Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > .::DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI.::. > Diyanet İşleri Başkanlığı > Kur'ân Kursları

Konu Kimliği: Konu Sahibi f_kryln,Açılış Tarihi:  07Haziran 2013 (00:43), Konuya Son Cevap : 07Haziran 2013 (00:46). Konuya 1 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 07Haziran 2013, 00:43   Mesaj No:1
Medineweb Kıdemli Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:f_kryln isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 14040
Üyelik T.: 01 Ağustos 2011
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Byn
Memleket:Ağrı
Yaş:34
Mesaj: 300
Konular: 103
Beğenildi:23
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Kuran Kursları için Dini bilgiler/İbadet

Kuran Kursları için Dini bilgiler/İbadet

İBADET
İbadet Neye Denir
İbadet, Allah'a tâzim ve saygı göstermek ve O'nun verdiği nimetlere karşı şükran borcunu yerine getirmektir.

Niçin İbadet Ediyoruz
Bizi yoktan var eden ve yaşatan Allah'tır. Yüce Allah; Vücudumuzu, gören gözler, işiten kulaklar ve konuşan dil gibi mükemmel organlarla donattı. Diğer canlılardan farklı olarak bize akıl verdi ve varlıklar arasında seçkin bir duruma yükseltti. Bunlardan başka, yaşayabilmemiz için teneffüs ettiğimiz havadan, içtiğimiz suya kadar sayısız nimetler verdi.

Ayrıca bizi yalnız bırakmadı, Peygamberler ve kitaplar göndererek dünyada ve ahirette mutlu olmanın yollarını gösterdi. Bütün bu iyiliklere karşılık Allah bizden kendisini tanımamızı ve ona ibadet etmemizi istemektedir. Şöyle bir düşünelim: Çok iyiliğini gördüğümüz bir büyüğümüze karşı saygı gösterir iyiliklerine teşekkür ederiz. Bize bir görev verse seve seve yaparız değil mi?

Öyle ise, bizi yoktan var eden ve sayılamayacak kadar nimetler veren Yüce Allah'a karşı teşekkür etmek ve emrettiği ibadetleri seve seve yapmak gerekmez mi?

Elbette gerekir.

Yaradılışımızın gayesi Allah'ı tanımak ve ona ibadet etmektir. İbadet görevlerini yaptığımız takdirde hem Allah'ın verdiği nimetlere karşı teşekkür borcunu yerine getirmiş oluruz, hem de O'nun sevgisini kazanırız. Eğer biz Allah'a karşı ibadet vazifelerini yerine getirir, O'nun sevgisini kazanırsak, Allah, bize dünyadaki nimetlerinden çok daha fazlasını ahirette verecek ve bizi cennette sonsuz mutluluğa kavuşturacaktır.

İbadet Çeşitleri
İbadetler üç çeşittir:

1– Beden ile Yapılan İbadetler: Namaz kılmak, oruç tutmak gibi.

Beden ile yapılan ibadetleri her müslümanın kendisi yapması gerekir. Başkasını vekil etmesi caiz değildir. Bir kimse başkasının yerine namaz kılamaz, oruç tutamaz.

2– Mal İle Yapılan İbadetler: Zekât vermek ve kurban kesmek gibi.

Bir kimse mal ile yapılan ibadetlerde başkasını vekil edebilir.

3– Hem Mal, Hem de Beden İle Yapılan İbadet: Hac vazifesi böyle bir ibadettir.

Parası olduğu halde hacca gidemiyecek derecede sakat, hasta ve çok yaşlı kimseler, kendi yerine bir başkasını bedel olarak hacca gönderebilir.

İbadetin Faydaları
Bedenimizin gerekli gıdalara ihtiyacı olduğu gibi rûhumuzun da gıdaya ihtiyacı vardır. Rûhun gıdası iman ve ibadetlerdir. İbadet, rûhumuzu yükseltir, bizi kötülüklerden sakındırır, ahlâkımızı olgunlaştırır, en değerli varlığımız olan imanımızı korur.

Hayatta insanın çeşitli sıkıntılarla karşılaşıp ümitsizliğe ve bunalıma düştüğü zamanlar olur. Böyle durumlarda insan ibadetle bunalımdan kurtulur. Çünkü insan ibadet sayesinde Allah'a yaklaşır. O'nun rahmetine sığınır ve huzura kavuşur. İbadetlerin, rûhumuza olduğu gibi bedenimize de birçok faydası vardır.

Namaz kılan insan abdest almak zorundadır. Abdest almak, günde birkaç defa temizlenmek demektir. Temizliğin ise sağlığımız için ne kadar yararlı olduğunu hepimiz biliriz.

Namaz kılarken yapılan belirli hareketlerin, oruçta sindirim sistemi ile bazı organların dinlenmesinin vücut sağlığına önemli faydalar sağladığı bir gerçektir. Zekât ibadetinin sosyal yardımlaşma yönünden topluma kazandırdığı birçok yararları vardır.

İman İle İbadet Arasındaki İlişki
Bir müslüman, dinin hükümlerini inkâr etmedikçe ve kalbinde iman bulunduğu sürece ibadet yapmasa bile dinden çıkmaz, kafir olmaz, yine müslümandır. Ancak, Allah'ın emri olan ibadet görevlerini yerine getirmediği için günah işlemiş ve cezayı hak etmiş olur.

İbadetler, imanın olgunlaşmasını ve güçlenmesini sağlar. Ahirette cezadan kurtulmamıza ve cennet nimetlerine kavuşmamıza vesile olur. Sade bir imanla yetinip ibadetleri terketmek imanın zayıflamasına ve giderek iman nurunun sönmesine sebep olur.

İbadet yapılmadığı takdirde, iman ışığı açıkta yanan lamba gibi korumasız kalır. Günün birinde sönebilir. İmanın yok olması, müslümanın cennetin anahtarını kaybetmesi demektir. Bu sebeple ibadetlerin, imanımızın korunmasında ve cennette sonsuz hayata kavuşmamızda çok önemli yeri vardır.

İbadet Yerleri
Câmi: Müslümanların topluca ibadet ettikleri yapılara câmi denir.

Mescid: Namaz kılınan yer anlamındadır. Bazen câmi yerine mescid kelimesi de kullanılır.

Câmiler müslüman toplumların ayrılmaz parçası, müslümanlar arasında kardeşlik duygularının pekiştiği, birlik ve beraberliğin güçlendiği önemli yerlerdir.

Câminin Bölümleri:
Camilerde genellikle şu bölümler bulunur:

Mihrab: Câmilerde kıble yönünde bulunan ve imamın namaz kıldırırken durduğu girintili bölümdür.

Minber: Câmilerde imamın cuma ve bayram hutbelerini okuduğu yüksekçe merdivenli yerdir.

Kürsü: Câmelirde vaaz verilen yüksekçe oturma yeridir.

Minare: Câmilerin bitişiğinde ezan okumak için yapılan kule şeklinde yüksek yapıya denir.

Şerefe: Minarelerde çepeçevre ve çıkıntılı olarak yapılan ezan okuma yeridir. Buraya minarenin içindeki basamaklarla çıkılır. Minarelerde genellikle bir şerefe bulunur. Birden fazla şerefeli minareler de vardır.

Alem: Minarenin tepesine yerleştirilen hilâl (ay) şeklindeki tepeliğe denir.

İslâm'da Kutsal Olan Üç Büyük Mescid
1- Mescid-i Haram

Mekke'de Kâbe'yi çevreleyen câmidir. Kâbe bu mescid'in ortasında bulunmaktadır. Kâbe Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından yapılmıştır. Kâbe Allah'a ibadet amacıyla yeryüzünde yapılan ilk ibadethanedir.

Kâbe müslümanların kıblesidir. Dünyanın neresinde olursa olsun bütün müslümanlar Kâbe'ye yönelerek namaz kılarlar.

2- Mescid-i Aksa
Kudüs mescididir. Buna «Beyt-i Makdis» de denilir. Süleyman (a.s.) tarafından yaptırılmıştır. Dünyada yapılan ikinci mesciddir. Mescid-i Harama bir aylık uzaklıkta olduğu için ona «çok uzak mescid» anlamında «Mescid-i Aksa» denilmiştir.

3- Mescid-i Nebi
Medine'de Peygamberimiz tarafından yaptırılan câmidir. Peygamberimizin kabri bu mescidin içindedir. Bu mescid daha sonra değişik tarihlerde genişletilmiş ve bu günkü şeklini almıştır.

Yahudilerin ibadethaneleri sinagog'dur. Bunlara Havra da denilmektedir.

Hristiyanların dini âyinlerini yaptıkları binalara kilise denir. Dini yönetim bölgesinin merkezinde bulunan görkemli büyük kilise'ye ise Katedral denir.

İSLÂM
İslâm Ne Demektir
İslâm: Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) in Allah tarafından getirip tebliğ ettiği şeyleri kabul etmek, Allah'a ve peygambere itaat ederek bunları kabul ettiğini göstermektir. Kısaca: İslâm, inandığını yaşamak demektir.

İslâm'ın Temel Esasları
İslâmın esasları beştir:

1) Kelime-i Şehadet Getirmek:

Kelime-i Şehadet, "Eşhedü enlâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh." cümlesini söylemektir.

Anlamı: "Ben şahitlik ederim ki, Allah'tan başka Tanrı yoktur, ve yine şahitlik ederim ki, Hz. Muhammed (s.a.s.) Allah'ın kulu ve peygamberidir."

2) Namaz Kılmak:
Günde beş vakit namaz kılmaktır.

3) Oruç Tutmak:
Her yıl Ramazan ayının tamamında oruç tutmaktır.

4) Zekât Vermek:
Dinimizce zengin olanların mal ve paralarının belirli bir miktarını her yıl fakirlere vermesidir.

5) Hacca Gitmek:
Dinimizce gücü yetenlerin ömründe bir defa hacca gitmesidir.

İslâm'ın bu beş esasına İslâm'ın şartları da denir.

MÜKELLEF
Mükellef Kime Denir
Erginlik çağına gelen akıllı insanlara mükellef denir.

Mükellef, dinin emirlerini yapmak ve yasaklarından sakınmakla sorumludur. Mükellef sayılmak için insanda iki şartın bulunması gerekir;

1– Akıllı olmak,

2– Erginlik çağına gelmek.

Akıllı olmayan deliler ile erginlik çağına gelmemiş çocuklar mükellef değildirler.

Erginlik (büluğ) çağı, çocukların vücut yapılarına ve iklim şartlarına göre değişir. Erginlik erkek çocuklarında oniki ile onbeş, kız çocuklarında dokuz ile onbeş yaşları arasında olur. Onbeş yaşını bitirdiği halde kendisinde erginlik belirtileri görülmeyen çocuklar erkek olsun, kız olsun erginlik çağına gelmiş sayılır ve dinin emir ve yasaklarına uymakla sorumlu olurlar.

Mükellefle İlgili Hükümler
Mükellefle ilgili hükümler sekizdir. Bunlara "Ef'al-i Mükellefin" denir:

1) Farz:
Dinimizce, yapılması kesinlikle emredilen şeye farz denir. Namaz kılmak, oruç tutmak ve zekât vermek gibi.

Farzın Hükmü: Farz olan görevleri yapan, karşılığında sevab kazanır. Özürsüz olarak yapmayan azabı hak etmiş olur. Farzı inkâr eden dinden çıkar.

Farz İki Çeşittir:

a) Farz-ı Ayın: Her mükellefin yapması gereken farz demektir. Beş vakit namaz kılmak gibi.

b) Farz-ı Kifaye: Bazı mükelleflerin yapması ile diğerlerinin yapması gerekmeyen farz demektir. Cenaze namazı kılmak gibi. Bazı müslümanlar bir ölünün cenaze namazını kılarsa farz olan görev yerine getirildiğinden, diğer müslümanların ayrıca o ölü için cenaze namazı kılmaları gerekmez.

2) Vacib:
Farz kadar kesin olmamakla beraber kuvvetli bir delil ile yapılması emredilen şeye vacib denir. Bayram namazı kılmak, fıtır sadakası vermek ve kurban kesmek gibi.

Vacibin Hükmü: Vacipleri yapan sevab kazanır. Özürsüz olarak yapmayana azap gerekir.

3) Sünnet:
Farz ve vacipten başka Peygamberimizin ibadet niyetiyle yaptığı şeye sünnet denir.

Sünnet İkiye Ayrılır:

a) Sünnet-i Müekkede: Peygamberimizin çoğu zaman yaptığı, pek az terkettiği sünnete Sünnet-i Müekkede denir. Sabah, öğle ve akşam namazlarının sünnetleri gibi.

b) Sünnet-i Gayri Müekkede: Peygamberimizin ara sıra yaptığı sünnete Sünnet-i Gayri Müekkede denir. İkindi namazının sünneti ile yatsının ilk sünneti gibi.

Sünnetin Hükmü: Sünnetleri yapan sevab kazanır. Peygamberimizin şefaatine nâil olur. Sünneti bile bile terk edenler azarlanır.

4) Müstehab:
Peygamberimizin bazen yapıp, bazen de yapmadığı şeye Müstehab denir. Kuşluk namazı kılmak gibi.

Müstehabın Hükmü: Müstehab olan şeyleri yapan sevab kazanır, yapmayan azarlanmaz.

5) Mübah:
Mükellefin yapıp yapmamakta serbest olduğu şeylere mübah denir. Oturmak, yürümek ve uyumak gibi.

Mübah'ın Hükmü: Mübah'ı yapan sevap kazanmaz, yapmayan da günah işlemiş olmaz.

6) Haram:
Dinimizce yapılması kesin olarak yasaklanan şeye Haram denir. Haksız yere adam öldürmek, hırsızlık yapmak, içki içmek, kumar oynamak, domuz eti yemek, anne ve babaya karşı gelmek gibi.

Haramın Hükmü: Haramı işleyen kimse ceza ve azabı hak etmiş olur. Allah korkusundan dolayı haramdan kaçınan sevab kazanır. Haramı inkâr eden dinden çıkar.

7) Mekruh:
Haram kadar kesin olmamakla beraber, dinimizce yapılmaması istenen şeye mekruh denir.

Mekruh İkiye Ayrılır:

a) Kerahet-i Tahrimiyye=Harama Yakın Mekruh: Vacipleri yerine getirmemek gibi.

Hükmü: Böyle bir mekruhu işlemekten sakınan sevab kazanır. Yapan günah işlemiş olur.

b) Kerahet-i Tenzihiyye=Helâla Yakın Mekruh: Sünnet ve müstehapları yapmamak gibi.

Hükmü: Bu gibi mekruhlardan sakınanlar sevab kazanır, işleyenlere ceza gerekmez.

8) Müfsid:
Başlanmış olan bir ibadeti bozan şeylere denir. Namaz kılarken konuşmak, oruçlu iken bilerek yiyip içmek gibi. Konuşmak namazı,yiyip içmek de orucu bozar.

Hükmü: Özürsüz olarak ve bile bile ibadeti bozmak azabı gerektirir.


TEMİZLİK
İslâm'ın Temizliğe Verdiği Önem
İslâm dini temizlik üzerine kurulmuştur. Müslüman demek temiz insan demektir. Temiz olanları hem Allah, hem de insanlar sever. Yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor :

"Şüphesiz ki Allah, çokça tevbe edenleri ve iyice temizlenenleri sever." (32)

Allah'ın sevdiği kişilerden olabilmemiz için temizliğe dikkat etmemiz gerekir. Sevgili Peygamberimiz: "Temizlik imanın yarısıdır." (33) buyurarak dinimizin temizliğe verdiği önemi belirtmiştir.

Müslüman namaz kılarken Allah'ın huzurunda bulunur. Allah'ın huzuruna çıkmak için beden, elbise ve namaz kılınacak yerin temiz olması gerekir. Dinimiz iç temizliğine de büyük önem vermiştir. Müslümanın dışı temiz olduğu gibi kalbi ve rûhu da temiz olmalıdır.

Beden ve Ruh Temizliği
Namazın şartlarından birisi de abdest almaktır. Abdest almakla belirli organlar hergün birkaç defa yıkanmış olur. Bundan başka namaz kılan kimsenin bedeni, elbisesi ve namaz kılacağı yerin de temiz olması gerekir.

Gusül yapmak yani bütün vücudu yıkamak, gerekli hallerde farzdır. Gerekli olmadığı zamanlarda en az haftada bir defa vücudu yıkayıp temizlemek Peygamberimizin emridir. Peygamber Efendimiz, dişlerin temizliği üzerinde önemle durmuş ve «Misvak (diş fırçası) hem ağzı temizler, hem de Allah'ın rızasını kazandırır.» (34) buyurmuştur.

Peygamberimiz «Din temizlik üzerine kurulmuştur.» (35) sözleri ile dinin temelinin temizlik olduğunu bildirmiştir.

Dinimiz, dış temizliğinde olduğu gibi ruh temizliğine de büyük önem verir. Ruh temizliği, gönlümüzü her türlü kötü duygu ve düşüncelerden arındırmak ve bunların yerine iyi duygular yerleştirmektir.

Böyle temiz bir kalb ve kötülüklerden arınmış bir ruhla Allah'ın huzuruna çıkanlar kurtuluşa ereceklerdir.

Peygamberimize, insanların en üstün olanı kimdir? diye soruldu, Peygamberimiz bu soruya şu cevabı verdi:

«Kalbi temiz, sözü doğru olandır.» Gerçek müslüman, içi ve dışı temiz insan demektir.

Çevre Temizliği
Temizlik sadece vücut, elbise ve evlerin iç temizliğinden ibaret değildir. Dinimizde temizliğin alanı çok daha geniştir. Bu sebeple çevre temizliği üzerinde ayrıca durmamız gerekir. Çünkü çevre temizliği yalnız kendimizi değil, başkalarını da ilgilendiren bir konudur. Çevreyi kirletmek başkalarını rahatsız etmek, diğer insanlara zarar vermek demektir. Halbuki müslüman başkalarına zarar vermeyen, hiç bir canlıyı incitmeyen insandır.

Peygamber Efendimiz: "Avlularınızı temizleyiniz." (36) buyurarak evlerin çevresinin de temizlenmesi gerektiğini bildirmiştir.

Temiz olan çevreyi pisletmek çok kötü bir iş ve müslümana yakışmayan çirkin bir davranıştır.

Peygamber Efendimiz: "Lânete uğramışlardan olmaktan sakının" buyurdu.

Bunun üzerine Ashap:

– Bunlar kimdir. Ya Rasûlellah? diye sorunca, Peygamberimiz:

– "Halkın gelip geçtiği yolu ve gölgelendikleri yerleri kirletenlerdir." (37) buyurdu.

İnsanların gelip geçtiği yolları, oturup kalktıkları ve dinlendikleri yerleri kirleterek başkalarının rahatsız edilmesi İslâm ahlâkı ile bağdaşmaz. Müslüman diğer insanları rahatsız eden davranışlarda bulunmaz, bulunmamalıdır.

Peygamberimiz; mescidin duvarında gördüğü tükrüğü bir taş parçası ile bizzat kazıyıp ortadan kaldırmıştır. Bu, onun çevre temizliğine ne kadar önem verdiğini göstermektedir.

Peygamberimiz, yerlere tükürmeye bile izin vermezken, bir müslüman nasıl olurda çevreyi kirleterek insanları rahatsız edebilir. Nasıl olur da başkalarının zarar görmesine sebep olacak davranışlarda bulunabilir?

Allah Tealâ Kur'an-ı Kerimde, temizliğe riayet edenleri sevdiğini bildiriyor. Öyle ise temiz olalım, çevremizi temiz tutalım ki Allah'ın sevdiği kullardan olalım. Temiz olanları insanlar da sever. Çevreyi kirleterek başkalarının nefretini değil, temizliğe dikkat ederek sevgisini kazanmaya çalışalım.

ABDEST
Abdest, belirli organları usulüne uygun olarak yıkamak ve meshetmek suretiyle yapılan bir temizliktir.

Abdestin Farzları Dörttür:

1) Yüzü yıkamak,

2) Elleri dirseklerle beraber yıkamak.

3) Başı meshetmek.

4) Ayakları topuklarla beraber yıkamak.

Bu farzlardan biri eksik olursa abdest sahih olmaz.

Abdest Nasıl Alınır
Önce kollar dirseklerin yukarısına kadar sıvanır. Mümkünse kıbleye karşı dönülür. "Niyet ettim Allah rızası için abdest almaya" diye niyet edilir ve "Eûzü billâhimineşşeytanirracîm, bismillâhirrahmânirrahim" okunur.

Sonra sırasıyla:

Eller bileklere kadar üç kere yıkanır, parmaklarda yüzük varsa oynatılır ve yüzüğün altının yıkanması sağlanır.

Bundan sonra sağ avuç ile ağıza üç kere ayrı ayrı su alınıp her defasında güzelce çalkalanır. Sonra yine sağ avuca ayrı ayrı su alınarak buruna üç kere su çekilir ve sol el ile sümkürülerek burun temizlenir.

Sonra yüzün her tarafı üç kere yıkanır. Bundan sonra evvela sağ kol üç defa dirseklerle beraber, sonra da sol kol yine üç defa dirseklerle beraber yıkanır.

Bundan sonra eller yeni bir su ile ıslatılır, sağ elin içi ve parmaklar başın üzerine konularak en az dörtte biri meshedilir. Sonra eller ıslatılarak sağ elin şehadet parmağı ile sağ kulağın içi, baş parmağı ile de kulağın dışı; sol elin şehadet parmağı ile sol kulağın içi,baş parmağı ile de kulağın dışı, meshedilir. Ellerin geriye kalan üçer parmağının dışı ile de boynun arkası meshedilir.

Bundan sonra evvelâ sağ ayak, sonra sol ayak topuklarla beraber üçer defa yıkanır. Ayaklar yıkanırken: Sağ ayağın küçük parmağından, sıra ile büyük parmağa doğru, sol ayağın büyük parmağından da sıra ile küçük parmağa doğru yıkamak uygun olur. Ayaklar yıkanırken parmak aralarının iyice temizlenmesine dikkat edilir.

Abdest bitince kıbleye karşı Kelime-i Şehadet okunur. Farzları, sünnetleri ve adâbı yerine getirilerek alınan eksiksiz bir abdest böyle olur. Abdest alınırken okunan dualar vardır. Bunların okunması çok güzeldir. Okunmasa da abdest tamamdır. (38)

Abdesti Bozan Şeyler
Abdestli olan bir kimsede aşağıdaki hallerden biri meydana gelirse abdesti bozulur:

1) Vücudun herhangi bir yerinden kan, irin ve su çıkmak,

2) Ağız dolusu kusmak,

3) Tükürdüğü zaman tükrüğünün yarısı veya daha fazlası kan olmak,

4) Küçük veya büyük tuvalet yapmak, arkadan yel çıkmak,

5) Bayılmak ve sarhoş olmak,

6) Namazda gülmek (namaz dışında gülmek abdesti bozmaz),

7) Uyumak.

