Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Makale ve Köşe Yazıları (https://www.forum.medineweb.net/516-makale-ve-kose-yazilari)
-   -   Salâvat-ı Şerife, Salât u Selam, Peygambere Salâvatın Önemi, Faziletleri/Muhsin İyi (https://www.forum.medineweb.net/makale-ve-kose-yazilari/27061-salavat-i-serife-salat-u-selam-peygambere-salavatin-onemi-faziletleri-muhsin-iyi.html)

günışığı 26 Ağustos 2007 03:16

Kimlere Selam Verilmez
 
Şunlara yalnız o halde iken selam verilmez:
1- Namazda olana,
2- Hutbe okuyana ve hutbeyi dinleyene,
3- Kur’an-ı kerim okuyana ve dinleyene,
4- Vaaz edene ve dinleyene,
5- Fıkıh dersi çalışana,
6- Din dersi verene ve din dersi ile meşgul olanlara,
7- Eşi ile meşgul olana,
8- Avret yeri açık olana,
9- Abdest bozmakta olana,
10- Yemek yemekte olana.
Baştan ikisi hariç, diğerlerine selam verilirse, alma mecburiyeti yoksa da, selamı almaları iyi olur.
Şunlara da, her zaman selam verilmez:
1- Yabancı kızlara ve genç kadınlara,
2- Kumarbaza ve her oyunu oynayana,
3- İçki içenlere,
4- Gıybet edenlere,
5- Şarkıcılara,
6- Fasıklara [Açıktan günah işleyenlere],
7- Kadınlara, kızlara bakanlara selam verilmez. Selam verilmesi caiz olmayan bu kimseler selam verirlerse, selamları alınır, gerekince selam verilir.
Gayrimüslimlere, ancak iş düştüğü zaman selam verilebilir ve selamları alınır.
Bid’at ehline de, ihtiyaç halinde selam verilir.
Zengine, zengin olduğu için selam vermek caiz değildir.
Dilencinin, dilenirken verdiği selamı almak gerekmez.

alıntıdır..

günışığı.....

himmet 26 Ağustos 2007 09:06

RE: Kimlere Selam Verilmez
 
BİR MÜSLÜMAN BİR MÜSLÜMANA SELAM VERİRKEN:
SELAM..

DERSE.. BUNUN KARŞILIĞINI VERMEMELİ;ONA,BÖYLE BİR SELAMIN,MÜSLÜMAN SELAMI OLMADIĞINI ANLATMALIDIR.ZİRA O : TAM BİR CÜMLE DEĞİLDİR.

Emekdar Üye 06 Mart 2008 01:00

Leylaya Selam Söyleyin
 
Leyla'ya Selam Söyleyin

Selam getirmedi selâ getirdi,
Tenha gurbetlere saldığım turna.
Leyla'ya selam söyleyin...

Buruk matemler tutarmış kara geceler ortası,
Kara geceler ortası ağlarmış,
Ak alnıma kara yazı vurmuşlar,
Neyleyim..
Neyleyim aramızda delinesi dağ da yok,
Ben çağı delmedeyim,
Beklesin Leyla'ya selam söyleyin...

Anam bir ağıt tutturmuş, hep öyle ağlar dururmuş
Gün doğarken ağlanmaz ki, hem ben de ağlamadım...
Birazdan imam gelecek, sağ gözümde yaman vuruyor felek,
Ben anama doyamadım, sanırım anam gelecek.
Bahara sitem söyleyim,
Şu çöken ömrümüze mevsimi matem söyleyin.
Beni böyle yalın yürek saldı kara sevdalara,
Ne bir karış toprak ne bir kaç çiçek,
Kahrımız çökmüş bağlara...
Hoyrat acılarda susmuşum,
Suz-i nak destanlar dökülmüş sehpalara...
Bahara sitem söyleyin,
Bundan böyle bizim ele gelmesin...
Şafağa ecel söyleyin,
Yollar çekse yüreğimi durmaz gelirim.!
Tenhalarda dizlerini dövmesin,
Uhrevi sabahlar ayırdım kalan ömrü..
Neyleyim neyleyim yalan ömrü,

Ben bir gelincik soyluyum...
Gamlı sevdalar dokurum geceleri duvarlara,
Nesi var, isyankar ağıtlar gibi yarım türküler yaşadıysam,
Kan-u ter yaşadıysam nesi var..
Şafağa ecel söyleyin,
Her sabah güne karşı türkümüzü söylesin...
Vatana kurban söyleyin,
Bana karşı yüzü yok diye eseflenmesin...
Çocuksuz analar gibi taş basarmış yüreğine
Derdini taşlara yanarmış,
Etmesin "gel kurban"a dayanamaz "gelir" deyin,
Bayramı getirir deyin o uzak diyarlardan,
Birileri kahpelenirmiş dururmuş,
Kan-ı Sultan Süleyman ölür, ölür diye deyin..
Vatana kurban söyleyin...
Mehmed'e beni demeyin.
Attaya gitti deyin sizi emanet kuşlar, Mehmed'imi incitmeyin
Mehmed'e beni demeyin
Yetim sevgileri ağlatmak olmaz
Mehmed'i Mehmed'e anlatmak olmaz...
Bir yiğit, bir tevhid, bir avdet deyin O'na. O beni anlar...
Ah Mehmed'im beni duyarsa ağlar...

Bir ışıklı destan ördüm çevrili gurbetlerde,
Dert yanına bağlasın.
Can dökümü mevsimler yıkıldı üstümüze ,
Adım yanında kalsın...
Canevimde son cemresi kıblenin,
Ve sevda bereketi ile geldim sesi...
Ben öyle yaşamaktan kurtulmuş,
"Hoşgeldin" diyerek açtım gönlümü...
Eshedu en la ilahe illallah ve eshedu enne Muhammeden abduhu ve Rasuluhu...
yendim .. yendim .. yendim ölümü!
Bulanık seherlere, bir kutlu ezan gibi asılı kaldım göğe,
Yalnızdım ve yalnızım...
HAK'tan gayrı kimse sesim işitmez.
Kimseye birşey demeyin, demeyin değmez...!

Hasan SAĞINDIK

EbdA 06 Mart 2008 14:33

Cvp: Leylaya Selam Söyleyin
 
Hasan Sağındık'ın ezgilerini dinlerim çok güzeller.; bu şiirde en az ezgileri kadar güzel.
Teşekkürler.

Fani 06 Mart 2008 15:46

Cvp: Leylaya Selam Söyleyin
 
Ben öyle yaşamaktan kurtulmuş,
"Hoşgeldin" diyerek açtım gönlümü...
Eshedu en la ilahe illallah ve eshedu enne Muhammeden abduhu ve Rasuluhu...
yendim .. yendim .. yendim ölümü!
Bulanık seherlere, bir kutlu ezan gibi asılı kaldım göğe,
Yalnızdım ve yalnızım...
HAK'tan gayrı kimse sesim işitmez.
Kimseye birşey demeyin, demeyin değmez...!
**

Emekdar Üye 09 Mart 2008 23:39

Cvp: Leylaya Selam Söyleyin
 

Ben teşekkür ederim Ebda Ve Fani

sessiz23 18 Nisan 2008 00:27

Selam Sana Ya Muhammed Mustafa
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Gelişini haber verdi Nebîler,
Son dönemde gelir Ahmed dediler,
Melekler yoluna güller serdiler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Nûr-ı çeşmin gönüllerde zevk sefa.

İsrafil ninniler söyledi cana,
Çocuklukta özlem duydun babana,
Anam babam feda olsunlar sana,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ruhu nakşın gönüllere pür şifa.

Gençliğinde cesur, mert bir civandın,
Doğruluğa ta yürekten inandın,
Muhammedü’l-emin unvanı aldın,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Cemâlin benzerdi hüsn-ü Yusuf’a.

Ceddin İbrahim’in Hanif dininde,
Bazen tüccar oldun Kenan ilinde,
Yalan yanlış yoktu senin dilinde,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Meleklerde olmaz sendeki vefa.

Mirâcına şahit oldu âlemler,
Sevenler müjdeli haberi bekler,
Firâkından yandı bütün felekler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Gelmek istiyorum senin tarafa.

Ağzında dualar, gözlerin yaşlı,
Çocukla çocuktun, yaşlıyla yaşlı,
Oldukça vakurdun, hep ağır başlı,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şöhretin yazıldı nurlu Mushaf’a.

Konuşurken sesin gayet sakindi,
Bakışın kararlı, gözler emindi,
Firdevs dedikleri Cennet tenindi,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Allah remzeyledi mim-i hurûfa.

Tenin gül kokardı, nefesin reyhan,
Dünyada sultandın, ukbada sultan,
Seni görmek ister bu fakir her an
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şefâatin göster koyma A’râfa.

Ahlâkın Kuran’dı âdabın Furkân,
Ashâbın ışıktı, Ehl-i beyt nurdan,
Resul ayrılamaz çâr-ı yarından,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ehl-i Beyte canlar feda bin defa!

Şah Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin,
Sevdam Zeynep ile Zeynel Abidin,
Sensin kıblem, sensin Kevser, sensin din!
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Her zerrene Halit feda bin defa.

sessiz23 18 Nisan 2008 00:30

Cvp: SELAM SANA YA MUHAMMED MUSTAFA
 
ne istiyorlarki senden
Ne İstiyorlar ki Senden

Ne istiyorlarki senden,
Seni sevenlerden
Seni hayatının en önemli yerine koyan,
O değerli insanlardan

Sana simge dediler.
Sana irtica dediler.
Sana cahil dediler.
Sana örÜmcek beyinli dediler.

Bilmiyorlarki seni.
Tanımıyorlarki seni.
Anlamadılarki seni.
Bir yangındır bu sÜrÜp giden
İçin için yanan ve daha çok
Yanmaya devam edecek olan.

Demokrasi dediler,laiklik dediler.
Dedilerde diyenlerde bilemedi
Dediklerinin ne anlama geldiğini
Bilmediler seni,tanıyamadılar...

Gözlerimi kördÜ acaba bu tanımayanların,
GörÜpte görmezden gelmek nasıl bir duygudur.
En acı şey bu olmalı hayatta bakıpta görememek
Bilmediler gözlerin kalp gözÜyle de görmesi gerektiğini.
Bilmediler seni,
Seni ve seni seven yÜzlerce,binlerce,milyonlarca insanı...

sessiz23 18 Nisan 2008 00:32

Cvp: SELAM SANA YA MUHAMMED MUSTAFA
 
PEYGAMBERİM
Peygamberlik zincirinin son halkası
En güzel örnek, sevgi,rahmet deryası

Yoksulların çaresi,yetimlerin babası
Gül yüzlü,güzel sölü Peygamberim

Alemlere rahmet olarak gönderilsin
Merhamet ve sevgi çelyanı sensin peygamberim...

sessiz23 18 Nisan 2008 00:34

Cvp: SELAM SANA YA MUHAMMED MUSTAFA
 
Ya Resulallah
Kimsenin gücü yetmez, Rabbin seni övüyor
Sana habibim diyor, herkesten çok seviyor
Melekler, hem de kendi sana salât okuyor
Seni bizzat övüyor, Kur'an ya Resulallah

Nisan yağmuru oldun, rahmet saçtın âleme
Sabrı cemil gösterdin, her ezaya, eleme
Güzel ahlakın gelmez, yazı ile kaleme
Vasfını kim anlatır aman ya Resulallah

Yetim gözüyle baktı, nasipsiz kimse sana
Ebu Cehil bu yüzden, kavuşmadı imana
Resulullah bilenler, kondu büyük ihsana
Bedevi köle oldu sultan ya Resulallah

Seni seven köleler, birer sultan oluyor
Gönlü huzur buluyor, sıkıntısı gidiyor
Feyizlerle doluyor, nurlu ışık saçıyor
Göremez bunu bâtıl olan ya Resulallah

Her derde deva sensin, her ruha şifa sensin
Göze sürme, başa taç, kalblere cila sensin
Seyyid-ül beşer sensin, her şeyden a’lâ sensin
Kurtulmuştur aşkınla yanan ya Resulallah

Enbiyanın serveri, ulemanın rehberi
Evliyanın mürşidi, Hakkın son peygamberi
Teşrifin sevindirdi, yedi kat gökle yeri
Bulunmaz senin gibi canan ya Resulallah

Seni seven müminin, kalbinde imanı sen
Hüznü sen, elemi sen, âhı sen, figanı sen
Derdinin dermanı sen, gönlünün fermanı sen
Kavuşur senden medet uman ya Resulallah

