde. Eğer içki kadar koksaydı gıybet, eğer birlikte gıybet sofrasına oturup kana kana içenler/doyanlar sarhoş olsaydı mahallemizin manzarası nasıl olurdu? kaçımız ayık kalırdı? ne kadarımızın ağzı gıybet kokardı?


2-burası..... .....li mi?

o kadar sık sorarız ki bu cümlenin “içki” lisini..içkili mekanlara girmekten çekiniriz..içki bulaşığı bardaklardan su içmekten sakınırız..çocukları mızı içkili lokantalara sokmaktan utanırız.. peki hiç şöyle de sorduk mu bu soruyu: burası gıybetli mi?

uzaklara gitmeye gerek yok.belki de evimiz de belki de en çok bize ait olduğunu sandığımız odamızda..seccademiz i serdiğimiz yuvamızda..çocukları mızın saçlarını okşadığımız kanepelerde. .az önce namaz kıldığımız caminin bahçesinde... belkide tam kubbesinin altında..içkiyi yakıştırmadığımız dudağımıza damağımıza odamıza yuvamıza, içmekten daha ağır sonuçları olan gıybeti nasıl yakıştırıyoruz?

3-yemeklerimizde.. ......eti yoktur.

ilk aklımıza gelen cevap: domuz..

peki ya yemeklerimizde. ..

ne kadar uzak dururuz domuz etinden...gördüğümüzde bile iğreniriz..
peki yahiç görünmüyor diye hiç kokmuyor diye yediklerimize ne demeli? gıybetlerimiz domuz eti kadar iğrenç kokmuyor mu?

4-........islami usule göre kesilmiştir...

cevap: etlerimiz.

etlerimiz yerine "sözlerimiz" kelimesini koyarsak ne olur?

"sözlerimiz islami usule göre kesilmiştir." gıybet olur mu diye yarıda kestiğimiz bir sohbeti hatırlıyor muyuz? arkadan çekiştiriyor olabiliriz diye boynunu vurduğumuz bir sözümüz oldu mu? Nefeslerimizin kardeşimizin ölü etini yemek gibi iğrenç bir eylem için murdar etmiş olabileceğimizden hiç endişelendik mi?


*Senai Demirci’nin "Söz Yangını" isimli kitabından alıntıdır

Beyan 25 Eylül 2009 15:04

RE: GIYBET TESTİ
 
Allah razı olsun kardeşim.
Gıybetten Yaratana sığınırız.

_bülbül_ 25 Eylül 2009 22:40

RE: GIYBET TESTİ
 
Allah razı olsun kardeşim helal senai usta da döktürmüş yine Kelam ve kalemlerin vardığı O celle celaluhu olunca güzel herşey Hak razı ola

KuM TaNeSi 02 Ekim 2009 10:14

~*~ Elbisenizle İyi Geçinin ~*~
 
[align=center]~*~ Elbisenizle İyi Geçinin ~*~

RABBİMİZ Kuranda eşleri birbirlerinin elbisesi olarak tarif eder. Bizim fıtratımızı
bizden iyi bilen Rabbimizin eşleri elbiseler diye tarif etmesi hiç şüphesiz sonsuz manalar içeriyor olmalı. Elbisenin anlamı ve çağrıştırdıkları üzerinden eşimizi anlamaya çalışabilir miyiz?


Başkalarına elbisenizle görünürsünüz. Elbisenizin temizliği sağlamlığı rengi ve şıklığı dışarıya verdiğiniz mesajdır. Elbisenizin güzelliği ile kendinizi önemsediğinizi ve önemli olduğunuzu ifade edersiniz. Kirli pejmürde
dağınık sökük yırtık bir elbise kendinize değer vermediğiniz anlamına gelir. Şu halde ''Elbisemden bana ne'' deme hakkınız yoktur. Kendinizi elbisenizle tanıtırsınız; o kimliğiniz olur kişiliğinizi ortaya koyar.
Elbisenizde olabilecek her türlü kusur size mal edilir; kişiliğinizden kaybettir.
Eşiniz de sizin başkalarına göründüğünüz kimliğinizdir. Onu yıpratırsanız bakımını
ihmal ederseniz perişan hâle getirirseniz önce kendinize zarar vermiş olursunuz. Kişiliğini kaybeden özgüvenini yitiren değer verilmeyen bir eş sizin kendinizi böyle bir eşle yaşamaya mahkûm ettiğinizin
göstergesidir. Bu da sadece eşinizi değil kendinizi de önemsemediğiniz anlamına gelir.


Elbiseniz ayıplarınızı örter. Çıplak gezmek kadar utandırıcı bir şey yoktur herhalde... Şükür ki
elbise sizi hem güzelleştirir hem de bedeninizin saklamanız gereken kısımlarını örter. Bir bakıma sırdaşınızdır elbiseniz; en gizli saklı yerinize dokunur ama başkasına göstermez. İç yüzü çıplaklığınızı görür
ama dış yüzünde bunu kimseye belli etmez. Hiç ummadığınız bir zamanda sökülüveren yahut içindekini gösteren bir elbise ayıplarınızı sergiler sizi mahcup eder.