Abdestsiz Yapılamayan Şeyler
a) Namaz kılınmaz.

b) Kur'an-ı Kerim'e el sürülmez,

c) Tilâvet secdesi yapılmaz,

d) Kâbe tavaf edilmez. (Kabeyi tavaf için abdestli olmak vaciptir)

GUSÜL (BOY ABDESTİ)
Kuru hiç bir yer bırakmamak üzere bedenin her tarafını yıkamaya gusül denir.

Gusül yapmayı gerektiren haller:

1) Cünüplük Hali:

a) Erginlik çağında olan kadın ve erkeğin cinsi ilişkide bulunması

b) Uykuda veya uyanıkkken kadın veya erkeğin belirli organlarından bilinen sıvının gelmesi.

2) Her ay belirli zamanlarda kadınlarda görülen âdet hâlinin bitmesi,

3) Doğum yapan kadınlarda lohusalık hâlinin sona ermesi.

Bu durumda olanların gusül yapmaları farzdır.

Gusülsüz Yapılamayan İşler
Gusül yapması farz olan kimse yıkanmadıkça şunları yapamaz:

1) Namaz kılamaz.

2) Kur'an okuyamaz.

3) Kur'an'a el süremez.

4) Kâbeyi tavaf edemez.

5) Bir zorunluluk olmadıkça câmiye giremez.

Ayrıca kadınlar, âdet gördükleri günlerde ve lohusalık hallerinde oruç tutamazlar.

Gusül yapmayı gerektiren haller bulunmadığı zaman bile cuma ve bayram namazları için gusletmek (yıkanmak) sünnettir.

Guslün Farzları
Guslün Farzları Üçtür:

1) Ağıza su alıp boğaza kadar çalkalamak,

2) Buruna su çekip yıkamak,

3) Bütün vücudu (iğne ucu kadar kuru yer bırakmıyarak) yıkamak.

Gusül Nasıl Yapılır
Gusül yapacak olan bir kimse önce besmele okur ve yıkanmaya niyet eder. Ellerini bileklere kadar yıkadıktan sonra edep yerlerini yıkayıp temizler.

Bundan sonra sağ avucu ile ağzına üç kere su alır ve her defasında boğazına kadar ağzının içini iyice çalkalar. Oruçlu ise boğazına su kaçmamasına dikkat eder, sonra sağ avucu ile burnuna üç kere su çekip her defasında sol eli ile sümkürür ve burnunu temizler.

Bundan sonra yukarıda anlattığımız gibi abdesti tamamlar. Abdest bitince evvelâ üç defa başına, daha sonra üç defa sağ omuzuna, üç defa da sol omuzuna su dökerek yıkanır. Suyu her döküşte ellerinin erebildiği yere kadar vücudunu oğuşturur. İğne ucu kadar kuru yer bırakmamak üzere vücudun her tarafını üç defa iyice yıkar.

Yıkanırken:

Göbek boşluğu, kulakların iç kıvrımları, küpe delikleri, diş araları, bıyık, saç ve sakal ile bunların diplerinin ıslanmasına özellikle dikkat edilir. Gusülde dua okunmaz, üzerinde bir örtü yoksa kıbleye dönülmez ve gereksiz yere konuşulmaz. İşte farzlarına ve sünnetlerine riayet edilerek yapılan gusül budur.

Gusül yapması gereken bir kimse, ağzına ve burnuna su alıp iyice çalkaladıktan sonra akar bir suya, denize veya büyük bir havuza girerek vücudunun her tarafını ıslatırsa gusül yapmış olur.

TEYEMMÜM
Teyemmüm Nedir

Niyet ederek, temiz toprak veya toprak cinsinden bir şeye, ellerini vurup yüzünü ve kollarını meshetmeye teyemmün denir. Abdest almak veya gusül yapmak için su bulunmadığı veya su bulunsa bile kullanılması mümkün olmadığı zaman teyemmüm etmek, abdest ve gusül yerine geçer.

Teyemmümün Farzları
Teyemmümün farzları ikidir:

1) Niyet etmek,

2) Elleri temiz bir toprağa veya toprak cinsinden bir şeye iki defa vurup, birinci vuruşta yüzleri, ikincisinde kolları meshetmek.

Teyemmüm Nasıl Yapılır
Kollar dirseklerin yukarısına kadar sıvanır. Ne için teyemmüm edilecekse ona niyet edilir. Parmaklar açık bir halde eller temiz toprağa veya toprak cinsinden bir şeye bir defa vurulur. Eller fazla tozlanmış ise yan yana getirilerek birbirine hafifçe vurulup tozlar silkelenir.

Sonra ellerin içi ile yüzün tamamı bir kere meshedilir.

Eller tekrar toprağa vurularak sol elinin içi ile sağ kol dirseklerle beraber; sağ elin içi ile de sol kol dirseklerle beraber meshedilir.

Teyemmümü Bozan Şeyler
1) Abdesti bozan şeyler teyemmümü de bozar,

Ayrıca;

2) Abdest ve gusül için su bulunur ve bu suyu kullanmak mümkün olursa teyemmüm bozulur,

3) Bir yara veya özürden dolayı vücuduna su dokundurmadığı için teyemmüm etmek zorunda kalan kimsenin özürü ortadan kalkınca teyemmüm bozulur.


NAMAZ
Namazın Önemi
İslâmın beş şartından ikincisi namaz kılmaktır. İnsanların ilk görevi, Allah'ın varlığına ve birliğine, Hazreti Muhammed (s.a.s.)'in peygamberliğine inanmaktır. İmandan sonra farzların en önemlisi namazdır. Beş vakit namaz, hicretten bir buçuk yıl önce Mîrac gecesinde farz kılınmıştır.

Namaz, rûhu temizleyen, kalbi aydınlatan, insanı Allah'ın huzuruna yükselten bir ibadettir.

Sevgili Peygamberimiz: "Namaz dinin direğidir." (39) buyurarak, namazın dinimizde çok önemli bir ibadet olduğunu belirtmiştir. Namaz, bize beden ve ruh temizliği kazandıran bir nurdur. Bu sayede müslüman günah kirlerinden arınır ve cennete girmeye lâyık temiz bir kul olur.

Peygamberimiz (s.a.s.) efendimiz bu konuda şöyle buyurdu:

"Sizden herhangi birinizin kapısı önünde bir nehir bulunsa, ve o kimse nehirde günde beş defa yıkansa kendisinde kirden birşey kalır mı?"

Dinleyenler:

"Hiç kir kalmaz Ya Rasûlellah!" diye cevap verdiler.

Peygamberimiz:

"İşte beş vakit namaz da buna benzer, Allah namazla günahları siler." (40) buyurdu.

Namaz, kalplere Allah korkusunu yerleştirerek insanı günah işlemekten korur. Bu gerçek Kur'an-ı Kerim'de şöyle bildirilmektedir:

"Sana vahyolunan kitabı oku, namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, hayasızlıktan ve fenalıktan alıkoyar." (41)

Müslüman kişi namaz kılmakla mükellef olduğu gibi, çocuklarına da namazı öğretmek zorundadır. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Çocuklarınıza yedi yaşına gelince namaz kılmasını emredin." (42)

Anne ve baba yedi yaşına giren çocuklarına namaz kılmayı öğretirse çocuklar erginlik çağına gelince namaza iyice alışmış olurlar.


Namaz Kimlere Farzdır

Bir insana namazın farz olması için üç şartın bulunması gerekir:

1) Müslüman olmak.

2) Erginlik çağına gelmiş olmak.

3) Akıllı olmak.

Namaz Vakitleri
Günde beş vakit namaz vardır. Bunlar: Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarıdır. Bu namazların her birinin belirli vakitleri vardır. Her namazın kendi vaktinde kılınması şarttır. Vaktinden önce bir namazı kılmak caiz olmadığı gibi özürsüz olarak namazı vaktinden sonraya bırakmak da büyük günahtır. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:

"Şüphesiz namaz; mü'minler üzerine belirli vakitlerde farz kılınmıştır." (43)

Sabah Namazının Vakti: Sabaha karşı tan yerinin ağarmaya başlamasından, güneşin doğmasına kadar olan zamandır.

Öğle Namazının vakti : Güneş tam tepemize gelip, gölge, doğu tarafına uzanmaya başladığı vakitten itibaren -güneş tepe noktasında iken var olan gölge müstesna- herşeyin gölgesinin bir veya iki misli oluncaya kadar devam eden zamandır.

İkindi Namazının Vakti: Öğle namazı vaktinin bitiminden güneş batıncaya kadar olan zamandır.

Akşam Namazının Vakti: Güneş battıktan sonra başlayıp güneşin battığı yerde meydana gelen kızıllık kayboluncaya kadar olan zamandır.

Yatsı Namazının Vakti: Akşam namazının vakti çıktıktan sonra başlayıp sabah namazının vakti girinceye kadar devam eden zamandır.

Vitir Namazının Vakti: Vitir namazının vakti de yatsı namazının vaktidir. Ancak vitir namazı, yatsı kılındıktan sonra kılınır.

Cuma Namazının Vakti: Öğle namazının vaktidir.

Teravih Namazının Vakti: Yatsı namazının vaktidir.

Bayram Namazının Vakti: Bayram günleri sabahleyin güneşin doğuşundan yaklaşık 50 dakika geçtikten sonra başlayıp güneşin tepe noktasına gelmesine kadar devam eden zamandır.

Namaz Kılınmayan Vakitler
Günün bazı vakitlerinde hiçbir namaz kılınmaz. Namaz kılınması câiz olmayan vakitler üçtür:

1) Güneş doğarken.

2) Güneş tam tepe noktasına gelip batı tarafına geçmeden.

3) Güneş batarken.

Sadece o günün ikindi namazının farzı kılınmamış ise güneş batarken de kılınır.

Ezan
Beş vakit namaz ile cuma namazı için ezan okumak sünnettir. «Ezan» namaz vakitlerini ilan eden bir duyurudur. Ezan'la hem namazın kılınacağı hem de namazın kurtuluşa vesile olacağı bildirilmekte ve Allah'ın birliği ile Hz. Muhammed (s.a.s.)'in peygamberliği duyurulmaktadır.

Ezan cümleleri şunlardır:
Allâhü ekber- Allâhü ekber
Allâhü ekber- Allâhü ekber

Eşhedü enlâ ilâhe illellah

Eşhedü enlâ ilâhe illellah

Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah

Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah

Hayye ale's-salâh, Hayye ale's-salâh

Hayye ale'l-felâh, Hayye ale'l-felâh *

Allâhü ekber, Allâhü ekber

Lâ ilâhe illellah

İkamet
Farz namazlarda ayrıca «ikamet» getirmek erkekler için sünnettir.

İkamet cümleleri şunlardır:
Allâhü ekber- Allâhü ekber
Allâhü ekber- Allâhü ekber

Eşhedü enlâ ilâhe illellah

Eşhedü enlâ ilâhe illellah

Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah

Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah

Hayye ale's-salâh, Hayye ale's-salâh

Hayye ale'l-felâh, Hayye ale'l-felâh

Kad Kameti's-salâh

Kad Kameti's-salâh

Allâhü ekber, Allâhü ekber

Lâ ilâhe illelllah

Namaz Çeşitleri
Namazlar başlıca üç çeşittir:

1) Farz namazlar,

2) Vacib namazlar,

3) Nâfile namazlar.

A– Farz Namazlar:
Bunlar beş vakit namaz ile Cuma ve cenaze namazıdır.

Beş Vakit namaz:
1) Sabah Namazı: 4 Rek'attır.

2 Rek'at sünnet,

2 Rek'at farz.

2) Öğle Namazı: 10 Rek'attır.
4 Rek'at ilk sünnet,

4 Rek'at farz

2 Rek'at son sünet.

3) İkindi Namazı: 8 Rek'attır.
4 Rek'at sünnet

4 Rek'at farz.

4) Akşam Namazı: 5 Rek'attır.
3 Rek'at farz,

2 Rek'at sünnet.

5) Yatsı Namazı: 10 Rek'attır.
4 Rek'at ilk sünnet,

4 Rek'at farz,

2 Rek'at son sünnet.

Beş Vakit Namazdan Başka Farz Olan Namazlar:
1) Cuma Namazı: 10 Rek'attır.

4 Rek'at ilk sünnet,

2 Rek'at farz,

4 Rek'at son sünnet

2) Cenaze Namazı: Farz-ı Kifayedir.
B– Vacip Namazlar:
1) Vitir Namazı: 3 Rek'attır.

2) Ramazan Bayramı Namazı: 2 Rek'attır.

3) Kurban Bayramı Namazı: 2 Rek'attır.

C– Nâfile Namazlar:
Farz ve vaciplerden başka kılınan namazlara "Nafile Namazlar" denir.

Nafile Namazlar İkiye Ayrılır:
1) Farz namazlarına bağlı olarak kılınan nafile namazlar:

Bunlar, farzlardan önce ve sonra kılınan sünnetler ile Ramazan gecelerinde kılınan ve Müekked bir sünnet olan teravih namazıdır.

2) Farz namazlarına bağlı olmayarak kılınan nafile namazlar:

Bunlara Müstehab veya Mendup namazlar da denir. Bunlar, bazı vakitlerde sevab kazanmak niyetiyle kılınan namazlardır.

Namazın Farzları
Namazın farzları 12'dir. Bunlardan altısı namazın dışındadır, bunlara "Namazın Şartları" denir. Altısı da namazın içindedir. Bunlara da "Namazın Rükünleri" denir.

Namazın sahih olabilmesi için oniki farzın eksiksiz olarak yerine getirilmesi gerekir.

Namazın Şartları:
1) Hadesten Taharet: Hades denilen manevî kirin giderilmesi için, abdest almak, gerekli hallerde gusül yapmaktır.

2) Necasetten Taharet: Namaz kılacak kişinin, bedeninde, üzerindeki elbisede ve namaz kılacağı yerde pislik varsa bunları temizlemektir.

3) Setr-i Avret: Namaz kılacak kişinin vücudunda örtünmesi gereken yerleri örtmesi demektir.

Erkeklerin: Göbek ile diz kapağı arasını (dizkapağı dahil),

Kadınların: Yüz, el ve ayaklardan başka vücudunun her tarafını örtmeleri gerekir.

4) İstikbal-i Kıble: Namazı kıbleye dönerek kılmaktır. Kıble, Mekke şehrindeki kutsal bina olan Kâbe yönüdür. Kâbe, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından yapılmıştır.

5) Vakit: Namazları kendi vakitleri içinde kılmaktır.Vakti gelmeden bir namazı kılmak caiz değildir.

6) Niyet: Hangi namazı kıldığını bilmek ve kalbinde hatırlamaktır. Niyetin dil ile söylenmesi sünnettir.

Namazın Rukünleri:
1) İftitah Tekbiri: Namaza başlarken tekbir almak demektir.

2) Kıyam: Namazda ayakta durmak demektir.

3) Kıraat: Namazda ayakta iken biraz Kur'an okumaktır.

4) Rükû': Namazda eller diz kapağına erişecek kadar eğilmektir.

5) Sücûd: Rükû'dan sonra ayaklar, dizler ve ellerle beraber alnı yere koymaktır.

6) Ka'de-i Ahîre: Namazın sonunda "Ettehiyyatü" okuyacak kadar oturmak demektir.

Namazın Vacibleri
1) Namaza "Allahu Ekber"sözü ile başlamak.

2) Farz namazların ilk iki rek'atında, nafile namazların her rek'atında Fatiha suresini okumak.

3) Farz namazlarının ilk iki rek'atında, vitir ve nafile namazların her rek'atında Fatihadan sonra sûre veya ayet okumak.

4) Fatihayı sureden önce okumak.

5) Secdede alın ile beraber burnu da yere koymak.

6) Üç ve dört rek'atlı namazların ikinci rek'atında oturmak (Buna ka'de-i ûlâ=birinci oturuş

7) Namazlardaki birinci oturuş ile son oturuşlarda ettehiyyatü'yü okumak.

8) Cemaatle kılındığı zaman sabah, cuma, bayram, teravih ve vitir namazlarının her rek'atında, akşam ve yatsı namazlarının ilk iki rek'atında imamın fatiha ve sureyi açıktan, öğle ve ikindi namazlarında ise, gizlice okuması.

9) İmama uyan cemaatin fatiha ve sureyi okumayıp susması.

10) Vitir namazında kunut tekbiri almak ve kunut dualarını okumak.

11) Bayram namazlarında alınan ilâve tekbirler.

12) Ta'dili erkân, yâni ayakta iken dosdoğru, rükûda dümdüz olmak (Kadınlar biraz meyilli dururlar), rükûdan kalkınca iyice doğrulmak, iki secde arasında tam oturmak.

13) Namazın sonunda sağa ve sola selâm vermek.

14) Namazda yanılma olursa sehiv secdesi yapmak.

(Namazda, farz veya vacip olan şeylerden birinin geciktirilerek yapılması yahut vaciplerden birinin unutularak terkedilmesi halinde sehiv secdesi yapmak gerekir. Vacib, bile bile yapılmazsa namazın yeniden kılınması lâzımdır.)

Namazı Bozan Şeyler
1) Namazda konuşmak.

2) Birşey yemek veya içmek.

3) Kendi işiteceği kadar gülmek (yanındakilerin işiteceği kadar gülerse abdesti de bozulur.)

4) Birine selâm vermek veya verilen selâmı almak.

5) Göğsünü kıbleden çevirmek.

6) Dünyaya âit bir şeyden veya bir ağrıdan dolayı ağlamak "ah" demek. (Allah korkusundan dolayı ağlamak namazı bozmaz.)

7) Öksürüğü yok iken öksürmeye çalışmak. (Elde olmayarak normal gelen öksürük namazı bozmaz.)8) Namazda bir iş yapmaya çalışmak.

9) Bir şeye üflemek.

10) Kur'an'ı, manası bozulacak şekilde yanlış okumak.

11) Ayeti mushaf'a bakarak (yüzünden) okumak.

12) Namazda abdesti bozulmak.

13) Teyemmüm eden kimsenin namazda suyu görmesi, mesh müddetinin namazda bitmesi

14) Sabah namazını kılarken güneşin doğması.

15) Cemaatle namazda kadınlarla erkeklerin arada bir perde olmadan yanyana bir safta kılması.

16) Namazda örtünmesi gereken yerlerin açılması ve bu açılmanın bir rükûn yapacak kadar süre devam etmesi.

Namazın Kılınışı
Namazın tam ve dinî hükümlere uygun bir namaz olabilmesi için farzları, vacibleri ve sünnetleri yerli yerinde yapmak, namazı bozan ve namazda mekruh olan şeylerden dikkatle sakınmak gerekir.

Sabah Namazı
İkisi sünnet, ikisi de farz olmak üzere dört rek'attır. Önce sünneti, sonra da farzı kılınır.

Sabah Namazının Sünnetinin Kılınışı:
Birinci Rek'at:
1) Ayakların arası dört parmak açıklıkta ve parmak uçları kıbleye doğru gelecek şekilde ayakta kıbleye dönülür.

Niyet:
2) "Niyet ettim Allah rızası için bugünkü sabah namazının sünnetini kılmaya" diye niyet edilir.

İftitah Tekbiri:
3) "Allâhü ekber" diyerek iftitah tekbiri alınır.

(Erkekler tekbir alırken; ellerin içi kıbleye karşı ve parmaklar normal açıklıkta bulunur. Başparmaklar, kulak yumuşağı hizasına gelecek şekilde eller yukarıya kaldırılır.)

(Kadınlar tekbir alırken; ellerin içi kıbleye karşı, parmaklar normal açıklıkta ve parmak uçları omuz hizasına gelecek şekilde ellerini yukarıya kaldırırlar.)

Kıyam:
4) Tekbirden sonra eller bağlanır. Ayakta iken secde edilecek yere bakılır.

(Erkekler; sağ elin avucu, sol elin üzerinde ve sağ elin baş ve küçük parmakları sol elin bileğini kavramış olarak ellerini göbek altında bağlarlar.)

(Kadınlar; sağ el sol elin üzerinde olacak şekilde ellerini göğüs üstüne koyarlar. Erkeklerde olduğu gibi sağ elin parmakları ile sol elin bileğini kavramazlar.)

Kıraat:
5) Ayakta sırasıyla; a) Sübhaneke, b) Eûzü-Besmele,c) Fatiha sûresi, d) Kur'an'dan bir sûre okunur. (44)

Rükû:
6) "Allâhü Ekber" diyerek rükûa varılır ve burada üç defa "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir. Rükûda iken ayakların üzerine bakılır.

(Erkekler, Rükûda, parmakları açık olarak elleri ile dizlerini tutup sırtını dümdüz yaparlar. Dizlerini ve dirseklerini dik tutarlar)

(Kadınlar, Rükûda, sırtlarını biraz meyilli tuturak erkeklerden daha az eğilirler. Ellerini (parmaklarını açmayarak) dizleri üzerine koyarlar ve dizlerini biraz bükük bulundururlar.)

Rükûdan Kalkış:
7) "Semiallâhü limen hamideh" diyerek rükûdan kalkılır ve ayakta "Rebbenâ leke'l-hamd" denilir.

Secde:
8) "Allâhü Ekber" diyerek secdeye varılır. Secdeye inerken önce dizler, sonra eller, daha sonra da alın ve burun yere konur. Secdede baş iki elin arasında ve hizasında bulunur. Secdede iken ayaklar kaldırılmaz. Secdede burun kenarlarına bakılır. Burada üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

(Erkekler; secdede dirseklerini yanlarından uzak, kollarını yerden kalkık bulundururlar. Ayaklar parmaklar üzerine dik tutulur ve parmak uçları kıbleye gelecek şekilde yere konur.)

(Kadınlar; secdede kollarını yanlarına bitişik halde bulundururlar. Ayaklar parmaklar üzerine dik tutulur ve parmak uçları kıbleye gelecek şekilde yere konur.)

İki Secde Arası Oturuş:
9) "Allâhü Ekber" diyerek başını secdeden kaldırıp diz üstü oturulur. Otururken, parmaklar dizlerin hizasına gelecek şekilde eller uylukların üzerine konur ve kucağa bakılır. Burada "Sübhânellâh" diyecek kadar kısa bir an oturulur.

(Erkekler; sol ayağını yere yayarak onun üzerine oturur, sağ ayak, parmakları kıbleye yönelmiş durumda dik tutulur.)

(Kadınlar; ayaklarını yatık olarak sağ tarafına çıkarır ve öylece otururlar.)

10) "Allâhü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

11) "Allâhü Ekber" diyerek secdeden ayağa (ikinci rek'ata) kalkılır ve eller bağlanır.

Secdeden kalkarken; önce baş, sonra eller, daha sonra eller dizler üzerine konularak, dizler yerden kaldırılır.