Yâri sen, nigârı sen, arzusu, emeli sen
Gözü sen, kulağı sen, ayağı sen, eli sen
Her şeyi sana muhtaç, ruhunun temeli sen
Senin için halk oldu cihan ya Resulallah

sessiz23 18 Nisan 2008 00:36

Cvp: SELAM SANA YA MUHAMMED MUSTAFA
 
Habibullah
Bir kimse ki olsa birine âşık
Eğer bir de olsa aşkında sadık

Feda eder ona bütün malını
Hem de esirgemez asla canını

Daha kıymetlidir sevdiği candan
Can ne ki, üstündür iki cihandan

Reddetmez, mahbubun hiçbir sözünü
Peki, der ekşitmez asla yüzünü

Onun her zahmeti rahmettir ona
Onun her hizmeti minnettir ona

Sever sevdiğinin sevdiğini de
Hem sever köyünün köpeğini de

Onun düşmanına hep düşman olur
Onu biraz üzse çok pişman olur

Kul kulu sevince, olursa böyle
Yâ Mevlâ severse, ne olur söyle

İşte yüce Mevlâ izzeti ile
Sevdi Resulünü kudreti ile

Onu kendisine habib eyledi
Hasta gönüllere tabip eyledi

Dünyada ne kadar deniz var ise
Mevlâ hepsini de mürekkep etse

Melek, ins ve cinne verse kalemi
Kâğıt yapsa on sekiz bin âlemi

Yıllarca yazsalar, onun methini
Yine yapmazlar binde birini

Ona yakın olmak büyük nimettir
Ayağının tozu cana minnettir

Vasfına olamaz kimse tercüman
O olmasa idi, olmazdı cihan

Yâ Rabbi habibinin hürmetine
Kavuştur bizleri şefaatine

Emekdar Üye 18 Nisan 2008 20:58

Cvp: Selam Sana Ya Muhammed Mustafa
 

Güzel bir yazı ilede konuya iştirak edelim.
Leylime dolan Nur, Efendim ;
Sensiz geçirdiğim anın kim bilir kaçıncı gününün, kaçıncı saatini yaşamaktayım bugün. Kırık, dökük duvarımdaki ata yadigârı guguklu saatim, kim bilir kaçıncı kez tik-tak’ larıyla Sensizliğimi haykırdı bana.
Çok mu zaman oldu, bilemedim.
Ve ben, uyku perisini küstürdüğüm andan beridir hep SEN’ i diledim, hep SEN’ i bekledim, Efendim; belki bir gün kimsesizliğime Kimse olursun, şu fakir gönlüme teşrif edersin diye o nurdan çehreli Cemalinle.
Şimdi şükür O’na(c.c) ki karşımdasın, şükür O’na
(c.c) ki Gül kokunu hissedebiliyorum, güller içinde nura gark edilmiş Gül Cemalini izleyebiliyorum, hicabımdan paramparça olmuş yüreğimle. Dilerim O’ ndan(c.c) ki bir ömür boyu öylece karşımda dur. Tüm seslerimi kurban edeyim ben de yoluna. Sessizliği seninle doldurayım varlığıma. Önce nurunla gark olayım sonra tekrar tekrar Sende yitip yeniden Varlığında doğayım…
Ama ne olur şimdi izin ver de melalimi anlatayım. İnsanoğlundan, ten bezmimden dert yanayım, ağlayayım ağlayayım da çevrendeki gülleri gözyaşlarımla sulayayım. Bir rayiha misali bendimden Bendine varayım.
Takvim yapraklarına dahi sığmayan bir firak yazılmış kaderime ve ben nicedir içimdeki ateşi geceme sığdırmaya, hasretimi karanlıklarla örtmeye çalışıyorum Efendim dilimde SETTAR ismi celiliyle.
Gündüzlerim mi?
Gündüzlerim ziyan, gündüzlerim harap…
İnsanoğlu yaşayan bir ölü misali bitap…
Ve benim hikâyemde…
Hallac’ ın, Nesîmî’ nin, Bistamî’ nin, tüm hikâyelerin aksine, ışıkla karanlığın savaşında kazanan karanlık oldu. Işığım ardından toplayıp eşyalarını giderken hayal köşkümü depremlerle yıktı ve bir ömrü, ömrümü de tamamen enkaza döndürdü. Şimdi aklımın düşünceleri hezeyanlar içinde… Üftâde yalnızlıkları soluyorum, hasret acısının en çok ona yakıştığı, uzun gecelerimde…
Bilir misin Efendim, ben her gece Seninle uyurum, her sabah güneşi Seninle selamlarım. Issız odamda bir gece yarısı şimşek çaktığında ya da gürüldediğinde sema tüm sığınağım, karanlık sokaklarından geçerken şehrin, rüzgârın Hû’ larına karışan tüm nakaratlarım Sensin.
Aşığın kâinatta Elif diye diye maşukunu araması misali her bir yağmur damlası Sen diye diye düşer canıma. Odamın perdesini hafifçe kımıldatan rüzgâr Seni fısıldar kulağıma. Gecelerim gündüzlerime Seninle bağlanır ve kitaplarımın en can alıcı cümleleri hep Seninle başlar, hep Seni anlatır.
Kelimelerim…
Kelimelerimse büyük harflerle hep Seni yazar, küçük harflerle beni; keşke tüm büyüklükleri cem’ etmiş varlığınla bir ömür misafir edebilsem küçüklüğümde Seni.
Kader hükmü yazılırken Levh-i Mahfuz’ a düşüp Kader Kalem’ inin bağrına kadim bir sır olduğum anda, kalem ince ince işlemeye başlamıştı önce ruhumu sonra sınırlarımı yani bedenimi. Gözlerime henüz fer damgası vurulmamıştı, burnuma his tohumları atılmamıştı Seni yaşadığımda yüreğimde. O an bir Ah’ la aldığım ilk nefesi dünyaya buyur edildiğimde Sen diye geri verdim. Şimdi, ne zaman yüreğimi dinlesem her nefes alış-verişinde Ah Sen diye zikredişini dinlerim.
Ah Sen…
Ah Sen…
Keşke Efendim, varlığımda Varlığının yerini anlatabilmem için daha süslü kelimelerim, daha kafiyeli cümlelerim olsaydı ama gel gör ki zihnimde yok senden gerisi. Artık bu hasrete dayanmak can üzre oldu da aştı yüreğimi.
Şimdi nihânice nigâhban bakışlarını nazar et yüzüme de söyle bana; bir Azrail ziyareti mi, bir İsrafil nidası mıdır yüreğimin beklediği Sana kavuşmak için?
Uzat bana ab-ı hayat dağıtan, pak ellerini de bir yol göster bu tenperver dünyadan, sınırlarımdan kurtulmam için…
Ne olur Efendim…
Ne olur…
*********





Bir susuşla sustum…



Bin yıldır konuşmayı bekleyen bir lâl misali döktüm içimdeki tüm ateşten kelimeleri ardından seslerimi sessizliğe terk edip sustum.



An mıydı yoksa asır mıydı geçen zaman susuşlarımda bilemiyorum.



Sadece bir bakıştı, sadece yoluna kurban olunacak bir bakıştı sessizliğimi bozan…



Varlığımda arayış çanlarının çalmasına sebep olan…



“ SABIR “ diyen bir bakış…



Yakarışlarımı “ SABR “ a gark eden bir arayış…





***********



Ve ben şimdi hala nefes alıp veriyordum.





Ah Sen…



Ah Sen… diye…
[/quote]

AŞK'ÜL İSLAM 03 Temmuz 2008 10:59

Selam Sana Ya MUHAMMED MUSTAFA...
 
Gelişini haber verdi Nebîler,
Son dönemde gelir Ahmed dediler,
Melekler yoluna güller serdiler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Nûr-ı çeşmin gönüllerde zevk sefa.

İsrafil ninniler söyledi cana,
Çocuklukta özlem duydun babana,
Anam babam feda olsunlar sana,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ruhu nakşın gönüllere pür şifa.

Gençliğinde cesur, mert bir civandın,
Doğruluğa ta yürekten inandın,
Muhammedü’l-emin unvanı aldın,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Cemâlin benzerdi hüsn-ü Yusuf’a.

Ceddin İbrahim’in Hanif dininde,
Bazen tüccar oldun Kenan ilinde,
Yalan yanlış yoktu senin dilinde,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Meleklerde olmaz sendeki vefa.

Mirâcına şahit oldu âlemler,
Sevenler müjdeli haberi bekler,
Firâkından yandı bütün felekler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Gelmek istiyorum senin tarafa.

Ağzında dualar, gözlerin yaşlı,
Çocukla çocuktun, yaşlıyla yaşlı,
Oldukça vakurdun, hep ağır başlı,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şöhretin yazıldı nurlu Mushaf’a.

Konuşurken sesin gayet sakindi,
Bakışın kararlı, gözler emindi,
Firdevs dedikleri Cennet tenindi,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Allah remzeyledi mim-i hurûfa.

Tenin gül kokardı, nefesin reyhan,
Dünyada sultandın, ukbada sultan,
Seni görmek ister bu fakir her an
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şefâatin göster koyma A’râfa.

Ahlâkın Kuran’dı âdabın Furkân,
Ashâbın ışıktı, Ehl-i beyt nurdan,
Resul ayrılamaz çâr-ı yarından,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ehl-i Beyte canlar feda bin defa!

Şah Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin,
Sevdam Zeynep ile Zeynel Abidin,
Sensin kıblem, sensin Kevser, sensin din!
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Her zerrene Yağmur feda bin defa.

HALİT ÖZDÜZEN’in
Tasavvuf Yolcusu kitabından(yazarın bize müracaatı üzere,kendisine ait olan bu şiire kaynak eklenmiştir.)

CaferTayar 03 Temmuz 2008 12:22

Cvp: Selam Sana Ya MUHAMMED MUSTAFA...
 
NAAT-I MAHBUB
6.6.1999/

Gönül hazan bahçesinde
Gül derer iken
Ömrün mahur gayesine
Aşkını naat ederdi
Nurunu ya Resulallah!
Hissederken gül yüzlerde
Ünlenen hep sendin,
Çağlar içre naatlarla
La diyerek
Dünya takısı yaldızlı şehvetlere.

İstemeden vermenin
Duygu yüklü muştusu olacaktı
Lütuf ezelden takdir edilmiş gönüllere,
Biz bilmeden
Kim ne zaman, ne şekilde
Muhabbet kimyasında harcolacaktı
Nuru nakşolunca,
Bu kimya aşk dolacaktı
Ulvi makamların ruh kuşu olup ta,
Uçuverecekti hür olarak
Rayihalar ülkesinin bahçelerine
Gönül damlarına konmak için.

Dost özünde
İksiri muhabbet olmak ne hoştur
Onun gönlü, gözü olmak
Ve de dolmak umutlarla
Sitemli dünya zindanında
Bir sevinç meşalesi tutarak
Âleme dil olmaktı da maksadımız
Ey dost ulvi muhabbetini
Arzulamaktan başka ne var ki?

Varidatı sır yani

AŞK'ÜL İSLAM 03 Temmuz 2008 12:26

Cvp: Selam Sana Ya MUHAMMED MUSTAFA...
 
Manada bir gün seyrederken alemleri ;
Birden parlayıverdi, cevheri muhabbetmiş üstadım ,
İnkar edilmez bir hazz yayılımıştı hanı vucuduna,
Yedi ayrı surette sin'lendi...
MUHAMMED'miş... (sallallahü aleyhi ve sellem)

:=)

TÜRKcan 12 Eylül 2008 14:13

Size 'selam' diyenin selamı alınır mı?
 
Size 'Selam' diyen kişinin selamı alınır mı?
Biri yanıznıza gelir ve size 'selam' seklinde selam verirse 'aleyküm selam' demek doğru olur mu? Peygamberimiz nasıl selamlaşmış? Doğrusu nedir?