Eşler de birbirlerinin kusurlarını örtmek için vardır. Eşlerin kusur ve ayıpları hata ve
zaafları birbirine açıktır. Eşiniz sizin hakkınızda başka kimsenin bilmediklerini bilir sizde başka kimsenin görmediklerini görür. Elbette bir elbise yahut örtü olarak bu ayıpları ayıplamak için
değil örtmek saklamak ortadan kaldırmak için yanınızdadır. Eşinizin hata ve kusurlarını küçültüp saklamak yerine daha da büyütüp ortaya çıkarmaya çalışıyorsanız siz elbise değilsiniz. Bu yüzden eşinizi
kimseyle kıyaslamayın; çünkü başkalarını sadece elbiseleri üzerinden görürsünüz; başkalarının elbiselerinin bildiğini bilemezsiniz.





Elbiseye siz değer katarsınız. İçine bir insan girdiğinde değer kazanır elbiseler. Hiçbir
elbise paketinde kalsın diye dikilmez. Onu değerli kılan bir insan bedenine uygun olması bir insan tarafından giyilebilir olmasıdır. Bir başka deyişle insan elbiseyi giyindiğinde elbise de insanı giyinir.
İçinde insan olan bir elbise adeta konuşur işitir görür düşünür. Kendisinde kişilik olmayan bir insanı çok güzel bir elbise kişilik sahibi etmez. Elbise üzerinden sarkar her haliyle o insana fazla
geldiğini söyler.Çoğunlukla iyi ve ideal bir eş ararız. Bu arayış kendimizin bu iyi ya da ideal eşe
iyi ya da ideal bir eş olup olamayacağımız detayını gözden
kaçırtır. İyi bir elbiseyi giyinince adam olunmayacağı gibi iyi bir
eş bulununca da iyi bir evlilik garantisi yoktur. Öncelikle bu iyi
eşe iyi eş olmanız gerekir. Sonra da iki iyi eş olarak iyi bir
ilişkiyi sürdürmenin ve geliştirmenin yollarını aramanız gerekir.
Eşler birbirlerinin elbisesidir; yani
birbirlerini giyinirler. Aralarındaki uyum onların ilişkilerinin
şıklığı için vazgeçilmezdir. Eşiniz de elbiseniz olduğuna göre sadece
onu giyinmekle değer kazanacağınızı düşünmeyin. Elbiseye sizin de
katacağınız bir şeyler vardır. Ona göre yürümesini ona göre durmasını
ona göre davranmasını bilmeniz gerekir.




Elbise sizi korur. Elbisenin örtme fonksiyonuna ek olarak koruma fonksiyonu da vardır.
Elbise soğuktan aşırı sıcaktan kir ve tozdan vs. korur. Canınızı ve
teninizi tehdit eden şeyler karşısında elbisenize daha sıkı bürünmeniz
gerekir. Aksini yapıp böylesi tehditlerden elbisenizi sorumlu tutmanız
haksızlık ve akılsızlık olur.Hayatımız pürüzsüz ve
sorunsuz değildir; eşler arasında soğukluğa sebep olabilecek sayısız
sorun çıkar. Çünkü hayatı olduğu gibi olumsuzlukları da içinde olacak
şekilde paylaşmaya söz verdiniz. Bu durumda eşinize olan sevginizin ve
bağlılığınızın sorunlar ortaya çıkınca yitirilmesi değil artması
gerekir. Sorunlara karşı birbirinizi desteklemek üzere bir aradasınız.
Çıkan her sorunun çözümü olarak boşanmayı düşünmek dahası sorunlara
evliliğin yol açtığını düşünmek üşüyorum diye elbiseyi üzerinizden
atmaya benzer. En çok o zamanlarda lazımdır size elbiseniz; yani
eşiniz. Birbirinize sıkıca sarılmadığınız sürece gelen ilk rüzgâr
elbisenizi üzerinizden sıyırıverir; eşinizle uzaklara düşersiniz.


Senai Demirci[/align]

Rüşdü hidayet 05 Ekim 2009 13:59

SöZ Yangını...!!!
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Sessiz ve sinsi bir yangını haber veriyorum size. Görünmez bir depremin enkazını resmediyorum. Nefeslerimizle harladığımız, hece hece alevlendirdiğimiz bir yangını körüklüyoruz ağzımızda. Dilimizin her kıpırtısında ürkütücü fay hatlarını tetikleyen zelzeleler büyütüyoruz odalarımızda. Sevaphanemizi yakıyoruz dilimizle. İyiliklerimizi yerle bir ediyoruz dudağımızla. Kendi duruluğumuzu bulandırdığımız, kardeşlerimizi küçük düşürdüğümüz, doğrularımızı eğrilttiğimiz, yüzümüzü de sözümüzü de ikileştirdiğimiz “fiskos bombaları” döşüyoruz ağzımıza, aramıza, yuvamıza, sokağımıza…