İftitah tekbirinden itibaren buraya kadar yapılanlara "Bir Rek'at" denir.

İkinci rek'at:
1) Ayakta sırasıyla; a) Besmele, b) Fatiha sûresi, c) Kur'an'dan bir sûre okunur.

2) Birinci rek'atte olduğu gibi "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir.

3) "Semiallâhü limen hamideh" diyerek ayağa kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denilir.

4) "Allahü Ekber" diyerek secdeye varılır. Burada üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

5) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp dizler üzerine oturulur. Burada "Sübhânellâh" diyecek kadar kısa bir an oturulur.

6) Sonra "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

Ka'de-i Ahîre (Namaz'ın Sonunda Oturuş):
7) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkıp oturulur. Otururken, el parmakları dizler hizasına gelecek şekilde eller uylukların üzerine konur ve kucağa bakılır.

(Erkekler, sol ayağını yere yayarak onun üzerine oturur, sağ ayak parmakları kıbleye yönelmiş durumda dik tutulur.)

(Kadınlar, ayaklarını yatık olarak sağ tarafa çıkarır ve öylece otururlar.)

8) Oturuşta sırasıyla; a) Ettehiyyatü, b) Allahümme salli, c) Alla-hümme barik, d) Rabbenâ âtinâ.. duaları okunur.)

Sağ tarafa selâm verilişi:
9) Önce başını sağa çevirerek "Esselâmü aleyküm verahmetullah" denir. Selâm verirken omuzlara bakılır.

Sol tarafa selâm verilişi:
10) Sonra başını sola çevirerek "Esselâmü aleyküm ve rahmetullah" denilir. Böylece iki rek'at namaz tamamlanmış olur.

Sabah Namazının Farzının Kılınışı :
Sabah namazının farzı da sabahın iki rek'at sünneti gibi kılınır. Ancak sünnetten farkı; farza niyet edilmesi ve erkeklerin ikamet getirmesidir.

Sabah Namazının farzına şöyle niyet edilir:

"Niyet ettim Allah rızası için bugünkü sabah namazının farzını kılmaya" (45)

Öğle Namazı
Öğle namazı, dördü ilk sünnet, dördü farz ve ikisi de son sünnet olmak üzere on rek'attır.

Öğle Namazının ilk Sünnetinin Kılınışı:
Birinci Rek'at:

1) "Niyet ettim Allah rızası için bugünkü öğle namazının sünnetini kılmaya" diye niyet edilir.

2) "Allahü Ekber" diyerek iftitah tekbiri alınıp eller bağlanır.

3) Ayakta sırasıyla; Sübhaneke, Eûzü-Besmele, Fatiha ve bir sûre okunur.

4) "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir.

5) "Semiallâhü limen hamideh" diyerek kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denilir.

6) "Allahü Ekber" diyerek secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'la" söylenir.

7) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

8) Yine "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

9) "Allahü Ekber" diyerek ayağa (ikinci rek'ata) kalkılır ve eller bağlanır.

İkinci Rek'at:
1) Ayakta sırasıyla: Besmele, Fatiha ve bir sûre okunur.

2) "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir.

3) "Semiallâhü limen hamideh" diyerek kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denir.

4) "Allâhü Ekber" diyerek secdeye gidilir ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

5) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

6) Yine "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye gidilir ve üç kere "Sübhane Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

7) "Allâhü Ekber" diyerek oturulur ve "Ettehiyyâtü" okunur. (Buna birinci oturuş denir.)

8) "Allahü Ekber" diyerek ayağa (üçüncü rek'ata) kalkılır ve eller bağlanır.

Üçüncü Rek'at:
1) Sırasıyla: Besmele, fatiha ve bir sûre okunur.

2) "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim'"denilir.

3) "Semiallahü limen hamideh" diyerek rükû'dan kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denilir.

4) "Allahü Ekber" diyerek secdeye gidilir ve burada üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

5) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

6) Yine "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye gidilir ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'la" denilir.

7) "Allâhü Ekber" diyerek ayağa (dördüncü rek'ata) kalkılır ve eller bağlanır.

Dördüncü Rek'at:
1) Ayakta sırasıyla: Besmele, fatiha ve bir sûre okunur.

2) "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir.

3) "Semiallâhü limen hamideh" denilerek rükûdan kalkılır ve ayakta "Rabbena leke'l-hamd" denilir.

4) "Allahü Ekber" diyerek secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne "Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

5) "Allâhü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

6) Yine "Allahü Ekber" denilerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

7) "Allahü Ekber" diyerek oturulur.

8) Otururken sırasıyla: Ettehiyyatü, Allahümme salli, Allâhümme bârik ve Rebbenâ âtina... duaları okunur.

9) Önce başını sağa çevirerek "Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh" denir. Sonra başını sola çevirerek "Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh" denir.

Öğle Namazının Farzının Kılınışı:
Birinci Rek'at:

1) İkamet getirilir. (Erkekler için)

2) "Niyet ettim Allah rızası için bugünkü öğle namazının farzını kılmaya" diye niyet edilir.

3) "Allâhü Ekber" diyerek iftitah tekbiri alınıp eller bağlanır.

4) Sırasıyla: Sübhaneke, Eûzü-Besmele, fatiha ve bir sure okunur.

5) "Allâhü Ekber" diyerek rükûa varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir.

6) "Semiallâhü limen hamideh" diyerek ayağa kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denir.

7) "Allâhü Ekber" diyerek secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

8) "Allâhü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

9) Yine "Allâhü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

10) "Allâhü Ekber" diyerek ayağa (ikinci rek'ata) kalkılır ve eller bağlanır.

İkinci Rek'at:
1) Ayakta sırasıyla: Besmele fatiha ve bir sûre okunur.

2) "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir.

3) "Semiallahü limen hamideh" diyerek rükû'dan kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denilir.

4) "Allahü Ekber" diyerek secdeye gidilir ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

5) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

6) Yine "Allahü Ekber" denilerek ikinci defa secdeye gidilir ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'la" denilir.

7) "Allâhü Ekber" diyerek oturulur.

8) Oturuşta, "Ettehiyyatü" okunur.

9) "Allâhü Ekber" diyerek ayağa (üçüncü rek'ata) kalkılıp eller bağlanır.

Üçüncü Rek'at:
1) Ayakta: Besmele ile fatiha okunur.

2) "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim'"denilir.

3) "Semiallahü limen hamideh" diyerek rükû'dan kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denilir.

4) "Allahü Ekber" diyerek secdeye varılır ve burada üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

5) "Allahü Ekber" diyerek kalkılıp oturulur.

6) Yine "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

7) "Allâhü Ekber" diyerek ayağa (dördüncü rek'ata) kalkılır ve eller bağlanır.

Dördüncü Rek'at:
1) Ayakta: Besmele ile fatiha okunur.

2) "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir.

3) "Semiallâhü limen hamideh" diyerek kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denilir.

4) "Allahü Ekber" diyerek secdeye gidilir ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

5) "Allâhü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

6) Yine "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye gidilir ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

7) "Allahü Ekber" denilerek kalkılıp oturulur.

8) Bu oturuşta sırasıyla: Ettehiyyatü, Allahümme salli, Allâhümme bârik ve Rebbenâ âtina,... duaları okunur.

9) Önce başını sağa çevirerek "Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh" denilir. Sonra başını sola çevirerek "Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh" denilir.

Böylece öğlenin farzı bitmiş olur.

Bundan sonra: "Allahümme entesselâmü ve minkesselâm. Tebârekte yazel'celâli vel'ikram" denilir ve son iki rek'at sünnet kılınır.

Öğle Namazının Son Sünnetinin Kılınışı:
"Niyet ettim Allah rızası için bugünkü öğle namazının son sünnetini kılmaya" diye niyet edilir.

Niyetten sonra aynen sabah namazının iki rek'at sünneti gibi kılınır.

İkindi Namazı
İkindi namazı, dördü sünnet, dördü de farz olmak üzere sekiz rek'attır.

İkindi Namazının Sünnetinin Kılınışı:
Birinci Rek'at:

1) "Niyet ettim Allah rızası için bugünkü ikindi namazının sünnetini kılmaya" diye niyet edilir.

2) "Allahü Ekber" diyerek iftitah tekbiri alınır ve eller bağlanır.

3) Ayakta sırasıyla; Sübhaneke, Eûzü-Besmele, fatiha ve bir sûre okunur.

4) "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir.

5) "Semiallâhü limen hamideh" diyerek kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denir.

6) "Allahü Ekber" diyerek secdeye varılır ve burada üç kere "Sübhâne Rabbiyel-â'lâ" söylenir.

7) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

8) "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye gidilir ve üç kere "Sübhâne Rabbiyel-â'lâ" denilir.

9) "Allahü Ekber" diyerek ayağa (ikinci rek'ata) kalkılır ve eller bağlanır.

İkinci Rek'at:
1) Ayakta sırasıyla: Besmele, fatiha ve bir sure okunur.

2) "Allahü Ekber" diyerek rükûa gidilir ve üç kere "Sübhâne Rabbiyel-azim" denilir.

3) "Semiallahü limen hamideh" diyerek rükûdan kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denilir.

4) "Allahü Ekber" diyerek secdeye varılır ve burada üç kere"Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" söylenir.

5) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

6) Yine "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiyel-â'lâ" denilir.

7) "Allahü Ekber" diyerek kalkıp oturulur.

8) Oturuşta sırasıyla: Ettehiyyatü, Allahümme salli, Allâhümme barik okunur.

9) "Allahü Ekber" diyerek ayağa (üçüncü rek'ata) kalkılıp eller bağlanır.

Üçüncü Rek'at:
1) Ayakta sırasıyla: Sübhaneke, Eûzü-Besmele, fatiha ve bir sûre okunur.

2) "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir.

3) "Semiallahü limen hamideh" diyerek rükûdan kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denilir.

4) "Allahü Ekber" diyerek secdeye varılır ve burada üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

5) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

6) "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

7) "Allahü Ekber" diyerek ayağa (dördüncü rek'ata) kalkılır ve eller bağlanır.

Dördüncü Rek'at:
1) Ayakta: Besmele, fatiha ve bir sûre okunur.

2) "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve burada üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir.

3) "Semiallahü limen hamideh" diyerek rükûdan kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denilir.

4) "Allahü ekber" diyerek secdeye varılır ve burada üç kere "Sübhâne Rabbiyel-â'lâ" denilir.

5) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

6) "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiyel-â'lâ" denilir.

7) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

8) Bu oturuşta sırasıyla; Ettehiyyatü, Allâhümme salli, Allâhümme barik ve Rabbenâ âtina... duaları okunur.

9) Önce başını sağa çevirerek: "Esselâmü aleyküm ve rahmetullah" denir. Sonra başını sola çevirerek "Esselâmü aleyküm ve rahmetullah" denir.

Öğle namazının dört rek'at ilk sünneti ile ikindi namazının dört rek'at sünneti arasındaki fark:

Öğlenin ilk sünneti, "Sünnet-i Müekkede"dir. Bunun ikinci rek'atındaki oturuşta sadece Ettehiyyatü okunur ve üçüncü rek'ata kalkılınca Besmele ile fatiha ve bir sûre okunur.

İkindinin sünneti "Sünnet-i Gayr-i Müekkede"dir. Bunun ikinci rek'atındaki oturuşta, Ettehiyyatü, Allâhümme salli ve Allâhümme barik okunur, üçüncü rek'ate kalkınca önce sübhaneke okunur, sonra Eûzü-Besmele ile fatiha ve sure okunur.

İkindi Namazının Farzının Kılınışı:
1) İkamet getirilir. (Erkekler için)

2) "Niyet ettim Allah rızası için bugünkü ikindi namazının farzını kılmaya" diye niyet edilir.

İkindi namazının farzı aynen öğlenin dört rek'at farzı gibi kılınır. Aradaki fark sadece niyetin değişik olmasıdır.

Akşam Namazı
Akşam namazı üçü farz, ikisi sünnet olmak üzere beş rek'attir. Önce farzı kılınır.

Akşam Namazının Farzının Kılınışı:
Birinci Rek'at:

1) İkamet getirilir. (Erkekler için)

2) "Niyet ettim Allah rızası için bugünkü akşam namazının farzını kılmaya" diye niyet edilir.

3) "Allâhü ekber" diyerek iftitah tekbiri alınıp eller bağlanır.

4) Ayakta sırasıyla: Sübhaneke, Eûzü-Besmele, fatiha ve bir sure okunur.

5) "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir.

6) "Semiallâhü limen hamideh" diyerek rükûdan kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denilir.

7) "Allahü Ekber" diyerek secdeye gidilir ve burada üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

8) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

9) Yine "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

10) "Allâhü Ekber" diyerek secdeden ayağa (ikinci rek'ata) kalkılır ve eller bağlanır.

İkinci Rek'at:
1) Ayakta: Besmele, fatiha ve bir sûre okunur.

2) "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve burada üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir.

3) "Semiallâhü limen hamideh" diyerek kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denir.

4) "Allahü Ekber" diyerek secdeye varılır üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

5) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

6) Yine "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

7) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

8) Oturuşta, "Ettehiyyatü" okunur.

9) "Allahü Ekber" diyerek ayağa (üçüncü rek'ata) kalkılır ve eller bağlanır.

Üçüncü Rek'at:
1) Ayakta: Besmele ile fatiha okunur.

2) "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir.

3) "Semiallâhü limen hamideh" diyerek kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denir.

4) "Allahü Ekber" diyerek secdeye varılır üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

5) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

6) Yine "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

7) "Allahü Ekber" diyerek kalkılıp oturulur.

8) Bu oturuşta: Ettehiyyatü, Allâhümme salli, Allahümme bârik ve Rabbenâ âtina... duaları okunur.

9) Önce başını sağa çevirerek "Esselâmü aleyküm ve rahmetullah" denir. Sonra başını sola çevirerek "Esselâmü aleyküm ve rahmetullah" denir.

Akşam Namazının Sünnetinin Kılınışı:
"Niyet ettim Allah rızası için bugünkü akşam namazının sünnetini kılmaya" diye niyet edilir. Akşam namazının sünneti de tıpkı sabah namazının iki rek'at sünneti gibi kılınır.

Yatsı Namazı
Yatsı namazı dördü ilk sünnet, dördü farz ve ikisi de son sünnet olmak üzere on rek'attır.

Yatsı Namazının İlk Sünnetinin Kılınışı:
"Niyet ettim Allah rızası için bu gecenin yatsı namazının sünnetini kılmaya" diye niyet edilir.

Niyetten sonra aynen ikindinin sünneti gibi kılınır. Her ikisi de sünnet-i gayri müekkededir. Aralarındaki fark sadece niyetlerin değişik olmasıdır.
Yatsı Namazının Farzının Kılınışı:
1) İkamet getirilir. (Erkekler için)

2) "Niyet ettim Allah rızası için bu gecenin yatsı namazının farzını kılmaya" diye niyet edilir.

Niyetten sonra aynen öğlenin farzı gibi kılınır.

Yatsı Namazının Son Sünnetinin Kılınışı:
"Niyet ettim Allah rızası için bu gecenin yatsı namazının son sünnetini kılmaya" diye niyet edilir.

Niyetten sonrası sabah namazının sünneti gibi kılınır.

Vitir Namazının Kılınışı
Yatsı namazından sonra kılınan üç rek'atlı vitir namazında diğer namazlara göre bir değişiklik vardır. O da, üçüncü rek'atta fatiha ve sure okunduktan sonra hemen rükûa gidilmez. "Allahü Ekber" denilerek eller yukarı kaldırılıp tekrar bağlanır ve Kunut duaları okunur. Bundan sonra rükûa varılır.

Bu açıklamadan sonra vitir namazının nasıl kılındığını görelim:

Birinci Rek'at:
1) "Niyet ettim Allah rızası için bu gecenin vitir namazını kılmaya" diye niyet edilir.

2) "Allahü Ekber" diyerek iftitah tekbiri alınır ve eller bağlanır.

3) Ayakta sırasıyla: Sübhaneke, Eûzü-Besmele, fatiha ve bir sure okunur.

4) "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir.

5) "Semiallâhü limen hamideh" diyerek ayağa kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denilir.

6) "Allahü Ekber" diyerek secdeye gidilir, üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

7) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

8) Yine "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye gidilir ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

9) "Allahü Ekber" diyerek secdeden ayağa (İkinci rek'ata) kalkılıp eller bağlanır.

İkinci Rek'at:
1) Ayakta sırasıyla: Besmele, fatiha ve bir sure okunur.

2) "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir.

3) "Semiallâhü limen hamideh" diyerek rükûdan kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denir.

4) "Allahü Ekber" diyerek secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

5) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

6) Yine "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye gidilir ve üç kere "Sübhâne Rabbiyel-â'lâ" denilir.

7) "Allahü Ekber" diyerek oturulur.

8) Bu oturuşta, "Ettehiyyatü" okunur.

9) "Allâhü Ekber" diyerek ayağa (üçüncü rek'ata) kalkılıp eller bağlanır.

Üçüncü Rek'at:
1) Ayakta: Besmele, fatiha ve bir sûre okunur.

2) "Allahü Ekber" diyerek eller yukarıya kaldırılır ve tekrar bağlanır.

3) Kunut duaları okunur. (Kunut dualarını bilmeyen, onların yerine: "Rabbenâ âtinâ fiddünya haseneten ve fil'âhireti haseneten ve kınâ azabennâr"ı okur.

4) "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir.

5) "Semiallâhü limen hamideh" diyerek rükûdan ayağa kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denilir.

6) "Allahü Ekber" diyerek secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ"denilir.

7) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

8) Yine "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ"denilir.

9) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp oturulur.

10) Bu oturuşta sırasıyla: Ettehiyyatü, Allahümme salli, Allahümme barik ve Rabbenâ âtina.. duaları okunur.

11) Önce başını sağa çevirerek "Esselâmü aleyküm ve rahmetullah" denir, sonra başını sola çevirerek "Esselâmü aleyküm ve rahmetullah" denir.


Sehiv Secdesi
Sehiv Secdesi Hangi Hallerde ve Ne Zaman Yapılır

a) Namazda farzlardan birinin unutularak geciktirilmesi.

b) Vaciblerden birinin unutularak geciktirilmesi veya unutularak yapılmaması hallerinde sehiv secdesi yapılır.

Namazdaki bu eksikliği gidermek için namazın sonunda sehiv secdesi yapmak vacibtir. Farzlardan birinin unutularak veya bile bile yapılmaması hâlinde namaz bozulacağı için sehiv secdesi ile tamamlanamaz, namazın yeniden kılınması gerekir. Vaciblerden herhangi birinin bilerek terkedilmesi durumunda sehiv secdesi yapılmaz, namazın yeniden kılınması gerekir.

Sehiv Secdesi Nedir, Nasıl Yapılır?
Namazın sonunda iki defa secde yapıp oturmak ve bu oturuşta Ettehiyyatü, Allahümme salli ve Allahümme barik'i okuyup selâm vermeye sehiv secdesi denir. Sehiv secdesi şöyle yapılır:

Namazın son oturuşunda yalnız Ettehiyyatü okunarak sağ tarafa selam verildikten sonra: "Allahü Ekber" diyerek secdeye varılır. Burada üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir. Sonra "Allahü Ekber" denilerek kalkılıp oturulur, tekrar "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" söylenir ve "Allahü ekber" diyerek kalkılıp oturulur. Bu oturuşta, "Ettehiyyatü, Allahümme salli, Allahümme bârik ve Rabbenâ âtinâ..." duaları okunarak önce sağa, sonra sola selâm verilir. Buna sehiv secdesi denir.

Câmi ve Cemaat Âdabı
Câmiler, müslümanların Allah'a ibadet ettikleri yerlerdir. Yeryüzünün en şerefli yerleri olan câmilere "Allah'ın evi" denilmektedir. Câmiye ibadet için giden mü'min Allah'ın ziyaretçisi ve misafiri durumundadır. Ev sahibi, evine gelen misafirlerine ikramda bulunduğu gibi câmiye giden mü'minlere de Yüce Allah büyük mükâfat verecektir.

Peygamber Efendimiz bu konuda şöyle buyurmuştur: "Evinde güzelce abdest alıp câmiye giden kimse Allah'ın ziyaretçisidir. Ziyaret edene Allah ikramda bulunacaktır." (46)

Camilere saygı göstermek her müslümanın vazifesidir. Bu vazifeler kısaca şunlardır:

1) Câmiye abdestli olarak, temiz elbise ve düzgün kıyafetle girilmelidir.

2) Câmiye, önce sağ ayağını atarak girmeli ve girerken Peygamberimize salevat-ı şerife okunmalıdır.

3) Câmiden çıkarken önce sol ayağını dışarı atmalıdır.

4) Ayakları ve çorapları kirli olarak câmideki halı ve kilimlere basmamalıdır.

5) Bir özürü yoksa câmide ayaklarını uzatarak oturmamalı, bağırıp çağırmak, gürültü etmek ve dünyaya ait şeyleri konuşmak gibi saygısız davranışlardan sakınmalıdır.

6) Soğan, sarmısak yiyerek ağzının kokusu ile câmiye gidip cemaati rahatsız etmek, geğirmek ve yanındakileri iğrendirecek davranışlarda bulunmaktan kaçınmalıdır.

Câmide Kur'an okunuyor veya va'z yapılıyorsa dikkat ve saygı ile dinlemeli, câmiye geç gelenler boş bulduğu yerde oturmalı, ön saflara geçmek için cemaati rahatsız etmemelidir.

Namazın Cemaatle Kılınışı
İmama uyarak cemaatle namaz kılan kimse hem kılınacak namaza, hem de imama uymaya niyet eder. Örnek olarak öğle namazının farzının nasıl kılınacağını görelim:

1) Şöyle niyet eder: "Niyet ettim Allah rızası için bugünkü öğle namazının farzını kılmaya, uydum imama"

Cemaatle kılınan bütün namazlarda imama uyan kimse niyetin sonuna "uydum imama" cümlesini ilâve eder.

2) İmam tekbir alınca cemaat da hemen onun peşinden tekbir alarak ellerini bağlar ve gizlice "Sübhaneke"yi okuyup susar. Cemaat bundan başka rek'atların hiç birinde ayakta bir şey okumaz. Sadece İmam fatihayı bitirince gizlice âmin der.

3) Rükûa varınca cemaat burada, üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim" der. İmam,"Semiallâhü limen hamideh" diyerek ayağa kalkınca cemaat ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" der.

Secdelerde de üçer kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" söyler.

4) Oturuşlarda imamla birlikte cemaat da "Ettehiyyatü, Allâhümme salli, Allâhümme barik, Rabbenâ âtina ve Rabbenağfirlî" dualarını okur ve yine imamla beraber selâm verir.