Mehmet Paksu'nun yazısı
'Selam' diyen kişinin selamı alınır mı?
Sayın Paksu, ben Arnavut asıllı bir Müslümanım. Bana "selam" seklinde selam verene "aleyküm selam" demem doğru mu? (İlkay Avcı)
Selam vermek ve almak Kur’an’ın bir emridir. Selamlaşmanın nasıl olması gerektiğini de Peygamberimizin uygulamasından görüyoruz.Selman-ı Fârisî Peygamberimizin nasıl selamlaştığını, kendisine verilen selama nasıl karşılık verdiğini şöyle anlatıyor:

Bir adam Resulullah (s.a.v.)’e gelerek “Es-selamü aleyke” dedi.
Resulullah (s.a.v.) de,“Ve aleyke(s-selamü) ve rahmetullâhi” diye selam verdi. Sonra bir başkası geldi. "Es-selamu aleyke ve rahmetullâhi!" diye selam verdi. Resulullah (s.a.v.) buna da, "Aleyke’s-selamu ve rahmetullâhi ve berekâtuhû!" diye cevap verdi.Sonra bir başkası geldi ve "Es-selâmü aleyke ve rahmetullâhi ve berekâtuhu!" diye selam verdi.Resulullah (s.a.v.) buna da, "Ve aleyke!" diye cevap verdi.Adam: “Falan falan gelip size selam verdiler, siz de onlara bana söylediğinizden fazlasını söyleyerek mukabele ettiniz” dedi. Resulullah (s.a.v.), “Sen bize söyleyecek bir şey bırakmadın ki! Allah (c.c.); “Size bir selam verildiği zaman ondan daha iyisi ile mukabele edin veya aynı ile selam verin.” (en-Nisâ, 4/86) buyurdu. Biz sana aynısı ile mukabele ettik.” dedi.1
Hadiste görüldüğü gibi bu şekilde selam verildiği gibi âyette teşvik edilen “en iyisi ile cevap vermek” ise, “es-Selâmü aleyküm” denildiğinde “ve aleykümü’s-Selâm ve rahmetullah”; “es-Selâmü aleyküm ve rahmetullah” denildiğinde “ve aleykümü’s-Selâm ve rahmetullahi ve berekâtüh” şeklindedir. Sünnette yer aldığı şekliyle selam alıp vermek maalesef toplumda tam olarak yaşamıyor. Genellikle “Selam aleyküm-Aleyküm selam” sözleriyle selamlaşılıyor. Aslına bakarsanız “Selam aleyküm” yerine “Selamün aleyküm” denmesi gerekiyor, ama halk böyle alışmış, gidiyor. Değiştirmek, doğrusunu anlatmak ve göstermek uzun bir zaman alacağa benziyor.Fakat bize ne şekilde selam verilirse verilsin, biz onu bir Allah selamı olarak kabul edip alırız. Çünkü bu konuda âyetin uyarısı var: “Size selam veren kimseye, dünya hayatının geçici menfaatini arayarak hemen ‘Sen mü’min değilsin’ demeyin”2 Bu açıdan her ne kadar “Selam” diye selam veren kişi, İslami anlamda tam bir selam vermiş olmasa da, maksadı selamlaşmaktan başka bir şey değildir. Bu şekilde de selam verilse karşılıksız bırakmamak gerekiyor.Kaldı ki, tam selamlaşma anlamında kullanılmasa, güven ve barış anlamına gelse de, Kur’ân’da yer aldığına göre melekler İbrahim Aleyhisselam ile bu şekilde selamlaşıyorlar.[FONT=Comic Sans MS]
and olsun ki, elçilerimiz İbrahim’e müjde ile gelip ‘Selam’ dediler. O da ‘selam’ dedi.”3 Aslında melekler burada bir azap habercisi olarak değil de, bir selamet ve bir müjde ile gediklerini bildirmek için “Selam” sözünü bir “selamet/barış” anlamında kullanıyorlar.
Selamlaşmanın unutulduğu “N’aber, nasıl gidiyo, Heey!” gibi söylemlerin selamın yerine kullanılmaya başl
andığı bir zamanda en azından “Selam” sözünü alan kişiyi boş çevirmeden “Ve aleyküm selam” şeklinde mukabele etmek bir başka açıdan önem kazanıyor.
Bu arada selam veren kişiyi üzmemiş, gönlünü almış alıyoruz. Şayet ortam müsaitse, İslami selamlaşmanın nasıl olduğunu da münasip bir dille anlatmakta fayda vardır.1. Kütüb-i Sitte Tercümesi. İbrahim Canan, 10:1812. Nisa Suresi, 4:943. Hud Suresi, 11:69

MescidiAksa 12 Eylül 2008 14:25

Cvp: Size 'selam' diyenin selamı alınır mı?
 
çok güncel bi konuya deginilmiş hocam allah razı olsun günümüzdede çok gördügüm bi şey bu


allah razı olsun emeginize saglık

tugrulbey 12 Eylül 2008 15:13

Cvp: Size 'selam' diyenin selamı alınır mı?
 
selam diyenin selamını alırım(güler yüzle)aynı kişinin yanına gittiğimde selamünaleyküm,derim....

NUR 14 Eylül 2008 13:51

Cvp: Size 'selam' diyenin selamı alınır mı?
 
selam konusu önemli,

sürekli selam , selam diye selam verme tarzı olan birine her devasında aleyküm selam dersek, galiba selam verme adabını öğrenir...:)

Muallim 21 Eylül 2008 13:19

Selam Vermenin Önemi!!
 
İbni Ömer’in Buhari’de yer alan rivayetine göre, bir adam Resulullah’a (sas) ‘İslam’da yapacağım en hayırlı şey nedir?’ diye sorar. Resulullah da ona, “Yemek yedirmen ve tanıdık-tanımadık herkese selam vermendir.” buyurur.

Müslim’de rivayet edilen başka bir hadiste de ‘selam vermek’ cennete girme sebeplerinden biri sayılmıştır.

Allah’ın bir ismi olan ve Kur’an’da 24 defa geçen Selam’ın önemini kısaca şöyle belirtebiliriz:

1. Bir İslam şiarıdır.

2. Muhabbet ve güvenin belirtisidir.

3. Bir duadır.

4. Sosyal dayanışma ve kaynaşmanın vesilesidir.

5. Selam vermek sünnettir, korku durumu varsa vaciptir. Selam almak, kişiye farz-ı ayn, topluluğa da farz-ı kifayedir. Mektup ve şahıslar yoluyla gönderilen selamlara cevap vermek vaciptir.

6. Günaydın, hayırlı sabahlar gibi ifadeler selamın verdiği sevabı vermez. İşaretlerle veya eğilerek verilen selam caiz görülmemiştir.

7. Sesli Kur’an okuyana, ilim ve zikir meclisinde olana, yeme-içme ile meşgul olana, sarhoş, deli, banyo ve tuvalette olan kimselere selam vermek ise mekruh sayılmaktadır.

***

“Efşu’s-selâme beyneküm”
“Aranızda selamı yayınız.” (Müslim)

Belgin 28 Ekim 2008 09:40

Cvp: Size 'selam' diyenin selamı alınır mı?
 
[BLOCKQUOTE][JUSTIFY]Selamlaşma Âdabı[/JUSTIFY][JUSTIFY][SIZE=3]Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Ümmetine "selâmı yaymayı", "bol bol selâm vermeyi" tavsiye etmiş, "selâmın kelamdan önce geldiğini" beyan buyurmuştur.
Rabbimiz selâmla ilgili meâlen şöyle buyurmaktadır:
"Bir selâm ile selâmlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile selâm verin, yahut aynı şekilde karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını arayandır." (Nisa, 86)
"Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selâm verin. İşte Allah, düşünüp anlayasınız diye size âyetlerini böyle açıklar." (Nur, 61)
Şimdi selâm vermenin ve selâm almanın, ehemmiyeti, selamlaşma âdabı ve selâmın faziletiyle ilgili hadis-i şeriflerden bazılarına bakalım:
Abdullah b. Amr b. As (r.a.) anlattı: Bir adam Resûlullah'a: "İslâm'ın hangi ameli daha üstündür" dedi. Resûlullah (s.a.v.) da:
"Yemek yedirmen, tanıdığına ve tanımadığına selâm vermendir" buyurdu. (Tergib ve Terhib, c.5/288-1)
Ebû Hüreyre (r.a.) Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Mü'min olmadıkça sizler cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de mü'min olamazsınız. Birbirinizi sevdirecek şeyi size haber vereyim. Selâmı aranızda yayınız." (a.g.e., c.5/288-2)
Ebû Hüreyre (r.a.) Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Müslümanın Müslümanda beş hakkı vardır. Selâmını almak, hastalandığında ziyaret etmek, cenazelerinde bulunmak, davet edince gitmek, aksırınca, Allah sana merhamet etsin, demek." (a.g.e., 5/291-10)
Câbir (r.a.) Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Binekli olan yürüyene, yürüyen oturana selâm verir. Yürüyerek karşılaşan iki kişiden önce selâm verenin sevabı ve derecesi daha üstün olur." (a.g.e.,5/293-14)
Ebû Hüreyre (r.a.) Resûlullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Sizden biriniz bir meclise vardığında selâm versin. Ayrılırken de selâm versin. İkinci selâm da birincisi kadar mühimdir." (a.g.e.,5/294-17)
Hz. Câbir'in (r.a.) rivayetine göre Peygamberimizi (a.s.m.) şöyle buyurmuştur: "
Selâm kelamdan [sözden] öncedir." (Tirmizî, İstizan: 11)
Hz. Enes (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
"Resûlullah (a.s.m.) bana, 'Evladım, evine girdiğin zaman selâm ver. Senin ve ev halkın için berekete sebep olur' buyurdu." (Tirmizî, İsti'zan: 10)
Ali bin Ebû Talib'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:
"Bir topluluk diğer bir topluluğa uğradığında, içlerinden birinin selâm vermesi kafidir. Aynı şekilde, oturanlardan da birinin selâmı alması kafidir." (Ebû Dâvud, Edeb: 141)
Gerek selâm verirken, gerekse selâmı alırken, muhataba duyuracak bir sesle söylemek lazımdır. Selam veren kişinin işitilmeyecek bir şekilde selam vermesi, selamı alanın da işitilmeyecek bir sesle alması, selamlaşma âdabına aykırıdır.
Muaviye b. Kure, Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
"Selam verdiğiniz zaman, selâmınızı duyurunuz. Selama karşılık verdiğiniz zaman da duyurunuz." (Tenbihü'l-Gafilin. C.2/816)
Selâm verme şekli - sözü
Selâm verirken işaretle vermek caiz değildir. Selâmdaki lafzı söylemek lazımdır.
Câbir (r.a.) Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
"Kişinin bir parmağı ile işaret ederek selâm vermesi, Yahudi işidir." (Tergib ve Terhib, c.5/308-16)
Arada mesafe uzak ise, yahut araba ile gidiliyorsa; uzaktaki şahsa veya bir diğer arabadakilere elle işaret edilirken veya korna çalınırken, selâmdaki lafzı da söylemek lazımdır.
Peki selâm verilirken ve alınırken ne demek lazımdır? Bunu da Peygamber Efendimizden (s.a.v.) öğrenmekteyiz.
Ebû Hüreyre (r.a.)'nin naklettiği şu hadis-i şerifte "en güzel selâm verme şekillerini" görmekteyiz:
"Bir adam Resûlullah'ın (s.a.v.) bulunduğu bir meclisten geçerken: "Selâmun aleyküm" dedi Resûlullah (s.a.v.)
"On basene kazandı" buyurdu. Sonra başka biri geçerken: "Selâmün aleyküm ve rahmetullah" dedi. Bu defa Resûlullah (s.a.v.): "Yirmi hasene kazandı" buyurdu. Daha sonra da başka bir kişi geçerken: "Selâmün aleyküm ve rahmetullabi ve berakatuhu" deyince, Resûlullah (s.a.v.): "Otuz hasene kazandı" buyurdu. Derken adamın biri Resûlullah'ın meclisinden selâm vermeden ayrılınca Resûlullah (s.a.v.): "Arkadaşınız ne de çabuk unuttu" dedi ve:
"Sizden biriniz bir topluluğa geldiğinde selâm versin. Oturmak isterse otursun, ayrılırken de selâm versin. Birincisi ikincisinden daha ehemmiyetli değil"
buyurdu. (Tergib ve Terhib, c;5/297-22)
Selâm veren, bir kişiye bile selâm verse, çokluk edatı ile vermelidir. Selâma karşılık veren de aynı şekilde çokluk edatı ile vermelidir. Çünkü selâm veren de alan da yalnız değildir. Orada melekler vardır.
En güzel selâm şekli şöyledir;
"Esselâmü aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekâtühü" (Size selâm, Allah'ın rahmeti ve bereketi de üzerinize olsun)
Selâmı alan da aynı şekilde söyler, yalnız başa "ve" ilâve eder:
"Ve aleykümü'sselâm" veya "Ve alaykümü's-selâmü ve rahmetu'llahi ve berekâtühu" şeklinde...
Eve girerken ve çıkarken de selâmı ihmâl etmemeliyiz. Çocuklarımızı da buna alıştırmalıyız.
Cenâb-ı Hak meâlen şöyle buyurmaktadır:
"...Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir sağlık (dilemiş) olmak üzere, kendinizden olanlara selâm verin..." (Nur sûresi/61)
Şayet evde kimse yoksa o vakit;
"Esselâmü aleynâ ve âlâ İbâdillâhissâlihîn" (Bize ve Allah'ın salih kullarına selâm olsun) diye selâm, vermeliyiz.
Müslümanlar arasında, bir dostluk ve iyi niyet işareti olan selâmı vermek sünnet; almak ise farzdır. Hz. Peygamber (s.a.s)'in selâm ile ilgili hüküm ve talimatı şöyledir: Küçükler büyüklere, binekli atlı veya arabalı olanlar yayalara, yürüyenler, oturanlara; arkadan gelenler yetişince öndekilere; iki grup karşılaştığı zaman, az olanlar çok olanlara önce selam verirler" (Buhârî, İsti'zân, 4-7; Müslim, Selâm, I).
Bir kimseden selam getiren birisine:
"Aleyhi ve aleyke's-selam!" şeklinde cevap verilir. Bir mektuba yazılmış bir selâm için ise: "Ve aleyke's-selam" denilir yahut; cevabı mektupta bu ifade yazılır.
Selâm verirken veya alırken, eğilmek doğru değildir. Selâm verildiği takdirde alamayacak durumda olanlara ise, selam vermek doğru değildir. Meselâ, namaz kılanlara, Kur'an-ı Kerîm okuyanlara, hutbe dinleyenlere, ilimle meşgul olanlara, yemek yiyenlere selam verilmez. Dolayısıyla bu durumda iken verilen selâmı almamanın bir sorumluluğu yoktur.