Bir insan inandığını söylediğinde, kendisini ALLAH’la ilişkilendirir. Bir insan “mü’min” olduğunu beyan ettiğinde, artık ALLAH’la yaşamaktadır. O’nu kendine Vekil edinmiştir. O’nu kendine Velî edinmiştir. Mü’min, ALLAH’ın kulu olarak tanımlamıştır kendini. Öyle yaşar, öyle bilir ve öyle bilinsin ister. Vekil’i ALLAH olan ise dokunulmazdır. Velî’si ALLAH olana dil uzatılmaz. Kendine “ALLAH’ın kulu” olarak markalayan, o kutlu markanın ardındadır, onun kalitesi üzerine laf edilmez.

“ALLAH’ın kulu”nun hataları olabilir elbette. Ama o kulun ALLAH’ı, hatasından dönmesi için sabreder, dönüşünü bekler. Bir başkası, ALLAH’a kul olanın hatasını görür görmez onu cezalandırmaya kalkamaz, sırlarını yağmalayamaz. O zaman kendini ALLAH’ın önüne koymuş olur. [Bakınız, Hucûrat, 1]

ALLAH, kulunun ayıbını hemen yüzüne vurmaz, başkalarına ilan etmez. Bildiklerini hemen herkese her fırsatta söylemez. “Halîm” olarak bekler. “Tevvâb” olarak, dönmesi için mühlet verir. “Settâr” olarak kusurlarını gizler. Bir başkası araya girip, ALLAH’ın gizlediğini açığa vurma hakkına sahip değildir. Bir başka kul, acele edip “ALLAH’ın kulu”nun o kusurdan asla dönmeyeceğini varsayarak, ALLAH’ın kulunu o kusura indirgeyemez. Bir başkası, iyilikleri de olan, hatadan dönmesi de iyilik sayılan “ALLAH’ın kulu”nu hep kötülükten ibaretmiş gibi etiketleyemez. Bir başkası, ALLAH’ın hatasından dönmesi için beklediği, kusurlarını gizlemek için sustuğu kulunun hatırını hiçe sayıp, o kula ceza kesemez, konuşmaya kalkamaz. O zaman da kendini ALLAH’ın ve Resûl’ünün önüne koymuş olur [Yine bakınız, Hucûrat, 1].

ALLAH, kulunun hatalarını affedeceğini beyan eder. Hem de severek affeder. Affettiği için sitem bile etmez kuluna. Affettiğini hatırlatmaz bile kuluna. Bağışladığına, bağışladığını bile unutturacak denli nezaket ve anlayış sahibidir O. Hem de O, kulunun kusurunu bilmesiyle yaşadığı mahcubiyeti, kusursuzlukla kapılabileceği gururdan daha sevimli bulur. Hem de O, kulunun pişmanlığıyla döktüğü gözyaşını günahsızlığı sebebiyle kendini beğenmesinden daha makbul bilir.

ALLAH’ın kusurunu af ve bağışı için vesile eylediği kulunu kimse, affedilmez ve iflah olmaz ilan edemez. ALLAH’ın hatasıyla da sevdiği, hatta (tövbesine vesile olduğu için) hatası için sevdiği kulunu hiç kimse sevimsiz bulamaz. Yoksa, kendini ALLAH’ın Resûl’ünün önüne koymuş olur. [Daha dikkatlice bakınız, Hucûrat, 1] ALLAH, mü’min kulunu dokunulmaz ilan etmiştir. [İnanmıyorsanız bir daha okuyun: Münafikûn’un 8. Ayetini: “İzzet, ALLAH’a, Resûl’üne ve mü’minlere aittir.”]

Mü’min olmak şerefli olmak için yetiyor. Ek bir şart koymuyor Rabbimiz. Onurumuz ALLAH’a ve Resûl’üne göre yaşama çabasından besleniyor demek ki.. ALLAH’ın ve O’nun elçisinin garantörlüğü altındaymış mü’minin olarak dokunulmazlığımız. ALLAH’ın dokunulmaz kıldığına dokunan yanar! [Bir de Hucûrat 2’ye bakalım: “…yoksa yapıp ettikleriniz boşa gider, sevaplarınız yanar!]

Bir insanın, gıyabında da onurunun korunduğu, olmadığı yerde de saygı gördüğü, işitmediği kapı arkalarında da hatırının sayıldığı biricik medeniyetin mensupları olarak, gıybetsizliğe davet ediyorum sizi. Gıybet Gönülsüzlüğüne… Etlerimiz gibi sözlerimiz de “İslamî usulle kesilmiş” olsun istemez miyiz? İçkinin olduğu kadar gıybetin de “damlasını ağzıma değdirmedim” diyebilmeyi istemez miyiz?

Senai Demirci


SAAT: 13:46

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321