İmamın peşinde cemaatle namaz kılan kimse, tekbir alırken, rükûa varırken, rükûdan ayağa kalkarken, secdeye giderken, secdeden kalkarken ve selâm verirken imamı takibedecek, ondan öne geçmeyecektir.

Bir rek'atın rükûunda yani imam rükûdan henüz doğrulmadan niyet edip tekbir alan ve rükûda imama uymuş olan kimse o rek'ata yetişmiş sayılır.

Cuma Namazı
Cuma namazı, dördü ilk sünnet, ikisi farz ve dördü de son sünnet olmak üzere on rek'attır.Cuma günleri öğle vaktinde kılınır ve o günün öğle namazının yerine geçer. Cuma namazının farzı cemaatle kılınır. Tek başına kılınmaz.

Cuma Namazı Kimlere Farzdır
Cuma namazının bir kimseye farz olması için, müslüman, akıllı ve erginlik çağına gelmiş olmaktan başka altı şartın daha bulunması gerekir.

Cuma Namazının Farz Olmasının Şartları:
1) Erkek olmak (Kadınlara farz değildir.)

2) Hür ve serbest olmak.

3) Mukîm olmak. (Yani misafir olmamak)

4) Sağlıklı olmak. (Cuma namazına gidemeycek şekilde hasta olmamak)

5) Kör olmamak.

6) Ayakları sağlam olmak

Bu şartlar kendisinde olmayan kişiye cuma namazı farz değildir. Ancak bu durumda olan bir kimse câmiye gidip cumayı kılarsa o günün öğle namazının yerine geçer.

Cuma namazının sahih olması için de altı şart lâzımdır.

Cuma Namazının Sahih Olmasının Şartları :
1) Cumanın öğle vaktinde kılınması.

2) Namazdan önce hutbe okunması.

3) Cuma kılınan yerin herkese açık olması

4) İmamdan başka en az üç erkek cemaat bulunması.

5) Cuma namazını kıldıranın, devletin (yetkili makamın) görevlendirdiği veya izin verdiği bir kişi olması.

6) Cuma kılınacak yerin şehir veya şehir hükmünde olması.

Cuma Namazı Nasıl Kılınır
Cuma günü öğle vakti ezan okunduktan sonra, önce dört rek'at olan ilk sünneti kılınır. Bunun niyeti şöyledir: "Niyet ettim Allah rızası için bugünkü cuma namazının ilk sünnetini kılmaya."

Cumanın ilk sünnetinin kılınışı aynen öğle namazının dört rek'at sünneti gibidir. Sünnet kılındıktan sonra câminin içinde bir ezan daha okunur ve imam minbere çıkarak hutbe okur. Hutbe bitince ikamet getirilir ve cumanın iki rek'at farzı cemaatle kılınır. İmamın arkasındaki cemaat şöy le niyet eder: "Niyet ettim Allah rızası için bugünkü cuma namazının farzını kılmaya, uydum imama."

Farzdan sonra cumanın dört rek'at son sünneti kılınır. Bunun kılınışı da cumanın ilk sünneti gibidir. Niyeti şöyledir: "Niyet ettim Allah rızası için cumanın son sünnetini kılmaya."

Cuma namazı böylece tamamlanmış olur.

Bundan sonra dileyen dört rek'at "Zuhri Âhir=son öğle" ile iki rek'at da vakit sünneti kılar.

Son öğle namazına: "Niyet ettim Allah rızası için vaktine yetişip henüz kılamadığım son öğle namazını kılmaya" diye niyet edilir. Bu son öğle namazı, öğlenin dört rek'at farzı gibi kılınmakla beraber sünnetlerde olduğu gibi dört rek'atın hepsinde fatihadan sonra sûre okunması daha iyidir.

İki rek'at vakit sünnetine de şöyle niyet edilir: "Niyet ettim Allah rızası için vaktin sünnetini kılmaya." Bu namaz da sabah namazının sünneti gibi kılınır.

Teravih Namazı
Teravih namazı yirmi rek'attır. Erkekler ve kadınlar için sünnet-i müekkededir. Ramazan ayında kılınır. Hastalık veya yolculuk sebebiyle oruç tutamayan kimselerin de teravih namazını kılmaları sünnettir. Teravih namazının câmide cemaatle kılınması sünnettir ve sevabı çoktur. Evde de tek başına veya cemaatle kılınabilir. Ancak câmide kılmak daha faziletlidir. Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Faziletine inanarak ve mükâfatını umarak Allah rızası için Ramazan gecelerini ibadetle geçiren (teravih namazını kılan) kimsenin geçmiş günahları bağışlanır." (47)
Teravih Namazının Kılınışı:
Teravih namazı yatsı namazından sonra kılınır. Yatsıdan önce kılınması caiz değildir. Vitir namazı Ramazan ayında teravihten sonra kılınır. Teravihden önce de kılınabilir.

Yirmi rek'at olan teravih namazı her iki rek'atın sonunda selâm verilerek kılındığı gibi, dört rek'atta bir selâm verilerek de kılınır. Her iki durumda da namaza devam edilir ve yirmi rek'at tamamlanır.

İki Rek'atta Bir Selâm Verilerek Teravihin Cemaatle Kılınışı:
Yatsı namazının farzı ve son sünneti kılındıktan sonra teravih namazına başlanır.

Namaz kıldıracak imam: "Niyet ettim Allah rızası için teravih namazını kılmaya, bana uyanlara imam oldum" diye niyet ederek iftitah tekbirini alıp ellerini bağlar.

İmam'ın arkasında kılan cemaat da "Niyet ettim Allah rızası için teravih namazını kılmaya, uydum imama" diyerek niyet eder ve imamın tekbirinden sonra "Allahü Ekber" diyerek tekbir alır ve ellerini bağlar.

Bundan sonra imam ve cemaat gizlice "Sübhâneke"yi okur. Sübhaneke'nin okunması bitince, (Cemaat ayakta başka bir şey okumaz) imam gizlice Eûzü-Besmele, açıktan fatiha ve bir sûre okur. Cemaatle birlikte rükû ve secdeleri yaptıktan sonra ikinci rek'ata kalkılır.

Burada yine imam gizlice Besmele, açıktan da fatiha ve bir sûre okuyup cemaatle birlikte rükû ve secdeleri yaparak oturulur.

Bu oturuşta imam ve cemaat "Ettehiyyatü, Allâhümme salli, Allâhümme bârik ile Rabbenâ âtina..." duasını okuyarak selâm verirler. Böylece iki rek'at kılınmış olur.

Ayağa kalkılarak tarif ettiğimiz şekilde ikişer rek'at kılınmaya devam edilerek yirmi rek'at tamamlanır. Bundan sonra üç rek'atlı vitir namazı da cemaatle kılınır.

İki Rek'atte Bir Selâm Verilerek Teravihin Tek Başına Kılınışı:
"Niyet ettim Allah rızası için teravih namazını kılmaya" diyerek niyet edilir ve aynen sabah namazının iki rek'at sünneti gibi kılınır.

Yirmi rek'at tamamlanıncaya kadar ikişer rek'at kılmaya devam edilir, teravih bitince de vitir namazı kılınır.

Dört Rek'atta Bir Selâm Verilerek Teravihin Cemaatle Kılınışı:
Namazı kıldıracak imam ve cemaat yukarıda tarif ettiğimiz gibi niyet ederek iftitah tekbirini alır ve ellerini bağlar. İmam ve cemaat gizlice Sübhaneke'yi okuduktan sonra (Cemaat başka birşey okumaz) imam gizlice Eûzü-Besmele, açıktan fatiha ve bir sûre okuyup rükû ve secdeleri yaparak ikinci rek'ata kalkılır.

Burada imam gizlice Besmele'yi, açıktan fatiha ve bir sûre okuyup rükû ve secdeleri yapar ve otururlar. İkinci rek'atın sonundaki bu ilk oturuşta imam ve cemaat "Ettehiyyatü, Allâhümme salli ve Allâhümme barik" okur ve üçüncü rek'ata kalkarlar.

Üçüncü rek'atın başında hem imam, hem de cemaat gizilce Sübhaneke'yi okur. Sonra imam gizlice Eûzü-Besmele, açıktan fatiha ve bir sure okur. Sonra rükû ve secdeleri yaparak dördüncü rek'ata kalkarlar.

İmam gizlice Besmele'yi, açıktan da fatiha ve bir sure okuyarak yine rükû ve secdeler yapılıp oturulur.

Bu oturuşta da imam ve cemaat "Ettehiyyatü, Allâhüme salli, Allâhümme barik, Rabbenâ âtina...." okuduktan sonra selâm verirler. Böylece teravih namazının ilk dört rek'atı kılınmış olur.

Bundan sonra ayağa kalkılarak tıpkı tarif ettiğimiz gibi dörder rek'at kılınmaya devam edilerek yirmi rek'at tamamlanır.

Sonra da cemaatle vitir namazı kılınır.

Dört Rek'atta Bir Selâm Verilerek Teravihin Tek Başına Kılınışı:
"Niyet ettim Allah rızası için teravih namazını kılmaya" diye niyet edilir ve aynen ikindi namazının sünneti gibi kılınır. Aradaki fark sadece niyetin değişik olmasıdır. Böylece dörder rek'at kılınarak yirmi rek'at tamamlanır. Bunun peşinden de vitir namazı kılınır.

Bayram Namazları
Müslümanların yılda iki dinî bayramı vardır:

1) Ramazan Bayramı.

2) Kurban Bayramı

Cuma namazı farz olan kimselere, bayram namazlarını kılmak vacibdir. Bayram namazı iki rek'attır. Cemaatla kılınır. Bayram namazlarında ezan okumak, ikamet getirmek yoktur. Bayram hutbesi sünnettir ve namazdan sonra okunur. Cuma hutbesi ise farzdır namazdan önce okunur.

Diğer namazlardan farklı olarak bayram namazlarının birinci rek'atında üç, ikinci rek'atında da üç kere olmak üzere fazladan altı tekbir alınır. Bunlara "Zevaid tekbirleri" denir.

Bayram Namazlarının Kılınışı
Ramazan Bayramı Namazı:

Birinci rek'at:

1) Cemaat düzgün sıralar hâlinde imamın arkasında yer alır ve "Niyet ettim Allah rızası için Ramazan Bayramı namazını kılmaya, uydum imama" diye niyet eder.

2) İmam "Allahü Ekber" deyip ellerini yukarıya kaldırınca, cemaat de imamın peşinden "Allahü Ekber" diyerek ellerini yukarıya kaldırıp göbeği altına bağlar.

3) Hem imam, hem de cemaat gizlice "Sübhâneke"yi okur. Bundan sonra üç kere tekbir alınır. Tekbirlerin alınışı şöyledir:

Birinci Tekbir: İmam yüksek sesle, cemaat da onun peşinden gizlice "Allahü Ekber" diyerek (iftitah tekbirinde olduğu gibi) ellerini yukarıya kaldırıp sonra aşağıya salıverirler. Burada kısa bir süre durulur.

İkinci Tekbir: İkinci defa "Allahü Ekber" denilerek eller yukarıya kadırılıp yine aşağıya salıverilir ve burada da birincide olduğu kadar durulur.

Üçüncü Tekbir: Sonra yine "Allahü Ekber" denilerek eller yukarıya kaldırılır ve aşağıya salıverilmeden bağlanır.

4) Bundan sonra imam, gizlice "Eûzü-Besmele", açıktan fatiha ve bir sûre okur. (Cemaat bir şey okumaz, imamı dinler.)

5) Rükû ve secdeler yapılarak ayağa (İkinci rek'ata) kalkılır ve eller bağlanır.

İkinci Rek'at:
6) İmam gizlice Besmele, açıktan da fatiha ve bir sûre okur. Sûre bitince imam yüksek sesle, cemaat da içinden (birinci rek'atta olduğu gibi) üç kere daha tekbir alır, üçüncü tekbirden sonra eller bağlanmadan, dördüncü tekbir ile rükûa varılır sonra da secdeler yapılarak oturulur.

7) Oturuşta, imam ve cemaat, "Ettehiyyatü, Allâhümme salli, Allâhümme bârik ve Rabbenâ âtina..." duasını okuyarak önce sağa, sonra sola selâm verip namazı bitirirler. Namazdan sonra hutbe okunur.

Kurban Bayramı Namazı:
1) "Niyet ettim Allah rızası için kurban bayramı namazını kılmaya, uydum imama" diye niyet edilir.

2) İmam "Allahü Ekber" diyerek iftitah tekbirini alınca arkasındaki cemaat da "Allâhü Ekber" deyip ellerini yukarıya kaldırdıktan sonra göbeği altına bağlar.

Niyetten sonrası aynen Ramazan bayramı namazı gibi kılınır. Namaz bitince hutbe okunur.

Bayramda Görevlerimiz:
Bayram sabahı erkenden kalkmak, yıkanmak, dişleri temizlemek, en iyi elbiseleri giymek ve güzel kokular sürünerek câmiye gitmek, din kardeşlerimizin bayramını tebrik etmek, büyükleri ziyaret etmek, ölülerimiz için sadaka vermek, Kur'an okuyup dûa etmek, küskünlükleri bırakmak, dargınları barıştırmak, çocukları hediyelerle sevindirmek bayramlarda yapılması gereken belli başlı görevlerdir.

Yolcu Namazı
Yaklaşık 90 kilometrelik bir yere gitmek için köyünden, kasabasından çıkan kimselere misafir (yolcu) denir.

Oturduğu köy veya kasabadan yola çıkan kimse varacağı yere gidinceye kadar misafir olduğu gibi, gittiği yerde 15 günden az kalmaya karar vermişse yine misafir sayılır. Gittiği yerde onbeş gün veya daha fazla kalmaya niyet ederse misafirlikten çıkar.

Dinimiz, misafir (yolcu) olanlar için bazı kolaylıklar getirmiştir:
Yolcu, dört rek'atlı farz namazları iki rek'at kılar. Sabah namazının iki rek'at farzı ile akşam namazının üç rek'at farzını ve vitir namazını tam olarak kılar. Yolculuk sırasında vakit müsait ise, sünnetler kısaltma yapılmadan kılınır.

Misafir olan bir kimse, misafir olmayan imama uyarsa imam ile beraber farzı dört rek'at kılar. Misafir yolculuk sırasında geçirdiği dört rek'atlı namazları yolculuktan sonra da iki rek'at olarak kaza eder. Misafir abdest ile giydiği mestler üzerine üç gün üç gece meshedebilir.

Misafir, Ramazanda dilerse orucunu tutar, dilerse sonraya bırakıp memleketine dönünce tutar. Oruç tutmasında bir zorluk yoksa orucu tutması daha hayırlıdır. Misafir cuma ve bayram namazlarını da kılmayabilir. Ancak kılarsa namazı olur. Cuma namazını kılamazsa öğle namazını kılar.

İşte bunlar yolculuğun sıkıntıları dikkate alınarak dinimizin misafire tanıdığı kolaylıklardır.

Kaza Namazı
Bir namazı vaktinde kılmaya "Eda", vakti çıktıktan sora kılmaya da "Kaza" denir. Namazı bile bile, özürsüz olarak vaktinden sonraya bırakmak büyük günahtır. Namaz, kaza edilmekle yerine getirilmiş olur. Ancak vaktinden sonraya bırakıldığı için Cenab-ı Haktan af dilemek lâzımdır.

Beş vakit namazın farzları ile vitir namazı kaza edilir, vakit çıktıktan sonra sünnetler kaza edilmez. Yalnız sabah namazını vaktinde kılamayan kimse, aynı gün büyük kuşluk vaktine kadar farz ile birlikte sünneti de kaza eder. Kaza namazı kılmak için belirli bir vakit yoktur. Gündüz ve gece her zaman kılınır. Yalnız üç mekruh vakitte, yani güneş doğarken, güneş tam tepe noktasında iken ve güneş batarken kılınmaz.

Geçmiş namazları kaza ederken hangi günün hangi vaktinin namazı olduğunu bilemezse: "Niyet ettim Allah rızası için kazaya kalan ilk sabah namazının farzını kılmaya" diye niyet eder, diğer namazlar için de, kazaya kalan ilk öğle, ilk ikindi, ilk akşam, ilk yatsı, ilk vitir namazı diye niyet eder.

Cenaze Namazı
Cenaze namazı, farz-ı kifayedir. Ölü için duadır. Din kardeşinin günah ve kusurlarının bağışlanmasını Allah'tan dilemek, ona son vazifeyi yapmaktır.

Kimlerin Cenaze Namazı Kılınır:
Bir ölünün cenaze namazının kılınabilmesi için altı şartın bulunması gerekir. Bu şartlar şunlardır:

1) Ölünün müslüman olması,
2) Temiz olması (Yani yıkanıp temiz bir kefene sarılması)

3) Cemaat önünde olması.

4) Ölünün tamamı veya bedeninin yarıdan fazlası, yahut başı ile beraber yarısının bulunması.

5) Cenaze namazını kılacak kişinin (özürlü değilse) ayakta kılması.

6) Cenazenin yerde olması, omuzda veya hayvan üzerinde bulunmaması.

Cenaze namazı farz-ı kifaye olduğundan bazı müslümanlar bu namazı kılarsa başkalarının kılmasına gerek kalmaz. Diğer namazları bozan şeyler, cenaze namazını da bozar. Namaz kılınması mekruh olan üç vaktin dışında her zaman cenaze namazı kılınır.

Cenaze namazının rükûnleri, dört tekbir ile kıyamdır. Selâm vermek vacibdir. Cenaze namazında rükû ve secde yoktur.

Cenaze Namazının Kılınışı
Cenaze yıkanmış ve kefene sarılmış olarak namazın kılınacağı yerde "Musallâ"ya konulur. Cenaze cemaatin önünde bulunur. Namazı kıldıracak imam ölünün göğsü hizasında durur. Cemaat ayakta ve kıbleye karşı imamın arkasında saf bağlar.

Niyet ederken ölünün erkek veya kadın, erkek çocuğu veya kız çocuğu olduğu belirtilir.

Namazı kıldıran imam: "Niyet ettim Allah rızası için hazır olan cenaze namazını kılmaya (ölü erkek ise) şu erkek için duaya'"diye niyet eder.

Ölü kadın ise: "Şu kadın için dûaya"

Ölü erkek çocuğu ise: "Şu erkek çocuğu için duaya"

Ölü kız çocuğu ise: "Şu kız çocuğu için duaya" denilir.

İmamın arkasındaki cemaat: "Niyet ettim Allah rızası için hazır olan cenaze namazını kılmaya (ölü erkek ise) şu erkek için duaya, uydum imama" diye niyet eder.

Cenaze kadın ise: "Şu kadın için duaya"

Cenaze erkek çocuğu ise: "Şu erkek çocuğu için duaya"

Cenaze kız çocuğu ise: "Şu kız çocuğu için duaya" denilir.

Cemaaattan biri ölünün erkek mi, kadın mı olduğunu bilmezse, şöyle niyet eder: "Niyet ettim Allah rızası için imamın namazını kılacağı şu cenaze namazını kılmaya , ölü için duaya, uydum imama"

Niyet ettikten sonra imam yüksek sesle, onun peşinden cemaat gizlice "Allahü Ekber" diyerek birinci tekbiri alıp diğer namazlarda olduğu gibi ellerini kulak hizasına kaldırır ve göbek altına bağlar.

İmam ve cemaat gizlice sübhaneke'yi okurlar. Sübhaneke'de diğer namazlarda okunmayan "ve celle senâük" cümlesi de okunur.

Sübhaneke okunduktan sonra eller kaldırılmadan imam açıktan, cemaat da gizlice "Allahü Ekber" diyerek ikinci tekbiri alırlar. Hem imam, hem de cemaat gizlice "Allâhümme salli ve Allâhümme barik"i okur.

Sonra eller kaldırılmaksızın yine "Allahü Ekber" denilerek üçüncü tekbir alınır ve cenaze duası okunur. Cenaze duasını bilmeyen onun yerine Kunut dualarını okuyabilir. Kunut dualarını da bilmeyen "Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten ve fil'âhireti haseneten ve kınâ azâbennâr" ayetini okur.

Bundan sonra eller kaldırılmadan tekrar "Allahü Ekber" denilerek dördüncü tekbir alınır ve bir şey okunmaksızın önce baş sağ tarafa çevrilerek "Esselâmü aleyküm ve rahmetullah" denilir. Sonra baş sol tarafa çevrilerek "Esselâmü aleyküm ve rahmetulah" denilir ve böylece cenaze namazı bitirilmiş olur.


ORUÇ
Orucun Önemi
İslâmın beş şartından üçüncüsü Ramazan ayında oruç tutmaktır. Ramazan orucu, hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır.

Oruç, niyet ederek tanyerinin ağarmaya başlamasından itibaren, akşam güneş batıncaya kadar yememek, içmemek ve karı-koca ilişkisinde bulunmamaktır.

Ramazan ayı, müslümanlar için kutsal ve çok mübarek bir aydır. İslâm güneşi bu ayda doğmuş, dünyayı aydınlatan Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim bu ayda inmeye başlamıştır. Bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesi bu ayın içindedir. İçimizi kötü düşüncelerden, dışımızı çirkin davranışlardan temizleyen oruç bu ayda tutulmaktadır.

Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Ola ki, korunup sakınırsınız." (48)

Oruç, bizi dünyada kötülüklerden sakındıran, ahirette cehennemden koruyan ve günahlarımızın bağışlanmasına vesile olan önemli bir ibadettir. Sevgili Peygamberimiz şu müjdeyi veriyor: "Kim inanarak ve mükâfatını Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır." (49)

Orucun Faydaları
a) Oruç Ahlâkımızı Güzelleştirir

Oruç, bize daima Allah'ı hatırlatır, sorumluluk duygusunu geliştirir. Kalbimizi kötü duygu ve düşüncelerden temizler, başkalarına fenalık yapmaktan korur. Oruç, bize en güzel ahlâkî davranışları kazandırarak adeta melekleştirir.