Seyyid 30 Ekim 2008 23:05

Cvp: Size 'selam' diyenin selamı alınır mı?
 
Size 'Selam' diyen kişinin selamı alınır mı?
Biri yanıznıza gelir ve size 'selam' seklinde selam verirse 'aleyküm selam' demek doğru olur mu? Peygamberimiz nasıl selamlaşmış? Doğrusu nedir Selam Allahın adı sevmediğim birinden de olsa alırım Alrykümessalam derim

gülnur 28 Ocak 2009 15:33

selam nedir? nasıl verilir? hükmü nedir? kimlere verilmez?
 
Müslümanlar arasında selam vermek sünnettir, Bir dostluk ve hayır severlik alametidir. Selam almakta Farz'dır.(Farzı kifaye) Bir Hadisi şerifte şöyle buyrulmuştur.

Siz İman etmedikçe cennete giremezsiniz.Birbirinizi sevmedikçede gerkeç mümin olamazsınız size bir şey göstereyim mi ki, onu yapmadığınız zaman birbirinizi sevmiş olalamzsınız: Aranızda selamı yayın'Buhari.

Selam vermenin bazı edepleri vardır. Bunlardan bir kısmı: Bir topluluğun yayına girilirken konuşulmadan önce 'Esselamü aleyküm" yada "selamun aleykum" içinde insan olmayan bir yere girildiği zaman "Esselamu aleyna ve ala ibadillahissalihin'' diye selam verilir .

Gençler yaşlılara, süvariler yayalara, yürüyenler oturanlara, arkadan gelenler önde gidenlere selam verilir. Bir topluma verilen selamı 've aleykümüsselam' diye içlerinden birisi karşılık verirse, diğerlerinden selam alma görevi düşmüş olur.

Bir toplantıdan ayrılırkende selam vermek iyidir/sünnete uygundur.

Kendisine selam verilen kimse, daha güzel karşılıkta bulunarak şöyle der:

'Ve aleykümüsselam Verahmetullahi Veberakatüh' Bunu söylemek yerine göre pek güzeldir Bir kimsenin selamını getirip tebliğ edene 'VE ALEYKE VE ALEYHİSSELAM' diye karşılık verilir.

Bir mektupla selam yazılmış olursa ya dil ile ve ya yazı ile 'Ve aleykumüsselam' denilir. Selama karşılık veremeyecek durumda olanlara selam vermek mekruhtur. Onun için yemek yiyene, Kur'an Okuyana Hutbe dinleyene, namaz kılana selam verilmemelidir. Verilirse, cevaplanması mutlaka gerekmez. İşlediği günahı açıkçatan çekinmeden yapan kimselere (fasık) lara selam vermek mekruhtur.

Sonuç: Selam verip almak, bir dostluk belirtisidir, sevgi alametidir.
Fakat selam verirken aşağı doğru bükülmek mekruhtur öyle ki, bazı alimlere göre, selam verirkek rukü haline yakın eğilmek, secde etmek etmek gibidir. Yaratıklara saygı için yapılacak bir secde ise imana aykırıdır.

TÜRKcan 14 Şubat 2009 13:17

Yüz'lerce Salat ve Güllerce Selam
 
Zayi olmaz gül temennâsıyla vermek hâre su"
-Fuzuli

Gül yüzü buluşma yeridir,
En temel kavuşmalar gül yüzünde gerçekleşir.
Çünkü gül yüzler bakışı aşka dönüştürür.
Bakış ki, aşıkın maşuka dönüşüdür;
İlk tanışma ve son ayrılıktır.
Sonra mayelenir bakış;
Bakış aşk olur, bakış vuslat olur.
Aşık ve maşuk tanışmaktan öte geçerler,
Geri döner ve sanki birbirlerini hatırlamış olurlar.
İlk bakışma sonsuz beklemelerin durulduğu bir göl olur.
Güzellik gül yaprağında beklemiştir aşkı.
Aşk gül yüzünde güzelle buluşur.
Aşk gül tenlerde görünür kılar kendini.
Ve güzellik aşkın bakışında seyre dalar kendini.
***

O yüzden, gülden yüz çeviremeyiz.
Güle uzak duramayız.
Aşk ateşi örseler yüreğimizi.
Kızıl kanlar gibi dolaşır tenimizi aşk.
Ve kızıl utançlarla alevlenir yüzümüz
Güle döneriz, Sevgili'ye döneriz.
Sevgili yüzü olmadan edemeyiz.
***

Meğer gül, yüzüne Nazar Eden olduğu için gül'müş.
Herşeyi ve herkesi Varedenin teveccühüyle gülmüş.
Önce Teveccüh Eden varmış.
Yokluğa yönelmiş Ebedi Güzellik Sahibi.
Bilinmek dilemiş, sevilmek irade etmiş.
Gizliden açığa çıkmış "Mahfi Hazine"
Hiçlik şafağı kızıla boyanmış.
Varlık güzel yüzlü bir gül olmuş.
Varedilen her şey bir gül yüzünde taçlanmış.
***

Yoksa biz dikenler idik,
Yalnız bir gül hatırına bu bahçeye vardık.
Varlık gülşeninde bir gül yüzünde ihyalandık.
Ab-ı hayat öylece dolandı yüreğimizi,
Tenimizde öylece kızıl utanç gülleri açtı.
Edebi, iffeti gül yüzünde belledik,
Tebessümü gül yaprağından dudağımıza devşirdik.
Gülün son yaprağının sonrasına hayranlığımızı ekledik.
Beğenimizle kuşattık gülü;
Aşklarımızı gül yanağına devirdik.
Gülün yüzünde güldük, güle baktık güle yazdık.
Güller olduk, güldük.
Güller açıldı, güle döndük.
Gül yüzünde varedilen herşeyle yüzleştik.
Varedilmişler gül yüzünden gün yüzüne çıktı.
Öylece, gülün yüzünde buluştuk.
Gül yüzünden tanış olduk.
Sonra herkesi ve herşeyi oraya çağırdık.
Herşeyi elimize aldık, herkese elimizi verdik.
Gülün yüzüne vardık.
Bildik ki,
Aslında biz sadece gül yüzünden vardık.
***
Ebedî Sevgili'nin teveccühüdür gülü güldüren.
Kalbimize aşkı salan Sevgili'nin nazarıdır.
Ki bu kalb Sevgili'nin vechesinden başkasına dönmez.
"Batan şeyleri sevmez"
Yitip gidenlere gönül vermez.
O'nun vechinden başkasına kanmaz aşk.
Aşk O'nun teveccühü ile var oldu.
Güzellerin güzel yüzlerinde güzelliği O halkeyledi.
Aşıkların bakışlarında sevgiyi O tasvir eyledi.
***
Ve güzellerin en güzelini Mahbubu eyledi.
O'na muhabbet eyledi, O'nu Muhammed eyledi.
Ebedi teveccühünü O'nun vechinde kristalleştirdi.
Cümle halka O'nun yüzünü gül eyledi.
Değil mi ki, önceleri hiçbirşey yoktu
Ve illâ O'nun ebedi teveccühü vardı.
Değil mi ki, varedilmişler O'nun yönelmesiyle
Varlığa yüz buldu.
Öyleyse bu varlık gülşenine önce O Mahbub'un gül yüzü düştü.
***

Biz dikenlerdik aslında.
Yalnız bir gül hatırına bu bahçeye vardık.
Gül-ü Muhammed'in (sav) yüzünde buluştuk.
Gül-ü Muhammed (sav) yüzünde tanış olduk.
Sonra herkesi ve herşeyi yüreğimize çağırdık.
Herşeyi elimize aldık. Herkese elimizi verdik.
Gülün yüzüne vardık
Gül yüzünden var olduk.
***
Sevgili'nin teveccühünü yüzüne devşiren Gül'e,
Yüzümüzü Sevgili'nin vechine çeviren Gül'e
Güllerce salât, yüz'lerce selâm ettik.

zinnureyn 19 Şubat 2009 18:25

Selam olsun aşkın sırrına erenlere
 
Selam olsun aşk sırrına talip olanlara!...


[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

İçi hep kaynar Aşığın
Hasret
der kaynar,
Mevla
der kaynar,
Yâr
der kaynar!...

Benliği buhar olur da bulut misali yükselir başının üstüne...

Ateşe vermiştir her şeyi

Gönül Ocağına atmıştır dünyayı ve dünyevî şehvetleri...

Yanan yüreğinden buharlaşan feyizle; başının üzerinde oluşan Muhabbet Bulutu korur Aşığı
Nefsinin Cehennem Sıcağından!...
Gönlünden taşan buhar; bulut bulut dolanır üstünde,

Dolanır ki; Rahmet yağsın üstüne...

Her gittiği yere bulutu (aşkı) ile gider Aşık....

Her gittiği yere Muhabbetini taşır...

Çorak araziler, susuz topraklar Onunla suya kanar...

Bir beldede, bir toplulukta başı dumanlı bir Aşık varsa, orada Muhabbet, orada Feyiz, orada Rahmet, orada Bereket vardır!...

Mekke çölünü hayat membaına dönüştüren bulut
Muhammed'imin bulutuydu...
Meclisleri, Dergahları, Toplulukları, Sohbet ortamlarını Beşeriyet Hararetinden Aşığın gönlüdür koruyan!..
Yanmayı göze almıştır Aşık...
Hem de öyle bir göze alış ki; Cebrail'e (Aklına)
"SEN ÇEKİL ARADAN"
demiş ve atlamıştır ateşe...İzleyenlerin korku dolu bakışları arasında
ATEŞ SERİN VE SELAMET
"olur Aşığa.

Aşık;
"HASBUNALLAH"
demiştir...
VE NİMEL VEKİL, VE NİMENNASIYR
Sırrını görmüştür...

Ve Alemlerin Rabbi;
"EY ATEŞ (EY BENLİK-EY BEŞERİ BOYUT) İBRAHİM'E (Rabbine Teslim Olan Aşığa) SERİN VE SELAMET OL! "
demiştir...

Her Aşığın başında bir bulut gezer!...

Muhammed'in bulutunu herkes görüyordu ama fark eden çok azdı.

Manasını sadece Süt Anne Halime, Rahip Bahira ve Hadice-i Kübra fark etti!...
Aşıkta; bulut görmeye Göz gerek!...Aşıkta; Rahmet sezmeye Öz gerek!...
[COLOR=darkred]
***

Aşık; bulutun şimşekler saldığını, yıldırımlar boşalttığını çok geç fark etmiştir&

Ve aşık; yıldırımın can aldığını, Azrail''nin buluttan gülümseyeceğini çok geç anlar!..


Anladığında aşık hiçliğe kanat açarken, aşk; yeni arazileri sulamak, taze fidanları yakmak üzere beka yoluna devam edecektir

Aşkın Beka sırrı olduğunu aşıka dost olan bilir

Onun için Ebubekir şöyle demiştir Muhammedimiz irtihal ettiğinde:

Muhammede tapan varsa bilsin ki O ölmüştür!...Ama [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Bakidir!..

Aşık; Ölür, Aşk; Bakidir!

Selam olsun aşk sırrına talip olanlara!...

Selam olsun Muhammedi Muhabbetten koku alanlara!..

MescidiAksa 25 Şubat 2009 09:32

Cvp: SELAM OLSUN AŞKIN SIRRINA ERENLERE
 
Aşık; Ölür, Aşk; Bakidir!

Selam olsun aşk sırrına talip olanlara!...

Selam olsun Muhammedi Muhabbetten koku alanlara!..

başka söze ne hacet...

AŞK'ÜL İSLAM 27 Nisan 2009 00:19

SELAM OLSUN !..
 
Hamdolsun alemlerin Rabbi olan Allah'a!
Hamdolsun Rahman olana, Rahim olana!
Hamdolsun kendisinden başka ilah olmayana
Hamdolsun hakimiyette ortağı bulunmayana
Hamdolsun, bizleri yoktan var edene, yeryüzünde halife kılana
Hamdolsun Rasûller gönderene, kitaplar indirene!

Ve... Selam olsun gönderilen bütün Rasûllere!
Selam olsun, bizlere Allah'ın âyetlerini okuyan, kitabı ve hikmeti öğreten kutlu elçilere!
Selam olsun, kalplerimizi, beyinlerimizi her türlü pislikten arındıranlara!
Selam olsun, insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için çırpınıp duranlara!
Selam olsun, insanları insanlara kulluktan kurtarıp, Allah'a kul yapanlara!
Selam olsun, nemrudların, firavunların yakasından yapışanlara!
Selam olsun, tağutlarla nasıl mücadele edileceğini bizzat gösterenlere!
Selam olsun, Rablığa kalkışan, İlahlığa yeltenenlere haddini bildirenlere!

Selam olsun Adem'e,
Selam olsun Nuh'a
Selamun ala Nuhin fil alemîn
Selamün ala İbrahim
Selamün ala Musa ve Harun
Selamün ala İlyasîn
Selam olsun İshak'a, Ya'kub'a,
Selam olsun güzel yüzlü Yusuf'a
Selam olsun Davud'a ve Süleyman'a
Selam olsun aziz şehid Yahya'ya, Zekeriyya'ya!
Selam olsun Meryem oğlu İsa'ya

Ve... Selam olsun Allah'ın son Rasulüne!
Selam olsun dünya kuruldu kurulalı beklenene!
Selam olsun ümmetten ümmete anlatılan, anlatılan ve yolu gözlenene!
Selam olsun İbrahim'in duasına,
Selam olsun İsa'nın müjdesine,
Selam olsun Amine'nin rüyasına!
Selam olsun mazlumların sahibine,
Selam olsun kimsesizlerin kimsesine,
Selam olsun garipleri, mustazafları kanatları altında toplayana!
Selam olsun Bilal'in arkadaşına,
Selam olsun Ammar'ın arkadaşına,
Selam olsun Selman'ın arkadaşına!
Selam olsun, bir yere giderken yerine İbn Ümmü Mektum'u vekil bırakana
Selam olsun evinde peş peşe iki gün doyasıya buğday ekmeği yenmeyene!
Selam olsun vücudunda dalga dalga hasır izleri olana!
Selam olsun, elinde veya evinde bulunanı dağıtmadan gözüne bir türlü uyku girmeyene!

Selam olsun Allah davetçisine,
Selam olsun ışıl ışıl aydınlık saçan 'Sirac-ı Münîr'e!'
Selam olsun, hüzünlenince "vela yahzünke-üzülme!" diye Allah'ın teselli buyurduğuna!
Selam olsun Rabbin terbiye ettiğine, hem de öylesine güzel terbiye ettiğine!
Selam olsun güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilene!
Selam olsun ahlâkı Kur'an olana, hayatı Kur'an olana!
Selam olsun, yüzü bir genç kızdan daha çabuk kızarana!
Selam olsun kendisine uyulmaktan başka çıkar yol olmayana!
Selam olsun kendisine yaklaşıldıkça Allah'a yaklaşılmış olana!
Selam olsun yeryüzünde en çok sevilene!
Selam olsun aşkın ve muhabbetin kaynağına!
Selam olsun, hayatın kendisiyle anlam kazandığına!
Selam olsun Medine'nin bağrına bastığına!

Selam olsun Hatice'nin, Aişe'nin yârine.
Selam olsun Zeyneb'in, Ümmügülsüm'ün ve Rukiyye'nin babasına.
Ve selam olsun Fatıma'nın babasına!
Selam olsun Hasan'ın dedesine, Hüseyin'in dedesine!
Selam olsun …….'yi bunlardan hiç ayırmayana!

Selam olsun yeryüzü kendisine mescid kılınana!
Selam olsun, korkusu düşmanlarının kalbine bir aylık yoldan salınana!
Selam olsun, öfkelenince alnının ortasında bir damar kabarana
Selam olsun, gördüğü bir haksızlıktan dolayı derhal ayağa kalkana ve o haksızlığı gidermeden oturmayana
Selam olsun, kıyamete yakın elinde kılıcıyla gönderilene!
Selam olsun, rızkı mızrağının ucunda kılınana!
Selam olsun, seyyidel evvelin vel ahirîn olana!

Ve selam olsun o Rasûlün günümüzdeki sevdalılarına!
Selam olsun o Rasûlün günümüzdeki şahitlerine, vahyin şahitlerine, Hakkın şahitlerine!
Selam olsun, peygambersiz geçecek bütün zamanların Allah'ın yeryüzündeki şahitlerine!
Selam olsun, Muhammed Aleyhisselam ile gönderilen nûru bugüne yansıtanlara!
Selam olsun, yurtlarını, yuvalarını Muhammedî nur ile aydınlatanlara!

Selam olsun hayatın bütün alanlarına, zamanın bütün dilimlerine Muhammedî nuru taşıyanlara!
Selam olsun, gündemleri her daim İslam olanlara, İslamsız edemeyenlere!
Selam olsun, hep İslam'ın sancısıyla kıvranıp, Müslümanların derdiyle dertlenenlere!


Selam olsun hep ümit taşıyanlara, ümit dağıtanlara...

Pervane...

_bülbül_ 27 Nisan 2009 08:48

RE: SELAM OLSUN !..
 
Rabbim selam adı ile selam olsun

Gönlü imanla selamet bulanlara

Rabbimin selam adı ile selam olsun

Muhammedi muhabbetle dolanlara

Selam olsun O'nun aşkı ile yananlara

Selam olsun Ensar gönüllü aşıklara


Selam ve dua ile

kurtmehmet 27 Nisan 2009 17:11

RE: SELAM OLSUN !..
 
selam olsun mekke beytullah da girdab misali dönenlere
selam olsun şu anda zemzem icenlere.
selam olsun şu anda sefa ile mervede yalın ayak baş acık koşanlara
selam olsun ALLAH cc diyen DİN İMAN İSLAM AŞIKLARINA.

FECR 05 Mayıs 2009 12:11

RE: SELAM OLSUN !..
 
SELAM OLSUN


Selam olsun Allah'ın ayetlerine inanalara (6/Enam-54)
Selam olsun Cennetliklere (7/Araf-46)
Selam olsun iman edip salih amel işleyenlere (9/Tevbe-9-10)
Selam olsun Nuh a.s ile birlikte olan,gemiye binenlere (11/Hud-48)
Selam olsun putları kıran İbrahim'e (11/Hud-69)
Selam olsun sabredenlere,direnenlere (13/Rad-24)
Selam olsun takva sahiplerine-Allah'ın sınırları koruyanlara(15/Hicr-45-46)
Selam olsun ölümü güzel olanlara (16/Nahl-32)
Selam olsun dünyada iken Allah'a asi olmayan kullara (19/Meryem-14-15)
Selam olsun anne ve babasına güzel davrananlara (19/Meryem-32-33)
Selam olsun hidayete-Kur'an'a tabi olanlara (20/Taha-47)
Selam olsun Allah'ın seçtiği kullara(Peygamberlere)(27/Neml-59)
Selam olsun boş işlerden yüz çevirenlere (28/Kasas-55)
Selam olsun cahillerden yüz çevirenlere (28/Kasas-55)
Selam olsun Ahirette Rahmana kavuşacaklara (33/Ahzap-44)
Selam olsun Ahirette Allah'ın selam verdiği müminlere (36/Yasin-58)
Selam olsun Nuh a.s'a (37/Saffat-79)
Selam olsun Musa a.s ve Harun a.s'a (37/Saffat-120)
Selam olsun İlyas a.s'a (37/Saffat-130)
Selam olsun gönderilen tüm peygamberlere (37/Saffat-181)
Selam olsun imana gelmez kimselerden yüz çevirenlere (43/Zuhruf-89)
Selam olsun hesabı sağdan verilenlere (56/Vakıa-91)

KuM TaNeSi 08 Mayıs 2009 12:47

SELAM ALMAK VE SELAM VERMEK
 
SELAMUN ALEYKUM


Barış, rahatlık, esenlik; müslümanların birbirleriyle karşılaştıkları zaman, karşılıklı olarak sağlık ve esenlik dileklerini sunmaları, yani birinin diğerine “Selâmün aleyküm” (Selâm sizin üzerinize olsun, Allah her türlü kazâdan ve beladan korusun!) demesi; diğerinin ise: “Ve aleykümü’s-selâm ve rahmetullahi ve berekatüh” (Allah’ın selâmı, rahmet ve bereketi sizin de Üzerinize olsun!) şeklinde cevap vermesi anlamına gelen bir İslam ahlakı terimi.

Müslümanlar arasında, bir dostluk ve iyi niyet işareti olan selâmı vermek sünnet; almak ise farzdır.
Hz. Peygamber (s.a.s)’in selâm ile ilgili hüküm ve talimatı şöyledir: Küçükler büyüklere, binekli atlı veya arabalı olanlar yayalara, yürüyenler, oturanlara; arkadan gelenler yetişince öndekilere; iki grup karşılaştığı zaman, az olanlar çok olanlara önce selam verirler” (Buhârî, İsti’zân, 4-7; Müslim, Selâm, I). Gruplar arası selâmlaşmada ise, grubun birinden bir kişinin selâm vermesi, diğer gruptan da bir kişinin alması yeterlidir (Ebu Dâvud, Edeb, 141). Şayet gruptan hiç kimse selâmı almazsa, o grupta bulunan herkes günahkâr olur.

İslâmî âdâba göre bir gruptan ayrılırken ayrılan kişi tarafından da selâm verilmesi gerekmektedir (Ebu Dâvud, Edeb, 139).

Bir kimseden selam getiren birisine:

“Aleyhi ve aleyke’s-selam!” şeklinde cevap verilir. Bir mektuba yazılmış bir selâm için ise: “Ve aleyke’s-selam” denilir yahut; cevabı mektupta bu ifade yazılır.

Selâm verirken veya alırken, eğilmek doğru değildir. Selâm verildiği takdirde alamayacak durumda olanlara ise, selam vermek doğru değildir. Meselâ, namaz kılanlara, Kur’an-ı Kerîm okuyanlara, hutbe dinleyenlere, ilimle meşgul olanlara, yemek yiyenlere selam verilmez. Dolayısıyla bu durumda iken verilen selâmı almamanın bir sorumluluğu yoktur.

Aynı şekilde müslüman olmayanlara selâm verilmez. Ehl-i Kitaptan birisi selâm verdiği takdirde ise, yalnızca “Ve aleyküm!” denilir, (Riyazü’s-Sâlihîn Tercümesi, II, 242-243).

İslam toplumu içinde selâmı yaymak, hem Allah’ın emri ve hem de Hz. Peygamberin sünnetidir. Bir âyette yüce Rabbimiz şöyle buyurur: “Ey inananlar! Evlerinizden başka evlere izin almadan, seslenip sahiplerine selam vermeden girmeyiniz. Eğer düşünürseniz bu, sizin için daha iyidir” (en-Nûr, 24/27). Bir başka âyette de yüce Rabbimiz şöyle buyurur: “Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha iyisiyle selam verin veya aynıyla karşılık verin…” (en-Nisa, 4/86). Bu âyetlerden selâmı yaymanın bir Allah emri olduğu açıkça anlaşılmaktadır.

Hz. Peygamber (s.a.s) de, birçok hadislerinde selamın önemi ve yaygınlaştırılmasının gereği üzerinde durmuştur. Bir sahabi Hz. Peygamber (s.a.s)’e: “İslamın hangi işi daha hayırlıdır” diye sorduğunda, Rasûlüllah şöyle buyurmuştur: “Yemek yedirmen, tanıdığına ve tanımadığına selam vermendir” (Buhari, İman, 6-20). Yine Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmuşlardır: “İman etmedikçe Cennete giremezsiniz: birbirinizi sevmedikçe, olgun bir îmana sahip olamazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selâmı yayınız!…” (Müslim, Îman, 93). “Şüphesiz ki, Allah katında insanların en iyisi, önce selâm verendir” (Ebû Davûd, Edeb, 133) hadîsinden ise, selâm vermede acele etmenin daha sevap olduğu anlaşılmaktadır.