Orucun farz olmasındaki hikmet, Allah'a karşı kulluk görevini yerine getirmek ve kötülüklerden sakınmaktır.

b) Oruç, Merhamet ve Yardım Duygularını Geliştirir
Hayatında açlık nedir bilmeyen varlıklı bir kimse, yoksulların çektiği açlık ve sıkıntıyı gereği gibi anlayamaz. Fakat bu kişi oruç tutarsa açlığın ne olduğunu anlar ve yoksulların sıkıntılarını yüreğinde daha iyi hisseder, onlara karşı şefkat ve merhamet duyguları uyanır. Bunun sonucu olarak da yoksullara yardım elini uzatır, sıkıntılarını gidermeye çalışır.

c) Oruç Tutmak İnsanı Sağlıklı Yapar
Bu konuda Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz."(50)

Senenin onbir ayında yorulan sindirim organları oruç sayesinde dinlenir. Bilim adamları, orucun sağlık yönünden vücudumuza bir çok faydaları olduğunu belirtmişlerdir. Nobel tıp armağanı kazanan ünlü Fransız bilim adamı Doktor Aleksi Karel oruç hakkında şunları söylüyor: "Oruç sırasında vücutta depo edilmiş besin maddeleri harcanır, sonradan bunların yerine yenileri gelir, böylece vücutta bir yenilenme olur. Oruç sağlık bakımından çok faydalıdır."(51)

d) Oruç İnsana Sabırlı Olmayı Öğretir
Oruç tutmakla, belirli bir zaman yeme, içme arzusuna karşı koyan kişi, hayatta karşısına çıkabilecek güçlüklere kolaylıkla sabreder, acılarave sıkıntılara dayanır, iradesi güç kazanır. Gerektiğinde düşmanla savaşmaktan yılmaz, bu uğurda karşısına çıkabilecek zorluklara dayanmasını bilir.

Oruç Kimlere Farzdır
Orucun Farz Olmasının Şartları Şunlardır:

1) Müslüman olmak,

2) Akıllı olmak,

3) Erginlik çağına gelmiş olmak.

Erginlik çağına gelen ve akıllı olan her müslüman erkek ve kadına Ramazan ayında oruç tutmak farzdır. Allah'ın kesin emridir. Erginlik çağına gelmeyen çocuklara oruç tutmak farz değildir. Ancak bünyelerine zarar vermeyecek şekilde çocukları da yavaş yavaş oruca alıştırmak uygun olur.

Kadınlar, lohusalık ve adet görme hallerinde oruç tutamaz, namaz kılamaz. Bu halleri geçtikten sonra tutamadıkları oruçları kaza ederler, yani gününe gün tutarlar. Fakat kılamadıkları namazları kaza etmezler.

Sahur
Oruç, tan yerinin ağarmaya başladığı imsak vaktinin girmesi ile başlar. Bu vakitten sonra yemek yenmez, her hangi bir şey içilmez ve orucu bozan şeyler yapılmaz. Bu sebeple oruç tutacak olan kimse, imsak vaktinden önce yemeğini yemelidir. İmsaktan önceki bu yemeğe «sahur» denilir.

Sahurda kalkıp yemek müstehabdır. Sevgili peygamberimiz: "Sahurda yemek yeyiniz, çünkü sahur yemeğinde bereket vardır."(52) buyurmuştur. Sahur yemeği, oruca dayanma gücü verir. Duaların kabul edildiği vakitlerden biri de sahur zamanıdır. Sahura kalkan bir oruçlu, dilekleri için dua etmeli ve Allah'tan günahlarının bağışlanmasını istemelidir.

Oruç ibadetini tamamlayıp iftar vaktine yetişen kimse bundan büyük bir mutluluk ve sevinç duyar. Tuttuğu orucun mükâfatını almak üzere, kıyamet gününde Allah'ın huzuruna vardığı zaman en büyük sevinci tadacaktır.

Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri iftar ettiği vakit, diğeri de Allah'a kavuştuğu zamandır." (53) İftar vakti yapılan duaların geri çevrilmeyeceğini, Allah tarafından kabul edileceğini Peygamber Efendimiz bildirmiştir.

İftar
İmsak vaktinde başlayan oruç, akşam güneş batıncaya kadar devam eder. Güneş batınca yemek ve içmek suretiyle oruç açılır. Orucu açmaya «iftar» denir.

İftar Duası:
İftar vaktinde şu duayı okumak sünnettir:

"Allahümme leke sumtü, ve bike âmentü, ve aleyke tevekkeltü, ve alâ rızkıke eftartü, ve savmel'ğadi min şehri ramazane neveytü, fağfir lî ma kaddemtü ve mâ ahhartü"

Anlamı: "Allahım, senin rızan için oruç tuttum, sana inandım, sana güvendim, senin rızkınla orucumu açtım. Ramazan ayının yarınki orucuna da niyet ettim. Artık benim geçmiş ve gelecek günahlarımı bağışla!"

Oruca Ne Zaman ve Nasıl Niyet Edilir
Orucun sahih olması için niyet etmek şarttır. Niyetsiz oruç makbul değildir.

Ramazan orucuna, akşamdan itibaren kuşluk vaktine kadar niyet edilebilir. Şöyle ki:

Normal olarak oruca, sahur yemeğini yedikten sonra niyet edilir. Ancak sahurda uyanamayıp yeme içme zamanının bittiği imsak vaktinden sonra kalkan bir kimse, güneş doğmuş olsa bile, kuşluk vaktine kadar o günün orucuna niyet edebilir. Yeter ki, imsak vaktinden sonra orucu bozacak bir şey yapmasın.

Sahura kalkmak istemeyen bir kimse, akşamdan sonra yarının orucuna niyet edebilir, geceleyin kalkıp tekrar niyet etmesi gerekmez. Ramazan ayında tutulamayan orucu, başka günlerde kaza ederken niyetin geceleyin «tan yeri ağarmadan önce» yapılması gerekir. Keffaret oruçları da böyledir. Bu oruçlara imsaktan sonra niyet edilmez.

Niyet esasen kalp ile olur. Yani geceleyin, yarın oruç tutacağını kalbinden geçiren kimse niyet etmiş demektir. Oruç tutmak düşüncesi ile sahur yemeğine kalkan kimsenin bu düşüncesi de niyettir. Oruca kalp ile niyet etmek yeterlidir. Ancak kalp ile yapılan bu niyeti dil ile söylemek daha iyidir. Bu sebeple, oruç tutacak olan kimse, hem içinden niyet etmeli, hem de dili ile: "Niyet ettim Ramazan-ı şerifin yarınki orucuna" diye söylemelidir.

Oruç Nasıl Tutulur
Oruç, imsâk vaktinde başlar. Oruca niyet eden kimse bu vakitten itibaren herhangi bir şey yiyemez, içemez ve orucu bozan şeyleri yapamaz. Bu durum akşam güneş batıncaya kadar devam eder. Güneş battıktan sonra yiyip içmek sûretiyle orucunu açar. İşte niyet ederek, imsâk vaktinden akşam güneş batıncaya kadar yememek, içmemek, ve orucu bozan şeylerden sakınmakla bir günlük oruç tutulmuş olur.

Orucu Bozup Hem Kaza, Hem de Keffareti Gerektiren Şeyler
Oruçlu olduğunu bildiği halde kasden;

1) Yemek, içmek, (ister gıda maddesi, isterse ilaç olsun)

2) Cinsi ilişkide bulunmak,

3) Sigara içmek.

Orucu bozar, kaza ve keffareti gerektirir.

Kaza: Bozulan orucun yerine gününe gün oruç tutmaktır.

Keffaret: Bozulan bir gün orucun yerine iki ay veya altmış gün peşpeşe oruç tutmaktır.

Ramazan ayında niyet ederek oruca başlayan bir kimse özürsüz olarak bile bile yiyip içse veya cinsi ilişkide bulunsa orucu bozulur. Bozulan bu orucun gününe gün kaza edilmesi, ayrıca oruç özürsüz olarak ve bile bile bozulduğu için de keffaret tutması gerekir.

Başlanan bir orucu bilerek bozmanın dünyadaki cezası keffarettir. Yani altmış gün birbiri ardınca oruç tutmaktır. Herhangi bir sebeple keffaret orucuna ara verilir veya eksik tutulursa yeniden başlayıp altmış günü kesintisiz tamamlamak lazımdır. Kadınlar keffaret orucu tutarken araya giren âdet günlerini tutmazlar, âdet halleri bitince ara vermeden temiz günlerinde oruca devam ederek altmış günü tamamlarlar.

Orucu Bozup Yalnız Kazayı Gerektiren Şeyler
1) Yenmesi mutad olmayan ve ilaç olarak da kulanılmayan şeyleri yutmak, (toprak, kağıt, pamuk gibi)

2) Buruna ilaç çekmek,

3) Kulağın içine yağ damlatmak,

4) Abdest esnasında ağzına ve burnuna su alırken kendi elinde olmayarak boğazına su kaçmak,

5) Ağzına aldığı renkli ipliğin boyası tükrüğe geçip, boyanan bu tükrüğü yutmak,

6) Zorla orucu bozulmak,

7) Ağız dolusu kusmak, (Kendi isteği ile)

8) Akşam vakti girmediği halde, akşam oldu zannederek iftar etmek,

9) İmsak vakti geçtiği halde, İmsak'a daha vardır zannederek yemek.

Orucu Bozmayan Şeyler
1) Oruçlu olduğunu unutarak yemek, içmek, (unutarak yiyip içerken oruçlu olduğunu hatırlarsa hemen ağzını yıkayıp oruca devam eder, oruçlu olduğunu hatırladıktan sonra boğazından aşağıya bir şey geçerse orucu bozulur.)

2) Kulağına su kaçmak,

3) Göze ilaç damlatmak,

4) Gece yıkanması gerekirken sabahleyin yıkanmak,

5) Kendi isteği olmayarak kusmak,

6) İhtilâm olmak, (yani uyurken cünüplük hali meydana gelmek)

7) Kan aldırmak,

8) Kendi isteği olmayarak boğazına toz , duman girmek,

9) Ağzındaki tükrüğü yutmak.

Oruçluya Mekruh Olan Şeyler
1) Bir şeyin yutmadan tadına bakmak, (eğer kadının kocası, yemeğin tuzundan dolayı karısına anlayışsız davranır, huzursuzluk yaparsa, kadın yutmadan yemeğin tuzuna bakabilir.)

2) Tükrüğünü ağzında biriktirip yutmak, (eğer ağzında biriktirdiği tükrüğü dışarı çıkardıktan sonra yutarsa orucu bozulur.)

3) Kendini zayıf düşürecek derecede kan aldırmak, ağır işlerde bulunmak.

Oruçluya Mekruh Olmayan Şeyler
1) Gül ve misk gibi şeyleri koklamak,

2) Dişlerini fırçalamak,

3) Ağzına su alıp çalkalamak,

4) Burnuna su çekmek,

5) Yıkanmak,

Fıtır Sadakası
Borcundan ve aslî ihtiyaçlarından başka en az nisab miktarı malı (80.18 gr. altın) veya onun değerinde parası olan müslümanın fıtır sadakası vermesi vacipdir. Buna kısaca "Fitre" denilir. Fıtır sadakasının vacip olması için zekâtta olduğu gibi malın üzerinden bir yıl geçmesi ve artıcı nitelikte olması şart değildir.

Fitre, Ramazan ayında fakirlere verilen bir sadakadır. Bayramdan önce verilmesi iyidir. Bayram günü veya daha sonra da verilebilir. Dini ölçülere göre zengin olan kimsenin, hem kendisinin, hem de erginlik çağına gelmemiş olan çocuklarının fitrelerini vermesi vaciptir.

Fitre Şu Dört Cins Yiyecek Maddesinden Aşağıdaki Miktarlarda Verilir:
Cinsi: Miktarı:
1– Buğday 1460 Gram

2– Arpa 2920 Gram

3– Kuru üzüm 2920 Gram

4– Hurma 2920 Gram

Bu gıda maddelerinin kendileri verilebileceği gibi para olarak değerleri de verilir. Hangisi fakirin yararına ise onu vermek daha uygundur. Bir fitre yalnız bir fakire verilir, ikiye bölünmez. Bir fakire birden fazla fitre verilebilir. Fitre niyet edilerek verilir. Ancak bunun fitre olduğunu fakire söylemek gerekmez. İçinden niyet etmesi yeterlidir.
Zekât hangi fakirlere verilirse fitre de onlara verilir. Bir özürden dolayı ramazanda oruç tutmayanlar da, nisap miktarı mal veya paraya sahip iseler fitrelerini vermekle yükümlüdürler.

Varlıklı müslümanlar fitre vermek suretiyle fakirlere bayram sevincini tattırırlar. Böylece, hem borcunu ödemiş, hem de sevap kazanmış olurlar. Fitre vermek, orucun kabul edilmesine, ölümün şiddetinden ve kabir azabından kurtulmaya vesile olur.

Türkiye'de Ramazan Yaşantısı
Onbir ayın sultanı olarak nitelenen mübarek Ramazan ayı yurdumuzda büyük bir coşku ve manevi heyecan içinde çok şerefli bir misafir gibi karşılanır. Sahur ve iftar için farklı ve özel yemekler hazırlanır.

Pek çok şehirde iftar vakti, top sesleri ile duyurulur. Bu, Ramazan ayına milletçe verilen önemin bir göstergesidir. İftar vakti cadde ve sokaklar boşalır. Çünkü o saatte hemen herkes iftar sofrasındadır.

Zengin yemek çeşitleri ile donatılan iftar sofralarına zaman zaman dost ve akrabalar dâvet edilerek yemekler toplu olarak yenir. İftar sofralarında ibadet görevini yapmış olmanın sevinci yaşanır.

Bazı kişi ve kuruluşlarca daha büyük kalabalıklara verilen iftar yemekleri dostluk ve kardeşlik duygularını güçlendirir. Teravih namazlarında câmiler dolup taşar, anne ve babaları ile birlikte câmiye giden çocuklar bir çiçek gibi câmileri süsler, Pırıl pırıl gençler Ramazan ayına ayrı bir güzellik katar, büyüklerin geleceğe olan ümidini artırır.

Bu ayda câmilerde güzel sesli hafızlar tarafından okunan Kur'an-ı Kerim cemaat tarafından huşu içinde dinlenir. Kur'an-ı Kerim, sadece camilerde değil evlerde de okunur.

Radyo ve Televizyonlarda iftar ve sahur vakitlerinde yayınlanan özel proğramlar ilgi ile izlenir.

Minarelerin şerefelerindeki kandiller, Ramazan geceleri devamlı olarak yanar. Bunlar sadece çevrelerini aydınlatmakla kalmaz, kalpleri de huzurla doldurur. Birden fazla minaresi bulunan câmilerde minareler arasına ışıklı yazıların yer aldığı "mahya"lar asılır. Bu yazıları çok uzaklardan bile okumak mümkündür. Minarelerdeki kandiller ve mahyalarla süslenen câmiler, ülkenin görüntüsüne başka bir güzellik verir.

Ramazan gecelerindeki coşku Kadir Gecesinde zirveye ulaşır. Câmilerin içi ve dışı cemaatle dolar. Bu mübarek gecenin bereketinden yararlanmak için müminler bu geceyi ibadet ve dualarla geçirir. Ruhlar iyice arınır, gönüller huzurla dolar Kadir Gecesinde.

Ramazan ayının özelliklerinden biri de zengin müslümanların zekat ve fitrelerini bu ayda vermesidir. Verilen zekat ve fitrelerle fakir ve kimsesizlerin ihtiyaçları karşılanır. Yoksulların sevindirilmesi bu aya başka bir anlam kazandırır. Zengin fakir kaynaşmasına vesile olur.

Ramazan coşkusu bayrama kadar devam eder. Bayram yaklaşınca çarşı ve pazarlar, bayram hediyelikleri için yapılan alışverişlerle iyice hareketlenir.

Kalabalık cemaatlerle kılınan bayram namazının ardından müslümanlar birbirleri ile bayramlaşır.Bu bayramlaşma dost, hısım ve akrabaların evlerde birbirlerini ziyareti ile devam eder, bu ziyaretlerde misafirlere genellikle, şeker, çikolata ve tatlı ikram edilir. Bayramda çocuklar hediyelerle sevindirilir. Yoksullara yardım edilerek gönülleri hoş edilir. Dargınlar barıştırılır. Ölülerin kabirleri ziyaret edilerek ruhları için Kur'an okunur ve dua edilir.

Müslüman bir ülke olan Türkiyede bu manevi havayı camilerden sokak ve caddelere kadar her yerde hissedersiniz.


ZEKÂT
Zekâtın Önemi
İslâmın beş şartından dördüncüsü zekât vermektir. Hicretin ikinci yılında oruçtan önce farz olmuştur. Mal ile yapılan ibadettir.

Zekât, dini ölçülere göre zengin olan müslümanların seneden seneye malının ve parasının kırkta birini fakir olan müslümanlara vermesidir. Zekât, Kur'an-ı Kerim'de namaz ile birlikte otuzyedi yerde geçmektedir. Zekâtın üzerinde bu kadar çok durulması onun dinimizde büyük önem taşıdığını göstermektedir.

Zekâtın Faydaları
Zekât, kalbi cimrilik hastalığından, malı fakirin hakkından temizleyen, zenginlerde şefkat ve merhamet duygularını geliştiren bir ibadettir. Zekât sayesinde fakirlerin kalbindeki haset ve kıskançlık ortadan kalkar. Kendilerine yardım eden zenginlere karşı sevgi ve saygı meydana gelerek toplumda birlik ve kardeşlik kuvvetlenmiş olur.

İslâm Dini, toplumun dertlerini tedâvi eden, ihtiyaçlarını karşılayan birçok esaslar getirmiştir. Allah'ın emri olan zekât, bir sosyal yardımlaşma sistemidir. Zekât malın büyümesini ve bereketlenmesini sağlar. Zekâtı verilen serveti, yok olmaktan, kötü insanların zararından Allah korur. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Mallarınızı zekât ile koruyunuz." (54)

Zekâtı Kimler Verir
Aşağıdaki şartları taşıyan kimseler zekât vermekle mükellef olur:

1) Müslüman olmak,

2) Akıllı olmak,

3) Erginlik çağına gelmiş olmak,

4) Hür olmak,

5) Dinen zengin (yani aslî ihtiyaçlarından ve borçlarından başka "nisab" miktarı mala veya paraya sahip) olmak,

6) Zekâtı, verilmesi gereken mal veya para:

a) Nisab miktarına (yani 80.18 gr. Altın değerine) ulaşmış olmak,

b) Sahibinin elinde tam bir kamerî yıl kalmış olmak,

c) Hakikaten veya hükmen artıcı nitelikte olmak gerekir,

Zekât Kimlere Verilir
Zekât verilecek kimseler şunlardır:

1) Fakirler: Dini ölçülere göre zengin sayılmayan, nisab miktarı malı olmayan kimselerdir.

2) Yoksullar: Hiçbir şeyi olmayanlar.

3) Borçlular: Borcundan fazla nisab miktarı mala sahip olmayanlar.

4) Yolcu: Memleketinde malı olduğu halde yolda parasız kalan, elinde bir şey bulunmayan kimselerdir. (Bunlara memleketlerine varacak kadar zekât verilebilir.)

5) Allah Yolundakiler: Bunlar cihad veya hac için yola çıkıp parasız kalanlar ile işini gücünü bırakıp kendisini ilme vermiş olan kimselerdir.

Zekât Verirken Şu Sırayı Gözetmeli:
Önce kardeşler, kardeş çocukları, amca, hala, dayı ve teyze, sonra diğer akraba ve komşular, bunlardan sonra mahallesinde ve oturduğu memleketteki fakirler. Aldığı zekât parasını günah yolunda harcayacak veya israf edecek olan kimselere değil, gerçek ihtiyaçları için harcayan fakirlere vermek daha iyidir.

Zekât Kimlere Verilmez:
1) Ana, baba, büyük ana ve büyük babalara,

2) Oğluna, oğlunun çocuklarına,kızına, kızının çocuklarına ve bunlardan doğan çocuklara,

3) Zenginlere,

4) Müslüman olmayanlara,

5) Karı-koca birbirlerine.


HAC
Hac ve Önemi
İslâm şartlarının beşincisi hac'dır. Hac,belli zamanda, belirli yerleri özel bir şekilde ziyaret etmektir.

Hicretin dokuzuncu yılında farz olmuştur. Hac hem mal, hem de beden ile yapılan bir ibadettir. Belirli şartları taşıyan müslümanların ömründe bir defa hacca gitmesi farzdır. Allah'ın her emrinde olduğu gibi haccın farz kılınmasında da bir çok hikmetler ve faydalar vardır.

Çeşitli ülkelerden mukaddes topraklara gelen, dilleri ve renkleri ayrı olan müslümanların tek gaye etrafında bir araya gelmesi ve hep birlikte Allah'a yönelmesi İslâm kardeşliğini güçlendirir. Müslümanların birbiri ile tanışmalarını, birbirlerinin dert ve sıkıntılarına çare bulmalarını sağlar.

Zengin-fakir her seviyede müslümanın ihrama girerek aynı kıyafet içinde bulunması insanlara eşitlik fikrini aşılar, mahşer gününü hatırlatır.

Sevgili peygamberimizin doğup büyüdüğü, İslâm dini'nin cihana yayılmaya başladığı kutsal yerleri görmek ruhlara manevi bir heyecan verir, dini duyguları kuvvetlendirir. Kutsal yerlerde insan kendisini Allah'a daha yakın hisseder, yaptığı ibadetlere kat kat fazla sevab verilir. Allah rızası için hac vazifesini yapan ve insanlara kötülük etmekten sakınanların (kul hakları hariç) birçok günahı bağışlanır. Bu konuda peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

«Kim Allah için hacceder de kötü söz ve davranışlardan sakınırsa, annesinin onu doğurduğu günkü gibi günahlarından arınmış olarak döner.» (55)

Hac Kimlere ve Ne Zaman Farzdır
Aşağıdaki şartları taşıyanlara hacca gitmek farz olur:

1) Akıllı olmak,

2) Erginlik çağına gelmiş olmak,

3) Müslüman olmak,

4) Hür olmak,

5) Haccın farz olduğunu bilmek. (Bu şart müslüman olmayan ülkelerde müslümanlığı kabul edenler içindir. İslâm ülkelerinde yaşayan müslümanlar için haccın farz olduğunu bilmemek özür değildir.)

6) Zorunlu ihtiyaçlardan başka hacca gidip dönünceye kadar kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin geçinebileceği maddi güce sahip olmak.

7) Durumuna uygun bir vasıta ile hac yolculuğunu yapabilmesi için vasıta ve yol masraflarını karşılayacak parası olmak.

8) Hac vazifesini yapabilecek zamana yetişmiş olmak.

Saydığımız bu şartlardan başka hac vazifesini bizzat yapmak için şu şartların da bulunması gerekir. Bunlara haccın edasının şartları denir.

Haccın Edasının Şartları:
1) Vücutça sağlıklı olmak, (Kör, kötürüm ve hac yolculuğuna dayanamayacak derecede hasta ve yaşlı olmamak.)

2) Hacca gitmesine bir engel bulunmamak, (Hapiste olmak gibi)

3) Yol güvenliği olmak,

4) Kadının yanında kocası veya evlenmesi caiz olmayan bir mahremi bulunmak, (56)

5) Kocası ölmüş veya boşanmış olan kadınların iddet süreleri bitmiş olmak.

Bu saydığımız şartlara sahip olan bir kimsenin önündeki ilk hac mevsiminde hacca gitmesi farz olur.