Gerek âyetlerden ve gerekse hadîslerden anlaşıldığına göre selâmı yaymak, insanlar arasında dostluk, sevgi ve barışın yaygınlaştırılması, müslümanların kalplerinin birbirlerine ısındırılması bakımından son derece önemlidir. O halde, İslâm toplumunda dost ve ahbaplarla, arkadaş, tanıdık kısaca bütün müslümanlarla sevgi, saygı ve samimiyet duygularının geliştirilebilmesi için, karşılıklı olarak selâm verip-almak gereklidir. Selâm, yalnızca dışarıda, sokakta, iş yerlerinde verilip-alınmaz; evde de selâm verilip-alınmalıdır. Peygamber Efendimiz bu konuda da, yanında büyüttüğü Enes (r.a)’e şöyle buyurmuştur:

“Oğlum! Ailenin yanına girdiğinde selâm ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun” (Tirmizî, İstizân, 20). O halde, kendi evimize geldiğimizde, kendimize ve evdekilere selâm vermemiz gerekiyor (en-Nûr, 24/61). Akşam yatıp, sabahleyin kalkıldığında da, evde bulunan herkese karşılıklı selâm verip-almak gerekmektedir. Böyle davranmakla, karşılıklı olarak müslümanların birbirlerine sağlık, huzur, barış ve esenlik dilemesi gerçekleşmiş olur. Bir aile ve toplum fertlerinin, birbirlerine bundan daha iyi dilekte bulunmaları düşünülemez.

NOT: Düşünün uzun yıllar tanıdığımız ailemiz, eşimiz, akrabamız, dostumuz, arkadaşımız, sevgilimiz, v.b. gibi insanlarla fikir ayrılığına düşüp dargın oluruz. Zamanla yüzlerini bile görmek istemez selamı sabahı keseriz. Oysa hiç tanımadığımız yerlere gittiğimizde, mesela bir iş görüşmesi, bir iş yeri, arkadaş grubundaki yeni insanlar, kısacası yeni ortamlar ve buna bağlı olarak yeni yüzler gördüğümüzde selam veririz. Nihayetinde yüce mevlamın selamıdır, alıp vermek görevimizdir. Geçmişte, günümüzde her ne kadar kırgın, dargın olduğumuz insanlar varsa, her ne kadar affedilmeyecek kadar hatalılarsa bile yinede bir selamı esirgememek gerekir.

Yüce rabbimin rahmeti ve selameti üzerimize olsun.


(ç)alıntı

NUR 08 Mayıs 2009 21:14

RE: SELAM ALMAK VE SELAM VERMEK
 
Basit gibi görünüyor ama selam vermek müminlerin kaplerini birbirine ısındıran ve başka hiçbir davranışın yerine getiremediği misyonu yüklenen bir sünnet.Ben yolda tanımadığım kişilere bile selam veririm, şöyle bir bakarım almaya müsait olanları seçerim.ama dün selamımı bir hanım almadı olsun..ben aldım geriye..:)

İman etmedikçe Cennete giremezsiniz: birbirinizi sevmedikçe, olgun bir îmana sahip olamazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selâmı yayınız!…” (Müslim, Îman, 93).

akgün 09 Mayıs 2009 15:16

RE: SELAM ALMAK VE SELAM VERMEK
 
«Size selâm verildiğinde, siz de ondan daha güzeliyle selâm verin veya aynısı ile karşılık verin. Şüphesiz ki Allah her şeyin hesabını sorucudur.» Nisa sûresi, âyet: 86

Selam; Allah'ın cc 99 güzel isminden biridir. Her çeşit ârıza ve hâdiselerden sâlim kalan; Her türlü tehlikelerden kullarını selâmete çıkaran; Cennetteki bahtiyar kullarına selâm eden manasındadır.

İki Müslüman karşılaşınca veya ayrılırken birinin diğerine; "Es-selêmü aleyküm" veya "Selêmün aleyküm" yâni (dünyâda ve âhirette selâmette ol, sıhhat ve âfiyet, dünya ve ahiret meşakkatlerinden beri olmak, mü'min kullardan dua, meleklerden istiğfar, peygamberlerden şefaat sizin üzerinize olsun) demesi, diğerinin de; "Ve Aleyküm selâm" yâni (Bana ettiğin bu güzel duâ senin de üzerine olsun) demesidir. Selamlaşmak yerine günaydın tünaydın gibi hiç bir manasız sözlerle biri birini karşılamak Müslüman için büyük gaflettir.

Birbirinize selâm veriniz. Hadîs-i şerîf-Tirmizî, Müslim

Îmân etmedikçe Cennet'e giremezsiniz. Birbirinizle sevişmedikçe tam îmâna kavuşamazsınız. Size bir şey göstereyim mi? onu yaparsanız, sevişirsiniz. Aranızda selâmı çok yayınız. Hadîs-i şerîf-Müslim

Müslüman'ın Müslüman üzerinde beş hakkı vardır. Selâmına cevap vermek, hastasını yoklamak, cenâzesinde bulunmak, davetine gitmek ve aksırıp; "Elhamdülillah" deyince; "Yerhamükellah" diyerek cevap vermek. Hadîs-i şerîf-Buhârî, Müslim

Selâmda sünnet şöyledir ki; önce büyük küçüğe, şehirli köylüye, devedeki ata binmiş olana, attaki merkebde olana, merkeb üstündeki yaya yürüyene, ayakta olan oturana, az olan çok olana, efendi hizmetçisine, baba oğluna, ana kızına verir. Rütbe ve nimeti çok olan önce verir. İki Müslüman, birbirine aynı anda selâm verirse, her ikisinin de birbirine cevâb vermesi farz olur. Birbirinden sonra selâm verirlerse, ikincisinin verdiği selâm cevâb yerine geçer. Çok kimseye selâm verildiği zaman, bir kişi, hattâ bir çocuk cevâb verince, ötekiler vermese de olur. İki Müslüman karşılaşınca, birinin "Selâmün aleyküm" demesi sünnet, diğerinin cevap olarak "Ve aleyküm selâm" demesi farz-ı kifâyedir. (Muhammed Rebhâmî)

akgün 09 Mayıs 2009 15:21

RE: SELAM ALMAK VE SELAM VERMEK
 
Kuran-ı Kerimdeki selam ayetleri
4.86 Size bir selam verildiği zaman, ondan daha iyisiyle selam verin veya ayniyle mukabele edin. Allah her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.
6.54 Ayetlerimize inananlar sana gelince: «Size selam olsun» de. Rabbiniz, sizden kim bilmeyerek fenalık işler de arkasından tövbe eder ve nefsini düzeltirse, ona rahmet etmeyi kendi üzerine almıştır. O, bağışlar ve merhamet eder.
10.10 Oradaki duaları: «Münezzehsin ey Allah'ım», dirlik temennileri: «Selam size» ve dualarının sonu da: «Alemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun»dur.
13.24 Selâm sizlere, sabrettiğiniz için bakın ne güzel: yurdun ukbası
14.23 İnanan ve yararlı işleri yapanlar, içlerinden ırmaklar akan cennetlere konulurlar, Rablerinin izniyle orada temelli kalırlar. Oradaki dirlik temennileri: «Selam!»dır.

16.32 Melekler onların canını temizlenmiş olarak alırken: «Selam size; yaptıklarınıza karşılık haydi cennete girin» derler.

19.62 Orada hiç boş söz işitmezler; ancak bir «Selam» işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da vardır.

25.75 İşte hep bunlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı ile mükafatlandırılacaklar; orada sağlık ve selam ile karşılanacaklar.

27.59 De ki: «Hamd Allah'a mahsustur, seçtiği kullarına selam olsun. Allah mı daha iyidir, yoksa O'na koştukları ortaklar mı?»

28.55 Onlar, boş söz işittikleri vakit ondan yüz çevirirler. «Bizim işlediğimiz bize, sizin işlediğiniz sizedir. Size selam olsun, cahillerle ilgilenmeyiz» derler.

akgün 09 Mayıs 2009 15:21

RE: SELAM ALMAK VE SELAM VERMEK
 
33.44 O'na kavuştukları gün müminlere yapılacak dirlik temennileri «Selam» demek olacaktır. Onlara cömertçe verilecek ecir hazırlamıştır.

36.58 Rahîm olan Rabden kavlen bir selâm da vardır.

37.79 Bütün âlemlerde Nuh'a selam olsun!


37.109 Selam olsun İbrahim'e...

37.120 Selam Musa ile Harun'a!

37.130 İlyas'a selâm olsun.

37.181 Gönderilmiş (peygamber) lere selam olsun.

39.73 Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varıp da kapıları açıldığında, bekçileri onlara: «Selam size, hoş geldiniz! Temelli olarak buraya girin» derler.

43.89 Şimdilik sen onlara aldırma ve: «Size selâm olsun.» de. Onlar yakında bilecekler!

51.25 Onlar, İbrahim'in yanına girip: «Selam sana» demişlerdi, İbrahim de: «Selam size» demişti; içinden de, onların «tanınmamış bir topluluk» olduğunu geçirmişti.

56.26 Duydukları söz, yalnız «selam», «selam» dır.

56.91 «Ey sağdaki! Sana selam olsun!»

kurtmehmet 02 Eylül 2009 21:28

Selam Olsun kuru et yiyen kadının OĞLU 'na
 
Bu hadisi her okuyuşumda sarsılırım.
Düşünün...

Mekke'yi fetheden kuvvetlerin başındaki kişinin ve Peygamber'in önünde titremez de insan, kimin önünde titrer? "
İktidarı olağanüstüleştirme " insanlık tarihi kadar eski bir hikâyedir çünkü..
Hatta geçmek bilmeyen bir hastalıktır.

Güçlülerin, militerlerin, kendine soy sop iktidarı ve havası yaratanların, en sıradan makamların sahiplerinin önünde korkar, ezilir, büzülür, titrer insan..

Ya bugün?

Popüler şöhret denen şeyden bir parça nasiplenmiş kişilerin bile yanına yanaştığında titremeye kapılıp ağzını açamayanları görürsünüz.
Nedir Peygamber'i böyle davranmaya, böyle söylemeye iten?
İlk akla gelen hep tevazu kavramı olur bu durumlarda.
Tevazu deyip geçmek doğru olur mu?
Hayır! Yanlış olur.

Hele tevazuyu alçakgönüllülük veya kendini küçültme olarak ele alıyorsanız, bu iyice yanlış olur.
Çünkü " Titremene lüzum yok, ben kral değilim " diyen Hz.Muhammed, unutulmamalıdır ki, Adem Aleyhisselam'dan beri Peygamber olduğunu, yani " fark "ını hep dile getirmiştir.
Burada vurgulanan şey...

İsmet Özel'in sözleriyle " kralın ve krallığın çarpıklığıdır ." (40 Hadis, İsmet Özel. 2005, Şule Yayınları.)
Daha doğrusu, âlemde " kral olma "nın; saltanat kurup, saltanat sürmenin çarpıklığı dır burada altı çizilen, hiç kuşku yok!
" Kureyşli kuru et yiyen bir kadının oğluyum ben " sözüne gelince...
Nasıl da ürperticidir!

Elbette bu meselelerin acemisi ve ilahiyatçılara hem saygı duyup hem de kibirlerinden ürken biri olarak altından kalkamayacağım kadar ileri gitmek istemem.

Ama Peygamber'in bu sözünde tatlı bir dalga geçmeyle, derin bir "hakikat"in bir arada bulunuşunun beni çok etkilediğini söylemeliyim.

Belli ki, yanında tir tir titreyen adama şunu hissettirmek istemiştir.
Demek istemiştir ki...

Peygamberim, farkım bu..
Başka farkım yok.

Sen ve ben insanız.
Beni sana üstün kılacak, ne soy sop, ne kavim ne de bir iktidar bağı olamaz.
Bu konuyu neden açtım, neden bu hadisi köşeme taşıdım?
Anlatayım..

Kutlu Doğum Haftası'ndayız.
Fakat malum merkez medyanın şu köşelerinde her konuda yazarız, atarız tutarız da, bu konulardan köşe bucak kaçarız!

Ben bu tavrı hiç anlamam, anlayamıyorum.
Çağın bütün frekanslarına, bütün sorunlarına, bütün tatlarına açık biriyim.
Ama aynı zamanda bu coğrafyanın, bu tarihin, bu manevi iklimin insanıyım.
Yazım, sözüm, fikrim ve duygularım nasıl o iklimden ve o iklimin meselelerinden uzak durabilir ki!
İstedim ki, Kutlu Doğum Haftası vesilesiyle okurlarıma Peygamber'in (pek öne çıkmamış) bir sözünü hatırlatayım.
Belki bu noktadan başlayarak..

İslam ve ırkçılık; İslam ve hiyerarşi; İslam ve iktidar; İslam ve eşitlik konularını bir daha düşünme şevki doğar içimizde!