Umre
Umre, belirli bir zamana bağlı olmadan usulüne göre ihrama girdikten sonra tavaf etmek, sa'y yapmak ve traş olmaktan ibarettir.

Umre sünnettir. Umre için belirli bir zaman yoktur. Arefe ve onu izleyen kurban bayramı günleri olmak üzere yılda beş günün dışında her zaman umre yapılabilir.


KURBAN
Kurban ve Önemi
Kurban, ibadet niyeti ile belirli vakitte kurbanlık hayvanı kesmektir.

Kurban kesmek mal ile yapılan bir ibadettir ve vacibdir. Hicretin ikinci yılında emredilmiştir. Kurban, Allah yolunda gösterilen bir fedakârlık, O'nun verdiği nimetlere karşı şükran borcunu yerine getirmektir.

Zenginlerin, kestikleri kurban etlerinden fakirleri yararlandırması, müslümanlar arasında sevgi ve kardeşlik duygularını güçlendirir. Varlıklı insanlarla birlikte yoksullar da sevinir. Kurbanla gelen bu sevinç toplumun huzur ve mutluluğunu artırır.

Sevgili peygamberimiz: «Kim (mal) genişliği bulur da kurban kesmezse bizim mescidimize yaklaşmasın.» (57) buyurarak kurban kesmenin zenginler için önemli bir görev olduğunu belirtmiştir.

Kimler Kurban Keser
Aşağıdaki şartları taşıyan kimselerin kurban kesmesi vaciptir:

1) Müslüman olmak,

2) Akıllı olmak,

3) Erginlik çağına gelmiş olmak,

4) Hür olmak,

5) Mukim olmak (Yani misafir olmamak),

6) Nisab miktarı mal veya paraya sahip olmak. (Kurban nisabında mal ve paranın üzerinden bir senenin geçmesi şart değildir.)

Kurban kesiminin vakti, kurban bayramının birinci, ikinci ve üçüncü günüdür. Üçüncü günün akşamından sonra kurban kesilmez.

Hangi Hayvanlar Kurban Edilir
Hayvanlardan sadece koyun, keçi, sığır,manda ve deve kurban edilir. Bunlardan koyun ile keçi bir yaşını, sığır ve manda iki yaşını, deve beş yaşını bitirmiş olmalıdır. Ancak, koyun altı ayını tamamladığı halde bir yaşını doldurmuş gibi gösterişli olursa kurban edilebilir. Keçi için böyle bir durum yoktur, bir yaşını doldurması şarttır.

Koyun ve keçi bir kişi için kurban olur. Sığır, manda ve deve birden yedi kişiye kadar ortaklaşa kurban edilebilir. Bu hayvanların boynuzsuz olması, boynuzunun biraz kırık bulunması, dişlerinden birazının dökülmesi ve topal olması kurban olmalarına engel değildir. (Ayağının üzerine basamayacak kadar topal olursa kurban edilmez.)

MÜBAREK GÜN VE GECELER
Cuma Günü
Cuma günü müslümanlar için bir bayram günü demektir. Cuma namazı cemaatle kılınır. Bu sebeple müslümanlar bir araya gelerek birbirleri ile yakından tanışmak ve görüşmek imkânı bulurlar. Her hafta müslümanların böyle bir araya gelmesi aralarındaki dostluğu artırır, birlik ve beraberliği güçlendirir.

Cuma, önemli olayların meydana geldiği çok hayırlı ve faziletli bir gündür. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

«Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün cuma günüdür. Adem (a.s.) o gün yaratılmış, o gün cennete konulmuş ve o gün cennetten çıkarılmıştır.» (58)

«Cuma gününde bir saat vardır ki, hangi mü'min o saatte Allah'tan bir dilekte bulunursa Allah onun dileğini kabul eder.» (59)

Ramazan ve Kurban Bayramları
Yılda iki dini bayramımız vardır:

1– Ramazan bayramı.

2– Kurban bayramı.

Bayram sevinç günü demektir. Ramazan ayında oruç tutarak Allah'ın emrini yerine getiren, Kurban Bayramında kurban keserek Allah yolunda fedâkârlık gösteren, bayram namazlarını topluca kılan müslümanlar görevlerini yapmış olmanın sevinç ve mutluluğunu yaşarlar.

Bayramlarda anne, baba ve büyükler ziyaret edilir, dargınlar barışır, hısım ve akrabalar arasında karşılıklı hediyeleşmeler dostlukları pekiştirir.

Bayramlarda mü'minler birbirleri ile bayramlaşır, uzakta olanlara tebrikler gönderilerek gönülleri alınır. Kabirler ziyaret edilerek ölüler için dua edilir. Kur'an okunarak ve sadaka verilerek ruhları şad edilir.

Bayramlar, Allah'ın mü'min kullarına birer ziyafet günleridir. Bu günler, Allah'ın rızasına uygun davranışlarla değerlendirilmelidir.

Mevlid Kandili
İnsanlığın kurtuluşu için gönderilen son ve en büyük peygamber, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) 571 yılında Kameri aylardan Rebiü'l-evvel ayının 12. gecesi doğmuştur. Bu mübarek geceye "Mevlid Kandili" denir.

O'nun doğduğu çağda dünyanın her tarafında cehalet, zulüm ve ahlâksızlık almış yürümüş, Allah inancı unutulmuş, insanlık korkunç ve karanlık bir duruma düşmüş, dünya yaşanmaz hale gelmişti.

Sevgili Peygamberimizin tebliğ ettiği İslâm dini ile dünya aydınlandı, tek Allah inancı ile kalpler nurlandı. Eşitlik, adalet ve kardeşlik geldi. O'na inanan toplumlar gerçek huzura kavuştu. O'nun doğduğu gece, insanlığın kurtuluşu için çok hayırlı ve mübarek bir başlangıçtır.

Bu gece, müslümanlar arasında yüzyılllardan beri büyük bir coşku ile kutlanmakta, Sevgili Peygamberimiz derin bir saygı ile anılmaktadır. Büyük Türk Alimi Süleyman Çelebi tarafından yazılan ve asıl adı "Vesiletün'necat" olan mevlid kitabı O'nun doğumunu, üstünlüğünü ve mucizelerini en güzel bir şekilde dile getiren değerli bir eserdir.

Peygamberimizin doğum yıldönümlerinde okunan mevlidleri saygı ile dinlemek, O'nun mübarek ruhuna salât ve selâm okumak hiç şüphesiz büyük milletimizin Sevgili Peygamberimize olan engin sevgi ve bağlılığının bir ifadesidir.

Bununla beraber, O'nun ahlâk ve fazilet dolu hayatını öğrenmek ve kendimize örnek almak başta gelen görevlerimizdendir. Asıl o zaman O'nun sevgisini ve hoşnutluğunu kazanmış oluruz.

Regaib Gecesi
Üç aylar diye bilinen Recep, Şaban ve Ramazan ayları manevi bakımdan diğer aylardan daha üstün ve daha bereketlidir. Recep ayı gelince Peygamberimiz şöyle dua ederdi:

«Allah'ım bize Receb ve Şabanı mübarek eyle ve bizi Ramazana ulaştır.» (60)

Recep ayının ilk cuma gecesi "Regaib Gecesi" dir. Bu gece, Allah'ın rahmet ve bağışlamasının bol olduğu, duaların kabul edildiği mübarek bir gecedir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

«Beş gece vardır ki, onlarda yapılan dualar geri çevrilmez (yâni kabul edilir). Bunlar:

– Recebin ilk cuma gecesi,

– Şabanın onbeşinci gecesi,

– Cuma geceleri,

– Ramazan bayramı gecesi,

– Kurban bayramı gecesi'dir.» (61)

Mi'rac Gecesi
Allah,'ın dâveti üzerine Sevgili Peygamberimiz bir gece Mekke'deki Mescid-i Haramdan Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya götürülmüş, oradan Cebrâil ile birlikte bütün gökleri aşarak "Sidretül'münteha" denilen makama yükselmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.) buradan daha ileriye gitmiş ve vasıtasız olarak Yüce Allah ile görüşmüştür.

Bu mukaddes yolculuğun Mekke'den Kudüs'e kadar olan bölümüne İsra, Kudüs'ten itibaren devam eden bölümüne de Mi'rac denir. Peygamberimiz, beş vakit namazı ümmetine Mirac hediyesi olarak getirmiştir.

Mirac olayı Peygamberimizin en büyük mucizelerinden biridir. Hicretten bir buçuk yıl önce Receb ayının 27. gecesinde meydana gelmiştir.

Berat Gecesi
Şaban ayının onbeşinci gecesi "Berat Gecesi"dir. Borçtan, suç ve cezadan kurtulmak anlamını taşıyan Berat, günahlardan kurtuluş gecesi demektir.

Bu gece yüce Allah'ın, kendisine yönelip af dileyen mü'minleri bağışlayarak kurtuluş beratı verdiği bir gecedir. Bu geceyi şuurlu bir halde geçirerek dileklerimizi Allah'a sunmamızı isteyen Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

«Şaban ayının onbeşinci gecesi olduğu zaman, o geceyi ibadetle geçirin, gündüzünü de oruç tutunuz. Çünkü, Allah Teâlâ, o gece güneş doğuncaya kadar, dünyaya rahmetle tecelli ederek şöyle buyurur:

– Yok mudur bağışlanmak isteyen, bağışlayayım?

– Yok mudur rızık isteyen,rızıklandırayım?

– Yok mudur dert ve musibete yakalanan, şifa vereyim?

– Daha ne gibi dilekleri olan varsa istesinler vereyim.» (62)

Öyle ise Rabbimizin müjdesine kulak vererek bizlere tanınan bu fırsatlardan yararlanmalıyız.

Kadir Gecesi
Ramazan ayının 27. gecesi "Kadir Gecesi"dir. İnsanlara dünyada ve ahirette mutlu olmanın yollarını gösteren dinimizin kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim Peygamberimize Ramazan ayı içinde Kadir Gecesinde inmeye başlamış, Hz. Muhammed (s.a.s.)'e peygamberlik görevi bu gecede verilmiş ve İslâm güneşi bu gecede doğmuştur. İşte bu önemli olaylar Kadir Gecesine büyük bir şeref vermiş, üstün bir değer kazandırmıştır.

Kadir gecesinin bin aydan daha haylırlı olduğu Kur'an-ı Kerim'de açıkça bildirilmiştir. Sevgili Peygamberimiz de bu gecenin fazileti hakkında şöyle buyurmuştur:

«Kim ki, faziletine inanarak ve mükâfatını Allah'tan bekleyerek Kadir Gecesini ibadetle geçirirse geçmiş günahları bağışlanır.» (63)

Kadir Gecesi biz mü'minlere Allah Teâlanın büyük bir lütfu ve sonsuz rahmetinin eseridir. Bu geceyi Allah rızası için namaz kılarak, Kur'an okuyarak ve dûa ederek en iyi bir şekilde değerlendirmeliyiz.

Hz. Aişe bir gün Peygamberimize:
–«Ya Rasûlellah: Kadir Gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim?» diye sordu.

Peygamberimiz şöyle buyurdu:

–«De ki: Ya Rab; sen çok affedicisin, affetmeyi seversin, beni afffet.» (64)

Sevgili Peygamberimizin öğrettiği bu duayı, biz de Kadir Gecesinde tekrar edelim.

Kandil gecelerini; Allah rızası için namaz kılmak, Kur'an okumak, Peygamberimize salât ve selâm okumak, günahlarımızın bağışlanması için Allah'tan af dilemek, dünya ve ahirete ait dileklerimiz için dua etmek ve yapacağımız yardımlarla yoksulları sevindirmek suretiyle değerlendirmeliyiz.

Dipnotlar:
(32) Bakara sûresi, 222.
(33) Meşariku'l-Envar, c. II, s. 107.
(34) Neseî Tahare
(35) Meşarık, c. II, s. 107
(36) Tirmizi, Edeb
(37) Riyazu's-Sâlihîn, c. III, s. 282.
(38) Resimlerle abdestin alınışı kitabın sonuna konulmuştur, oraya bakınız.
(39) Keşfu'l-Hafa, c. II, s. 31
(40) Buhari, c. II, s. 475
(41) Ankebût sûresi, 45.
(42) Keşfu'l-Hafa, c. II, s. 203
(43) Nisa sûresi, 103
* Sabah ezanında Hayye ale'l-felâh'tan sonra iki kere, "Essalâtü hayrun minennevm" okunur.
(44) Namazda okunan dualar ve bazı sûreler kitabın sonuna konulmuştur.
(45) Sabah namazının farzının resimlerle kılınışı kitabın sonundadır, oraya bakınız.
(46)
et-Terğib, ve't-Terhib, c. I, s. 214.
(47)
Riyazü's-Salihin, c. II, s. 467
(48)
Bakara sûresi, 183
(49) Riyazü's-Salihin, c. II, s. 489
(50) Keşfu'l-Hafa, c. II, s. 33.
(51) Hayat Ansiklopedisi, Oruç Maddesi.
(52) Riyazü's-Salihin, c. II, s. 495.
(53) et-Terğib ve't-Terhib, c. II, s. 81.
(54) et-Terğib ve't-Terhib, c. I, s. 520
(55) Riyazü's-Salihin, c. II, s. 521.
(56) Şafi Mezhebine göre; yanında kocası veya mahremi olmayan kadın, güvenilir iki veya daha fazla kadınla birlikte farz olan haccını yapar
(57) et-Terğib ve't-Terhib, c. II, s. 155.
(58) Riyazü's-Salihin, c. II, s. 439.
(59) a.g.e., c. II, s. 444.
(60) Câmiu's-Sağir, c. V, s. 131.
(61) Câmiu's-Sağir, c. III, s. 454
(62) et-Terğib ve't-Terhib, c. II, s. 119
(63) et-Terğib ve't-Terhib, c. II, s. 119.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi f_kryln 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Harflerin mahrecleri Kur'ân-ı Kerim Genel f_kryln 0 4869 10 Kasım 2013 00:57
Kuran eğitimi ve teknik bilgiler Kur'ân-ı Kerim Genel f_kryln 0 3675 10 Kasım 2013 00:54
pratik arapça - HAFTANIN GÜNLERİ- Genel Arapça f_kryln 0 2722 10 Kasım 2013 00:47
pratik arapça - POLİS KARAKOLUNDA- Genel Arapça f_kryln 0 2908 10 Kasım 2013 00:46
pratik arapça - BANKADA- Genel Arapça f_kryln 0 2736 10 Kasım 2013 00:45

Alt 07Haziran 2013, 00:46   Mesaj No:2
Medineweb Kıdemli Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:f_kryln isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 14040
Üyelik T.: 01 Ağustos 2011
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Byn
Memleket:Ağrı
Yaş:34
Mesaj: 300
Konular: 103
Beğenildi:23
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Kuran Kursları için Dini bilgiler/İtikad

DİN
Din Neye Denir
Din: Allah'ın, insanlara Peygamberleri aracılığı ile gönderdiği bir sistemdir. Bu sistem, akıl sahiplerini kendi istekleri ile dünyada huzur ve saadete, âhirette sonsuz mutluluğa ulaştırır.
Dinin Gayesi
Din, bize yaratılışımızın amacını, Allah'a karşı yükümlü olduğumuz görevleri öğretir. İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı tanıtır ve iyiye ulaşmanın yollarını gösterir.
Din insanı ruhen yükseltir, ahlâken olgunlaştırır, fertlerin birbirlerinin haklarına saygılı olmalarını ister ve uyulması gereken hak ve görevleri belirler.
Kısaca; dinin gayesi, insanı hem dünya hayatında, hem de ahirette mutluluğa kavuşturmaktır. Bize düşen görev, dinin gösterdiği nurlu yolda yürüyerek bu mutluluğa ulaşmaktır.
İslâm Dini ve Diğer Dinler
İlk insan olan Hz. Adem (a.s.) aynı zamanda ilk peygamberdir. İnsanlığın ilk dini de Hak din'dir. Hz. Adem'den Peygamberimiz Hz. Muhammed'e kadar gelen bütün peygamberler insanlara Allah'ın birliği inancını tebliğ etmişler ve Allah'a nasıl ibadet edileceğini öğretmişlerdir.
Ancak son peygamber Hz. Muhammed'den önceki peygamberlerin tebliğ ettiği iman esasları ve dinî hükümler zamanla bozulmuş ve insanlar karanlıklar içinde kalmıştı. İnsanlığı düştüğü bu durumdan aydınlığa çıkaracak bir kurtarıcıya ihtiyaç vardı.
Bunun üzerine Yüce Allah, son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) aracılığı ile bütün insanlara son ve en mükemmel din olan İslâm'ı göndermiştir.
Bu gerçek Yüce Allah tarafından Kur'an-ı Kerim'de şöyle bildirilmiştir:
"Allah katında din, şüphesiz İslâmdır." (1)
İslam'ın dışındaki dinler, Allah katında makbul değildir. Bunların insanlara bir yararı olmayacaktır. Bu konu Kur'an-ı Kerim'de şöyle açıklanmıştır:
"Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecektir. O, ahirette de zarara uğrayanlardandır." (2)
İslâm Dini, Allah tarafından gönderildiği gibi hiçbir değişikliğe uğramadan ve bozulmadan günümüze kadar gelmiştir. Bundan sonra da bu özelliğini koruyacaktır. İslâm, Allah katında makbul olan tek dindir.
Bazı insanlar tarafından ortaya konulan dinler de vardır, ancak bu dinler, batıl ve geçersizdir. Çünkü bunlar, Allah tarafından gönderilmemiş, insanlar tarafından uydurulmuştur.
İslâm Dini'nin Özellikleri
1) Hz. Muhammed tarafından tebliğ edilen İslâm, son dindir. Ondan başka din gelmeyecek, hükümleri kıyamete kadar devam edecektir.
2) İslâm evrensel bir dindir. Önceki peygamberlerin tebliğ ettikleri dinler, belirli milletlere geldiği halde İslâm dini, bütün dünya milletlerine gönderilmiştir.
3) İslâm dini'nin hükümleri insanların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde mükemmeldir. Bu sebeple başka bir dine ihtiyaç kalmamıştır.
4) İslâm dini, kendinden önce Allah tarafından gönderilen peygamberleri ve ilâhi kitapları tasdik eder. Ancak o kitapların hükümlerini yürürlükten kaldırmıştır. Çünkü onlar, belirli milletlere sınırlı zamanlar için gönderilmişti. İslâm Dini ise bütün milletlere gönderilen ve kıyamete kadar değişmeden devam edecek olan Din'dir.
İMAN
İman Ne Demektir
İman'ın sözlük anlamı, herhangi bir şeye inanmak demektir.
Dini terim olarak iman: «Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)'in Allah tarafından getirdiği şeylerin doğru olduğuna kalb ile inanmak ve bu inacı dil ile söylemektir.»
Allah'ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Allah'ın peygamberi olduğuna kalbi ile inanan ve bu inancını dili ile söyleyen kimseye «Mü'min» denir.
Kelime–i Tevhid

Okunuşu: "Lâ ilâhe İllellâh, Muhammedün Rasûlüllah."
Anlamı: "Allah'tan başka tanrı yoktur. Hazreti Muhammed (s.a.s.) Allah'ın Peygamberidir."
Kelime-i Şehadet

Okunuşu: "Eşhedu en lâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Rasûlüh."
Anlamı: "Ben şahitlik ederim ki, Allah'tan başka Tanrı yoktur. Yine şahitlik ederim ki Hazreti Muhammed (s.a.s.)
Allah'ın kulu ve Peygamberidir."
İman esasları, topluca ve özet olarak hem Kelime-i Tevhid, hem de Kelime-i Şehadette ifade edilmiştir. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Peygamber olduğuna inanmak, O'nun Allah tarafından getirip haber verdiği her şeyin doğru ve gerçek olduğuna inanmayı gerektirir. Bu sebeple bir insan, Kelime-i Tevhid veya Kelime-i Şehadetten birini dili ile söyler, kalbi ile de inanırsa İslâm Dini'ne girmiş olur.
Ancak, müslümanın bu kadarla yetinmeyip, İman esaslarını ayrıntıları ile öğrenmesi ve hepsine ayrı ayrı inanması gerekir.

İMAN ESASLARI
İman'ın Esasları Nelerdir
Ayrıntılı olarak inanılması gereken iman esasları altıdır. Bunlara iman'ın şartları da denir.
İman'ın Şartları
1– Allah'a,
2– Allah'ın Meleklerine,
3– Allah'ın Kitaplarına,
4– Allah'ın Peygamberlerine,
5– Ahiret Gününe,
6– Kadere; İster iyi, ister kötü olsun, evrendeki her şeyin ve her olayın Allah'ın bilmesi, dilemesi ve yaratmasıyla meydana geldiğine,
İnanmaktır.
ALLAH'A İMAN
Allah'a Niçin ve Nasıl İnanırız
İmanın altı şartından birincisi Allah'a inanmaktır. Akıl sahibi olan ve erginlik çağına gelen her insanın ilk ve en önemli görevi, Allah'ın varlığına ve birliğine inanmaktır.
Çevremize baktığımız zaman, hiçbir şeyin kendiliğinden olmadığını görürüz. Güzel bir sanat eseri, bunu yapan bir sanatkârının bulunduğunu gösterir. Meselâ; kullandığımız saati yapan bir sanatkâr, oturduğumuz binayı yapan bir usta yok mudur? Şüphesiz ki vardır. Bunların kendiliğinden meydana geldiğini akıl kabul eder mi? Elbette etmez.
Öyle ise; çok ince bir plâna göre kurulan ve mükemmel bir düzen içinde işleyen uçsuz bucaksız kâinatı ve en güzel sanat eseri olan insanı da bir yaratan vardır. İşte bu yaratıcı, sonsuz güç ve kudret sahibi olan "Allah"tır. Evren, Allah'ın varlığını; evrende görülen ahenk ve mükemmel düzen de Allah'ın birliğini göstermektedir.
O halde, ilk görevimiz, bizi yaratan ve yaşatan Allah'a inanmak, O'na gönülden bağlanmaktır.
Allah'a Şöyle İnanırız
Allah vardır ve birdir. Ondan başka tanrı yoktur.
Varlığının başlangıcı ve sonu yoktur. O, her zaman vardı, sonsuza kadar da var olacaktır.
Allah varlıklardan hiçbirine benzemez. O'nun eşi ve benzeri yoktur. Varlığı kendindendir. Hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şey O'na muhtaçtır.
Allah diridir, her şeyi bilir, her şeyi işitir ve her şeyi görür. Kalbimizden geçenleri de bilmektedir.
Allah irade sahibidir, diler ve dilediğini yapar. Onun kudreti sonsuzdur, her şeye gücü yeter.
Allah yaratıcıdır, dilediğini yoktan var eder, dilediğini de yok eder. Evrende ne varsa hepsini O yaratmıştır.
Allah harflere ve sese gerek olmadan söyler. Sözünü Peygamberlerine duyurmuş, emir ve yasaklarını bildirmiştir. Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim Allah'ın sözüdür.
Allah, merhameti sonsuz, bağışlaması bol Yüce bir varlıktır. Bize hayat veren, sayılamıyacak kadar nimetler bahşeden O'dur.
O, bizi yarattıktan sonra da yalnız bırakmamış, peygamberler göndererek dünyada ve ahirette mutlu olmanın nurlu yolunu göstermiştir.
Allah'a böyle doğru olarak inanan ve ona gönülden bağlanan insan, varlıklar arasındaki şerefli yerini almış, gerçek değerini kazanmış olur. Bu inanç, insanın kalbini her türlü kötü düşüncelerden temizler, iyi düşünce ve güzel huylarla süsler.
İnsan, hiç kimsenin görmediği yerlerde bile ahlâka aykırı davranışlardan sakınır. Çünkü, Allah'ın her şeyi gördüğüne ve bildiğine inanır. Allah'a iman, her türlü iyiliğin kaynağıdır.
Tevhid İnancı
İslâmın temeli, tevhid inacıdır. Tevhid, Allah'ın birliği demektir.
Kur'an-ı Kerim'de bu konu şöyle açıklanmıştır:
«Sizin Tanrınız, tek bir Tanrıdır. Ondan başka tanrı yoktur.» (3)
Evet Allah birdir, O'ndan başka tanrı yoktur. O, eşi, benzeri ve ortağı olmayan tek varlıktır. Doğmamış ve doğurmamıştır.
Gördüğümüz ve göremediğimiz bütün varlıkları yaratan, yoktan var eden Allah'tır. O, yaratıcı olarak da tek'dir. O'ndan başka yaratıcı yoktur. Allah, hiçbir kusur ve eksikliği bulunmayan, en üstün niteliklere sahip olan çok Yüce bir varlıktır. İbadet yalnız O'na yapılır. O'ndan başkasına ibadet edilmez. Tevhid (Allah'ın birliği) inancı ihlâs sûresinde şöyle açıklanmıştır:
«Deki o Allah birdir.
Allah Sameddir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey O'na muhtaçtır.)
O, doğurmamış ve doğurulmamıştır.
Hiçbir şey O'na denk değildir.» (4)
Allah'ın birliği inancı, kalbleri aynı amaç etrafında birleştiren, müslümanlar arasında birlik ve beraberliği sağlayan önemli bir güçtür.
Allah Sevgisi
Allah, bize görmek için gözler, işitmek için kulaklar, konuşan dil, çeşitli işler yapabilen eller ve yürüyen ayaklar vermiş; bizi akıl ve zekâ ile donatarak, varlıklar arasında çok üstün bir durumda yaratmıştır.
Sağlık ve mutluluk içinde yaşayabilmemiz için yeryüzünü çeşitli nimetlerle donatmış, teneffüs ettiğimiz havadan içtiğimiz suya kadar her türlü ihtiyacımız karşılanmıştır.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Allah'ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz." (5)
İnsan, kendisine iyilik edenleri sever. Öyle ise, en çok sevmemiz gereken varlık, Allah'tır. Çünkü O'nun bize olan iyilikleri sayılamayacak kadar çoktur. Biz de Allah'ımızı çok sevmeliyiz. Sevgi, sadece sözle olmaz. İnsan, sevdiğine saygı gösterir, sevdiğinin hoşlanmayacağı bir şeyi yapmaz. Allah sevgisi, O'nun mübarek adını saygı ile anmak, bize emrettiği ibadet görevlerini seve-seve yapmak ve yasak ettiği şeylerden sakınmakla olur.
Böyle yaparsak, Allah da bizi sever ve dünyadaki nimetlerden çok daha fazlasını bize ahirette verir.
Bir insan için en büyük mutluluk, Allah'ın sevdiği kişilerden olmaktır.
Gerçek İman Sahibi Bir Genç...
Hazreti Ömer, halifeliği zamanında sütçülerin süte su katmasını yasaklamış ve bu emrini her tarafa duyurmuştu. Şehrin asayişini kontrol etmek için bir gece Medine'de dolaşırken yoruldu ve biraz dinlenmek üzere bir evin duvarına yaslandı. Evin içinde anne ile kızı arasında geçen şu konuşmayı duydu:
Anne:
– Haydi kızım: kalk da sütlere biraz su katıver.
Kız:
– Halifenin sütlere su katılmasını yasakladığını bilmiyor musun?
Anne:
– Evet biliyorum.
Kız:
– Öyle ise Halifenin yasakladığı işi nasıl yapabilirim?
Anne:
– Kalk da su koy şu sütlere, Ömer seni nereden görecek?
Kız:
– Ömer görmez ama Rabbim görür. Vallahi ben O'nun göreceği yerde yapmadığım bir işi görmediği yerde de yapmam.
Hazreti Ömer, bu konuşmaları dinledikten sonra evine döndü. İyi bir din terbiyesi görmüş bu yüksek ahlâklı fakir kızı oğlu Âsım ile evlendirdi. (6)
İşte Allah inancının insanın davranışlarındaki olumlu etkisi...

MELEKLERE İMAN
Melekler Nasıl Birer Varlıktır
İmanın şartlarından ikincisi meleklere inanmaktır. Melekler, nurdan yaratılmış varlıklardır. Onlar yemezler, içmezler, erkeklik ve dişilikleri yoktur.
Melekler, Allah'ın sevgili kullarıdır. Allah'ın emirlerini kusursuz yerine getirirler, hiç günah işlemezler.
Yüce Allah, varlıkları çeşitli şekillerde yaratmıştır. Bunlardan kimisi bizim görebileceğimiz, kimisi de göremiyeceğimiz şekildedir. İnsan, bazı varlıkları göremiyor. Çünkü, insanın gözü her şeyi görebilecek durumda yaratılmamıştır, görme yeteneği sınırlıdır.
Meselâ; çok küçük bir cismi göremediğimiz gibi; havayı, rüzgârı, rûhumuzu ve aklımızı da göremiyoruz. Telden geçen elektrik akımı da görülmüyor. Halbuki göremediğimiz bu şeylerin var olduğunu biliyoruz. İşte melekler de var olduğu halde görülmeyen varlıklardır.
Melekler nurdan yaratılmış lâtif varlıklar oldukları için biz onları göremiyoruz. Fakat meleklerin varlığına inanıyoruz, çünkü meleklerin varlığını Allah Teâla Kur'an-ı Kerim'de haber vermiş, Peygamber Efendimiz de melekleri hem görmüş, hem de bize bildirmiştir. Yüce Allah'ın ve sevgili Peygamberimizin bildirdiği her şey doğrudur. Bu sebeple biz, meleklerin varlığına kesin olarak iman ediyoruz.
Melekler: yerde, göklerde, çevremizde ve her yerde bulunurlar. Sayılarını ancak Allah bilir. Her birine Allah'ın verdiği görevler vardır.
Bazıları devamlı olarak Allah'a ibadet eder. Bazıları da kâinatın tertip ve düzeni ile vazifelidirler. İnsanların gücünün erişemiyeceği büyük işler yaparlar. İnsanlara iyiliği telkin eden, kötülüklerden koruyan, sıkıntılı zamanlarda müminlerin yardımına gönderilen melekler de vardır. Yüce Allah, meleklerin varlığı ile sonsuz kudretini göstermiştir.
Büyük Melekler ve Görevleri
1) Cebrâil: Meleklerin en büyüğüdür. Görevi: Allah ile peygamberler arasında elçilik yapmak, Allah'ın kitaplarını peygamberlere getirmektir. Kitabımız Kur'an-ı Kerim'i Allah'tan Peygamberimize getiren Cebrâil'dir.
2) Mikâil: Tabiat olaylarının idaresi ile görevlidir. (Yağmur yağması, rüzgâr esmesi, ekinlerin bitmesi v.s. gibi)
3) İsrâfil: Kıyametin kopması ve insanların öldükten sonra tekrar dirilmeleri ile görevlidir.
4) Azrâil: Ömrü sona eren insanların canlarını almakla görevlidir.
Bu dört büyük melekten başka, diğer meleklerden bazıları da şunlardır:
Kirâmen Kâtibin: Her insanın biri sağında, diğeri solunda iki melek bulunur. Bunlara Kirâmen Katibin denir. Sağındaki melek, insanın yaptığı iyi işleri, solundaki ise kötü işleri yazar. Böylece her insana ait iyiliklerin ve kötülüklerin yazıldığı "Amel defteri" meydana gelir.
Münker ve Nekir: Bunlar, öldükten sonra kabirde insanlara soru sormakla görevli meleklerdir.
Rıdvan: Cennetteki meleklerin başkanıdır.
Mâlik: Cehennemde görevli olan meleklerin başkanıdır.
Meleklere İnanmanın Fayda ve Tesirleri
Her zaman ve her yerde bizimle beraber olan, bizden hiç ayrılmayan melekler bulunduğuna inanan bir müslüman, gizli yerlerde "Beni kimse görmüyor, istediğimi yaparım" diyemez, fenalık yapamaz. Çünkü nerede olursa olsun meleklerin kendisini gözetlediğini, iyilik ve kötülüklerinin yazıldığını bilir. Böylece meleklere olan imanımız bizi kötülük yapmaktan alıkor.
Bunlardan başka bizi kötülüklerden koruyan, iyilik yapmaya yönlendiren melekler de vardır. Dünyada iyilik ve güzelliğin misali melek; fenalık ve çirkinliğin kötü örneği de şeytandır. Melek, insanı iyiliğe, şeytan da kötülüğe çağırır.
Meleklere inanmak, ahlâki davranışlarımızı olumlu olarak etkiler, kötülüklerden sakınmamızı ve ahlâkımızın güzelleşmesini sağlar.
Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor:
"Hem şeytan, hem de melek, insanın kalbine bazı şeyler getirirler. Şeytanın işi kötülüğe çağırmak, haktan uzaklaştırmaktır. Meleğin işi hakka, iyiliğe çağırmak ve kötülükten uzaklaştırmaktır.
Kim içinde iyiliğe çağıran bir ses duyarsa bilsin ki o, meleğin sesidir. Hemen ona uysun ve Allah'a şükretsin.
Kim de içinde kötülüğe çağıran bir ses duyarsa bilsin ki o, şeytanın sesidir. Ondan uzaklaşsın ve Allah'a sığınsın." (7)

KİTAPLARA İMAN
Allah Tarafından Gönderilen Kitaplar
İmanın altı şartından üçüncüsü, Allah'ın kitaplarına inanmaktır. Yüce Allah, kullarına peygamberleri aracılığıyla kitaplar göndermiştir. Bu kitaplarda, Allah'ın emirleri ve yasakları bildirilmiş, kulların yapması gereken görevler öğretilmiş, dünya ve ahirette mutlu olmanın yolları gösterilmiştir.
Biz müslümanlar, peygamberlere gönderilen kitapların hepsine inanıyoruz. Ancak, Kur'an-ı Kerim'den başka diğer ilâhi kitapların sonradan bozulduğunu ve değiştirildiğini de biliyoruz. Kur'an-ı Kerim ise, Peygamberimize indirildiği gibi titizlikle korunmuş ve hiç bir değişikliğe uğramamıştır.
Allah tarafından peygamberlere gönderilen kitaplardan bazıları birkaç sayfadan meydana gelen küçük kitaplardır.
Peygamberlere Gönderilen Sahifeler:
1) 10 sahife, Âdem Aleyhisselâm'a,
2) 50 sahife, Şit Aleyhisselâm'a,
3) 30 sahife, İdris Aleyhisselâm'a,
4) 10 sahife, İbrahim Aleyhisselâm'a,
gönderilmiştir. Bunların toplamı 100 sahifedir.
Peygamberlere Gönderilen Dört Büyük Kitap:
1) Tevrat, Musa Aleyhisselâm'a,
2) Zebur, Dâvut Aleyhisselâm'a,
3) İncil, İsâ Aleyhisselâm'a,
4) Kur'an-ı Kerim, bizim peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhisselâm'a, gönderilmiştir.
Kur'an-ı Kerim'in Özellikleri
En son ve en büyük peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)'e Allah tarafından gönderilen Kur'an-ı Kerim müslümanlığın kutsal kitabıdır.
Kur'an-ı Kerim'i diğer ilâhi kitaplardan ayıran ve üstün kılan birçok özellikler vardır.
Bu özelliklerin başlıcaları şunlardır:
a) Kur'an-ı Kerim Peygamberimize indiği gibi hiç bir değişikliğe uğramadan bize kadar gelmiştir. Kıyamete kadar da bozulmadan devam edecektir.
Öteki kutsal kitaplardan bazıları tamamen kaybolmuş, bazıları da birçok değişikliklere uğrayarak bozulmuş ve hiçbiri Allah'tan gönderildiği gibi muhafaza edilememiştir.
Kur'an-ı Kerim'i koruyacağını Yüce Allah, şu ayetle teminat altına almıştır:
"Kur'an-ı sana Biz indirdik, onun koruyucusu da Biziz". (8)
Gerçekten de Allah, kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'i günümüze kadar korudu, kıyamete kadar da koruyacaktır.
b) Kur'an-ı Kerim toplu olarak değil, zaman ve olaylara göre ayetler ve sûreler halinde parça parça inmiştir. Bu durum, onun kolayca ezberlenmesini ve anlaşılmasını sağlamıştır.
c) Kur'an-ı Kerim son ilahî kitaptır. Ondan sonra başka kitap gelmeyecektir. Kur'an'ın hükümleri kıyamete kadar geçerli olacak, değişmiyecektir. Önceki kitaplar ise belirli bir zaman için gönderilmişti.
d) Kur'an-ı Kerim, bütün insanlığa gönderilen bir kitaptır. Her asrın ihtiyaçlarını karşılayacak hakikat ve hikmetlerle doludur.
Kur'an-ı Kerim'in Nâzil Oluşu ve Vahiy Gerçeği
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), kendisine peygamberlik görevi verilmeden önce bir süre Mekke yakınındaki Hira dağında bir mağaraya çekilir, Allah'ın büyüklüğünü düşünmekle meşgul olurdu.
610 yılının Ramazan ayında bir Pazartesi gecesi yine Hira'daki mağaraya çekilmiş, gönlü ve bütün varlığı ile Allah'a yönelmişti. İşte bu sırada meleklerin en büyüğü olan Cebrâil (a.s.), Allah'ın emriyle peygamberimize gelerek "Oku!" dedi ve bu emri üç defa tekrarladı. Sevgili Peygamberimiz, "Ne okuyayım?" deyince Cebrâil (a.s.), Kur'an-ı Kerim'den beş âyeti tebliğ etti. Böylece ilk vahiy geldi ve Kur'an-ı Kerim nâzil olmaya başladı.
Kur'an-ı Kerim, peygamberimize vahiy yoluyla gelmiştir. Vahiy: Allah tarafından doğrudan doğruya veya elçi vasıtasıyla Peygamberlere bildirilen ve kesinlik ifade eden bilgidir. Vahyin çeşitleri vardır. Allah bu vahiy yollarından biri ile sözünü peygamberlerine duyurmuştur.
Bu yollardan biri de Yüce Allah'ın, sözünü bir melek aracılığı ile peygamberlerine duyurmasıdır.
Allah'ın sözünü peygambere bildiren melek; bazen kendi suretinde gelirdi. Bazen de bir insan şeklinde gelir, orada bulunanlar kendisini görür, sesini işitirlerdi. Bazı zamanlarda da melek vahyi peygambere bildirir, fakat kendisi görünmezdi.
Kur'an-ı Kerim, Peygamber Efendimize Cebrail adlı melek aracılığı ile indirilmiştir.
İlk vahiy geldiği zaman Peygamberimiz (s.a.s.) kırk yaşında idi.
Kur'an'ın inmeye başlamasıyla Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Peygamberlik görevi başlamış oldu. Kur'an-ı Kerim, bazen ayet-ayet, bazen de sûreler hâlinde parça-parça inerek 23 senede tamamlandı.
Kur'an-ı Kerim'in Yazılması ve Mushaf Hâline Getirilmesi
Kur'an âyetleri geldikçe Peygamberimiz (s.a.s.), vahiy kâtiplerini çağırır, âyetleri hangi surenin, neresine yazılacağını gösterirdi. Vahiy kâtipleri de gösterildiği gibi yazarlardı. Nâzil olan ayetleri Ashab-ı Kiram okur ve birçoğu da ezberlerdi. Böylece Kur'an-ı Kerim, Peygamberimizden günümüze dek hem yazılarak, hem de ezberlenerek muhafaza edilmiştir.
Peygamberimizin sağlığında âyetler inmeye devam ettiği için Kur'an'ın yazıldığı sahifeler mushaf hâline getirilememişti. Kur'an, vahyin sona ermesiyle tamam oldu.
Peygamberimiz (s.a.s.) in vefatından sonra Halife olan Hz. Ebu Bekir, ashabın ileri gelenlerinden bir komisyon kurdu. Bu komisyon, ayrı ayrı sahifelerde bulunan Kur'an sure ve ayetlerini bir araya topladı, hafızların ezberledikleri Kur'an ile karşılaştırarak, yazıp Mushaf haline getirdi.
Kur'an sahifelerinin bir araya toplanarak kitap hâline getirilmiş şekline "Mushaf" denir.
Böylece Kur'an-ı Kerim, Allah'tan Peygamberimize vahyedildiği gibi muhafaza edimiş, hiç bir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Kıyamete kadar da böyle devam edecektir.
Kur'an-ı Kerim'e Karşı Görevlerimiz
1) Her müslüman, Kur'an-ı Kerim'in Allah'ın sözü olduğunu bilmeli ve tecvid kurallarına uygun olarak Kur'an'ı yanlışsız okumalıdır.
2) Kur'an-ı Kerim'i abdestli olarak eline alıp "Eûzü-besmele" ile okumaya başlamalıdır. Kur'an'ı okurken mümkünse kıbleye karşı dönmeli ve son derece edepli, saygılı olmalı ve anlamını öğrenmeye çalışmalıdır.
3) Kur'an-ı Kerim, temiz yerlerde okunmalı; başka işlerle meşgul olup, dinlemeyen kimselerin yanında ve pis yerlerde okunmamalıdır.
4) Kur'an-ı Kerim, yüksek ve temiz yerlerde bulundurulmalı, hürmetsizlik sayılacak yerlere konulmamalıdır.
5) Kur'an'ın yap dediklerini yapmalı, yapma dediklerinden sakınmalı, Kur'an'ın ahlâk ilkelerine uygun hareket etmelidir.
Kur'an Okumanın Fazileti Hakkında Peygamberimizin Mübarek Sözleri:
"Sizin en hayırlınız, Kur'an-ı öğrenen ve öğretendir."
"Kim Allah'ın kitabı Kur'an'dan bir harf okursa onun için bir sevap vardır. Her sevabın karşılığı da on kat verilecektir."
"Kim Allah'ın kitabı Kur'andan bir ayet dinlerse, ona kat-kat sevap verilir. Kim de Allah'ın kitabından bir ayet okursa kıyamet gününde kendisine nur olur."
"Kur'an okuyunuz. Çünkü o, kıyamet günü okuyanlara şefaat edecektir."
"Kim Kur'an-ı Kerim'i okur ve onunla amel ederse, kıyamet günü onun anne ve babasına öyle bir taç giydirilir ki, onun aydınlığı dünyada evlere vuran güneş ışığından daha parlaktır. Artık siz bununla amel edenin sevabını hesap edin." (9)

PEYGAMBERLERE İMAN
Peygamber Kime Denir
İmanın altı şartından dördüncüsü, peygamberlere inanmaktır. Peygamber, Allah ile insanlar arasında elçi olarak görevlendirilen kişidir. Allah, bu göreve lâyık olan en iyi kullarını seçer.
Peygamberlere Olan İhtiyaç
Peygamberler insanlara yol gösterici olarak gönderilmiştir. İnsanların böyle yol göstericilere ihtiyacı vardır.
Çünkü: insanlar kendi akılları ile Allah'ın varlığını anlayabilirlerse de O'nun yüksek sıfatlarını kavrayamazlar. Allah'a nasıl ibadet edileceğini, Ahiret hayatını ve burada kimlere mükâfat verileceğini, kimlerin ceza göreceğini, dünya ve ahiret mutluluğunun nasıl kazanılacağını bilemezler.
İşte, bu gerçekleri insanlara öğretmek, dünya ve ahirette mutlu olmanın yollarını göstermek için Yüce Allah Peygamberlerini görevlendirmiştir.
Peygamberlerin Özellikleri
Peygamberler, hertürlü ahlâk güzelliğine sahip örnek insanlardır. Onlarda bulunması gereken bazı özellikler şunlardır:
1– Sıdk: Doğruluk demektir. Peygamberler son derece doğru insanlardır. Asla yalan söylemezler. Oldu dedikleri
olmuştur, olacak dedikleri zamanı gelince mutlaka olacaktır.
2– Emânet: Güvenilir olmak demektir. Peygamberler her hususta güvenilir kimselerdir, emanete asla hıyanet etmezler.
3– Fetânet: Akıllı ve uyanık olmak demektir. Peygamberler akıllı, uyanık ve yüksek zekâ sahibidirler.
4– İsmet: Günah işlememek demektir. Peygamberler gizli ve açık hiçbir şekilde günah işlemezler.
5– Tebliğ: Bildirmek demektir. Peygamberler Allah'tan aldıkları dinî hükümleri olduğu gibi hiçbir değişiklik olmadan insanlara bildirmişlerdir.
Peygamberlerin Görevleri
Peygamberler en doğru bir şekilde insanlara Allah'ı tanıtmışlar, inanç esaslarını, ibadet şekillerini öğretmişlerdir. Dinî hükümleri ve güzel ahlâk ilkelerini açıklamışlar, kendileri de söylediklerini yaparak insanlara örnek olmuşlardır.
Peygamberler, Allah'ın emirlerini yapanları cennetle müjdelemişler, yapmayanların ise cehennem azabı ile cezalandırılacaklarını haber vermişlerdir.
Kur'an-ı Kerim'de Adları Geçen Peygamberler
İlk peygamber Hz.Âdem (a.s.), son peygamber bizim peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'dir. Bu ikisinin arasında birçok peygamber gelmiştir. Peygamberlerden yirmibeş tanesinin ismi Kur'an-ı Kerim'de geçmektedir. Ancak peygamberlerin sayısı çok daha fazladır. Biz, Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen peygamberler ile birlikte sayılarını ancak
Allah'ın bildiği diğer peygamberlere de hiçbir ayırım yapmadan inanırız.
Kur'an-ı Kerim'de adları geçen peygamberler şunlardır:
1– Âdem, 2- İdris, 3-Nuh, 4-Hûd, 5-Sâlih, 6-Lût, 7- İbrahim, 8- İsmail, 9- İshak, 10- Yâkub, 11- Yûsuf, 12- Şuayb, 13- Hârun, 14-Mûsa, 15- Dâvud, 16- Süleyman, 17- Eyyûb, 18- Zülkifl, 19- Yûnus, 20- İlyas, 21- Elyesa, 22-Zekeriyya, 23- Yahya, 24- İsa, 25- Muhammed (s.a.s.)
Hz. Muhammed (s.a.s)'in Son Peygamber Oluşu
Peygamberlerin en büyüğü ve sonuncusu, bizim peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'dir.
Allah Teâ'lâ şöyle buyuruyor:
"O, Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur."(10)
Onun tebliğ ettiği İslâm dini, son din'dir. Allah tarafından getirdiği Kur'an-ı Kerim, bütün insanlığa seslenen Allah'ın son kitabıdır.
Hz. Muhammed (s.a.s.)'in gelmesiyle peygamberlik kapısı kapanmıştır. O, yeryüzündeki bütün milletlerin peygamberidir. Bu gerçek Kur'an-ı Kerim'de şöyle bildirilmektedir:
"Ey Muhammed! De ki: Ey İnsanlar! Doğrusu ben Allah'ın hepiniz için gönderdiği Peygamberiyim."(11)
Önceki peygamberler belirli topluluklara gönderilmişti. Onlar bir evin içini aydınlatan kandillere benziyordu. Bütün insanlığa gönderilen bizim peygamberimiz ise, dünyayı aydınlatan güneş gibidir. Güneş doğduktan sonra artık kandillere ihtiyaç kalmamıştır.
Mucize Neye Denir
Mucize: Peygamberlerin, peygamber olduklarını ispat etmek için Allah'ın yardımı ile gösterdikleri olağanüstü olaylardır. Mucizeler, Peygamberliğin birer belgesidir. Peygamberlik dâvasına uygun olarak meydana gelir. Diğer insanlar, böyle olağanüstü olayları yapamaz, mucize gösteremez, çünkü buna güçleri yetmez.
Mucize göstermek peygamberlere mahsustur. Allah'ın izni ve kudreti ile meydana gelir.
Bütün peygamberler, peygamber olduklarının birer ilahî belgesi olarak mucize göstermişler, kendilerine inanmayanları âciz bırakarak susturmuşlardır.
Kerâmet Neye Denir
Kerâmet: Allah'ın yardımı ile veli kulları tarafından meydana getirilen olağanüstü olaylardır. Böyle olağanüstü olaylar, Allah'ın veli kulları için birer keramet, tâbi oldukları peygamber için birer mûcize sayılır.
Peygamberimizin Mucizeleri
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), Allah tarafından peygamber olarak gönderildiğini ispat etmek amacıyla birçok mucize göstermiştir.
Parmaklarından su akması ve bu su ile yüzlerce kişinin abdest alması, (11/a) birkaç kişiye yetecek kadar az bir yemekten binlerce kişinin doyması, (12) İsra ve Mirac olayı gibi Peygamberimizin pek çok mucizesi vardır.
Peygamberimizin en büyük ve daimi mucizesi Kur'an-ı Kerim'dir. Ruhları okşayan, gönüllere huzur veren okunuşu, sayısız hikmetlerle dolu yüksek anlamı, insanlığın mutluluğu için getirdiği ölmez prensipler ve bütün çağlara ışık tutan ilmî gerçekleri ile Kur'an-ı Kerim eşsiz bir mucizedir.