Haşmet BABAOĞLU
Sabah

Yitiksevda 07 Ekim 2009 20:31

Hz. Muhammed’e Salât Ve Selam Okumak Ne Demektir
 
VEYA AHZAB 56.AYETİN ANLAMI NEDİR?
Prof. Dr. İbrahim Sarmış

Hz. Muhammed’e ilişkin kültürün belli başlı konularından biri ona salat ve selam okuma uygulamasıdır. Bu uygulamanın delili veya gerekçesi olarak Ahzab/56. ayet gösterilir. Gerek tefsirlerdeki anlatımlar, gerekse kimi rivayetler ve onlara dayalı yapılan değerlendirmeler ayetin bunu emrettiği ve bunun Müslümanlar üzerinde bir görev olduğu belirtilir. Onun için hüküm olarak ömürde en az bir kez olmak üzere Resulullaha salat ve selam okumanın farz olduğu kabul edilir.

Geleneksel olarak “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygambere salat ve selam ederler. Ey müminler siz de ona salat ve selam ediniz”(33 Ahzab/56) şeklinde çevrilen ayetteki “salat etmek”ten maksadın, Hz.Muhammed için dua etmek olduğunu ve bu ayetin gereği olarak, ömürde en az bir kez Rasulullah’a salat ve selam getirmenin vacip olduğunu alimlerin sözbirliği halinde belirttiklerini görüyoruz. Ama adı her geçtiğinde ona salat ve selam getirmenin vacip olup olmadığında ihtilaf etmişlerdir. Bazılarına göre ‘Muhammed’ adı her anıldığında salat ve selam getirmek vacip görülürken, bazılarına göre bir oturumda ‘Muhammed’’ adı kaç kez anılırsa anılsın veya kaç kez geçerse geçsin, bir kez salat ve selam getirmek yeterli görülmüştür. Bazılarına göre ise, yer ve sayı sınırlaması olmaksızın isteyen istediği kadar söyleyebilir. (1)

Alimlerden bazılarına göre ise, Hz.Muhammed’e salat ve selam, namazdaki Tahiyyat duasında okunarak yapılır. Zaten “Tahiyyat” sözcüğü, “selamlar, selamlamalar” anlamındadır. Nitekim rivayetlerde bu uygulamanın nasıl yapıldığı şöyle anlatılır:

“Âyet indiği zaman Resulullaha: Sana selam vermenin nasıl olduğunu öğrendik, ancak size ve ehlinize salat nasıl yapılacak? dediler. Resulullah: “Allahumme salli ala Muhammedin ve ala âli Muhammed’in kema sallayte ala İbrahim’e ve ala âli İbrahim’e, inneke hamidun mecidun. Allahumme bârik ala Muhammedin ve ala âli Muhammed’in kema bârekte ala İbrahim’e ve ala âli İbrahim’e, inneke hamidun mecidun” söyleyiniz, dedi” (Allahım! İbrahim’e ve ehline rahmet ve insanda bulunduğu gibi Muhamme’e ve ehline de rahmet ve insanda bulun, şüphesiz sen hamidsin, mecidsin. Allahım! İbarahim’e ve ehline çok bereket verdiğin gibi Muhammed’e ve ehline de çok bereket ver. Şüphesiz sen hamidsin, mecidsin.(2). Nitekim imam Ebu Hanife ve arkadaşları namazın sıhhati için bunu şart görmezler.(3)

Oluşan kültür penceresinden işin fıkhi yönü bu şekildedir. Oysa “Ahzab/56.ayetteki salat’ın anlamının gerçekte geleneksel çevirideki gibi olmayıp “desteklemek” olduğunu, böylece ayetin ““Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi destekliyor, ey müminler siz de onu destekleyiniz ve tam bir teslimiyetle ona itaat ediniz” anlamında olduğunu belirtmeliyiz. Âyetin doğru çevirisi bu şekilde olduğu, geleneksel çevirideki çelişkiden de anlaşılmaktadır. Çünkü bir ayet içinde aynı kelimenin değişik anlamlarda olduğunu söyleyerek Allahın peygambere salat etmesinin “onu bağışlamak”, meleklerin ve müminlerin ona salat etmesinin ise “onun için dua etmek” olduğunu söylemek tutarsızlıktır. Zira bir tek ayetin içinde kipi ve kullanım yeri değişmediği halde salat kelimesinin Allah için başka bir anlam, insanlar ve melekler için başka anlamlar belirtmesi düşünülemez. Hiçbir dilde böyle bir tutarsızlık yoktur. Nitekim âyetin çevirisi yorumsuz verildiği zaman ne dediği anlaşılamadığından ve bu çelişkiyi telafi etmek için meallerde parantez içinde veya dışında açıklama yapma gereği duyulmaktadır. Örneğin, Diyanet Vakfı/Heyet mealinde “Allahın salavatı, rahmet etmek ve kulunun şanını yüceltmektir. Meleklerin salavatı, peygamberin şanını yüceltmek, müminlere bağışlama dilemek, anlamınadır. Müminlerin salatı ise, dua anlamına gelmektedir...”(Ahzab/56.ayetin meali) açıklaması yapılmaktadır.(4)

Oysa yapılan bu açıklama doğru değildir. Onun için ayetin doğru çevirisi, yukarıda verdiğimiz şekilde olmalıdır. İşin gerçeği budur. Bunu, örneğin “Salat”ın türetildiği es-sala’nın insanı otururken dik tutan uyluklara veya ayaktayken dik tutan omurgaya verilen isim” olduğunu belirten Mustafa İslamoğlu, Ahzab/56.ayetin geleneksel anlamda olmadığını ve orada geçen “salat” kelimesinin “okumak, dua etmek” anlamında değil, “desteklemek” anlamında olduğunu belirterek şöyle der:

“Burada Allah ve meleklerinin Peygamber için yaptığı eylemi müminlerin de yapması emredilmektedir. Bu ayetin kapsamı, Allah ve meleklerinin müminleri desteklediğinden “yusalli aleykum ve melaiketuhu” söz eden 43.ayetle birlikte (krş.2/157; 9/99, 103) değerlendirilmelidir. Müminler gibi Peygamber de vahiyle desteklenmiştir. Hemen üstteki ayetler bu desteğin açık göstergesidir. Kelimenin türetildiği ‘salat’ zaten “destek” anlamına gelmektedir. (bkz.87/15.not). Salat, dua manasına bu kökten yola çıkarak ulaşmıştır. Fakat “Allah için dua etmek” caiz olmayacağı için, ayetin yorumunda ilk otoriteler farklı görüşler dile getirmişlerdir. İbni Abbas bunu “tebrik etmek” olarak anlamış (Taberi), Süfyan, Allahın salatı rahmet, meleklerinki dua demiş. Ata, “Rahmetim gazabımı geçti” ayetini okumuştur. Said b.Cubeyr, İbni Abbas’tan bu ayetin tefsiri sadedinde şunu nakletmiştir: İsrailoğulları Musa’ya “Rabbin seni destekliyor (yusalli aleyke) mu?” diye sordular. Musa’nın Rabbi nida etti: “Evet, ben de meleklerimle birlikte tüm nebi ve resullerimi destekliyorum”. Cabir’in eşi Rasulullah’tan kendine ve eşine salat etmesini istedi. Rasulullah ona: “Allah sana ve eşine salat etsin (sallallahu aleyki ve ala zevciki” diye dua etti”(İbni Kesir). Bütün bunlar, Salat’ın bir destek emri olduğunu, Allahın ve meleklerinin bu salatı vahyi gönderip indirerek yaptıkları, müminlerin ise fiili dua/eylem ile risalet mirasını desteklemeleri gerektiğini göstermektedir. Aslında peygamber için edilen dua olan salavat da bu desteğin sözlü boyutudur."(5) “Salat’a Allah ve melekleri de katılırken, selam’ın sadece müminlere emredilmiş olması manidardır. Buradaki selam ile, 27/59’daki arasında ilişki dikkate değerdir…"(6)


Salat’a Allah ve meleklerinin katılması, Rasulullahı desteklemek olduğu için ne kadar makul ve anlamlı ise, selam’a katılmaması da o kadar makul ve anlamlıdır. Çünkü Allahın ve meleklerinin Rasulullaha teslimiyet gösterip itaat etmesi sözkonusu değildir. R.İhsan Eliaçık da Ahzab/56.ayeti “Allah ve melekleri Peygamberi destekliyor, hiç kuşku yok. Ey iman edenler! Siz de onu destekleyin ve canı gönülden barış ve esenlik dileyin"(7) şeklinde çevirirken, salat’ın anlamını da şöyle açıklar:

“Zamanla Allahın sevdiği kullarına sevgi ve merhamet yağdırmasından mülhem olarak Müslümanların İbrahim ve Muhammed gibi peygamberlere sevgilerini göndermesi, onları desteklediklerini, yollarında yürüdüklerini ifade için kullanılır olmuştur. Namaz anlamına gelen salat ile aynı köktendir. Bu manada salavat getirmek diye meşhur olan ‘Allahumme salli ala Muhammed’in ve âli Muhammed’ duası, ‘Allahım Muhammed ve arkadaşlarını sevgi ve merhametinle destekle, bizim sevgi ve desteğimizi, onların yolunda olduğumuzu da onlara ulaştır’ manasındadır"(8).

Aslında Ahzab/56.ayetin Hz.Peygamberi desteklemek ve ona tam teslimiyetle itaat etmek anlamında olduğunu onu izleyen “Allah ve Resûlünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır”(33 Ahzab/57) ayeti de göstermektedir. Çünkü 56.ayette Hz.Peygambere istenen desteği vermeyen ve itaati göstermeyenler onu incitmiş ve eziyet etmiş olurlar.

Åyetin geleneksel şekilde çevrilmesinin doğru olmadığı, ashabın “ya Resulallah, ya Nebiyyallah, ya Muhammed“ diyerek Hz.Peygamberle yüzyüze konuşurken veya hitap ederken ona “sallallahu aleyke ve selleme=Allahın salatı ve selamı senin üzerine olsun” yahut arkasından adını anarken “sallallahu aleyhi ve selleme=Allahın salatı ve selamı onun üzerine olsun”“radiyallahu anhu/anke=Allah ondan/senden razı olsun” dediklerini de görmüyoruz. Bu geleneğin, gerek Resulullahın ağzından nakledilen bir konuşma, gerekse o günkü hayatla ilgili anlatılan bir olay verilirken, “Allahın Resulü/Allahın Nebisi-ona salat ve selam olsun-şöyle dedi” veya “Ebu Bekir-Allah ondan razı olsun-şöyle dedi” dediklerine ilişkin bir uygulamanın olmamasından da anlaşılmaktadır. Âyetin ilk muhatapları olarak en başta onlar bunu yapmakla yükümlü olduklarına ve böyle bir uygulama yapmadıklarına göre ayeti anlamadıkları veya uygulamadıkları söylenemez. Ama böyle bir uygulama yapmadıkları da bilinmektedir. Nitekim ashap birbirlerinin adını anarken de bizim onlara dua ettiğimiz gibi birbirleri için şeklinde bir kullanışla sonradan raviler tarafından oluşturulduğu anlaşılmaktadır.

Onun için gerek Resulullahın adı anıldığında ona salat ve selam okuma, gerekse ashaptan birinin adı anıldığında “Allah ondan razı olsun” deme geleneğinin, ya sonradan Ahzab/56.ayetin dua şeklinde anlaşılmasıyla yahut aşağıda belirtilen zayıf yahut uydurma rivayetlerin yönlendirmesiyle raviler, ulema ve onların izinden giden müslümanların konuşma ve yazmalarında bir saygı ve sevgi ifadesi yahut dua olarak kullanmasıyla sonradan oluştuğu ve devam ederek geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim başka bir peygamber için bu şekilde salat ve selam getirmeyi öğütleyen zayıf da olsa bir şey olmadığı halde onlar ve Cebrail gibi meleklerin adı anıldığında da aynı şekilde bir saygı ve sevgi ifadesi yahut dua olarak salat ve selam okuma geleneği oluşmuştur.

“Rabbimiz! Hesap görülecek günde beni, anamı babamı ve inananları bağışla."(14 İbrahim/41), “Onlardan sonra gelenler: "Rabbimiz! Bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde müminlere karşı kin bırakma; Rabbimiz! Şüphesiz Sen şefkatlisin, merhametlisin" derler”(59 Haşr/10), "Rabbim! Beni, anamı, babamı, evime inanmış olarak gireni, inanan erkek ve kadınları bağışla; zalimlerin de yalnız helakini artır"(71 Nuh/28) ve benzeri ayetlerde Kur’anı Kerim’in öğrettiği dua şekillerinden biri olarak oluşan bir dua geleneği olmakla beraber, başta Hz. Muhammed olmak üzere gerek peygamberlerden, gerek meleklerden birinin adı anıldığında “salat ve selam” okumamanın yahut ashaptan birinin adı anıldığında “Allah ondan razı olsun” dememenin dinin sahih ve sarih/kesin ve açık bir hükmünü çiğnemek anlamına gelmediği unutulmamalıdır. Şüphesiz Hz. Muhammed başta olmak üzere Peygamberlerden veya ashaptan birine saygısızlık yahut hakaret etme kastı taşıyan alçaklar konumuz dışındadır.