AHİRET GÜNÜNE İMAN
Ahiret Günü Ne Demektir
İmanın şartlarından beşincisi "Âhiret Gününe İnanmaktır." İnsanların ve diğer canlıların bir sonu olduğu gibi, üzerinde yaşadığımız dünyanın ve bütün evrenin de bir gün sonu gelecektir. Allah'ın takdir ettiği zaman gelince görevli melek İsrafil, "Sûr" denilen bir şeye üfürecek ve bundan çıkacak çok müthiş bir sesin tesiri ile (Allah'ın diledikleri dışında) bütün canlılar ölecek, yer ve göklerin düzeni bozularak kâinat yeni bir şekil alacaktır.
Kıyamet denilen bu olaydan bir süre geçtikten sonra Allah'ın emriyle İsrafil, Sûr'a ikinci defa üfürecek ve bütün canlılar yeniden dirilerek "Mahşer" denilen toplanma yerine çağrılacaktır. Burada herkes Allah'ın huzuruna çıkarılacak ve dünyada yaptıklarından sorguya çekilecektir.
İnsan, dünyada ne ekmiş ise ahirette onu biçecek, İlâhî adalet yerini bulacak ve hiç kimse haksızlığa uğratılmayacaktır.
Ölüm
Her insanın dünyada yaşayacağı belirli bir süre vardır. Bu süre bitince insan ölür. İnsan, beden ve rûhun birleşmesinden meydana gelen bir varlıktır. Bedenimize canlılık ve hareket veren ruhtur. Allah'ın takdir ettiği zaman gelince ruh bedenden ayrılır. Ruhun bedenden ayrılması olayına "ölüm" denir. Ölüm, her insan için takdir edilmiştir. Bundan
kurtuluş yoktur.
Bu gerçek Kur'an-ı Kerim'de şöyle bildiriliyor:
"Her canlı ölümü tadacaktır." (12/a)
"Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir." (13)
Ölüm, yok olmak demek değildir. Geçici olan dünya hayatından sonsuz olan ahiret hayatına geçiştir. Allah'a karşı görevini yapanlar için ölüm, daha yüksek hayata kavuşmak için açılan bir kapıdır.
Kabir
İnsanın ölümünden, kıyamet günü yeniden dirilmesine kadar geçecek olan zamana "kabir hayatı"; bu zaman içinde bulunacağı yere de "kabir" denir. İnsan ölünce bedeni çürür, toprağa karışır, fakat bedenden ayrılan rûhu ölmez. İnsan kabire konulunca Münker ve Nekir adındaki melekler tarafından sorguya çekilir. Sorulara doğru cevap verenler için kabir, bir istirahat yeri; cevap veremeyenler için ise azâp yeri olacaktır.
Peygamberimiz (s.a.s.) Efendimiz kabrin durumunu şöyle açıklıyor:
"Kabir (kişinin dünyadaki iş ve davranışlarına göre) ya cennet bahçelerinden bir bahçe, yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur." (14)
Kıyamet
Daha önce de belirttiğimiz gibi, Allah'ın takdir ettiği zaman gelince, dört büyük melekten biri olan İsrafil'in "Sûr" denilen bir şeye üfürmesi ile çok korkunç bir ses meydana gelecek, bu sesin etkisi ile bütün canlılar ölecek, kâinatta önemli değişiklikler olacaktır.
Kâinatın bugünkü düzeni bozulacak, yer ve gökler başka şekil alacaktır.
İşte bu büyük olaya "kıyamet" denilmektedir. Kıyametin ne zaman kopacağını yalnız Allah bilir.
Hesap, Mükâfat, Ceza, Cennet, Cehennem
Yapılan iyiliğe verilen karşılık "mükâfat"; işlenen kötülüğün karşılığı da "ceza"dır.
İnsanlar bu dünyaya imtihan edilmek üzere gönderilmiş, yapmakla yükümlü oldukları görevler kendilerine bildirilmiştir.
Allah'ın emirlerini yerine getiren, yasak ettiği şeylerden sakınan ve insanlara iyilik yapanlar imtihanı kazanmış olacak ve karşılığında kendilerine büyük mükâfat verilecektir. Herkes dünyada yaptığının karşılığını ahirette eksiksiz olarak görecektir.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Kıyamet günü doğru teraziler kurarız: hiç bir kimse, hiç bir haksızlığa uğratılmaz." (15)
"Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür." (16)
Cennet mü'minler için hazırlanmış mükâfat yeridir.
Cennette, bu dünyada gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç bir insanın hayalinden geçmeyen nimetler vardır.
Cennet, insanın kalbinden geçen ve hoşuna giden her şeyi devamlı olarak bulacağı eşsiz güzeliklerle dolu bir yerdir.
Orada her şey insanın gönlüne göredir, neyi arzu ederse anında yanında hazır olacaktır.
Cennette, hastalık, korku ve üzüntü yoktur. Orada insan hep genç yaşta kalacak, ihtiyarlamayacaktır. Cennette hayat sonsuzdur. Ölüm yoktur. Oraya giren bir daha çıkmayacak, zevk ve safa içinde sonsuza kadar devam edecektir.
Kur'an-ı Kerim'de bu konuda şöyle buyuruluyor:
"İman edip iyi, yararlı işler yapan kimseler cennetlik olanlardır; onlar orada ebedî kalacaklardır." (17)
"Orada onlar için diledikleri her şey var ve yanımızda fazlası da var." (18)
Allah'a karşı görevlerini yapmayan, haramlardan sakınmayan ve insanlara kötülük edenler bu davranışlarının karşılığı olarak cehennemde cezalandırılacaktır.
Cehennem, iman etmeyenler ile inandığı halde günah işleyenlerin ahirette ateşle cezalandırılacakları yerdir.
İnandığı halde, Allah'ın emirlerine uygun hareket etmeyen, dini görevlerini yerine getirmeyenler, belirli bir süre cehennemde kalıp cezalarını çektikten sonra çıkacak ve cennete gireceklerdir. Kâfirler ve münafıklar ise ebedî olarak cehennemde kalacaklardır.
Kur'an-ı Kerim'de kâfir ve münafıkların durumu şöyle bildiriliyor:
"İnkâr eden kimseler ve ayetlerimizi yalan sayanlar cehennemlik olanlardır. Onlar orada temelli kalacaklardır." (19)
"Doğrusu münafıklar cehennemin en alt tabakasındadırlar. Onlara yardımcı bulamayacaksın." (20)
Ahiret Gününe İnanmanın Faydaları
Âhiret gününe inanmak insana sorumluluk duygusu kazandırır. Sorumluluk duygusu taşıyan bir insan davranışlarına dikkat eder.
Âhirete inanmak demek; öldükten sonra tekrar dirileceğimize ve dünyada yaptığımız işlerden Allah'ın huzurunda hesap vereceğimize, iyilik yapanların mükâfat göreceklerine, kötülük işleyenlerin cezalandırılacaklarına inanmak demektir. Bu inanç insanı kötülük yapmaktan sakındırır, iyiliğe ve doğruluğa yönelterek ahlâk ve fazilet sahibi yapar. Bu inanca sahip insanlardan meydana gelen bir toplumda hiç kimse başkasına zarar vermez, herkes birbirinin hakkına saygı gösterir, elinden geldiğince iyilik yapar. Bu davranışlar kişiler arasında karşılıklı olarak sevgi ve güven duygularını geliştirir.
Âhirete inancı olmayanlar, ölüm anında gerçekleri görecek ve Allah'ın emirlerini yapmak için dünya hayatına geri dönmek isteyeceklerdir. Ancak iş işten geçmiş olduğu için bu istek kabul edilmeyecektir. Bu durum Kur'an-ı Kerim'de şöyle haber veriliyor:
"Onlardan birine ölüm gelince: Rabbim! Beni geri çevir. Belki yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim, der." (21)
Âhiret gününe inanmak insanı teselli eder, üzüntüsünü azaltır.
Şöyle ki:
Dünyada nice iyi insanlar, iyiliklerinin karşılığını görmeden; haksızlığa uğrayanlar hakkını almadan; nice zâlimler de cezasını çekmeden ölüp gitmektedirler. Haklı ile haksızın, iyi ile kötünün ayrılacağı ve herkesin yaptığının tam olarak karşılığını bulacağı gün, ahiret günüdür.
Âhiret gününde ilâhi adalet yerini bulacak; iyilik yapanlara iyiliklerinin müfkâfatı bol bol verilecek; haksızlığa uğrayanlar eksiksiz olarak haklarını alacak; zalimlerin yaptığı yanında kalmayacak, hak ettikleri cezayı bulacaklardır. İşte bu inanç, insana huzur verir, üzüntülerini azaltır.
Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
"Kıyamet gününde insan dört şeyden sorguya çekilmedikçe Allah'ın huzurundan ayrılamaz:
– Ömrünü nerede geçirdiğinden,
– Vücudunu nerede yıprattığından,
– Malını nereden kazanıp nereye harcadığından,
– Bildiği ile ne amel ettiğinden" (22)
Yeniden diriliş ile başlayan ve sonsuza kadar devam edecek olan zamana "Ahiret Günü" denir. İşte, bütün insanların öldükten sonra yeniden dirilmesine ve ondan sonra devam edecek olan sonsuz hayata inanmak, imanın en önemli esaslarından biridir.
KADERE İMAN
Kader ve Kaza Ne Demektir
İmanın şartlarından altıncısı, kader ve kazaya, ister iyi, ister kötü, her şeyin Allah'ın bilmesi, dilemesi ve yaratmasıyla olduğuna inanmaktır.
Kâinatta, olacak şeylerin zamanını, yerini, özelliklerini ve nasıl olacaklarını, henüz onlar olmadan Allah'ın ezelde bilmesi ve takdir etmesine kader denir.
Allah'ın ezelde takdir ettiği şeyleri zamanı gelince bu takdire uygun olarak yaratmasına kaza denir.
Kaderi bir plâna benzetirsek, Kaza da plâna uygun olarak o şeyin yapılmasıdır. Kâinatta meydana gelen her şey, Allah'ın bilmesi, dilemesi ve yaratması iledir. O'ndan başka yaratıcı yoktur.
Kader ve Kazaya iman etmek, her şeyin Allah tarafından belirlenmesine ve zamanı gelince belirlendiği gibi yine Allah tarafından yaratılmasına inanmak demektir.
İnsanın Sorumluluğu
İnsanın işleri iki kısımdır:
Birincisi, kendi isteği dışında olan işlerdir. Bir hastalıktan dolayı elinin titremesi, kalbinin çalışması, boyunun kısa veya uzun olması gibi. Bunlar doğrudan doğruya Allah'ın dilemesi ve yaratması ile meydana geldiğinden insan bu işlerden sorumlu değildir.
İkincisi, insanın isteğine bağlı olarak meydana gelen işlerdir. İnsanın oturup kalkması,yürümesi, elleri ve diğer organları ile yaptığı işler kendi isteğine göre Allah'ın yaratması ile meydana geldiğinden insan bu işlerden sorumludur.
Her şeyi takdir eden ve yaratan Allah'tır. Ancak, tasarladığı herhangi bir işi yapıp yapmamakta Allah insana bir irade, yani seçme hürriyeti vermiştir. İnsan bu irade ile iyilik etmeyi seçer, gücünü de bunu yapmak için kullanırsa Allah, iyiliği yaratır. Eğer insan kötülük yapmayı seçer, gücünü de bunu yapmak için kullanırsa Allah kötülüğü yaratır.
Görülüyor ki, insan neyi yapmak isterse Allah onu yaratır. "Hayır ve şer Allah'tandır. Yâni iyilik ve kötülük Allah'ın yaratması iledir." sözünün anlamı budur.
İnsanın yaptığı işlerden sorumlu tutulmasının sebebi, işte bu seçme hürriyetine sahip olması ve gücünü tercih ettiği şeyi yapmak için kullanmasıdır. Bunun içindir ki her insan iradesi ile yaptığı işlerden sorumludur. Hayır işlemiş ise, mükâfatını, kötülük yapmışsa cezasını görecektir.
Kadere İnanmanın Faydaları
İnsan kendi isteği ile yaptığı işlerden sorumlu tutulacağını bildiği için seçme hürriyetini iyi işlere kullanır. Cezayı gerektiren işlerden sakınır. Böylece kader inancı, kişiye sorumluluk duygusu kazandırır.
Kadere inanan bir kimse çalışmalarında başarılı olamadığı veya bir felâketle karşılaştığı durumlarda karamsarlığa düşmez, morali bozulmaz. Çünkü, Allah'ın her işinde bir gaye ve hikmet olduğunu, insanın sınırlı güce sahip bir varlık olarak yaratıldığını, gücünün yetmeyeceği işlerden sorumlu olmayacağını bilir ve Allah'ın takdirine boyun eğer, ona sığınır. Bu inanç, insana rahatlık verir, üzüntüsünü giderir.
Kader inancı bize, kâinatta her şeyin bir plân dahilinde ve bir gayeye yönelik olarak varedildiğini, her şeyin bir sebebi olduğunu öğretir.
Bu inançla insan hayatta başarıya ulaşmanın yollarını ve sebeplerini araştırarak üzerine düşen görevleri yerine getirmeye çalışır.
İslâm'da Tevekkül Anlayışı ve Çalışmanın Önemi
Tevekkül, yapacağımız herhangi bir iş için bütün gücümüzle çalışıp elimizden geleni yaptıktan sonra, sonucu Allah'tan beklemektir.
Bunu bir misal ile açıklayalım:
Tarlasından iyi bir ürün almak isteyen bir çiftçi; önce tarlayı güzelce sürüp tohumu eker, gübresini atar, gerekirse sulamasını da yapar. Ekinin zararlılardan korunması için her türlü tedbiri de aldıktan sonra gerisini Allah'a bırakır, O'na güvenir. Çünkü çiftçi, elinden geleni yapmıştır. Artık ekinin büyümesi ve ürün vermesi için Allah'a güvenecek, sonucu O'ndan bekleyecektir. Gerçek tevekkül budur.
Yoksa hiç çalışmadan bir işin oluvermesini istemek, kendinin yapması gereken şeyleri Allah'tan beklemek, tevekkül değildir. Müslümana yakışmayan yanlış bir düşüncedir.
Devesini dışarda bağlamayıp salıveren ve Allah'a tevekkül ettim diyen bir kişiye Peygamberimiz (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurdu: "Önce deveni bağla, sonra tevekkül et." (23) Peygamberimizin bu sözünden anlaşılıyor ki müslüman önce elinden geleni yapacak, sonra Allah'a tevekkül edecektir.
Namaz kılmak, oruç tutmak nasıl dinî bir görev ise, geçimini sağlamak için çalışıp kazanmak da ibadet değeri taşıyan bir görevdir.
Yüce Allah:
"Namaz kılınınca yeryüzüne dağılın ve Allah'ın fazlından nasibinizi arayın." (24) buyurmuştur.
Sevgili Peygamberimiz de:
Helâl kazanç aramanın farz olduğunu bildirmiştir. (25) Hz. Ömer şöyle demiştir: "Hiç biriniz rızkını aramaktan vazgeçip Allah'ım bana rızık ver demesin, biliyorsunuz ki, gökten ne altın yağar ne de gümüş." (26)
Görülüyor ki, çalışmak dinimizin emri, müslümanın görevidir. Bir işi başarmak için önce elimizden geleni yapacağız, bütün gücümüzle çalışacağız. Sonra bizi başarıya ulaştırmasını Allah'tan bekleyeceğiz, O'na güveneceğiz.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de "Hakikaten insan için çalıştığından başkası yoktur" (27) buyurarak çalışmanın önemini bildirmiştir.
Peygamberimiz de: "Kişinin yediği en hayırlı yemek, elinin emeği ile kazandığı yemektir. Allah'ın Peygamberi Davut (a.s.)'da elinin emeği ile geçinirdi." (28) buyurmuştur.
Dinimiz, çalışmaya büyük önem vermiş, helâl kazanç sağlamak için çalışmayı ibadet olarak değerlendirmiştir.
Çalışan insan hayırlı insandır. Çünkü, insan çalışmakla hem kendisine, hem ailesine, hem de milletine yararlı olur.
Peygamber Efendimiz: "İnsanların hayırlısı, insanlara yararlı olandır." (29) buyurarak bu gerçeği açıklamıştır.
Müslüman hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışmalı, yarın ölecekmiş gibi de ahiret için hazırlık yapmalıdır.
Peygamberimiz, daima çalışmayı tavsiye etmiş "İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır." (30) buyurarak müslümanların her gün daha ileri gitmesini istemiştir.
Sevgili Peygamberimiz şu mübarek sözü ile bize dünya ve ahirette mutlu olmanın yollarını göstermiştir. Buyuruyor ki:
"Sizin hayırlınız; dünyası için ahiretini terketmeyen, ahireti için de dünyasını terketmeyip her ikisi için çalışan ve insanlara yük olmayandır." (31)
O halde müslüman hem dünya, hem de ahiret için çalışacak, her gün daha ileri gidecektir. Dinimizin emri budur.
Dipnotlar:
(1) Al-i İmran sûresi, 19.
(2)
Al-i İmran sûresi, 85.
(3)
Bakara sûresi, 163.
(4)
İhlas sûresi, 1-4
(5)
İbrahim sûresi, 34
(6)
İbnü'l- Cevzi Sîretu Ömer b. Abdi'l-Aziz, s. 5
(7)
Câmiu's-Sâğir "İnne" Maddesi
(8)
Hicr sûresi, 9.
(9)
et-Terğib ve't-Terhib c. II, s. 342 vd.
(10)
Ahzab sûresi, 40.
(11)
A'raf sûresi, 158.
(11/a)
Aliyyü'l-Kari, Şerhu'ş-Şifa, c. II, s. 339
(12)
Buharî, Gazvetü'l-Hendek.
(12/a)
Al-i İmran sûresi, 185.
(13)
Nisâ sûresi, 78.
(14)
Keşfu'l-Hafa, c. II, s. 90.
(15)
Enbiya sûresi, 47.
(16)
Zilzal sûresi, 7-8.
(17)
Bakara sûresi, 82.
(18)
Kaf sûresi, 35.
(19)
Bakara sûresi, 39.
(20)
Nisa sûresi, 145.
(21)
Mu'minûn sûresi, 100.
(22)
et-Terğib ve't-Terhib c. II, s.125.
(23)
Keşfu'l-Hafa, c. I, s. 144
(24)
Cuma sûresi, 10.
(25) Keşfu'l-Hafa c. III, s. 46.
(26)
Şerhu Ayni'l-İlm, c. II, s. 182.
(27)
Necm sûresi, 39.
(28)
Riyazü's-Salihin, c.I, s. 569.
(29)
250 Hadis, s. 121.
(30)
Keşfu'l-Hafa, c. II, s. 233.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Yaz Dönemi Kursları için Mülakatta Neler Soruluyor?Medineweb Mihrinaz Kur'ân Kursları 15 10Haziran 2017 20:27
Yaz Kuran Kursları İçin Dini Soru ve Cevaplar Nemli_Gözler Kur'ân Kursları 5 28 Mayıs 2017 22:29
Bilinmesi Gereken Temel Dini Bilgiler MERVE DEMİR Soru Cevap Arşivi 1 09 Temmuz 2014 16:01
2012-2013 yaz kuran kursları ders planı f_kryln Kur'ân Kursları 1 16Haziran 2014 18:41
Yaz kuran kursları için bulunduğunuz bölgedeki müftülüklere başvurabilirsiniz... makbergülü Diyanetten Duyurular/Haberler 2 09 Mayıs 2013 15:29

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.