Hz. Peygambere salat ve selam okumaya ilişkin rivayetlere gelince; “Taberani tarafından nakledilen, “Kim yazmış olduğu kitap/yazıda bana salat ederse, ismim o kitapta kaldığı sürece melekler de ona istiğfarda bulunur”, yine Tirmizi ve İbni Hanbel’in rivayet ettiği “Cimri, adım yanında anıldığında bana salat ve selam getirmeyendir”(Tirmizi, daavat, 100, İbni Hanbel, 1/201) rivayeti ve“Allahın yer yüzünde gezen melekleri vadır, onlar ümmetimin selamlarını bana iletirler(Keşfu’l-Hafa, 1/282, be-ha-le maddesi) rivayetleriyle ilgili olarak M.Hayri Kırbaşoğlu şöyle der:

“Bunlar muhtemelen Hz.Peygambere salat ve selam göndermek gerektiğini vurgulamak isteyen bazı halk vaizlerinin veya sofu çevrelerin uydurdukları hadislerden olmalıdır. Onlarınsa, avam tabakasını peşlerinden sürüklemek için Kur’an’a, Sünnet’e, akıl ve mantığa ters düşmekten çekinmedikleri, uydurdukları pekçok hadisten açıkça anlaşılmaktadır.(9)




Kırbaşoğlu’nun “Hz.Peygambere salat (dua) etmek her müslümanın zevkle yerine getireceği bir şeydir"(10) tespitine şüphesiz her müslüman gönülden katılır. Çünkü Hz.Muhammed’e imanı, itaati, bağlılığı, saygısı ve sevgisi olmayan, Allahın ona rahmet etmesini ve üstün dereceler vermesini istemeyen bir kişinin müslüman olamayacağı bir gerçektir. Bununla beraber, sözkonusu rivayetlerden direkt Hz.Muhammede müslümanın saygısı ve sevgisi ile ilgili olduğu için geçmişte her müslümanın dilinde dolaşması ve bütün hadisçilerin duyup nakletmesi gereken “Cimri, yanında adım anıldığında bana salat ve selam getirmeyendir” rivayeti başta olmak üzere bu rivayetleri Buhari, Müslim, Ebu Davud, Muvatta, gibi kalbur üstü kitapların müelliflerinin duymamış ve görmemiş olması düşünülemez. Çünkü işin gerçeği geleneksel anlayışta anlatıldığı gibi olsaydı kendileri de aynı şeyi yapmak zorunda olduklarından sözkonusu rivayetleri onlar da duyardı. Buna rağmen her dört kitapta da bu rivayetler bulunmamaktadır. Nitekim Buhari bunu Sahih’ine değil, âdab kabilinden konuları işleyen ve sahih ile zayıfın karışımı rivayetleri içeren el-Edebu’l-Müfred kitabına almayı tercih etmiştir. Onun için bu ve konu ile ilgili diğer rivayetlerin sahih olmadığına ilişkin Kırbaşoğlu’nun tespitine katılmamak mümkün değildir.

Rasulullah’ın isminden önce kullanılan “Hazret” veya kısaltılmış olarak “Hz.” ifadesine, Türkçe’de saygı ifadesi olarak kullanılan “sayın, muhterem, beyefendi, değerli” vb. anlamlar dışında bir anlam yüklemek doğru değildir. Çünkü Rasulullah, hadiste görüldüğü gibi, kendisine “Allah’ın kulu ve Resulü” dışında bir nitelemenin yapılmasını tasvip etmemiştir. Onun için Şamanizm’den geldiği bilinen ve halk arasında kullanılan ‘kutsal ocak’ anlamında Resulullah hakkında bunu kullanmak doğru olmadığı gibi, başkaları için de aynı amaçla kullanmak doğru değildir.





--------------





1- Bkz. Muhammed Ali Sabuni, Ravaiu’l-Beyan Tefsiru Åyâti’l-Ahkâm, 2/366-367, Mektebetu’l-Gazali, Dımışk, 1977; Zemahşeri, Keşşaf, 3/558, Ahzab/56. ayetin tefsiri; Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, 6/334, Ahzab/56. ayetin tefsiri.
2- Buhari, enbiya, 10/4, 5, daavat,31,32, Müslim, salat, 65,66, 69, Ebu davud, salat, 179/2, Nesai, Sehv,49, 50-54, İbni Mace, ikamet,25, Darımi, salat, 85, Muvatta, sefer, 66,67, İbni Hanbel, çok yerde
3- -Bkz. Zemahşeri, Keşşaf, 3/558
4- -Kur’an-ı Kerim Ve Açıklamalı Meali, 425, Ankara 2005
5- Mustafa İslamoğlu, Hayat Kitabı Kur’an Gerekçeli Meal-Tefsir, Ahzab/56. ayetle ilgili 2.not. Yine bakınız: 5/12, 20/14, 87/15 ayetleriyle ilgili notlar. Benzer bir açıklama için yine bakınız: Hakkı Yılmaz, İşte Kur’an, Nüzul Sırasına Göre Tefsir, 1/235-238, İzmir, 2005; ve Yaşayan Kur’an Meal/Tefsir, 2/388, İnşa Yayınları, İstanbul, 2007.
6- Mustafa İslamoğlu, Age. Ahzab/56.ayetle ilgili 3.not.
7- R.İhsan Eliaçık daYaşayan Kur’an/Meal, 33/56, İnşa Yayınları, İstanbul,
8- R. İhsan Eliaçık, Yaşayan Kur’an Türkçe Meal/Tefsir, 2/388, İnşa Yayınları, İstanbul, 2007
9- M.Hayri Kırbaşooğlu, Alternatif Hadis Metodolojisi,267, Kitabiyat, Ankara, 2002. Bunlar ve benzeri rivayetlerin Tirmizi, İbni Hanbel, İbni Hibban, Hakim, Tabarani, Nesai, Beyhaki, Ebu Ya’la ve Buhari’nin el-Edebu’l-Müfred kitaplarında da bulunduğu belirtilir. Bakınız. Zemahşeri, Keşşaf, 3/558, Ahzab/56.ayetin tefsiri.
10- M.Hayri Kırbaşoğlu, Age.267

BEDİİ HAMİT 19 Eylül 2010 17:07

Peygambere Salat ve Selam
 
Bu yazımda meal farklılığına bir örnek vermek istiyorum .

Ahzab suresi 56 ayetinin mealine bakalım. Ve ayetin tefsirinin ne yönde olacağını açmak istiyorum.

AHZÂB suresi 56. ayet

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا

Okunuş: İnnellahe ve melaiketehu yüsallune alen nebiyy ya eyyühellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslima

Salat”ın türetildiği es-sala’nın insanı otururken dik tutan uyluklara veya ayaktayken dik tutan omurgaya verilen isim” olduğunu belirten Mustafa İslamoğlu, Ahzab 56.ayetin geleneksel anlamda olmadığını ve orada geçen “salat” kelimesinin “okumak, dua etmek” anlamında değil, “desteklemek” anlamında olduğunu belirtir.


Ahzab 56.ayetteki salat’ın anlamının gerçekte geleneksel çevirideki gibi olmayıp “desteklemek” olduğunu, böylece ayetin ““Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi destekliyor, ey müminler siz de onu destekleyiniz ve tam bir teslimiyetle ona itaat ediniz” anlamında mı anlayacağız ? Yoksa aşağıda verilen şekliyle mi ?


S. Ateş : Allâh'ı ve melekleri, Peygambere salât etmekte(onun şerefini gözetmeğe, şânını yüceltmeğe özen göstermekte)dir. Ey inananlar, siz de ona salât edin, (onun şânını yüceltmeğe özen gösterin); içtenlikle selâm edin (ona esenlik dileyin).

Muhammed Esed: Allah ve melekleri, şüphesiz, Peygamberi kutsarlar: (o halde) ey iman etmiş olanlar, siz de o'nu kutsayın ve kendinizi (o'nun rehberliğine) tam bir teslimiyetle terk edin!

Y.N. Öztürk: Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o Peygamber'e destek verirler/onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona destek olun/onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin.

Fizilalil Kuran : Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi överler Ey inananlar! siz de O'nu övün, O'na salat ve selam getirin.


İşin enteresan tarafı Seyyid Kutup bir arap olduğu halde, kendi lisanı ile salat kelimesini desteklemek anlamında anlamamış ve kullanmamış. Övgü anlamında kullanılmış salat kelimesini.

Fakat İslamoğlu ve Öztürk desteklemek anlamında kullanmışlar.

AYETİN MEAL ANLAMI DESTEKLEMEK Mİ YOKSA ÖVGÜ MÜ ( övgü ile yapılan dua mıdır ) ?

YOKSA HER İKİSİ BİRLİKTE Mİ ?

Devamı var



BEDİİ HAMİT 19 Eylül 2010 17:28

SALAT VE SELAM GETİRİRLER. DUA EDER METHEDER ve DESTEK VERİRLER ANLAMINDADIR

KISACASI BU. AMA AÇMAK İSTERSEK........

Ayette

Övmek=Methetmek=Şanını yüceltmek anlamı birinci derecede baskındır.

Tabii bu anlamlardan destek olma anlamı da çıkarılabilir.

Her müslümanın peygamberimizi (sav ) saygıyla anması, onu överek desteklemesi, ona güvenmesi Farzdır.

O halde Neden Ayette Övmek=Methetmek=Şanını yüceltmek anlamı birinci derecede baskındır ? Açıklayalım.. Yani geneksel çeviri doğrudur. Fakat eksik haliyle ki, destek anlamı da birlikte yer almalıydı..

Kanımca Mealler içinde en beğendiğim Yaşar Nurinin meali en tutarlı mealdir ?

Y.N. Öztürk: Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o Peygamber'e destek verirler/onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona destek olun/onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin.

devamı var




BEDİİ HAMİT 19 Eylül 2010 18:13

Sadece desteklemek anlamı verirsek sanırım hataya düşmüş oluruz. Peygamberimize Salat edin diyen rabbim sadece ona destek verin anlamında mı söz söylemiştir ? Ayeti sadece desteklemek olarak yorumlamak ayetin ufkunu daraltıyor . Ayetten Sadece destek sözünü çıkarmak çok kısır ve dar anlam içeriklidir..

Peygamber şu an yaşıyor olmadığında göre Allahın ve meleklerin salatı bitmiş midir ? Yoksa devam mı etmektedir ? Ve bizler o hayatta olmadığına göre salat etmeyecek miyiz ?

Tabii ki edeceğiz. Nasıl ?

Salat kelimesini daha geniş yelpâzede ve anlam olarak da daha derin manalara geleceği açıktır. Salat kelimesinden destek anlamı da çıkar.

Zaten ona dua etmekle ona verilmiş bir destek olmuyor mu ?

O halde Neden Ayette Övmek=Methetmek=Şanını yüceltmek anlamı birinci derecede baskındır ?

Açıklayalım.

BİR BAŞKA AYETTE GEÇEN DESTEK SÖZÜNE BAKALIM. NASIL YAZILMIŞ ( Destek sözü Hangi Kelime ile ifade edilmiş ) ACABA ?

Ali imran 124: İz tekûlu lil mu’minîne e len yekfiyekum en yumiddekum rabbukum bi selâseti âlâfin minel melâiketi munzelîn(munzelîne).

İnananlara şunları diyordun: 'İndirilmiş üç bin melek ile Rabbinizin SİZİ DESTEKLEMESİ ( Takviye etmesi- yardım etmesi ) size yetmez mi?'

en yumidde-kum: Size destek vermesi, size yardım etmesi

İşte Ahzab 56 ayetinin mealinde de sadece destek anlamı varsa bu kelime Aynen yukarıdaki ayet gibi kullanılmaz mıydı ? O halde Ahzab 56 ayeti sadece destek anlamında değildir. Sadece destek anlamı ile meallendirme olmaz. Sadece destek anlamında olsaydı bu söz en yummidde ile ifade edilmesi gerekirdi.

O halde ayet geniş içerikli ve geniş anlamlıdır.

salat' kelimesinin dua, istiğfar, niyaz, rica, övgü, kutsama, saygı sunma, şükretme, ardınca yürüme, bağlanma, gözetme, koruyup kollama ve destekleme anlamları vardır. Yani anlam yelpazesi geniştir.

Devam edeceğim


SAAT: 16:31

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320